İçeriği gör

Arşivlendi

Bu konu arşivlendi ve daha fazla yanıtlara kapatıldı

MSA

dilekçe Emeklilik ikramiyesi ödenmemesi Nedeniyle Sgk Aleyhine Dava Açma Dilekçesi

Önerilen Yorum

ANKARA NÖBETCİ İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA

(GÖNDERİLMEK ÜZERE)

 ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA

                                                                                                      TOSYA/KASTAMONU

 

DAVACI        :  S…. Ş….     - T.C. KİMLİK NO:

 

ADRESİ         :B…….. Mah.A…….. Cad.Ş…….. Sitesi B Blok.1/4 Tosya/Kastamonu

 

DAVALI                    : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı

ADRESİ                     : Mithatpaşa Cad. No:7          SIHHIYE/ANKARA

DAVA KONUSU   : 5434 sayılı Yasa uyarınca tarafıma emekli aylığı bağlandığı halde emeklilik ikramiyesinin ödenmemesi nedeniyle Sosyal Güvenlik Kurumuna 02/02/2018 tarihli dilekçe (EK-1) ile yapılan başvuruya  olumlu yada olumsuz bir cevap verilmemesi yani idarenin sükutu nedeniyle Sosyal güvenlik kurumunun hakkedilmiş emekli ikramiyesini ödememe işleminin iptali ile bu işlemden kaynaklanan maddi kayıplarımın yasal faiziyle birlikte ödenmesi talebinden ibarettir.

BİLDİRİM TARİHİ: SGK idaresinin sükutu (02.02.2018 tarihinden itibaren 04.04.2018 

          tarihine kadar 60 gün süre içinde cevap verilmemesi)(EK-1,2,3)

 

            I-AÇIKLAMALAR

 

            1978 yılında İmam Hatip Lisesinden mezun olarak Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatında İmam-Hatip olarak göreve başladım. Bu kurumda 45 gün çalıştıktan sonra sınavını kazanmış olduğum Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesini okumak için istifa ederek ayrıldım. Yüksek tahsilimi tamamladıktan sonra 08/12/1986 yılında Milli Eğitim bakanlığı teşkilatında Öğretmen olarak memuriyete tekrar başladım. Bu arada 1999 yılında çıkan yeni kanunların verdiği haktan yararlanarak 22.03.1985 tarihinden öğretmenliğe başladığım 08/12/1986 tarihleri arası Çalışma karnesi sahibi olarak şoförlük yaptığımdan 1479 sayılı kanun kapsamında BAĞ-KUR primlerini yatırarak BAĞ-KUR tescili yaptırdım. Daha sonra kesintisiz 30 yıldır görev yapıyorken herhangi bir yargı kararı ve disiplin kurulu kararı olmaksızın masumiyet karinesine de açıkça aykırı olarak, savunmam dahi alınmadan ve soruşturma açılmadan, hukuken delil değeri bulunmayan bir kısım istihbari bilgiler esas alınarak, “Şiddet Hareketlerinin Yaygınlaşmasının önlenmesi amacıyla alınan olağanüstü hal tedbiri” adı altında 672 sayılı KHK’nin eki 1-9 (Bir-dokuz) sayılı listenin 17321 sırasında ismime yer verilmek suretiyle 01/9/2016 tarihinde memuriyetten ilişiğim kesilmiştir.(EK-4) 672 Sayılı KHK’ye, hukukun temel prensiplerine ve yerleşik yargı içtihatlarına göre bu işlem bir ceza olmayıp sadece ve sadece bir tedbirdir. Yine hukukun temel prensipleriyle yerleşik yargı içtihatlarına göre bu uygulama olağanüstü hal süresiyle sınırlı bir uygulama olup, olağanüstü hale son verilmesi durumunda hakkımdaki tedbirin ve bu tedbire ilişkin uygulamaların sona ereceği de açıktır.

 

Bununla birlikte, hakkımda 672 sayılı KHK’nin uygulanması nedeniyle tüm gelirim kesildiği için ailemi geçindiremeyecek duruma düştüm. Bunun üzerine 30 yıllık kesintisiz memuriyetim gereği emekli olabilmek için Sosyal Güvenlik Kurumuna 30/01/2017 tarihinde başvurarak Sosyal Güvenlik Kurumunca 01/02/2017 tarihi itibariyle Emekli Sandığından emekli edildim ve tarafıma yaklaşık 2500 TL Aylık bağlandı. Ancak, hukuken yasal hakkım olmasına rağmen tarafıma ikramiye ödenmedi. Tarafıma da bilgilendirici hiçbir bilgi verilmedi. E-devlet () den SGK 4/c emeklilik işlemleri takip sisteminde 06/04/2017 işlem tarihli ve 10/04/2017 varide tarihli “EMEKLİ İKRAMİYESİ VE AYLIĞI HAZIRLANDI” “UZMAN ONAYLADI İLK ÖDEME SERVİSİNE SEVK EDİLDİ” evrak açıklamasına rağmen bir türlü ikramiye ödenmedi. (EK-3)

 

Yapılan haksızlığın giderilmesi için Sosyal Güvenlik Kurumuna yapmış olduğum 02/02/2018 tarihli başvuru 60 gün geçmesine rağmen cevap verilmeyerek idarenin sükutuyla reddedilmiştir.(EK-1,2,3) Bu nedenle bu davanın açılması zarureti doğmuştur. Davalı idarenin tarafıma emekli ikramiyesi ödememesi açıkça hukuka aykırıdır. Şöyle ki;

 

II-İKRAMİYE ÖDENMEMESİ İŞLEMİNİN HUKUKA AYKIRILIĞI

 

1-GENEL OLARAK

İnsanların hayat boyunca yaşam kalitesini etkileyen en önemli unsur sosyal güvence içinde olmaktır. Sosyal güvenlik, insanların gelirlerine bakılmaksızın toplum huzurunu ve refahını bozan sosyal tehlikelerin verdiği zararlardan “insan hakkı” ve esas itibariyle de “devlet görevi” olarak primli ya da primsiz sistemlerin kullanılması, kişilerin sosyal tehlikelerin zararlarından kurtarılma güvencesidir. Bu doğrultuda ülkemizde sosyal güvenlik hakkı, Anayasamızın 60 ıncı maddesindeki “Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar” hüküm ile açıkça ortaya konmuştur.

