İçeriği gör

Arşivlendi

Bu konu arşivlendi ve daha fazla yanıtlara kapatıldı

Aklima

mütalaa Ceza Mahkemesi Kararlarının Disiplin Hukuku Bakımından Bağlayıcılığı

Önerilen Yorum

Beraat alan veya hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararı alanların idare mahkemesindeki durumları ile ilgili Danıştay Dergisinde yayınlanan bir yazı. Yazının orjinalini aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz. Metin içinde geçen kararların bilgileri de mevcut. En azından sonuç kısmını okumanızı tavsiye ederim.

https://www.danistay.gov.tr/upload/yayinlar/20_05_2019_042238.pdf sayfa 87.

CEZA MAHKEMESİ KARARLARININ DİSİPLİN HUKUKU BAKIMINDAN BAĞLAYICILIĞI  Sezgin HATİPOĞLU

Giriş

Kamu görevlileri tarafından işlenen bazı fiiller, disiplin suçu teşkil edebilecekleri gibi aynı zamanda ceza mahkemesince kovuşturulması gereken suçlar kapsamında da yer alabilmektedir. Böyle durumlarda, disiplin soruşturması ile ceza yargılaması eş zamanlı olarak yürütülebilmekte ve sonuç olarak kamu görevlisinin adli ve idari yönden cezalandırılıp cezalandırılmayacağına ceza mahkemesi ve idare tarafından ayrı ayrı karar verilmektedir.

Disiplin cezalarının iptali istemiyle açılan idari davalar görülürken, çoğu zaman memurun disiplin cezasına konu fiilleri hakkında verilmiş ceza mahkemesi kararları da mevcut olmaktadır. Bu kararlardan bazılarının disiplin hukuku bakımından nasıl değerlendirileceği konusunda idari yargı merciileri arasında görüş farklılıkları olabilmektedir.

Bu kararların başında da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları ile delil yetersizliği nedeniyle verilen beraat kararları gelmektedir. Dolayısıyla bu çalışmanın konusunu, ceza mahkemesince verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları ile delil yetersizliği nedeniyle beraat kararlarının disiplin hukuku bakımından bağlayıcılığı oluşturmaktadır.

Çalışmada, öncelikle konuyla ilgili genel hukuki durum ortaya konulmaya çalışılacak, daha sonra ise Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarında hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve delil yetersizliği nedeniyle verilen beraat kararlarının nasıl değerlendirildiği ayrı ayrı tahlil edilecektir.

I) Genel Durum

Başta Anayasada yer alanlar olmak üzere ceza hukukunun temel ilkelerinin, disiplin hukuku için de geçerli olduğu Anayasa Mahkemesinin birçok kararında belirtilmiştir.1 Bununla beraber, ceza ve ceza muhakemesi hukuku ile disiplin hukukunun farklı kurallara tabi disiplinler olduğunu da ifade etmek gerekir.

Bu doğrultuda, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “cezai kovuşturma ile disiplin kovuşturmasının bir arada yürütülmesi” başlıklı 131. maddesinin 1 ve 2. fıkralarında; “Aynı olaydan dolayı memur hakkında ceza mahkemesinde kovuşturmaya başlanmış olması, disiplin kovuşturmasını geciktiremez. Memurun ceza kanununa göre mahkum olması veya olmaması halleri, ayrıca disiplin cezasının uygulanmasına engel olamaz.” hükümlerine yer verilmiştir.

Anılan hükümlerden anlaşılacağı üzere, kamu görevlilerinin fiillerinin, disiplin suçunun yanında ceza hukuku bakımından da suç teşkil etmesi durumunda, ceza yargılaması ile disiplin soruşturması birbirinden bağımsız yürütülecek ve kamu görevlisinin üzerine atılı fiili işlemediğine dair hükümleri dışında, ceza mahkemesi kararlarının disiplin yargılaması bakımından doğrudan bağlayıcılığı söz konusu olmayacaktır. Başka bir deyişle, Anayasa Mahkemesinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) 11.2.2013 tarihli Norveç/Ringvold kararına atıfta bulunarak ifade ettiği üzere; “kişi hakkında verilen beraat kararı sorgulanmadığı sürece, aynı maddi olay çerçevesinde daha düşük ispat standardı kullanılarak kişinin disiplin sorumluluğu çerçevesinde yaptırıma tabi tutulmasına engel bir durum bulunmamaktadır.”

