İçeriği gör

Arşivlendi

Bu konu arşivlendi ve daha fazla yanıtlara kapatıldı

MSA

dilekçe KHK i̇hraçları Danıştay Temyiz Dilekçesi - 2

Önerilen Yorum

DANIŞTAY BAŞKANLIĞINA GÖNDERİLMEK ÜZERE

ERZURUM 1. BÖLGE İDARE MAHKMESİ BAŞKANLIĞI’ NA

 

“ADLİ YARDIM TALEPLİDİR!”

 

ESAS  NO               : ………………

KARAR NO           : …………….

KARAR T.             : ……………

 

TEMYİZ YOLUNA BAŞVURAN

DAVACI             : ………………….

ADRESİ              : …………..            

                                     

 

DAVALI/LAR    : 1- Milli Eğitim Bakanlığı - ANKARA

                                2- T.C. Başbakanlık - ANKARA

 

KONU                  : Erzurum Bölge İdare Mahkemesi’nin ….. / …… Esas,   ……………. tarih ve

                                ……………. Karar Sayılı İSTİNAF BAŞVURUSUNUN REDDİNE kararının     

                                BOZULMASI talebidir.

 

TEBLİĞ TARİHİ     :  12 / 05 /2017  ( Bölge İdare Mah. Kararının Tebliğ Tarihi )

 

AÇIKLAMALAR     :

 

Bakanlar Kurulu tarafından gerçekleştirilen 672 s Olağanüstü hal KHK’sı ile savunma dahi alınmadan ihraç edildim. Bu işleme karşı İdare Mahkemesine dava açtım, mahkeme tarafından İNCELENMEKSİZİN RET KARARI verildi. Bu karara karşı yaptığım itiraz üzerine Bölge İdare Mahkemesi, yerel mahkeme kararının doğru olduğunu belirterek İSTİNAF BAŞVURUSUNUN REDDİNE karar vermiştir. Bu karar açıkça usul ve yasaya aykırı olduğundan TEMYİZ başvurusunda bulunmak zorunda kalınmıştır.

 

Hukukun üstünlüğü ilkesine ve Anayasanın 129. Maddesine açıkça aykırı olarak, savunma hakkı tanınmadan, adil bir disiplin süreci işletilmeden, adil yargılanma hakkı tanınmadan ve mahkemeye erişim hakkı verilmeden ihraç edildim.  

Yargılanmadan bir terör örgütünün mensubu olarak gösterildim, ceza kanunu anlamında tarafıma çok ağır bir suçlama atfedildi ve bu suçtan mahkûm olmuş gibi kesin ifadelerle, bir daha ömür boyunca çalışmam imkânsız olacak şekilde kamu görevinden çıkarıldım. Dava konusu yapılan, bir KHK ile yargılanmadan ve somut bir delil konulmadan, terör örgütü üyesi olmakla suçlandım, mahkum edildim ve bu mahkumiyetin karşılığı olarak da son derece ağır bir yaptırıma maruz bırakıldım.

 

Hain darbe girişimi bahane edilerek, suç oluşturmasına rağmen daha önceden fişleme yapılarak hazırlanan listelerle mesleki ve profesyonel hayatım, savunma hakkı tanınmadan (AY m. 129), hiçbir yargısal güvence sunulmadan tamamen keyfi olarak ve sivil ölüm oluşturacak şekilde sonlandırılmıştır.

 

KHK’da ismim açıkça zikredilerek terör örgütü üyesi şeklinde tüm dünyaya duyurulmuş ve bütün bir toplumla bir daha sağlıklı ilişki kurmam ve özel sektörde iş bulmam da neredeyse imkânsızlaştırılmıştır. Yargılanmadan terör örgütü üyesi olarak KHK ekinde korkunç bir şekilde afişe edilerek şeref ve itibarıma da saldırıda bulunulmuştur.

 

Ömür boyu kamu hizmetinde ve özel sektörde çalışamayacak şekilde kamu görevinden çıkarılmam, sahip olduğum tüm diploma, sertifika ve ruhsatları işlevsiz kıldığı için, eğitim hakkım da ihlal edilmiştir.

 

Bir kamu görevlisi savunması alınıp adil bir yargılama sonucu işten çıkarılmadığı müddetçe, zorunlu emeklilik yaşına kadar maaş alır ve emeklilik haklarını elde eder; bu meşru bir beklenti oluşturur. İllegal olarak meslekten ihraç edilmem nedeniyle de mülkiyet hakkım da ihlal etmiştir.

 

Bariz bu hak ihlallerine neden olan KHK ile tesis edilen ihraç işlemimin iptali için dava açmış olmama rağmen yerel mahkeme ve bölge adliye mahkemesi tarafında davam incelenmeksizin reddedilmiştir. Bu haksız kararın BOZULMASI için başvuru yapmak zorunda kaldım. Şöyle ki;

 

I-) OLAYLAR          :

1-) Ben ……… Üniversitesi ………………… Fakültesi …………………… Bölümünden 2003 yılında mezun oldum. 2003 yılından bu yana Devlet Memuru olarak öğretmen kadrosunda çalışmaktaydım. En son …………… İli, …………… İlçesi’nde, ………….Ortaokulu’nda görev yapıyordum.

 

2-) 15 Temmuz 2016 günü haince bir darbe girişiminde bulunulmuş, milletimizin ve hükümetimizin gayretleriyle bertaraf edilmiştir. Darbe girişimi neticesinde kamu düzeni ve güvenliğinin hızlı ve etkili bir şekilde tesis edilmesi için Anayasa’nın 120. Maddesi ile 25.10.1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunun 3. Maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre, 20.07.2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde 21.07.2016 Perşembe günü saat 01:00’dan itibaren doksan (90) gün süreyle olağanüstü hal ilan edilmiştir.

 

3-) 1116 sayılı Ülke Genelinde Olağanüstü Hal İlanına Dair Karar, TBMM Genel Kurulu’nun 21.07.2016 tarihli 117. Birleşiminde onaylanmıştır. OHAL ilanıyla birlikte Bakanlar Kurulu KHK’lar yayımlamaya başlamıştır.

 

4-) Bu kapsamda; 01.09.2016 tarihli Mükerrer Resmi Gazetede yayımlanan 15.08.2016 tarihli 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin “Kamu personeline ilişkin tedbirler” başlıklı 2. Maddesinde birçok kamu personeli gibi bende kamu hizmetinden çıkarıldım. Söz konusu KHK’nin  ekinde yer alan “1 Sayılı Liste-7’nin 9077. Sırasında” şahsımın da ismi yer almaktadır. Bu şekilde hakkımda memuriyetten çıkarma işlemi yapılmıştır.

 

5-) Memuriyetten çıkarılmama yönelik KHK ve Ekindeki listede ismimin yer alması işlemine karşı Erzurum 1. İdare Mahkemesinin 2016/2195 Esasına kayden İptal Davası açtım. Ancak Erzurum İdare Mahkemesi 04/11/ 2016 tarih ve 1189 Sayılı kararı ile İptal Davasını red etmiştir. Erzurum 1. İdare Mahkemesi ilgili kararında 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunun 14/ 3-d ve 15/ 1- b maddeleri gereğince “ davacı hakkında idarece tesis edilmiş idari davaya konu olabilecek bir işlemin varlığından söz edilmesine olanak bulunmaması,  ve davacı hakkında KHK dışında başka bir idari işlem de olmadığından ve mahkememizin KHK’nın  hukuki denetini yapma yetkisi bulunmadığından  açılan bu davanın incelenmesi olanağı bulunmadığı “ gerekçesi ile davanın incelenmeksizin reddine karar vermiştir. Bu karara karşı yaptığım İstinaf başvurusu üzerine de Bölge İdare Mahkemesi tarafından yerel mahkemenin kararının doğru olduğu belirtilerek istinaf talebinin reddine karar verilmiştir.

 

6-) Bölge İdare Mahkemesi tarafından verilen iş bu karar usul ve yasaya aykırı olup, Temyiz Kanun Yoluna başvurulması gerekmiştir. Mahkemece, aşağıda zikredilen ve resen gözetilecek nedenler ile, Bölge İdare Mahkemesi’nin “İstinaf Başvurusunun Reddine” dair kararının BOZULMASINA karar verilmesini talep ediyorum. Şöyle ki;

 

II-) 672 SAYILI KHK’NIN MEMURİYETTEN ÇIKARTMAYA DAİR HÜKÜMLERİNİN HUKUKİ NİTELİĞİ

7-) Yerel Mahkemece “davalı idarece tesis edilmiş idari davaya konu olabilecek bir işlemin olmaması ve KHK dışında bir işlem olmaması ve KHK’nın hukuki denetim yetkilerinin bulunmadığından bahisle” gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Temel sorun OHAL / KHK’ sının memuriyetten çıkartmaya dair hükümlerinin bir işlem olup olmadığı ve iptal davası konusu olup olmayacağıdır. Bu sorunun çözümlenebilmesi içinde Bakanlar Kurulu tarafından çıkartılan 672 sayılı OHAL KHK’sına değinmekte ve hukuki olarak nitelendirmekte fayda vardır. 

