İçeriği gör

Arama

'emsal karar' Etiketi • Arama Sonucu.



Gelişmiş Arama

  • Etiketlere Göre Ara

    Aralarına virgül koyarak ekleyin
  • Yazara Göre Ara

İçerik Türü


Forumlar

  • OHAL KHK ve FETÖ Mağdurları
    • Gündem ve Gelişmeler
    • Kurumlar ve İhraçlar
    • Kabul Kararı Alanlar Forumu
    • Ret Kararı Alanlar Forumu
    • Serbest Forum
    • İdari Davalar • Emsal Kararlar • Dilekçeler
    • İdari Dava Emsal Kararlar
    • İdari Dava Dilekçeleri
    • Ceza Davaları • Emsal Kararlar • Dilekçeler
    • Ceza Davası Emsal Kararlar
    • Ceza Davası Dilekçeleri
    • Basında KHK Haberleri
    • Anket • Araştırma • Arşiv
    • İstek & Öneri
    • Hakkında • Yardım
  • Gündem Dışı Mahallesi's Forumlar
  • BM İnsan Hakları Komitesi Başvuruları's Forumlar

Kategoriler

  • Fetö Soruşturmaları
  • Görüş ve Mütalaalar
  • KHK Mağdurları
  • Köşe Yazıları

Kategoriler

  • KHK Mağdurları
  • Açık Oturum / Tartişma
  • Haber - Söyleşi
  • Panel - Sempozyum
  • Gündem Dışı Mahallesi's Videolar
  • BM İnsan Hakları Komitesi Başvuruları's Videolar

Sonuç Konumu

Sonuçlarda Ara


Oluşturma Tarihi

  • Başlama

    Bitiş


Son Güncelleme

  • Başlama

    Bitiş


Şuna göre filtrele...