Fakat burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (AİHS) güvence altına alınmış olan “masumiyet karinesinin” ihlal edilmemesi gerekliliğidir.

Anayasanın 38. maddesinin 4. fıkrasında “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz”, AİHS’nin 6. maddesinin 2 numaralı fıkrasında ise“Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.” hükümlerine yer verilmiştir.

Anayasa Mahkemesinin bir kararında belirttiği üzere; “Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak, kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup, kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz. Bu çerçevede, masumiyet karinesi kural olarak, hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise, artık “hakkında suç isnadı olan kişi” statüsünde olmadıkları için masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza davasının herhangi bir nedenle düştüğü, belirli bir süre sonra şarta bağlı olarak düşeceği veya sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmaksızın davanın ertelendiği durumlarda kişi hakkında masumiyet karinesinin devam ettiğini kabul etmek gerekir. Çünkü bu durumlarda ortada henüz verilmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunmamaktadır.”

Yine Anayasa Mahkemesi, AİHM kararlarına atıfta bulunarak; masumiyet karinesinin, suç isnadının karara bağlandığı yargılamalarda geçerli olduğunu, dolayısıyla medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin olan idari davalarda, ilke olarak masumiyet karinesinin geçerli olamayacağını, fakat idari yargı merciinin, uyuşmazlık konusu olan maddi olayı tespit ederken aynı maddi olayla ilgili daha önce verilmiş bir ceza mahkemesi kararı varsa bu karara uygun hareket etmesi gerektiğini belirtmiştir.

 II) Delil Yetersizliği Nedeniyle Verilen Beraat Kararları Yukarıda da değinildiği üzere, idari yargı merciilerinin, uyuşmazlık konusu maddi olayı tespit ederken aynı maddi olayı ele alan ceza mahkemesinin daha önce verdiği beraat kararına uygun hareket etmesi gerekmektedir. Daha açık bir ifadeyle, idari yargı merciilerince yapılan değerlendirmelerde delil yetersizliğine dayalı olanlar da dahil olmak üzere ceza mahkemesince verilen beraat kararına aykırı olarak kişinin isnat edilen fiili işlediğine dair doğrudan veya dolaylı ifadelere yer verilmemesi masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi bağlamında bir zorunluluktur.

Nitekim, ceza davasından delil yetersizliği nedeniyle beraat eden ve ceza yargılamasına konu aynı eylemlerinden dolayı idari olarak ayırma işlemi yapılmasına karar verilen kamu görevlisinin, idari işleme karşı açtığı idari davanın reddine karar verilmesi üzerine yapılan bireysel başvuruda Anayasa Mahkemesi;

“... ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, kişi hakkında beraat kararı verilmiş olmasına rağmen, bu karara esas teşkil eden yargılama sürecinde yer alan iddia kapsamındaki olaylara dayanılması ve bu şekilde beraat kararının sorgulanması masumiyet karinesi ile çelişir. Buna karşılık, idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından, kişi beraat etmiş olsa dahi yargılanmış olması olgusundan veya buna ilişkin karardan söz edilmesi, kişinin suçlu muamelesi gördüğünden ve dolayısıyla masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün halinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran kişinin yargılandığı ve sonuçta beraat ettiği fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir. 4 Anayasa Mahkemesinin 13.6.2013 tarih ve 2012/665 numaralı bireysel başvuru kararı. 5 Anayasa Mahkemesinin 12.11.2014 tarih ve 2013/1728 numaralı bireysel başvuru kararı. 6 Anayasa Mahkemesinin 7.11.2013 tarih ve 2012/998 numaralı bireysel başvuru kararı. Ceza Mahkemesi Kararlarının Disiplin Hukuku Bakımından Bağlayıcılığı Sezgin HATİPOĞLU 90 Danıştay Dergisi Yıl : 2016 Sayı : 141 ... AYİM kararının gerekçesinde, başvurucu hakkında yürütülen ve beraatle sonuçlanan yargılamalara ve beraat kararlarının gerekçelerine, bu kapsamdaki tanık beyanları ile yargılamaya konu suçların nitelik ve niceliklerine dayanılmış ve başvurucunun beraat ettiği fiilleri işlediği kabulünü içeren ifadelere yer verilmiştir. Başvurucunun disiplin durumu değerlendirilirken, beraat kararlarına konu olan eylemler içinde yer aldığı kabul edilerek, disiplinsizlik durumu da bu kabule dayandırılmıştır. Bu çerçevede başvuruya konu kararın gerekçesinde yer alan ifadelerden, suçluluğu ilgili mahkeme kararlarıyla sabit olmayan başvurucunun bu eylemleri işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı görülmektedir. Dolayısıyla idarenin ayırma işleminin hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşırken Mahkeme, başvurucunun disiplin durumunu ceza yargılamasından ayrı olarak disiplin hukuku ilkelerine göre değerlendirmemiş, aksine ceza mahkemesinin beraat kararının gerekçesine ve başvurucunun yargılandığı fiilleri işlediği kabulüne dayanarak kararını vermiştir. Mahkemenin gerekçesinde kullandığı ifadelerin başvurucunun masumiyet karinesine saygı ilkesiyle bağdaştığı söylenemez.”

Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, AYİM kararının gerekçesinde, başvurucu hakkındaki beraatle sonuçlanmış olan ceza yargılamasına atıfta bulunulduğu ve suçluluğu mahkeme kararlarıyla sabit olmayan başvurucunun yargılamaya konu eylemleri işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı anlaşıldığından...” ifadelerine yer vererek başvurucunun Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

Anayasa Mahkemesinin yukarıda yer verilen kararına atıfta bulunan Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (İDDK) da bir kararında, “... kişi hakkında delil yetersizliğine dayalı dahi olsa, üzerine atılı suç nedeniyle beraat veya henüz yargılamaya başlanılmadan kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi durumunda, ceza yargılamasına konu eylemin gerçekleştirildiğinden hareketle tesis edilen idari işlemlerin yargısal denetiminde, ceza yargılamasına konu olan eylemin sübut bulduğu yönünde ya da bu eylemin "kasıtlı" gerçekleştirdiği şeklinde bir kanaatten hareket edilerek karar verilmesi masumiyet karinesi ile bağdaşmayacak ve hukuken yerinde olmayacaktır. Zira, ceza yargılaması sonucunda kişinin "kastının bulunmadığı" nın belirtildiği bir eylemde, İdare Mahkemesi'nin "kastının bulunduğuna" karar verebilmesi hukuken mümkün değildir. Sonuç alarak, ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, kişi hakkında beraat kararı verilmiş olmasına rağmen, beraat kararının sorgulanması masumiyet karinesi ile çelişir.” gerekçesine yer vererek aksi yöndeki Mahkeme kararının bozulmasına karar vermiştir.

Yine İDDK'nın başka bir kararıyla, irtikap suçundan dolayı açılan ceza davasından delil yetersizliği nedeniyle beraat eden kamu görevlisine "Yetkisini veya nüfusunu kendisine veya başkalarına çıkar sağlamak amacıyla veya kin veya dostluk nedeniyle kötüye kullanmak," suçunu işlediğinden bahisle verilen disiplin cezasına ilişkin uyuşmazlıkta; davacının ceza davasına konu eylemi işlediği sonucuna varılamasa da, dosyadaki diğer bilgi ve belgeler değerlendirmek suretiyle davacının dava konusu disiplin suçunu işlediği sonucuna varılarak verilen disiplin cezasının hukuka aykırı olmadığına karar verilmiştir.