 

8-) Bilindiği üzere, Dava konusu işlem Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi adı altında düzenlenmiş ve Olağanüstü hükümlerine göre tesis edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın, şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması sebepleriyle olağanüstü hal ilânının düzenlendiği 120. maddesinde, Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddî belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması hallerinde, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik Kurulu’nun da görüşünü aldıktan sonra yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde, süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilân edebileceği, 121. maddesinde ise Anayasanın 119 ve 120. maddeleri uyarınca olağanüstü hal ilânına karar verilmesi durumunda, bu kararın Resmî Gazetede yayımlanacağı ve hemen Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onayına sunulacağı, Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde ise derhal toplantıya çağırılacağı, Meclis’in, olağanüstü hal süresini değiştirebileceği, Bakanlar Kurulu’nun istemi üzerine, her defasında dört ayı geçmemek üzere, süreyi uzatabileceği veya olağanüstü hali kaldırabileceği, 119. madde uyarınca ilân edilen olağanüstü hallerde vatandaşlar için getirilecek para, mal ve çalışma yükümlülükleri ile olağanüstü hallerin her türü için ayrı ayrı geçerli olmak üzere, Anayasa’nın 15. maddesindeki ilkeler doğrultusunda temel hak ve hürriyetlerin nasıl sınırlanacağı veya nasıl durdurulacağı, halin gerektirdiği tedbirlerin nasıl ve ne suretle alınacağı, kamu hizmeti görevlilerine ne gibi yetkiler verileceği, görevlilerin durumlarında ne gibi değişiklikler yapılacağı ve olağanüstü yönetim usulleri, Olağanüstü Hal Kanunu’nda düzenleneceği, olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nun, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde kararnameler çıkarabileceği, Bu kararnamelerin, Resmî Gazetede yayımlanacağı ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onayına sunulacağı hükme bağlanmıştır.

 

9-) Dava konusu 672 sayılı KHK’da, 01/09/2016 tarihinde Cumhurbaşkanı Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından kararlaştırılmıştır. Bu karar, 01/09/2016 tarih ve Resmi Gazete’nin 29818 sayılı mükerrer sayısında yayımlanmıştır. Resmi Gazetede yayınlanan 672 sayılı KHK, Anayasanın  121 maddesi gereğince aynı gün TBMM onayına sunulması gerekir.  TBMM tarafından ise 30 gün içerisinde Onaylanması, Reddedilmesi veya Düzeltilerek Onaylanması gerekir. Ancak bu KHK Anayasa’da belirlenen 30 günlük süre geçtiği halde henüz TBMM’nin onaylanmamış, reddedilmemiş veya düzeltilerek onaylanmamıştır.

 

10-) Olağanüstü hâl ve sıkıyönetim kanun hükmünde kararnamelerinin TBMM’ de onaylanmalarına ilişkin usul ve süre Anayasa’ da belirlenmemiştir.  Anayasa’nın 121 maddesi Olağanüstü Hal Kanun Hükmündeki Kararnamelerin Meclisçe onaylanmasına ilişkin süre ve usulün içtüzükte belirleneceğini düzenlemesine yer vermiştir.   Anayasanın bu atfı karşısında Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 128’inci maddesi; “Anayasanın 121 ve 122’nci maddeleri gereğince çıkarılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun hükmünde kararnameler, Anayasanın ve içtüzüğün kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi için koyduğu kurallara göre ancak, komisyonlarda ve Genel Kurulda diğer kanun hükmünde kararnamelerle, kanun tasarı ve tekliflerinden önce ivedilikle en geç otuz gün içinde görüşülür ve karara bağlanır. Komisyonlarda en geç yirmi gün içinde görüşmeleri tamamlanmayan kanun hükmünde kararnameler Meclis Başkanlığı’nca doğrudan doğruya Genel Kurul gündemine alınır”.  Düzenlemesine yer vererek OHAL / KHK’larının TBMM’de görüşülme süresini 30 gün ile sınırlamıştır.

 

11-) 672 sayılı KHK de Anayasanın 121 ve TBMM İç Tüzüğünün 128 maddelerine göre 30 gün içerisinde TBMM Genel Kurulunda görüşülmemiştir. Kabul, Ret ve Değiştirilerek Onay verilmemiştir. 30 gün içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından görüşülmeyen kanun hükmünde kararnamelerin ne olacağı ve hukuki durumuna ilişkin değişik görüşler mevcuttur. 

Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu; 30 gün içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından görüşülmeyen kanun hükmünde kararnamelerin kendiliğinden reddedilmiş sayılacaklarını savunmakta ve ileri sürmektedir. Yüzbaşıoğlu, 30 gün içinde kabul, ret ve değiştirilerek kabul edilmeyen KHK’ların kendiliklerinden yürürlükten kalkacaklarını, yokluk ile malûl olacaklarını ve yokluklarının da her mahkeme tarafından saptanabileceğini iddia etmektedir.  Necmi Yüzbaşıoğlu’na göre, “Sunulmalarından itibaren otuz gün içinde Meclisçe görüşülmeyen KHK'ler otuz gün sonunda, tıpkı Meclise sunulmayan KHK'ler gibi ‘kendiliğinden yürürlükten kalkarlar’. 30 gün sonunda bu KHK'ler ‘yok’ sayılırlar ve yetkililerce uygulanmamaları gerekir. Uygulanmaları hâlinde, yoklukla malül bütün işlemlerde olduğu gibi, olağanüstü KHK'lerin ‘yokluğu’ ilgililerin başvurusu üzerine, herhangi bir mahkemede ‘tespit’ ettirilebilir” görüşündedir.

 

12-) Süresi içerisinde TBMM de görüşülmeyen OHAL / KHK’larının reddedilmiş sayılacakları görüşü de vardır.   Erdoğan Teziç; bu kararnamelerin kendiliklerinden yürürlükten kalkacaklarını ileri sürmektedir.  “Olağanüstü dönemde çıkarılan KHK'ler Meclise sunulmalarından başlayarak otuz gün içinde karara bağlanmamışlarsa kendiliklerinden yürürlükten kalkacakları sonucuna varmak gerekiyor. Aksi hâlde içtüzükteki görüşme ve karara varma ile ilgili sürelerin bir anlamı olmayacaktır. İçtüzükte öngörülen otuz günlük sürenin tamamlanması ve bir karara ulaşılamaması hâlinde, olağanüstü hâl KHK'leri artık hukukî sonuçlar doğuramayacakları için ortadan kaldırılmaları konusunda ayrıca bir işlem yapılmasına da gerek yoktur” görüşündedir. ( Erdoğan Teziç Anayasa Hukuku  )

 

13-) Olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamesi otuz gün içinde TBMM’ce onaylanmazsa ne olacağı ilişkin mantıklı yaklaşım Prof. Dr. Burhan Kuzu ile Prof. Dr. Kemal Gözler’ e ait olduğu kabul etmek gerekir. Zira OHAL / KHK’larının TBMM’de ne şekilde, ve hangi sürede onaylanacağı İçtüzükte ve Anayasada açıkça belirtilmemiştir. TBMM Onaylanmayan OHAL KHK’lerin “İdari İşlem”  olarak kaldıkları daha mantıklı ve kabul edilebilir bir görüştür.  Nitekim Anayasa Komisyonu Eski Başkanı ve Anayasa Hukukçusu Burhan Kuzu;  “Parlamentonun ret, kabul ve değiştirerek kabul kararlarını mutlaka açıkça bildirmesi gerekir. Belli bir zamanın geçmesiyle Meclisin tasdikine sunulmuş olan KHK’lerin otomatikman kabul veya reddedilmiş olacaklarını ileri sürmek isabetli olmaz. Parlamento susmak suretiyle veya zımnen bu konuda bir karar vermiş sayılmaz. Tasdik işlemi bilfiil gerçekleşmedikçe, KHK’ler idari işlem olarak kalırlar.” (Burhan KUZU:  Olağanüstü Hal Kavramı ve Türk Anayasa Hukukunda Olağanüstü Hal Rejimi 1993 – sayfa 262 )  

 

13-) Olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamesi otuz gün içinde TBMM’ce onaylanmazsa ne olacağı ilişkin Prof. Dr. Kemal Gözler ise; “Türkiye Büyük Millet Meclisinin susmasına hiçbir anlam atfedilemez. Türkiye Büyük Millet Meclisi belli bir konudaki iradesini açıkça belirtmelidir. Açıkça belirtmedikçe, iradesini zımnen belli bir yönde belirttiği varsayılamaz. Çünkü, hukukta kural olarak, susan veya hareketsiz kalan bir süjeye bir irade atfetmek, onun susma veya hareketsiz kalma ile de bir hukukî işlem yaptığını kabul etmek, kanunun öngördüğü istisnalar dışında, mümkün değildir. Biz de Burhan Kuzu gibi düşünüyoruz. Tasdik işlemi bilfiil gerçekleşmedikçe, KHK’ler idari işlem olarak kalırlar.” Görüşünü desteklemiştir. (Kemal Gözler, Kanun Hükmünde Kararnamelerin Hukuki Rejimi, Bursa, Ekin Kitabevi Yayınları, 2000 sayfa 60 )

 

14-) Dava konusu işlem olan 672 sayılı KHK henüz TBMM Başkanlığı tarafından kabul, ret veya değiştirilerek kabul edilmemiştir.  Gerek bazı görüşler gibi yürürlükten kalkacakları, gerek yokluk ile malul oldukları ve gerekse de idari işlem olarak kabul edilsin, Bakanlar Kurulu tarafından tesis edilmiş, Yasama Makamının onayından geçmemiş ve İdare tarafından yürütülen kesin bir işlem söz konusu olduğundan İdare Mahkemesi tarafından bu davanın görülmesi ve karara bağlanması gerekirken, idari işlem olmadığından bahisle reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

III-) OHAL / KHK  ADI ALTINDA  YAPILAN  GENEL DÜZENLEYİCİ  İŞLEMİ NİTELENDİRMENİN MAHKEMENİN GÖREVİ OLDUĞU

 

15-) Dava konusu 672 sayılı KHK’nın bir Olağanüstü Hal Kanunun Hükmünde Karar olduğu ve bu ad altında yayınlandığı açıktır. Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamenin şartları tanımı ve sınırları ve neye ilişkin olacakları mevzuatta yer almaktadır. Buna göre; Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik Kurulu’nun da görüşünü aldıktan sonra yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde, süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilân edebileceği, 121. maddesinde ise Anayasanın 119 ve 120. maddeleri uyarınca olağanüstü hal ilânına karar verilmesi durumunda, bu kararın Resmî Gazetede yayımlanacağı ve hemen Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onayına sunulacağı düzenlenmiştir.  Ayrıca Olağanüstü Hal Süresince de, Anayasanın 121’inci maddesinde “olağanüstü hâl süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü hâlin gerekli kıldığı konularda kanun hükmünde kararnameler çıkarabileceği düzenlenmiştir.