Katılım

  • Başlama

    Bitiş


Üye Grubu


KHK


Kurum


Kriterler


Komisyon Kararı


İdari Süreç


Adli Süreç

33 sonuç bulundu

  1. OHAL KHK larıyla ilgili davalara bakan Danıştay 5. dairesinin çok güzel bir kararı. Hukuk var dedirten, hukuk geri eldi dedirten bir karar. Kişi 672 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkarılmış. OHAL Komisyonu red etmiş, ilk derece ve istinaf mahkemeleri de red etmiş. Kişinin savunması, anlattıklarını ispat için ifadeleri ve gösterdikleri, en önemlisi mahkemenin konuları tek tek irdelemesi neticesinde kişi bütün süreçte red almasına rağmen Danıştay 5. daire kararıyla iade oluyor. Benzer durumda olanların kesinlikle okuması ve kullanması gereken bir karar. Uzun zamandır Hukuk adına böylesine ümitlenmemiştim. Hayırlı olsun. Danıştay 5. Daire Başkanlığı 2021/7730 E. , 2022/4892 K. "İçtihat Metni" T.C. D A N I Ş T A Y BEŞİNCİ DAİRE Esas No : 2021/7730 Karar No : 2022/4892 TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … VEKİLİ : Av. … KARŞI TARAF (DAVALI) : … Bakanlığı / ANKARA VEKİLİ : Hukuk Müşaviri … İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi ... İdare Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. YARGILAMA SÜRECİ : Dava konusu istem: Davalı kurum bünyesinde öğretmen olarak görev yapmakta iken, Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname eki listede ismine yer verilmek suretiyle kamu görevinden çıkarılan davacı tarafından, kamu görevine iade edilmesi talebiyle Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonuna yapılan başvurunun reddine ilişkin … tarih ve … sayılı işlemin iptali ile işlem nedeniyle yoksun kaldığı iddia olunan maaş haklarının ödenmesine ve özlük haklarının iadesine karar verilmesi istenilmektedir. İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararında; dosyada yer alan mevcut bilgi ve belgelerle Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu tarafından yapılan tespitler ve UYAP kayıtlarının birlikte değerlendirilmesi neticesinde; davacının; FETÖ/PDY terör örgütüne müzahir Bank Asya isimli banka için ülke genelinde eylemler yapıldığı tarihte anılan bankaya para yatırdığı, hesabında bulunan para miktarını FETÖ/PDY terör örgütü liderinin talimat verdiği tarih sonrasındaki dönemde arttırdığı, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile iltisaklı olan Aktif Eğitimciler Sendikasına toplam 38 ay süreyle üye olduğu, FETÖ/PDY'ye aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olduğu gerekçesiyle kapatılan Özel Yavuz Selim-Güzide Hanım Ortaokulunda çocuklarının 2014-2016 yılları arasında öğrenim kaydının bulunduğu, FETÖ/PDY'ye aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olduğu gerekçesiyle kapatılan Kimse Yok Mu Derneği'ne 01/01/2014-25/10/2014 tarihleri arasında ödeme bilgisinin bulunduğu, söz konusu tespitleri mesnetsiz bırakacak somut herhangi bir bilgi ve belgenin sunulmadığı, ayrıca … Ağır Ceza Mahkemesinin E:…, K:… sayılı kararı ile davacının, örgüt talimatı ile Bank Asya'ya para yatırdığı, örgüte müzahir sendika üyesi olduğu tespit edilerek FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme suçunu işlediği sabit görülerek hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği anlaşıldığından, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile en az irtibat derecesinde bağının olduğu gerekçesiyle dava konusu Komisyon kararında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Öte yandan, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığından, davacının bu işlem nedeniyle yoksun kaldığı maaş haklarının ödenmesine ve özlük haklarının iadesine karar verilmesi isteminin de reddi gerektiği belirtilmiştir. Belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi ... İdare Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; davacı hakkında yapılan ceza yargılamasında, davacının Bank Asya hesap hareketlerinin rutin bankacılık işlemi olduğu değerlendirmelerine yer verilerek silahlı terör örgütüne yardım suçundan beraatine karar verildiği anlaşılmakla davacının terör örgütüne yardım ettiğinin kabul edilemeyeceği, ancak davalı idarece davacı hakkında silahlı terör örgütüne yardım suçundan yürütülen ceza yargılamasından bağımsız olarak Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplar ile irtibatının veya iltisakının bulunup bulunmadığı yönünde değerlendirme yapıldığı, Bank Asyadaki hesap hareketleri ile dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile ceza davasında yer alan delil ve olgular birlikte değerlendirildiğinde, davacının FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatının olduğu sonucuna varılarak istinaf isteminin reddine karar verilmiştir. TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından; Anayasa ve uluslararası sözleşmelerden doğan haklarının ihlal edildiği, hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararının bulunmadığı, hakkında yürütülen soruşturmada beraat ettiği, yargılama aşamasında FETÖ/PDY ile irtibat ve iltisakının somut gerekçelerle ortaya konulmadığı, masumiyet karinesine aykırı hareket edildiği, Bank Asya'nın faaliyetlerinin yasal olduğu, kapatılıncaya kadar yasal zeminde faaliyet gösterdiği kabul edilen sendika ya da dernek üyeliğinin dava konusu işleme dayanak olarak alınamayacağı iddia edilmektedir. KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından; Bölge İdare Mahkemesi kararında usul ve esas bakımından hukuka aykırılık bulunmadığı, davacının temyiz iddialarının 2577 sayılı Kanun'un 49. maddesinde sayılan sebeplerden hiçbirisine uymadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …'İN DÜŞÜNCESİ : Davacının temyiz isteminin kabulü ile Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Beşinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: İNCELEME VE GEREKÇE: MADDİ OLAY ve İLGİLİ MEVZUAT: Türkiye'de 15 Temmuz 2016 gecesi, kendilerini “Yurtta Sulh Konseyi” olarak isimlendiren bir grup Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensubu tarafından, demokratik biçimde halk tarafından göreve getirilen Türkiye Büyük Millet Meclisini (TBMM), Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ve Cumhurbaşkanı'nı devirmek ve anayasal düzeni ortadan kaldırmak amacıyla darbe teşebbüsünde bulunulmuş, bu teşebbüs Türk Milleti tarafından akamete uğratılmıştır. Anayasa'nın olay tarihinde yürürlükte bulunan 118. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından 20/07/2016 tarihli toplantıda yapılan değerlendirmede, darbe teşebbüsünün TSK içindeki Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensupları tarafından başlatıldığı, bu örgütün kuruluş aşamasından itibaren etkisi altına aldığı eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, medya kuruluşları, ticari kuruluşlar ve kamu görevlileri aracılığıyla Milleti ve Devleti kontrol altında tutmayı amaçladığı belirtilmiştir. MGK'nın anılan toplantısında "demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla" Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunulması hususu kararlaştırılmıştır. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20/07/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/07/2016 Perşembe günü saat 01.00'den itibaren geçerli olmak üzere doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21/07/2016 tarih ve 29777 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır. 01/09/2016 tarih ve 29818 sayılı (Mükerrer) Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 672 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere Dair Kanun Hükmünde Kararname'nin ''Kamu Personellerine İlişkin Tedbirler'' başlıklı 2. maddesinde: ''(1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti (Anayasa Mahkemesinin 24/06/2021 tarih ve E:2018/81, K:2021/45 sayılı kararıyla 7086 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 1. maddesinin 1. fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "...üyeliği, mensubiyeti veya..." ibaresinin iptaline karar verilmiştir.) veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan; a) Ekli (1) sayılı listede yer alan kişiler kamu görevinden, b) Ekli (2) sayılı listede yer alan kişiler Emniyet Genel Müdürlüğü teşkilatından, c) Ekli (3) sayılı listede yer alan kişiler Jandarma Genel Komutanlığı teşkilatından, ç) Ekli (4) sayılı listede yer alan kişiler Sahil Güvenlik Komutanlığı teşkilatından, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır. Bu kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmaz. Haklarında ayrıca özel kanun hükümlerine göre işlem tesis edilir.'' hükmüne yer verilmiştir. Davacı, davalı idare bünyesinde öğretmen olarak görev yapmakta iken, Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname eki listede ismine yer verilmek suretiyle kamu görevinden çıkarılmış, kamu görevine iade edilmesi talebiyle Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonuna yaptığı başvuru 14/01/2019 tarih ve 2019/2158 sayılı işlem ile reddedilmiştir. Bunun üzerine, anılan kararın iptali ile işlem nedeniyle yoksun kaldığı iddia olunan maaş haklarının ödenmesine ve özlük haklarının iadesine verilmesi istemiyle temyizen incelenen davayı açmıştır. Diğer yandan davacının, ceza yargılaması sonucunda … Ağır Ceza Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etmek suçundan 1 yıl 13 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, anılan karara karşı yapılan istinaf başvurusu neticesinde ise … Bölge Adliye Mahkemesi … Ceza Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun (CMK) 223/2-e maddesi uyarınca anılan suçu işlediğinin sabit olmadığı (delil yetersizliği) gerekçesiyle beraatine karar verildiği, Dairemizin karar verdiği tarih itibarıyla UYAP ortamında yapılan inceleme sonucu anılan beraat kararının temyiz edilmeden kesinleştiği görülmüştür. HUKUKİ DEĞERLENDİRME: 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca terör örgütlerine veya MGK'ca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen kamu görevlilerinin, “meslekten veya kamu görevinden çıkarılmasına" ilişkin kararlar, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan “olağanüstü tedbir" niteliğindedir. AİHM "demokratik bir devletin, memurlarından anayasal prensiplere sadakat göstermesini isteme hakkı bulunduğunu" belirtmektedir (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 52; Volkmer/Almanya (k.k.), B. No: 39799/98, 22/11/2001; Petersen/Almanya, B. No: 39793/98, 22/11/2001). AİHM'e göre "kamu çalışanlarının devlete sadık kalmaları genel yararı korumakla ve güvence altına almakla yükümlü devlet otoriteleri ile çalışmalarının doğasında bulunan bir şarttır." (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 57; Žičkus/Litvanya, B. No: 26652/02, 07/04/2009, § 28). Terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibat, kamu görevlilerinin devlete sadakat yükümlülüğünü yitirildiğini ortaya koyan ve bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanmasını gerektiren hâllerdir. Yukarıda yer verilen yapılara üyelik ve mensubiyet olmasa da bu yapılara iltisaklı veya bunlarla irtibatlı bulunulması hâli de anılan tedbirin uygulanabilmesi için yeterlidir. Anayasa Mahkemesi 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında iltisaklı kavramını ''kavuşan, bitişen, birleşen'', irtibatlı kavramını ise ''bağlantılı'' olarak tanımlamıştır. Bu kavramlar ile kişilerin cezai sorumluluğunu gerektiren örgüte üyelik ve mensubiyet kavramlarına nazaran terör örgütleri ile daha az yoğun ve atipik bir bağlantının vurgulandığı açıktır. Bu kapsamda kişilerin terör örgütleri ile irtibat ve iltisaklarının ortaya konulabilmesi için, örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi ya da örgütten yarar sağlamak maksadıyla gerek örgütten gelen talimatlar doğrultusunda gerekse inisiyatif alarak bulundukları hal ve hareketler neticesinde örgüte veya kendilerine yarar sağladıkları ya da örgüt ile amaç birliği veya sosyal birliktelik görünümü içinde oldukları yönünde kanaat oluşması yeterli olacaktır. Her ne kadar İdare Mahkemesi kararında; davacının; FETÖ/PDY terör örgütüne müzahir Bank Asya isimli banka için ülke genelinde eylemler yapıldığı tarihte anılan bankaya para yatırdığı, hesabında bulunan para miktarını FETÖ/PDY terör örgütü liderinin talimat verdiği tarih sonrasındaki dönemde arttırdığı, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile iltisaklı olan Aktif Eğitimciler Sendikasına toplam 38 ay süreyle üye olduğu, FETÖ/PDY'ye aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olduğu gerekçesiyle kapatılan Özel Yavuz Selim-Güzide Hanım Ortaokulunda çocuklarının 2014-2016 yılları arasında öğrenim kaydının bulunduğu, FETÖ/PDY'ye aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olduğu gerekçesiyle kapatılan Kimse Yok Mu Derneği'ne 01/01/2014-25/10/2014 tarihleri arasında ödeme bilgisinin bulunduğu, söz konusu tespitleri mesnetsiz bırakacak somut herhangi bir bilgi ve belgenin sunulmadığı, ayrıca … Ağır Ceza Mahkemesinin E:…, K:… sayılı kararı ile davacının, örgüt talimatı ile Bank Asya'ya para yatırdığı ve örgüte müzahir sendika üyesi olduğu tespit edilerek FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme suçunu işlediği sabit görülerek hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği gerekçelerine yer verilmiş ise de davacı tarafından bu tespitlerle ilgili olarak, ceza yargılaması ve dava dilekçesi beyanlarından özetle; babasıyla birlikte yaşadığını, eşinin görme engelli olduğu, hem babasının hem de eşinin maaş kartlarıyla kendisinin ilgilendiği, birikim yapmak için birikimlerini İhlas Finansa yatırdığı, söz konusu banka iflas edince faizsiz bankacılık olması nediyle Bank Asya'da yatırım yaptığı, Bank Asya hesabını 2006 yılında açtırdığı, o tarihten sonra sürekli olarak kullandığı, terör örgütü liderinin talimatı ile para yatırma ya da çekme işlemi yapmadığını, 2013 yılı öncesine ait işlem hacminin talimat tarihinden sonra yatırılan paradan 5 kat fazla olduğu, 01/2011-12/2013 dönemi arasında işlem hacminin yaklaşık 149.000,00-TL olmasına karşın 12/2013-02/2015 dönemi arasında 25.000,00-TL olduğu ve bu dönemde paranın tamamının çekildiği, Sendika üyeliğinin Anayasal hak olduğu, üyelik kaydını daha sonra silmeye çalışmasına rağmen dönemin idarecileri tarafından hak mahrumiyetine uğrayacağı yönündeki telkini sonrası üyeliğini sürdürdüğü, bununla birlikte söz konusu sendikanın FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğunu bilmediği ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrası bu sendikanın FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu söylenince istifa dilekçesini verdiği, Kimse Yok Mu Derneğine SMS yolu ile yapılan bağışın tamamen dini ve insani duygularla yapıldığı, bir kaç saniye sürecek bir işlem ile kolayca hayır yapma gayesiyle hareket ettiği, çocuklarını örgütle ilişkili okullarda okutmasının örgüt üyeliği için suçun yeterli maddi ve manevi unsurunu oluşturmayacağı ileri sürülmüştür. UYAP kayıtları ve dava dosyasının incelenmesinden, davacı hakkında yürütülen ve kesinleşen ceza yargılaması neticesinde, … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararında; "... Sanığın Bankasya hesaplarına bakıldığında talimat dönemlerinin öncesinde de açılmış hesabının bulunması ve aynı şekilde talimat dönemlerinden öncesi ve sonrası tarihlerde de hesabında para hareketliliğinin bulunması karşısında, sanığın örgüt liderinin talimatına istinaden Bankasya'nın TMSF'ye devrinin engellenmesi amacıyla para yatırdığına dair mahkumiyetine yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillerin elde edilemediği, Bankasya'daki hesap hareketlerinin rutin bankacılık faaliyetleri kapsamında kabul edilmesi gerektiği ..." yolundaki tespitler ile davacının beyanları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davacının Bank Asya'daki hesap hareketlerinin rutin bankacılık işlemleri sınırında kaldığı, terör örgütüne müzahir sendikada yöneticilik ve benzeri şekilde aktif bir görev üstlenmeksizin sürdürülen sendika üyeliğinin, salt bu haliyle örgütsel amaçla hareket edildiğini ortaya koyabilecek bir husus olmadığı, herhangi bir somut tespit, tanık beyanı ya da başkaca bir bilgi ve belge ile ortaya konulamadığı sürece salt sendika üyeliğinin FETÖ/PDY ile irtibat ve iltisakı olduğu yönünde değerlendirilemeyeceği, Kimse Yok Mu Derneği'ne yapıldığı belirtilen ödemenin mahiyetinin bilinmediği, devamlılığı konusunda dosyada herhangi bir bilgi bulunmadığı, bu ödemenin davacının beyanın aksine olarak ihtiyaç sahiplerine ulaşacağı saiki ile insani duygularla değil de örgüte yardım mahiyetiyle yapıldığına yönelik somut bir bilgi ve belgenin bulunmadığı, aynı şekilde davacının çocuklarının örgüte müzahir okula gitmesine yönelik davacının beyan ettiği üzere eğitim saikiyle hareket ettiğinin aksine örgütsel amaçla hareket ettiğini ortaya koyabilecek somut bir tespit, tanık beyanı ya da başkaca bir bilgi ve belgenin de dava dosyasında yer almadığı görülmekle birlikte davacı hakkında silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan kesinleşmiş beraat kararı bulunduğu da dikkate alındığında davanın reddi yönündeki İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi ... İdare Dava Dairesi kararında hukuki isabet görülmemiştir. KARAR SONUCU: Açıklanan nedenlerle; 1. 2577 sayılı Kanun’un 49. maddesine uygun bulunan davacının temyiz isteminin kabulüne; 2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararına yönelik olarak yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi ... İdare Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA, 3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi …. İdare Dava Dairesine gönderilmesine, 15/06/2022 tarihinde oybirliğiyle kesin olarak karar verildi. İrtibat İltisak.docx
  2. AYM daha önce verdiği kararlarda bireysel başvuru için kararın tebliğ tarihinin değil UYAP ta kararın görüldüğü tarihin esas alınacağına dair kararlar vermişti. Bu gün yayınlanan kararında, kişi avukatla temsil ediliyor olsa dahi UYAP ta kararı ilk görenin kim olduğu önemli değil, kişide görebilşr avukatta, ben avukata tebliğ edilme tarihine bakmam şeklinde karar verdi. Olası AYM aşamasını düşünenler için, kararı mutlaka okuyunuz. Bireysel başvuru mevzusu farklı hukuki hususlara sahip. Olduya dava kararını avukattan önce UYaO tan gördünüz, avukata bu kararı hatırlatınız. http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2023/05/20230516-6.pdf 20230516-6.pdf
  3. Resmi gazetenin 20 nisan 2023 tarihli sayısında paylaşılan AYM kararıyla; tek bir işlemle 68 kez cezalandırılan bir kişinin dilekçesinde işlemin iptali istediği mahkemenin 68 işlem için 68 dava açılmasını istediği, davacının 68 işlemin ayrı ayrı yapılmadığı tek bir işlemle 68 kez cezalandırıldığını ve mahkemenin daha önce benzer durumlarda davayı kabul ettiğini belirterek verdiği ikinci dilekçeyide red etmesi ve istinaf mahkemesininde bu durumu onaylaması üzerine dava açtığı görülmektedir. AYM yaptığı incelemede, kararları mahkemeye erişim hakkı kapsamında hukuka aykırı bulunmuş karar linki https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2023/04/20230420-15.pdf dir. Başvuru numarası 2019/38387 karar tarihi 15.03.2023 Turgay Erdemir başvurusu. Dilekçenin reddi.pdf
  4. OHAL sonrasında 375 sayılı KHK ya eklenen geçici 35 inci maddenin D fıkrası kapsamında; emekli olduktan sonra rütbesi alınan kişilerden, AYM nin 12.01.2023 tarihli kararı sonrasında gördüğüm rütbesinin iadesi yönünde verilen ilk karar. Bu durumda olan yada tanıdığı olanların bilgisine. Karar 16.02.2023 tarihli. Benzer durumda olanların mahkemelerine AYM kararını sunmasını, Dava açıp kaybeden ve AYM safhasında olanlar varsa yine bu davalarına AYM nin iptal kararını bildiren bir dilekçe yazmalarını tavsiye ederim.
  5. Danışay İDDK'nun 2022/417 E., 2022/2233 K. kararında dava konusu olan asıl mesele Arşiv ve Güvenlik Araştırması nedeniyle sözleşmesi bozulan bir personel olmakla birlikte; AYM kararlarının etkileri, özel hayata saygı hakkı, kişisel verilerin korunması hakkı konularında açıklamalar yapmakta referans AYM kararlarının bilgileri paylaşılmaktadır. Bu kapsamda; kamu görevine iade olanların açacakları maddi, manevi tazminat davalarında kullanılabilecek kısımlar var. Önemli olduğun değerlendirdiğim kısımları renklendirdim. DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU 2022/417 E. , 2022/2233 K. "İçtihat Metni" T.C. D A N I Ş T A Y İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU Esas No : 2022/417 Karar No : 2022/2233 TEMYİZ EDEN (DAVACI) : ... VEKİLİ : Av. ... KARŞI TARAF (DAVALI) : ...Genel Komutanlığı VEKİLİ : Av. ... İSTEMİN KONUSU : ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. YARGILAMA SÜRECİ : Dava konusu istem: Manisa ili, ...Jandarma Eğitim Alay Komutanlığında sözleşmeli uzman erbaş olarak görev yapan davacının, arşiv araştırması ve güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığından bahisle sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin 12/08/2017 tarihli işlemin iptali istenilmiştir. İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: .... İdare Mahkemesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararıyla; davacının trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu işlediği, bu kapsamda yapılan ceza yargılaması sonucunda da üzerine atılı suçtan 1 ay 20 gün hapis cezasına mahkûm olduğu, anılan suçun kasten işlenebilen bir suç olduğu gözetilerek, işlenen fiillerin davacının güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz değerlendirilmesini gerektirecek nitelikte olduğu, davacının, hakkında yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz değerlendirilmesinde ve bu değerlendirmeye dayalı olarak sözleşmesi feshedilerek eğitimine son verilip terhis edilmesine dair dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararıyla; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının dayandığı gerekçenin usul ve yasaya uygun olduğu ve istinaf başvurusunun kabulünü gerektirecek başkaca bir neden de bulunmadığı gerekçesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir. Daire kararının özeti: Danıştay Onikinci Dairesinin 20/05/2021 tarih ve E:2018/9192, K:2021/2722 sayılı kararıyla; Bakılan uyuşmazlıkta, dava konusu işlemin dayanağını oluşturan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda elde edilen ve davalı idarece kullanılan davacıya ait kişisel veri niteliğindeki bilgilere, güvenlik soruşturması yapmakla görevli birimler tarafından ulaşılabileceğine ve bu kapsamdaki bilgileri alabileceğine dair yapılan kanuni düzenlemenin (4045 sayılı Kanun'un 1. maddesine eklenen ikinci fıkrasının) Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edildiği ve bu kararın da Resmi Gazete'de yayımlandığı 28/04/2020 tarihinde yürürlüğe girdiği anlaşıldığından, Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğuna dair hüküm ile Danıştayın yerleşmiş içtihatlarıyla istikrarlı bir şekilde belirtildiği üzere, Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa'ya aykırılığı saptanmış hükümler dikkate alınarak çözümlenmesinin, Anayasa'nın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesine aykırı olacağı hususu göz önünde bulundurulduğunda, Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle iptal edilmiş olan Kanun hükmüne göre elde edilen kişisel verilere dayanılarak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlandığından bahisle davacı hakkında tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varıldığı, Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı üzerine, 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu'nun 17/04/2021 tarih ve 31457 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe konulduğu, Bu duruma göre, dava konusu uyuşmazlık temyiz aşamasında iken, 17/04/2021 tarihinde 7315 sayılı Kanun'un Resmi Gazete'de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe konulduğu, Kanun'un 13. maddesinin sekizinci fıkrası ile 4045 sayılı Kanun'un yürürlükten kaldırıldığı ve 14. maddesiyle, 4045 sayılı Kanun'a yapılan atıfların bu Kanun'a yapılmış sayılacağı düzenlemesine yer verilmiş olduğu hususları gözetildiğinde, davalı idarece, 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu'nda öngörülen temel ilkelere, usul ve esaslara uygun olarak davacı hakkında yeniden bir değerlendirme yapılabileceği gerekçesiyle ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararının bozulmasına karar verilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi ısrar kararının özeti: ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdare Dava Dairesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararıyla; davacının trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu işlediği, bu kapsamda yapılan ceza yargılaması sonucunda da üzerine atılı suçtan 1 ay 20 gün hapis cezasıyla mahkûm olduğu, Uzman Erbaş Yönetmeliği'nin 6. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, kasten işlenen bir suçtan 30 günden daha uzun süreli hürriyeti bağlayıcı bir ceza ile mahkum olduğu ve uzman erbaş olmak için gereken şartları taşımadığı anlaşılan davacının, sözleşmesinin anılan hüküm uyarınca feshedildiği, sözleşmesinin güvenlik soruşturmasının olumsuz olması nedeniyle feshedilmediği gerekçesi eklenmek suretiyle istinaf başvurusunun reddi yolundaki ilk kararda ısrar edilmiştir. TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandırılmasına ilişkin işlemin dayanağını oluşturan 4045 sayılı Kanun'un 1. maddesinin 2. fıkrasının Anayasa Mahkemesinin 19/02/2020 tarih ve E:2018/163, K:2020/13 sayılı kararıyla iptal edildiği, dolayısıyla Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararı göz ardı edilerek karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu ileri sürülmektedir. KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, davacının trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan 1 ay 20 gün hapis cezasına mahkum olduğu anlaşıldığından, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz değerlendirilmesinde ve yürüteceği kamu hizmetinin önemi ve niteliği de dikkate alındığında, bu değerlendirmeye dayalı olarak sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı, davacı tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen sebeplerin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı, istemin reddi gerektiği savunulmaktadır. DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ ...DÜŞÜNCESİ : Anayasa Mahkemesinin 4045 sayılı Kanun'un 1. maddesinin 2. fıkrasına ilişkin 19/02/2020 tarih ve E:2018/163, K:2020/13 sayılı, 657 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (A) bendinin (8) numaralı alt bendine ilişkin 24/07/2019 tarih ve E:2018/73; K:2019/65 sayılı ve 4045 sayılı Kanun'un 1. maddesinin 1. fıkrasına ilişkin 03/06/2021 tarih ve E:2020/24; K:2021/39 sayılı norm denetimi kararları ve 27/02/2019 tarih ve 2014/7256 başvuru numaralı Fatih Saraman ve 29/05/2019 tarih ve 2014/15365 başvuru numaralı Turgut Duman kararları başta olmak üzere özel hayata saygı hakkı yönünden bireysel başvuru üzerine verilen pek çok ihlal kararı birlikte değerlendirilerek konu ele alındığında; 4045 sayılı Kanun döneminde tesis edilen güvenlik soruşturması işlemleri bakımından gerekli ve yeterli kanuni düzenleme bulunmadan temel hakka müdahale edildiği sonucuna ulaşılmaktadır. Öte yandan, 4045 sayılı Kanun'un 1. maddesinin dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan halinde yer alan "“…Milli Savunma Bakanlığı, jandarma,…”" ifadesi Anayasa Mahkemesinin 03/06/2021 tarih ve E:2020/24; K:2021/39 sayılı kararıyla iptal edilmiştir. Bu durumda, davalı idarece dava konusu işlem tesis edilirken dayanak alınan yasa kurallarının Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi ve kanuni dayanağı bulunmadan temel hakka müdahale edilmesi nedeniyle dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığından, davacının temyiz isteminin kabulü ile ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: İNCELEME VE GEREKÇE: MADDİ OLAY : Davacı, davalı idare ile imzalanan uzman erbaş sözleşmesi ile uzman erbaş kursiyeri olarak Manisa ili, ...Jandarma Komando Eğitim Alay Komutanlığında göreve başlamış, hakkında yapılan arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması sonucunda ilgili birimlerce "...(...) Asliye Ceza Mahkemesinin E:..., K:...sayılı dosyasında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan ceza aldığı" şeklinde not bildirilmesi üzerine, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması değerlendirme kurulunca davacının arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması "menfi" olarak değerlendirilmiş ve 12/08/2017 onay tarihli işlemle davacının uzman erbaş sözleşmesi feshedilerek davacı terhis edilmiştir. Bunun üzerine, söz konusu işlemin iptali istemiyle temyizen incelenen dava açılmıştır. İLGİLİ MEVZUAT : Anayasa'nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında; herkesin, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olduğu, bu hakkın, kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsadığı, kişisel verilerin, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebileceği, kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usullerin kanunla düzenleneceği hükmüne yer verilmiştir. 24/03/2016 tarih ve 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nun "Özel nitelikli kişisel verilerin işlenme şartları" kenar başlıklı 6. maddesinde; (1)Kişilerin ırkı, etnik kökeni, siyasi düşüncesi, ... ceza mahkûmiyeti ve güvenlik tedbirleriyle ilgili verileri ile biyometrik ve genetik verileri özel nitelikli kişisel veridir. (2) Özel nitelikli kişisel verilerin, ilgilinin açık rızası olmaksızın işlenmesi yasaktır. (3) Birinci fıkrada sayılan sağlık ve cinsel hayat dışındaki kişisel veriler, kanunlarda öngörülen hâllerde ilgili kişinin açık rızası aranmaksızın işlenebilir...”, aynı Kanun'un "İstisnalar" kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrasında; “ Bu Kanun hükümleri aşağıdaki hâllerde uygulanmaz: ... ç) Kişisel verilerin millî savunmayı, millî güvenliği, kamu güvenliğini, kamu düzenini veya ekonomik güvenliği sağlamaya yönelik olarak kanunla görev ve yetki verilmiş kamu kurum ve kuruluşları tarafından yürütülen önleyici, koruyucu ve istihbari faaliyetler kapsamında işlenmesi. d) Kişisel verilerin soruşturma, kovuşturma, yargılama veya infaz işlemlerine ilişkin olarak yargı makamları veya infaz mercileri tarafından işlenmesi…” kurallarına yer verilmiştir. 4045 sayılı Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ve Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun'un 1. maddesinin dava konusu işlem tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan halinde; "Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması; kamu kurum ve kuruluşlarında, yetkili olmayan kişilerin bilgi sahibi olmaları halinde devlet güvenliğinin, ulusal varlığın ve bütünlüğün, iç ve dış menfaatlerin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgelerin bulunduğu gizlilik dereceli birimler ile askeri, emniyet ve istihbarat teşkilatlarında çalıştırılacak kamu personeli ve ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personel hakkında yapılır. Devletin güvenliğini, ulusun varlığını ve bütünlüğünü iç ve dış menfaatlerinin zarar görebileceği ve tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgeler ile gizlilik dereceli kamu personeli ile meslek gruplarının tespiti birim ve kısımlarının tanımlarının yapılması güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının usul ve esasları ile bunu yapacak merciler ve üst kademe yöneticilerinin kimler olduğu Bakanlar Kurulunca yürürlüğe konulacak yönetmelik ile düzenlenir." hükmü bulunmaktadır. 17/04/2021 tarih ve 31457 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu'nun "Amaç ve kapsam" başlıklı 1. maddesinde; "Bu Kanun, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin temel ilkeleri, kimler hakkında yapılacağını, araştırma konusu edilecek bilgi ve belgelerin neler olduğunu, bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağını, hangi mercilerin soruşturma ve araştırma yapacağını, Değerlendirme Komisyonunun oluşumu ve çalışma usul, esaslarını, veri güvenliği ile verilerin saklanma ve silinme sürelerini düzenlemektedir." hükmüne, "Hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılacaklar" başlıklı 3. maddesinde; "(1) Arşiv araştırması, statüsü veya çalıştırma şekline bağlı olmaksızın ilk defa veya yeniden memuriyete yahut kamu görevine atanacaklar hakkında yapılır. (2) Kurum ve kuruluşlarda, yetkili olmayan kişilerin bilgi sahibi olmaları hâlinde devlet güvenliğinin, ulusal varlığın ve bütünlüğün, iç ve dış menfaatlerin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgelerin bulunduğu gizlilik dereceli birimler ile Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, jandarma, emniyet, sahil güvenlik ve istihbarat teşkilatlarında çalıştırılacak kamu personeli ile ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personel, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışacak öğretmenler, üst kademe kamu yöneticileri, özel kanunları uyarınca güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasına tabi tutulan kişiler ile milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birim, proje, tesis, hizmetlerde statüsü veya çalıştırma şekline bağlı olmaksızın istihdam edilenler hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması birlikte yapılır." hükmüne, "Arşiv araştırması" başlıklı 4. maddesinde; "(1) Arşiv araştırması; a) Kişinin adli sicil kaydının, b) Kişinin kolluk kuvvetleri tarafından hâlen aranıp aranmadığının, c) Kişi hakkında herhangi bir tahdit olup olmadığının, ç) Kişi hakkında kesinleşmiş mahkeme kararları ve 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesinin beşinci ve 231 inci maddesinin onüçüncü fıkraları kapsamında alınan kararlar ile kişi hakkında devam eden veya sonuçlanmış olan soruşturma ya da kovuşturmalar kapsamındaki olguların, d) Hakkında kamu görevinden çıkarılma ya da kesinleşmiş memurluktan çıkarma cezası olup olmadığının, mevcut kayıtlardan tespit edilmesidir." hükmüne, "Güvenlik soruşturması" başlıklı 5. maddesinde; "(1) Güvenlik soruşturması, arşiv araştırmasındaki hususlara ilave olarak kişinin; a) Görevin gerektirdiği niteliklerle ilgili kolluk kuvvetleri ve istihbarat ünitelerindeki olgusal verilerinin, b) Yabancı devlet kurumları ve yabancılarla ilişiğinin, c) Terör örgütleri veya suç işlemek amacıyla kurulan örgütlerle eylem birliği, irtibat ve iltisak içinde olup olmadığının, mevcut kayıtlardan ve kişinin görevine yansıyacak hususların denetime elverişli olacak yöntemlerle yerinden araştırılmak suretiyle tespit edilmesidir." hükmüne, "Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasını yapacak birimler" başlıklı 6. maddesinin 1. ve 2. fıkrasında da; "(1) Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve mahalli mülki idare amirlikleri tarafından yapılır. (2) Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli birimler, kendilerine iletilen taleple sınırlı olarak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşları arşivlerinden ve elektronik bilgi işlem merkezlerinden gerekli bilgi ve belgeler ile bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi kapsamındaki karar ve kayıtları almaya yetkilidir." hükmüne yer verilmiştir. Bunun yanında anılan Kanun'un 7. maddesinde, yaptırılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda elde edilen verilerin değerlendirilmesi amacıyla Değerlendirme Komisyonu kurulmasına ve bu komisyonun çalışma esaslarına ilişkin kurallara, "Kişisel Verilerin Korunması" başlıklı Üçüncü Bölümünde, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında erişilen bilgilerin ne şekilde işleneceği, korunacağı, güvenlik önlemlerinin alınacağı, ne kadarlık bir zaman dilimi sonrasında silinip, yok edileceği gibi düzenlemelere yer verilerek, bu kapsamda erişilen bilgilerin kişisel veri kapsamında korunmasına ilişkin kanuni bir çerçeve çizilmiştir. 03/06/2022 tarih ve 31855 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yapılmasına Dair Yönetmelik'in 'Arşiv araştırması' başlıklı 7. maddesinde; "Arşiv araştırması; a) Kişinin adli sicil kaydının, b) Kişinin kolluk kuvvetleri tarafından halen aranıp aranmadığının, c) Kişi hakkında herhangi bir tahdit olup olmadığının, ç) Kişi hakkında kesinleşmiş mahkeme kararları ve 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesinin beşinci ve 231 inci maddesinin on üçüncü fıkraları kapsamında alınan kararlar ile kişi hakkında devam eden veya sonuçlanmış olan soruşturma ya da kovuşturmalar kapsamındaki olguların, d) Hakkında kamu görevinden çıkarılma ya da kesinleşmiş memurluktan çıkarma cezası olup olmadığının, mevcut kayıtlardan tespit edilmesidir."; 'Güvenlik soruşturması' başlıklı 8. maddesinde; " Güvenlik soruşturması, arşiv araştırmasındaki hususlara ilave olarak kişinin; a) Görevin gerektirdiği niteliklerle ilgili kolluk kuvvetleri ve istihbarat ünitelerindeki olgusal verilerinin, b) Yabancı devlet kurumları ve yabancılarla ilişiğinin, c) Terör örgütleri veya suç işlemek amacıyla kurulan örgütlerle eylem birliği, irtibat ve iltisak içinde olup olmadığının, mevcut kayıtlardan ve kişinin görevine yansıyacak hususların denetime elverişli olacak yöntemlerle yerinden araştırılmak suretiyle tespit edilmesidir."; "Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasında izlenecek yöntem" başlıklı 11. maddesinde; Cumhurbaşkanlığının arşiv araştırması ve/veya güvenlik soruşturması talepleri, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığınca ve/veya Emniyet Genel Müdürlüğünce karşılanır. Kurum ve kuruluşların talebi üzerine yapılacak arşiv araştırması, Emniyet Genel Müdürlüğü ve/veya mahalli mülki idare amirliklerince gerçekleştirilir. Dördüncü fıkra hükmü saklı kalmak kaydıyla; ... c) Jandarma Genel Komutanlığında çalıştırılacak kamu personeline, ... ilişkin güvenlik soruşturması ile dördüncü fıkrada yer almayan diğer güvenlik soruşturmaları, doğrudan yapılacak talep üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü ve/veya mahalli mülki idare amirliklerince gerçekleştirilir. İllerden gelen güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması talepleri valilikler tarafından yerine getirilir. ... (7) Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması taleplerinin ilgili kuruma ulaşmasından itibaren; a) Arşiv araştırması sonuçları en geç 30 iş günü, b) Güvenlik soruşturması sonuçları en geç 60 iş günü, içinde talep eden kuruma bildirilir. Soruşturma ve araştırma sonucunu içeren bilgi ve belgeler, ilgilinin işlemini yapan kurum dosyasında asgari “gizli” gizlilik derecesinde aidiyet konusuna göre fiziki ve/veya elektronik ortamda muhafaza edilir. Ancak bu bilgi ve belgelerden istihbari faaliyetlere konu olanlar elektronik ortamda muhafaza edilemez. (9) 6 ncı maddenin üçüncü fıkrası ve bu maddenin sekizinci fıkrası gereğince bildirimde bulunmayan kamu kurum ve kuruluşlarının güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması talepleri güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasını yapacak birimlerce yerine getirilmez." kuralları düzenlenmiştir. 20/09/2005 tarih ve 25942 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Uzman Erbaş Yönetmeliği'nin 6. maddesinin 1. fıkrasının (g) bendinde: "İcra edilen temel askerlik eğitimini başarıyla tamamlayanlardan güvenlik soruşturması uygun olmak veya ilk atamaları doğrudan doğruya kıtla veya birliklere yapılan uzman erbaşlar için güvenlik soruşturması uygun olmak" şartı uzman erbaş olarak alınacaklarda aranacak şartlar arasında sayılmış, 2. fıkrasında: Uzman erbaş olmak için gerek muvazzaflık görevini yaptığı sırada, gerekse terhislerini müteakip başvuruda bulunan ve alınmaları uygun görülen personelin, güvenlik soruşturmaları; kuvvet komutanlıkları veya Jandarma Genel Komutanlığı yahut Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından yaptırılır. Temel askerlik eğitimi sırasında güvenlik soruşturmaları olumlu sonuçlananlar göreve başlatılır, olumsuz sonuçlananların ise Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı ile ilişiği kesilir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin manevi şahsiyetine gölge düşüren veya askerliğin şeref ve haysiyeti ile bağdaşmayacak eylemlerde bulunanlar ile tutum ve davranışları ile yasa dışı siyasi, yıkıcı, bölücü ideolojik görüşü benimseyenler, uzman erbaş olarak istihdam edilmezler" kuralına yer verilmiştir. HUKUKİ DEĞERLENDİRME: Belirli kamu görevlerinde çalıştırılacak personel hakkında uygulanan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının kanuni dayanağını dava konusu işlemlerin tesis edildiği tarih itibarıyla 4045 sayılı Kanun oluşturmaktadır. 4045 sayılı Kanun'da, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının; kamu kurum ve kuruluşlarında yetkili olmayan kişilerin bilgi sahibi olmaları hâlinde devlet güvenliğinin, ulusal varlığın ve bütünlüğün, iç ve dış menfaatlerin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgelerin bulunduğu gizlilik dereceli birimler ile bazı kamu kurum ve kuruluşlarında çalıştırılacak kamu personeli hakkında yapılacağı düzenlenmiştir. 4045 sayılı Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ile Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 1. maddesinin ikinci fıkrasının iptali istemiyle açılan davada, Anayasa Mahkemesinin 28/04/2020 tarih ve 31112 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 19/02/2020 tarih ve E:2018/163, K:2020/13 sayılı kararı ile; "Anayasa’nın 13. maddesinde, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmüne yer verilerek temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğinin ifade edildiği; 20. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağının belirtildiği ve son fıkrasında da herkesin, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olduğu kuralının yer aldığı; 129. maddesinin birinci fıkrasında, memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülüklerinin düzenlendiği; Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında belirtildiği üzere “...adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil; telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, IP adresi, e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm verilerin…” kişisel veri olarak kabul edildiği; kamu görevinde çalıştırılacak kişiler bakımından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması yönünde düzenlemeler getirilmesinin kanun koyucunun takdir yetkisinde olduğu, ancak bu alanda düzenleme öngören kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler uygulama ve özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve muhtemel kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerektiği, kuralda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli olanların bu kapsamda kişisel veri niteliğindeki bilgilere ulaşması öngörülmüşken, Kanun’da bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına, bu bilgilerin ne suretle ve ne kadar süre ile saklanacağına, ilgililerin söz konusu bilgilere itiraz etme imkânının olup olmadığına, bilgilerin bir müddet sonra silinip silinmeyeceğine, silinecekse bu sırada izlenecek usulün ne olduğuna, yetkinin kötüye kullanımını önlemeye yönelik nasıl bir denetim yapılacağına ilişkin herhangi bir düzenlemenin yapılmadığı, bir başka ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir kanuni güvenceler belirlenmeksizin, kuralla güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli olanların bu soruşturma ve araştırma kapsamında kişisel veri niteliğindeki bilgileri almakla yetkili olduklarının belirtildiği, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına, işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesi Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleriyle bağdaşmadığından, kuralın Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerine aykırı olduğu'' gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir. Benzer nitelikte bulunan ve 657 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (A) bendinin (8) numaralı alt bendinin iptali istemiyle açılan davada da yine Anayasa Mahkemesinin 24/07/2019 tarih ve E:2018/73; K:2019/65 sayılı kararıyla; "(...) Bu bağlamda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasıyla elde edilen veriler kişisel veri niteliğindedir. Kuralla güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında kamu mercileri tarafından özel yaşamı ile ilgili sorular sorulması da dâhil olmak üzere bir bireyin özel hayatı, iş ve sosyal yaşamıyla ilgili bilgilerinin alınması, kaydedilmesi ve kullanılması özel hayata saygı hakkına sınırlama niteliğindedir. Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülükleri düzenlenmiştir. Belirtilen hususlar gözetilerek kamu görevlerine atanacak kişiler bakımından birtakım şartlar getirilmesi doğaldır. Bu şekilde aranan nitelikler kamu hizmetinin etkin ve sağlıklı bir biçimde yürütülmesi amacına yöneliktir. Dolayısıyla kamu görevine atanmadan önce kişilerin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasını öngören kural kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Ancak bu alanda düzenleme getiren kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler uygulama ve özel hayatın gizliliğine yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve olası kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerekir. Kuralda güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılması memurluğa alımlarda genel şartlar arasında sayılmasına karşın güvenlik soruşturmasına ve arşiv araştırmasına konu edilecek bilgi ve belgelerin neler olduğuna, bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Diğer bir ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin temel ilkeler belirlenmeksizin kuralla sadece güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması Devlet memurluğuna alımlarda aranacak şartlar arasında sayılmıştır. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda Devlet memurluğuna atanmada esas alınacak kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına ve işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesi Anayasa’nın 13., 20. ve 128. maddeleriyle bağdaşmadığından, kuralın Anayasa’nın 13., 20. ve 128. maddelerine aykırı olduğu'' gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir. Bu haliyle, dava konusu işlemin tesis edildiği tarih itibarıyla davacı hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmasının dayanağını 4045 sayılı Kanun oluşturmaktayken, 4045 sayılı Kanun’un 1. maddesinin ikinci fıkrasının iptali istemiyle açılan davada, Anayasa Mahkemesinin 28/04/2020 tarih ve 31112 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 19/02/2020 tarih ve E:2018/163, K:2020/13 sayılı kararı ile iptal kararı verilmesi üzerine söz konusu iptal kararının gerekçeleri de dikkate alınarak 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu kabul edilmiş ve bu Kanun 17/04/2021 tarih ve 31457 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir. Aktarılan bu süreç itibarıyla, Anayasa Mahkemesi kararlarının muhteviyatı, sonuç ve etkileri, geriye yürümesi ve söz konusu kararlardan önce yürürlükte olan Anayasa'ya aykırı kural döneminde tesis edilen işlemlere karşı açılan ve halen görülmekte olan davaların Anayasa Mahkemesi kararlarından ve bu kararlar uyarınca yapılan yeni yasal düzenlemelerden ne şekilde etkileneceği hususunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Anayasa'nın 153. maddesinin 3. fıkrasında, "Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazete'de yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, Resmi Gazete'de yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez"; 5. fıkrasında da, "İptal kararları geriye yürümez."; 6.fıkrasında ise, "Anayasa Mahkemesi Kararları Resmi Gazete'de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar." kuralları yer almaktadır. Anayasa Mahkemesince bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da belirli hükümlerinin Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde eldeki davaların Anayasa'ya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa'nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülemez. Aksine durum ise, Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğu yönündeki hükme aykırılık oluşturur. Ayrıca, Anayasa'nın 152.maddesinin 3. fıkrasında "...Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır." kuralına yer verilmiştir. Bu hükmün getiriliş amacı ve ruhu Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararlarının, itiraz yoluna başvurulmasını isteyen kişi ya da kişiler tarafından açılan davaların yanı sıra, iptal edilen hüküm ya da hükümler esas alınarak hakkında uygulama yapılmış olan kişiler tarafından açılan ve görülmekte olan davalarda da dikkate alınmasını gerektirmektedir. Bu hukuksal durumun doğal sonucu olarak, bir kanun ya da kanun hükmünde kararnamenin uygulanması nedeniyle dava açmak durumunda kalan ve Anayasa'nın 153. maddesi uyarınca itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulmasını isteme hakkına sahip olan kişilerin açmış olduğu davalarda da; hak veya menfaat ihlaline neden olan kuralın iptal davası veya itiraz yoluyla daha önce yapılan başvuru sonucunda Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olması halinde, iptal hükmünün uyuşmazlık yönünden değerlendirilmesi gerekeceği açık olup; bu durum Anayasanın 152. maddesinin 3. fıkrası hükmü ile Anayasanın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerinin bir gereği olduğundan, Anayasanın 153. maddesinin 5. fıkrasında yer alan iptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesine aykırılık teşkil etmez. Öte yandan, yargı kararları yalnızca hüküm fıkrası ile anlam ifade etmemekte olup, gerekçeleriyle bir bütün oluşturmaktadır. Gerekçenin bir nevi, mahkemece tespit edilen maddi olgular ile hüküm fıkrası arasında bir köprü olduğu söylenebilir. Bu anlamda iptal ya da yürütmenin durdurulması yolunda verilen kararların, gerekçesi ile birlikte dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekir. Zira, Anayasa'nın 141. maddesinin 3. fıkrasında da; "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." denilmek suretiyle bu konuya verilen öneme dikkat çekilmiştir. Bu husus, Anayasa Mahkemesince hukuka aykırılığı saptanan yasal düzenlemeye dayanılarak tesis edilen idari işlemlerin hukuka uygunluk denetimi açısından da önem arz etmektedir. Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasında, Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlayacağı açıkça hükme bağlanmıştır. Tüm bu açıklamalar doğrultusunda, Anayasa Mahkemesinin karar gerekçelerinin de, hüküm fıkrasıyla bir bütün oluşturmasından dolayı bağlayıcı olduğunun kabulü gerekir. Nitekim, Anayasa Mahkemesi de yerleşik içtihat haline gelen birçok kararında gerekçelerinin bağlayıcı olduğunu belirtmiştir (AYM 24/05/1988 tarih ve E:1988/11, K:1988/11 sayılı ve 27/10/2011 tarih ve E:2011/60, K:2011/147 sayılı vb. kararları). Dava konusu uyuşmazlık özelinde; Anayasa Mahkemesinin "arşiv araştırması/güvenlik soruşturması"na ilişkin yukarıda sözü edilen iptal kararlarında, gerek 657 sayılı Kanun gerekse 4045 sayılı Kanun'daki kamu görevine alınmada öngörülen güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması yönündeki iradenin hukuka aykırı olduğuna ilişkin bir gerekçe yer almamakta olup, kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilecek personel hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının hiçbir şekilde yapılamayacağı değil; aksine, güvenlik soruşturması veya arşiv araştırmasına dair temel ilkelerin kanunda gösterilmesi, kişisel verilerin güvenliğine ve özel hayatın gizliliğine ilişkin güvenceleri sağlayan kuralların kanunda yer alması koşuluyla güvenlik soruşturmasının veya arşiv araştırmasının yapılabileceği ve elde edilen bilgilerin kamu görevine girmede dikkate alınabileceği sonucuna varılmıştır. Bu haliyle Anayasa Mahkemesi kararlarındaki gerekçe esasa yönelik değil şekle yönelik olup, kanun koyucu tarafından, şekle ilişkin bu gerekçeler dikkate alınmak suretiyle ve yasal düzenlemelerdeki eksiklikler giderilerek 7315 sayılı Kanun yürürlüğe konulmuştur. 4045 sayılı Kanun'da, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının; kamu kurum ve kuruluşlarında yetkili olmayan kişilerin bilgi sahibi olmaları hâlinde devlet güvenliğinin, ulusal varlığın ve bütünlüğün, iç ve dış menfaatlerin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgelerin bulunduğu gizlilik dereceli birimler ile bazı kamu kurum ve kuruluşlarında çalıştırılacak kamu personeli hakkında yapılacağı düzenlenmiş; 7315 sayılı Kanun'un 5. maddesinde de; statüsü veya çalıştırma şekline bağlı olmaksızın, ilk defa veya yeniden memuriyete yahut kamu görevine atanacaklar hakkında arşiv araştırması yapılabileceği; kurum ve kuruluşlarda, yetkili olmayan kişilerin bilgi sahibi olmaları hâlinde devlet güvenliğinin, ulusal varlığın ve bütünlüğün, iç ve dış menfaatlerin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgelerin bulunduğu gizlilik dereceli birimler ile Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, jandarma, emniyet, sahil güvenlik ve istihbarat teşkilatlarında çalıştırılacak kamu personeli ile, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personel, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışacak öğretmenler, üst kademe kamu yöneticileri, özel kanunları uyarınca güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasına tabi tutulan kişiler ile milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birim, proje, tesis, hizmetlerde statüsü veya çalıştırma şekline bağlı olmaksızın istihdam edilenler hakkında, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının birlikte yapılacağı belirtilmiştir. Ayrıca 7315 sayılı Kanunla, Anayasa Mahkemesi kararları doğrultusunda, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin temel ilkeler belirlenmiş; kimler hakkında yapılacağı, araştırma konusu edilecek bilgi ve belgelerin neler olduğu, bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağı, hangi mercilerce soruşturma ve araştırma yapılacağı, bu kapsamda Değerlendirme Komisyonunun oluşumu ve çalışma usul, esasları, kişisel veri güvenliği ile kişisel verilerin saklanma ve silinme süreleri düzenlenmiştir. Bu itibarla, Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarındaki gerekçe, şekle ilişkin olduğundan ve bu kararlardaki, kanuni düzeyde eksik düzenleme bulunduğu yolundaki gerekçeler dikkate alınmak suretiyle, kanun koyucu tarafından 7315 sayılı Kanunla yeni yasal düzenleme yapılarak bu konudaki eksiklikler giderildiğinden; kişisel verilerin güvenliğinin sağlanması ve özel hayatın gizliliğinin korunması amacına yönelik anılan Kanun ile getirilen çerçeve de dikkate alınarak, uyuşmazlığın esasının incelenmesi gerekmektedir. Kural olarak kanunların, aksi belirtilmedikçe yürürlüğe girdikleri tarihten itibaren uygulanmaya başlanacağı ve bu tarihten sonra meydana gelen olaylara tatbik edileceği, ayrıca, hukuka uygunluk karinesinden yararlanan ve iptal edilmediği ya da yürürlükten kaldırılmadığı sürece, hukuk aleminde varlığını ve etkilerini devam ettiren idari işlemlerin hukuki denetiminin, tesis edildiği dönemde yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri çerçevesinde gerçekleştirileceği açık ise de; Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararında belirtilen eksikliklerin giderildiği, 7315 sayılı Kanun ile getirilen çerçeve kuralların, özel hayata saygı hakkına ve kişisel verilerin korunmasına ilişkin ilkelere yönelik, kişilerin lehine olan ve kişilere güvence sağlayan kurallar olduğu, bu kuralların temel insan haklarının korunmasına yönelik olması sebebi ile anılan temel hakların korunması yönünden yargısal denetimde her zaman değerlendirilebileceği hususları dikkate alındığında; mülga 4045 sayılı Kanun döneminde tesis edilen ve somut uyuşmazlıkta olduğu gibi, henüz yargılaması devam eden işlemlerin, özel hayata saygı hakkı ve kişisel verilerin korunmasına yönelik ilkelere uygunluğunun denetimi yönünden, 7315 sayılı Kanun ile öngörülen esaslara göre değerlendirme yapılabileceği ve bu durumun kanunların geriye yürümezliği ilkesini ihlal edici nitelikte olmayacağı sonucuna varılmıştır. Bakılan uyuşmazlıkta, davacının "trafik güvenliğini tehlikeye sokmak" suçundan ...(...) Asliye Ceza Mahkemesinin E:..., K:...sayılı kararıyla 1 ay 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına dair yargı kararına ilişkin kayıtların, davalı idarece yapılan arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması sonucunda temin edildiği ve bu kayıtlar dikkate alınmak suretiyle, davacının sözleşmesinin feshedilmesi yönünde işlem tesis edildiği anlaşılmaktadır. Olayda, Emniyet Genel Müdürlüğü birimleri ve mahalli mülki idare amirliklerince güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapıldığı, bu kapsamda arşiv araştırmasının konuları arasında yer alan kişi hakkında kesinleşmiş mahkeme kararının tespit edildiği, eldeki bu bilgilerin Jandarma Genel Komutanlığına bildirildiği, anılan Komutanlık bünyesinde yer alan Değerlendirme Komisyonu tarafından yapılan değerlendirmenin Personel Temin Merkezi Komutanlığı eliyle davacının eğitim aldığı okula bildirildiği ve bunun üzerine davacının sözleşmesinin feshi yolunda tesis edilen işlemin 1, 2 ve 3. sicil amirlerinin uygun değerlendirmeleri ile birlikte eğitim merkezi komutanınca onaylandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, 7315 sayılı Kanun hükümlerine göre; kişi hakkında kesinleşmiş mahkeme kararlarının tespit edilebileceği öngörülmüş olduğundan ve aynı Kanun'un öngördüğü usuli güvencelere de uygun olarak dava konusu işlemin tesis edildiği anlaşıldığından, dava konusu işlemde, işlemin tesis edilme usulü bakımından bir hukuka aykırılık görülmemiştir. Öte yandan, işin esası değerlendirildiğinde; güvenlik soruşturması sonucu elde edilen bilgilerin değerlendirilmesi konusunda idarelerin takdir hakkı bulunmakta olup, somut olayda idarenin takdir yetkisini hukuka aykırı kullandığından söz edilmesini gerektirir bir durum bulunmadığından, davacının sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin dava konusu işlemde ve davanın reddine ilişkin karara karşı yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki ısrar kararında sonucu itibarıyla hukuki isabetsizlik görülmemiştir. KARAR SONUCU: Açıklanan nedenlerle; 1. Davacının temyiz isteminin reddine, 2. Davanın reddine ilişkin .... İdare Mahkemesi kararına yönelik yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesinin temyize konu ...tarih ve E:..., K:...sayılı ısrar kararının, yukarıda belirtilen gerekçe ile ONANMASINA, 3. Kesin olarak, 16/06/2022 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi. KARŞI OY X- Manisa ili, ...Jandarma Eğitim Alay Komutanlığında sözleşmeli uzman erbaş olarak görev yapan davacının, arşiv araştırması ve güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığından bahisle sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin 12/08/2017 tarihli işlemin iptali istemiyle açılan davada verilen davanın reddine yönelik kararın davacı tarafından temyizen incelerek bozulması istenilmektedir. İLGİLİ MEVZUAT: 4045 sayılı "Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ve Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun"un 1. maddesinin dava konusu bireysel işlem tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan halinde; "Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması; ... askeri, emniyet ve istihbarat teşkilatlarında çalıştırılacak kamu personeli ve ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personel hakkında yapılır. Devletin güvenliğini, ulusun varlığını ve bütünlüğünü iç ve dış menfaatlerinin zarar görebileceği ve tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgeler ile gizlilik dereceli kamu personeli ile meslek gruplarının tespiti birim ve kısımlarının tanımlarının yapılması güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının usul ve esasları ile bunu yapacak merciler ve üst kademe yöneticilerinin kimler olduğu Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulacak yönetmelik ile düzenlenir." hükmü bulunmaktadır. 24/03/2016 tarih ve 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nun "Özel Nitelikli Kişisel Verilerin İşlenme Şartları" kenar başlıklı 6. maddesinde; "(1)Kişilerin ırkı, etnik kökeni, siyasi düşüncesi, ... ceza mahkûmiyeti ve güvenlik tedbirleriyle ilgili verileri ile biyometrik ve genetik verileri özel nitelikli kişisel veridir. (2) Özel nitelikli kişisel verilerin, ilgilinin açık rızası olmaksızın işlenmesi yasaktır. (3) Birinci fıkrada sayılan sağlık ve cinsel hayat dışındaki kişisel veriler, kanunlarda öngörülen hâllerde ilgili kişinin açık rızası aranmaksızın işlenebilir...”; "İstisnalar" kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrasında; “ Bu Kanun hükümleri aşağıdaki hâllerde uygulanmaz: ... ç) Kişisel verilerin millî savunmayı, millî güvenliği, kamu güvenliğini, kamu düzenini veya ekonomik güvenliği sağlamaya yönelik olarak kanunla görev ve yetki verilmiş kamu kurum ve kuruluşları tarafından yürütülen önleyici, koruyucu ve istihbari faaliyetler kapsamında işlenmesi. d) Kişisel verilerin soruşturma, kovuşturma, yargılama veya infaz işlemlerine ilişkin olarak yargı makamları veya infaz mercileri tarafından işlenmesi…” kurallarına yer verilmiştir. HUKUKİ DEĞERLENDİRME: Bazı kamu hizmetlerinde çalıştırılacak personel hakkında yaptırılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yasal dayanağını dava konusu işlemlerin tesis edildiği tarih itibarıyla 4045 sayılı Yasa oluşturmaktadır. 4045 sayılı Yasa'da, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının; kamu kurum ve kuruluşlarında yetkili olmayan kişilerin bilgi sahibi olmaları hâlinde devlet güvenliğinin, ulusal varlığın ve bütünlüğün, iç ve dış menfaatlerin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgelerin bulunduğu gizlilik dereceli birimler ile bazı kamu kurum ve kuruluşlarında çalıştırılacak kamu personeli hakkında yapılacağı öngörülmüştür. 4045 sayılı "Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ile Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun"un 1. maddesinin ikinci fıkrasının iptali istemiyle açılan davada, Anayasa Mahkemesinin 28/04/2020 tarih ve 31112 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 19/02/2020 tarih ve E:2018/163, K:2020/13 sayılı kararıyla; "...Dava konusu kural, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli birimler tarafından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında kişilerin kişisel veri niteliğindeki özel hayatı, iş ve sosyal yaşamıyla ilgili bilgilerinin alınmasına, hakkındaki suç işlediğine dair iddiaların değerlendirildiği Cumhuriyet savcılığı, hâkim veya mahkeme kararlarının tutulduğu kayıtlara ulaşılmasına ve bu kayıtların kullanılmasına imkân tanıması nedeniyle kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sınırlama getirmektedir. 13. Anayasa’nın 20. maddesi uyarınca kişisel veriler ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Anayasa’nın 13. maddesinde de 'Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.' hükmüne yer verilerek temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği ifade edilmiştir. Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleri uyarınca kişisel verilerin korunmasını isteme hakkını sınırlamaya yönelik kanuni bir düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir. 14. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde, kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır. 15. Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülükleri düzenlenmiştir. Belirtilen husus gözetilerek kamu görevinde çalıştırılacak kişiler bakımından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması yönünde düzenlemeler getirilmesi kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Ancak bu alanda düzenleme öngören kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler uygulama ve özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve muhtemel kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerekir. 16. Kuralda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli olanların bu kapsamda kişisel veri niteliğindeki bilgilere ulaşması öngörülmüşken Kanun’da bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına, bu bilgilerin ne suretle ve ne kadar süre ile saklanacağına, ilgililerin söz konusu bilgilere itiraz etme imkânının olup olmadığına, bilgilerin bir müddet sonra silinip silinmeyeceğine, silinecekse bu sırada izlenecek usulün ne olduğuna, yetkinin kötüye kullanımını önlemeye yönelik nasıl bir denetim yapılacağına ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Diğer bir ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir kanuni güvenceler belirlenmeksizin, kuralla güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli olanların bu soruşturma ve araştırma kapsamında kişisel veri niteliğindeki bilgileri almakla yetkili oldukları belirtilmiştir. 17. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına, işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesi Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleriyle bağdaşmamaktadır....." gerekçesiyle kural, Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerine aykırı bulunarak iptal edilmiştir. Benzer nitelikte bulunan ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesinin (A) bendinin (8) numaralı alt bendinin iptali istemiyle açılan davada da yine Anayasa Mahkemesinin 24/07/2019 tarih ve E:2018/73; K:2019/65 sayılı kararıyla; "...162. Kuralla güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılması devlet memurluğuna alımlarda genel şartlar arasında sayılmıştır. Buna göre bir kişinin devlet memuru olabilmesi için güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırmasının da yapılması gerekmektedir. 163. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağı belirtilmiş; üçüncü fıkrasında da 'Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir' denilerek kişisel verilerin korunması özel hayatın gizliliğinin korunması kapsamında güvenceye kavuşturulmuştur. Anayasa’nın 13. maddesinde de temel hak ve hürriyetlerin yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği ifade edilmiştir. 164. Anayasa’nın 128. maddesinin ikinci fıkrasında 'Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır' hükmüne yer verilerek memurlar ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri ve atanmalarına ilişkin hususların kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. 165. Kanuni düzenleme ilkesi, düzenlenen alanda temel ilkelerin kanunla konulmasını ve çerçevenin kanunla çizilmesini ifade etmektedir. Bu ilke uyarınca kamu görevlilerinin nitelikleri ve atanmalarına ilişkin kuralların kanunda gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekmektedir. 166. Kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı, insan onurunun korunması ve bireyin kişiliğini serbestçe geliştirebilmesi hakkının özel bir biçimi olarak bireyin hak ve özgürlüklerini kişisel verilerin işlenmesi sırasında korumayı amaçlamaktadır. 167. Anayasa’nın 20. maddesi uyarınca kişisel veriler ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Dolayısıyla kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sağlanan anayasal güvencenin yaşama geçirilebilmesi için bu hakkı ilgilendiren yasal düzenlemelerin açık, anlaşılabilir ve söz konusu hakkın kullanılabilmesine elverişli olması gerekir. Ancak böyle bir düzenleme ile kişilerin özel hayatlarını ilgilendiren veri, bilgi ve belgelerin resmî makamların keyfî müdahalelerine karşı korunması mümkün hâle gelebilir. 168. 24/3/2016 tarihli ve 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun 3. maddesine göre kişisel veri, kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgiyi ifade etmektedir. Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere '...adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil; telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, IP adresi, e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm veriler…' kişisel veri olarak kabul edilmektedir (AYM, E.2013/122, K.2014/74, 9/4/2014; E.2014/149, K.2014/151, 2/10/2014; E.2014/74, K.2014/201, 25/12/2014; E.2014/180, K.2015/30, 19/3/2015; E.2015/32, K.2015/102, 12/11/2015). 169. Bu bağlamda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasıyla elde edilen veriler kişisel veri niteliğindedir. Kuralla güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında kamu mercileri tarafından özel yaşamı ile ilgili sorular sorulması da dâhil olmak üzere bir bireyin özel hayatı, iş ve sosyal yaşamıyla ilgili bilgilerinin alınması, kaydedilmesi ve kullanılması özel hayata saygı hakkına sınırlama niteliğindedir. 170. Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülükleri düzenlenmiştir. Belirtilen hususlar gözetilerek kamu görevlerine atanacak kişiler bakımından birtakım şartlar getirilmesi doğaldır. Bu şekilde aranan nitelikler kamu hizmetinin etkin ve sağlıklı bir biçimde yürütülmesi amacına yöneliktir. Dolayısıyla kamu görevine atanmadan önce kişilerin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasını öngören kural kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Ancak bu alanda düzenleme getiren kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler uygulama ve özel hayatın gizliliğine yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve olası kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerekir. 171. Kuralda güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılması memurluğa alımlarda genel şartlar arasında sayılmasına karşın güvenlik soruşturmasına ve arşiv araştırmasına konu edilecek bilgi ve belgelerin neler olduğuna, bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Diğer bir ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilen kullanılmasına ilişkin temel ilkeler belirlenmeksizin kuralla sadece güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması devlet memurluğuna alımlarda aranacak şartlar arasında sayılmıştır. 172. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda devlet memurluğuna atanmada esas alınacak kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına ve işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesi Anayasa’nın 13., 20. ve 128. maddeleriyle bağdaşmamaktadır..." gerekçesiyle kural, Anayasa’nın 13., 20. ve 128. maddelerine aykırı bulunarak iptal edilmiştir. Belirtilen bu kararlara ek olarak, Anayasa Mahkemesinin 03/06/2021 tarih ve E:2020/24; K:2021/39 sayılı kararıyla; "...40. Anayasa Mahkemesi 24/7/2019 tarihli ve E.2018/73, K.2019/65 sayılı, 19/2/2020 tarihli ve E.2018/163, K.2020/13 sayılı kararlarında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmasını öngören kuralları incelemiştir. Bu kararlarda Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülükleri olan memurların ve kamu görevlilerinin kamu görevlerine atanmalarında birtakım şartların aranmasının doğal olduğu, bu kapsamda kamu görevine atanmadan önce kişilerin güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının yapılmasını öngören kuralların kanun koyucunun takdir yetkisinde bulunduğu belirtilmiştir. Bununla birlikte anılan kararlarda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin temel ilkelerin kanunda düzenlenmesi gerektiği ifade edilmiştir (bkz. sırasıyla §§ 170, 171; §§ 15, 16). 41. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağı belirtilmiş; üçüncü fıkrasında da 'Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir' denilerek kişisel verilerin korunması özel hayatın gizliliğinin korunması kapsamında güvenceye kavuşturulmuştur. 42. Kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı, insan onurunun korunması ve bireyin kişiliğini serbestçe geliştirebilmesi hakkının özel bir biçimi olarak bireyin hak ve özgürlüklerini kişisel verilerin işlenmesi sırasında korumayı amaçlamaktadır. 43. Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında belirtildiği üzere '...adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil; telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, IP adresi, e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm veriler…' kişisel veri olarak kabul edilmektedir (AYM, E.2013/122, K.2014/74, 9/4/2014; E.2014/149, K.2014/151, 2/10/2014; E.2014/74, K.2014/201, 25/12/2014; E.2014/180, K.2015/30, 19/3/2015; E.2015/32, K.2015/102, 12/11/2015). 44. Bu bağlamda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasıyla elde edilen veriler kişisel veri niteliğindedir. İtiraz konusu kurallar, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli birimler tarafından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında kişilerin kişisel veri niteliğindeki özel hayatı, iş ve sosyal yaşamıyla ilgili bilgilerinin alınmasına ve bu kayıtların kullanılmasına imkân tanıması nedeniyle kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sınırlama getirmektedir. 45. Anayasa’nın 20. maddesi uyarınca kişisel veriler ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Anayasa’nın 13. maddesinde de 'Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.' hükmüne yer verilerek temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği ifade edilmiştir. Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleri uyarınca kişisel verilerin korunmasını isteme hakkını sınırlamaya yönelik kanuni bir düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir. 46. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde, kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır. 47. Anayasa’nın 129. maddesinin birinci fıkrasında memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülükleri düzenlenmiştir. Belirtilen husus gözetilerek kamu görevinde çalıştırılacak kişiler bakımından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması yönünde düzenlemeler getirilmesi kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Ancak bu alanda düzenleme öngören kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler uygulama ve özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve muhtemel kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerekir. 48. Kurallar Millî Savunma Bakanlığı, jandarma ve ceza infaz kurumları ile tutukevlerinde çalışacak personel hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasını zorunlu kılmıştır. Buna karşın kişisel veri niteliğindeki bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına, bu bilgilerin ne suretle ve ne kadar süre ile saklanacağına, ilgililerin söz konusu bilgilere itiraz etme imkânının olup olmadığına, bilgilerin bir müddet sonra silinip silinmeyeceğine, silinecekse bu sırada izlenecek usulün ne olduğuna, yetkinin kötüye kullanımını önlemeye yönelik nasıl bir denetim yapılacağına ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Diğer bir ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir kanuni güvenceler belirlenmeksizin güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının usul ve esasları ile bunu yapacak merciler ile üst kademe yöneticilerinin tespiti yönetmeliğe bırakılmıştır. 49. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına, işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesi Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleriyle bağdaşmamaktadır (benzer yönde bkz. AYM, E.2018/73, K.2019/65, 24/7/2019, §§ 171, 172; AYM, E.2018/163, K.2020/13, 19/2/2020, §§ 16, 17; Fatih Saraman [GK], B. No: 2014/7256, 27/2/2019, §§ 89, 90; Turgut Duman, B. No: 2014/15365, 29/5/2019, § 88)...' gerekçesiyle kural, Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerine aykırı bulunarak '…Milli Savunma Bakanlığı, jandarma,…' ve '…ve ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personel…' ibareleri yönünden iptal edilmiştir. Bu haliyle, dava konusu işlemin tesis edildiği tarih itibarıyla kamu görevlerinde çalıştırılacak personel hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmasının dayanağını 4045 sayılı Yasa oluşturmaktadır. 4045 sayılı Yasa'nın 1. maddesinin ikinci fıkrasının iptali istemiyle açılan davada, Anayasa Mahkemesinin 28/04/2020 tarih ve 31112 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 19/02/2020 tarih ve E:2018/163, K:2020/13 sayılı kararı ile iptal kararı verilmesi üzerine söz konusu iptal kararının gerekçeleri de dikkate alınarak 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu kabul edilmiş ve bu Kanun 17/04/2021 tarih ve 31457 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu durumda, söz konusu kararlardan önce yürürlükte olan Anayasa'ya aykırı kural döneminde tesis edilen işlemlere karşı açılan ve halen görülmekte olan davaların Anayasa Mahkemesi kararlarından ne şekilde etkileneceği konusunun irdelenmesi gerekmektedir. Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası "Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmi Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez."; dördüncü fıkrası "İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukuki boşluğu dolduracak kanun teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar."; beşinci fıkrası ise, "İptal kararları geriye yürümez." kuralını taşımaktadır. Anayasa Mahkemesince bir yasanın veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde eldeki davaların Anayasaya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasanın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülemez. Bir başka anlatımla, Anayasa Mahkemesinin, iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihi ileriye dönük olarak ertelemiş bulunması öncelikle yasama organına aynı konuda, iptal kararının gerekçesine uygun olarak yeni bir düzenleme için olanak tanımak ve ortada hukuki bir boşluk yaratmamak amacına yönelik olup her durumda yargı mercilerinin bakmakta oldukları uyuşmazlıklarda hukuka ve Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiş kuralları uygulaması ve uyuşmazlıkları bu kurallara göre çözümlemesi sonucunu doğurmaz. Anayasa Mahkemesince iptal kararının yürürlüğe girmesi için verilen sürenin, Mahkemenin iptal kararının gerekçesiyle birlikte dikkate alınması ve yorumlanması gerekmektedir. Öte yandan, Anayasa'nın 153.maddesinde yer alan ve iptal kararlarının geriye yürümezliğine ilişkin bulunan kural, iptal edilen hükümlere göre kazanılmış olan hakların ortadan kaldırılmasına veya toplum huzurunun bozulmasına yol açacak sonuçları önlemek amacıyla kabul edilmiş olup, bu kuralın mutlak anlamda anlaşılıp uygulanamayacağı; özellikle bir davaya bakmakta olan mahkeme tarafından itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine götürülen konularda uygulanmasının mümkün olmadığı, aksi halde Anayasa'nın 152. maddesinde düzenlenmiş olan "Anayasa'ya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi" (itiraz) yolunun hukuk ve uygulama yönünden sonuçsuz kalacağı yargısal içtihatlarla kabul edilmiş bulunmaktadır. Nitekim Anayasa'nın, itiraz yoluna başvurulan yasa ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararının beş ay içinde gelmemesi halinde mahkemenin davayı yürürlükteki yasa hükümlerine göre sonuçlandıracağına işaret edilen 152. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır." yolundaki kural da Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararlarının, bu karardan önce açılmış bulunan ve bakılmakta olan davalarda uygulanması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu hukuksal durumun doğal sonucu olarak, bir yasa ya da Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin uygulanması nedeniyle dava açmak durumunda kalan ve Anayasanın 153. maddesi uyarınca itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulmasını isteme hakkına sahip olan kişilerin de, olayımızda olduğu gibi, hak veya menfaatlerini ihlal eden kuralın iptal davası veya itiraz yoluyla daha önce yapılan başvuru sonucunda Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olması halinde iptal hükmünün hukuki sonuçlarından yararlanmaları gerekeceği açıktır. Aksi halde Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararının uygulama tarihinin yukarıda belirtilen amaçla ayrıca belirlenmesi halinde iptal edilen yasa kuralının uygulanmasının sürdürülmesi nedeniyle bu uygulamaya karşı dava yoluna başvuracakların iptal kararının hukuki sonuçlarından yararlanamayacaklarının kabulü; bir yandan dava yoluna başvuran herkes için Anayasa ile tanınmış olan itiraz hakkının bunlar için fiilen işlemez hale getirilerek ortadan kalkması ve iptal kararının uygulanamaması, öte yandan Anayasa'ya aykırılığı hükmen saptanmış olan bir yasa kuralının uygulanmasının hukuken korunması gibi bir sonuca neden olur ki, bu durumun Anayasanın üstünlüğü ve Hukuk Devleti ilkesine aykırı düşeceğinin kabulü gerekir. Dava konusu bireysel işlem bu bağlamda ele alındığında; Bilindiği gibi bir olay ve işleme o sırada yürürlükte olan hukuk kurallarının uygulanmasına “hemen uygulama” ilkesi, bir olaya ve işleme daha sonra yürürlüğe girmiş bir hukuk kuralının uygulanmasına “geçmişe yürüme” ilkesi denilmekte olup, genel hukuk kuralı olan “hemen uygulama” ilkesi gereğince yeni mevzuatın ya da mevzuatta yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten sonraki olay ve işlemlere uygulanması gerekmektedir. Kural olarak yasalar aksi belirtilmedikçe yürürlüğe girdikleri tarihten itibaren uygulanmaya başlanır ve bu tarihten sonra meydana gelen olaylara tatbik edilirler. Yasalarda yer alan geçici maddeler ise kural olarak, söz konusu yasa kapsamına girenlerin asıl maddelerle getirilen yeni hukuki durumlara geçiş sürecini (intibakını) düzenlemektedirler. Bu bağlamda, yasal düzenlemelerin yürürlüğe girdiği tarihten önceki olaylara uygulanması, ancak istisnai durumlarda ve geçici maddelerde açıkça düzenlenmesi halinde mümkündür. Bu doğrultuda, uyuşmazlıkta, dava konusu bireysel işlemin hukuki denetiminin işlemin tesis edildiği tarihte mevcut olan yasal düzenlemeler esas alınarak yapılması gerekmekte olup, olay tarihinden sonra kabul edilen ve davacı aleyhine, kişi hakkında kesinleşmiş mahkeme kararlarının tespit edilmesine imkan sağlayan yasal mevzuatın dikkate alınmaması gerekmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yukarıda yer verilen 03/06/2021 tarih ve E:2020/24; K:2021/39 sayılı kararında da;" ... 38. İtiraz konusu kuralların da yer aldığı 4045 sayılı Kanun 7/4/2021 tarihli ve 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu’nun 13. maddesinin (8) numaralı fıkrasıyla yürürlükten kaldırılmıştır. Başvuran Mahkemede bakılmakta olan davalara konu işlemler itiraz konusu kuralların yürürlükte olduğu dönemde bu kurallar uyarınca tesis edilmiştir. 7315 sayılı Kanun, kuralların dayanak teşkil ettiği işlemlerin hukuki etkilerine dair geçmişe yönelik herhangi bir özel hüküm içermemektedir. Hukuka uygunluk karinesinden yararlanan ve iptal edilmediği ya da yürürlükten kaldırılmadığı sürece hukuk aleminde varlığını ve etkilerini devam ettiren idari işlemlerin hukuki denetimi, tesis edildiği dönemde yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Bu bağlamda başvuran Mahkeme de yürürlükten kalkmış olan kuralları, dava konusu idari işlemlerin hukuki denetimini gerçekleştirirken denetleyici norm olarak gözetmek durumundadır. Başka bir ifadeyle kurallar bakılmakta olan davalarda uyuşmazlığın çözümü için uygulanacak kural olma niteliğini sürdürmektedir. Bu itibarla kuralların yürürlükten kaldırılmış olmalarının esaslarının incelenmesinde herhangi bir etkisi bulunmamaktadır."... ifadelerine yer verilerek söz konusu uyuşmazlıklar bakımından yapılacak olan hukuki denetimin, işlemin tesis edildiği tarih itibarıyla mevcut olan kurallar çerçevesinde yapılacağına işaret edilmiştir. Bu kapsamda dava konusu işlem değerlendirildiğinde; yukarıda metnine yer verilen 4045 sayılı Kanun'un 1. maddesinin işlem tarihindeki halinde; kişilerin geçmiş ceza mahkûmiyetlerine ilişkin kayıtlar bakımından hangi suçların kamu görevine girmeye engel olacağı konusunda hiçbir belirleme yapılmadığı, suçlar arasında herhangi bir ayrım ve derecelendirme öngörülmediği ve güvenlik soruşturması veya arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlandırılmasının bir sebebi olup olmayacağı hususunda herhangi bir düzenlemeye yer verilmediği anlaşılmaktadır. Öte yandan, dava konusu işlemin tesisinden sonra, 08/11/2016 tarih ve 6775 sayılı "Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname"nin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun ile kabul edilerek kanunlaşan 25/07/2016 tarih ve 668 sayılı OHAL KHK'sının 6. maddesi ile Jandarma Genel Komutanlığı İçişleri Bakanlığına bağlanmış ve bu doğrultuda 01/02/2018 tarih ve 7078 sayılı Kanun'un 83. maddesi ile kabul edilerek kanunlaşan 15/08/2017 tarih ve 694 sayılı OHAL KHK'sının 87. maddesi ile 4045 sayılı Kanun'un 1. maddesinin dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan halinde yer alan "askeri, emniyet" ibaresi "Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, jandarma, emniyet, sahil güvenlik" şeklinde değiştirilmiş ve bu değişiklik ile madde metnine eklenen "jandarma" ifadesi Anayasa Mahkemesinin yukarıda özetine yer verilen 03/06/2021 tarih ve E:2020/24; K:2021/39 sayılı kararıyla iptal edilmiştir. Bu durumda, davalı idarece dava konusu işlem tesis edilirken dayanak alınan yasa kurallarının Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi nedeniyle hukuki dayanaktan yoksun kalan dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle; Bölge İdare Mahkemesince verilen ısrar kararının yukarıda yer verilen gerekçe ile bozulması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.