 

Ülkemizdeki sosyal güvenliğin genel yapısı sosyal devlet anlayışıyla birlikte sigortacılık esaslarına dayanmaktadır. Sigortalılara verilecek sigorta yardımlarının hangi hallerde ve miktarda verileceği önceden belirlenmiş olup, uzun ve kısa vadeli sigorta kollarında hizmet sunulmaktadır. Sosyal güvenlik sistemi, sosyal devletin gereği, özel sigortacılıktan farklı olarak birebir fayda/maliyet dengesi gözetilmeden oluşturulmuştur. Bu durum sosyo - ekonomik ve demografik değişimlerin neden olduğu tüm risklerin sistem tarafından taşınmasına neden olmaktadır.

 

Sosyal güvenlik sistemimizde zamanla ortaya çıkan finansal ve yapısal sorunlar, bu alanda reformların yapılmasını kaçınılmaz hale getirmiştir. Bu kapsamda, 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile yapılan reformla, uzun yıllardır problemlerle gündeme gelen sosyal güvenlik sistemimiz yeniden düzenlenerek, sistemin katılımcı, eşit ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması amaçlanmıştır. “Sosyal Güvenlik Reformu” gerçekleştirilerek 2006 yılında farklı norm ve standartlara göre hizmet sunan SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı tek çatı altında birleştirilmiştir.

 

Farklı sosyal güvenlik kurumlarına tabi olarak geçen sigortalılık sürelerinin birleşmesi ile ilgili düzenleme 27/05/1983 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun” ve 19/12/1983 gün ve 18246 sayılı Resmi Gazete ’de yayımlanan Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında 24/05/1983 Tarihli ve 2829 Sayılı Kanunun Uygulama Esaslarıyla İlgili Yönetmelikte yapılmıştır.

 

Ancak; 2829 sayılı Kanun, 16/6/2006 Sayı : 26200 sayılı resmi gazetede yayımlanan 31/05/2006 gün ve 5510 sayılı Kanunun, 5754 sayılı Kanunla değişik 106 ncı maddesi uyarınca 01/10/2008 tarihi itibariyle yürürlükten kaldırılmış, buna karşın 5510 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesi son fıkrası ile geçici 4. Maddesinin 5. fıkrasında ve Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin eski geçici 8, yeni geçici 7 nci maddesinde konuya yer verilmiştir.

 

2-OLAYA UYGULANACAK İLGİLİ MEVZUAT VE DEĞERLENDİRME

5510 sayılı Yasanın Geçici 2. Maddesinin son fıkrasında; Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce sigortalı veya iştirakçi olup, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra aylık talebinde bulunanlardan, farklı sosyal güvenlik kurumlarına ya da bu Kanunda belirtilen sigortalılık hallerinden birden fazlasına tabi olanlara aylık bağlanmasına esas alınacak kanun, bu Kanunla mülga 2829 sayılı Kanun hükümlerine göre tespit olunur ve bunlar hakkında, bu Kanunun geçici maddelerindeki hükümler uygulanır. Ancak, bunlardan bu Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamına girmeyenlere 5434 sayılı Kanun hükümleri uygulanmaz. Bu Kanunla mülga 2829 sayılı Kanuna göre 5434 sayılı Kanun hükümleri uygulanması gerekenlerden, bu Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamına girmeyenler için, bu maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri esas alınır. (a) bendi hükümlerinin uygulamasına esas alınacak kanun, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında geçen süreler hariç, bu Kanunla mülga 2829 sayılı Kanun hükümlerine göre belirlenir. Bu Kanuna tabi hizmetlerle 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesine tabi sandıklarda geçen hizmetlerin birleştirilmesinde de bu fıkra hükümleri esas alınmak suretiyle bu Kanunla mülga 2829 sayılı Kanun hükümleri uygulanır.” Kuralına yer verilirken,

 

Aynı Yasanın “5434 Sayılı Kanuna ilişkin Geçiş Hükümleri” başlıklı geçici 4. Maddesinin 5. Fıkrasında ise; “Bu madde kapsamına girenlerin aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması, kesilmesi, yeniden bağlanması, toptan ödemeleri, ilgi devamı, ihya ve borçlanmaları, diğer ödemeler ve yardımlar ile EMEKLİLİK İKRAMİYELERİ HAKKINDA BU KANUNLA YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILAN HÜKÜMLERİ DE DAHİL 5434 SAYILI KANUN HÜKÜMLERİNE GÖRE İŞLEM YAPILIR VE BU MADDENİN UYGULANMASINDA MÜLGA 2829 SAYILI KANUN HÜKÜMLERİ AYRICA DİKKATE ALINIR. (Ek cümle: 16/6/2010-5997/10 md.) Ancak, Polis Akademisinde öğrenim görmekte olan öğrencilerin yetim aylıkları bu öğrenimleri süresince kesilmeksizin ödenmeye devam edilir.” denilmektedir.