16-) Ayrıca Olağanüstü Halin gerekli kıldığı konularda KHK çıkaracak olan Bakanlar Kurulunun, Olağanüstü Hal Kanunu’nun 4. maddesinde, olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu’nun, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda Anayasa’nın 91. maddesindeki kısıtlamalara ve usule bağlı olmaksızın, kanun hükmünde kararnameler çıkarabileceği belirtmiştir. 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunun 9 maddesince Olağanüstü Hal Konusunda alınacak tedbirler sayılmıştır. 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunun 9. Maddesine göre;

“(1)Tabii afet ve tehlikeli salgın hastalıklar sebebiyle olağanüstü hal ilanında, olağanüstü hal ilanını gerektiren hususlar göz önünde bulundurularak aşağıda yazılı tedbirler alınabilir:

a) Bölgenin belirli yerlerinde yerleşimi yasaklamak, belirli yerleşim yerlerine girişi ve buralardan çıkışı sınırlamak, belli yerleşim yerlerini boşaltmak veya başka yerlere nakletmek,

b) Resmi ve özel her derecedeki öğretim ve eğitim kurumlarında öğrenime ara vermek ve öğrenci yurtlarını süreli veya süresiz olarak kapatmak,

c) Gazino, lokanta, birahane, meyhane, lokal, taverna, diskotek, bar, dansing, sinema, tiyatro ve benzeri eğlence yerleri ile kulüp vesair oyun salonlarını, otel, motel, kamping, tatil köyü ve benzeri konaklama tesislerini denetlemek ve bunların açılma ve kapanma zamanını tayin etmek, sınırlamak, gerektiğinde kapatmak ve bu yerleri olağanüstü halin icaplarına göre kullanmak,

d) Bölgede olağanüstü hal hizmetlerinin yürütülmesi ile görevli personelin yıllık izinlerini sınırlamak veya kaldırmak,

e) Bölge sınırları içerisindeki tüm haberleşme araç ve gereçlerinden yararlanmak ve gerektiğinde bu amaçla geçici olarak bunlara el koymak,

f) Tehlike arz eden binaları yıkmak; sağlığı tehdit ettiği tespit olunan taşınır ve taşınmaz mallar ile sağlığa zararlı gıda maddelerini ve mahsullerini imha etmek,

g) Belli gıda maddeleri ile hayvan ve hayvan yemi ve hayvan ürünlerinin bölge dışına çıkarılmasını veya bölgeye sokulmalarını kontrol etmek, sınırlamak veya gerektiğinde yasaklamak,

h) Gerekli görülen zaruri ihtiyaç maddelerinin dağıtımını düzenlemek,

i) Halkın beslenmesi, ısınması, temizliği ve aydınlanması için gerekli gıda madde ve eşyalarla her türlü yakıtın, sağlığın korunmasında, tedavide ve tıpta kullanılan ilaç, kimyevi madde, alet ve diğer şeylerin, inşaat, sanayi, ulaşım ve tarımda kullanılan eşya ve maddelerin, kamu için gerekli diğer mal, eşya, araç, gereç ve her türlü maddelerin imali, satımı, dağıtımı, depolanması ve ticareti konularında gerekli tedbirleri almak, bu yerlere gerektiğinde el koymak, kontrol etmek ve bu malları satıştan kaçınan, saklayan, kaçıran, fazla fiyatla satan, imalatını durduran veya yavaşlatanlar hakkında fiilin işleniş şekli veya niteliği de nazara alınarak işyeri bulunduğu mahal için hayati önem taşımadığı takdirde işyerini kapatmak,

j) Kara, deniz ve hava trafik düzenine ilişkin tedbirleri almak, ulaştırma araçlarının bölgeye giriş ve çıkışlarını kayıtlamak veya yasaklamak.”

Olarak belirlenmiştir. Buna ek olarak yine 2935 sayılı yasanın 11 maddesi; 

“(1)Bu Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi gereğince olağanüstü hal ilanında; genel güvenlik, asayiş ve kamu düzenini korumak, şiddet olaylarının yaygınlaşmasını önlemek amacıyla 9 uncu maddede öngörülen tedbirlere ek olarak aşağıdaki tedbirler de alınabilir:

a) Sokağa çıkmayı sınırlamak veya yasaklamak,

b) Belli yerlerde veya belli saatlerde kişilerin dolaşmalarını ve toplanmalarını, araçların seyirlerini yasaklamak,

c) Kişilerin; üstünü, araçlarını, eşyalarını aratmak ve bulunacak suç eşyası ve delil niteliğinde olanlarına el koymak,

d) Olağanüstü hal ilan edilen bölge sakinleri ile bu bölgeye hariçten girecek kişiler için kimlik belirleyici belge taşıma mecburiyeti koymak,

e) Gazete, dergi, broşür, kitap, el ve duvar ilanı ve benzerlerinin basılmasını, çoğaltılmasını, yayımlanmasını ve dağıtılmasını, bunlardan olağanüstü hal bölgesi dışında basılmış veya çoğaltılmış olanların bölgeye sokulmasını ve dağıtılmasını yasaklamak veya izne bağlamak; basılması ve neşri yasaklanan kitap, dergi, gazete, broşür, afiş ve benzeri matbuayı toplatmak,

(Ek alt bent: 09.04.1990 - 413 S.KHK/M.1)(Mülga alt bent:09.05.1990 - 424 S.KHK/M. 12)(****)

f) Söz, yazı, resmi, film, plak, ses ve görüntü bantlarını ve sesle yapılan her türlü yayımı denetlemek, gerektiğinde kayıtlamak veya yasaklamak,

g) Hassasiyet taşıyan kamuya veya kişilere ait kuruluşlara ve bankalara, kendi iç güvenliklerini sağlamak için özel koruma tedbirleri aldırmak veya bunların artırılmasını istemek,

h) Her nevi sahne oyunlarını ve gösterilen filmleri denetlemek, gerektiğinde durdurmak veya yasaklamak,

i) Ruhsatlı da olsa her nevi silah ve mermilerin taşınmasını veya naklini yasaklamak,

j) Her türlü cephaneler, bombalar, tahrip maddeleri, patlayıcı maddeler, radyoaktif maddeler veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü zehirler ve boğucu gazlar veya benzeri maddelerin bulundurulmasını, hazırlanmasını, yapılmasını veya naklini izne bağlamak veya yasaklamak ve bunlar ile bunların hazırlanmasına veya yapılmasına yarayan eşya, alet veya araçların teslimini istemek veya toplatmak,

k) Kamu düzeni veya kamu güvenini bozabileceği kanısını uyandıran kişi ve toplulukların bölgeye girişini yasaklamak, bölge dışına çıkarmak veya bölge içerisinde belirli yerlere girmesini veya yerleşmesini yasaklamak,

(Ek alt bent: 09.04.1990 - 413 S.KHK/M.2)(Mülga alt bent: 09.05.1990-424 S.KHK/M.12)(*****)

l) Bölge dahilinde güvenliklerinin sağlanması gerekli görülen tesis veya teşekküllerin bulunduğu alanlara giriş ve çıkışı düzenlemek, kayıtlamak veya yasaklamak,

m) Kapalı ve açık yerlerde yapılacak toplantı ve gösteri yürüyüşlerini yasaklamak, ertelemek, izne bağlamak veya toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapılacağı yer ve zamanı tayin, tespit ve tahsis etmek, izne bağladığı her türlü toplantıyı izletmek, gözetim altında tutmak veya gerekiyorsa dağıtmak,

n) (Ek bent: 14/11/1984 - 3076/1. md.)(*) İşçinin isteği, ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller, sağlık sebepleri, normal emeklilik ve belirli süresinin bitişi nedeniyle hizmet akdinin sona ermesi veya feshi dışında kalan hallerde işçi çıkartmalarını işverenin de durumunu dikkate alarak üç aylık bir süreyi aşmamak kaydıyla izne bağlamak veya ertelemek,

o) (Ek bent: 14/11/1984 - 3076/1. md.)(*) Dernek faaliyetlerini; her dernek hakkında ayrı karar almak ve üç ayı geçmemek kaydıyla durdurmak,

ö) (Ek bent: 14/11/1984 - 3076/1. md.)(Değişik bent: 09.04.1990 - 413 S.KHK/Madde 3)(Mülga bent: 09/05/1990 - 424/12. md.)(Yeniden düzenlenen bent: 09.05.1990 - 425 S.KHK/Madde 1)(İptal: Anayasa Mahkemesi 10/01/1991 tarih ve E.1990/25, K.1991/1)(***)

p) (Ek bent: 25.07.1986 - 259 S.KHK/Madde 2)(Değiştirilerek kabul: 03/09/1986 - 3310/2. md.)(**) Anayasanın 121 inci maddesine göre, olağanüstü halin ilanına veya devamına sebep olan hallerin Türkiye Cumhuriyeti sınırları ve mücavir yurt bölgelerimiz üzerinde cereyan etmesi ve eylemcilerin eylemlerini müteakip komşu ülke topraklarına sığındıklarının tespit edilmesi durumunda, ilgili komşu ülke ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti arasında varılacak mutabakat çerçevesinde, valinin talebi üzerine ilgili komutan, eylemcileri ele geçirmek veya tesirsiz hale getirmek maksadı ile, her defasında Genelkurmay Başkanlığı kanalı ile Hükümetin müsaadesi tahtında, ihtiyaca göre, Kara, Hava veya Deniz Kuvvetleri unsurları ile mahdut hedefli sınır ötesi harekat planlayıp icra etmek.” şeklinde sayılmıştır.