  6. AYM incelediği dosyada, İdari davaların görülmesi esnasın da işlemin tesis edildiği tarihteki durumun yargılanacağı şeklindeki danıştay kararlarından alıntı yaparak kişi lehine karar vermiştir. Yani; İdari davalarınızda, işlemin tesis edildiği tarihten sonra tespit edilen hususların konmasına müsaade etmeyiniz. Kararın ilgili kısımları; "37. Danıstay Idari Dava Daireleri Genel Kurulunun 30/9/1994 tarihli ve E.1993/247, K.1994/559 sayılı kararının ilgili kısmı söyledir: “...Idare Hukuku ilkelerine göre, iptal davaları incelenirken, iptali istenilen işlemin tesis edildigi andaki durum yargılanır ve iptal kararı, idari islemi tesis edildigi tarihten itibaren ortadan kaldırır. Çünkü sakat bir idari islemin hukuk düzenine girmesi ile hukuka aykırı bir durum dogar. Bu durumun giderilebilmesi için iptal kararı hukuken sakat idari islemi geriye yürür bir biçimde ortadan kaldırır ve hukuka aykırı islem yapılmasından önceki duruma dönülür..." (Ayrıca iptal davalarında idarenin tesis ettigi idari nitelikteki islemlerin tesis edildikleri tarihteki hukuki duruma göre yargısal denetiminin yapılması gerektigini vurgulayan kararlar için bkz. Danıstay Idari Dava Daireleri Genel Kurulu E.2006/1009, K.2009/2822, 10/12/2009; Danıstay Idari Dava Daireleri Genel Kurulu E.2006/1876, K.2010/549, 8/4/2010). 38. Danıstay Ikinci Dairesinin 10/11/2021 tarihli ve E.2021/1836, K.2021/4124 sayılı kararının ilgili kısmı söyledir: "...Bilindigi üzere, idari islemlerin hukuka uygunlugunun yargısal denetiminin, kural olarak söz konusu islemlerin tesis edildikleri tarihteki hukuki duruma göre yapılması esas ise de, dava konusu edilen islemlerin niteligine göre idari islemin tesis edildigi tarihten önceki dönemi ilgilendirmesi kosuluyla, yargılama sürecinde veya daha sonra ortaya çıkan tüm bilgi ve belgelerin islemin hukuka uygunluk denetimi degerlendirmesinde göz önünde bulundurulması gerekmektedir..." 56. Hukukun kendisi -beraberinde getirecegi idari pratigin dısında- söz konusu islemin mesru amacını da gözönünde tutarak keyfî müdahalelere karsı bireyi korumak için yetkili makamlara bırakılan takdir yetkisinin kapsamını yeterince açık bir sekilde göstermelidir. Diger bir anlatımla hukuk sistemi, kamu makamlarına hangi kosullarda ve hangi sınırlar içinde müdahalelerde bulunma yetkisinin verildigini açık ifadelerle ortaya koyacak nitelikte olmalı ve bu baglamda ilgili müdahalenin muhataplarına müdahaleye zemin hazırlayan kosullar ile müdahalenin sonuçları açısından bir öngörüde bulunabilmeleri imkânı tanımalıdır (Halime Sare Aysal, § 64; Fatih Saraman, § 68; Turgut Duman, § 69; Tamer Mahmutoglu, § 106)." Kararın ilgili kısımları ve kararda geçen ve alıntılanan danıştay kararları ayrı ayrı kullanılmalıdır. forum.khkhaber.com/forum/12-aym/?do=add 2019-19788.pdf
  7. Malumunuz üzere iade edilen bazı kişiler KHK öncesi yöneticilik görevlerinden önceki görevlerine atandılar. Bunların bir kısmı bu duruma itiraz etti, Edenlerin bazıları idare mahkemesinden kabl yada red aldı bir kısmı istinafa gitti ve kabul yada red aldı. Bir kısmı durumu hiç dava etmedi. Yani durumları kesinleşti. Sonrasında AYM https://forum.khkhaber.com/topic/16584-göreve-i̇ade-edilen-personelin-eski-yönetici-kadrosuna-atanmaması-i̇tibarı-olumsuz-zedeler-aym-kararı-201993-k/?tab=comments#comment-69107 sayfasındaki kararı verdi. Bunun üzerine insanlar bu karar binaen yeniden başvuruda bulundu. Başvurular sonrası zımmen red, mahkeme kararıyla red yada kabul kararları verildi. Verilen kararlar idare mahkemelerinde farklılk gösterdiği gibi bölge idare mahkemelerindede farklılk gösterdi. Yani bir kısmı AYM kararına binaen kişiyi haklı buldu bir kısmıysa AYM kararı geriye yürümez diye red etti. Bu durum üzerine T.C. DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU bu kararları ele aldı. Sonuç olarak da kişilerin haklı olduğu yönünde bir karar verdi. İki karşı oy var. Bu karşı oylardan ilki ise davalarda ve müracaatlarda kullanılabilecek kadar güzel ve verilen kararın maddi alacakları da kapsamasını istemekte. https://www.memurlar.net/common/news/documents/1024714/2022-04-12-04-31-9290609.pdf T.C. DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU Esas No : 2022/1 Karar No : 2022/4 BÖLGE İDARE MAHKEMESİ KARARLARI ARASINDAKİ AYKIRILIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİ HAKKINDA KARAR Konya Bölge İdare Mahkemesi Başkanlar Kurulunun 23/11/2021 tarih ve E:2021/34, K:2021/36 sayılı kararıyla; ............. ............... tarafından, Konya Bölge İdare Mahkemesi 1. İdare Dava Dairesinin 16/09/2021 tarih ve E:2021/308, K:2021/1340 sayılı kararı ile İzmir Bölge İdare Mahkemesi 1. İdare Dava Dairesinin 29/06/2021 tarih ve E:2021/102, K:2021/705 sayılı ve İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 1. İdare Dava Dairesinin 26/04/2021 tarih ve E:2021/514, K:2021/830 sayılı kararları arasındaki aykırılığın giderilmesinin istenmesi nedeniyle, "Aykırılığın, davanın reddi yolundaki Konya Bölge İdare Mahkemesi 1. İdare Dava Dairesi kararı doğrultusunda giderilmesi gerektiği" görüşüyle, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun'un 3/C maddesinin 5. fıkrası uyarınca karar verilmesi için dosyanın Danıştay'a gönderilmesi üzerine, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkimi........................................... 'nun açıklamaları dinlendikten sonra konu ile ilgili kararlar ve yasal düzenlemeler incelenerek gereği görüşüldü: I- AYKIRILIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU BÖLGE İDARE MAHKEMESİ KARARLARI : A- KONYA BÖLGE İDARE MAHKEMESİ 1. İDARE DAVA DAİRESİNİN E:2021/308 SAYILI DOSYASINA KONU YARGILAMA SÜRECİ: Dava konusu istemin özeti: ............ İli,........... İlçe Adliyesinde yazı işleri müdürü olarak görev yapmakta iken 695 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kamu görevinden çıkarılan ve Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kararı uyarınca göreve iade edilmesi üzerine 10/07/2018 tarihinde zabıt katibi olarak atanan davacının, Anayasa Mahkemesinin 24/12/2019 tarih ve E:2018/159, K:2019/93 sayılı kararına dayalı olarak, yazı işleri müdürü kadrosuna atanma istemiyle yaptığı 25/03/2020 tarihli başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali ile zabıt katibi kadrosuna atandığı tarihten itibaren yoksun kaldığı mali haklarının ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir. Aksaray İdare Mahkemesinin 28/10/2020 tarih ve E:2020/629, K:2020/674 sayılı kararının özeti: -Dava konusu işlemin yasal dayanağı olan 7075 sayılı Kanun'un, "Kararların uygulanması" başlıklı 10. maddesinin 1. fıkrasında yer alan, "Ancak müdür yardımcısı veya daha üstü ile bunlara eşdeğer yöneticilik görevinde bulunmakta iken kamu görevinden çıkarılmış olanların atamalarında, söz konusu yöneticilik görevlerinden önce bulundukları kadro ve pozisyon unvanları dikkate alınır." düzenlemesinin Anayasa'ya ve hukuka aykırı olduğunun Anayasa Mahkemesinin 24/12/2019 tarih ve E:2018/159; K:2019/93 sayılı kararı ile ortaya konularak iptal edilmesi karşısında, anılan düzenleme uyarınca davalı idarece yapılan değerlendirme sonucunda davacının, zabıt katibi olarak atanmasına ilişkin işlemde hukuka ve mevzuat hükümlerine uyarlık bulunmadığı; -Kararın, davacının doğrudan yazı işleri müdürü olarak atanması sonucunu doğurmayacağından ve davalı idarece, Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararı doğrultusunda davacının yazı işleri müdürü olarak atanıp atanmayacağı hususunda yeniden bir değerlendirme yapılacağından, davacının zabıt katipliği kadrosuna atandığı tarihten itibaren yoksun kaldığı geçmişe dönük tüm mali haklarının ödenmesine ilişkin talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığı; gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline, tazminat istemi yönünden ise karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Konya Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesinin 16/09/2021 tarih ve E:2021/308, K:2021/1340 sayılı kararının özeti: -Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kararı üzerine, 7075 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca zabıt katibi olarak kamu görevine iade edilen davacının, kamu görevinden çıkarılmadan önce işgal ettiği yazı işleri müdürü kadrosuna atanma istemiyle yaptığı başvurunun reddi işleminin iptali istemiyle açtığı davanın Aksaray İdare Mahkemesince reddedildiği ve anılan kararın istinaf incelemesinden geçerek kesinleştiği göz önüne alındığında ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümeyeceğine ilişkin Anayasa'nın 153. maddesinin beşinci fıkrası hükmü karşısında, davacının zabıt katibi olarak kamu görevine iade edilmesi işleminin dayanağı olan mevzuat hükmünün Anayasa Mahkemesinin 24/12/2019 tarih ve E:2018/159, K:2019/93 sayılı kararı ile iptali üzerine yazı işleri müdürü kadrosuna atanma istemiyle yaptığı başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık, aksi yöndeki Mahkeme kararında ise hukuki isabet bulunmadığı sonucuna varıldığı, -Dava konusu işlem hukuka uygun bulunduğundan davacının dava konusu işlem nedeniyle mahrum kaldığı mali hakların ödenmesi isteminin de reddi gerekeceği, gerekçesiyle Mahkeme kararı kaldırılarak, davanın reddine kesin olarak karar verilmiştir. B-İZMİR BÖLGE İDARE MAHKEMESİ 1. İDARE DAVA DAİRESİNİN E:2021/102 SAYILI DOSYASINA KONU YARGILAMA SÜRECİ: Dava konusu istemin özeti: ........... İli, ................. İlçesi vergi dairesi müdürü olarak görev yapmakta iken 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kamu görevinden çıkarılan ve Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kararı uyarınca göreve iade edilmesi üzerine 13/09/2018 tarihinde gelir uzmanı olarak atanan davacının, Anayasa Mahkemesinin 24/12/2019 tarih ve E:2018/159, K:2019/93 sayılı kararına dayalı olarak, vergi dairesi müdürü kadrosuna atanma istemiyle yaptığı 24/03/2020 tarihli başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istenilmiştir. Manisa 1. İdare Mahkemesinin 13/11/2020 tarih ve E:2020/376, K:2020/718 sayılı kararının özeti: -Davacının, Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kararı uyarınca göreve iade edilmesinin ardından gelir uzmanı kadrosuna atanmasına ilişkin işleminin iptali istemiyle açılan davanın redle sonuçlanarak idari ve hukuki anlamda kesinlik kazanması ve iptal kararlarının geriye yürümeyeceğine ilişkin Anayasa'nın 153. maddesinin beşinci fıkrası hükmü karşısında; Anayasa Mahkemesinin 24/12/2019 tarih ve E:2018/159, K:2019/93 sayılı iptal kararına dayalı olarak, davacının yeniden vergi dairesi müdürü kadrosuna atanma isteminin zımnen reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı, gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. İzmir Bölge İdare Mahkemesi 1. İdare Dava Dairesinin 29/06/2021 tarih ve E:2021/102, K:2021/705 sayılı kararının özeti: -Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan, Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarının geriye yürümeyeceği kuralının, iptal edilen hüküm uyarınca kazanılmış olan hakların korunmasına yönelik olduğu, mutlak anlamda uygulanamayacağı; görülmekte olan davaların Anayasa'ya aykırılığı saptanmış hükümler dikkate alınarak çözümlenmelerinin Anayasa'nın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerine aykırılık oluşturacağı; bu nedenle, istinaf incelemesinin Anayasa'ya aykırılığı belirlenerek iptal edilen kurallara göre yapılmasına olanak bulunmadığı; -Kaldı ki; menfaatini veya hakkını ihlal ettiğini ileri sürdüğü bir idari işleme karşı dava açan ilgilinin, bu işlemin dayandığı kanun ya da kanun hükmünün iptali için itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulmasını isteme hakkının devamı olarak, Anayasa Mahkemesinin bu hükümlerin iptali yolundaki kararının görülmekte olan davasında uygulanmasını isteme hakkına da sahip olduğunun kabulü gerektiği; -Anayasa Mahkemesinin iptal kararında belirtildiği üzere, Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonuna yapılan başvuruların kabulünün, kamu görevinden çıkarılan kişilerin, terör örgütleri ile Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı bulunmadığı anlamına geldiği, bu kişilerin yöneticilik görevlerinden önce bulunduğu kadro ve pozisyonlara atanmalarının üyelik, mensubiyet, aidiyet, iltisak veya irtibatlarına dair şüphelerin tam olarak ortadan kalkmadığı izlenimini oluşturduğu dikkate alındığında, davacının ihraç edilmeden önceki hukuki durumunun sağlanmasının ve bu kapsamda müdür olarak atanmasının Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesine uygun düşeceği; -Öte yandan, idarece, atama işlemi tesis edilirken, ilgili kamu görevlisinin önceki pozisyonuna atanmasına engel olacak hukuki ve fiili bir zorunluluk bulunup bulunmadığı, idari gerekler ve yönetici olarak istifade edilmesinin kamu hizmetinin etkin ve sağlıklı bir biçimde yürütülmesi amacını gerçekleştirmek bakımından daha yararlı görülüp görülmediği yönlerinden de değerlendirme yapılması gerektiği; -Bu kapsamda; Dairelerince verilen 20/04/2021 günlü ara kararı uyarınca davalı idarece gönderilen bilgi ve belgelerin değerlendirilmesinden, davacının önceki pozisyonuna atanmasına engel olacak hukuki ve fiili bir zorunluluk bulunduğunu ortaya koyan bir bilgi ve belgenin dosyaya sunulmadığının ve bu yönde bir iddiada bulunulmadığının ve 07/05/2021 tarihi itibarıyla............................................................................ İli, .......... İlçesi vergi dairesi müdürlüğü de dahil olmak üzere boş vergi dairesi müdürü kadrosu bulunduğunun anlaşıldığı; -Belirtilen bu durum itibarıyla, ......... İli, ......... İlçesi vergi dairesi müdürü olarak görev yapmakta iken 677 sayılı KHK uyarınca kamu görevinden çıkarılan ve 06/09/2018 tarih ve 2018/32713 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kararıyla başvurusu kabul edilen davacının, boş vergi dairesi müdürü kadrolarından (durumuna uygun olan) herhangi birine müdür olarak atanmasına engel olabilecek, fiili veya hukuki bir zorunluluğun ileri sürülmediği ve davacının müdürlük görevinde başarısız olduğu ya da hizmetinden verim alınamadığı yönünde dava konusu işleme dayanak alınabilecek bir sebep de gösterilmediği dikkate alındığında, davacının talebi doğrultusunda boş müdür kadrolarından durumuna uygun olan birine atanması gerekmekte iken, 24/03/2020 tarihinde yaptığı başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemde hukuka uyarlık, aksi yöndeki Mahkeme kararında hukuki isabet görülmediği, gerekçesiyle mahkeme kararı kaldırılarak, dava konusu işlemin iptaline kesin olarak karar verilmiştir. C-İSTANBUL BÖLGE İDARE MAHKEMESİ 1. İDARE DAVA DAİRESİNİN E:2021/514 SAYILI DOSYASINA KONU YARGILAMA SÜRECİ: Dava konusu istemin özeti: .................. İdare Mahkemesinde yazı işleri müdürü olarak görev yapmakta iken 675 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kamu görevinden çıkarılan ve Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kararı uyarınca göreve iade edilmesi üzerine 22/11/2018 tarihinde zabıt katibi olarak atanan davacının, Anayasa Mahkemesinin 24/12/2019 tarih ve E:2018/159, K:2019/93 sayılı kararına dayalı olarak, yazı işleri müdürü kadrosuna atanma istemiyle yaptığı 30/03/2020 tarihli başvurunun, Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümeyeceği gerekçesiyle reddine ilişkin işlemin iptali ile zabıt katibi olarak göreve başladığı 29/11/2018 tarihinden itibaren oluşan maaş farklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir. Bursa 2. İdare Mahkemesinin 23/12/2020 tarih ve E:2020/805, K:2020/1216 sayılı kararının özeti: -Anayasa Mahkemesi kararları ile Danıştay kararlarında istikrarlı bir şekilde kabul edildiği üzere, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümeyeceği kuralının, kazanılmış hakları saklı tutmak, hukuki istikrarı ve hukuk güvenliğini sağlamak ve kamu idaresini korumak amacıyla getirildiği ve anılan kuralın belirtilen amaca uygun olarak yorumlanıp uygulanması gerektiği; -Anayasa'ya aykırılığı saptanmış bir yasa hükmüne istinaden, davacının görevde yükselme sınavı ile sözlü sınav şartlarını sağlamak suretiyle ihraz ettiği yazı işleri müdürü kadrosuna atanmaması hak ve nesafet kurallarıyla bağdaşmadığından, dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı; -Dava konusu işlem hukuka aykırı bulunduğundan, davacının zabıt katibi olarak atanmasından doğan maaş farklarından ibaret yoksun kaldığı parasal haklarının tazmin edilmesi gerektiği, gerekçesiyle, dava konusu işlemin iptaline, davalı idarece davacının hak ettiği maaş farklarından, idareye başvuru tarihi olan 30/03/2020 tarihinden önceki döneme ait olan kısmı bakımından anılan tarihten itibaren, başvuru tarihinden sonra hak edilen kısımlarının ise her bir ödemeyi hak ettiği tarihten itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine, karar verilmiştir. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 1. İdare Dava Dairesinin 26/04/2021 tarih ve E:2021/514, K:2021/830 sayılı kararının özeti: İstinaf istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar, İdare Mahkemesi kararının kaldırılmasını gerektirecek mahiyette bulunmadığından, 2577 sayılı Kanun'un 45/3. maddesi uyarınca istinaf isteminin kesin olarak reddine karar verilmiştir. II- İNCELEME VE GEREKÇE: MADDİ OLAY: Uyuşmazlıklarda, kamu görevinden ihraç edilen davacılar, Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kararı uyarınca görevlerine iade edilirlerken, 7075 sayılı Kanun'un, "Kararların uygulanması" başlıklı 10. maddesinin 1. fıkrasının üçüncü cümlesinde yer alan, "Ancak müdür yardımcısı veya daha üstü ile bunlara eşdeğer yöneticilik görevinde bulunmakta iken kamu görevinden çıkarılmış olanların atamalarında, söz konusu yöneticilik görevlerinden önce bulundukları kadro ve pozisyon unvanları dikkate alınır." hükmü uyarınca yöneticilik görevlerinden önceki kadro unvanlarına atanmışlardır. Bu işlemlerin iptali istemiyle açılan davalar, "7075 sayılı Kanun'un emredici hükmü uyarınca tesis edilen idari işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı" gerekçesiyle reddedilmiş ve bu kararlar istinaf incelemesi sonucunda kesinleşmiştir. Davacılardan bir kısmı ise 7075 sayılı Kanun uyarınca tesis edilen atama işlemlerini dava konusu etmemiştir. Dolayısıyla, davacıların yöneticilik görevlerinden önce bulundukları kadro ve pozisyon unvanları dikkate alınarak tesis edilen atama işlemlerinin bir kısmı açılan davalar sonucunda, bir kısmı ise dava konusu edilmeksizin kesinleşmiştir. 7075 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 10. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Ancak müdür yardımcısı veya daha üstü ile bunlara eşdeğer yöneticilik görevinde bulunmakta iken kamu görevinden çıkarılmış olanların atamalarında, söz konusu yöneticilik görevlerinden önce bulundukları kadro ve pozisyon unvanları dikkate alınır." hükmünün iptali istemiyle yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesinin 24/12/2019 tarih ve E:2018/159, K:2019/93 sayılı kararı ile; "...kuralda terör örgütlerine veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Millî Güvenlik Kurulunca karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı bulunmadığı kabul edilen bu kişilerin yöneticilik görevlerine atanmamasına neden olabilecek fiili veya hukuki bir zorunluluk belirtilmeden, kişilerin anılan görevlere atanması yönünde idareye bir takdir yetkisi tanınmadan ve emredici bir hükümle anılan kişilerin zorunlu olarak yöneticilik görevlerinden önceki görevlere atanacağının öngörülmesinin kamu hizmetinin etkin ve sağlıklı bir biçimde yürütülmesi amacını gerçekleştirmek bakımından zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediği anlaşılmaktadır. Anılan kişilerden yönetici olarak istifade edilmesi kamu hizmetinin etkin ve sağlıklı bir biçimde yürütülmesi amacını gerçekleştirmek bakımından daha yararlı görülmesi durumunda bile kural uyarınca kategorik olarak bu kişilerin yöneticilik pozisyonunda değerlendirilmesi mümkün olmayacaktır. Bu anlamda kuralın anılan amaca ulaşılması bakımından elverişli bir araç öngörmediği de açıktır. Bu yönleriyle kuralla özel hayata saygı gösterilmesi hakkına getirilen sınırlama demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı gibi ölçülülük ilkesini de ihlal etmektedir." gerekçesiyle söz konusu kural iptal edilmiştir. Bunun üzerine davacılar, Anayasa Mahkemesinin iptal kararına dayalı olarak, kamu görevinden ihraç edilmeden önceki son kadro unvanlarına atanma istemiyle başvuruda bulunmuşlardır. Anılan başvuruların reddine ilişkin işlemlerin iptali istemiyle açılan davalarda; Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümeyeceğinden bahisle verilen davanın reddi yolundaki kararlar ile Anayasa Mahkemesinin iptal kararının dikkate alınması gerektiğinden bahisle verilen iptal kararlarının kesinleşmesi üzerine, aykırılığın oluştuğu görülmüştür. İLGİLİ MEVZUAT : 1- 7075 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun: Kararların uygulanması Madde 10: (1) Kamu görevinden, meslekten veya görev yapılan teşkilattan çıkarılan ya da ilişiği kesilenlere ilişkin başvurunun kabulü hâlinde karar, kadro veya pozisyonunun bulunduğu kuruma, yükseköğretim kurumlarında kamu görevinden çıkarılan öğretim elemanları için Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına bildirilir. Kamu görevine iade edilmesine karar verilenlerin eski kadro veya pozisyonuna atanması esastır. Ancak müdür yardımcısı veya daha üstü ile bunlara eşdeğer yöneticilik görevinde bulunmakta iken kamu görevinden çıkarılmış olanların atamalarında, söz konusu yöneticilik görevlerinden önce bulundukları kadro ve pozisyon unvanları dikkate alınır (Bu cümle, Anayasa Mahkemesinin 24/12/2019 tarih ve E:2018/159, K:2019/93 sayılı kararı ile iptal edilmiştir). Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına bildirilenlerin atama teklifleri; Ankara, İstanbul, İzmir illeri dışında ve 2006 yılından sonra kurulan yükseköğretim kurumlarına öncelik verilmek kaydıyla, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı tarafından kamu görevinden çıkarıldığı yükseköğretim kurumu haricinde tespit edilecek yükseköğretim kurumlarından birine önceki kadro unvanlarına uygun olarak on beş gün içinde yapılır.Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına bildirilenlerin atama teklifleri; Ankara, İstanbul, İzmir illeri dışında ve 2006 yılından sonra kurulan yükseköğretim kurumlarına öncelik verilmek kaydıyla, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı tarafından kamu görevinden çıkarıldığı yükseköğretim kurumu haricinde tespit edilecek yükseköğretim kurumlarından birine önceki kadro unvanlarına uygun olarak on beş gün içinde yapılır. Kurumlar, bildirim veya atama teklif tarihini takip eden otuz gün içerisinde atama işlemlerini tamamlar. Bu kapsamda yer alan personele ilişkin kadro ve pozisyonlar, ilgililere ilişkin atama onaylarının alındığı tarih itibarıyla diğer kanunlardaki hükümlere bakılmaksızın ve başka bir işleme gerek kalmaksızın ilgili mevzuatı uyarınca ihdas, tahsis ve vize edilmiş sayılır. Söz konusu kadro ve pozisyonlar, herhangi bir şekilde boşalmaları hâlinde başka bir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır. Atama emri, ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre ilgililere tebliğ edilir. Tebliğ tarihini takip eden on gün içerisinde göreve başlamayanların bu maddeden doğan atanma hakkı ile mali hakları düşer. Kamu kurum ve kuruluşları atama ve göreve başlatma işlemlerinin sonucunu, işlemlerin tamamlanmasını takip eden on beş gün içinde Devlet Personel Başkanlığına bildirirler. İlgililerin kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin kanun hükmünde kararname hükümleri, bu fıkrada belirtilen kişiler bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ortadan kalkmış sayılır. Bu kapsamda göreve başlayanlara, kamu görevinden çıkarılma tarihlerini takip eden aybaşından göreve başladıkları tarihe kadar geçen süreye tekabül eden mali ve sosyal hakları ödenir. Bu kişiler, kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamaz. (2) Kapatılan kurum ve kuruluşlara ilişkin başvurunun kabulü halinde ilgili kanun hükmünde kararname hükümleri, söz konusu kurum ve kuruluş bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte söz konusu kanun hükmünde kararnamenin yayımı tarihinden geçerli olmak üzere ortadan kalkmış sayılır. Buna ilişkin işlemler ilgisine göre İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı veya Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirilir. (3) Komisyonun karara bağladığı dosyaya ilişkin olarak Komisyonda bulunan tüm evrak, birinci fıkra kapsamına giren dosyalarda ilgilinin son görev yaptığı kurum veya kuruluşa, ikinci fıkra kapsamına giren dosyalarda ilgili kurum veya kuruluşa, diğer dosyalarda ise ek 1 inci maddeye göre husumetin yöneltileceği kurum veya kuruluşa devredilir. 2- 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu: (Dava konusu işlemlerin tesis edildiği tarihte yürürlükte olan şekliyle) İdari makamların sükutu: Madde 10 – 1. İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. 2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı, isteminin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse, cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler. 3- 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun: Bölge idare mahkemesi başkanlar kurulu: Madde 3/C- ... 4. Bölge idare mahkemesi başkanlar kurulunun görevleri şunlardır: ... c) Benzer olaylarda, bölge idare mahkemesi dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında veya farklı bölge idare mahkemeleri dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında aykırılık veya uyuşmazlık bulunması hâlinde; resen veya ilgili bölge idare mahkemesi dairelerinin ya da istinaf yoluna başvurma hakkı bulunanların bu aykırılığın veya uyuşmazlığın giderilmesini gerekçeli olarak istemeleri üzerine, istemin uygun görülmesi hâlinde kendi görüşlerini de ekleyerek Danıştaydan bu konuda karar verilmesini istemek. ... 5. Dördüncü fıkranın (c) bendine göre yapılacak istemler, konusuna göre İdari veya Vergi Dava Daireleri Kuruluna iletilir. İlgili dava daireleri kurulunca üç ay içinde karar verilir. Aykırılık veya uyuşmazlığın giderilmesine ilişkin olarak bu fıkra uyarınca verilen kararlar kesindir. HUKUKİ DEĞERLENDİRME : Başvuruya konu olan kararlar arasındaki aykırılık her ne kadar, Anayasa Mahkemesinin, 7075 sayılı Kanun'un 10. maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesinin iptali yolundaki kararının geriye yürüyüp yürümeyeceği hususundan doğmakta ise de; davacılar hakkında, 7075 sayılı Kanun uyarınca, yöneticilik görevlerinden önce bulundukları kadro unvanları dikkate alınarak tesis edilen atama işlemleri ya bu işlemlerin iptali istemiyle açılan davaların reddi üzerine ya da hiç dava konusu edilmemek suretiyle kesinleşmiştir. Bu nedenle, aykırılığa konu uyuşmazlıklarda, Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararının geriye yürüyüp yürümeyeceği hususu tartışılmayacaktır. Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararı sonucunda yeni bir hukuki durumun ortaya çıktığı açıktır. Nitekim davacıların, oluşan bu yeni hukuki duruma göre, haklarında işlem tesis edilmesi için yaptıkları başvurular, İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamındadır. Bu nedenle, idarelerin, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı üzerine oluşan yeni hukuki duruma göre, davacıların 2577 sayılı Kanun'un 10. maddesi kapsamında yaptıkları başvuruları, ileriye dönük olarak, ilgili mevzuat, başvurucuların atanma yeterliliğini taşıyıp taşımadığı ve boş kadro durumu yönlerinden değerlendirmesi ve haklarında işlem tesis etmesi gerekirken; işin esası hakkında değerlendirme yapılmaksızın başvuruların zımnen ya da Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümeyeceği gerekçesiyle reddedilmesinde hukuki isabet görülmemiştir. Öte yandan, başvuruların reddi işlemleri yönünden verilen iptal kararlarının, davacıların doğrudan kamu görevinden ihraç edilmeden önceki kadro unvanlarına atanmaları sonucunu doğurmayacağı açık olup, bu aşamada yoksun kalınan parasal hakların ödenmesine karar verilmesi istemlerinin, bu davalarda değerlendirilme olanağı bulunmamaktadır. III- SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; Bölge İdare Mahkemesi kararları arasındaki aykırılığın, yukarıda belirtilen gerekçe ile dava konusu işlemlerin iptali doğrultusunda giderilmesine kesin olarak, 14/02/2022 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi. KARŞI OY X- Anayasa'nın 153. maddesinin beşinci fıkrası "İptal kararları geriye yürümez." kuralını taşımakta ise de, Anayasa Mahkemesince bir kanunun veya KHK'nın tümünün ya da bunların belirli kurallarının Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği hâlde, eldeki davaların Anayasa'ya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa'nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülemez. Öte yandan, Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan ve iptal kararlarının geriye yürümezliğine ilişkin bulunan kural, iptal edilen hükümlere göre kazanılmış olan hakların ortadan kaldırılmasına veya toplum huzurunun bozulmasına yol açacak sonuçları önlemek amacıyla kabul edilmiş olup bu kuralın mutlak anlamda anlaşılıp uygulanamayacağı; özellikle bir davaya bakmakta olan mahkeme tarafından itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine götürülen konularda uygulanmasının mümkün olmadığı, aksi hâlde, Anayasa'nın 152. maddesinde düzenlenmiş olan "Anayasa'ya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi" (itiraz) yolunun hukuk ve uygulama yönünden sonuçsuz kalacağı yargısal içtihatlarla kabul edilmiş bulunmaktadır. Nitekim, Anayasa Mahkemesi kararının beş ay içinde gelmemesi hâlinde mahkemenin davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandıracağına işaret edilen Anayasa'nın 152. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan, "Ancak, Anayasa Mahkemesi'nin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır." yolundaki kural da Anayasa Mahkemesi'nin verdiği iptal kararlarının, bu karardan önce açılmış bulunan ve bakılmakta olan davalarda uygulanması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu hukuksal durumun doğal sonucu olarak, bir kanun ya da kanun hükmünde kararnamenin uygulanması nedeniyle dava açmak durumunda kalan ve Anayasa'nın 153. maddesi uyarınca itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi'ne başvurulmasını isteme hakkına sahip olan kişilerin de, hak veya menfaatlerini ihlâl eden kuralın iptal davası veya itiraz yoluyla daha önce yapılan başvuru sonucunda Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olması hâlinde iptal hükmünün hukuki sonuçlarından yararlanmaları gerekeceği açıktır. Aykırılığın giderilmesi istemine konu olaylarda ise iki farklı durum söz konusudur. Davacılardan bir kısmı, yöneticilik görevlerinden önce bulundukları kadro ve pozisyon unvanları dikkate alınarak tesis edilen atama işlemlerinin iptali istemiyle dava açmış iken, bir kısmı ise haklarında tesis edilen atama işlemlerini dava konusu etmemiştir. Bu iki tür davacının durumunun birbirinden farklı değerlendirilmesi ve aykırılığın bu farklılık dikkate alınarak çözümlenmesi gerekmektedir. Buna göre; 1- Yöneticilik görevlerinden önce bulundukları kadro ve pozisyon unvanları dikkate alınarak tesis edilen atama işlemlerinin iptali istemiyle dava açan davacılar yönünden; Menfaatini veya hakkını ihlal ettiğini ileri sürdüğü bir idari işleme karşı dava açan ilgilinin, bu işlemin dayandığı kanun ya da kanun hükmünün iptali için itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulmasını isteme hakkının devamı olarak, Anayasa Mahkemesinin bu hükümlerin iptali yolundaki kararının görülmekte olan davasında uygulanmasını isteme hakkına da sahip olduğunun kabulü gerekmektedir. Dolayısıyla, davacıların yöneticilik görevlerinden önce bulundukları kadro ve pozisyon unvanları dikkate alınarak kamu görevlerine iade edilmelerine ilişkin işlemlerin dayanağı olan 7075 sayılı Kanun'un 10. maddesinin 1. fıkrasının üçüncü cümlesinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesi doğrultusunda, kamu görevinden ihraç işlemlerinden önceki hukuki durumun sağlanması ve bu kapsamda davacıların yönetici kadrosuna atanması gerekecektir. Bu nedenlerle, dava konusu işlemlerde hukuka uyarlık bulunmadığından anılan işlemlerin iptaline, davacıların yoksun kaldığı parasal haklarının ise ödenmesine karar verilmesi gerekmektedir. 2- Yöneticilik görevlerinden önce bulundukları kadro ve pozisyon unvanları dikkate alınarak tesis edilen atama işlemlerinin iptali istemiyle dava açmayan davacılar yönünden; Bu davacıların, Anayasa Mahkemesinin iptal kararına dayalı olarak, kamu görevinden ihraç edilmeden önceki son kadro unvanlarına atanma istemleriyle yaptıkları başvuruların, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Buna göre, İdarelerince, oluşan yeni hukuki duruma göre, kadro durumu, başvuru yapan personelin atanma yeterliliğini taşıyıp taşımadığı vs. hususları yönünden yapacağı değerlendirme sonucuna göre işlem tesis edilmesi gerektiği açıktır. Bu nedenle, işin esası hakkında bir değerlendirme yapılmaksızın, anılan davacıların başvurularının zımnen ya da Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümeyeceği gerekçesiyle reddedilmesinde hukuki isabet bulunmadığından anılan işlemlerin bu gerekçeyle iptali gerekir. Bu iptal kararı doğrudan atanma sonucu doğurmayacağından, bu aşamada parasal hak istemlerinin değerlendirilmesi olanaklı değildir. Açıklanan nedenlerle; Bölge İdare Mahkemesi kararları arasındaki aykırılığın, haklarında tesis edilen atama işlemlerine dava açan ve açmayan davacılar yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılmak suretiyle, yukarıda belirtilen gerekçeler ile dava konusu işlemlerin iptali doğrultusunda giderilmesi gerektiği görüşüyle, çoğunluk kararına gerekçe yönünden katılmıyorum. KARŞI OY XX- 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun'a 18/06/2014 tarih ve 6545 sayılı Kanun ile eklenen 3/C maddesinin 4. fıkrasının (c) bendinde, "Benzer olaylarda, bölge idare mahkemesi dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında veya farklı bölge idare mahkemeleri dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında aykırılık veya uyuşmazlık bulunması hâlinde; resen veya ilgili bölge idare mahkemesi dairelerinin ya da istinaf yoluna başvurma hakkı bulunanların bu aykırılığın veya uyuşmazlığın giderilmesini gerekçeli olarak istemeleri üzerine, istemin uygun görülmesi hâlinde kendi görüşlerini de ekleyerek Danıştaydan bu konuda karar verilmesini istemek" bölge idare mahkemesi başkanlar kurulunun görevleri arasında sayılmış; aynı maddenin 17/10/2019 tarih ve 7188 sayılı Kanun'un 7. maddesi ile değişik 5. fıkrasında ise, 4. fıkranın (c) bendine göre yapılacak istemlerin, konusuna göre İdari veya Vergi Dava Daireleri Kuruluna iletileceği; ilgili dava daireleri kurulunca üç ay içinde karar verileceği; aykırılık veya uyuşmazlığın giderilmesine ilişkin olarak bu fıkra uyarınca verilen kararların kesin olduğu kurala bağlanmıştır. Anılan maddenin gerekçesinde de, bölge idare mahkemesi dairelerinin benzer konularda birbiriyle çelişen kararlar vermesini önlemek amacıyla bu tür kararların Danıştay Başkanlığına gönderilmesinin sağlanması konusunda bölge idare mahkemesi başkanlar kurulunun görevlendirildiği belirtilmiştir. Bu kapsamda, yukarıda yer verilen Kanun metni ve gerekçesi bir bütün olarak değerlendirildiğinde, aykırılığın giderilmesi müessesesinden beklenen amacın, benzer olaylarda, aynı veya farklı bölge idare mahkemeleri dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında süregelen aykırılıkların giderilmesi suretiyle kararlardaki hukukî istikrarın sağlanması olduğu anlaşılmaktadır. Aykırılığın giderilmesi istemine konu kararlarda davacıların kadro unvanları ve görev yaptıkları kurumların farklı olması; dava konusu işlemlerin dosyaların bir kısmında zımni ret işlemi olması, bir kısmında ise Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümeyeceği gerekçesine dayanması nedenleriyle, Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürüyüp yürümeyeceği hususunun dosyaların bu özelliklerine göre değerlendirmeye tabi tutulması gerektiğinden ve bu nedenle her dosya kendine özgü bir nitelik taşıdığından, aykırılığın veya uyuşmazlığın giderilmesine karar verilebilmesi için 2576 sayılı Kanun'un 3/C maddesinin 4. fıkrasının (c) bendinde öngörülen benzer olay koşulunun gerçekleşmediği anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenle, 2576 sayılı Kanun'un 3/C maddesinin 4. fıkrasının (c) bendi kapsamında bulunmayan aykırılığın giderilmesi isteminin reddedilmesi gerektiği oyuyla, çoğunluk kararına katılmıyoruz. Danıştay İçtihat Birleştirme.pdf
  8. OHAL Komisyonu kararıyla göreve iade olan yada mahkeme kararıyla kamu görevine iade kararı alan kişilerden MSB, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Dış İşleri Bakanlığı personeli olanların eski görevlerine değil de araştırma merkezi kurularak buralara memur olarak atanmalarıyla ilgili olan 7075 sayılı kanunun 107A maddesi tamamen iptal edildi. Bunun yanında OHAL komisyonu kararıyla yada mahkemeyle kamu görevine dönenlerin tazminat istemesini engelleyen 7075 sayılı kanunun 10 uncu maddesinin 1 inci fıkrasının son cümlesi de iptal edildi. Karar bu gün yayınlandı. Kararın çıkmasına neden başvuruyu yapan Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekilleri Engin ALTAY, Özgür ÖZEL, Engin ÖZKOÇ başta olmak üzere dilekçede imzası bulunan diğer 135 milletvekiline yalnız bırakmadıkları, adaletsizliğe karşı durdukları, hukuksuzlukla mücadelede verdikleri destek için Teşekkür ederim. Mücadeleye devam. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2023/01/20230112-3.pdf https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ND/2022/86 2022-86-nrm.docx