Anayasa Mahkemesi ve İDDK kararları aynı yönde olmasına karşın, Danıştay dava dairelerinin aksi yönde kararlarının mevcut olduğu da görülmektedir.

Danıştay 12. Dairesi, hakkında açılan ceza davasından delil yetersizliği sebebiyle beraat eden davacının ceza davasına konu fiillerinden dolayı meslekten çıkarılmasına ilişkin disiplin cezasına dair uyuşmazlıkta, “dosyadaki bilgi ve belgelere göre olayın gerçekleşme şekli, bu kişilerin anlatımlarında düştükleri ciddi çelişkiler ve müştekilerin olay gerçekleştiğinde verdikleri birbirini teyit eden ifadeleri birlikte değerlendirildiğinde, davacının da aralarında bulunduğu bu kişilerin kendilerine isnat edilen fiilleri gerçekleştirdikleri sonuç ve kanaatine ulaşıldığı” gerekçesiyle davacıya verilen disiplin cezasının hukuka uygun olduğuna karar vermiştir.

Yine Danıştay 16. Dairesi tarafından, “İstanbul İlinin çeşitli ilçelerinde büyük alışveriş merkezlerinin personellerini taşıyan şirketlerin servis minibüslerine taşıyacakları personeli beklerken normal şartlarda park yasağı bulunan bölgeye park ettirip bekleme yaptırttıkları, hafriyat işi yapan şirketlere ait kamyonların belirlenen saatler dışında şehir içine girmesine ve tonajlı yük taşımasına müsaade ederek karşılığında servis şirketi sahipleriyle hafriyat şirketi sahiplerinden günlük aylık ve haftalık olarak sistematik bir şekilde rüşvet aldıkları” iddialarıyla rüşvet alma suçundan yargılandığı ceza davasında kesin ve inandırıcı delil edilemediği gerekçesiyle beraat eden davacının, aynı fiillerden dolayı "Yetkisini veya nüfuzunu kendisine veya başkalarına çıkar sağlamak amacıyla veya kin veya dostluk nedeniyle kötüye kullanmak" suçunu işlediğinden bahisle meslekten çıkarılmasına ilişkin disiplin cezasına dair uyuşmazlıkta; “... dava dosyasına sunulan bilgi, belgeler ve iletişim tutanaklarının incelenmesinden davacının polis memuru Y.T ile telefon görüşmesi yaptığı, anılan şahsın davacıdan B.. Anonim Şirketine ait araca ceza yazmamasını istediği, davacının da bunu kabul ederek söz konusu araca herhangi bir işlem yapmadığı bu anlamda davacının yetkisini veya nüfuzunu başkalarına çıkar sağlamak amacıyla kullandığı subuta ermektedir.” gerekçesiyle dava konusu disiplin cezasının hukuka uygun olduğuna hükmedilmiştir.

III) Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararları 5271 sayılı Ceza Muhakamesi Kanunu’nun 231. maddesinin 5. fıkrasında;“Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.”, aynı maddenin 8. fıkrasının ilk cümlesinde; “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur.” ve yine aynı maddenin 10 ve 11. fıkralarında; ''Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir. Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.” hükümleri yer almaktadır.

Yukarıda yer verilen kanun hükümlerinden de anlaşılacağı üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen ceza davalarında, ceza mahkemesince sanığın isnat edilen fiili işlediği yönünde bir tespit yapılarak sanık hakkında gereken ceza hükmedilmekle beraber, hükmedilen cezanın, belli bir süre için askıda kalması, bu süre içerisinde davacı tarafından belli şartların yerine getirilmesi durumunda ise askıda olan hükmün hiç verilmemiş gibi ortadan kalkması ve davanın düşmesi söz konusu olmaktadır. Fakat, denetim süresi içerisindeki koşullara uygun davranmayan sanık hakkında hükmün açıklanacağı ve ceza mahkemesi kararının hukuki sonuç doğuracağı da hatırdan çıkarılmamalıdır.