 

17-) Yani Anayasanın 121 maddesine göre Olağanüstü Hal ilan edilmesi halinde, yine 121 maddeye göre çıkartılacak olağanüstü hal kararnamelerinin olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunun 9 ve 11 maddelerinde sınırlı sayıda sayılan tedbirleri alabilecektir. Anayasanın 121. Maddesi ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunun 9 ve 11 maddelerinde sınırlı olarak sayılan tedbirlerin dışında Olağanüstü Hal Kararnamesi ile düzenleme yapılsa dahi bu düzenleme olağanüstü hal kanun hükmünde kararname sayılmayacaktır.

 

18-) Nitekim Anayasa Mahkemesi’nin 10.01.1991 tarih ve 1990/ 25 Esas ve 1991 /  1 sayılı kararına belirttiği üzere;  “Anayasa Mahkemesi Anayasa'ya uygunluk denetimi için önüne getirilen ve yasama veya yürütme organı tarafından yürürlüğe konulan düzenleyici işlemin hukuksal nitelemesini yapmak zorundadır. Çünkü, Anayasa Mahkemesi, denetlenmesi istenilen metine verilen adla kendisini bağlı sayamaz. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi "olağanüstü hal KHK'si" adı altında yapılan düzenlemelerin Anayasa'nın öngördüğü ve Anayasa'ya uygunluk denetimine bağlı tutmadığı gerçekten bir "olağanüstü hal KHK'si" niteliğinde olup olmadıklarını incelemek ve bu nitelikte görmediği düzenlemeler yönünden Anayasa'ya uygunluk denetimi yapmak zorundadır.” Aynen Anayasa Mahkemesi’nin kararında belirttiği gibi Mahkeme önüne gelen uyuşmazlıkta, uyuşmazlık konusu metne verilen adla bağlı değildir. Mahkeme önüne gelen uyuşmazlıkta hukuki metne ve uyuşmazlığa verilen adla bağlı olmayıp, uyuşmazlığın dayandığı metnin hukuksal nitelendirmesini yapması gerekir.

 

19-) Dava konusu işlem 01.09.2016 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanmış OHAL KHK adını almış olsa, yine Cumhurbaşkanlığı Başkanlığı’nda toplanan Bakanlar Kurulu bu Genel Düzenleyici işleme  OHAL KHK adını verse de,  mahkeme bu hukuksal nitelendirme ile bağlı kalmaksızın metni incelemeli hukuksal nitelendirmesini yapmalı  davayı usulden ret etmek yerine işlemin iptaline karar vermelidir. Hakim, önüne gelen uyuşmazlıkta tarafların nitelendirmeleri ile bağlı olmayıp, kendisi hukuki nitelendirmeyi yaparak hangi pozitif hukuk kuralının uygulanacağını saptamak zorundadır. Bu nedenler ile; Mahkemenin bu yönü değerlendirmeksizin doğrudan davayı ret etmesi usul ve yasaya aykırı olup, Karar bu nedenle de Kaldırılmalıdır.

 

IV-) BAKANLAR KURULU ANAYASA VE YASALARIN KENDİSİNE VERMEDİĞİ BİR YETKİYİ KULLANMAK SURETİYLE İŞLEM TESİS ETMİTŞİR.

 

20-) Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. Maddesi Türkiye Cumhuriyeti Devletinin niteliklerinden birinin de Hukuk Devleti olduğunu vurgulamaktadır.  Anayasa Mahkemesi’ nin  tanımına göre   ( E.1999/42, K.2001/41 sayılı kararında da vurgulandığı üzere )  Hukuk Devleti; İnsan Haklarına Dayanan, İnsan Hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, Eylem ve işlemleri hukuka uygun olan,   Her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren,  Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan,  Yargı denetimine açık,  Yasaların üstünde,  Yasa koyucunun da bozamayacağı, temel hukuk ilkeleri ve Anayasa'nın bulunduğunun bilincinde olan  devlettir.

 

21-) Yine Anayasa’nın başlangıç hükümlerinde, “TÜRK MİLLETİ, EGEMENLİĞİNİ, ANAYASANIN KOYDUĞU ESASLARA GÖRE, YETKİLİ ORGANLARI ELİYLE KULLANIR. … HİÇBİR KİMSE VEYA ORGAN KAYNAĞINI ANAYASADAN ALMAYAN BİR DEVLET YETKİSİ KULLANAMAZ. ( M. 6) Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez ( M. 7 )  Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, ANAYASAYA VE KANUNLARA UYGUN OLARAK KULLANILIR VE YERİNE GETİRİLİR. ( M. ? Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır. ( m. 9 ) düzenlemeleri ile kuvvetler ayrılığını açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur.

 

22-) Anayasa ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunun 4 maddesine göre; asıl olanın olağan hal olduğu, olağanüstü halin istisnai bir hal olduğu ve geçici olduğu, bu geçici durumdan olağan hale dönebilmek için halin gerektirdiği tedbirlerin Anayasa’nın 15. maddesi ile belirlenen ölçülere bağlı kalınarak alınabileceği, bu geçicilik ve sınırlılık içerisinde düzenlemelerin yapılacağı belirtilmiştir.  Buna rağmen Dava konusu 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyi çıkartan Cumhurbaşkanlığı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Öncelikle TBMM ait olan yasama yetkisini kullanmış ve mevcut birçok yasa da değişiklik yapmıştır. Daha sonra KHK Kararnamenin ekine koyduğu memur listelerine Terör Örgütü iltisak ve irtibatı olduğu belirtilen kişileri eklemiş ve Mahkemelerin Yargı Yetkisini Kullanmıştır. Kısaca Cumhurbaşkanı Başkanlığı’nda toplanan Bakanlar Kurulu Demokrasinin olmazsa olması tüm kurumlar adına söz söylemiş ve hükümler tesis etmiştir.  Bu surette Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamelerin sınırları ve düzenleme konularını aşarak Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararname vasfını kaybetmiştir.

 

V-) OHAL / KHK’SI BİREYSEL KESİN VE YÜRÜTÜLEBİLİR İŞLEM TESİS ETMİŞTİR. 

23- ) 672 sayılı 01.09.2016 tarihinde yayınlanan KHK.’nın 1. Maddesi; “Kamu personeline ilişkin tedbirler” başlığı altında düzenlenmiştir. Madde metninde;  

MADDE 1 – (1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve ekli (1) sayılı listede yer alan kişiler kamu görevinden başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır. Bu kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmaz. Haklarında ayrıca özel kanun hükümlerine göre işlem tesis edilir.

(2) Birinci fıkra gereğince kamu görevinden çıkarılan kişilerin, mahkûmiyet kararı aranmaksızın, rütbe ve/veya memuriyetleri alınır ve bu kişiler görev yaptıkları teşkilata yeniden kabul edilmezler; bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemezler, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; bunların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bunların silah ruhsatları, gemi adamlığına ilişkin belgeleri ve pilot lisansları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilir. Bu kişiler özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamazlar. Bu kişiler hakkında bakanlıkları ve kurumlarınca ilgili pasaport birimine derhal bildirimde bulunulur. Bu bildirim üzerine pasaport birimlerince pasaportlar iptal edilir.

(3) Birinci fıkra kapsamında kamu görevinden çıkarılanlar, varsa uhdelerinde taşımış oldukları büyükelçi, vali gibi unvanları ve müsteşar, kaymakam ve benzeri meslek adlarını ve sıfatlarını kullanamazlar ve bu unvan, sıfat ve meslek adlarına bağlı olarak sağlanan haklardan yararlanamazlar.” diyerek kesin, icrai ve  yürütülebilir bir işlem tesisi etmiştir. Bu düzenleme ile ayrıca başka bir karara gerek kalmaksızın hüküm ve sonuç doğuran hukuk dünyasında yansıması olan bir durum meydana geldiğinden  işlem tesis idare tesis edilen kesin ve yürütülebilir bir işlem vardır.  

 

24-) Kesin ve yürütülebilir işlem; “ yükledikleri borçlar ve tanıdıkları haklar ile, mevcut hukuksal düzeni değiştirmek amacıyla, idare tarafından yapılan tek yanlı hukuksal işlemler veya  yönetimin tek yanlı irade açıklaması ile hukuksal sonuç yaratan, başka bir deyişle, hukuk düzeninde değişiklik yapan işlemlerine, yönetsel işlemler denir... Yönetsel işlemler, uygulanabilir işlemlerdir. Yönetsel işlemlerin icrai olma ayrıcalığı vardır” şeklinde tanımlanmaktadır.  Bir başka tanımda ise; “ yetkili idari makamların, kamu gücünü kullanarak, idare işlevlerine ilişkin olmak üzere, idare hukuku esaslarına göre aldıkları, kişiler yönünden idari alanda hak ve yükümlülükler (statüler) doğuran, kesin ve uygulanabilme özelliği olan tek yanlı irade açıklamaları idari işlemdir. Bir başka tanımda ise; “bir idari işlemin kesin ve yürütülmesi zorunlu sayılabilmesi hukuk düzeninde varlık kazanabilmesi için gerekli prosedürün son aşamasını geçirmiş bulunmasına, başka bir idari makamın onayına ihtiyaç göstermeksizin hukuk düzeninde değişiklikler meydana getirebilmesine, başka bir anlatımla idare edilenlerin hukukunu şu ya da bu yönde etkileyebilmesine bağlı olduğunu açıklamıştır.”

 

24-) Yürütülebilir işlemlerin ne olduğu ve unsurları konusunda hangi tanım kabul edilirse edilsin, kesin yürütülebilir bir işlemin varlığından söz edilebilmesi için şu ana unsurların bulunması gerekir. Bu unsurlar; kamu gücünün kullanılarak yapılması, tek taraflı olması, kararın verildiği anda geçerli ve uygulanabilir olması idare edilenlerin veya 3. Kişilerin hukukunu şu ya da bu yönde etkileyebilme özelliği taşıyan bir karar olması gerekir. Bu özelliği taşıyan her işlemin/ kararın kesin ve yürütülebilir bir işlem olduğu açıktır.