  9. , Anayasa mahkemesi bugün yayınlanan kararında özetle örgütün nihai amacını bildiği ortaya konmadan ceza verilmesini; Suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlali, Özel hayata saygı hakkının ihlali ve Sendika hakkının ihlali olarak hükme bağlamıştır. Hangi aşamada olursa olsun ceza davası devam eden herkese ek beyan olarak mahkemelere sunmalarını tavsiye ederim. https://resmigazete.gov.tr https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2019/20791 Bazı kısımlarını alıntıladım; "63. Başvuru konusu olayda mahkemeler başvurucunun bazı sohbetlere katılmasını, aynı yönde sosyal ilişkileri olduğunu ifade eden tanık beyanlarını, o tarihte yasal olan ancak daha sonra terör örgütüyle ilgisi nedeniyle kapatılmış bir sendikaya üye olmasını ve FETÖ/PDY üyesi olan bazı kişilerle iletişim hâlinde olduğuna dair HTS kayıtlarını terör örgütüne üye olma suçunun delilleri saymıştır. Anayasa Mahkemesinin kanaatine göre başvurucunun -cezalandırılmasına dayanak yapılan eylemleri gerçekleştirdiği tarihlerde- dinî bir cemaat kisvesi altında olan yapıya mensup olduğu ya da en azından sempati duyduğu noktasında bir tereddüt bulunmamaktadır. Buna karşın yukarıda açıklandığı üzere yargı makamları başvurucunun FETÖ/PDY'nin nihai amacını ve yöntemlerini bilen ve örgütlenme piramidinin üst katlarında yer alan örgüt mensuplarından biri olduğunu ileri sürmediği gibi FETÖ/PDY'nin devletçe bir terör örgütü kabul edilmeye ve herkesçe öyle bilinmeye başlanmasından önce dinî bir cemaat zannıyla irtibat ve iltisak hâlinde olduğu söz konusu oluşumun bir terör örgütü olduğundan haberdar olduğunu başka herhangi bir şekilde iddia etmemiştir. Üyesi olduklarından bahisle kişilerin cezalandırılmalarına neden olan bir oluşum veya yapılanmanın terör örgütü olduğunu bildiklerinin ortaya konulmaması, ceza hukukunun genel ilkelerine aykırı olduğu gibi önceden suç olarak tanımlanmayan fiilleri işledikleri gerekçesiyle terör örgütüne üye olma gibi ağır suçlardan mahkûm edilmeleri sonucunu da doğurabilir (Ahmet Aslan, § 70). 64. Somut olayda ilk derece mahkemesi; örgütsel özellik taşıyıp taşımadığı değerlendirilmemiş olan sohbet toplantılarının ve buna ilişkin tanık ifadelerinin örgütle irtibatlı sendikaya üyelik ve içeriği belirlenememesi nedeniyle örgütsel olduğu ortaya konulamayan, imam seviyesinde oldukları iddiasıyla yargılanmakta olan kişilerle iletişime ilişkin HTS kayıtlarının -bir bütün olarak ele alındığında- başvurucunun bir terör örgütüne üye olma bilinciyle hareket ettiğini ortaya koymakta başarılı olamamıştır. FETÖ/PDY'nin yasal zeminde faaliyet gösteren bir sivil toplum örgütü, dinî bir cemaat olduğu zannı ile hareket ederek örgüte sempati duyduğu ve örgütle irtibat kurduğu anlaşılan başvurucunun mahkûmiyetinde delil olarak kullanılan fiillerinin kendisini cezai yönden sorumluluk altına sokacağını makul olarak öngördüğü gösterilememiştir. Sonuç olarak başvurucunun bu şekilde terör örgütüne üye olma suçundan mahkûm edilmesi anılan suçun başvurucunun aleyhine öngörülemez biçimde genişletici bir yoruma tabi tutulması ile mümkün olmuştur. Ortaya çıkan bu sonuç Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrası ile bağdaşmamaktadır. ... "Örgütün nihai amacını bildiği ortaya konmayan (bkz. § 64) başvurucunun bir sivil toplum hareketi olduğu zannı ile irtibat ve iltisak halinde olduğu örgütün düzenlediği sohbetlere katılmasının terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasında delil olarak kullanılması nedeniyle başvurucunun özel hayata saygı hakkına (özel hayata saygı hakkına ilişkin değerlendirmeler için bkz. § 56); yine iltisak boyutunu aşarak örgütle organik bir bağ kurup hiyerarşisine dâhil olduğunu ispat etmeye yeterli örgütsel faaliyetlerin varlığı ile desteklenmeden (Yargıtay içtihadı için bkz. §§ 17, 18), FETÖ/PDY'ye müzahir bir sendikaya üye olmasının terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasında delil olarak kullanılması nedeniyle sendika hakkına (sendika hakkına ilişkin değerlendirmeler için bkz. § 57-58) müdahalede bulunulmuştur." 2019-20791.pdf
  10. Ceza davasında beraat eden kişi avukatına ödediği vekâlet ücretini hazineden tazminat olarak istiyor. Red ediliyor. Mahkemeler Avukatlık Serbest Meslek Makbuzu yok diye red ediyor. AYM İspat için banka dekontu yeterlidir diyerek hak ihlali tespiti yapıyor ve kararı bozuyor. Ceza davasından beraat alanlar bu kararı ek yaparak Hazineden talepte bulunup sonrasında red edilirse dava açabilir. Yada karara konu olayda olduğu gibi direk dava açabilir. https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2019/16367 2019-16367.docx
  11. Danıştay 12. Daire Başkanlığı 2018/10251 E. , 2022/3836 K. "İçtihat Metni" T.C. D A N I Ş T A Y ONİKİNCİ DAİRE Esas No : 2018/10251 Karar No : 2022/3836 TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … VEKİLİ : Av. … KARŞI TARAF (DAVALI) : … Bakanlığı / ANKARA VEKİLİ : Av. … İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. YARGILAMA SÜRECİ : Dava konusu istem: Denizli ili, …'inci … Komutanlığında sözleşmeli subay olarak görev yapan davacının, hakkında yürütülen arşiv araştırması ve güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığından bahisle sözleşmesinin yenilenmemesine ilişkin 23/08/2017 tarihli işlemin iptali istenilmiştir. İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararla; sözleşmeli subay olarak görev yapan davacının sözleşmesinin yenilenebilmesi için hakkında yapılan güvenlik soruşturmasının olumlu sonuçlanması gerektiği, dosya kapsamına sunulan istihbari bilgi ve belgelerin davacının FETÖ/PDY ile irtibat ve iltisakının bulunduğunu ortaya koyabilecek ve dolayısıyla güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasına neden olabilecek nitelikte olduğu, davacının görev yaptığı birimin (TSK) niteliği dikkate alındığında göreve devam etmesinin kamu güvenliği açısından risk teşkil edebileceği, bu haliyle davalı idarenin, davacının sözleşmesini yenileyip yenilememe konusundaki takdir yetkisini kamu yararı ve hizmet gerekleri dışında kullandığından bahsedilemeyeceği anlaşıldığından, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesince; istinaf başvurusuna konu … İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve davacı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği gerekçesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir. TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Hakkında herhangi bir soruşturma ve kovuşturma ya da güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandırılmasını gerektirecek bilgi ve belge bulunmadığı, cezaların şahsi olduğu, sözleşmesinin yenilenmemesi için hiç bir sebep olmadığı, idareye tanınan takdir yetkisinin keyfi bir şekilde kullanılamayacağı, istihbari bilginin delil olamayacağı belirtilerek, Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir. KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davacının güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığı, Anayasa Mahkemesince bireysel başvuru sonucunda verilen bir kararda da belirtildiği üzere suç isnadına bağlı bir ceza mahiyetinde olmadığı ve dolayısıyla masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden bahsedilemeyeceği, Bölge İdare Mahkemesi kararının hukuka uygun olduğu belirtilerek, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : … DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile usul ve yasaya aykırı olan Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Onikinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: İNCELEME VE GEREKÇE: MADDİ OLAY : Denizli ili, …inci … Komutanlığında sözleşmeli subay olarak görev yapan davacının, hakkında yürütülen arşiv araştırması ve güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığından bahisle sözleşmesinin yenilenmemesine ilişkin 23/08/2017 tarihli işlemin iptali istemiyle temyizen incelenen dava açılmıştır. İLGİLİ MEVZUAT : 4045 sayılı Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ile Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 1. maddesinin ikinci fıkrasında; "...(Ek:18/10/2018-7148/29 md.) Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli birimler, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşları arşivlerinden ve elektronik bilgi işlem merkezlerinden bilgi ve belge almaya, 04/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesinin beşinci ve 231 inci maddesinin onüçüncü fıkraları kapsamında tutulan kayıtlara ulaşmaya, Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından yürütülen soruşturma sonuçlarını, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar ile kesinleşmiş mahkeme kararlarını almaya yetkilidir." hükmüne yer verilmiştir. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında ise; "Devletin güvenliğini, ulusun varlığını ve bütünlüğünü iç ve dış menfaatlerinin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgeler ile gizlilik dereceli kamu personeli ile meslek gruplarının tespiti, birim ve kısımların tanımlarının yapılması, güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının usul ve esasları ile bunu yapacak merciler ve üst kademe yöneticilerinin kimler olduğu Cumhurbaşkanınca yürürlüğe konulacak yönetmelik ile düzenlenir.” kuralına yer verilmiştir. 4678 sayılı Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanun'un 4. maddesinin üçüncü fıkrasının (f) bendinde sözleşmeli subaylık için "güvenlik soruşturması olumlu sonuçlanmış olmak" şartı aranmaktadır. HUKUKİ DEĞERLENDİRME : 4045 sayılı Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ile Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 1. maddesinin ikinci fıkrasının iptali istemiyle açılan davada, Anayasa Mahkemesinin 28/04/2020 tarih ve 31112 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 19/02/2020 tarih ve E:2018/163, K:2020/13 sayılı kararı ile; Anayasa’nın 13. maddesinde, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmüne yer verilerek temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğinin ifade edildiği; 20. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağının belirtildiği ve son fıkrasında da herkesin, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olduğu kuralının yer aldığı; 129. maddesinin birinci fıkrasında, memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülüklerinin düzenlendiği; Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında belirtildiği üzere “...adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil; telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, IP adresi, e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm verilerin…” kişisel veri olarak kabul edildiği; kamu görevinde çalıştırılacak kişiler bakımından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması yönünde düzenlemeler getirilmesinin kanun koyucunun takdir yetkisinde olduğu, ancak bu alanda düzenleme öngören kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler uygulama ve özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve muhtemel kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerektiği, kuralda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli olanların bu kapsamda kişisel veri niteliğindeki bilgilere ulaşması öngörülmüşken, Kanun’da bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına, bu bilgilerin ne suretle ve ne kadar süre ile saklanacağına, ilgililerin söz konusu bilgilere itiraz etme imkânının olup olmadığına, bilgilerin bir müddet sonra silinip silinmeyeceğine, silinecekse bu sırada izlenecek usulün ne olduğuna, yetkinin kötüye kullanımını önlemeye yönelik nasıl bir denetim yapılacağına ilişkin herhangi bir düzenlemenin yapılmadığı, bir başka ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir kanuni güvenceler belirlenmeksizin, kuralla güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli olanların bu soruşturma ve araştırma kapsamında kişisel veri niteliğindeki bilgileri almakla yetkili olduklarının belirtildiği, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına, işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesi Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleriyle bağdaşmadığından, kuralın Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir. Dava konusu işlemin dayanağını oluşturan yasa kuralı Anayasa Mahkemesince iptal edildiğinden, Anayasa Mahkemesi kararının geriye yürümesi ve söz konusu karardan önce yürürlükte olan Anayasa'ya aykırı kurala göre tesis edilen işlemlere karşı açılan ve halen görülmekte olan davaların Anayasa Mahkemesi kararından ne şekilde etkileneceği hususunun öncelikle açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazete'de yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, Resmi Gazete'de yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez"; beşinci fıkrasında, "İptal kararları geriye yürümez"; altıncı fıkrasında ise, "Anayasa Mahkemesi Kararları Resmi Gazete'de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar." kuralları yer almaktadır. Anayasa Mahkemesince bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da belirli hükümlerinin Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde eldeki davaların Anayasa'ya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa'nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülemez. Aksine durum ise, Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğu yönündeki hükme aykırılık oluşturur. Yukarıda açık metinlerine yer verilen ve Anayasa'da düzenlenmiş olan kurallar ile Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtilen hukuksal durumun doğal sonucu olarak, bir kanun ya da kanun hükmünde kararnamenin uygulanması nedeniyle dava açmak durumunda kalan ve Anayasa'nın 153. maddesi uyarınca itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurma hakkına sahip olan kişilerin de, kendi hak ve menfaatlerini ihlal eden kuralın iptal davası veya itiraz yoluyla daha önce yapılan başvuru sonucunda Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olmasının hukuki sonuçlarından yararlanmaları gerektiği açıktır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, devletlerin milli güvenliğin korunması amacını gerçekleştirmede sahip oldukları takdir yetkisinin geniş olduğunu kabul etmektedir. AİHM, Sözleşme'ye taraf devletin milli güvenliği korumak için yetkili ulusal makamlarına ilk olarak kişiler hakkında bilgi toplama ve halka açık olmayan siciller tutma, ikinci olarak milli güvenlik bakımından önemli kadrolarda çalışmak isteyen adayların bu işe uygunluğunu takdir ederken bu bilgiyi kullanma yetkisi veren kurallara sahip olmaları gerektiğinde kuşku bulunmadığını belirtmektedir. (Leander/İsveç, SB.No: 9248/81, 26/3/1987) Anayasa Mahkemesinin kararına ve AİHM içtihatlarına göre; kamu görevine atanmadan önce kişilerin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasını öngören kural getirilmesi kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Ancak, bu alanda düzenleme getiren kurallarda, kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbir uygulama ve özel hayatın gizliliğine yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğinin açıkça gösterilmesi ve olası kötüye kullanmalara (keyfiliğe) izin verilmeyecek şekilde yeterli güvencelerin sağlanması gerekmektedir. Bu duruma göre, Anayasa Mahkemesinin yukarıda sözü edilen iptal kararı; gerekçesi dikkate alındığında, kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilecek personel hakkında güvenlik soruşturmasının hiç bir şekilde yapılmayacağını değil; aksine, güvenlik soruşturması veya arşiv araştırmasına dair detayların kanunda gösterilmesi, kişisel verilerin güvenliğine ve özel hayatın gizliliğine ilişkin güvenceleri sağlayan kuralların kanunda yer alması koşuluyla güvenlik soruşturmasının veya arşiv araştırmasının yapılabileceğini ortaya koymuştur. Bakılan uyuşmazlıkta, dava konusu işlemin dayanağını oluşturan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda elde edilen ve davalı idarece kullanılan davacıya ait kişisel veri niteliğindeki bilgilere, güvenlik soruşturması yapmakla görevli birimler tarafından ulaşılabileceğine ve bu kapsamdaki bilgileri alabileceğine dair yapılan kanuni düzenlemenin (4045 sayılı Kanun'un 1. maddesine eklenen ikinci fıkrası) Anayasa Mahkemesinin yukarıda anılan kararıyla iptal edildiği ve bu kararın da Resmi Gazete'de yayımlandığı 28/04/2020 tarihinde yürürlüğe girdiği anlaşıldığından; Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğuna dair hüküm ile Danıştayın yerleşmiş içtihatlarıyla istikrarlı bir şekilde belirtildiği üzere, Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa'ya aykırılığı saptanmış hükümler dikkate alınarak çözümlenmesinin, Anayasa'nın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesine aykırı olacağı hususu göz önünde bulundurulduğunda, Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle iptal edilmiş olan Kanun hükmüne göre elde edilen kişisel verilere dayanılarak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması olumsuz sonuçlandığından bahisle davacı hakkında tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin yukarıda anılan iptal kararı üzerine, 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu 17/04/2021 tarih ve 31457 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmış ve aynı tarihte yürürlüğe konulmuştur. Bu duruma göre, dava konusu uyuşmazlık temyiz aşamasında iken, 17/04/2021 tarihinde 7315 sayılı Kanun'un Resmi Gazete'de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe konulduğu, Kanun'un 13. maddesinin sekizinci fıkrası ile 4045 sayılı Kanun'un yürürlükten kaldırıldığı ve 14. maddesiyle, 4045 sayılı Kanun'a yapılan atıfların bu Kanun'a yapılmış sayılacağı düzenlemesine yer verilmiş olduğu hususları gözetildiğinde; davalı idarece, 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu'nda öngörülen temel ilkelere, usul ve esaslara uygun olarak, davacı hakkında yeniden bir değerlendirme yapılabileceği de kuşkusuzdur. KARAR SONUCU: Açıklanan nedenlerle; 1. 2577 sayılı Kanun'un 49. maddesine uygun bulunan davacının temyiz isteminin kabulüne, 2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin … İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu İzmir Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA, 4. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesine gönderilmesine, kesin olarak 16/06/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
  12. Kamu görevinden KHK ile çıkarılıp OHAL Komisyonu kararıyla kamu görevine iade edilen ve Araştırma merkezine atanan bir mağdurun mesleğinin iadesi için açtığı davada mahkeme kişiyi haklı bularak, Kendisi hakkında somut bir gerekçe olmadan yapılan işlemi iptal etmiştir. Davası devam edenler emsal olarak gösterebilirler. 8 idare iptal.pdf
  13. Malumunuz üzere kamu görevine iade edilenlerin geçmişe dönük mali hakları ödenirken AGİ uygulanmamakta ve gelir vergisi kesintisinde iki sıkıntı yaşanmaktaydı. Bu hususta kişiler Mahkemeler yada kamu denetçiliği kurumuna başvurmaktaydı. Bu başvurularda kişiler lehine sonuçlanmaktaydı. Bu hususla alakalı olarak, başvuruların aleyhine sonuçlanması nedeniyle gelir idaresi başkanlığı bir yazı yazdı. Artık dava açmak gerekmeyecek. Ek olarak sunduğum yazıya istinaden dava açmayanlar hatta açma zamanını kaçıranlar geçmiş maaşlarını ödeyen kurumlarına başvuru yapıp haklarını isteyebilirler. Dava açmış olanlarsa feragat ederek bu yazıyı gösterip haklarını alabilirler. Ancak bu durumda feragat nedeniyle karşı vekalaet ücreti ödemeniz gerekir ki bu da şu an 5500 tl civarında. Yani dava açmış olanlar feragat etmek yerine davalarına bu yazıyı ek beyan olarak gönderip "gelir idaresinin uygulamasını değiştirdiğini bu nedenle ek te sunduğum yazı kapsamında davanın lehime sonuçlandırılmasını istiyorum" diyebilirler. Yazı kare kodlu olup kontrolü mümkündür. Hayırlı olsun. Gelir İdaresi 09.10.2022 tarfihli yazısı.pdf
  14. Kamu görevinden 375 Sayılı KHK ile çıkarılıp (Bakan Onayı) mahkeme kararıyla iade edilen ve Araştırma merkezine atanan bir mağdurun mesleğinin iadesi için açtığı davada mahkeme kişiyi haklı bularak, 375 le işlem görenlerin 7075 sayılı kanun kapsamına sokularak memur yapılması doğru değildir. Davası devam edenler emsal olarak gösterebilirler. 23 Karar.pdf
  15. Kamu görevine iade olan bir çalışanın, iade sonrasında geçmişe dönük maaşları ödenirken fazla gelir vergisi kesintisi yapılması üzerine açtığı davada söz konusu işlemin iptali kararı verildi. Yani fazladan yapılan kesintiler faiziyle birlikte ödenecek. Kabul_Vergi.pdf
  16. ANKARA 23. İDARE MAHKEMESİ ESAS NO : 2022/282 KARAR NO : 2022/1110 ve 27.05.2022 tarihli kararıyla 375 sayılı KHK nın geçici 35 inci maddesiyle hakkında kamu görevinden çıkarılan kişilerin 7075 sayılı kanun 10/A maddesi gereğince araştırma merkezine atanamayacağına bu kişilerin 7075 e tabi olmadıklarına hükmetti. karar rütbeli pdf karar.pdf
  17. https://www.danistay.gov.tr/upload/yayinlar/20_05_2019_043122.pdf sayfa 112. T.C. D A N I Ş T A Y İkinci Daire Esas No : 2004/1029 Karar No : 2004/1456 Özeti : Üyesi bulunduğu sendika adına yürütülen etkinliklere ilişkin bulunan, somut bilgi ve belgeye dayanmayan istihbari nitelikteki bilgilerin; başarılı olan davacının yurtdışı göreve gönderilmemesine neden oluşturamayacağı hakkında. Kararın Düzeltilmesini İsteyen (Davacı): … Karşı Taraf : Milli Eğitim Bakanlığı İsteğin Özeti : Danıştay Beşinci Dairesince verilen 14.1.2004 günlü, E:2003/4799, K:2004/5 sayılı kararın dilekçede yazılı nedenlerle düzeltilmesi isteminden ibarettir. Cevabın Özeti : Düzeltilmesi istenen kararın yöntem ve yasaya uygun olduğu, bu nedenle istemin reddi gerektiği yolundadır. Danıştay Tetkik Hakimi :… Düşüncesi : Karar düzeltme isteminin kabul edilerek Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. Danıştay Savcısı : … Düşüncesi : Kararın düzeltilmesi dilekçesinde ileri sürülen nedenler, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54 üncü maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi gerekeceği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay İkinci Dairesi'nce işin gereği düşünüldü: … Lisesi Edebiyat Öğretmeni olan davacı, Türk Cumhuriyetleri ve Türk topluluklarında görevlendirilmesine ilişkin 23.8.2001 günlü talebinin cevap verilmemek suretiyle reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle dava açmıştır. Ankara 7. İdare Mahkemesinin 30.12.2002 günlü, E:2001/1622, K:2002/1770 sayılı kararıyla; kendisini ve devleti dış ülke vatandaşları ve makamları nezdinde temsil etme yeteneği ve niteliği bulunan öğretmenleri seçerek göndermek konusunda görevli ve sorumlu olan davalı idare tarafından, yurtdışı görevlendirme gibi hassas bir konuda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması bakımından olumlu sonuç alınmayan davacının, değerlendirme komisyonunca yurtdışında görevlendirilmemesine ilişkin olarak tesis edilen işlemde hizmet gereklerine ve kamu yararına aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Davacının anılan karara karşı yapmış olduğu temyiz başvurusu Danıştay Beşinci Dairesince verilen 14.1.2004 günlü, E:2003/4799, K:2004/5 sayılı kararla reddedilerek İdare Mahkemesi kararı onanmıştır. Davacı, davalı idarenin Yurtdışı Eğitim-Öğretim Genel Müdürlüğünün 18.12.2000 gün ve 2000/115 sayılı Genelgesindeki esas ve usullere göre Türk Cumhuriyetleri ve Türk topluluklarındaki Milli Eğitim Bakanlığı işbirliğinde açılan öğretim kurumlarında öğretmen ihtiyacı için yapılan Mesleki Yeterlik Sınavı ve Temsil Yeteneği Mülakatında başarılı olmasına karşın görevlendirmesinin yapılmadığını ileri sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının bozulmasını istemektedir. 113 Davacı tarafından verilen karar düzeltme dilekçesinde ileri sürülen hususlar 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54/1-c maddesine uygun bulunduğundan Danıştay Beşinci Dairesince verilen 14.1.2004 günlü, E:2003/4799, K:2004/5 sayılı karar kaldırılarak uyuşmazlığın esasına geçildi. 12.4.2000 gün ve 24018 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliğinin "Hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılacak personel" başlıklı 8. maddesinin 2. paragrafında, Emniyet Genel Müdürlüğü ve mahalli mülki amirliklerin, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasını; bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşlarının gizlilik dereceli birim ve kısımları ile yurtdışı teşkilatında ve askeri, emniyet, istihbarat teşkilatlarında ve ceza infaz kurumu ve tutukevlerinde çalıştırılacak personel hakkında yapacağı, "Değerlendirme" başlığı altındaki 15. maddesinde, yaptırılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda elde edilen bilgilerin olumsuz olması halinde kişinin gizlilik dereceli birim, kısım ve gizlilik dereceli yerler ile askeri, emniyet ve istihbarat teşkilatları, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalıştırılıp çalıştırılmamaları, yer değiştirerek bu görevlere devam edip etmemeleri gibi hususları incelemek ve sonucunu sorumlu amirin takdirine sunmak üzere; Başbakanlık ve bakanlıklarda müsteşarın, diğer kamu kurum ve kuruluşlarında en üst amirin, üniversitelerde rektörün, illerde valinin başkanlığında, personel birim amiri, hukuk müşaviri ve varsa güvenlik işlerinden sorumlu birim amirinden oluşan bir değerlendirme komisyonu kurulacağı ve bu komisyonca bir değerlendirme yapılarak karar alınacağı belirtilmiş, Milli Eğitim Bakanlığı Yurtdışı Eğitim ve Öğretim Genel Müdürlüğünün 18.12.2000 gün ve 2000/115 sayılı Genelgesinin "Sınavlara Katılacak ve Yurtdışında Görevlendirilecek Adaylarda Aranacak iratlar" ı düzenleyen (A) Bölümünün 6. maddesinde ise: "Personel güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucuna göre Bakanlık Değerlendirme Komisyonunca yurtdışında görev yapmasına mani bir hali bulunmadığının" belirlenmesi gerektiği hükmü yer almıştır. Dosyanın incelenmesinden, … Lisesi Edebiyat Öğretmeni olarak görev yapmakta iken Milli Eğitim Bakanlığı Yurtdışı Eğitim-Öğretim Genel Müdürlüğünün 18.12.2000 gün ve 2000/115 sayılı Genelgesi doğrultusunda yurtdışındaki öğretim kurumlarının öğretmen ihtiyacı için açılan sınava kabul edilen davacının; Mesleki Yeterlilik adı altındaki yazılı, Temsil Yeteneği Mülakatı adı altındaki sözlü sınavlarda başarılı olduğu, Hizmetçi Eğitim Dairesi Başkanlığınca düzenlenen "Türk Cumhuriyetlerini Tanıtım ve Uyum" seminerine katıldığı, ancak davacının Eğit-Sen'e ait yasak yayın bulundurmak ve izinsiz afiş yapıştırmak suçlarından yakalanarak adli mercilere sevk edildiği gibi hakkında elde edilen istihbarı bilgilerinde olumsuz olması nedeniyle yurtdışında görev almasının uygun görülmediği belirtilerek dava konusu işlemin tesis edildiği görülmektedir. Olayda, davacının yurtdışında görev almasının genel güvenlik ve asayiş yönünden ne gibi sakıncalar yaratacağının somut olarak ortaya konulamadığı, dava konusu işleme dayanak alınan arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması sonucu elde edilen bilgilerin bir kısmının ilgilinin üyesi bulunduğu Eğitim-Sen adlı Sendika adına yürütülen etkinliklere ilişkin bulunduğu, ancak bu etkinlikler nedeniyle asli görevini (eğitim-öğretim hizmeti) aksattığı yolunda somut bir bilgi ve belge bulunmadığı gibi devlet memurlarının sendikal etkinliklerini yasaklayıcı bir kuralın da bulunmadığı, yasaklanmış yayın bulundurmak suçundan Alaşehir Cumhuriyet Başsavcılığınca takipsizlik kararı verildiği, izinsiz afiş yapıştırmak suçundan Alaşehir Sulh Ceza Mahkemesinde beraat ettiği, diğer bilgilerin ise geçmiş yıllara ait soyut ve dayanaksız iddialardan ibaret, niteliği itibariyle hukuki bir delil olarak kullanılması mümkün olmayan tamamen istihbarı nitelikte bilgiler olduğu, idarelerin kamu yararı amacı ve hizmetin gereklerini gözeterek bir hizmetin görülmesi için belli niteliklere sahip kişilerin seçilmesi konusunda genel takdir yetkisine sahip oldukları açık ise de davalı idarece yöntemine uygun olarak açılan sınavda başarılı olan davacının hakkında yaptırılan "arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması" sonucunda tespit edilen hususlara dayanılarak yurtdışı göreve gönderilmemesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. 114 Açıklanan nedenlerle davacının temyiz isteminin kabulüyle Ankara 7. İdare Mahkemesince verilen 30.12.2002 günlü, E:2001/1622, K:2002/1770 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin 1/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Yasayla değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine 8.12.2004 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi. KARŞI OY Kararın düzeltilmesi dilekçesinde ileri sürülen nedenler 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54 üncü maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından istemin reddi gerekeceği görüşüyle aksi yönde verilen çoğunluk kararına katılmıyoruz.
  18. Müvekkillere ait işe iade sonrası açmış olduğumuz yasal faizlere ilişkin kabul yönünde emsal kararlar T.C. İZMİR 3. İDARE MAHKEMESİ ESAS NO : 2020/920 KARAR NO : 2021/429 DAVACI : ... VEKİLİ : AV. RÜMEYSA GÜL ERDOĞAN -UETS[16181-81480-88444] DAVALI : ... VEKİLİ : ... -UETS DAVANIN ÖZETİ : İzmir ... ilçesinde yer alan ... Lisesinde müdür yardımcısı olarak görev yapmakta iken 01/09/2016 tarih ve 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kamu görevinden çıkarılan, ancak ... tarihinde Olağanüstü Hal İşlemlerini İnceleme Komisyonu Kararına istinaden görevine iade edilen davacının, açıkta kaldığı ... dönemine ilişkin maaş ve eğitim ödeneğinin ödendiği, ancak yoksun kaldığı hakların giderilmesi talebinin reddedilmesi üzerine; ilgili Kanun Hükümünde Kararname gereği memurların kamu görevinden çıkarıldıkları tarihten göreve başladıkları tarihe kadar geçen süreye tekabül eden mali ve sosyal hakların ödenmesi gerektiği, mali ve sosyal haklar kapsamına yasal faizin de dahil olduğu, idarenin kendi işlemi nedeniyle ortaya çıkan zararı gidermekle ve işlemden önceki durumu tesis etmekle yükümlü bulunduğu ileri sürülerek, maaş alacaklarının yasal faizinin, ek ders ücreti, eğitim-öğretim ödeneği, nöbet ücreti, kurs ücreti ve banka promosyonlarının yasal faizi ile birlikte tarafına ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir. SAVUNMANIN ÖZETİ : Usul yönünden, davanın öncelikle süreaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği, esasa ilişkin olarak ise, maaş ve eğitim ödeneğinin ödendiği, ek ders ücretinin fiilen çalışma koşulu yerine getirilmesi halinde ödenebileceği, dolayısıyla davacıya fiilen öğretmen olarak görev yapmadığı dönem için ödeme yapılmasının hukuken mümkün olmadığı, dava konusu işlemin usul ve yasaya uygun bulunduğu ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren İzmir 3. İdare Mahkemesi'nce davalı idarenin usule ilişkin itirazı yerinde görülmeyerek, duruşma için önceden belirlenen ve taraflara duyurulan 24/02/2021 tarihinde davacı vekili Av. Rümeysa Gül Erdoğan ile davalı idare vekili Av. ... ın geldiği görülmekle yapılan açık duruşmada taraflara usulüne uygun söz verilip dinlenildikten sonra duruşmaya son verilerek gereği görüşüldü: Dava, İzmir Karabağlar ilçesinde yer alan ... Lisesinde müdür yardımcısı olarak görev yapmakta iken 01/09/2016 tarih ve 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kamu görevinden çıkarılan, ancak ... tarihinde Olağanüstü Hal İşlemlerini İnceleme Komisyonu Kararına istinaden görevine iade edilen davacının, açıkta kaldığı ... dönemine ilişkin maaş ve eğitim ödeneğinin ödendiği, ancak yoksun kaldığı hakların giderilmesi talebinin reddedilmesi üzerine, maaş alacaklarının yasal faizinin, ek ders ücreti, eğitim-öğretim ödeneği, nöbet ücreti, kurs ücreti ve banka promosyonlarının yasal faizi ile birlikte tarafına ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır. Anayasa'nın "Yargı yolu" başlıklı 125. maddesinde "(...)İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür." hükmü düzenlenleme altına alınmıştır. 7075 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 10. maddesinin 1. fıkrasında," Kanun'un "Kararların uygulanması" başlıklı 10. maddesinde ise; "... İlgililerin kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin kanun hükmünde kararname hükümleri, bu fıkrada belirtilen kişiler bakımından tüm hüküm ve sonuçlarıyla birlikte ortadan kalkmış sayılır. Bu kapsamda göreve başlayanlara, kamu görevinden çıkarılma tarihlerini takip eden aybaşından göreve başladıkları tarihe kadar geçen süreye tekabül eden mali ve sosyal hakları ödenir. Bu kişiler, kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamaz." düzenlemesine yer verilmiştir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun "Ders görevi" başlıklı 89. maddesinde, her derecedeki eğitim ve öğretim kurumları ile Üniversite ve Akademi (Askeri Akademiler dahil), okul, kurs veya yaygın eğitim yapan kurumlarda ve benzeri kuruluşlarda öğretmen veya öğretim üyesi bulunmaması halinde öğretmenlere, öğretim üyelerine veya diğer memurlara veyahut açıktan atanacaklara ücret ile ek ders görevi verilebileceği, ücretle okutulacak ders saatlerinin sayısı, ders görevi alacakların nitelikleri ve diğer hususlar ilgili Bakanlığın teklifi ve Bakanlar Kurulu Kararı ile tesbit olunacağı kuralı yer almaktadır. 439 sayılı Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Yüksek ve Orta Dereceli Okullar Öğretmenleri ile İlkokul Öğretmenlerinin Haftalık Ders Saatleri ile Ek Ders Ücretleri Hakkında Kanunun, 4359 sayılı Yasanın 7. maddesiyle düzenlenen Ek 1. maddesinde de: "Anaokullarında, anasınıflarında, yetiştirme yurtlarında, okuma yazma kurslarında, gezici köy kurslarında görevli öğretmenler ile ilköğretim kurumlarında görevli sınıf öğretmenleri aylıkları karşılığında haftada 18 saat, branş öğretmenleri 15 saat ders okutmakla yükümlüdürler. Bunlara; kanun, tüzük, yönetmelik ve eğitim programlarında verilen görevlerin yerine getirilebilmesi için zorunlu olarak ek ders görevi verilir. ..." hükmü düzenlenmiştir. 439 sayılı Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Yüksek ve Orta Dereceli Okullar Öğretmenleri ile İlkokul Öğretmenlerinin Haftalık Ders Saatleri ile Ek Ders Ücretleri Hakkında Kanun ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 89. maddesine dayanılarak 16.12.2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Milli Eğitim Bakanlığı Yönetici ve Öğretmenlerinin Ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin Bakanlar Kurulu Kararının Milli Eğitim Bakanlığı Yönetici ve Öğretmenlerinin Ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin Bakanlar Kurulu Kararının 4/1-f maddesinde,"Ek ders görevi: Aylık karşılığı ders görevi dışında ek ders ücreti karşılığında okutulan dersleri ifade eder" düzenlemesine, 6/1. maddesinde,"Kapsama dâhil örgün ve yaygın eğitim kurumlarında görevli olup, aylık karşılığı ders görevini tamamlayan;a) Müdür, müdür başyardımcısı ve müdür yardımcılarına haftada 6 saate,b) Genel bilgi ve meslek dersleri öğretmenlerine 6 saati zorunlu olmak üzere haftada 15 saate,c) Atölye ve laboratuvar öğretmenlerine 20 saati zorunlu olmak üzere haftada 24 saate, kadar alanlarında, alanlarında ek ders görevi verilemeyen veya kısmen verilebilenlere, ihtiyaç halinde ve istekleri üzerine alanları dışında da ek ders görevi verilebilir." düzenlemesine, 8. maddesinde, "Bu madde kapsamında belirtilen eğitim faaliyetlerinde cumartesi ve pazar günleri ile yarıyıl ve yaz tatillerinde fiilen yerine getirilen ders görevleri, ek ders ücreti karşılığında verilir. Cumartesi ve pazar günleri, bu madde kapsamında belirtilen eğitim faaliyetlerinde görev yapan okul/kurum yöneticilerinden birine fiilen görev yaptıkları anılan günler için 2 saat ek ders ücreti ödenir. Yöneticilere, fiilen ders okuttukları süreler hariç olmak üzere yönetim görevine bağlı olarak bunun dışında bu madde kapsamında ayrıca ek ders ücreti ödenmez." düzenlemesine, 12. maddesinde, "Her derece ve türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarında ilgili mevzuatı gereğince yapılan bekleme, sorumluluk, dışarıdan bitirme, final, ortalama yükseltme, seviye tespiti, meslekî formasyon, adaylık eğitimi, beceri sınavı ve beceri/proje yarışması sınavlarında görevlendirilen öğretmenlere, öğrencilerin sınava girmeleri kaydıyla, her bir sınav komisyon üyeliği ve her bir sınav gözcülüğü için 5 saat ek ders ücreti ödenir." düzenlemesine yer verilmiştir. 20/07/2007 tarih ve 26588 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 'Banka Promosyonları' konulu Genelgede: Bankalar tarafından sunulan bu ek mali imkânların tasarrufuna ilişkin olarak kamu kurum ve kuruluşlarında uygulama birliğinin sağlanması amacıyla aşağıda belirtilen hususlara uyulması gerekmektedir.1- Kamu görevlilerinin aylık ve ücretlerinin Maliye Bakanlığının mezkur Tebliğinde belirtilen esas ve usuller çerçevesinde bankalar vasıtasıyla ödenmesine devam edilecektir. 2- Aylık ve ücretlerin hangi banka aracılığı ile ödeneceği, oluşturulacak üç kişilik bir komisyon tarafından istekli bankalardan teklif alınmak suretiyle tespit edilecektir. Komisyon, kamu kurum ve kuruluşlarının ilgili biriminin harcama yetkilisinin başkanlığında söz konusu birimde görev yapan toplam personelin en az % 10’unun sendikalı olması halinde yetkili sendikadan bir üye ile merkez teşkilatında üst yönetici; taşra teşkilatında ise o birimin bağlı bulunduğu bir üst amir tarafından ilgili birimde görev yapanlar arasından seçilecek bir üyeden oluşacaktır. Yetkili sendikadan üye bulunmadığı durumlarda üçüncü üye ilgili birimde görev yapan personel arasından harcama yetkilisi tarafından seçilecektir. Protokol, komisyon tarafından belirlenen banka ile harcama yetkilisi tarafından imzalanacaktır. Birden fazla birimin aylık ve ücretlerinin birlikte ödenmesi talebinde bulunmaları halinde merkezde üst yönetici, taşrada ise söz konusu birimlerin bağlı bulunduğu bir üst amir tarafından görevlendirilecek ilgili harcama yetkililerinden birinin başkanlığında oluşturulacak üç kişilik bir komisyon tarafından aylık ve ücretlerin ödeneceği banka yukarıdaki esaslara göre tespit edilecektir. Bu şekilde oluşturulacak komisyona ilgili birimlerdeki yetkili sendikalardan bu birimlerin tamamı itibarıyla en fazla üyeye sahip olan sendikadan üye alınacaktır. 3- Bankalar ile yapılacak protokollerin süresi iki yıldan az beş yıldan çok olmayacaktır. 4-Yapılan protokoller uyarınca, banka tarafından verilecek promosyon miktarının tamamının personele dağıtılması genel ilke olarak benimsenmekle birlikte, toplam miktarın üçte birini geçmemek üzere Komisyonca belirlenecek tutar, birim personelinin ihtiyaçları doğrultusunda kullanılmak üzere ayrılabilecektir. Bu tutarlar, merkez teşkilatında üst yönetici, taşra teşkilatında ise o birimin bağlı bulunduğu bir üst amir tarafından belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde kullanılacaktır. Yapılacak harcamaların birimin faaliyetlerini sürdürmesi için gerekli ve zaruri harcamaları ihtiva etmesi; çalışma ortamlarının iyileştirilmesi, işyerlerinde verim ve çalışanların memnuniyeti ile sunulan hizmetin kalitesini artırıcı amaçlarla ortak kullanım alanları için sarf edilmesi zorunludur. Bu tutarların belirlenen amaçlar dışında kullanılmasına kesinlikle müsaade edilmeyecek ve yıl içinde yapılan harcamalar merkez teşkilatında üst yönetici, taşra teşkilatında ise o birimin bağlı bulunduğu bir üst amir tarafından denetlettirilecektir. 5- Dağıtılacak promosyonlar, ilgili banka tarafından personel adına açılan hesaba her personel için eşit tutarlarda aktarılmak suretiyle altı aylık periyotlarla ödenecektir.6-Bu Genelgenin yayımı tarihinden önce kamu görevlilerinin aylık ve ücretlerinin ödenmesine yönelik olarak kamu kurum ve kuruluşlarının ilgili bankalarla yapmış oldukları ve halen yürürlükte bulunan protokoller sürelerinin bitimine kadar geçerli olacaktır.7-Genelge çerçevesinde yapılacak uygulamalar kurum personelinin rahatlıkla bilgi edinebileceği şekilde ilan panoları ve internet siteleri yoluyla ilan edilecek, aleniyet ilkesine titizlikle riayet edilecektir.'' açıklamalarına yer verilmiştir. Dava dosyasının incelenmesinden; İzmir ... ilçesinde yer alan ... Lisesinde müdür yardımcısı olarak görev yapmakta iken 01/09/2016 tarih ve 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kamu görevinden çıkarılan, ancak ... tarihinde Olağanüstü Hal İşlemlerini İnceleme Komisyonu Kararına istinaden görevine iade edilen davacının, açıkta kaldığı ... dönemine ilişkin maaş ve eğitim ödeneğinin ödendiği, ancak yoksun kaldığı hakların giderilmesi için ... tarihinde başvuru yaptığı, başvuru cevabında maaşı ile eğitim ödeneğinin ödendiği, ancak ek ders ücretinin görevi fiilen yerine getirmediği gerekçesiyle ödenmesinin mümkün olmadığının belirtilmesi üzerine, maaş alacaklarının yasal faizinin, ek ders ücreti, eğitim-öğretim ödeneği, nöbet ücreti, kurs ücreti ve banka promosyonlarının yasal faizi ile birlikte tarafına ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmıştır. Dava konusu işlemin, davacının kamu görevinden çıkarıldığı döneme isabet eden eğitim-öğretim ödeneğinin yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemi yönünden; Davacı tarafından her ne kadar maaşının ödendiği ancak eğitim öğretim ödeneğinin ödenmediği ileri sürülerek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmekte ise de, davalı idare tarafından sunulan ve ... tarihinde Mahkememiz kaydına giren savunma dilekçesinde eğitim ödeneğinin ödendiğinin belirtildiği, savunma ekinde buna dair ödeme belgesine yer verildiği görüldüğünden, davacının açıkta kaldığı süreye ilişkin hak ettiği eğitim öğretim ödeneğinin ödenmesine karar verilmesi isteminin reddine karar verilmesi gerekmektedir. Dava konusu işlemin, davacının kamu görevinden çıkarıldığı döneme isabet eden maaş alacakları ile eğitim öğretim ödeneğine yasal faiz ödenmesi talebinin reddine ilişkin kısmı yönünden; Faiz, konusu para olan borçlarda, alacaklının bu paradan mahrum kaldığı süre içinde uğrayacağı kayıpların, başka bir anlatımla bu paranın kullanılamamasından dolayı yoksun kalınan kazancın karşılığıdır. Mülkiyet hakkı kişiye, sahibi olduğu şey üzerinde, yasalar çerçevesinde dilediği gibi tasarruf olanağı verir. Toplum yararına aykırı olmamak kaydıyla malik, sahibi olduğu şeyi dilediği biçimde kullanır. Bu nedenle, maaşın eksik ya da hiç ödenmemesi mülkiyet hakkının ihlali kapsamında değerlendirilmekte olup, Anayasa Mahkemesi kararlarında bu hususa ayrıca değinilmiştir. Davacının, kamu görevinden çıkarıldığı döneme isabet eden birikmiş maaş alacakları ile eğitim öğretim ödeneği davalı idare tarafından ödenmiş ve davacının mağduriyeti giderilmiş olmakla birlikte, davacının bahsi geçen alacaklarına yasal faizin ödenmediği görülmüş olup, davacının mülkiyet hakkı kapsamında bulunan alacaklarına kamu görevinden çıkarılmış ve daha sonra Olağanüstü Hal İşlemlerini İnceleme Komisyonu Kararı ile görevine iade edilmiş bulunması sebebiyle geç kavuştığu dikkate alındığında bu hak kaybının giderilebilmesini teminen faiz ödenmesi gerektiğinden, dava konusu işlemin davacının kamu görevinden çıkarıldığı döneme isabet eden maaş ile eğitim öğretim ödeneğinden oluşan alacaklarına, her birinin tahakkuk etmesi gereken tarihlerden itibaren ayrı ayrı işletilmek suretiyle hesaplanacak yasal faizin davalı idarece davacıya ödenmesi gerekmektedir. Dava konusu işlemin, davacının kamu görevinden çıkarıldığı döneme isabet eden banka promosyonlarının yasal faiziyle birlikte ödenmesi talebinin reddine ilişkin kısmının incelenmesinden; Yukarıda alıntısı yapılan mevzuat hükümleri gereğince davacının kamu görevinden çıkarıldığı tarihi takip eden aybaşından, göreve başladığı tarihe kadar geçen süreye tekabül eden tüm mali ve sosyal haklarının verilmesi gerektiği, banka promosyonunun da maaşa bağlı olarak ödenen ve bu kapsamda değerlendilmesi gereken mali ve sosyal haklardan olduğu ve bu nedenle davacıya açıkta geçirdiği sürelere tekabül eden banka promosyonlarının ödenmesi gerektiği sonucuna varıldığından, dava konusu işlemin davacının kamu görevinden çıkarıldığı döneme isabet eden banka promosyonlarının, davalı idareye başvurduğu 04.06.2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacıya ödenmesi gerekmektedir. Dava konusu işlemin, davacının kamu görevinden çıkarıldığı döneme isabet eden ek ders ücreti ile nöbet ücretinin yasal faiziyle birlikte ödenmesi talebinin reddine ilişkin kısmının incelenmesinden; Bakılan uyuşmazlıkta, davacının hukuka aykırı şekilde kamu görevinden çıkarılmış olduğunun Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonuna bu yönde yaptığı başvurunun kabul edilmesiyle ortaya konulduğu, davacının incelemeye konu edilen olağanüstü hal işlemi nedeniyle bu zaman zarfında istese dahi fiilen çalışma olanağına sahip olmadığı anlaşıldığından, davacının 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile görevine son verildiği tarih ile Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kararı gereğince görevine iade edildiği tarih arasındaki dönemde ek ders ücretleri ile nöbet ücretlerinin davalı idareye başvurduğu ... tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacıya ödenmesi gerekmektedir. Davacının kamu görevinden çıkarıldığı döneme isabet eden kurs ücretlerinin yasal faiziyle birlikte ödenmesi talebinin reddine ilişkin kısmına gelince, Ek ders ücreti ile ilgililerin aldığı maaş arasında çok yakın bir bağ olmasına karşın kursun ayrı bir görevlendirme olduğu ve ayrı bir emeğin karşılığında ödendiği, bahsi geçen görevlerin verilip verilmeyeceğinin ise belirsiz ve varsayımsal olduğu, muhtemel zararların tazminine karar verilmesine olanak bulunmadığı dikkate alındığında sözü geçen kursa ilişkin davacıya ücret ödenmesinin mümkün olmadığı anlaşıldığından, davacıya kamu görevinden çıkarıldığı döneme isabet eden kurs ücretlerinin yasal faiziyle birlikte ödenmesi talebinin reddine karar verilmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle; davacının kamu görevinden çıkarıldığı dönemde mahrum kaldığı maaş alacakları ile eğitim öğretim ödeneğinin, her birinin tahakkuk etmesi gereken tarihlerden itibaren ayrı ayrı işletilmek suretiyle hesaplanacak yasal faizin davalı idarece davacıya ödenmesine, davacının kamu görevinden çıkarıldığı dönemde mahrum kaldığı ek ders ücretleri, nöbet ücretleri ile banka promosyonlarının davalı idareye başvuru tarihinden ... itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idarece davacıya ödenmesine, davacının kamu görevinden çıkarıldığı dönemdeki eğitim-öğretim ödeneğinin ödenmesi talebi ile kurs ücretinin yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi yönünden ise davanın reddine, dava sonuç olarak kısmen kabul, kısmen retle sonuçlandığından aşağıda dökümü yapılan 222,10-TL yargılama giderinin yarısı olan 111,05-TL ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen 3.110,00-TL avukatlık ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, kalan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen 3.110,00-TL avukatlık ücretinin davacı tarafından davalı idareye verilmesine, artan posta ücretinin talep edilmemesi halinde kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine, kararın tebliğini izleyen 30 gün içerisinde İzmir Bölge İdare Mahkemesi'ne istinaf yolu açık olmak üzere, 09/03/2021 tarihinde karar verildi.