 

Sosyal güvenlik reformundan önce ülkemizde üç ayrı sosyal güvenlik kuruluşu faaliyet gösterdiğinden, hizmet birleştirmesi uygulaması, çalıştığı süre içerisinde birden fazla sosyal güvenlik kurumuna tabi olmuş sigortalılar için geçerli bir uygulamayken, sosyal güvenlik reformu ile üç ayrı kurum tek çatı altında birleştiğinden buna bağlı olarak 2829 sayılı Kanun da yürürlükten kaldırılmıştır.

 

Hal böyle olmakla birlikte, 5510 sayılı Kanunun anılan geçici 2 ve 4 ncü maddesi hükümleri uyarınca 01/10/2008 tarihinden önce sigortalı veya iştirakçi olup, 01/10/2008 tarihinden sonra aylık talebinde bulunanlardan, farklı sosyal güvenlik kurumlarına ya da 5510 sayılı Kanunda belirtilen sigortalılık hallerinden birden fazlasına tabi olanlara aylık bağlanması ve ikramiye ödenmesine esas alınacak Kanunun, mülga 2829 sayılı Kanun hükümlerine göre tespit edileceği ve bunlar hakkında 5510 sayılı Kanunun geçici maddelerindeki hükümlerin uygulanacağı, belirtilmiştir.

 

01/10/2008 tarihinden önce sigortalı veya iştirakçi olup bu tarihten sonra aylık talebinde bulunanlardan, farklı sosyal güvenlik kurumlarına tabi hizmetleri bulunan ya da Kanunda belirtilen sigortalılık hâllerinden birden fazlasına tabi olanların tahsis taleplerinde, 5510 sayılı Kanunla yürürlükten kaldırılan 2829 sayılı Kanun hükümleri uygulanacağı, Kanuna tabi geçen hizmetlerle 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesine tabi sandıklarda geçen hizmetlerin birleştirilmesinde de mülga 2829 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı, 1479 ve 2926 sayılı kanunlara tabi geçen hizmetlerin diğer sosyal güvenlik kanunlarına tabi geçen hizmetlerle birleştirilmesi suretiyle aylık bağlanacağı durumlarda bu hizmetlerin, prim ve prime ilişkin her türlü borçların ödendiği tarih itibarıyla geçerli sayılacağı ve bu hizmetlere istinaden bağlanacak aylıkların, prim ve prime ilişkin her türlü borcun ödendiği tarihi takip eden aybaşında başlayacağı, hükme bağlanmıştır. Tüm bunlardan anlaşılacağı üzere; 2829 sayılı Kanun 01/10/2008 tarihinde yürürlükten kaldırılmış olsa bile, 01/10/2008 tarihinden önce sigortalı olup da bu tarihten sonra aylık talebinde (malullük-yaşlılık-ölüm aylığı) bulunanlardan, farklı sosyal güvenlik kurumlarına tabi hizmetleri bulunan tahsis (aylık) taleplerinde mülga 2829 sayılı Kanun hükümleri uygulanmaktadır. Nitekim davalı idare ile aramızda bu konuda herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, 2829 sayılı Yasa hükümleri uygulanarak emekli aylığı bağlanmasına rağmen emekli ikramiyesi ödenmemesi noktasındadır.

2829 Sayılı Kanunun 8. Maddesinde; Birleştirilmiş hizmet süreleri toplamı üzerinden, ilgililere; son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olan kurumca, hizmet sürelerinin eşit olması halinde ise eşit hizmet sürelerinden sonuncusunun tabi olduğu kurumca, kendi mevzuatına göre aylık bağlanır ve ödenir.” denilmektedir.

 

2829 Sayılı Yasanın “Emekli İkramiyesi“ başlıklı 12. Maddesinde aynen; “ SON DEFA T.C. EMEKLİ SANDIĞINA TABİ GÖREVLERDEN EMEKLİYE AYRILAN VE kendilerine bu Kanunun 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlara, T.C. Emekli Sandığına tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen sürelerinin toplamı üzerinden, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre emekli ikramiyesi ödenir.

            Ancak, ilgililere, her ne suretle olursa olsun evvelce kıdem tazminatı veya emekli ikramiyesi ödenmiş süreler, emekli ikramiyesinin hesabında dikkate alınmaz.

            Ayrıca, 8 inci maddenin birinci fıkrası gereğince aylık bağlananlara, emekli oldukları son görevlerinden dolayı ilgili bulundukları sosyal güvenlik kurumu kanununun emekli ikramiyesine veya iş kanununun kıdem tazminatına ilişkin hükümleri uygulanır.” hükmü mevcuttur.

 

            Ancak, bu noktada belirtmeliyiz ki; 5510 sayılı “Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu”nun 5754 sayılı Kanunla değişik 106 ncı maddesi uyarınca 01/10/2008 tarihi itibariyle yürürlükten kaldırılmış olmasına rağmen, söz konusu 2829 sayılı Yasa, tamamen ilga olduktan sonra aynı Yasanın 12. Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan; “SON DEFA T.C. EMEKLİ SANDIĞINA TABİ GÖREVLERDEN EMEKLİYE AYRILAN VE ..” ifadesi Anayasa Mahkemesinin 05/02/2009 gün ve E.2005/40, K.2009/17 sayılı kararının 05/06/2009 gün ve 27249 sayılı resmi gazetede yayımlanmasından bir yıl sonra yani, 05/06/2010 tarihinden itibaren Anayasa Mahkemesince “İPTAL” edildiğinden yürürlükten kalkmış olmaktadır.