 

25-) Dava konusu KHK da; kamu gücü kullanılarak çıkartılan, tek taraflı, bireylerin hukukunda şu ya da bu şekilde etkileme kabiliyeti olan yürütülebilir (icra edilebilir ) bir işlemdir. KHK adı altında çıkartılan ve memuriyetten çıkartma hükmü / kararı içeren 1. maddesinin kesin ve yürütülebilir olduğu, başkaca hiçbir işlem yapılmasına gerek kalmaksızın sonuç doğurduğu düşüldüğünde “idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülebilir bir işlem”  olduğu açıktır. Bu nedenle mahkemenin idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülebilir bir işlem olmadığından bahisle davanın reddine dair kararı usul ve yasaya aykırıdır.

 

VI-) KAMU HİZMETİNDEN ÇIKARMA USUL VE ESASLARI ANAYASA VE KANUNLARLA BELİRLENMİŞTİR.  BU USUL VE ESASLARA UYULMAMIŞTIR.

 

26-) Yine 672 sayılı Kanun hükmünde kararnamenin 1. maddesi ile (1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve ekli (1) sayılı listede yer alan kişiler kamu görevinden başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır.” kararı/ düzenlemesi ile ekli listede yer alan her bir kişi ve benim için birel / bireysel işlem tesis etmiştir. Tesis edilen bireysel işlem ile kamu hizmetinden bir daha dönmemek üzere çıkarılmış bulunmaktayım.

27-) Bilindiği üzere, Memuriyetten çıkartma 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 125. maddesinden düzenlenmiştir. Buna göre; Devlet memurluğundan çıkarma: Bir daha Devlet memurluğuna atanmamak üzere memurluktan çıkarmaktır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanuna  göre memurluktan çıkartmayı gerektiren fiil ve eylemler tek tek sayılmıştır. Bu fiil ve eylemler şunlardır. ; a) İdeolojik veya siyasî amaçlarla kurumların huzur, sükûn ve çalışma düzenini bozmak, boykot, işgal, (Değişik ibare: 6111 - 13.2.2011 / m.111) "kamu hizmetlerinin yürütülmesini engelleme", işi yavaşlatma ve grev gibi eylemlere katılmak veya bu amaçlarla toplu olarak göreve gelmemek, bunları tahrik ve teşvik etmek veya yardımda bulunmak, b) Yasaklanmış her türlü yayını veya siyasî veya ideolojik amaçlı bildiri, afiş, pankart, bant ve benzerlerini basmak, çoğaltmak, dağıtmak veya bunları kurumların herhangi bir yerine asmak veya teşhir etmek, c) Siyasî partiye girmek, d) (Değişik: KHK/243 - 29.11.1984) Özürsüz olarak, bir yılda toplam 20 gün göreve gelmemek, e) Savaş, olağanüstü hal veya genel âfetlere ilişkin konularda amirlerin verdiği görev veya emirleri yapmamak, f) (Değişik: 6111 - 13.2.2011 / m.111) Amirlerine, maiyetindekilere ve iş sahiplerine fiili tecavüzde bulunmak, g) Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak, h) Yetki almadan gizli bilgileri açıklamak, ı) Siyasî ve ideolojik eylemlerden arananları görev mahallinde gizlemek, j) Yurt dışında Devletin itibarını düşürecek veya görev haysiyetini zedeleyecek tutum ve davranışlarda bulunmak, k) 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkındaki Kanuna aykırı fiilleri işlemek. KHK‘nin 2 maddesi gereğince hakkımda bu fiil ve eylemlerden herhangi birine dayanmaksızın memuriyetten çıkartma kararı verilmiştir.

28-)  Kaldı ki; Memuriyetten çıkartmaya ilişkin usul ve esaslara uyulmaksızın memuriyetten çıkartma kararı verilirken; Anayasamızın 125 maddesi “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır”  düzenlemesi ile 129. Maddesi “Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez. Disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz.” Düzenlemeleri de görmezden gelinerek bu çıkartma işlemi yargı denetimi dışına bırakılmaya çalışılmıştır.

VII-) SORUŞTURMA AÇILMAMIŞ VE SAVUNMA HAKKI VERİLMEMİŞTİR

 

29-) 1982 Anayasası’nın 128. maddesinin ikinci fıkrasına göre; “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük hakları kanunla düzenlenir. Ancak mali ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır.” ve Anayasa'nın 38. Maddesinin 1. Fıkrasındaki “ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur”.

 

30-) Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin disiplin işlemleri Anayasa'nın 128/2 maddesindeki “diğer özlük hakları” kapsamındadır ve disiplin cezalarının neler olduğuna dair eylemler ile cezalar ancak kanunla düzenlenecek olup, KHK ile belirlenemeyeceği net bir şekilde ortaya koyulmuştur.

31-) Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi kararı, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun örnek kararları, Danıştay kararları ve akademik görüşler birlikte değerlendirmeye alındığında; Tüm idare mahkemelerinde ve Danıştay’da açılan idari davalarda daha fazla mağduriyete sebebiyet verilmemesi için iptal kararlarının verilip meslekten çıkarma işlemlerinin sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılması gerekmektedir.

 

32-) Dava konusu işlem Yürütme erki olan Bakanlar Kurulu’nca tesis edilmiştir. Bu durum evrensel hukuk kurallarına ve ilkelerine aykırıdır. Adil yargılanma hakkım gasp edilmiştir. Mezkur işlemler bir ön kabulle yapılmaktadır ve sonucu zaten ilan edilmiştir. Soruşturma yapma ve savunma alma suretiyle kanunun öngördüğü usullerin formalite olarak yerine getirilmesi bile olmaksızın bir kamu görevlisi için uygulanabilecek en ağır yaptırım uygulanmıştır.

 

32-) Anayasa ve Devlet Memurları Kanunu ile sair diğer yasal mevzuattan da anlaşılacağı üzere hakkında meslekten çıkarma cezası istenen kişiye soruşturma dosyasını ücretsiz olarak inceleme ve edinme hakkı tanınmıştır. Anayasa Mahkemesi "Savunma Hakkı"nı şu şekilde yorumlamaktadır:

 

"Savunma hakkı, Anayasa'nın "Kişinin Hakları ve Ödevlerini” belirleyen ikinci bölümünde yer alan, temel haklardandır. Hukuk öğretisinde olduğu kadar uygulamada da, önemi ve erdemi tartışılmaz yüceliktedir. Evrensel konumu nedeniyle, insanlığın ortak değerlerinden sayılmaktadır. Felsefi ve hukuksal nitelikleri ve içerikleriyle adalet kavramı ve yargılama işlevi, birbirini tümleyen, birbirinden ayrılamaz sav, savunma, karar üçlüsünden oluşanı yargıyla yaşama geçmektedir. Yargılama süresince, savunma hakkının sanık için yararı ve gereği tartışma götürmez ... savunma, hak arama özgürlüğünün ve adil yargılamanın vazgeçilemez bir koşuludur. Savunmanın tam olarak yapılmasında kamu yararı da vardır. Gerçekten savunma, sonuçta kararının doğru olarak verilmesini sağlar. Bu da ceza adaletinin hakkıyla gerçekleşmesine yardımcı olur. Adaletin devletin temeli olduğunu bir kez daha doğrular. ”

33-) Savunma, suçlamaya karşı sanığın yararına yürütülen; onu hukukî ve fiilî açıdan korumayı amaçlayan bir faaliyettir. Bu hak Anayasa'da, taraf olduğumuz milletlerarası sözleşmelerde ve kanunlarımızda yer almıştır. CMK’ya göre de bu hakkın kısıtlanması mutlak bozma sebebidir (m. 308/8 CMK).

 

34-) Sanık, savunmayı bizzat ve/veya bir avukat vasıtasıyla da yapabilir. İHAS m. 6/3b, c de "her sanık, müdafaasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara malik olmak; kendi kendini müdafaa etmek veya kendi seçeceği bir müdafi tayin için malî imkânlardan mahrum bulunuyor ve adaletin selâmeti gerektiriyorsa, mahkeme tarafından tayin edilecek bir avukatın meccani yardımından istifade etmek haklarına sahiptir" denilmek suretiyle bu hususa işaret edilmiştir. Her sanık, şahsına tevcih edilen isnadın mahiyet ve sebebinden en kısa bir zamanda, anladığı bir dille ve etraflı surette haberdar edilmek; müdafaasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara malik olmak hakkına sahiptir (m. 6/3 İHAS m. 9/2 MvSHS). Bu temel hak disiplin hukukunda da geçerli evrensel bir haktır.

 

35-) İsnadı öğrenme hakkı, müdafaa hakkının temel unsurlarındandır. Burada şüpheliye; işlediği sanılan suçun yeri, zamanı, kime karşı işlenmiş olduğunun ana hatları ile bildirilmesi yeterlidir. Fakat sadece suçun isminin söylenmesi, mesela, hırsızlıkla suçlanıyorsunuz, denilmesi, yetmez. Dava konusu işlemde, işleme dayanak yapılan suçun ne olduğu, yeri, zamanı, kime karşı işlenmiş olduğu hiçbir suretle bildirilmemiştir. Hatta suçun ismi dahi bildirilmemiştir. “isnadı öğrenme hakkı” ve “savunma hakkı” gibi temel haklarım elinden alınmıştır.