  19. Anayasa Mahkemesi 21.06.2022 tarihinde resmi gazetede yayınlanan kararında HAGB almış ve HAGB nedeniyle denetime tabi olmuş denetim sürecinde de sıkıntı olmaması üzerine HAGB uygulaması gereği davası düşmüş. Kişi girdiği sınavda başarılı olmasına rağmen güvenlik ve arşiv araştırmasının olumsuz olduğu gerekçeyle işe alınmamış. İdare mahkemesinde; geçmişteki HAGB aldığı dava nedeniyle arşiv ve güvenlik araştırmasının olumsuz geldiğini öğrenmiş. İdare mahkemesi kişiyi haklı bulmuş. İdare davayı istinafa götürmüş ve istinaf kararı bozmuş. AYM, istinaf kararını masumiyet karinesini ihlal ettiği için bozmuş. Güzel bir karar. https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/19673 sayfasında https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/06/20220621-6.pdf sayfasında mevcut. BİRİNCİ BÖLÜM KARAR ENEZ ERSÖZ BAŞVURUSU (Başvuru Numarası: 2018/19673) Karar Tarihi: 31/3/2022 R.G. Tarih ve Sayı: 21/6/2022-31873 BİRİNCİ BÖLÜM KARAR I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, güvenlik soruşturmasının olumsuz neticelendiği gerekçesiyle infaz ve koruma memurluğuna atama yapılmaması işleminin iptali istemiyle açılan davada kesin bir mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamasının esas alınması ve gerekçeli kararda suçluluğu ima eden bazı ifadeler kullanılması nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 25/6/2018 tarihinde yapılmıştır. 3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. 4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. 6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. 7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur. III. OLAY VE OLGULAR 8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: A. Ceza Yargılamasına İlişkin Süreç 9. Gölcük Cumhuriyet Başsavcılığının 11/4/2012 tarihli iddianamesiyle lise öğrencisiyken okul tuvaletinde yaşadığı tartışma nedeniyle arkadaşının burun kemiğinde ikinci derecede kırık oluşmasına sebebiyet verdiği gerekçe gösterilerek kasten yaralama suçundan cezalandırılması istemiyle başvurucu hakkında Gölcük Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. 10. Gölcük 1. Asliye Ceza Mahkemesi 22/11/2012 tarihli kararla başvurucuya isnat edilen eylemler yönünden 7 ay 23 gün hapis cezasına hükmetmiş ancak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar vermiştir. Hüküm temyiz edilmeden kesinleşmiştir. Gölcük Asliye Ceza Mahkemesinin gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir: "...Anadolu Lisesinde öğrenci olan Enez Ersöz ile okul tuvaletinde [E.E.'nin] eski kız arkadaşı [S.] ile yaşadığı bir tartışma olayı nedeniyle tartışarak yumruk vurmak suretiyle burun kemiğinde hayati tehlikeye neden oluşturmayacak, BTM ile giderilemeyecek ve hayati fonksiyonlarına 2. derecede etkili kırık oluşturacak şekilde yaraladığı iddiasıyla açılan kamu davasında, sanığın tevilli ikrar içeren beyanlarda bulunduğu, katılanın adli raporunun aksine burunda kırık oluşturacak şekilde bir yaralanmayı açığa çıkaracak hayatın olağan akışına uygun savunmanın ileri sürülmediği, böylelikle sanığın sabit olan katılanı kasten yaralamak suçundan TCK 56/1 maddesi gereğince cezalandırılması gerektiği, katılanın hayati fonksiyonlarına 2. derecede etki edecek şekilde kemiği kırıldığından sanığın cezasından TCK 87/3 maddesi gereğince arttırım yapılması gerektiği...suç tarihinde yaşının 15'ten büyük 18'den küçük olması nedeniyle 5237 sayılı TCK'nın 31/3. maddesi gereğince cezadan indirim yapılması gerektiği...sanık hakkında verilen sonuç ceza hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi gerektiği kanaatine varılmış..." 11. Gölcük 1. Asliye Ceza Mahkemesi 17/9/2018 tarihinde ek kararla başvurucu hakkında öngörülen denetim süresinin dolduğu gerekçesiyle kamu davasının düşürülmesine karar vermiştir. B. İdari Yargıya İlişkin Süreç 12. Başvurucu, Kocaeli Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığınca yapılan Sözleşmeli İnfaz ve Koruma Memurluğu Sınavı'nda başarılı olmuş ancak hakkındaki güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlanması neticesinde Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 16/12/2015 tarihli işlemiyle mesleğe kabul edilmemiştir. 13. Başvurucu, Kocaeli 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) mesleğe alınmama işlemine ilişkin iptal davası açmıştır. 14. Mahkeme 31/10/2017 tarihinde dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir: "...Olayda; davacı hakkında yürütülen güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasına ve dolayısıyla da dava konusu işlemin tesisine sebep olarak gösterilen hususun, davacının kasten yaralama suçundan 7 ay 23 gün hapis cezası ile cezalandırıldığı, hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı ve 5 yıl denetime tabi tutulması olduğu anlaşılmakta ise de, yukarıda da belirtildiği üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade ettiğinden ve mevcut durum itibariyle davacının herhangi bir ceza almış olduğundan bahsedilemeyeceğinden, söz konusu hüküm davacı hakkında bir hukuki sonuç doğurmayacağı açıktır. Bu durumda, infaz ve koruma memurluğu öğrenciliği alımına yönelik yapılan sınavda başarılı olan davacının, kasten yaralama suçundan dolayı aldığı hapis cezasına ilişkin hükmün, açıklanmasının geri bırakılması karşısında ve suçun niteliği dikkate alındığında arşiv araştırmasının olumsuz olduğundan bahsedilemeyeceğinden dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Nitekim, benzer bir uyuşmazlıkta verilen Danıştay 12. Dairesi'nin 08/02/2017 gün ve E:2016/2245, K:2017/214 sayılı kararı da bu yöndedir..." 15. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 19/4/2018 tarihinde Bakanlığın istinaf talebini kabul etmiş, mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir: "...Olayda, davacının Gölcük Asliye Ceza Mahkemesinin 22.11.2012 tarih ve E:2012/390, K:2012/562 sayılı kararıyla 'Kasten Yaralama' suçundan 7 ay, 23 gün hapis cezası ile cezalandırıldığı, bu hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl süre ile denetime tabi tutulmasına karar verildiği görülmektedir. Bu durumda; her ne kadar, 'kasten yaralama' suçu nedeniyle aldığı mahkumiyet hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olsa da, davacının infaz koruma memuru olarak görev alacak olması ve işlediği fiillerin niteliği göz önüne alındığında, yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde güvenlik soruşturmasının olumsuz olduğu sonucuna ulaşıldığından, idarece sunulacak kamu hizmetinin niteliği dikkate alınarak ve sahip bulunduğu takdir yetkisi kamu yararı ve hizmet gerekleri doğrultusunda kullanılarak tesis edilen davacının infaz ve koruma memuru öğrenciliğine kabulünün uygun görülmemesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık, aksi yönde verilen İdare Mahkemesi kararında ise hukuki isabet bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle; davalı idare istinaf başvurusunun kabulüne, dava konusu işlemin iptali yolundaki Kocaeli 2. İdare Mahkemesi'nce verilen 31/10/2017 tarih ve E:2016/76, K:2017/1694 sayılı kararın kaldırılmasına, davanın reddine, ... karar verildi..." 16. Kesin karar 25/5/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu 25/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. IV. İLGİLİ HUKUK A. Ulusal Hukuk 17. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 48. maddesinin ilgili kısmı şöyledir: “Devlet memurluğuna alınacaklarda aşağıdaki genel ve özel şartlar aranır. ... B) Özel şartlar: ... 2. Kurumların özel kanun veya diğer mevzuatında aranan şartları taşımak.” 18. 10/7/2003 tarihli ve 25164 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Adalet Bakanlığı Memur Sınav, Atama ve Nakil Yönetmeliği'nin "Özel şartlar" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir: "18) Ceza infaz kurumları ve tutukevleri ile denetimli serbestlik müdürlüklerinde görev alacak bütün unvanlardaki personel için ayrıca aranacak şartlar; ... b) Güvenlik soruşturması olumlu olmak," B. Uluslararası Hukuk 19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir: "Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır." 20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında, masumiyet karinesi ile sağlanan güvencenin iki yönünün bulunduğu ifade edilmiştir. Ceza yargılamasının yürütülmesine ilişkin usule dair güvence ile -sonucunda mahkûmiyet kararı dışında bir hüküm kurulan ceza yargılaması ile bağlantılı olan durumlarda- daha sonra yürütülecek yargılamalar boyunca kişinin masumiyetine saygı gösterilmesinin sağlanması amaçlanır. Bu usule ilişkin yön kapsamında masumiyet karinesi ilkesi, ceza yargılamasının adil olmasını sağlayacak usule ilişkin güvence olarak kamu görevlilerinin davalının suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunmasını yasaklar. Ancak bu husus, cezai meselelerde usule ilişkin güvence ile sınırlı değildir, bu kapsam daha geniştir ve devletin hiçbir temsilcisinin mahkeme ile suçluluğu ispatlanıncaya kadar kişinin bir suçtan suçlu olduğunu söylememesini gerekli kılar. Bu kapsamda sadece ceza yargılaması kapsamında değil aynı zamanda ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen bağımsız hukuk yargılamaları, disiplin işlemleri veya diğer yargılamalarda da masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir. Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrası kapsamındaki güvencenin ilk yönü, kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar ceza gerektiren bir suçla suçlandığı süreye ilişkin iken masumiyet karinesi güvencesinin ikinci yönü, ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suç karşısında kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını gerektirir (Seven/Türkiye, B. No: 60392/08, 23/1/2018, § 43). 21. Bu bağlamda Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasının sağladığı korumanın ikinci yönüne göre sanığın beraatiyle veya davanın düşmesiyle sonuçlanan ceza yargılamaları sonrasında, söz konusu kişiye masumiyetine uygun bir muamelede bulunulması gerekir. Bu ikinci yönde maddenin genel amacı; bir suçtan beraat eden bireyleri veya ceza yargılaması düşen kişileri, itham edildiği suçu işlediğini düşünen kamu görevlileri ve makamlarına karşı korumaktır. Bu davalarda masumiyet karinesi, adil olmayan bir cezai hükmün önlenmesi için bu karineyle sağlanan usule ilişkin güvencenin çeşitli koşullarının yargılamada uygulanması suretiyle hayata geçirilmiştir. Beraat veya herhangi bir düşme kararına riayet edilmesi hakkının korunmaması hâlinde Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan adil yargılanma güvenceleri teorik ve hayalî olma riskiyle karşı karşıya kalabilir (Seven/Türkiye, § 54). V. İNCELEME VE GEREKÇE 22. Anayasa Mahkemesinin 31/3/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü: A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü 23. Başvurucu; ceza yargılaması esas alınarak iptal davasının reddedildiğini oysa ceza yargılamasında HAGB'ye karar verildiğini ve davanın düşürüldüğünü, 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesi uyarınca HAGB kararının aleyhe hukuki sonuç doğurmaması gerektiğini, başvuruya konu kararda mahkûmiyetten bahsedilmesinin ve açıklanması geri bırakılan hükme dayanılmasının masumiyet karinesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür. 24. Bakanlık görüşünde; Bölge İdare Mahkemesinin karar gerekçesinde, ceza davasının sonucundan bağımsız olarak ve başvurucunun ceza yargılamasına konu olan eyleminin niteliği ve idarenin kamu görevine açıktan atama yapma konusundaki takdir yetkisi dikkate alınarak işlem tesis edildiğine vurgu yaptığı ifade edilmiştir. Mahkemenin ceza davasının sonucuna değil sadece yargılanmasına neden olan suçun vasıf ve mahiyeti ile başvurucunun atanacağı görevin niteliklerine atıf yaptığı belirtilmiştir. Bununla birlikte Bölge İdare Mahkemesi kararında masumiyet karinesinin ihlal edilmediği, kişi yararı ile kamu yararı arasındaki dengenin gözetildiğinin anlaşıldığı sonucuna varılmıştır. 25. Başvurucu; Bakanlık görüşüne katılmadığını, hiçbir hukuki sonuç doğurmayacak olan HAGB kararının idari uyuşmazlıkta dikkate alınarak aleyhine delil olarak kullanılmasının masumiyet karinesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür. B. Değerlendirme 26. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” 27. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir: “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” 1. Kabul Edilebilirlik Yönünden 28. Başvurucunun ihlal iddiası, infaz ve koruma memurluğuna atanmama işleminin iptali istemiyle açtığı davada idare mahkemesi tarafından, kesin bir mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamasının esas alınması ve gerekçeli kararda kullanılan ifadelere ilişkindir. Bu bağlamda masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin ikinci yönünün (bkz. §§ 20, 21) devreye girdiği somut başvuruda masumiyet karinesinin sağladığı güvencelerin ve Anayasa'nın 36. maddesinin uygulanabileceği sonucuna varılmaktadır. Bu itibarla ihlal iddialarının Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanının kapsamında yer aldığı, bir başka ifadeyle başvurunun Anayasa ve Sözleşme hükümleriyle konu bakımından bağdaşmazlık göstermediği anlaşılmıştır. 29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. 2. Esas Yönünden a. Genel İlkeler 30. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan maddeye adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Fameka İnş. Plastik San ve Tic. Ltd. Şirketi, B. No: 2014/3905, 19/4/2017, § 27). 31. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26). 32. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır. 33. Güvencenin ilk yönü; kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu yönünün kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39). 34. Güvencenin ikinci yönü ise ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40). 35. HAGB, erteleme ve kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar gibi hükmün ve cezanın bireyselleştirilmesi kurumlarından biridir. Hâkim, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurmakla beraber hükmü açıklamamakta ve sanığı belirli bir süre denetim altında tutmaktadır. Sanık, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemediği ve mahkemece öngörülen denetimli serbestlik tedbirine uygun davrandığı takdirde açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet hükmü ortadan kaldırılmaktadır. 36. Hüküm, açıklanması hâlinde kanun yolu denetimine tabi olacağından mahkemenin sanığın suçlu olduğuna dair söz konusu kanaatinin kanun yolu mercilerinde bozulması ve buna bağlı olarak kişinin isnat edilen suçtan beraat etmesinin de mümkün olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle denetim sürecinde kişinin suçluluğunun sabit olmadığı, dolayısıyla suçlu sayılamayacağı, masum olduğu açıktır. 37. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarında HAGB kurumunun niteliği değerlendirilmiş, HAGB kararı ile kurulan hükmün belirli bir süre sanık hakkında hüküm ifade etmediği ve herhangi bir sonuç doğurmadığı belirtilmiştir. Yine sanığın bulunduğu hâl üzere bırakıldığı, aynen yargılanan kimsenin durumunda kaldığı ve yapılan yargılamanın geçici bir süre askıda kaldığı vurgulanmıştır. Yargılanan kimsenin askı süresi boyunca sanık sıfatı devam etmekte ise de hiçbir şekilde bu kimsenin hükümlü sayılamayacağı değerlendirmesinde bulunulmuştur (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 1/2/2012 tarihli ve E.2011/19-639, K.2012/30 sayılı; 23/10/2018 tarihli ve E.2017/4-1353, K.2018/1552 sayılı; 31/1/2019 tarihli ve E.2017/13-681, K.2019/46 sayılı kararları). 38. HAGB, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı mahkûmiyeti bulunmayan kişilerin toplumda suçlu olarak damgalanmaması ve yararlı bir birey olarak tekrar topluma kazandırılması amacıyla belli koşullara bağlı olarak tanınan bir imkândır (AYM, E.2015/23, K.2915/56, 17/6/2015). 39. Anayasa Mahkemesinin birçok kararında (örneğin bkz. Ali Gürsoy, B. No: 2012/833, 26/3/2013); HAGB'nin -sanığa yüklenen suça ilişkin yargılama sonunda cezaya hükmedilmesi hâlinde- hükmün açıklanmasının belirli koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak ertelenmesi anlamına geldiği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesine göre, yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası ise HAGB kararı verilebileceği, anılan maddenin (5) numaralı fıkrasında HAGB'nin kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade ettiği, öte yandan aynı Kanun’un 223. maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirtilen hüküm niteliğindeki kararlar arasında HAGB kararının sayılmadığı vurgulanmıştır. HAGB'nin uyuşmazlığın esasını karara bağlamadığı, yargılamayı hükümle sonuçlandıran bir karar niteliğinde olmadığı ve bu kapsamda nihai bir sonuç da doğurmadığı değerlendirilmiştir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi HAGB kararının suçluluğu tespit eden bir karar olarak kabul edilmesinin başta masumiyet karinesi olmak üzere temel hakları ihlal edebileceğine dikkat çekmiştir (Ümmügülsüm Salgar [GK], B. No: 2016/12847, 21/10/2021, § 85). 40. Diğer taraftan idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve HAGB'ye dair karardan söz edilmesi masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden bahsedebilmek için yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran HAGB'ye karar verilen fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (Hüseyin Şahin [GK], B. No: 2013/1728, 12/11/2014, § 40). b. İlkelerin Olaya Uygulanması 41. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucu, kasten yaralama suçundan yargılanmış; hakkında 7 ay 23 gün hapis cezasına hükmedilmiş ancak HAGB'ye karar verilmiştir. Denetimli serbestlik süresi sonunda da kamu davasının düşmesine karar verilmiştir. Başvurucu, bu arada infaz ve koruma memurluğu sınavına girmiş; sınavı kazanmış fakat HAGB ile sonuçlanan ceza davasına konu eylemlerinin niteliği dikkate alınarak güvenlik soruşturmasının olumsuz yönde değerlendirilmesi neticesinde başvurucunun ataması yapılmamıştır. Başvurucunun açtığı iptal davasında ilk derece mahkemesi mevcut durum itibarıyla başvurucunun herhangi bir ceza almış olduğundan bahsedilemeyeceği gerekçesiyle işlemi iptal etmiş ise de istinaf incelemesi sırasında Bölge İdare Mahkemesi davanın reddine karar vermiştir. Bölge İdare Mahkemesi gerekçesinde başvurucunun "infaz koruma memuru olarak görev alacak olmasını ve işlediği fiillerin niteliğini gözönüne" aldığını belirtmiştir. 42. Somut olayda Gölcük 1. Asliye Ceza Mahkemesi başvurucunun isnat edilen suçu işlediğine kanaat getirmiş ancak 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin başvurucuya isnat edilen suça uygulanabilir olduğunu tespit ederek HAGB'ye karar vermiştir. Böylece denetim süresinin suç işlenmeden geçirilmesi hâlinde başvurucu hakkında açılan kamu davasının düşmesi imkânını tanımış, nitekim dava da düşmüştür. Düşürülen bir yargılamada verilen karar kesin bir ceza hükmü olarak kabul edilemez. Dolayısıyla başvurucunun suçluluğu hükmen sabit olmadığından masumiyetinin devam ettiği kuşkusuzdur. Her ne kadar idari yargılama sırasında düşme kararı yoksa da denetim sürecinde de kişinin suçluluğunun sabit olmadığı, dolayısıyla masum olduğu izahtan varestedir. 43. Başvurucunun masumiyeti devam ettiğinden anılan ceza davasından sonraki süreçte idari ve yargısal makamların başvurucunun masumiyetine halel veren yaklaşım sergileyip sergilemedikleri, bir başka deyişle masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin ikinci yönünün ihlal edilip edilmediğinin incelenmesi gerekir. Bu bağlamda yukarıda yer verilen ilkeler uyarınca masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği incelenirken yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediği, ceza yargılaması kararını sorgulayıp sorgulamadığı ve münhasıran ceza yargılaması sonucunda verilen hükme dayanıp dayanmadığı değerlendirilmelidir. 44. Bölge İdare Mahkemesinin gerekçesinde, Gölcük 1. Asliye Ceza Mahkemesi kararına atıfla "...her ne kadar, kasten yaralama suçu nedeniyle aldığı mahkumiyet hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olsa da ...işlediği fiillerin niteliği gözönüne alındığında..." ifadesiyle mahkumiyet olarak nitelenen HAGB kararına atıfla fiil nitelendirilmiştir (bkz. § 15). Mahkeme gerekçesinde; bir yandan kesin bir mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamasında verilen karara dayanıldığı, bir yandan da kullanılan ifadelerde başvurucunun üzerine atılı suçu işlediği izleniminin oluşmasına sebebiyet verildiği görülmüştür. Bu durumda verilen düşme kararı anlamsız hâle gelmiş ve başvurucunun masumiyetine gölge düşürülmüştür. Diğer taraftan başvuruya konu idari yargılamada yapılan değerlendirmenin 5271 sayılı Kanun'a göre HAGB ile kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmayacağına yönelik düzenlemeyle bağdaştığı da söylenemez. 45. Sonuç olarak Bölge İdare Mahkemesi kararının gerekçesinde kullanılan ifadeler ve ceza mahkemesinin açıklanması ertelenen hükmüne dayanılması nedeniyle başvurucunun ceza yargılanmasına konu eylemi işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı anlaşıldığından Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir. 3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden 46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir: "(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir… (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir." 47. Başvurucu; ihlalin tespit edilmesi, yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi ve manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur. 48. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019). 49. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57). 50. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67). 51. Anayasa Mahkemesi, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Birinci İdari Dava Dairesi kararında yapılan değerlendirme ve kullanılan ifadelerin masumiyet karinesini ihlal ettiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır. 52. Bu durumda masumiyet karinesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir. 53. Masumiyet karinesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir. 54. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir. VI. HÜKÜM Açıklanan gerekçelerle; A. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, B. Anayasa’nın 36. maddesi ile 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE, C. Kararın bir örneğinin masumiyet karinesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesine (E.2018/255, K.2018/321) gönderilmesini sağlamak üzere Kocaeli 2. İdare Mahkemesine (E.2016/76, K.2017/1694) GÖNDERİLMESİNE, D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE, E. 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE, F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA, G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 31/3/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. 2018-19673.pdf
  20. Karar benim açımdan ilginç, sevindirici ve özellikle 375 sayılı KHK ya dayanarak işlem görenler tarafından "yaklaşım açısından" kesinlikle kullanılabilecek bir karar. 667 sayılı KHK da verilen yetki "irtibatı iltisakı olduğu değerlendirilen" şeklinde olup. Bu karar gerçekten sevindirici. Geçmiş kararlarına bakınca, daire bu kararında sunulan gerekçelerin belgelendirilmesini istiyor. "Yani ben değerlendirdim" yaklaşımına müsaade etmiyor. Kesinlikle güzel bir karar. 667 sayılı KHK ya dayanarak kamu görevinden çıkarılan adalet bakanlığında görevli olan kişinin göreve iadesine dair danıştay kararı. Kurum soyut olarak ne bulduysa doldurmuş ancak ispat konusuna gelince belge sunamamış. HTS raporunun içeriği ve kapsamını yok sayıp kendine göre yorum yaparak delil olarak sunmaya çalışmış. Kişinin kendi beyanlarını ikrar olarak sunmuş. (Renkli olarak işaretledim.) Kişinin 100.000 Tl lik manevi tazminat isteğide 10.000TL olarak hükmedilmiş. Danıştay 5. Daire Başkanlığı 2016/57235 E. , 2022/3473 K. "İçtihat Metni" T.C. D A N I Ş T A Y BEŞİNCİ DAİRE Esas No : 2016/57235 Karar No : 2022/3473 DAVACI : ... VEKİLİ : Av. ... DAVALI : ...Kurulu / ... VEKİLİ : Av. ... DAVANIN KONUSU :Davacının, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin 3/1. maddesi uyarınca FETÖ ile iltisaklı ve irtibatlı olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun ...tarih ve ...sayılı kararı ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin aynı Kurulun ...tarih ve ...sayılı kararının iptali ve bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine ve yine bu kararlar nedeniyle uğradığını iddia ettiği manevi zararlara karşılık olmak üzere 100.000,00 TL manevi tazminata faiziyle birlikte hükmedilmesi istenilmektedir. DAVACININ İDDİALARI : Dava konusu kararlarda belirtilen isnat ve gerekçelerin hiçbirinin şahsında gerçekleşmediği, savunma hakkının, kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin, adil yargılanma hakkının, hakimlik teminatının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde de koruma altına alınan çalışma, maddi ve manevi varlığını koruma ve mükiyet hakkının ihlal edildiği, bu örgüt ile ilgisi ve irtibatı olmadığına dair kuvvetli ve yazılı delillerin bulunduğu ileri sürülmüştür. DAVALININ SAVUNMASI : Dava dilekçesinin usule aykırılıklar yönünden incelenerek tespit edilmesi halinde davanın öncelikle usul yönünden reddi gerektiği, öte yandan dava konusu kararların amacının Türk yargı sistemini tamamen ele geçirmeyi hedefleyen ve bu amaç doğrultusunda hareket eden illegal bir yapının bu amaca ulaşmasının önlenmesi ile Türk yargısının bağımsızlığının ve tarafsızlığının korunması olduğu ve yargı mensuplarına olağan dönemde uygulanan 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun ilgili hükümlerine değil Anayasa'nın 120. ve 121. maddeleri ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde yürürlüğe konulan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesine dayanılarak tesis edildiği, disiplin cezası niteliğinde olmayıp "göreve son" müessesesinin bir örneği olduğu, bu şekilde göreve son verme halinde zorunlu olmamasına rağmen ilgililere savunma haklarını kullanabilmeleri için 6087 sayılı Yasa'nın 33.maddesi uyarınca yeniden inceleme başvurusunda bulunma imkanı tanındığı, davacı hakkında tesis edilen kararlar ile ilgili olarak kişiselleştirmenin yapıldığı, dava konusu kararların hukuka ve mevzuata uygun olduğu ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmuştur. DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ ...DÜŞÜNCESİ: Davacının, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin 3/1. maddesi uyarınca FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun ... tarih ve ... sayılı kararı ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin aynı Kurulun ... tarih ve ... sayılı kararının iptali ve bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine ve bu kararlar nedeniyle uğradığını iddia ettiği manevi zarara karşılık olmak üzere 10.000,00 TL manevi tazminat isteminin kabulüne, fazlaya ilişkin manevi tazminat talebinin ise reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir. DANIŞTAY SAVCISI ...DÜŞÜNCESİ: Dava, davacı tarafından, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (6749 sayılı Kanun ile kanunlaşan) 3/1. maddesi uyarınca meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu'nun 31.08.2016 tarih ve ... sayılı kararı ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu'nun 29.11.2016 tarih ve ... sayılı kararının iptali ile yoksun kalınan parasal haklarının yasal faiziyle birlikte iadesine, 100.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır. Anayasanın 138. Maddesinde, "Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.", 139. maddesinde, "Hakimler ve savcılar azlolunamaz.... Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.", 140. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Hakim ve savcıların nitelikleri, atanmaları, hakları ve ödevleri, aylık ve ödenekleri, meslekte ilerlemeleri, görevlerinin ve görev yerlerinin geçici veya sürekli olarak değiştirilmesi, haklarında disiplin kovuşturması açılması ve disiplin cezası verilmesi, görevleriyle ilgili veya görevleri sırasında işledikleri suçlarından dolayı soruşturma yapılması ve yargılanmalarına karar verilmesi, meslekten çıkarmayı gerektiren suçluluk veya yetersizlik halleri ve meslek içi eğitimleri ile diğer özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.", Hakimler ve Savcılar Kurulu başlıklı 159. maddesinin 8. fıkrasında, "Kurul, ... meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar; Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlar; ayrıca, Anayasa ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirir.", bu maddenin 10. fıkrasında ise, "Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz." hükümlerine yer verilmiştir. 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun "Hakimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi" başlıklı 53. maddesinde, " Hakim ve savcıların: a) Bu Kanun hükümlerine göre meslekten çıkarılmaları veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilmesi, b) Haklarında soruşturma ve kovuşturma bulunması halleri hariç olmak üzere, mesleğe alınma koşullarından herhangi birini taşımadıklarının sonradan anlaşılması, c) Görevdeyken, 8 inci maddenin (a), (d) ve (g) bentlerinde yazılı niteliklerden herhangi birini kaybetmeleri, d) Meslekten çekilmeleri veya çekilmiş sayılmaları, e) İstek, yaş haddi veya malullük nedenlerinden biriyle emekliye ayrılmaları, f) Ölümleri, hallerinde görevleri sona erer." hükmü yer almıştır. 6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Kurulu Kanunu'nun "Kurulun görevleri" başlıklı 4. maddesinin; hakim ve savcılarla ilgili olarak (b) fıkrasının 6. bendinde, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, 7. bendinde, disiplin cezası verme, 8. bendinde de görevden uzaklaştırma işlemlerini yapmak Kurulun görevleri arasında sayılmış, "Genel Kurulun Oluşumu ve Görevleri" başlıklı 7. maddesinin 2. fıkranın (ı) bendinde de, 4. maddenin anılan bentlerindeki düzenlemelere Genel Kurulun görevleri arasında yer verilmiş, 33. maddesinde ise, Genel Kurulun veya dairelerin, meslekten çıkarma cezasına ilişkin kesinleşmiş kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulabileceği, diğer kararlarının yargı denetimi dışında olduğu, meslekten çıkarma kararlarına karşı açılan iptal davalarının ilk derece mahkemesi olarak Danıştay'da görüleceği hükme bağlanmıştır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu'nun 23 Nisan 2003 tarihli oturumunda kabul edilen ve Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nun ...tarih ve ...sayılı kararı ile benimsenmiş bulunan Bangalor Yargı Etiği İlkelerinde de, bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat korunan değerler olarak sayılmış, hâkimlerin herhangi bir sebeple doğrudan ya da dolaylı olarak gelebilecek her türlü dış etki, rüşvet, baskı, tehdit ve müdahaleden uzak şekilde, kendi vicdani kanaatleriyle, bağımsız hareket etmek suretiyle yargı görevlerini tarafsız, önyargısız ve iltimassız olarak yerine getirmek zorunda oldukları; mahkeme içinde ve dışında, halkın, hukukçuların ve dava taraflarının yargı ve hâkim tarafsızlığına duyduğu güveni koruyacak ve artıracak davranışlar içerisinde olmaları gerektiği; davranışlarının makul bir kişinin gözünde tasvip edilir boyutta ve hâl ve davranış tarzlarının, insanların yargının doğruluğuna ilişkin inancını kuvvetlendirici nitelikte olması gerektiği; yalnızca adaleti sağlamakla kalmamaları, bu görüntüyü de yansıtmak zorunda oldukları; sıradan bir vatandaşın ağır olarak nitelendirebileceği kişisel sınırlamaları özgürce ve kendi iradeleriyle kabul etmek durumunda oldukları, ailelerinin, sosyal ilişkilerinin veya diğer ilişkilerinin, hâkim olarak meslekî davranışlarını veya kararlarını uygunsuz bir şekilde etkilemesine izin vermemeleri gerektiği; yargı görevinin yerine getirilmesinde herhangi bir kimsenin kendilerini uygunsuz bir şekilde etkileyebileceği izlenimine yol açmamaları ve başkalarının böyle bir izlenime yol açmasına müsaade etmemeleri gerektiği; özetle, hâkimlerin yargı vazifesini yerine getirilirken mesleğin vakar ve onuruna uygun davranmaları gerektiği belirtilmiştir. 15.7.2016 günü başlatılan darbe girişimi üzerine; kamu düzeni ve güvenliği açısından Anayasa’nın 120. maddesi ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde; Milli Güvenlik Kurulunun Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi yönündeki ...tarihli ve ...sayılı tavsiye kararı üzerine, toplanan Bakanlar Kurulu'nca ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş, bu karar Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanarak 21.7.2016 tarihli ve 29777 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu'nun 4. maddesi uyarınca Bakanlar Kurulunca 22.7.2016 tarihinde kararlaştırılan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname 23.7.2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konulmuş, "Yargı mensupları ile bu meslekten sayılanlara ilişkin tedbirler" başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasında, "Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun salt çoğunluğunca; Yargıtay daire başkanı ve üyeleri hakkında Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca; Danıştay daire başkanı ve üyeleri hakkında Danıştay Başkanlık Kurulunca; hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunca ve Sayıştay meslek mensupları hakkında Sayıştay Başkanının başkanlığında, başkan yardımcıları ile Sayıştay Başkanı tarafından belirlenecek bir daire başkanı ve bir üyeden oluşan komisyonca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir." şeklinde düzenleme yapılmış ve bu Kanun Hükmünde Kararname, 29.10.2016 tarih ve 29872 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun ile kanunlaşmıştır. 7075 sayılı Kanun ile kanunlaşan ve 23.1.2017 tarih ve 29957 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında 685 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 11'inci maddesiyle, 22.7.2016 tarih ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinin birinci fıkrası ile 18.10.2016 tarih ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 3 üncü maddesinin birinci fıkrası kapsamında meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilenlerin, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştay'a dava açabileceği hükmü getirilmiştir. Davaya konu Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararıyla, ilgililerin mesleğe kabulleri ile başlayan, eğitim merkezi ve Türkiye Adalet Akademisindeki faaliyetleri, hizmet içi eğitim ve yabancı dil eğitimlerine katılımlarına, yurtdışına gönderilmelerine, özel yetkili savcılıklara veya mahkemelere yahut idari görevlere atanmalarına ilişkin bilgiler ile bu görevlendirmelerde ve yine bir silah olarak kullanılan özel yetkili mahkemelere hâkim veya unvanlı olarak, Teftiş Kurulu Başkanlığına, başkan, başkan yardımcısı veya müfettiş olarak, idari kurumlara tetkik hâkimi, daire başkanı veya yardımcısı, genel müdür veya yardımcısı v.s. şeklinde yapılan atamalarda dikkate alınan kriterler, özlük dosyalarındaki bilgi ve belgeler, sosyal medya hesaplarındaki paylaşımları, ilgililer hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna intikal eden şikâyet, ihbar, inceleme ve soruşturma dosyaları ile bu dosyalar hakkında verilen kararlar, mahallinde yapılan araştırmalar, FETÖ/PDY terör örgütü ile ilintili dosyalarda görev alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının bu dosyalarda yapmış oldukları işlemler ve verdikleri kararlar, örgüt mensuplarının haberleşme için kullandıkları şifreli programlarda yer alan kayıtlar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun FETÖ/PDY mensubu oldukları Emniyet Genel Müdürlüğü terörle mücadele birimlerince düzenlenen raporlarla sabit olan örgüt üyeleri hakkında tayin ettiği disiplin cezaları ve muhalefet şerhleri, sosyal çevre bilgileri, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından temin edilen bilgi ile belgeler, ilgililer hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmanın niteliği ve isnat edilen suçlamalar ile gözaltı ve tutuklama kararları, soruşturma kapsamında ifadelerine başvurulan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının ifade ve sorgu tutanakları, itirafçıların beyanları birlikte dikkate alınarak, ekli listede yer alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının 667 sayılı KHK’nın 3 üncü maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında FETÖ/PDY örgütü ile iltisak ve irtibatlarının olduğu sabit görüldüğünden, adı geçenlerin, 667 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesi uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve ayrı ayrı olmak üzere meslekten çıkarılmalarına karar verilmiştir. 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3. maddesinde, yargı mensuplarının meslekten çıkarılmasının gerekçesi olarak, Anayasa'ya, kanunlara ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermekle yükümlü olan yargı mensuplarının bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleriyle hiçbir biçimde bağdaşmayacak yapılanmaların içine girmeleri ile örgüt hiyerarşisi içerisinde ve ideolojik bağlılıkla hareket etmelerinin, Anayasal bir hak olan adil yargılanma hakkının önündeki en büyük engel olduğu ve nihayetinde yargıya olan güvene zarar verdiği ifade edilmiştir. 