 

Yani; 2829 sayılı Yasanın 12. Maddesinin 1. Fıkrası hükmü; “ … kendilerine bu Kanunun 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden aylık bağlananlara, T.C. Emekli Sandığına tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda prim veya kesenek ödemek suretiyle geçen sürelerinin toplamı üzerinden, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre EMEKLİ İKRAMİYESİ ÖDENİR.” Şeklinde kalmıştır. İlk cümle iptal edilmiştir .

 

            Ancak; davalı idare, Anayasa Mahkemesinin anılan kararını ve kararın gerekçesini dikkate almadan açıkça hukuka aykırı olarak sırf tüm hizmetlerimin son olarak emekli sandığına bağlı olarak tamamlanmaması nedeniyle beni ikramiye hakkımdan mahrum etmiştir. Oysa bu tür haksızlıkların giderilmesi gerektiği konusunda Anayasa Mahkemesinin kararı dahi mevcuttur.

 

            Öte yandan; 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun “İkramiye” Başlıklı 89. Maddesinin ilk 3. fıkrasında;

“  Madde 89 – (Değişik: 17/1/2012-6270/1 md.) Hizmet sürelerinin tamamı bu Kanun ve/veya 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçici 4 üncü maddesi kapsamında geçenlerden emekli, adi malullük veya vazife malullüğü aylığı bağlanan veyahut toptan ödeme yapılan asker ve sivil tüm iştirakçilere, her tam fiili hizmet yılı için aylık bağlamaya esas tutarın bir aylığı emekli ikramiyesi olarak verilir.

Birinci fıkra kapsamına girmemekle birlikte, bu Kanun ve/veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamında hizmeti bulunanlardan mülga 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden emeklilik, yaşlılık ya da malullük aylığı bağlananlara ise; bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerine tabi olarak bu Kanuna tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda geçen çalışmalarının, 25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak sona ermiş olması şartıyla EMEKLİ İKRAMİYESİ ÖDENİR.

İkinci fıkra uyarınca ödenecek emekli ikramiyesi, bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamına giren görevlerde geçen her tam fiili hizmet yılı ile sınırlı olarak bu görevlerden ayrıldıkları tarihteki emeklilik keseneğine esas aylık tutarı üzerinden ve aylığın başlangıç tarihindeki katsayılar dikkate alınarak ödenir. Mülga 2829 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi ile üçüncü fıkrasının son cümlesinin bu maddeye aykırı hükümleri uygulanmaz.” denilmektedir.

 

Uyuşmazlığın çözümü, davada uygulanacak 2829 Sayılı Yasa'nın 8 ve 12. Maddeleriyle 5434 sayılı Yasanın 89. Maddesinin anılan Anayasa Mahkemesi kararında yer verilen iptal gerekçesinin yorum yoluyla gerçek amacının tespitinde yatmaktadır. Tarafıma aylık bağlanırken dikkate alınan hizmetlerim esas alınarak tarafıma emekli ikramiyesi ödenmesi gerektiği açıktır.

 

ANAYASA MAHKEMESİNİN İPTAL KARARI VE GEREKÇESİ GÖRMEZDEN GELİNEREK UYGULAMA YAPILMASI HUKUKEN KABUL EDİLEMEZ.

 

Bir kanun hükmünün, yasaya konuluş amacına aykırı sonuç doğuracak şekilde yorumlanması hukuk ilkelerine ve yasanın hem sözü ve hem de özü ile uygulanmasını öngören Medeni Kanunun 1. maddesine de uygun değildir.  (Bkz. 22.2.1997 gün ve 1/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı).

 

Önemli olan, hangi kurum olursa olsun, aynı külfete katlanan insanların aynı haklara sahip olmasının sağlanması geçerli bir çözüm yoludur. Esasen, sosyal güvenlik kurumlarının görevi sosyal sigorta kanunları çerçevesinde kapsama aldıkları kişileri koruma garantisini sağlamaktır. Sigorta hukukunda amaç, yüksek standartta sosyal güvenlik sağlayan bir sistemin oluşturulmasıdır. Yine, sosyal sigortalar külfet-nimet dengesi üzerine kurulan kurumlardır. O nedenle, külfetin (çalışıp primleri ödemek) karşılığının alınmaması sosyal güvenlik sisteminin amacıyla bağdaşmaz ve böyle bir uygulama da kabul edilemez. Buna, aksi bir yorum, sisteme duyulan güveni ortadan kaldırır. En önemlisi, yükümlülüklerini zamanında yerine getirenlerin bir anlamda cezalandırılması olur ki, bu durum sosyal adalet duygusunu zayıflatır.

 

 Öte yandan, idarenin uyguladığı şekliyle yasa yorumlandığında; çalışıp inanıp güvenerek, primlerini ödeyen sigortalının katlandığı külfetin karşılığını alamaması söz konusu olmaktadır. Farklı bir anlatımla, karşılığını ödediği halde, hakkını alamayacaktır. Bu durum külfet-nimet dengesini bozar. Yasanın aradığı koşulları yerine getiren özellikle istenilen hizmet sürelerini çalışıp dolduran ve primlerini düzenli bir şekilde ödeyen benim gibi bir sigortalının ödemelerine  uygun şekilde hakkını alması hukuken zorunludur.

 

Esasen, 2829 Sayılı Yasanın amacı; hiçbir kurumdaki hizmeti aylık bağlanmasına yeterli olmayan sigortalı ve hak sahiplerine aylık bağlanmasını sağlamak ve değişik kurumlardaki hizmetler birleştirilerek ziyan olmasını önlemektir. Yasa ile sosyal güvenlik sağlayarak kişileri yaşadıkları toplum içinde insan onuruna yaraşır şekilde onu başkalarına muhtaç etmeyecek asgari bir hayat standardı sağlanmak istenmiştir. Aksinin düşünülmesi Anayasanın "sosyal güvenliğin bir insan hakkı olduğuna" ilişkin ilkesine de aykırılık oluşturur.