 

36-) Savunma hakkının tam olarak kullanılabilmesi için kişinin aleyhindeki isnadı tam ve eksiksiz olarak bilmesi gerekir. Bu bağlamda, 1412 sayılı CMUK'un 208/2. maddesindeki "Sulh Ceza Mahkemelerinde açılan davalara ait iddianamelerin sanığa tebliğ olunamayacağına" yönelik hüküm Anayasa'ya aykırı bulunmuştur. Kararda, AİHS'nin 6. maddesine (adil yargılanma) açıkça yollama yapılmıştır. Mahkemeye göre, her sanığın kendisine yönelik isnadın nedeni ve niteliğinden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek hakkına sahip olduğu, olayı, isnadın nedenini ve hukuki niteliğini bilmeyen sanığın kendisini yeterince savunamayacağı, bu hususun da, savunma hakkının temelini oluşturduğu, sav ve savunma hakkının her türlü etkiden uzak kullanılmasının asıl olduğu, buna göre yargı yerlerinde, tarafların sav ve savunmalarını özgürce yapmalarının sağlanmasının gerektiği, kimi suçluların yargılanmasında, iddianamenin sanığa tebliğ edilmemesi yoluyla, savunma hakkının sınırlandığı, bu nedenle, söz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu belirtilmiştir. Yürürlükteki 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda (Md 176/1) ise, önceki düzenlemenin aksine, iddianamenin 'çağrı kâğıdı ile birlikte sanığa tebliğ olunacağı açıkça hükme bağlanmıştır.

 

37-) Bir ceza ya da hukuk davasında tarafların gösterilen tüm delillerden ve sunulan tüm mütalaalardan haberdar olması ve görüş bildirebilme olanağı bulunmalıdır. Bu bağlamda adaletin adil idaresi görünümüne özellikle önem verilmelidir. Bu ilkeler ceza hukukunda uygulandığı gibi disiplin hukukunda da uygulanmaktadır. ANCAK İPTAL DAVASINA KONU İŞLEMİ TESİS EDEN İDARE, SORUŞTURMA DAHİ YAPMADAN MESLEKTEN ÇIKARMA İŞLEMİ TESİS ETMİŞTİR.

 

VII-) ANAYASAYA AYKIRILIK İDDİASI VE İTİRAZ YOLUYLA ANAYASA MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİ TALEBİ MAHKEMECE DEĞERLENDİRİLMEMİŞTİR.

 

38-) 672 sayılı KHK ile getirilen düzenlemeler değerlendirildiğinde bu düzenlemelerin, olağanüstü halin gereklerini aşan nitelikte olduğu, süre yönünden herhangi bir belirleme içermediği, etkilerini olağanüstü halden sonra da devam ettirdiği ve ölçülülük ilkesine aykırı olduğu görülecektir. Bakanlar Kurulu kendisine Anayasa ile verilmeyen konularda yetki kullandığından, bir diğer ifade ile ancak Kanun ile yapılabilecek düzenlemeleri KHK ile yaptığından 672 sayılı KHK Anayasa’ya aykırıdır ve iptali için dosyanın Anayasa Mahkemesine gönderilmesi gerektiği belirtilerek mahkemeden talepte bulunulmuştur. Ancak, mahkeme bu talebi dikkate almadığı gibi İstinaf aşamasında da bu durum değerlendirilmemiştir. Oysa, talep hukuka uygun olup mahkeme tarafından kabul edilmesi gerekirdi. Şöyle ki;

 

Mezkur KHK’nın İlgili İşlemi Düzenleyen Hükmü de Anayasa'ya Aykırıdır

39-) Mezkur KHK incelendiğinde, Anayasa’nın 15. Maddesinde sayılan haller dikkate alınmadan yayımlanarak yürürlüğe girdiği açıkça görülmektedir. En bariz örneği ise hiçbir somut gerekçe olmaksızın Masumiyet Karinesi çiğnenerek ben ve ekli listelerde isimleri bulunan kişiler, mahkeme kararı ile saptanmadan peşinen suçlu ilan edilerek meslekten çıkarılmış bulunmaktadır.

 

40-) OHAL kararının ve mezkur KHK’nın Anayasa’ya açıkça aykırı olması ve KHK’nın belirtilen usulde TBMM’de onaylanmaması nedeniyle geçerli bir hukuk normu olduğunu söylemek oldukça zordur. Bu haliyle AİHS’nin 7. Maddesi ihlal edilmiştir.

 

41-) Bir diğer husus ise, ilgili devlet kurumları bir suç tespit etmiş ise bu suç tarihinin ne olduğunun ortaya konulması hangi yasa kurallarının uygulanacağı noktasında çok önemlidir. Kanunilik ilkesi gereğince lehte kanunun uygulanması ve fiilin işlendiği zaman suç teşkil edip etmemesi gibi konular titizlikle irdelenmelidir. Bir tespit yetkili kurumlarca yapılmış ise tespitin yapıldığı yani fiilin gerçekleştiği zamanki hukuk kuralları uygulanmalıdır. KHK ise kişilerin işlediği iddia edilen eylemlerinden sonra çıkarılmış ve geçmişe yürüyecek şekilde kapsamı genişletilerek kişileri cezalandırmıştır. Özetle OHAL ilanından önce işlendiği iddia edilen eylemler için OHAL KHK’ları uygulanamaz ve OHAL öncesi hukuk kuralları ile işlem tesis edilmelidir. Bu haliyle de mezkur KHK suçta ve cezada kanunilik ilkesine de aykırıdır.

42-) AİHM, Jespers Belçika’ya karşı[1] davasında silahların eşitliği ilkesi 6. Madde (3) b ile birlikte değerlendirildiğinde, savcılık veya “soruşturma makamının ellerindeki ya da ulaşabildikleri ve sanığın kendisini temize çıkarabilmesine veya cezasını azaltmasına yardımcı olabilecek nitelikteki tüm malzemeleri açıklamakla yükümlü olduğu” şeklinde anlaşıldığını belirlemiştir. Bu ilke aynı zamanda bir savcılık tanığının inandırıcılığına halel getirebilecek malzemeyi de kapsar. Foucher Fransa’ya karşı[2] davasında AİHM, kendi kendini savunmak isteyen bir sanığın savcı tarafından dava dosyasına erişiminin engellendiği ve dosyada bulunan evrakın birer nüshasının sanık tarafından alınmasına izin verilmediği için sanığın savunmasına yeterince hazırlanamamasının 6. Madde (3) ile birlikte okunduğunda, silahların eşitliğinin ihlâli anlamına geldiğini kararlaştırmıştır.

 

43-) Savunma alınmadan disiplin cezası verilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığı belirtilmiştir. YUKARIDA ANLATILAN ULUSAL VE ULUSLARARASI MEVZUAT ÇERÇEVESİNDE SAVUNMA HAKKININ KULLANDIRILMASI KUTSAL BİR HAK VE İŞLEMİ TESİS EDECEK MAKAMI AÇISINDAN BİR ZARURETTİR. Suç şüphesi altında bulunan kişiler masumiyetlerini ancak kendilerine tanınan savunma hakkı ile ispatlayabileceklerdir. Etkin bir savunma yapabilmenin olmazsa olmazı ise kişinin kendisine isnat edilen suçlamayı bilmesi ve lehinde ve aleyhindeki delillere ulaşabilmesi olanağıdır. Savunma hakkımın kullandırılmaması açıkça hukuka aykırıdır ve dava konusu işlemi en baştan sakatlamıştır. Bu sebeple açıkça hukuka aykırı olan dava konusu işlemin iptal edilmesi gerekmektedir.

 

44-) 672 sayılı KHK ile peşinen suçlu ilan edilerek ailemin ve benim tüm hayatını etkileyen bir kararla mesleğimden çıkarıldım ve savunma yapma hakkı dahi şahsıma verilmedi. Anayasamızda ve AİHS’ de savunma yapılmaksızın ceza verilmesi yasaklanmış ve bu yöndeki uygulamalar hak ihlali olarak değerlendirilmiştir.

 

45-) Kamuoyunda, siyasi yetkililerce, ilk olarak açığa alınan kamu görevlileri hakkında idari soruşturma yürütüleceği ve bu soruşturmalar neticesinde işlem tesis edileceği belirtilmesine rağmen, ben dahil hiçbir kamu görevlisi hakkında hiçbir idari soruşturma açılmamış ve doğrudan 672 sayılı KHK da liste yayımlamak suretiyle meslekten çıkarma işlemi icra edilmiştir. Bu haliyle savunma hakkım ihlal edilmiştir. Bakanlar Kurulu yargısız infaz yapmıştır. Bu durumu daha sonra başta Cumhurbaşkanı olmak üzere diğer siyasiler de dile getirmişlerdir. Cumhurbaşkanı kamudan ihraçları “at izi it izine karıştı” diyerek özetlemiştir.

 

46-) AİHM’e göre, Sözleşme’nin 6. Maddesi anlamında “kişiye karşı yöneltilmiş suçlama” kavramı özerk yorumlanır; AİHM bu açıdan devletlerin iç hukukundaki nitelemelerle bağlı değildir. Suçlamanın niteliği, cezanın ya da yaptırımın niteliği ve ağırlığı bu açıdan AİHM’nin dikkate aldığı ölçütler olup, AİHM bu ölçütlerden her birini tek tek dikkate alarak somut olayda ceza hukuku anlamında “kişiye karşı yöneltilmiş bir suçlama” bulunup bulunmadığını kararlaştırmaktadır. İç hukukta bir suçlama ceza hukuku anlamında suç olarak nitelendirilmiş ise, bu durumda zaten Sözleşme’nin 6. Maddesinin ceza hukuku ilkeleri somut olaya uygulanır.