6749 sayılı Kanun ve 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin “Yargı mensupları ile bu meslekten sayılanlara ilişkin tedbirler” başlıklı 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında, genel olarak “terör örgütlerine” veya “Milli Güvenlik Kurulunca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplar”dan söz edilmekle birlikte, 667 sayılı KHK’nın genel gerekçesi ile madde gerekçesinde “FETÖ/PDY” maddede sayılan “terör örgütü, yapı, oluşum veya gruplar” arasında belirtilmiş ve anılan maddeye göre meslekten çıkarma tedbirinin uygulanabilmesi için sözkonusu bağın yapıya, oluşuma veya gruba üyelik veya mensubiyet şeklinde olması zorunlu olmayıp irtibat ya da iltisak şeklinde olması da yeterli görülmüştür. Her ne kadar dava konusu meslekten çıkarma kararı öncesinde savunma alınması adil yargılanma hakkının sağladığı usule ilişkin güvencelere aykırılık oluşturabilecek ise de; adil yargılanma hakkı yargılamanın bütünü anlamında bir incelemeyi gerekli kıldığından daha önceki bir safhada savunma alınma yoluna gidilmemesi şeklinde gerçekleşmiş bir eksikliğin yargılama süreci içinde giderilmesinin mümkün olması, diğer taraftan olağanüstü hâli gerekli kılan durum ve 667 sayılı KHK’nın amacı ile 3. ve 4. maddelerinde yargı mensupları ile kamu görevlilerine ilişkin düzenlenen tedbirlerin kapsamı ve içeriği dikkate alındığında, 667 sayılı KHK'de öngörülen meslekten veya kamu görevinden çıkarmanın; adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen diğer yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran “olağanüstü tedbir” niteliği taşıması ve davaya konu kararın, disiplin hukukuna ilişkin hükümlerin uygulanmasını gerektiren meslekten çıkarma cezası niteliğinde bulunmaması karşısında bu husus dava konusu işlemin iptalini gerektirir nitelik taşımamaktadır. Anayasa'ya, kanunlara ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm vermekle yükümlü olan yargı mensuplarının, bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleriyle hiçbir biçimde bağdaşmayacak yapılanmaların içine girerek örgüt hiyerarşisi altında ideolojik bağlılıkla hareket etmeleri, Anayasal bir hak olan adil yargılanma hakkının önünde en büyük engel olduğu gibi toplum nazarında yargıya olan güvene zarar vermesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla, adaletin icrasında görev yapan yargı mensuplarının taraflılık veya iltimas görüntüsüne yol açabilecek durumlardan kaçınması mesleki bir zaruret olup toplum nazarında da yargıya güvenin sağlanmasının bir gereğidir. Dosya içeriğinde bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden, davacının FETÖ/PDY örgütü ile iltisak ve irtibatlı olduğu kabul edilerek meslekten çıkarılmasına ilişkin dava konusu Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararında hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmaması nedeniyle davacının yoksun kaldığı hakların tazmini isteminin yasal dayanağı da bulunmamaktadır. Diğer taraftan, davacı hakkında FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü Üyesi Olma suçundan açılan davada; .... Ağır Ceza Mahkemesince verilen ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararla beraatine hükmedilmiş ise de; anılan davadaki hukuki incelemenin takibe konu "terör örgütü üyeliği" suçunun unsurlarıyla sınırlı olarak yapılması nedeniyle, bu yargılama neticesinde ulaşılan sonuç davacının meslekten çıkartılmasına ilişkin dava konusu işlemi hukuken dayanaksız hale getirmeyecektir. Açıklanan nedenlerle, davanın reddi gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Beşinci Dairesince, duruşma için taraflara önceden bildirilen 02/12/2012 tarihinde, davacının ve vekili Av....ile davalı idare vekili Av.......'ün geldiği, Danıştay Savcısının hazır olduğu görülmekle, açık duruşmaya başlandı, taraflara usulüne uygun olarak söz verilerek dinlendikten ve Danıştay Savcısının düşüncesi alındıktan sonra taraflara son kez söz verilip, duruşma tamamlandı. Duruşma yapıldıktan sonra Dairemizin 03/12/2021 tarihli ara kararına davalı idare ve diğer kurum ve kuruluşlarca verilen cevapların dosyaya sunulması üzerine, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten, dosyadaki bilgi ve belgeler incelendikten ve SEGBİS ile kayıt altına alınan 02/12/2021 tarihli duruşmanın davacıya ilişkin bölümünün tekrar izlenmesinden sonra, davalı idarenin usule ilişkin iddiaları yerinde görülmediğinden işin esasına geçildi, gereği görüşüldü: A) MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ 1) Genel Olarak Türkiye’de 15 Temmuz 2016 gecesi, kendilerini “Yurtta Sulh Konseyi” olarak isimlendiren bir grup Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensubu tarafından, demokratik biçimde halk tarafından göreve getirilen Türkiye Büyük Millet Meclisini (TBMM), Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ve Cumhurbaşkanı'nı devirmek ve anayasal düzeni ortadan kaldırmak amacıyla darbe teşebbüsünde bulunulmuş, bu teşebbüs Türk Milleti tarafından akamete uğratılmıştır. Anayasa'nın olay tarihinde yürürlükte bulunan 118. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından 20/07/2016 tarihli toplantıda yapılan değerlendirmede, darbe teşebbüsünün TSK içindeki Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensupları tarafından başlatıldığı, bu örgütün kuruluş aşamasından itibaren etkisi altına aldığı eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, medya kuruluşları, ticari kuruluşlar ve kamu görevlileri aracılığıyla Milleti ve Devleti kontrol altında tutmayı amaçladığı belirtilmiştir. MGK'nın anılan toplantısında "demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla" Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunulması hususu kararlaştırılmıştır. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20/07/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/07/2016 Perşembe günü saat 01.00'den itibaren geçerli olmak üzere doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21/07/2016 tarih ve 29777 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır. Olağanüstü hâl, daha sonrasında üçer aylık dönemler hâlinde Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından uzatılmış ve 18/07/2018 tarihinde kaldırılmıştır. 23/07/2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti tarafından Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte başlayan süreçte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 15. maddesinde görüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği belirtilerek derogasyon bildiriminde bulunulmuştur. 23/07/2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (667 sayılı KHK) 3/1. maddesi ile yargı mensupları ve bu meslekten sayılanlardan terör örgütlerine veya Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna MGK tarafından karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin meslekten veya kamu görevinden çıkarılmalarına karar verileceği düzenlenmiştir. Anılan KHK, 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Kanun'la değiştirilerek kabul edilmiş, bu Kanun ise 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (685 sayılı KHK) ile 667 sayılı KHK'nın ilgili maddesi uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilen hâkim ve savcıların, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda dava açabilecekleri düzenlenmiştir. 685 sayılı KHK, 01/02/2018 tarihli ve 7075 sayılı Kanun'la değiştirilerek kabul edilmiş, anılan Kanun 08/03/2018 tarih ve 30354 sayılı (mükerrer) Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kadriye Çatal/Türkiye (B. No: 2873/17, 07/03/2017) kararında, haklarında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilen yargı mensupları için doğrudan Danıştayda iptal davası açma imkânının tanındığını belirterek Kadriye Çatal tarafından yapılan başvuruyu iç hukuk yollarının tüketilmemiş olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur. 2) Davacıya İlişkin Süreç ... tarih ve ... sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararıyla, yargı mensubu olarak görev yapmakta olan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmiştir. Bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebi anılan Kurul tarafından ... tarih ve ... sayılı kararla reddedilmiştir. Davacı tarafından, meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin karar ile bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine ilişkin kararın iptaline ve bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine ve yine bu kararlar nedeniyle uğradığını iddia ettiği manevi zararlara karşılık olmak üzere 100.000,00 TL manevi tazminata faiziyle birlikte hükmedilmesi istenilmektedir. Öte yandan davacının, ceza yargılaması sonucunda .... Ağır Ceza Mahkemesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararı ile silahlı terör örgütüne üyelik suçundan, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun (CMK) 223/2-b maddesi uyarınca anılan suçu işlemediğinin sabit olduğu gerekçesiyle beraatine karar verilmiştir. UYAP ortamında yapılan inceleme sonucu anılan beraat kararının istinaf edilmeden 02/10/2019 tarihinde kesinleştiği görülmüştür. B) İLGİLİ MEVZUAT 1) Anayasa Anayasa’nın Başlangıç kısmında, Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu Millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasa'da gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı belirtilmiş ve 176. maddesinde de Anayasa'nın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmının, Anayasa metnine dâhil olduğu kuralı getirilmiştir. Anayasa'nın 5. maddesi: "Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır." Anayasa’nın 6. maddesi: “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” Anayasa’nın 9. maddesi: "Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır." Anayasa’nın 13. maddesi: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” Anayasa’nın 14. maddesi: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz...” Anayasa’nın dava konusu kararların tesis edildiği tarihte yürürlükte olan hâliyle 15. maddesi: "Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir. Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz." Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.” Anayasa’nın 36. maddesi: "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz." Anayasa’nın 138. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.” Anayasa’nın 139. maddesi: “Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz. Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.” Anayasa’nın 140. maddesinin ikinci fıkrası: “Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.” Anayasa’nın 159. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler ve Savcılar Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.” Aynı maddenin sekizinci fıkrası: “Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar...” 2) AİHS AİHS'in 6. maddesinin birinci fıkrası: "Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir." AİHS'in 8. maddesi: “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.” AİHS'in 15. maddesi: "Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir. Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında 2. maddeye, 3. ve 4. maddeler (fıkra 1) ile 7. maddeye aykırı tedbirlere cevaz vermez. Aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne tam bilgi verir. Bu Yüksek Sözleşmeci Taraf, sözü geçen tedbirlerin yürürlükten kalktığı ve Sözleşme hükümlerinin tekrar tamamen geçerli olduğu tarihi de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirir." 3) Kanun 667 sayılı KHK'nın değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası: “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen …hâkim ve savcılar hakkında hâkimler ve savcılar yüksek kurulu genel kurulunca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir. Bu kararlar, Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Meslekten çıkarma kararlarına karşı ilgili kanunlarda yer alan hükümler uyarınca itiraz edilmesi veya yeniden inceleme talebinde bulunulması üzerine verilen kararlar da Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Görevden uzaklaştırılanlar veya görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve pasaportları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilir.” Üçüncü fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler hakkında da 4 üncü maddenin ikinci fıkrası hükümleri uygulanır.” Aynı Kanun’un 4. maddesinin ikinci fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bu fıkrada sayılan görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır...” 4) Etik İlkeler Hâkimler ve savcılar Anayasa ve kanunlarla kendilerine verilen görev ve yetkileri, yazılı olsun ya da olmasın evrensel anlamda hâkim ve savcıları bağladığı hususunda kuşku bulunmayan etik kurallara tabi olarak yerine getirmelidirler. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 27/06/2006 tarih ve 315 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilmiş ve Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünce tüm hâkim ve savcılara genelge olarak duyurulmuş olan "Bangalor Yargı Etiği İlkeleri"nde bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat korunan değerler olarak sayılmıştır. Yine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 10/10/2006 tarih ve 424 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilerek Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü tarafından tüm hâkim ve savcılara duyurulan Savcılar İçin Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa Esasları “Budapeşte İlkeleri” de Bangalor İlkeleri ile benzer ilkeleri içermektedir. Bangalor Yargı Etiği İlkelerinde hâkimin; herhangi bir yerden herhangi bir sebeple doğrudan ya da dolaylı olarak gelebilecek her türlü dış etki, rüşvet, baskı, tehdit ve müdahaleden uzak şekilde, olaylara ilişkin kendi değerlendirmesine dayanarak ve hukuka dair kendi vicdani anlayışı ile uygun biçimde yargı işlevini bağımsız olarak yerine getirmesi; mahkeme içerisinde ve dışında, halkın, hukukçuların ve dava taraflarının yargı ve hâkim tarafsızlığına duyduğu güveni koruyacak ve artıracak davranışlar içerisinde olması; sürekli kamu gözetiminin öznesi durumunda olan hâkimin, sıradan bir vatandaşın ağır olarak nitelendirebileceği kişisel sınırlamaları kabul etmek durumunda olduğu ve bunu özgürce ve kendi iradesiyle yapması, özellikle yargı vazifesinin onuruyla uyumlu bir tarzda davranması; diğer vatandaşlar gibi ifade, inanç, dernek kurma ve toplanma özgürlüğüne sahip olduğu ancak bu hakların kullanılmasında, yargı mesleğinin onurunu, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını koruyacak şekilde davranması gerektiği hususları belirtilmiştir. C) İNCELEME VE GEREKÇE 1) Yargılamada İzlenen Usul ve Süreç AİHS'in 15. maddesinde; savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde devletlerin, durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla AİHS'te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiştir. Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu tarafından yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararlar tesis edilirken ilgililere haklarındaki tespitler bildirilmek suretiyle karşı beyanda bulunma imkânı tanınmamış ise de AİHS'in 15. maddesi hükmü uyarınca ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde durumun gerektirdiği ölçüde kabul edilebilecek nitelikte olan bu hususun, yargılama aşamasında, hakkındaki tespitler bildirilerek ilgililerin bu tespitlere karşı beyanlarının alınması suretiyle giderilmesinin mümkün olduğu değerlendirilmiştir. Nitekim AİHM'e göre karar alma veya yargılama sürecinde daha alt aşamalarda yaşanan bazı usule ilişkin eksikliklerin sonraki aşamalarda telafi edilebilmesi mümkündür (Helle/Finlandiya, B. No: 20772/92, 19/12/1997, § 45; Monnell ve Morris/Birleşik Krallık, B. No: 9562/81, 9818/82, 2/3/1987, §§ 55-70). Bu kapsamda, davalı idare tarafından dava konusu kararların gerekçesi olarak yargılama safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgeler davacıya tebliğ edilmiş ve bu bilgi ve belgelere karşı etkin bir şekilde beyanda bulunma imkânı tanınmıştır. Öte yandan hakkaniyete uygun yargılama hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla Dairemizce görülmekte olan bu davalarda usul kuralları oldukça geniş yorumlanmıştır. Dava konusu kararlara karşı dava açma süresi, yargı yolunun açıldığı 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK'nın yayımı tarihinden itibaren değil anılan KHK’nın TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmesine dair 7075 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 08/03/2018 tarihinden itibaren başlatılmıştır. Davacıların adli yardım talepleri, "yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimselerin taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması" şartının herhangi bir bilgi veya belgeyle (örneğin fakirlik ilmuhaberi) desteklenmesi beklenmeksizin kabul edilmiştir. Duruşmalı dosyalarda, tedavi kurumlarında veya ceza infaz kurumlarında bulunan ve mazeretleri nedeniyle duruşmalara katılamayacak olan davacıların duruşmalara kolaylıkla katılabilmeleri, yargılamanın en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması için Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminden (SEGBİS) yararlanma imkânı sağlanmıştır. 06/01/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Tebligat ve cevap verme" kenar başlıklı 16. maddesinde; dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunmanın davacıya, davacının ikinci dilekçesinin davalıya, davalının vereceği ikinci savunmanın da davacıya tebliğ edileceği düzenlenmiştir. Davalının ikinci savunmasında davacının cevaplandırmasını gerektiren hususların bulunması hâli dışında, davalının ikinci savunmasına karşı davacının cevap veremeyeceği, tarafların otuz günlük cevap verme süresinin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemeyecekleri kurala bağlanmıştır. Bununla birlikte davalı idarenin ek beyan dilekçelerinde veyahut Danıştay savcı düşüncesine cevap dilekçelerinde dosyaya sunulan bilgi ve belgeler, davacıya tebliğ edilmiş ve dava dosyasına sunulan yeni bilgi ve belgelere karşı beyanlarını sunma imkânı sağlanmıştır. Bununla birlikte, AİHS’in ‘’Adil Yargılanma Hakkı’’ başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasında herkesin medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili davasını makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesi yer almıştır. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi de makul sürede yargılanma hakkını Anayasanın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının bir parçası olarak görmüştür (Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 43). Anayasanın 141. maddesinin son fıkrasında da davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevleri arasında sayılmıştır. AİHM kararları incelendiğinde; mahkemenin bir yargılamanın süresinin makul olup olmadığını incelerken her davanın kendi somut durumunu gözettiği ve davanın karmaşıklığı, başvuranların ve yetkili makamların yargılama sürecindeki davranışları ile ilgililer için davanın konusunun arz ettiği önem gibi kriterleri dikkate aldığı görülmüştür (Frydlender / Fransa, B. No: 30979/96, 27/6/2000, § 43, Yılmaz / Türkiye, B. No: 36607/06, 04/06/2019, §§ 32). Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi de makul süre yönünden yaptığı incelemelerde, davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususları, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterler olarak belirlemiştir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 02/07/2013, § 41-45, Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 46). Bu kapsamda; yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılması kararlarına karşı ilgililer tarafından genellikle işlem tesisinden sonra bu işlemlere karşı yargı yolu açık olmadığı halde altmış günlük dava açma süresi içinde Ankara İdare Mahkemelerinde ya da doğrudan Danıştay'da davalar açılmış ise de anılan işlemlere karşı ancak 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK'nın yayımı tarihinden itibaren Danıştay'da yargı yolunun açılmış olduğu anılan KHK ile kabul edildiğinden, bu davaların esastan incelenmesine Dairemiz tarafından bu tarihten itibaren başlanmıştır. Bununla birlikte yukarıda aktarıldığı üzere gerek ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde olağanüstü şartlar altında tesis olunan işlemler nedeniyle açılan bu davaların karmaşık yapısına, gerekse hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla davalı idare tarafından dava konusu kararın gerekçesi olarak yargılamanın her safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgelerin davacıya tebliğ edilmesi ya da davalı idarenin ikinci cevap dilekçesine karşı davacı tarafa ek süre verilerek cevap hakkı tanınması gibi geniş usuli uygulamalara rağmen bakılmakta olan bu dava mümkün olan en kısa süre içinde Dairemiz tarafından sonuçlandırılmıştır. 2) FETÖ'ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/09/2017 tarih ve E:2017/16.MD-956, K:2017/370 sayılı kararında; FETÖ’nün, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; “Altın Nesil” adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle Devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla Devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütü olduğu belirtilmiştir. 1970’li yıllardan itibaren özellikle, mülkiye, adliye, emniyet, millî eğitim ve TSK içerisinde kadrolaşmaya giden FETÖ liderinin vaaz, röportaj ve kitaplarında bulunan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun anılan kararında da yer alan “Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın!”, "Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin!", “Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır. …bunca kalabalık içinde ben bu dünyayı ve düşüncemi sözde mahremiyet içinde anlattım. …sırrınız sizin sırrınızdır. Söylerseniz siz esir olursunuz.”, “Bir gün bana Ankara’da bin evimiz olduğunu söyleyin, devletin paçasından şöyle bir tutacağım, devlet uyandığında yapacağı hiçbir şey kalmayacak” şeklindeki sözleri bu suigeneris örgütün, Devleti ele geçirme gayretlerinin somut talimatları olarak ortaya çıkmıştır. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 08/06/2018 tarih ve E:2016/238, K:2018/128 sayılı kararında ise FETÖ'nün yargı yapılanmasına ilişkin şu tespitlere yer verilmiştir: "Örgütün hakim, savcı yapılanması bölgelere ayrılmış olup ...bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi veya bölge ablası denilmektedir. Her bölgenin 8-10 evi kapsadığı, örgüt mensupları arasında farklı sohbet grupları ve bu gruplardan sorumlu örgüt imamı bulunmaktadır. ...Örgüt üyesi hakim, savcıların sicil numaralarına veya mesleğe başlama aşamasında, adalet akademisindeki dönemlerine göre ayrı ayrı devre ve sicil numarası içerisinde gruplandırmaların yapıldığı, T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde belirli sicil aralıklarını kapsayan hakim, savcıların gruplandırılarak taşra ve devre yapılanması oluşturulmuştur. Her grupta kendi içerisinde hakim, savcı sayılarına göre 3-5 kişilik sohbet gruplarına ayrılmıştır. ...Örgüt tarafından örgüt üyesi ile yapılan görüşme sonrasında hakim, savcı olması kararlaştırılan örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmak üzere örgüte ait Ankara’daki örgüt evlerinde sınava çalıştırılır. Bu örgüt evinin masraflarının örgüt tarafından karşılandığı ve sınava çalıştırılacak kişiler dışında başka kimsenin bu evlere giremediği anlaşılmıştır. Bu örgüt evlerinde hakimlik, savcılık sınavına girecek örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmakta olup deneme sınavlarının yapıldığı ayrıca sınav sorularının örgüt tarafından yasal olmayan yollardan ele geçirilip bu evlerde sınavdan bir kaç gün önce örgüt mensubu abi veya ablalar tarafından örgüt üyelerine verilmiştir. Örgüt üyelerine cevapları işaretlenmiş soru kitapçıkları verilerek bunları ezberlemelerinin sağlandığı, bu şekilde örgüt üyelerinin sınavları kazanmalarının sağlandığı anlaşılmıştır. Yazılı sınavı kazanan örgüt üyeleri murakıplarca tekrar eve çağrılarak mülakat için hazırlanmakta mülakatta nasıl davranacaklarının öğretilmektedir. Ayrıca örgüt tarafından kendilerine referans bulunacağı veya kendilerinin referans bulmaları söylenmektedir. Mülakat sınavını kazanan ve hakim, savcı adayı olan örgüt üyeleri mülakattan sonra tekrar murakıplar tarafından örgüt evlerine çağrılarak staj aşamasında hangi evde kalacakları, ev sorumlularının kim olacağı anlatılarak, bu şekilde staja başlayan örgüt üyesinin staj döneminde de örgüt tarafından takibi yapılmaktadır. Staj aşamasında örgüt üyelerinin deşifre olmamaları için beşer kişilik gruplar halinde, masrafı örgüt tarafından karşılanan ev tutmaları sağlanmaktadır. Her ev için bir sorumlu tayin edilmektedir. Adaylık sürecini tamamlayıp ataması yapılan örgüt üyesi hakim, savcıların örgüt tarafından takibine devam edildiği, sürekli irtibat kurularak bunların örgüte bağlılıkları sağlanmaktadır. Ataması yapılan örgüt mensubu hakim, savcının ilk maaşlarının tamamı örgüt tarafından alınmaktadır. Daha sonraki aylarda ise bekarlardan %15, evlilerden %10, en az 3 çocuğu olanlardan ise %5 oranında himmet toplanmaktadır. Bekar olan örgüt mensubu hakim, savcıların örgüt için önemli stratejik kurumlarda görevli örgüt üyeleri ile veya aynı meslekteki örgüt üyeleri ile evlenmelerinin teşvik edildiği ve katalog evlilikler yaptırıldığı anlaşılmıştır... Örgüt tarafından hakim, savcılara yönelik adaylık dahil tüm süreçlerde yabancı dil, yüksek lisans, doktora eğitimi, yurt dışı gezileri, mesleki ve kişisel programlar düzenlenmek suretiyle örgüt üyesi hakim, savcılar emsallerine göre daha donanımlı hale getirilmektedir. Örgüt mensupları hak etmedikleri halde yurt içi ve yurt dışı yüksek lisans ve doktora programlarına yerleştirilmişlerdir... HSYK ve Ad[a]let Bakanlığı Teftiş Kurulunda görev yapan örgüt mensubu müfettişlerce yapılan teftişlerde örgüt üyesi olan hakim, savcılarla örgüt üyesi olmayan hakim, savcılar farklı muameleye tabi tutulmakta, örgüt üyesi hakim, savcılara hak etmedikleri halde yüksek notlar ve olumlu siciller verilmekte, örgüt üyesi olmayan hakim, savcılara ise vasat veya düşük notlar verilmekte, sicilleri bozulmaktadır. Örgüt üyesi hakim ve savcılar görev yaptıkları yerlerde görevleri nedeniyle öğrendikleri önemli bilgiler ile soruşturma ve dava dosyalarında gördükleri örgüt için önem taşayabilecek konuları gerek adliye gerekse il veya ilçede önemli görevlerde bulunan kişiler ile ilgili topladıkları bilgileri toplantılarda örgüt sorumlusu abiye iletmektedirler. Menfi takip heyeti denilen bir grup tarafından örgüt üyelerinden toplanan bu bilgiler değerlendirilmekte, neticesine göre yapılacak işlemler kararlaştırılmaktadır... Örgüt mensubu hakim, savcıların deşifre olmasının önüne geçmek amacıyla örgüt üyesi hakim, savcıların çocuklarını örgüte ait olan okullara göndermemelerine karar verilmesi halinde örgüt üyesi hakim, savcı çocuklarının eğitimleri ile ilgilenilmesi, ayrıca ideolojik eğitim verilmesi için eğitim birim adıyla ayrıca bir birim kurulmuştur. Bu birim sorumlusu Yargıtay Üyesi olarak görev yapan örgüt üyelerinden seçilmektedir... Örgüt faaliyetlerinin bir çoğunda gizlilik esas alınmasına karşın örgüt tarafından HSYK seçimlerine verilen önemden dolayı bu dönemde örgüt mensuplarının deşifre olmayı göze alarak seçimlerde tüm il ve ilçeleri kapsayan adliye ziyaretleri, ev ziyaretleri ve yemek organizasyonları düzenlemişlerdir. Sözde bağımsız örgüt üyesi adaylarının seçim gezilerine birlikte katılmışlardır. Örgütün 2014 yılı HSYK üye seçimlerinde gerek YARSAV listesi, gerekse bağımsız aday adı altında aday göstererek yargı içerisinde alternatif bir yargı gücü kuracak şekilde örgütlü olduğu anlaşılmıştır..." Öte yandan Dairemizde derdest olan dava dosyalarında yukarıda belirtilen tespitleri destekler mahiyette, FETÖ'nün niteliğine ilişkin aşağıdaki beyanların yer aldığı görülmüştür: Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ü.ye ait ...Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21/10/2016 tarihli ek sorgulama tutanağı: “…Şunu söylemem gerekiyor ki cemaat farklı sınav evlerinde kalan şahısları birbiriyle tanıştırmaz. …Bu yapı sizi asla boşta bırakmaz, yani üniversiteden mezun olduğunuzda sınav çalışma eviniz hazırdır, sınavı kazanınca mülakat referans listeniz hazırdır, bunların her aşamasından sorumlu olan kişiler vardır. …Kural olarak bu yapı gizlilik üzerine kurulu olduğundan bir evde kalan diğer evde kalan kişileri tanımazdı. Ama biz bazen tanıştığımızda kimin bizden olduğunu hissediyor ve anlıyorduk. Biz staja başladıktan sonra bize yavaş yavaş tedbire riayet etmemiz hususu anlatılmaya başlandı. …bu yapıda ciddi bir hiyerarşi söz konusuydu. Ben maaşımın bekarken %15’ini, evlendikten sonra ise %10’unu cemaate himmet olarak verdim. …Evde kalan kişi sadece ev abisini tanır. Kıdemsiz birinin üst abileri tanıma şansı yoktur. Staj esnasında bize namazınızı gizli kılın gerekirse zorunlu hallerde namazlarınızı cem edin diyorlardı. Ramazan orucunuzu tutun ancak gerekirse oruç tutmuyormuş gibi davranın diyorlardı. Bunun haricinde önemli bir husus da bize evliliğin faziletleri anlatılıyordu. …Evlilikten sorumlu abi, evlendirmeyi düşündüğü erkeğe gelerek erkekten bir vesikalık fotoğraf ve bir CV ister, devamında bu CV’yi ve fotoğrafı bir havuza atardı. Aynı işlemi bayanlar için de yapıyorlardı. Devamında evlilikten sorumlu abi kendince uygun gördüğü eş adaylarını birbirleriyle tanıştırıyordu.” Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.A.ya ait Kilis Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 23/06/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı: “17-25 Aralık süreci sonrası örgütün sivil imamı ...kod adlı şahsın katıldığı …bir toplantıda sivil imam adlicilere hitaben ‘elinizde ...siyasal iktidara ilişkin yolsuzluk ihale usulsüzlüğü vs. gibi ses getirecek dosya varsa, bu tarz ses getirecek dosyaları bekletmeyin, hemen davasını açın.’ dedi. …Örgüt mensuplarının deşifre olmasını önlemek için tedbir ya da ruhsat diye tabir edilen yöntemler uygulanmaktaydı. Bu kapsamda örneğin; cuma namazına gitmememiz, adliyede namazları ima ile (göz ile) kılmamız, eğer mümkünse namaz vakti yetişiyorsa namazları cem ederek (birleştirerek) evde kılmamız, ramazan ayında eğer belli olacaksa oruç tutmamamız ve gerektiğinde alkol almamız talimatlandırılmıştı. …Bizim mezuniyet balomuzda, o dönemki yargı bürokrasisinin hassasiyeti de gözetilerek protokol masalarından görülecek açıdaki ön sıra masalara hep örgüt üyeleri oturtulmuş ve bunlara alkol almaları talimatlandırılmıştı diye biliyorum. …Seçim [2014 HSYK seçimi] süreciyle ilgili son olarak belirtmek istediğim, örgütün ByLock üzerinden birbirleriyle haberleşerek Facebook’taki hâkim-savcı gruplarında ya da adalet.org’da organize bir şekilde hareket ederek bağımsız aday tanıtımlarının altına adayı övücü, parlatıcı, adayı ön plana çıkartıcı yorumlar yapılmasının sağlanmasıydı. Buna örnek olarak bir olay anlatayım; R.Ş. mahkemede yanıma gelip bana tefonundaki ByLock mesajını okuttu. Yazının içeriğinde; --Tüm arkadaşların dikkatine, şu gün şu saatte Facebook’taki hâkim savcı gruplarında ve adalet.org’da ‘[İ.Ç.] Gerçeği’ isimli bir paylaşım yapılacaktır. Paylaşımın altına bağımsız aday [İ.Ç.]yi övücü yorumlar yapıp destekleyelim.-- …Görüldüğü üzere örgüt sosyal medyada organize bir şekilde hareket ederek seçimde başarılı olmayı amaçlamıştır. ...FETÖ yargı mensuplarını T1, T2, T3, T4, T5 üst başlığı/ tasnifi adı altında grup grup, hücre tipi yapılandırılmıştır. T3’teki bir kişinin ekstra bir tanışıklık yoksa diğerlerini bilmesi mümkün olmadığı gibi, yine T3 altında yer alan grupların da birbirini tanımaması genel kuraldır. Tedbir denilen gizlilik kurallarına riayet edilerek bu gizliliğin sağlanması amaçlanmıştır. Ama özellikle Ankara’da staj döneminde bu gizliliği sağlayamadılar. Bir çok farklı gruba mensup kişi birbirlerini bir şekilde tanıdı veya başkasından duymak suretiyle öğrendi. Ancak tedbire son derece riayet edenler kendilerini gizleyebilmiştir.” Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ö.ye ait ...Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18/10/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “Taşra yapılanmasında o dönemki adı ile cemaatin bu yapılanması profesyonel olarak yürütülüyordu. 2002 yılından itibaren taşra yapılanması kendi içerisinde T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde bölümlere ayrılmıştı. ("T" taşra anlamına gelen yapılanmayı simgelerdi). T1 grubu 39 bin sicilden daha önce gelenlerdi. T2 grubu 39 bin, 42 bin sicillileri, T3 grubu 92 bin 109 bin arası sicillileri, T4 grubu daha sonraki sicillileri,T5 grubu 125 bin ve sonraki sicillileri ifade ederdi.” Sonuç olarak FETÖ'nün, yıllar itibarıyla takiye (olduğundan farklı görünme) esasına dayanan uzun vadeli bir projenin aşamalarını izleyerek kurduğu strateji doğrultusunda, kamu kurumlarında ve yargı organlarında demokratik devlet düzeninden ayrıksı ve ona paralel şekilde teşkilatlanmak suretiyle ülkenin bağımsızlığını, bütünlüğünü ve demokratik hukuk devletini tehdit edici, anayasal düzene sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlar gösteren bir yapılanma hâline geldiği anlaşılmaktadır. Nitekim bu yapılanma tarafından 15 Temmuz 2016 gecesi anayasal düzene, demokratik kurumlara ve bizatihi Türk Milletine karşı darbe teşebbüsünde bulunulmuştur. Darbe teşebbüsünün bertaraf edilmesini takip eden günlerde, söz konusu kalkışmaya dâhil olan kişilerin telefon konuşmaları ve mesajları ortaya çıkmıştır. Anayasa Mahkemesinin Aydın Yavuz ve diğerleri (B. No: 2016/22169, 20/06/2017) kararında da yer alan, darbe teşebbüsünün şüphelilerinden olan Komiser Yardımcısı E.G.nin telefonunda bulunan mesajlar bunlara örnek teşkil etmektedir. E.G.nin telefonunda, "önemli, durum kötü, çok acil duyuru. tüm il ve ilçe imamlarını, abilere, ablalara, kurum imamlarına iletin, tüm hizmet mensupları darbeyi şiddetle kınayan açıklama yapsın, meydanlara inip kendisini kamufle etsin, resim çekilip sosyal medyada yayınlasın, demokrasi, seçilmiş irade falan desinler, ama fazla da asla muhterem hoca efendinin adı geçmesin açıklamalarda, hepimizi alabilirler, herkes -darbeden haberim yok TV'de gördüm ilk kez- desin, asla hükümete ve Tayyibe karşı olumsuz bir paylaşım yapmayın, bu gurubu kapatıyorum şimdi" şeklinde mesajların bulunduğu tespit edilmiştir. 3) Demokratik Anayasal Düzene Sadakat Yükümlülüğü AİHM "demokratik bir devletin, memurlarından anayasal prensiplere sadakat göstermesini isteme hakkı bulunduğunu" belirtmektedir (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 52; Volkmer/Almanya (k.k.), B. No: 39799/98, 22/11/2001; Petersen/Almanya, B. No: 39793/98, 22/11/2001). AİHM'e göre "kamu çalışanlarının devlete sadık kalmaları genel yararı korumakla ve güvence altına almakla yükümlü devlet otoriteleri ile çalışmalarının doğasında bulunan bir şarttır." (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 57; Žičkus/Litvanya, B. No: 26652/02, 07/04/2009, § 28). AİHM kararlarında yer alan sadakat yükümlülüğüne ilişkin yukarıda belirtilen ilkelerin hâkimlik ve savcılık mesleği açısından yorumlanması gerekmektedir. Anayasa'nın "Hâkimlik ve savcılık mesleği" kenar başlıklı 140. maddesine Danışma Meclisi tarafından yazılan gerekçede "... Adalet tevzii herşeyden önce güvenilir nitelikte olmalıdır. Bu hizmeti görenlerin tarafsızlıklarından şüphe edilmesi, hizmetin tam olarak yerine getirilmiş olduğunun kabulüne engeldir. Bu itibarla görevlerinde özel hayatlarında tarafsızlıklarına dair bir davranışta bulundukları sanısını verecek hareketlerden sakınmak zorundadırlar." denilmektedir. Bu bağlamda, yargı mensuplarının sadakat yükümlülüğü memurlardan farklı olarak "bağımsızlık" ve "tarafsızlık" ilkeleri çerçevesinde hukuk devletine ve demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğü olarak ortaya çıkar. Üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan hâkim ve savcıların, Anayasa gereği tarafsız ve bağımsız olarak görev yapmaları, Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeleri ve anayasal düzene sadakat göstermeleri, hukuk devletinde demokratik toplum düzeninin korunması açısından büyük önem arz etmektedir. 4) Dava Konusu Edilen Kararların Hukuki Niteliği Anayasa’nın 139. maddesinde hâkim ve savcıların görevlerinin sona ermesi sonucunu doğuran işlemler, disiplin cezaları ve meslekte kalmalarının uygun olmadığı yönünde verilen kararlar olarak ikiye ayrılmıştır. 24/02/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun "Hâkimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi" kenar başlıklı 53. maddesinde de disiplin cezası niteliğindeki meslekten çıkarma işlemi ile hâkimlik ve savcılık görevinin sona ermesi sonucunu doğuran diğer işlemler ayrı ayrı belirtilmiştir. Dolayısıyla 667 sayılı KHK'nın 3. maddesi uyarınca hâkim ve savcıların meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararların, bu kişilere disiplin cezası verilmesine ilişkin kararlardan ayrı nitelikte olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır. Dairemizin, Danıştay Başkanlığının internet sitesinde güncel kararlar başlığı altında yayımlanmış olan, 04/10/2016 tarih ve E:2016/8196, K:2016/4066 sayılı kararında da belirtilmiş olduğu üzere 667 sayılı KHK'nın 3. maddesi uyarınca terör örgütlerine veya MGK'ca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen yargı mensuplarının, “meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına" ilişkin kararlar, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan “olağanüstü tedbir" niteliğindedir. Bu kapsamda, ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden tesis edilmesi amacıyla 667 sayılı KHK'nın 3. maddesi ile “terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen” üstün kamu gücü yetkisi kullanma ayrıcalığına sahip bu kişiler hakkında uygulanmak üzere olağan dönemdeki yaptırımlardan farklı olarak olağanüstü nitelikte yeni bir tedbir getirilmiştir. Terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibat, anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan ve hâkim ve savcılar hakkında bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanmasını gerektiren hâllerdir. Yukarıda yer verilen yapılara üyelik ve mensubiyet olmasa da bu yapılara iltisaklı veya bunlarla irtibatlı bulunulması hâli de anılan tedbirin uygulanabilmesi için yeterlidir. Nitekim davalı idare, yargı mensupları hakkında aldığı meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararları, anılan yargı mensuplarının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisaklarının sabit olduğu gerekçesiyle tesis etmiştir. Anayasa Mahkemesi 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında iltisaklı kavramını ''kavuşan, bitişen, birleşen'', irtibatlı kavramını ise ''bağlantılı'' olarak tanımlamıştır. Bu kavramlar ile kişilerin cezai sorumluluğunu gerektiren örgüte üyelik ve mensubiyet kavramlarına nazaran terör örgütleri ile daha az yoğun ve atipik bir bağlantının vurgulandığı açıktır. Bu kapsamda kişilerin terör örgütleri ile irtibat ve iltisaklarının ortaya konulabilmesi için, örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi ya da örgütten yarar sağlamak maksadıyla gerek örgütten gelen talimatlar doğrultusunda gerekse inisiyatif alarak bulundukları hal ve hareketler neticesinde örgüte veya kendilerine yarar sağladıkları ya da örgüt ile amaç birliği veya sosyal birliktelik görünümü içinde oldukları yönünde kanaat oluşması yeterli olacaktır. Bu bağlamda, üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan yargı mensupları yönünden örgüt ile irtibat ve iltisak hususu değerlendirildiğinde, yetki ve nüfuzlarını kullanarak örgütün amaçlarını gerçekleştirmesi için ya da örgütün talimatları doğrultusunda kendilerine veya başkalarına yarar sağlamak için bir takım hal ve hareketlerde bulunmak suretiyle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüklerini ihlal ettikleri yönünde bir kanaat oluşması halinde örgüt ile irtibat ve iltisaklarının bulunduğunu söylemek mümkün olacaktır. 5) Kişiselleştirme ve Delillerin Değerlendirilmesi İptal davaları idarî işlemlerin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan davalardır. İdari işlem ise idarenin kamu gücü kullanarak tek taraflı olarak tesis ettiği hukuki sonuç doğuran işlemdir. İdareyi işlem yapmaya sevk eden maddi ve hukuki etkenler ise idari işlemin sebep unsurunu oluşturmaktadır. Görülmekte olan davada davalı idareyi dava konusu işlemi yapmaya sevk eden maddi sebep ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden tesis edilmesini temin etmektir. Hukuki sebep ise bunu gerçekleştirmek için Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından 20/07/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/07/2016 Perşembe günü saat 01.00'den itibaren geçerli olmak üzere doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmiş olması ve yine Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin çıkartılan ve 23/07/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konulan 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamedir. 