Anayasa Mahkemesi kararları incelendiğinde; mahkemenin, ceza mahkemesince verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının, disiplin yargılaması bakımından bağlayıcılığı konusuna bakış açısının, delil yetersizliği nedeniyle verilen beraat kararlarındaki durumla paralellik gösterdiği anlaşılmaktadır.

Nitekim, parada sahtecilik suçundan aldığı ceza hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen ve aynı zamanda idari olarak kamu göreviyle ilişiği kesilen kamu görevlisinin, idari işleme karşı açtığı davanın reddine karar verilmesi üzerine yapılan bireysel başvuruda Anayasa Mahkemesi;

“Bu çerçevede, ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet kararına dayanılması masumiyet karinesi ile çelişebilir. Buna karşılık, idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karardan söz edilmesi, masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün halinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir. AYİM kararında, uygulanan disiplin işleminin hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşılırken, ceza davasının sonucundan bağımsız olarak ve diğer nedenlerle birlikte ortaya çıkan disiplin durumu dikkate alınarak işlem tesis edildiğine vurgu yapılmaktadır.

AYİM kararında yer alan “yargılanmasına, mahkumiyetine neden olan suçun vasıf ve mahiyeti dikkate alındığında” ifadesi Mahkemenin ceza davasının sonucuna değil, sadece yargılanmasına neden olan suçun vasıf ve mahiyeti ile davacının disiplin durumuna atıf yaptığını göstermektedir. Bu çerçevede gerekçenin bütünü dikkate alındığında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar, AYİM kararının dayanağı olmadığından, Mahkemenin ulaştığı sonuç bakımından masumiyet karinesine yönelik bir müdahale olmadığı açıktır.” gerekçesiyle başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edilmediğine hükmetmiştir.12 Benzer bir bireysel başvuruda, Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu da;

“AYİM kararına bakıldığında, başvurucu hakkında üzerine atılı suçlar nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verildiği ve bu nedenle de başvurucunun anılan suçları işlediğinin tespit edildiğinin belirtildiği, diğer yandan yalnızca bu karar yeterli görülmeyerek özlük dosyasında yer alan diğer belgeler de birlikte değerlendirilmek suretiyle başvurucunun aşırı borçlanmayı alışkanlık haline getirmesi nedeniyle sözleşmenin feshi işleminin hukuka uygun olduğu yönünde hüküm kurulduğu görülmekle, bireysel başvuruya konu edilen AYİM kararında masumiyet karinesinin ihlal edilmediği ve kişi yararı ile kamu yararı arasındaki dengenin gözetildiği anlaşılmaktadır.” ifadelerine yer vererek başvurucunun masumiyet karinesi hakkının ihlal edilmediği sonucuna varmıştır. Bununla beraber oyçokluğuyla alınan kararda karşı görüşte olan beş üye, benzer gerekçelerle, disiplin cezasını veren idare ve idari yargı mercii tarafından başvurucu hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına atıfta bulunularak, başvurucunun bu kararda belirtilen fiilleri işlediği yönünde ifadelere yer verilmesinin masumiyet karinesinin ihlali için yeterli olduğu yönünde görüş bildirmişlerdir.

Anayasa Mahkemesinin bu bakış açısına karşın, Danıştay'ın aksi yönde kararlarının bulunduğu görülmektedir.