 

Sosyal Güvenlik Kurumu reform ve düzenlemeler ile SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı; Sosyal Güvenlik Kurumu tüzel kişiliği altında birleştirilerek,  sosyal güvenlik sistemimizdeki mevcut dağınık yapıya son vermiştir. Fakat tüm bu kurumlara prim ödeyen bireylerin ödeme süreleri ve bu ödeme sürelerine karşılık alacağı aylıkları da birbirinden farklıdır. 2829 Sayılı yasanın amacı ise dağınık bir şekilde Sosyal Güvenlik Kurumu‘na prim ödeyen bireylerin primlerinin bir araya getirilerek yaşlılık aylığı başta olmak üzere emsallerinin sahip olduğu aynı hakları kazanmasını sağlamaktır. Yoksa kişiyi zor durumda bırakmak değildir.  Oysa Sosyal Güvenlik Kurumu reform ile tek çatı altında birleşmiş, amacını da değişik Sosyal Güvenlik Kurumlarını prim ödeyen kişiler arasındaki adaleti sağlamak olarak açıklamıştır.

 

DANIŞTAY KARARI GEREĞİNCE DE İKRAMİYE ÖDENMEMESİ YASAYA AYKIRIDIR.

 

Emekli ikramiyesinin ödenmesiyle ilgili olarak emsal niteliğinde olan, DANIŞTAY 11. DAİRENİN K:2015/5301 SAYILI kararında;

        Bir süre Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi olarak görev yaptıktan sonra  memuriyet kadrosunda Emekli Sandığına tabi olarak göreve başlayan ve bu görevine Devlet memurluğundan çıkarma cezasıyla cezalandırıldığı tarihe kadar devam eden, aynı tarih itibarıyla emeklilik talebinde bulunan, Adalet Bakanlığınca söz konusu talebi 31.12.2012 tarihli ve 2264 sayılı onay ile uygun bulunarak 31 yıl, 11 ay, 14 günlük Emekli Sandığı, 1 yıl 9 ay 4 gün sigortalı hizmet süresi ve borçlandığı 1 yıl 8 aylık askerlik hizmet süresi üzerinden 15.01.2013 tarihinden itibaren emekliye sevk edildiği, davacının emekli ikramiyesi ödenmesi isteğiyle yaptığı başvurunun;

     “1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde 22/05/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununun İşverenin Haklı Nedenle Derhal Fesih Hakkı” başlıklı 25 inci maddesinde gösterilen sebepler nedeniyle hizmet akdinin işveren tarafından sona erdirilmesini kıdem tazminatına hak kazandırmayan bir neden olarak belirlemiş ve bu sebepler 4857 sayılı Kanunun 25 inci maddesinde sağlık sebepleri, ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller, zorlayıcı sebepler ve işçinin gözaltına alınması veya tutuklanması halinde devamsızlığı başlıkları altında sıralamıştır.”

       “Buna göre 657 sayılı Kanun veya ilgili kanunlar ve mahkeme kararları gereği devlet memurluğundan çıkarma cezası alanlara 5434 sayılı Kanun ve/veya 5510 sayılı Kanunun Geçici 4 üncü maddesi kapsamında geçen diğer bir ifade ile devlet memurluğunda geçen hizmet süreleri için emekli ikramiyesi ödenmeyecektir.” Gerekçesi ile reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

       Davacının Emekli Sandığına tabi hizmet süresinin emekli aylığı bağlanması için yeterli olduğu, sigortalı çalıştığı döneme ilişkin hizmet birleştirmesi yoluna gidilerek aylık bağlandığı ancak emekli ikramiyesinin ödenmediği görülmektedir.

        

        Bu durumda, Emekli Sandığına tabi hizmet süresi emekli aylığı bağlanması için yeterli olan davacıya, 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin birinci fıkrası uyarınca emekli ikramiyesi ödenmesi gerekirken, anılan maddenin ikinci fıkrası kapsamında değerlendirilerek emekli ikramiyesi ödenmesi isteminin reddi yolunda tesis edilen işlemde ve bu işlemin iptali istemiyle açılan davanın reddi yolunda verilen kararda hukuka uygunluk görülmemiştir.”

 

Denilerek, ikramiye ödenmeme işleminin açıkça yasaya aykırı olduğu belirtilerek idare mahkemesi kararı bozulmuştur. Danıştay’ın bu kararı gereğince de ikramiye ödenmemesi açıkça yasaya aykırı olup işlemin iptali gerekmektedir.

 

III- 672 SAYILI KHK İLE GÖREVİME SON VERİLMESİNİN HUKUKA AYKIRILIĞI

 