 

47-) Somut olayda tarafıma yöneltilen suçlama “terör örgütüne aidiyet ya da üyeliktir”; KHK ekinde kimlerin aidiyet, kimlerin iltisak veya irtibatı olduğu ayrı ayrı yazılmadığı için, ekli listelerde yer alan tüm bireyler, terör örgütüne aidiyetle suçlanmış olacakları gibi, her biri ayrı ayrı iltisak veya irtibatla da suçlanabilir. Ancak KHK metnini okuyan her birey, ekinde yer alan listelerde ismi geçenlerin iddia edilen terör örgütüne aidiyeti (diğer bir ifade ile “üyesi”) olduğunu da anlayacağı için suçlamanın terör örgütüne üyelik olduğu açıktır. Türk Ceza Kanunu ile Terörle Mücadele Kanunu (Türk Ulusal Hukuku), terör örgütüne üyeliğini ceza hukuku anlamında bir suçlama olarak nitelendirmiştir (TCK m. 314, TMK m. 1 ve devamı hükümlerine bakınız). Terör örgütü üyeliği, iç hukukta şüpheye yer vermeyecek şekilde ceza hukuku anlamında suç olarak nitelendirildiğine ve tarafıma da bu suçlama atfedildiğine göre, somut olayda sadece bu nedenle de AİHS’nin 6. Maddesinin kapsamına giren “kişiye karşı yöneltilmiş bir suçlama” vardır.

 

48-) Ayrıca, suçlamanın niteliği bir yana, cezanın niteliği ile ağırlığı dikkate alındığında da somut olayda kişiye karşı yöneltilmiş bir suçlama bulunmaktadır. Bir daha kamu görevinde hayatım boyunca çalışamayacak şekilde kamu görevinden çıkarılmakta ve terör örgütü üyesi olarak damgalanmaktayım. Kamu görevinde çalışamamam bir yana, bir Kanun (Hükmünde Kararname, KHK) ile ismim açıkça tüm dünyaya duyurularak, terörist gibi yaşamaya mahkûm edilmekte, özel sektörde dahi iş bulmam neredeyse imkânsızlaşmaktadır. Bu durum kişinin sivil olarak ölümüne (sivil ölüm) yol açacak ağırlıkta bir cezalandırmaya neden olup, yaptırımın ağırlığı ve niteliği dikkate alındığında da somut olayda Sözleşme’nin 6. maddesi anlamında kişiye karşı yöneltilmiş bir suçlama vardır. Tüm bu nedenlerle Sözleşme’nin 6. Maddesinin cezai yaptırımlara ilişkin tüm hükümleri ve garantileri somut olayda uygulanır (Benzer AİHM kararları için bakınız. HUDOC).

 

49-) Davaya konu olayda hiçbir yargılama yapılmadan, bir Kanun (Hükmünde Kararname, KHK) ile suçlu ve mahkûm olmuş gösterildiğim açıktır. Hiçbir yargılama yapılmadan, AİHS’nin 6/3 maddesindeki en asgari sanık haklarından hiçbiri sağlanmadan bir kişiyi Kanun (Hükmünde Kararname, KHK) ile mahkûm etmek, AİHS’nin 6/1, 6/2 ve 6/3 hükmündeki tüm güvenceleri ihlal eder; açık bir denial of justice oluşturur. Sonuç olarak, ömrüm boyunca bir daha kamu görevinde çalışamayacak şekilde kamu görevinden Kanun (Hükmünde Kararname, KHK) ile çıkarılmam ve hiçbir yargılama yapılmadan bir KHK ile terör örgütü üyesi olarak suçlanıp kamuoyu nezdinde mahkûm edilmem AİHS’nin 6. maddesindeki tüm güvenceleri açıkça ihlal etmiştir.

 

50-) Tüm bu Anayasa’ya aykırılıklar değerlendirildiğinde, 672 sayılı KHK’nın 1. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu, KHK hüviyeti taşımayan düzenlemeye OHAL KHK  düzenlemesi şeklinde yaklaşıldığı görülecektir. Anayasa aykırılık olması veya KHK hüviyeti taşımasa dahi bu nazarla hareket edilmesi karşısında  672 sayılı OHAL KHK’sının 1. maddesinin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması gerekmesine rağmen mahkemece dikkate alınmamış olması açıkça hukuka aykırı olmuştur.

 

51-) 01.09.2016 tarih ve 672 sayılı OHAL KHK’nin 1. Maddesinin 1., 2., ve 3. fıkrasında yer alan düzenlemenin Anayasanın  başlangıç hükümleri ile 2, 6, 7, 12, 13, 15, 36, 38, 70, 90/5, 120, 121, 125 ve 138. Maddelerine aykırı olduğundan Anayasa’nın 152. ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanunun 40. Maddesi gereğince ANAYASA MAHKEMESİNE  İTİRAZ YOLUYLA ANAYASA’YA AYKIRILIK BAŞVURUSU YAPILMASINI talep etmeme rağmen bu talebim dikkate alınmamış olması nedeniyle de karar BOZULMALIDIR.

 

IX- ) DAVA KONUSU İŞLEM  BİR İDARİ İŞLEMİN UNUSURLARI YÖNÜNDEN HUKUKA AYKIRIDIR. 

 

52-) Anayasa’ya aykırılık hususunun irdelendiği birinci maddede belirtildiği üzere Bakanlar Kurulu kendisine Anayasa ile verilmeyen bir konuda yetki kullanmıştır. Bakanlar Kurulu’nun konu bakımından yetkisiz olduğu bir konuda çıkardığı dava konusu KHK, nitelik itibarıyla Bakanlar Kurulu kararı niteliğindedir ve dolayısıyla idari davaya konu olabilecek meslekten çıkarma işlemidir.

 

53-) Anayasa Mahkemesi’ne iptal davası açma yetkisi olan ana muhalefet partisi veya belli sayıdaki milletvekilinin KHK’nın iptali için dava açmaması durumunda Anayasaya aykırı KHK yürürlükte kalmaya devam edecek ve telafisi imkansız hukuka aykırılıklar doğuracaktır. Bunu aşmak için ve hukuk devletinin gereği olarak  meslekten çıkarma bir işlem olarak kabul edilerek davanın esasının incelenmesi gerekmesine rağmen incelenmemiştir.

 

54-) İdari işlemlerde yasa, tüzük ve yönetmelik gibi hukuki düzenlemelerle kişilere tanınan hakları kullandırılmadan tesis edilen işlemlerin şekil yönüyle hukuka aykırı olduğu ve bozma gerektirdiği, yerleşik Danıştay kararları ile tespit edilmiştir. Yine, idari işlemin yasa, tüzük, yönetmelikle önceden tespit edilen yöntemlere uygun olması gerektiği, aksi halde yine şekil yönünden iptal edildiği birçok Danıştay kararı ile sabittir. Ancak, idare, detaylı şekilde anlatıldığı gibi tebligat yöntemlerine uymamış ve ilgili kanun ve yönetmeliklerde tanınan hakları kullandırtmamıştır.

 

55-) İdari işleme ilişkin tebligat, yasa, tüzük ve yönetmelikle düzenlenen usule uygun yapılmamıştır. Yukarıda da ayrıntılı olarak açıklandığı üzere isnat edilen suçlama nedeniyle savunma hakkım kısıtlanmıştır.

 

56-) Öncelikle Davalı İdare Tarafından Tesis Edilen İşlem Konu Bakımından Hukuka Aykırıdır. İdare hukukunda; hangi sebeplerin hangi hukuki sonuçlara vücut vereceği genellikle hukuki düzenlemelerle önceden belirlenmiştir. Bu durumda, sebep ile konu arasındaki bağın göz ardı edilmesi, yani hukuki düzenleme ile önceden belirli bir sebebe bağlanan sonuçtan farklı bir sonuca yönlenmesi, işlemi konu yönünden hukuka aykırı kılar ve iptalini gerektirir. Yine, bu bağlamda “suçların ve cezaların kanuniliği ilkesini” de göz önünde bulundurmak gerekir. Suçların ve cezaların kanuniliği ilkesi, birey hak ve özgürlüklerin korunmasının güvencesini teşkil etmektedir. Bu ilke sayesinde, suçlar ve bu suçlar karşısında uygulanacak yaptırımlar önceden belirlenerek kişi hürriyetlerinin sınırları çizilmektedir, Kanunilik ilkesi, ceza hukuku kadar sınırları net bir biçimde çizilmemiş olsa da disiplin hukukunda da kendisine yer edinmiş ve muhtelif fiil ve hareketler tarif edilerek, bu fiil ve hareketlerin işlenmesi durumunda karşılığında uygulanacak disiplin cezaları belirtilmiştir.

 

57-) Danıştay 12. Dairesi'nin 11.11.2003 Tarih ve 2003/1398 Esas, 2003/3413 Karar No'lu kararında, “davacıya isnat edilen fiil ile, verilen cezanın fiile uyup uymadığı incelenerek karar verilmesi gerekirken, Mahkemece fiilin hangi maddeyi ihlal ettiğinin açıkça belirtilmediği nedeniyle işlemin iptaline karar verilmesinde hukuki isabet görülmediği" belirtilmiş, hangi fiilin hangi maddeyi ihlal ettiğinin açıkça belirtilmesi gerektiğine değinilerek ilk derece mahkemesinin kararı bozulmuştur.

 

58-) Bağlı bulunduğum bakanlık ve Bakanlar Kurulu, hiçbir delil içermeyen ve basına yansıdığına göre de illegal fişlemelere dayanarak, terör örgütü üyesi olduğu veya iltisaklı bulunduğundan bahisle meslekten çıkarılma cezası vermiştir. Bu hususta sonuçlanmış bir soruşturma dahi bulunmayışı, iddia edilen suçun tarafımdan işlendiğine dair tek bir somut delilin bulunmayışı, yukarıda detaylıca açıklanan gerekçeler kapsamında bu suçun isnat edilmesine konu yapı ile dava konusu işlemi yapan ve onaylayan makamdakiler arasında açık iltisak bulunması karşısında, mezkur işlem açıkça hukuka aykırıdır. Şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince benim masum kabul edilmem evrensel hukuk ilkelerinin bir gereğidir. Fakat, mevzuatımızda da yer bulan bu evrensel temel hukuk ilkelerinin tamamı göz ardı edilerek, olaya, hukuka ve hakkaniyete aykırı işlem tesis edilmiştir.