Nitekim, Danıştay 12. Dairesi, görev yaptığı PTT şubesine ait bir miktar parayı şube dışına çıkardığı iddiasıyla zimmet suçundan ceza mahkemesince cezalandırılan ve hakkında verilen ceza hükmünün açıklanması geri bırakılan davacının aynı eyleminden dolayı disiplin cezası olarak sözleşme feshi cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin işlemin iptaline dair uyuşmazlıkta, davacının zimmet suçuna esas eylemi dışında başka bir hal ve fiiline değinmeden “disiplin yönünden düzenlenmiş olan soruşturma raporuyla davacıya isnad edilen fiilin yasal unsurlarının oluşması nedeniyle sabit olduğu ceza mahkemesince verilen kararla da ortaya konulmuş olduğundan, idare mahkemesince davacının sözleşmesinin feshini gerektirecek nitelikteki eyleminin sabit olmadığı gerekçesiyle işlemin iptali yolunda verilen kararda hukuka uyarlık bulunmamaktadır.” gerekçesiyle davacıya verilen disiplin cezasının hukuka uygun olduğuna karar vermiştir.

Benzer şekilde Danıştay 16. Dairesi de, nitelikli dolandırıcılıktan aldığı ceza hükmünün açıklanması geri bırakılan davacının yine aynı eylemlerine bağlı olarak dolandırıcılık disiplin suçunu işlediğinden bahisle verilen meslekten çıkarma cezasının iptaline ilişkin uyuşmazlıkta; “Mahkumiyet kararının hükmün açıklanmasının geri bırakılması nedeniyle hukuki sonuç doğurmayıp infaza ilişkin hükümlerin beş yıl süre ile askıda bırakılması nedeniyle, disiplin hukuku açısından dolandırıcılık fiilinin sanık tarafından gerçekleştirilmemiş sayılması veya sübuta ermemiş sayılması şeklinde değerlendirilemeyeceğinden, suçun işlenip işlenmediğinin ortaya çıkarılması için yapılacak olan disiplin soruşturmasını bağlamayacağı ve disiplin soruşturması kapsamında yapılacak inceleme ve araştırma ile elde edilecek delillerle karar verilmesi gerektiği, gerekçesiyle davacıya isnat edilen fiilin, mahkeme kararlarıyla ve soruşturma raporu ile sübuta erdiği anlaşıldığından davanın reddine karar veren mahkeme kararını belirtilen gerekçe eklemek suretiyle onamıştır.

Sonuç

Ceza mahkemesinin disiplin hukuku bakımından tartışma konusu teşkil eden kararlarının başında delil yetersizliği nedeniyle verilen beraat kararları ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları gelmektedir.

Anayasa Mahkemesince verilen son kararlar incelendiğinde; Mahkemenin, ceza mahkemesince verilmiş hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile delil yetersizliği nedeniyle beraat kararlarının bulunması durumlarının her ikisinde de; kişi hakkında verilmiş bir ceza hükmü bulunmadığından, idari yargı mercilerince masumiyet karinesi ilkesi göz önünde bulundurularak yargılama yapılması gerektiği görüşünde olduğu görülmektedir. Bu bakımdan, yüksek mahkemenin ceza mahkemesince verilen söz konusu kararlar arasında bir ayrım yapmadığı anlaşılmaktadır.

Buna göre; idari yargı merciince verilen karar, yalnızca hükmün açıklanmasının geri bırakılması veya delil yetersizliği nedeniyle beraat kararına esas olan fiillere dayanıyorsa, kişinin masumiyet karinesi hakkının ihlal edilmesi söz konusu olmaktadır. Buna karşılık, idari yargı merciileri tarafından, davacının ceza yargılamasına konu fiilleriyle birlikte diğer hal ve eylemlerinin oluşturduğu genel disiplin durumuna bakılarak karar verilmesi durumunda masumiyet karinesine aykırı bir durum ortaya çıkmayacaktır

Sonuç olarak, delil yetersizliği nedeniyle bile olsa ceza davasından beraat eden kişiye, aynı eylemlerinden dolayı verilen disiplin cezasının yargısal denetiminde idari yargı merciilerince bu fiillerin işlendiğine dair doğrudan veya dolaylı değerlendirmelere yer verilmeyerek karar verilmesi, AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarında da vurgulandığı üzere, masumiyet karinesi ilkesine uygun bir yaklaşım olacaktır.