667 sayılı KHK'nın 3.maddesinin 1.fıkrasının öngördüğü üzere Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen hakim ve savcılar hakkında meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunca karar verilir hükmü gereğince davacı hakkında dava konusu işlem tesis edilmiştir. Davacı hakkındaki Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu yönünde davalı idarece yapılan değerlendirmenin de kuşkusuz keyfiyetten uzak olması gerekir. Diğer yandan, 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11 inci maddesinin ikinci fıkrasıyla; "22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinin birinci fıkrası ile 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrası kapsamında meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilenler, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştaya dava açabilir." Hükmü getirilerek söz konusu işlemler yargı denetimine açılmış ve ilgililere davalı idarece haklarında bu çerçevede tesis edilen işlemlere karşı yargı yoluna başvurabilme imkanı tanınmıştır. Bu kapsamda, dava konusu işlemin sebep unsuru yönünden hukuki denetiminin yapılabilmesi; bu değerlendirmeyi doğrulayan maddi sebeplerin yargılama esnasında davalı idarece somut şekilde ortaya konulmasına ve izah edilmesine bağlıdır. Bu konudaki yükümlülük şüphesiz dava konusu işlemi tesis eden davalı idareye aittir ve etkili bir yargı denetimi yapılabilmesi için gereklidir. Bu husus, "adil yargılanma ilkesi" ile bu ilkenin tamamlayıcısı olan "çelişmeli yargı ilkesi" ve "silahların eşitliği" ilkesi kapsamında Anayasa Mahkemesi kararlarında ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da vurgulanmıştır. Anılan tüm unsurlar bir arada sağlandığı takdirde hakkaniyete uygun adil bir yargılamadan söz edilebilecektir. Her ne kadar dava konusu işlemlerin, ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden tesis edilmesi amacıyla tesis edilen “olağanüstü tedbir" niteliğinde olması nedeniyle anılan işlemin dayanağı olan deliller, davalı idare tarafından dava konusu işlemin tesisinden sonra tespit edilerek dosyaya sunulmuş ise de bu delillerin terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibatı ve anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan geçmişe ilişkin olay ve olgular olduğu görüldüğünden dava konusu işlemin hukuka uygunluğunun yargısal denetiminde dikkate alınabileceği tabiidir. Bu bağlamda davalı idare, tesis ettiği işlemin sebep unsurunu ortaya koyabilmek için bütün imkanlarını kullanarak (teftiş birimini harekete geçirmek, tanık dinlemek, sosyal çevre araştırması yaptırmak, Emniyet Genel Müdürlüğü birimlerince yapılan tespitleri değerlendirmek, tanık ifadelerinde yer verilen hususları değerlendirmek vb.) elde ettiği lehe ya da aleyhe delilleri sunması gerekir. Davalı idare tarafından dosyaya sunulan davacıya ilişkin deliller aşağıda irdelenmiştir. a)Davacının Kendi Beyanı Davalı idare tarafından; "Davacının 12.08.2016 tarihli savcılık ifadesinde FETÖ/PDY terör örgütünün yayın organı Zaman Gazetesi abonesi olduğuna ve çocuğunun FETÖ/PDY bağlantılı okulda eğitim gördüğüne ilişkin beyanları" denilmek suretiyle bu hususun davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür. Davacı tarafından, çocuğunun FETÖ ile bağlantılı okullara gitmediği, 17-25/12/2013 tarihi öncesi bir yıl FETÖ ile bağlantılı dersaneye gittiği, zaman gazetesine aboneliğin de zorunlu tutulduğu, belirtilen hususun aleyhine delil teşkil edemeyeceği ileri sürülmektedir. Davacının Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen 12/08/2016 tarihli şüpheli ifade tutanağında; "...Yakınlarınızdan herhangi birisi bu yurtlarda kaldı mı, dershanelerinde eğitim aldı mı, yine yakınlarınızdan herhangi birisi bu yurt ve dershanelerde görev yaptı mı? Eş ve çocuklarımdan sadece oğlum B. 2008 veya 2009 yılında Akansu Kolejinde okumuştur. O tarih itibariyle bu okul hakkında herhangi bir örgüte bağlı olduğu yolunda bir bilgi yoktu. Herkes çocuklarını gönderiyordu. Ben de o tarih itibariyle bir sakınca görmediğim için gönderdim. Kaldı ki çoğu meslektaşlarımızın çocukları da bu okullarda eğitim görmüşlerdir...Bu yapıya himmet, kurban, burs, bağış, gazete ve dergi aboneliği v.b. yardımlarda bulundunuz mu? Ben bu yapıya himmet, kurban, burs, bağış şeklinde yardımda bulunmadım. Ancak benim oğlum B. 2012-2013 yıllarında üniversite sınavlarına hazırlanırken o tarih itibariyle üniversite sınavlarına giren öğrencilere zaman zaman deneme sınavları vermesi nedeniye zaman gazetesine bir yıl abone oldum. O tarihten sonra da aboneliğim sona erdi. 2014 yılında aboneliğim devam etmemiştir..." beyanlarına yer verildiği görülmüştür. Dairemizin 03/12/2021 tarihli ara kararına Milli Eğitim Bakanlığı tarafından verilen 25/02/2022 tarihli cevabî yazıda, davacının oğlu M.B.B.'nin 2008-2009 yılları arasında FETÖ'ye müzahir olduğu gerekçesiyle kapatılan Özel Yılmaz Akansu İlkokulu'na kayıtlı olduğu hususu ile yukarıda yer verilen davacının ifade tutanağı incelendiğinde davacının çocuğunu eğitim amacıyla FETÖ/PDY yapılanmasına ait okula gönderdiğini, üniversite sınavına hazırlanan çocuğu için deneme sınavları vermesi nedeniyle bir yıl süreyle Zaman gazetesi aboneliği bulunduğunu beyan ettiği görülmüş ise de, davacının eğitim saiki dışında örgütsel tavır ve destek amacıyla çocuğunu 2008-2009 yılları arasında örgüte müzahir okula gönderdiği ve Zaman gazetesine abone olduğu yönünde davalı idarece dosyaya sunulmuş bir tespitin bulunmadığı görüldüğünden davacının anılan beyanları örgütle irtibat ve iltisaklı sayılması için yeterli bir delil olarak değerlendirilmemiştir. b)Davacı hakkında Tanık Beyanları Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan A.B.'ye ait, HSK Müfettişlerince düzenlenen 14/03/2017 tarihli tanık ifade tutanağında şu ifadelere yer verilmiştir: "...Ben şu an ...Bölge Adliye Mahkemesi .... Hukuk Dairesi Başkanıyım. 2012 yaz kararnamesinden 2016 yaz kararnamesine kadar ...Adliyesinde hakim olarak görev yaptım. ...'ın Kayseri'de çalıştığım dönemde .... Asliye Hukuk Mahkemesi hakimi olması nedeniyle tanırım. ..., İsrail'e giden Mavi Marmara gemisindeki şehit F.D.'ın ailesi tarafından İsrail aleyhine açılan davayı reddetmişti. F.D.'ın babası A.D. ve duruşma salonunda bulunan diğer kişiler "hakim bey davamızı niye reddettin” diye sorduklarında, ..., F.D.'ın babası A.D.'ı azarlayarak banamı sordunuz gitmek için demiş. Bunu bana yine Kayseri adliyesinde birlikte çalıştığımız hakim arkadaşlar anlatmışlardı. Hakim arkadaşlarımız dışında da ......'ın F.D'nin babasını azarladığını haricen de duymuştum. Ben Kayseri adliyesinde çalıştığım dönemde 5-6 meslektaşımla birlikte vakit namazları için camiiye birlikte gidiyordum. ......'da camiye gelirdi, ancak bizimle birlikte gelmez, tek başına camiye gelirdi. Bir keresinde 17-25 Aralık 2013 olaylarının hemen akabinde cami çıkışında meslektaşlarla birlikte iken ben paralel yapılanmayı kastederek diğer meslektaşlarıma "asıl hırsız bunlar, 17-25 Aralık 2013 uydurmasını gerçekleştirdiler, dolar fırladı, döviz fırladı, maaşlarımız eridi, cemaat benim cebimden parayı çaldı dedim.” Cemaat ile kastettiğim paralel yapılanmaydı. Ben bunları konuşurken arkamı döndüğümde 4 adım gerimde ...'ın olduğunu ve beni dinlediğini farkettim. Kendisi aniden koluma girerek "cemaatten ne zarar gördün hakim bey, niye böyle konuşuyorsun” şeklinde sordu. Ben de diğer meslektaşlarıma anlattığım hususları aynen kendisine tekrar ettim. Ben dik bir duruş sergileyince kendisi daha fazla bir şey söylemedi. Benim bu konuşmayı yaptığım esnada yanımdaki diğer meslektaşlar o tarihte Kayseri hakimi o şu an Gaziantep hakimi olan S.K., yine o tarihte Kayseri'de çalışan şu an ... Bölge Adliye Mahkemesinde görev yapan hakim H.S. şu an ... Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı S.A.'dır. Bu olay dışında bu olaya yakın tarihlerde yine Kayseri Adliyesindeki meslektaşlarımız ile vakit namazından çıkmıştık.Yolda yürüyorduk. Yine yanımda muhtemelen ismini verdiğim arkadaşlarım bulunuyordu. Ben 2010 HSYK seçimleri ile gelen kurul üyelerini eleştiriyordum. Hep kendi adamlarını ünvanlı görevlere atadılar, bunun dışında işinin ehli hakim savcı yok muydu şeklinde diğer meslektaşlarıma konuşurken yine arkamda üç dört adım geride ...'ın olduğunu farkettim, kendisi yine benim kolumdan tutarak 2010 HSYK seçimleri ile oluşan kurulu kastederek "sen bu kuruldan ne zarar gördün” dedi. Ben de yine aynı şekilde o kurul hakkında diğer meslektaşlarıma söylediğim hususları kendisine tekrar ettim. O kurul zamanında benim hakkımda da haksız olduğunu düşündüğüm bir soruşturma açıldığını kendisine ilettim. Bu iki olayın birinde o tarihte Kayseri hakimi ve şu an ... Bölge Adliye Mahkemesi Üyesi olan A.T.'de vardı, hangi olay sırasında yanımda bulunduğunu hatırlayamıyorum. Ayrıca ben 2014 HSK seçimleri öncesinde Yargıda Birlik Platformu adayları lehine aktif olarak çalıştım. ... ise Yargıda Birlik Platformu adayları lehine çalışan meslektaşlar arasında değildi. Ancak ben kendisinin bağımsız görünümlü olarak seçime girip daha sonra FETÖ irtibatı nedeniyle ihraç edilen adayları gezdirdiğini de görmüş değilim. Ayrıca 2014 HSYK seçimlerinin yapıldığı gün ben gün boyunca oy sayımı sonrasına kadar seçim alanında bulundum. ...'ın oy kullanıp kullanmadığını bilmiyorum. Ancak kendisi oy sayımı esnasında orada değildi, bağımsız görünümlü olarak seçime girip daha sonra FETÖ irtibatı nedeniyle ihraç edilen adaylar lehine bir kısım meslektaşlar sandık başında seçim sonuçlarını takip ediyordu, ...'ı bunlar arasında görmedim. Ben şahit olduğum ve kendisi ile aramızda geçen iki olayı yukarıda detaylıca anlattım, kendisinin FETÖ irtibatı olup olmadığına dair kanaat bu hususu değerlendirecek merciye aittir." Aynı şahsın , davacının yargılandığı ....Ağır Ceza Mahkemesinin ...tarihli ve E:......, K:...sayılı kararında yer alan tanık beyanında; "Sanık (davacı) ile 2012-2016 yılları arasında aynı adliyede çalıştık kendisini burdan tanırım, kendisinin Asliye Hukuk mahkemesi hakimi olarak bilirim, ben sanık (davacı) ile ilgili olarak soruşturma aşamasında HSYK müfettişine ayrıntılı olarak ifade vermiştim, bu ifademde üç olaydan bahsettim, bu üç olay benim tanık olduğum olaylardı. Aynen tekrar ederim, o ifademe ekleyecek bir husus yoktur, ben kendisinin örgüt ile bağlantısının olup olmadığını bilmem, HSYK seçimlerinde örgüt mensuplarıyla hareket edip etmediğini bilmem, dedi.Sanık (davacı) müdafiinin talebi üzerine soruldu:benim önceki ifademde belirtiğim gibi A.D. ile ilgili kısım duyuma dayalıdır, doğrudan görgüye dayalı değildir. A.D.'nin duruşmada olup olmadığını bilmiyorum, 2014 HSYK seçimlerinde ben sandık başındaydım, ben sandığa gelmeden önce fetö mensubu olarak bilinen 15-20 kişilik grup oradaydı. Sanık (davacı) bunların arasında değildi. Seçimlerden öncede sanığın (davacının) bu kişilerle ortak hareket ettiğini görmedim, ben önceki HSYKyı eleştirir mahiyette konuşurken sanık (davacı) arkamdan gelip sen bu kuruldan ne zarar gördün dedi. Cemaatten ne zarar gördün diye bir beyanım olmadı. Sanığın (davacının) önceki HSYKdan liyakat ile ilgili bir zarar görüp görmediğini bilmiyorum, 17-25 aralık 2013'den sonra camiden çıkışta bu olayları eleştiriyordum, örgütü kast ederek cebimizden parayı çaldılar dedim, sanıkta o esnada arkamdan gelerek hayırdır hakim bey niye bu kadar kızgınsınız paranızı kim çaldı, dedi. Bende örgütün çaldığını söyledim, aramızdaki konuşma bu kadardır, ben kendisinin örgüt üyeliğiyle bir ilgisinin olduğunu bilmiyorum, dedi. Doğrudur, aynen tekrar ederim dedi." Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan A.T.'ye ait, HSK Müfettişlerince düzenlene 16/03/2017 tarihli tanık ifade tutanağında şu ifadelere yer verilmiştir: "Ben şu anda ... Bölge Adliye Mahkemesi ... Ceza Dairesi üyesi olarak görev yapmaktayım. Kayseri hakimi iken HSYK tarafından hakkında meslekten çıkarılma kararı verilen ... ile Kayseri adliyesinde görev yaptığım dönemden tanışırım. 2011 yaz kararnamesi ile 2016 BAM kararnamesi arasında Kayseri Adliyesinde hakim olarak görev yaptım. Tam olarak tarihini hatırlayamamakla beraber 17-25 Aralık 2013 tarihinden sonraki bir tarihte yine Kayseri Adliyesinde birlikte çalıştığımız ve şu an ... Bölge Adliye Mahkemesi Daire Başkanı olan hakim A.B. ile birlikte öğle arası adliyeye doğru yan yana konuşarak yürüyorduk. Arkamızda ise yine aynı adliyede çalışan hakim H.S., hakim S.K.'da vardı, bu iki meslektaşımızın yanında birkaç meslektaş olabilir, ancak tam olarak kimler olduklarını hatırlayamıyorum. Bu yürüyüş esnasında A.B. bana hitaben paralel yapılanmanın 17-25 Aralık 2013 olayları ile ekonomiye darbe vurduklarını, bu yaptıkları işlerin doların yükselmesine neden olduğunu, memurun maaşının doların yükselmesi ile eridiğini, memurun cebinden bu şekilde para çaldıklarını, asıl hırsızın 17-25 Aralık 2013 operasyonunu yapan kişiler olduğunu söyledi. Hemen arkamızda da ...'ın olduğunu farkettik, kendisi A.B.'nin bana söylediklerini duymuş olmalı ki A.B.'nin koluna girerek "hakim bey niye kızgınsın, kim çaldı paranı” şeklinde söz söyledi. A.B.'nin konuşmalarını duymuş olması sonrasında bu sözleri söylemesi nedeniyle A.B.'nin paralel yapılanma aleyhine söylediği sözlere tepkisel olarak ...'ın bu sözleri söylediğini düşünüyorum. Hakim A.B. yine bana söylediklerini ...'a da tekraren ifade etti. 2014 yılı HSYK seçimlerinde ben Yargıda Birlik Platformunu adaylarını destekleyen meslektaşlar arasında idim. ..., Yargıda Birlik Platformu adaylarını destekleyen hakim ve savcılar ile birlikte hareket etmedi. Ancak ...'ın bağımsız adı altında seçime girip daha sonra HSYK Genel Kurulu'nca meslekten çıkarılmasına karar verilen adayları desteklediğine, bu adayları destekleyen hakim ve savcılarla birlikte hareket ettiğine de şahit olmadım." Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan H.S.'ye ait, HSK Müfettişlerince düzenlenen 16/03/2017 tarihli tanık ifade tutanağında şu ifadelere yer verilmiştir: "Ben şu anda ... Bölge Adliye Mahkemesi .... Ceza Dairesi üyesi olarak görev yapmaktayım. Kayseri hakimi iken HSYK tarafından hakkında meslekten çıkarılma kararı verilen ... ile Kayseri adliyesinde görev yaptığım dönemden tanışırım. 2011 yaz kararnamesi ile 2016 yaz kararnamesi arasında Kayseri Adliyesinde hakim olarak görev yaptım. Hakim A.B., hakim S.K., hakim S.A. ve hakim A.T. ile Kayseri Adliyesinde çalıştığım dönemde öğle aralarında birlikte vakit geçiriyorduk. İsmini belirttiğim meslektaşlar ile öğle namazlarına birlikte giderdik, dönüşte de kendileri ile birlikte dönerdik. ...'da öğle namazına bizimle aynı camiye gelirdi, ancak tek başına gidip gelirdi, bizimle birlikte gidip gelmezdi, Bu şekildeki cami çıkışlarında birçok kez ...'ı görürdük, kendisiyle selamlaşırdık. 5-6 kişi aynı anda cami çıkışında birlikte adliyeye dönmekle birlikte bir grup önde bir grup arkada konuşarak gelirdik, bu şekilde iki grubun arasında 3-5 metre mesafe bulunabiliyordu. Tam olarak tarihini hatırlayamamakla birlikte 17-25 Aralık 2013 olayları sonrasında yine bir cami çıkışı esnasında ... bizim grubu geçtikten sonra ...'ın arkadan gelerek koluna girdiğini ve kendisine "2010 seçimleri ile oluşan HSYK'dan ne zarar gördün” şeklinde kendisine sorduğunu A.B. bize o günkü yürüyüş esnasında söylemişti." Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan S.K.'ya ait, HSK Müfettişlerince düzenlenen 16/03/2017 tarihli tanık ifade tutanağında şu ifadelere yer verilmiştir: "Ben şu anda ... Bölge Adliye Mahkemesi .... Ceza Dairesi üyesi olarak görev yapmaktayım. Kayseri hakimi iken HSYK tarafından hakkında meslekten çıkarılma kararı verilen ... ile Kayseri adliyesinde görev yaptığım dönemden tanışırım. 2012 yaz kararnamesi ile 2016 yaz kararnamesi arasında Kayseri Adliyesinde hakim olarak görev yaptım. Hakim A.B. bana tam olarak hatırlayamadığım ancak 17-25 Aralık 2013 tarihinden sonraki bir tarihte bir camii çıkışında kendisinin paralel yapılanmayı eleştirdiğini, hemen arkasında bulunan ...'ın da kendisinin yanına gelerek bu cemaatten ne zarar gördün hakim bey şeklinde söz söylediğini anlatmıştı. Kayseri Adliyesinde çalıştığım dönemde hakim A.B., hakim S.A., hakim H.S. ve ben genelde öğle arasında birlikte Adliyeden çıkar, birlikte dolaşırdık. A.B.'nin bana anlattığı olay esnasında ben var mıydım hatırlayamıyorum, çünkü ikili gruplar halinde yürümemiz de söz konusu oluyordu, aralarında bu şekilde bir olay geçmiş ise ben duymamış olabilirim, zira bahsettiğim gibi hepimiz birlikte olsak bile ikili gruplar halinde yürüyorduk. Hatta A.B. bu olayı bize anlattıktan sonra kendi aramızda öğle arasında yürüyüş yaparken arkamızda ...'ın olmadığını görünce "rahat konuşabiliriz” kendisi bizi dinlemiyor şeklinde şakalaşıyorduk. Bunun ötesinde ...'ın klasik anlamda paralel yapı mensuplarının hareket ettiği şekilde hareket etmiyordu. ... ile aynı adliyede çalıştığımız dönemde kendisini FETÖ irtibatı nedeniyle meslekten ihraç edilen diğer hakim ve savcılar ile mesai saatleri içerisinde birlikte görmedim. Ayrıca kendisi vakit namazlarına ve Cuma namazlarına giderdi, paralel yapı mensuplarının "tedbir” adı altındaki sergilediği davranışları göstermezdi." Davalı Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından, yargı mensubu olarak görev yapan A.B., A.T., H.S. ve S.K. isimli tanık beyanlarının davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür. Davacı tarafından ise; tanık A.B.'nin beyanlarının gerçeği yansıtmadığı, Mavi Marmara Gemisinden kaynaklanan davaya ilişkin olarak yapılan duruşma sırasında kimseyi azarlamadığı, anılan duruşmaya müteveffa F.D.'nin babası A.D.'nin katılmadığı, "cemaatten ne zarar gördün" ya da "2010 HSK'sından ne zarar gördün" şeklinde beyanlarda bulunmadığı, diğer tanıkların ifadelerinin bahsi geçen konuşmaları tanık A.B.'den duydukları şeklinde olduğu ileri sürülmüştür. Yukarıda yer verilen tanık ifade tutanakları incelendiğinde, tanık A.B.'nin, davacının Mavi Marmara Gemisinde vefat eden F.D.'ın babası A.D.'ı azarlayarak "bana mı sordunuz gitmek için" dediğini haricen duyduğunu, 17-25 Aralık 2013 olaylarının hemen akabinde paralel yapılanmayı kastederek "asıl hırsız bunlar, 17-25 Aralık 2013 uydurmasını gerçekleştirdiler, dolar fırladı, döviz fırladı, maaşlarımız eridi, cemaat benim cebimden parayı çaldı" dediğini, bunun üzerine davacının "cemaatten ne zarar gördün hakim bey, niye böyle konuşuyorsun” şeklinde sorduğunu, 2010 yılı HSK seçimleri ile gelen kurul üyelerini eleştirdiğinde davacının 2010 yılı HSK seçimleri ile oluşan kurulu kastederek "sen bu kuruldan ne zarar gördün” dediği yönünde beyanda bulunduğunu ifade ettiği görülmüş ise de, aynı tanığın davacının yargılandığı ....Ağır Ceza Mahkemesinin ...tarihli ve E:..., K:...sayılı kararında yer alan beyanında; ifadesinin müteveffa F.D. ile ilgili kısmının duyuma dayalı olduğunu doğrudan görgüye dayalı olmadığını, A.D.'nin duruşmada olup olmadığını bilmediğini, 2014 yılı HSK seçimlerinde davacının yapıya mensup kişilerle ortak hareket ettiğini görmediğini, önceki HSK'yı eleştirir mahiyette konuşurken davacının "sen bu kuruldan ne zarar gördün" dediğini, "Cemaatten ne zarar gördün" diye bir beyanının olmadığını, 17-25 Aralık 2013'den sonra bu olayları eleştirdiğini, örgütü kast ederek cebimizden parayı çaldılar dediğini, davacının da "hayırdır hakim bey niye bu kadar kızgınsınız paranızı kim çaldı" dediğini, diğer tanık A.T.'nin ise, yukarıda ismi geçen A.B.''nin ceza mahkemesinde verdiği ifadeyi doğrular nitelikte belyanda bulunduğu, diğer tanıklar H.S. ve S.K.'nın ise tanık A.B.'den duyduklarını ifade ettikleri anlaşılmıştır. Netice itibarıyla, A.B., A.T., H.S. ve S.K. isimli tanıkların davacı hakkında verdikleri beyanların, davacının beyanları ve tanık A.B.'nin davacının yargılandığı ceza mahkemesinde verdiği ifade ile birlikte değerlendirilmesi sonucunda, tanık beyanlarının davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisakını ortaya koyacak nitelikte ve yeterlilikte bulunmadığı sonucuna varılmıştır. c) HTS Kaydı Davalı idare tarafından, davacı hakkında"... iddianame ve beraat kararı içeriğinde yer alan deliller (haklarında Fetö kapsamında soruşturma yürütülen bir kısım kişilerle görüşmesi olduğuna dair HTS analiz raporu)" denilmek suretiyle, belirtilen hususun davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu iddia edilmiştir. Davacı tarafından, bu delile karşı herhangi bir beyanda bulunulmamıştır. Davacı hakkında ...Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ...tarihli Sor.No:...sayılı iddianamede "...HTS analiz çalışmaları neticesinde düzenlenen 29/05/2017 tarihli raporda; şüphelinin kullandığı telefon ile haklarında FETÖ kapsamında soruşturma yürütülen bir kısım kişilerle görüşmesinin bulunduğunun belirtildiği, ancak bu kişilerin genellikle yargı mensubu olduğu ve örgütün üst düzey yöneticisi olduklarına dair de bir tespite yer verilmediği..." tespitine yer verilmiştir. Davacı hakkında düzenlenen HTS analiz raporunun davalı idare tarafından dosyaya sunulmadığı görüldüğünden, davacı hakkında ...Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ...tarihli Sor.No:...sayılı iddianamede yer alan tespitlerin değerlendirilmesi sonucunda, belirli bir periyot veya yoğunluk tespiti yapılmaksızın, yalnızca haklarında FETÖ/PDY kapsamında soruşturma yürütülen bir kısım kişilerle telefon görüşmesinin bulunduğu iddiası, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisakını ortaya koymaya yeterli bir delil olarak değerlendirilmemiştir. d) Davacıyla İlgili Soruşturma Bilgisi Dairemizin 03/12/2021 tarihli ara kararına davalı idare tarafından verilen 21/03/2022 tarihli cevabî yazıda davacı hakkında Hâkimler ve Savcılar Kurulu İkinci Dairesinin ...esas sayılı (Hâkimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesinin ...sayılı) soruşturma dosyasının dışında FETÖ/PDY örgütü ile bağlantılı olarak yürütülen veya sonuçlandırılan başka idari soruşturma bulunmadığı belirtilmiş ise de, bu disiplin soruşturması kapsamında davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisakı ve irtibatına ilişkin varsa elde edilen bilgi ve belgelerin neler olduğu ortaya konulmadığından, söz konusu soruşturma davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisakı ve irtibatı bulunup bulunmadığının değerlendirilmesinde dikkate alınmamıştır. e) Sosyal Çevre Bilgileri Davalı idare tarafından, davacı hakkındaki "sosyal çevre bilgilerinin" davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür. Davacı tarafından bu hususa ilişkin olarak herhangi bir beyanda bulunulmamıştır. Davalı idarece dava konusu işlemlerin dayanaklarından birisi olarak olarak davacı hakkındaki sosyal çevre bilgilerinin gösterildiği anlaşıldığından, Dairemizin 03/12/2021 tarihli ara kararı ile davalı idareye davacı hakkında sosyal çevre araştırmaları sonucunda elde edilen bilgi ve belgelerin neler olduğunun sorulması üzerine davalı idarece verilen 21/03/2022 tarihli cevapta; davacı hakkında sosyal çevre araştırmaları sonucunda elde edilen bilgi ve belgelerin, gerek davacının görev yaptığı mahalden gerekse diğer kurumlardan intikal eden ve işlem tesisinde Kurul kanaatinin oluşmasına destek olan her türlü veri ve bilgiler olduğunun belirtildiği görülmekle birlikte, anılan veri ve bilgilerin davalı idarece dava dosyasına somut bir şekilde sunulmadığı anlaşılmıştır. Netice itibarıyla, davacı hakkında somut bir tespiti içermeyen sosyal çevre bilgilerinin, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisakını ortaya koyan delil olarak değerlendirilmesinin mümkün bulunmadığı sonucuna varılmıştır. 6) Sonuç olarak Dosyada bulunan bilgi ve belgeler ile yukarıda yer verilen açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davalı idarece bakılmakta olan dosyada davacının terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplarla iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğuna ilişkin yeterli delil sunulmadığı, sunulan diğer delillerin ise davacının iltisakı veya irtibatını ortaya koyacak nitelikte olmadığı, ayrıca ilgili kamu kurumları ve özel kuruluşlarca Dairemizin 03/12/2021 tarihli ara kararına verilen cevaplarda da davacının iltisakı veya irtibatını ortaya koyan herhangi bir bilgi ve belgenin bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle, davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle tesis edilen dava konusu kararlarda hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Dava konusu kararlarda hukuka uyarlık görülmediğinden davacının bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesi gerekmektedir. Davacının dava konusu kararlar nedeniyle uğradığını iddia ettiği manevi zarara karşılık olmak üzere manevi tazminata hükmedilmesi istemi değerlendirildiğinde ise; Manevi tazminat, kişinin malvarlığında meydana gelen eksilmeyi gidermeye yönelik bir tazmin aracı değil, manevi değerlerinde bir eksilme meydana gelen ve yaşama sevinci azalan kişinin manen tatminini sağlamaya yönelik bir tazmin aracıdır. Manevi zararın başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. Manevi tazminatın olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlayan bir tazmin aracı niteliğinde olması nedeniyle, yargı mercilerince takdir edilecek manevi tazminatın, ilgilinin zenginleşmesine yol açmayacak ve aynı zamanda idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak miktarda belirlenmesi gerekmektedir. Uyuşmazlık konusu olayda davacının yargı mensubu olarak görev yapmakta iken, FETÖ/PDY terör örgütüyle iltisak ve irtibatının bulunduğu ileri sürülerek meslekten çıkarılmasına dair dava konusu kararların yukarıda yazılı gerekçeyle hukuka aykırı olduğunun saptanması karşısında, dava konusu kararların sebep unsuru ve davacının üzerinden alındığı kamu görevinin niteliği de gözönüne alındığında, hakkında hukuka aykırı olarak tesis edilen kararlardan dolayı davacının duyduğu elem ve ızdırabın kısmen de olsa giderilmesini temin amacıyla takdiren 10.000,00 TL manevi tazminatın davacıya ödenmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır. Öte yandan, davalı idarece, davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatını ortaya koyacak nitelikte delillerin tespit edilmesi halinde yeniden işlem tesis edilebileceği de açıktır. D) KARAR SONUCU: Açıklanan nedenlerle; 1. Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun ... tarih ve ... sayılı kararının İPTALİNE, 2. Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun ... tarih ve ... sayılı kararına karşı yapılan yeniden inceleme talebinin reddine dair aynı Kurulun ... tarih ve ... sayılı kararının İPTALİNE, 3.Davacının bu kararlar nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin işlemin tesis edildiği tarihten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ÖDENMESİNE, 4. Davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile ...TL tutarındaki manevi tazminatın davacının meslekten çıkarıldığı tarihten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ÖDENMESİNE, fazlaya ilişkin manevi tazminat isteminin ise REDDİNE, 5. Bakılan davanın işlemin iptali, tazminat isteminin kısmen kabulü, kısmen reddi hükmüyle sonuçlandığı dikkate alınarak, ayrıntısı aşağıda gösterilen ...TL yargılama giderinin (yarısı olan ...TL'den davacı tarafından ödenmiş olan ...TL vekalet harcının mahsubu sonrasında kalan) ...TL tutarındaki kısmının davacıdan tahsili için müzekkere yazılmasına, ...TL tutarındaki kısmının ve [kabul edilen manevi tazminat miktarı olan ...TL'ye 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun eki (1) sayılı Tarife uyarınca binde 68,31 oranının uygulanmasıyla bulunan] ... TL nispi karar harcının davalı idareden alınmasını temin amacıyla müzekkere yazılmasına, 6.Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine, 7. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler belirlenen ...TL vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, 8. Davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmesi nedeniyle karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10/2. 10/4. ve 13/1. maddeleri uyarınca duruşmalı işler için belirlenen ...TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, ...TL vekalet ücretinin ise davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, 9. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 24/05/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
  21. Karar https://forum.khkhaber.com/topic/19073-khk-mağdurları-gündem-ve-gelişmeler/page/1561/?tab=comments#comment-106078 sayfasında paylaşılmıştı. Karar içeriğine bakınca banka işlemleri ve sendika üyeliği nedeniyle olduğu görülmekte. İdare ve istinaf mahkeme bilgi ve detayları olmadığından başka gerekçe var mı bilinmiyor. OHAL komisyonu red vermiş, ilk derece mahkemesi red vermiş, istinaf red vermiş. Danıştay' da bu kararı oy birliğiyle onamış. Yani red. T.C. D A N I Ş T A Y BEŞİNCİ DAİRE Esas No : 2021/1668 Karar No : 2021/3928 Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı): … Karşı Taraf (Davalı) : … Başkanlığı Vekili : Av. … İstemin Özeti : Davalı idare bünyesinde şef olarak görev yapmakta iken, 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname eki listesinde ismine yer verilmek suretiyle kamu görevinden çıkarılan davacı tarafından, göreve iade talebiyle OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonuna yaptığı başvurunun reddine ilişkin … tarih ve … sayılı işlemin iptaline karar verilmesi istemiyle açılan davanın reddi yolunda verilen ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddine ilişkin … Bölge İdare Mahkemesi …. İdare Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. Temyiz İsteminde Bulunan Davacının İddialarının Özeti: Davacı tarafından, yürütme organının düzenleyici işlemiyle suç ve ceza konulamayacağı, kimsenin işlendiği tarihte yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamayacağı, cemaat isimli oluşumun yasal bir oluşum olarak kabul edildiği dönemde icra edilmiş yasal faaliyetlerin terör örgütü ilan edildikten sonraki terör suçlamalarına dayanak yapılamayacağı, sendika üyeliğine ilişkin bilgilerin kamu görevinden çıkarıldıktan sonra elde edildiği, dolayısıyla dava konusu işleme gerekçe alınamayacağı, Bank Asya’nın devletin izniyle kurulmuş bir banka olarak faaliyet gösterdiği, dolayısıyla 26 Mayıs 2016 tarihinden önce terör örgütü olarak nitelendirilmeyen bir yapının bankası olduğundan bahisle, söz konusu tarihten önce yapılan bankacılık işlemlerinin iltisaka dayanak yapılmasının mümkün olmadığı, dava konusu işlemle masumiyet karinesi, suç ve cezaların geriye yürümezliği ve kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkeleri ile birçok Anayasa ile güvence altına alınmış hakkının ihlal edildiği iddia edilmektedir. Davalı İdarenin Savunmasının Özeti: Davalı idare tarafından temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. Danıştay Tetkik Hakimi : … Düşüncesi : İdare Dava Dairesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Beşinci Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 334. maddesi uyarınca adli yardım talebi İdare Mahkemesince kabul edilmiş olan davacının, aynı Kanun'un 335. maddesinin 3. fıkrasında yer alan "adli yardım, hükmün kesinleşmesine kadar devam eder." düzenlemesi gereğince temyiz aşamasındaki adli yardım talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilerek gereği görüşüldü: Bölge idare mahkemesi idare dava daireleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür. … Bölge İdare Mahkemesi ... İdare Dava Dairesinin yukarıda belirtilen kararı ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir sebep bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın ONANMASINA, adli yardım talebinin daha önce kabul edilmiş olması nedeniyle temyiz aşamasında tahsil edilmeyen yargılama giderinin tahsili için Mahkemesince müzekkere yazılmasına, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 50. maddesi uyarınca, bu onama kararının taraflara tebliğini ve bir örneğinin de belirtilen İdare Dava Dairesine gönderilmesini teminen dosyanın kararı veren ilk derece Mahkemesine gönderilmesine, 23/11/2021 tarihinde oybirliğiyle kesin olarak karar verildi.
  22. https://twitter.com/aliosmangocer/status/1462050844740833290 sayfasında paylaşılan bir karar. İade sonrası yüksek vergi kesintisi ve AGİ kararı.
  23. Kararla ilgili bilgi forum ana sayfada sayın @adaletvarsanerde tarafından paylaşıldı. Karar Özel okulda çalışırken çalıştığı okul 667 nolu KHK yla kapatılan ve sonrasında kendisi hakkında da çalışma izni iptal edilen bir öğretmenle alakalı. Sıralı başvuruları mahkemelerce red edilen öğretmen konuyu bireysel başvuru yoluyla AYM ye taşıyor. AYM özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine hükmediyor. Kararın 82,83 ve 90 ıncı maddelerinde durum kısaca açıklanmış. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/04/20220406-21.pdf https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/25011 2018-25011.pdf
  24. Faiz, promosyon ve çeşitli konularda verilen emsal KDK Ombudsman kararları KDK-Agi ve Promosyon-2019-18681.pdf KDK-Banka Promosyonu-2020-1799.pdf KDK-Şerh Tahdit Silinmesi-2019-17800.pdf KDK-Tebligat İhlali-2019-17376.pdf KDK-Yasal Faiz-2019-14808.pdf KDK-Yasal Faiz-2019-15085.pdf KDK-Yasal Faiz-2020-2292.pdf
  25. İdarenin takdir hakkını kullanırken sebep göstermesi gerektiği konusunda koyu ve altı çizili alan karara atıfta bulunularak kullanılabilir. T.C. DANIŞTAY 12. DAİRE E. 2016/7596 K. 2018/1613 T. 25.4.2018 * İDARİ HİZMET SÖZLEŞMESİNİN YENİLENMEMESİ ( Davacının Belli Bir Proje Kapsamında İşe Alınmayıp Hizmetine İhtiyaç Duyulan Alanda Görev Yapmak Üzere Göreve Başlatılarak Hizmet Sözleşmesinin Her Yıl Yenilendiğinin Anlaşıldığı - İdarece Davacının Hizmetine İhtiyaç Bulunmadığı İddiasının Hukuken Kabul Edilebilir Biçimde Ortaya Konulamadığı ve Davacının Başarısız veya Yetersiz Olduğuna Yönelik Bir Tespit Bulunmadığı/Davanın Reddi Kararının Bozulması Gerektiği ) * TAKDİR HAKKI ( TMSF'de İdari Personel Olan Davacının İdari Hizmet Sözleşmesinin Yenilenmeyerek Görevine Son Verilmesine Dair İşlemin İptali İstemi - İdarenin Sözleşmeli İdari Personel İstihdamı Konusundaki Takdir Yetkisinin Kamu Yararı ve Hizmet Gereklerine Uygun Biçimde Kullanılması Gerektiği/İşlemin Hukuka Aykırı Olduğu ve Davanın Reddi Kararının Bozulması Gerektiği ) * DAVACININ HİZMETİNE İHTİYAÇ DUYULMASI ( Davalı İdarece Davacının Hizmetine İhtiyaç Bulunmadığının İddia Edildiği Ancak Bunun Hukuken Kabul Edilebilir Biçimde Net Olarak Ortaya Konulamadığı - Davacının Görevinde Başarısız veya Yetersiz Olduğuna Yönelik Bir Tespit Bulunmadığından Hizmet Sözleşmesinin Yenilenmemesi İşleminin Hukuka Aykırı Olduğu Sonucuna Varıldığı ) * KEYFİ İDARE ANLAYIŞI ( Bir İşlemde Takdir Yetkisi Bulunmasının O İşlemin Sebepsiz Olması Anlamına Gelmeyeceği ve İleri Sürülen Nedenlerin Gerçek ve İşlemin Tesisini Haklı Kılacak Nitelikte Olmasının Yargı Mercilerince Denetleneceğinin Belirtildiği - Davacının Belli Bir Proje Kapsamında İşe Alınmayıp Hizmetine İhtiyaç Duyulan Alanda Görev Yapmak Üzere Göreve Başlatılarak Hizmet Sözleşmesinin Her Yıl Yenilendiği Gözetilerek Sonuca Gidilmesi Gerektiği ) 5411/m.121 ÖZET : Dava, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunda idari personel olarak görev yapan davacının, idari hizmet sözleşmesinin yenilenmeyerek görevine son verilmesine dair işlemin iptali istemine ilişkindir. Davacının idari personel olarak davalı idarede göreve başladığı, 12 yıl bu görevine devam ettiği, belli bir proje kapsamında işe alınmayıp hizmetine ihtiyaç duyulan alanda görev yapmak üzere göreve başlatılarak hizmet sözleşmesinin her yıl yenilendiği ve kurumda en son asistan olarak çalıştığı, davalı idarece davacının hizmetine ihtiyaç bulunmadığı iddia edilmekte ise de, bu hususun hukuken kabul edilebilir biçimde net olarak ortaya konulamadığı gibi davacının görevinde başarısız veya yetersiz olduğuna yönelik de bir tespit bulunmadığı dikkate alındığında işlemde hukuka uyarlık, davanın reddi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır. İstemin Özeti : İstanbul 6. İdare Mahkemesince verilen 24/02/2015 tarihli ve E:2014/478, K:2015/415 Sayılı kararın, dilekçede yazılı nedenlerle 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır. Danıştay Tetkik Hâkimi Düşüncesi : İdare mahkemesince verilen kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir. Karar veren Danıştay Onikinci Dairesince işin gereği görüşüldü: KARAR : Dava; Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunda idari personel olarak görev yapan davacının, 31.12.2013 tarihi itibariyle idari hizmet sözleşmesinin yenilenmeyerek görevine son verilmesine ilişkin 31.12.2013 tarihli, 77/342 Sayılı olur ve 31.12.2013 tarihli ve 2494 Sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır. İdare Mahkemesince, davacının idareyle imzalamış olduğu 30.12.2011 tarihli hizmet sözleşmesinin 7. maddesinde fonun ilgilinin hizmetlerine ihtiyacının kalmaması sonucunda hizmet sözleşmesinin feshedilmesi durumunda toplu ödemede bulunulacağı, 9. maddesinde ise idari personelin çalıştığı pozisyon ünvanı itibariyle hizmetine gerek kalmadığının tespiti halinde sözleşmenin feshedilebileceği, sürenin sona ermesi durumunda da idari hizmet sözleşmesinin sona ereceği ve fonla ilişiğin kesileceği kuralına yer verildiği, davacının kurumda en son asistan görevini yürütmüş personelden olduğu, 2008 yılından itibaren bu kapsamda ve cetvelde idari personel alımı yapılmadığı gibi hizmetine de ihtiyaç kalmadığı, yukarıda anılan mevzuat hükümleri uyarınca sözleşmenin yıllık olarak yapıldığı ve sözleşmesinin süresinin bitmesinin kendiliğinden sona erme hallerinden biri olduğu dikkate alındığında, davacının idari hizmet sözleşmesinin yenilenmemesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı tarafından, mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenip bozulması istenilmektedir. 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu'nun 121. maddesinde, "Bu Kanun ile Fona verilen görevlerin gerektirdiği görev ve hizmetler, Fon avukatları, Fon denetçisi ve denetçi yardımcıları, Fon uzmanı ve uzman yardımcılarından oluşan meslek personeli ile idarî personel eliyle yürütülür. Fonun ikinci fıkrada belirtilenler dışında kalan ve ekli (III) sayılı cetvelde yer alan pozisyonlarda çalıştırılacak personeli idarî hizmet sözleşmesiyle istihdam edilir. İdarî hizmet sözleşmesiyle çalıştırılanlar emeklilik ve sosyal güvenlik yönünden 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tâbidir. Fonun meslek ve idarî personelinin yeterlik ve yarışma sınavları, çalışma usûl ve esasları ile ilgili diğer hususlar Fon tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir." düzenlemesi yer almaktadır. 05.07.2006 tarihli ve 26219 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu İnsan Kaynakları Yönetmeliğinin 36. maddesinde, "İdari personel ile bu Yönetmelik hükümleri çerçevesinde sözleşme şartlarının Kurul tarafından belirlendiği idari hizmet sözleşmesi yapılır. İdari hizmet sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması zorunludur.", hükmü, 39. maddesinde, İdari hizmet sözleşmeleri takvim yılı itibariyle yıllık olarak yapılır. Hizmetlerinin devamına ihtiyaç duyulan personelin sözleşmeleri aynı süre ile yenilenir. Sözleşme süreleri takvim yılı sonuna kadar geçerli olup, her yıl Kasım ayı içinde sözleşmenin yenilenip yenilenmeyeceği Destek Hizmetleri Daire Başkanının önerisi üzerine Başkan tarafından karara bağlanır." hükmü, 41. maddesinin (c) bendinde, "İdari hizmet sözleşmesinin süresinin sona ermesi hallerinde idari sözleşme sona erer ve personelin Fonla ilişiği kesilir.'' hükmü, 51. maddesinde, ''Bu Yönetmelikte hüküm bulunmayan hallerde; İdari personel hakkında, idari hizmet sözleşmesi hükümleri uygulanır. İdari personel hakkında, 22/5/2003 tarihli ve 4857 Sayılı İş Kanunu ile bu Kanun uyarınca çıkarılmış diğer mevzuat hükümleri uygulanmaz.'' hükmü düzenlenmiştir. Dosyanın incelenmesinden, davacının idari hizmet sözleşmesi imzalayarak 01.10.2001 tarihinden 31.12.2013 tarihine kadar davalı idare bünyesinde idari personel olarak görev yaptığı, 31.12.2013 tarihinde süresi sona eren idari hizmet sözleşmesinin 7. maddesi uyarınca hizmetine ihtiyaç kalmadığından bahisle 31.12.2013 tarihli, 77/342 Sayılı olur ve 31.12.2013 tarihli ve 2494 Sayılı işlem ile sözleşmesi yenilenmeyerek görevine son verilmesi üzerine söz konusu işlemin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır. Yukarıda aktarılan mevzuat hükümleri uyarınca, davalı idarenin sözleşmeli idari personel istihdamı konusunda takdir yetkisi bulunmakla birlikte bu yetkinin kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun biçimde kullanılması gerektiği açıktır. Bir işlemde takdir yetkisinin bulunması, o işlemin sebepsiz olması anlamına gelmeyeceğine göre, ileri sürülen nedenlerin gerçek ve işlemin tesisini haklı kılacak nitelikte olması hususları yargı mercilerince denetlenecektir. Aksi durumun kabulü keyfi idare anlayışına yol açabilecek bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durumda, davacının idari personel olarak 2001 yılında davalı idarede göreve başladığı, 2013 yılına kadar bu görevine devam ettiği, davacının belli bir proje kapsamında işe alınmayıp hizmetine ihtiyaç duyulan alanda görev yapmak üzere göreve başlatılarak hizmet sözleşmesinin her yıl yenilendiği ve kurumda en son asistan olarak çalıştığı, davalı idarece davacının hizmetine ihtiyaç bulunmadığı iddia edilmekte ise de, bu hususun hukuken kabul edilebilir biçimde net olarak ortaya konulamadığı gibi davacının görevinde başarısız veya yetersiz olduğuna yönelik de bir tespit bulunmadığı dikkate alındığında dava konusu işlemde hukuka uyarlık, davanın reddi yolunda verilen Mahkeme kararında hukuki isabet bulunmamaktadır. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle Mahkeme kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın İdare Mahkemesine gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere 25.04.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
×
×
  • Yeni Oluştur...