59-) Hakkımda Tesis Edilen İdari İşlem, Sebebe Dayanma Açısından Hukuka Aykırıdır. Genel olarak idari işlemler tesis olunurken mutlaka bir sebebe dayanmalıdır ve sebep doğru olmalıdır. Yani, idari işlemde sebep unsuru, işlemin dayanağını göstermektedir. Sebep unsuru, idareyi işlem tesis etmeye yönelten durumlardır. Diğer bir deyişle sebep; işlemden önce gelmekte ve idareyi işlem tesis etmeye etken olmaktadır. İdari işlemlerin dayanağı kimi durumlarda, yasa, tüzük, yönetmelik gibi hukuki düzenlemeler ile açıkça belirlenmiştir. Bunların yanı sıra idarenin işlemini dayandırdığı ya da idari yargı yerinin isteği üzerine açıklamak durumunda kaldığı sebep unsurunun hukuka ve gerçeğe uygun olması gerekmektedir. Nitekim, işlemde gösterilen veya yargı yerinin isteği üzerine açıklanan sebep unsurunun hukuka ya da gerçeğe aykırı olması durumunda işlem, idari yargı yerince iptal edilecektir.

 

60-) Konu ile ilgili olarak İstanbul 6. İdare Mahkemesi'nin 26.05.1997 gün ve E; 1997/1333, K; 1997/11368 sayılı kararında "Durum böyle olunca, dosyaya somut bir bilgi veya belge sunulmadığından, diğer bir deyişle işlemin sebep unsurunu ortaya koyacak herhangi bir belge dosyaya ibraz edilmediğinden, idareye 657 sayılı Yasanın 76. Maddesi ile tanınan takdir yetkisinin kamu yararı ve hizmet gerekleri uyarınca kullanılmadığı kanaatine ulaşılarak dava konusu işlemde sebep unsuru yönünden hukuka uyarlık bulunmamış ve işlem iptal edilmiştir.” denilerek durum çok aşikâr ifade edilmiştir.

 

61-) Benim hiçbir bağımın bulunmadığı (fakat işlemi tesis eden ve onaylayan makamdakilerin açıkça iltisaklı bulunduğu) bir yapıyla ilişkili olarak sorumlu tutulmam ve ceza almam açıkça hukuka aykırıdır ve iptali gerekmektedir. Davaya konu işlemin sebep unsurunu oluşturacak herhangi bir delil veya belge ortaya konulmadığı için, işlemin sebep unsuru yönünden de iptal edilmesi gerekir. Davaya konu olan KHK’da iddia edilen suçu ne surette, ne zaman, nasıl işlediğime dair hiçbir delil yoktur. Aynı kararda işlem gören binlerce kişiye aynı isnatla TORBA şekilde ceza verilmiş, kimin ne surette suçu işlediği izah edilememiş ve suçun şahsiliği ilkesine aykırı davranılmıştır. Hal böyleyken bu cezanın verilmesi, bahse konu idari işlemin sebep yönünden açıkça hukuka aykırı olduğunu ve iptalinin gerektiğini göstermektedir.

 

62-) Dava Konusu İşlemin, Maksat Unsuru Açısından İptal Edilmesi Gerekir. "MAKSAT" unsuru ise iptal davalarında işlemler üzerinde cereyan edecek hukuka uygunluk denetiminin final unsurudur. Burada önem arz eden husus maksat yönünden hukuka aykırılığın tespitinin diğer unsurlara nazaran farklılık oluşturduğudur. Gerçekten de yetki, şekil, sebep ve konu unsurları yönlerinden hukuka aykırılığın tedbiri dosya içeriğinde bulunan belgelerden çıkarılabilmekte iken maksat unsuru yönünden hukuka aykırılık durumunda ise işlemi tesis eden idare kişisinin niyetinin araştırılması ve bir sonuca varılması gerekmektedir. Nitekim, diğer unsurlardan yine farklı olarak maksat unsurunda idari yargıç, davacının istemi üzerine araştırma yapmak durumundadır.

 

63-) Konu ile ilgili olarak Danıştay 5. Dairesi'nce verilen 25.04.1979 gün ve E; 1979/15059, K; 1979/11022 sayılı kararda "Bu durumda dava konusu görevden uzaklaştırma işleminin kanunun amaçladığı şekilde kamu yararına ve kamu hizmetinin gereklerine uygun olmaksızın tesis edildiği anlaşıldığından" maksat yönünden mevzuata aykırı olduğu gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmiştir.

 

64-) Geçmiş hizmetlerim olumlu, sicil notum yüksek, sicilim temiz, konusunda uzman ve tecrübeli bir devlet memuruydum. Dava konusu işlem tarihine kadar hakkımda memuriyetim boyunca adli ve idari tek bir ceza mevcut değildir.

 

İzah edilen nedenlerle hukuka aykırı olarak tesis edilen işlemin iptali gerekmesine rağmen İdare Mahkemesi tarafından incelenmeksizin reddedilmiş olması ve Bölge idare mahkemesi tarafından da İstinaf talebinin reddine karar verilmesi açıkça hukuka aykırı olduğundan kararın BOZULMASI gerekmektedir.

 

ADLİ YARDIM TALEBİ

 

65)       Dava konusu KHK ile meslekten çıkarıldım. Bu sebeple, hiçbir gelirim olmayıp, açtığım davaların yargılama masraflarını karşılayacak maddi gücüm de bulunmamaktadır.

 

66)       2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31.maddesinde adli yardım hallerinde Hukuk Usulü Kanunu’nun uygulanacağı açıkça belirtmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun 334.maddesinin 1.fıkrasında “(1) Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde, haklı oldukları yolunda kanaat uyandırmak kaydıyla adli yardımdan yararlanabilirler.” hükmü yer almaktadır.

 

67)       Meslekten çıkarılmış olmam dolayısıyla hiçbir gelirim bulunmamakta olup, aileme bakmak için gerekli mali yeterliliğim de maalesef yoktur. Bu nedenle, Başkanlığınızda görülen davanın yargılama masrafları tarafımı zor duruma düşürmektedir. Bu sebeplerle yargılamanın masrafları yönünden adli yardım kararı verilmesini isteme zarureti doğmuştur.

 

 

HUKUKİ SEBEPLER         : Anayasa, AİHS, 657 sayılı DMK, 4483 sayılı Kanun, İYUK, 5237 sayılı TCK, 5271 sayılı CMK, taraf olduğumuz uluslararası mevzuat ve sair alakadar mevzuat

 

SONUÇ VE TALEP            : Yukarıda açıklanan nedenler ve re'sen tespit edilecek sair iptal nedenleri ile öncelikle adli yardım hükümleri uygulanması yönünde karar verilerek devamında;

 

1.         ERZURUM Bölge İdare Mahkemesi’nin ……/…….. Esas, …/…./…. tarih ve …../….. Karar Sayılı İstinaf Talebinin Reddi kararının incelenerek BOZULMASINA,

 

2.         Gelecek neticeye göre Anayasa Mahkemesi’nce verilecek yeni kararın Anayasa 152/son fıkrası gereği görülmekte olan davaya uygulanmasını,

 

3.         Yargılama giderleri ile, ileride vekil ile temsil edilmem halinde Avukatlık Ücretinin Davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ediyorum.                                                   01 / 06 / 2017

 

 

 

 

 

                                                                                                           ………………….     

                                                                                             Temyiz Yoluna Başvuran Davacı

 

 

 

 

 

Ekler:

 

1)         Kimlik fotokopisi,

2)         SGK dökümü

3)         672 sayılı KHK eki liste       

 

 

[1] Jespers Belçika’ya karşı, 27 DR 61

[2] Foucher Fransa’ya karşı, 18 Mart 1997.

KHK i̇hraçları Danıştay Temyiz Dilekçesi - 2.docx


• 679 KHK EGM • İade 20.11.2019 • Tebliğ 29.11.2019 • Atama 05.08.2020 • Göreve Başlama 14.09.2020 • Emeklilik LOADING...

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş
MSA, 16.10.2019 - 19:26 yazdı:

istinaf mahkemesi red gönderdi(idari) danıştaya itiraz dilekçesi yazacam örnek dilekçe indiremedim

 


672 KHK ihraç

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş



  • İletiler

    • 25 ayla ben de çok uzaklarda sayılmam dostlar. normal demek ki.
    • @F.Y. benimde yaklaşık bir yıldır olduğu gibi bekliyor. Görevdeyim heran bir terslik olacak duygusu beni psikiyatrilik etti. 
    • Merhaba, benim dosyam istinaf mahkemesinde nisan ayı itibariyle 27. aya giriyor. Bugün yarın cevap gelir diye bekliyorum. önceki yazışmalarda sanırım bir arkadaş 27.ayda cevap geldi diye yazmıştı. Umarım daha fazla uzamaz. Her gün buraya bakıp bir cevap gelen var mı diye bakıyorum. Hepimiz için adalet diliyorum. Saygılar..
    • Bende 14. idarede 2.5 yıldan fazla oldu. kriter sadece kurum kanaati.
    • @F.Y. idare mahkeme kararı göreve iadeyse, BİM hızlıca 2-3 ay içinde bu kararı tersine çevirebiliyorken, eğer önceki idare mahkemesi kararı olumsuzsa,  karar alması epeyce gecikebiliyor... OHAL Komisyonundan beri amaç belli, hukuki süreci olabildiğince uzatmak... daha önce istenmiş ve dosyada olan bilgileri tekrar tekrar yeniden istiyorlar... Düşüncem süreci bekleyenlerin, hiç dönmeyecekmiş gibi hayatlarını dizayn etmeleri, (çünkü beklemek, belirsizlik herşeyden daha çok yoruyor ve giden ömrümüzden gidiyor) ve eğer ola ki, bir gün iade olunursa, her zaman yeni bir başlangıç yapılabilir ve yeni duruma hızlıca uyum sağlanır... böylece bu bekleme süreci de boşa harcanmamış olur...
×
×
  • Yeni Oluştur...