Hakkındaki ceza hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen kişilere aynı eylemlerinden dolayı verilen disiplin cezalarının yargısal denetiminde ise; kişinin sadece ceza davasına konu fiilleri işlediğinden yola çıkılarak karar verilmemesi, Anayasa Mahkemesi kararlarında da belirtildiği üzere, masumiyet karinesi ilkesi bakımından doğru bir yaklaşım olacaksa da; masumiyet karinesi gereğince disiplin cezası verilmeyen veya cezası idari yargı mercilerince iptal edilen kişilerin, denetim süresi içerisinde denetim koşullarına uymaması veya kasti yeni bir suç işlemesi durumunda hakkındaki hüküm açıklanacağından ve hukuki sonuç doğuracağından, işlenen disiplin suçunun cezasız kalması ve dolayısıyla kamu hizmetlerinin aksaması durumu da söz konusu olabilecektir.

Dolayısıyla, bir yandan masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi, diğer yandan da kamu hizmetlerinin düzgün yürütülmesini teminen, hakkındaki ceza hükmünün açıklanması geri bırakılan kamu görevlisine aynı eylemlerinden ötürü verilen disiplin cezasının da, 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesindeki düzenlemeyle paralel olarak açıklanmasının geri bırakılması yönündeki bir düzenlemenin, 657 sayılı Kanun’un yukarıda değinilen 131. maddesinde yapılması bir çözüm yolu olabilecektir.

 


689 KHK, TSK, 2' nci derece akraba gerekçe edilerek mağdur. OHAL Komisyonundan iade. 08.12.2022 ve an itibariyle Asker olarak mesleğe dönüş davası red. Araştırma Merkezinde şimdilik devam. Pes etmek yok.

13.03.2023 itibariyle eski mesleğim olan askerlik mesleğine atanmamla ilgi davada  kesin hükmüyle lehime karar verilmiştir.

07.04.2023 itibariyle eski mesleğime görevlendirme yazısı tebliğ edildi.

14 Nisan 2023 itibariyle kamu görevinden çıkarıldığında son çalıştığım birlik ve görevde mesaiye başladım.

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş



  • İletiler

    • Herkese selam. İstinafa beyan dilekçesi yazacağım.  Başlık ile alakalı çıkmaza düştüm. Örneğin Ankara 13. Bölge idare mahkemesi başkanlığına  sunulmak üzere Ankara 19. İdare Mhahlemesi başkanlığına gönderilmek üzere İstanbul nöbetçi idare mahkemesi başkanlığına    bu mudur acaba ? Nasıl olmalı 
    • Benim de 2 yil aradan sonra 15. Idare mahkemesinde kuzu gibi yatan dosyamdan 5 gün önce nüfus kayıt örneği çıkartılmış gözüküyor. Bir hareketlilik var sanırım artık karara çıkacak. Hadi bakalım hayırlısı ☺ dualarinizda bana da yer verin😊
    • Danıştay Onama kararından sonra ne yapıyorduk arkadaşlar? AYM 'ye başvuru yapıyoruz galiba ama kaç gün içinde bilen var mı? Bir de sağlam idare hukukçusu avukat lazım yoruldum bıktım artık...
    • @Karagöz çok teşekkür ediyorum hocam darısı herkesin başına olsun tüm üyelerimizden güzel haberleri görmek dileğiyle 🙏🏻☺️
    • @Gül reçeli ve diğer idare Mahkemesinden iade olanlar için yararlı bir başlık: https://forum.khkhaber.com/forum/68-i̇stinaf/ ( Burada oldukça fazla Örnek var )  ben kendi dilekçemi buraya yorum olarak yazdım.   Dosya Linki : https://file.io/ldKx08FKHqhd 
×
×
  • Yeni Oluştur...