Bilindiği üzere, Olağanüstü hal rejimi ve alınan tedbirlerin uygulanma ve geçerlilik süreleri OHAL ve Sıkıyönetim süreleriyle sınırlı olup, bu uygulamalar geçici niteliklidir. Nitekim, 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasasının uygulanması konusunda geçmişte ortaya çıkan uyuşmazlıklarla ilgili olarak uygulamaya esas olarak verilen Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 07/12/1989 gün ve E. 1988/6, K.1989/4 sayılı kararının sonuç bölümünde aynen; “1402 sayılı Sıkıyönetim Kanununun 2. Maddesinin 2766 sayılı Yasa ile değişik son fık­rasında yer alan "... bir daha kamu hizmetlerinde çalıştırılamazlar" hükmünün yukarıda be­lirlenen anlam ve kapsamı karşısında, adı geçen madde uyarınca sıkıyönetim komutanlarının istemleri üzerine işlerine son verilen memurların, diğer kamu görevlilerinin ve kamu hizmetle­rinde görevli işçilerin, ilk kez kamu görevine girdikleri tarihte bu görev için yasa ve yönetmelik­lerde öngörülen nitelikleri kaybetmemiş olmaları koşuluyla, işlerine son verildiği bölgede sıkıyönetim kalktıktan sonra, kurumlarınca eski-görevlerine iade edilmeleri gerekeceğinden, içtihadın Danış­tay Beşinci Dairesinin 14/4/1988 günlü ve E:1987-2417, K:1988-1286 sayılı Kararı doğrultu­sunda birleştirilmesine, 7/12/1989 gününde, birinci toplantıda, oyçokluğu ile karar verildi.” şeklinde içtihatta bulunulmuş olup, bu karar 09/02/1990 tarihli resmi gazetenin 20428 sayılı nüshasında yayımlanmıştır. İçtihatları Birleştirme Kurulu kararlarının yürütme ve yargı organlarını bağlayıcı niteliği bulunduğu da açıktır.

Yani, 672 sayılı OHAL KHK’si uyarınca memuriyetimin geçici olarak ve bir tedbir olarak sonlandırıldığı, hiçbir yasa diğer hukuk metinlerinde Bakanlar kuruluna resen memuriyetimi sonlandırma yetkisi verilmediği, tam tersine memur güvenliği ile ilgili açık anayasal ve yasal düzenlemeler bulunduğu gözetilmeden ve tesis edilen haksız memuriyetin sonlandırılması işlemine ilişkin vaki idari ve yargısal itiraz sonuçları beklenmeksizin 5510, 5434 ve 2829 sayılı Yasalardan kaynaklanan haklarımın elimden alınması açık bir haksızlık olup, aleyhime tesis edilen ikramiye ödenmemesi işleminin iptali gerekir.

 

Zira; Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan; “Hukuk Devleti”; eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlet, şeklinde tanımlanmaktadır.

 

Hukuk devleti ilkesine göre, bir memurun cezalandırılabilmesi için ilgili mevzuatta ne tür fiilleri yasakladığının hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde açık, net, anlaşılır ve somut olarak belirlenmesi ve buna göre cezasının da tayin edilmesi gerekir. Sonra da keyfiyet kendilerine bildirilen kişilerin ve diğer ilgililerin bu kurallara uyması beklenir. Nitekim, bu durum Anayasa Mahkemesinin 17/04/2008 tarihli ve E.2005/5 sayılı iptal kararının gerekçesinde ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Memur ve diğer kamu görevlileri ancak bu şekilde kamu otoritesinin keyfi uygulamalarına karşı hukuki güvenliklerinden emin olarak mesleklerini ifa edebilirler.

 

Anayasa’nın “Egemenlik” başlığını taşıyan 6. maddesinde; “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz”, 7. maddesinde; “Yasama yetkisi; Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez”, denilmektedir. 128. maddesinin ikinci fıkrasında da, “memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir” denilerek, MEMURİYETE GİRİŞTEN EMEKLİLİĞE KADAR MEMURİYET STATÜSÜNÜN KANUNLA DÜZENLENMESİ ESASI ÖNGÖRÜLMÜŞTÜR.

 

Anayasa’nın çeşitli maddelerinde yer alan kanunla düzenlemeden neyin anlaşılması gerektiği Anayasa Mahkemesi’nin bir çok kararında açıklanmıştır. Buna göre yasa ile düzenlenmesi öngörülen konularda, yürütme organına, genel, sınırsız, esasları ve çerçevesi belirsiz bir düzenleme yetkisi verilmesi, yasama yetkisinin devri anlamına geleceğinden Anayasa’nın 7. maddesine aykırı düşer. Ancak, yasada temel esasların ve çerçevenin belirlenmesi koşuluyla, uzmanlık ve teknik konulara ilişkin ayrıntıların düzenlenmesinin yürütmeye bırakılması Anayasa’ya aykırılık oluşturmaz. Esasen Anayasa’nın 8. maddesinde yer alan, “yürütme yetkisi ve görevi anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir” hükmünün anlamı da budur.

 

Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devletinin unsurlarından biri de, vatandaşlarına hukuk güvenliği sağlamasıdır. Hukuk güvenliği, kurallarda belirlilik ve öngörülebilirlik gerektirir. Hukuk devletinde yargı denetiminin sağlanabilmesi için yönetimin görev ve yetkilerinin sınırının yasalarda açıkça gösterilmesi bir zorunluluktur (Bu yönde örnek AYM Kararı için Bkz. 08/11/2003 günlü RG).

 

Öte yandan; memuriyetimin sonlandırılmasına ilişkin 672 sayılı KHK yer alan düzenleme uygulayıcılara çok geniş bir takdir yetkisi vermektedir. Bu geniş takdir yetkisinin Anayasanın 15 ve 121. Maddeleriyle TBMM İç Tüzüğünde çizilen anayasal sınırların dışını çıkılarak hiçbir objektif, açık, net, anlaşılır, şeffaf bir kriter belirlenmeden kullanılması, Anayasanın 2, 6, 7, 15, 38 ve 121/3 ve 128. Maddelerine açıkça aykırıdır. Çünkü; objektif bir kriter belirlenmeden yürütme organı temsilcilerine memuriyeti sona erdirecek kadar geniş yetki verilmesi ölçülülük ilkesinin de ihlal edilerek sadece yasama organına ait bir yetkinin yürütme organına devredilmesine neden olmaktadır. İdare, bir KHK hükmü ile bir kişinin memuriyetine son verebilme olanağına sahip olarak yasama organına ait bir yetkiyi kullanmaktadır. Münhasıran yasama organına ait bir yetkinin yürütme organınca kullanılması sonucunu doğuran düzenlemelerin anayasaya aykırılığına ilişkin 08/11/2003 tarihli resmi gazetede yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 11/06/2003  gün ve E.2001/346, K.2003/63  sayılı kararı incelenebilir. Bu karar gibi Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararı bulunduğu bilinmektedir[1].

            Anayasa Mahkemesi’nin 2010/28E.-2011/139K ve 20/10/2011 Tarihli kararında da şu ifadeler yer almaktadır: “Anayasa'da öngörülen suçta ve cezada yasallık ilkesi, insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir anlayışın öne çıktığı günümüzde, ceza hukukunun da temel ilkelerinden birini oluşturmaktadır. Anayasa'nın 38. maddesine paralel olarak Türk Ceza Kanunu'nun 2. maddesinde yer alan suçta ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca, hangi eylemlerin yasaklandığı ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde yasada gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekmektedir. Kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır. Anayasa'nın 38. maddesinde idari ve adli cezalar arasında bir ayrım yapılmadığından disiplin cezaları da bu maddede öngörülen ilkelere tabidir.” Şeklinde açık güçlü ve yol gösterici hukuki değerlendirmeler mevcuttur.

 

            Anayasa’nın 38. Maddesinde yer alan; “SUÇTA VE CEZADA KANUNİLİK İLKESİ” UYARINCA, HANGİ FİİLLERİN YASAKLANDIĞININ VE BU YASAK FİİLLERE VERİLECEK CEZALARIN HİÇBİR KUŞKUYA YER BIRAKMAYACAK BİR ŞEKİLDE İLGİLİ KANUN VE/VEYA EN AZINDAN DİĞER MEVZUATTA GÖSTERİLMESİ, KURALIN AÇIK, ANLAŞILIR VE SINIRLARININ BELLİ OLMASI GEREKİR. Belirli bir kesinlik içinde ilgili mevzuatta hangi fiilin, hangi hukuksal yaptırıma bağlandığının memur ve diğer kamu görevlilerince bilinmesi ve eylemlerin sonuçlarını öngörülebilmesi gerekir. Kişilerin yasak fiilleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan, hukuk devletinin temel aldığı, uluslararası hukukta ve insan hakları belgelerinde de özel bir yere ve öneme sahip bulunan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır. Kanunilik ilkesi, aynı zamanda kıyas yoluyla suç ve ceza normlarının genişletilemeyeceğini de öngörür. Oysa, 672 sayılı KHK ile hiçbir ön bildirimde bulunulmadan, suç, ceza ve/veya yaptırım ilan edilmeden doğrudan tedbir adı altında ceza uygulanması suretiyle hukuk devleti ilkesi ihlal edilmiştir.

 

            “Suç ve Cezada Ölçülülük” ilkesi, isnat edilen suça karşı talep edilen cezanın ulaşılmak istenen amaç için elverişli, gerekli ve orantılı olmasını gerektirir. Ölçülülük ilkesiyle devlet, cezalandırmanın sağladığı kamu yararı ile bireyin hak ve özgürlükleri arasında adil bir dengeyi sağlamakla yükümlüdür. Adil denge,  Danıştay içtihatlarında sabit olduğu üzere olayın oluş biçimi, ilgilinin suç kastının bulunup bulunmadığı ve irade dışı etkenlerin eylemin meydana gelmesindeki etkisini kapsamaktadır.

 

            672 sayılı KHK uyarınca hiçbir soruşturma açılmadan, ifadem alınmadan, savunmam dinlenmeden, bir gece yayımlanan bir kararla memuriyetimin bir TEDBİR olarak süresiz bir şekilde sonlandırılmasının hukuk devleti tanımı kapsamında izahı yoktur. Bu nedenle, bu yanlışın eninde sonunda bir yerlerden döneceği veya idarenin bu hukuksuzluklara kendiliğinden son vereceği açıktır. Nitekim, 685 sayılı KHK ile OHAL Komisyonunun kurulması da bu maddi gerçeğe işaret etmektedir. Bu komisyon çalışmaya başlayınca bana haksızlık yapıldığı ortaya çıkacaktır.

 

Anayasamızda yer alan “Memur Güvenliği” ile OHAL döneminde bile güvence altında olup, dokunulmaz çekirdek haklar arasında yer alan “Masumiyet Karinesi” gibi temel ilkeler, askıya alınarak aleyhime tesis edilen işlemlerin hukuk devletinde yerinin olamayacağına olan inancım tamdır. Bu uygulamaların geçici olarak zemin bulması fiilen mümkün olabilirse de süreklilik kazanması söz konusu olamaz. Bu nedenle hukuki temelden yoksun memuriyetin sonlandırılması işleminin esas alınarak yeni hukuka aykırı işlemlerin tesis edilmesi mağduriyetlerin artmasına yol açacağı görülmeli ve kabul edilmelidir.

 

Türkiye Cumhuriyetinin bir Kanun ve/veya KHK Devleti değil, bir hukuk devleti olduğu dikkate alınarak iş bu dava açılmış ve adaletin tecellisi beklenmektedir.

 

Anayasamızın “Başlangıç” bölümünde; “Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu’;

 

10. Madde de ise; “ Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. 

 

            Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

 

            Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde (…) kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar”. Şeklindeki temel hükümlerin alenen ihlal edildiği açıktır.

 

Bir iş ve sorgulama yapılacaksa olayın tüm yönleriyle ve taraflarıyla geniş olarak resminin çekilip adaletin sağlanması en hakkaniyete uygun yol iken, benim  eylem ve varsa kusurlarımın kapsam ve sınırları ile suçun maddi ve manevi unsurları ortaya konulmadan mağdur edilmem suretiyle hukukun zorlanması haksızlıktır, adaletsizliktir ve iptal sebebidir. Dolayısıyla emekli ikramiyesi ödenmemesinin de haklı bir sebebi bulunmamaktadır.

 

HUKUKİ DELİLLER

1- Anayasa,

2- 2577 sayılı Kanun

3- 5434 sayılı Kanun,

4- 5510  sayılı kanun,           

5- 657 sayılı DMK,

6- 1479 sayılı Kanun

7- 2829 sayılı Kanun,

            8- Anayasa Mahkemesinin    05/06/2009 gün ve 27249 sayılı resmi gazetede

yayımlanan 2829 sayılı yasanın 12. Maddesinin 1. Fıkrasındaki “SON DEFA T.C. EMEKLİ

SANDIĞINA TABİ GÖREVLERDEN EMEKLİYE AYRILAN VE ..” ifadesinin iptaline

ilişkin karar 

9- Anayasa Mahkemesinin 10 Ocak 1991 Tarih ve E.1990/25, K.1991/1 Sa­yılı Kararı,

AMKD, Sayı 27, C. 1, s.92 - RG:05.03.1992-21162.

10-Anayasa Mahkemesinin 3 Temmuz 1991 Tarih ve E.1991/6, K.1991/20 Sayılı

Kararı, AMKD., S. 27, C.1, s. 403 – RG.

 11-Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 07/12/1989 gün ve E. 1988/6, K.1989/4

sayılı kararı (09/02/1990 tarihli resmi gazetenin 20428 resmi gazete)

12- Müfettiş raporları, İlmi ve kazai içtihatlar, ve yüce mahkemece takdir olunacak sair deliller.

 

NETİCE VE TALEP: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

 

1-             5434 sayılı Yasa uyarınca tarafıma emekli aylığı bağlandığı halde emeklilik ikramiyesinin ödenmesi talebine dair Sosyal Güvenlik Kurumunun sükutu neticesi red işleminin iptaline,

 

2- Dava konusu işlemden kaynaklanan maddi kayıplarımın hesaplanarak yasal faiziyle birlikte ödenmesine,

 

3-Yargılama giderlerinin davalı idareye yükletilmesine,

 

Karar verilmesini, saygılarımızla arz ederim. 30/05/2018

 

                                                                                             

      

 

 

S…. Ş…..

     Davacı

 

 

 

EKLER

1-    SGK’ya ikramiye ödemesine ilişkin 02/02/2018 tarihli talep dilekçesi

2-    SGK ya müracaat tar   ihine dair  iadeli taahhütlü posta makbuzu fotokopisi

      3-  SGK 4/c emeklilik işlemleri evrak takibi dökümanı 2s.

4-    SGK tescil ve hizmet dökümü 17s.

5-    672 sayılı KHK ve eki 4 s.

 

[1] Anayasa Mahkemesinin 10 Ocak 1991 Tarih ve E.1990/25, K.1991/1 Sa­yılı Kararı, AMKD, Sayı 27, C. 1, s.92-RG:05.03.1992-21162; Anayasa Mahkemesinin 3 Temmuz 1991 Tarih ve E.1991/6, K.1991/20 Sayılı Kararı, AMKD., S. 27, C.1, s.403 – RG:08.03.1992-21165; Yekta Güngör ÖZDEN’in karşı oy yazısı için Bkz. Anayasa Mahkemesinin 10 Ocak 1991 Gün ve E.1990/25, K.1991/1 Sa­yılı Kararı, RG:05.03.1992-21162

son 1- EMEKLİ-İKRAMİYESİ ÖDENMEMESİ İŞLEMİNE KARŞI -SGK-İPTAL-DAVASI-1.docx


• 679 KHK EGM • İade 20.11.2019 • Tebliğ 29.11.2019 • Atama 05.08.2020 • Göreve Başlama 14.09.2020 • Emeklilik LOADING...

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş



  • İletiler

    • Herkese selam. İstinafa beyan dilekçesi yazacağım.  Başlık ile alakalı çıkmaza düştüm. Örneğin Ankara 13. Bölge idare mahkemesi başkanlığına  sunulmak üzere Ankara 19. İdare Mhahlemesi başkanlığına gönderilmek üzere İstanbul nöbetçi idare mahkemesi başkanlığına    bu mudur acaba ? Nasıl olmalı 
    • Benim de 2 yil aradan sonra 15. Idare mahkemesinde kuzu gibi yatan dosyamdan 5 gün önce nüfus kayıt örneği çıkartılmış gözüküyor. Bir hareketlilik var sanırım artık karara çıkacak. Hadi bakalım hayırlısı ☺ dualarinizda bana da yer verin😊
    • Danıştay Onama kararından sonra ne yapıyorduk arkadaşlar? AYM 'ye başvuru yapıyoruz galiba ama kaç gün içinde bilen var mı? Bir de sağlam idare hukukçusu avukat lazım yoruldum bıktım artık...
    • @Karagöz çok teşekkür ediyorum hocam darısı herkesin başına olsun tüm üyelerimizden güzel haberleri görmek dileğiyle 🙏🏻☺️
    • @Gül reçeli ve diğer idare Mahkemesinden iade olanlar için yararlı bir başlık: https://forum.khkhaber.com/forum/68-i̇stinaf/ ( Burada oldukça fazla Örnek var )  ben kendi dilekçemi buraya yorum olarak yazdım.   Dosya Linki : https://file.io/ldKx08FKHqhd 
×
×
  • Yeni Oluştur...