İçeriği gör

Arşivlendi

Bu konu arşivlendi ve daha fazla yanıtlara kapatıldı

MSA

dilekçe KHK İhraçları İstinaf İtiraz Dilekçesi - 8

Önerilen Yorum

ANKARA BÖLGE İDARE MAHKEMESİ İLGİLİ DAİRESİNE

Gönderilmek Üzere

ANKARA 20. İDARE MAHKEMESİ’NE

Sunulmak Üzere

KONYA NÖBETÇİ İDARE MAHKEMESİ’NE

 

Dosya No        : 2018 / ... Esas – 2019 / ... Karar

 

İstinaf Eden

Davacı            : Hakkı Hakarar (T.C No: ..... )

                          ..........................................................................Konya

 

Davalı             : Maliye Bakanlığı - Çankaya, ANKARA

Vekili               : Av. Adalet Hakkı

 

Konu               : Yukarıda esas ve karar numarası belirtili Ankara 20. İdare Mahkemesi’nin ilgili kararının istinaf incelemesi neticesinde ortadan kaldırılması talebidir.

Açıklamalar     :

İlgili mahkeme kararında özetle, hakkımdaki ihraç kararının ölçülü olduğunu ve verildiği dönem için geçerli olduğunu ve tarafımın Konya 1. Ağır Ceza Mahkemesince 2017/111 Esas 2018/11 Karar sayılı hüküm ile cezalandırılmama karar verildiği gösterilmiş ve sadece Bylock iddiasının (sadece CGNAT kayıtları ile) olduğu irtibata delil olarak belirtilmiştir.

Tüm bunlara dayanılarak ihracın hukuka uygun olduğu değerlendirmesi yapılmış ise de söz konusu karar usul ve yasaya aykırı olduğundan işbu karara karşı istinaf yoluna başvuruyoruz.

1- Kararın incelenmesinde örgüt yapısı ve darbe girişimi ayrıntılı bir şekilde anlatılmış kararda sanki hain darbe girişiminden öncesinde haberdar olduğum, bu hain girişime dahil olduğum ve neticelerinden sorumlu olduğum gibi geniş bir yorum yapılmıştır.

2- Bunun yanında kararda kamu personelinin sadakat yükümlülüğünden ve tarafımın sadakat yükümlülüğüne uymadığından bahsedilmiş ve bu yükümlülüğe uyulmamış olmasının kamu görevinin son erdirilebileceği belirtilmiştir.

Ancak benim hangi davranışım sadakat yükümlülüğüne aykırılık teşkil etmektedir?

Anlaşılıyor ki Sayın Mahkeme ceza yargılamasında verilen kararı, henüz kesinleşmemiş olmasına rağmen kabul ederek kendi kararının gerekçesi ve dayanağı yapmıştır. Ancak 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu 48/A-5 bendinde memurluğa engel suçlardan “mahkûm” olmama şartını aramaktadır. Diğer bir ifadeyle kişi hakkında ancak ilgili suçlardan kesinleşmiş bir hüküm olması halinde memurluğa engeldir veya aynı kanun 98.maddesi uyarınca çıkarma sebebidir.

Şahsımın ihraç edildiği 672 sayılı KHK’da her ne kadar “terör örgütüne mensup, iltisaklı ya da irtibatlı olduğu değerlendirilenler” ifadesine yer verilmiş olsa da, Avrupa Konseyi organlarının belirttiği gibi, bu kavramlar son derece muğlâk olup, ekli listelerde kimlerin mensup (üye), kimlerin iltisaklı veya irtibatlı olduğu belirtilmediği için, OHAL KHK’ları ile kamu görevinden doğrudan çıkarılanlar esasında “terör örgütü üyeliği” ile suçlanmakta olup şahsım da bunlardan biridir. Öyle ise ihraç nedeni bir SUÇ TANIMINA DAYANMAKTADIR. Görüleceği üzere şahsıma bir suç isnat edilerek ihraç edilmiştir fakat hakkında ihraç tarihi itibariyle kesinleşmiş bir hüküm, hatta açılmış bir dava dahi bulunmamaktadır. O halde hem ihraç gerekçesinin hem itirazın reddedildiği komisyon kararı hem de mahkeme gerekçesinin temel dayanağı hukuken mesnetsizdir.

 

 

Her ne kadar KHK ile suç isnat edildiği açık olsa dahi bir an için suç isnadı yerine idari tasarruf ile bu yönde karar alındığı düşünülebilir. 657 Sy. D.M.Kanunu md.124 ve devamında devlet memurları hakkında disiplin ve idari soruşturma usulleri açıklanmıştır. O halde bir devlet memuru hakkında ancak ve ancak bu kanun maddelerine göre işlem yapılması gerekmektedir. Burada en çok dikkat çeken md.130 SAVUNMA HAKKI’dır. Ne var ki hakkımda bir şüphenin varlığından dahi haberdar olmadan ihraç işlemi yapılmıştır. Tüm bu açıklamalar ihraç işleminin kesinleşmiş bir hüküm olmadan hatta açılmış bir dava dahi olmadan, bir disiplin işlemi hatta idari soruşturma dahi olmadan yapıldığını göstermektedir. Bu kadar güvensiz ve öngörülemez, kanunla bile hiçbir sınırın çizilemediği bir ortam açıkça Anayasa md.2 “HUKUK DEVLETİ” ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.

Savunma, suçlamaya karşı sanığın yararına yürütülen; onu hukukî ve fiilî açıdan korumayı amaçlayan bir faaliyettir. Bu hak Anayasa’da, taraf olduğumuz milletlerarası sözleşmelerde ve kanunlarımızda yer almıştır (m. 36/1 AY, m. 11 İHEB, m. 6 İHAS, m. 14/3b MvSHS). CMK’ ya göre de bu hakkın kısıtlanması mutlak bozma sebebidir (m. 308/8 CMK).

Türk hukukunda kamu görevlileri, adil yargılanma hakkının temel güvencelerine uygun bir yargılama sonucu meslekten çıkarılmadıkları sürece, kendileri talep etmedikleri sürece, zorunlu emeklilik yaşına kadar kamu görevinde kalma ve sundukları kamu hizmetinin karşılığı olarak düzenli şekilde maaş (gelir) elde etme ve sosyal güvenlik kurumuna düzenli ve zorunlu olarak ödedikleri katkı payı nedeniyle de emeklilik yaşında emeklilik maaşına sahip olma hakkına sahiptirler. Tüm bunlar mülkiyet hakkının kapsamında ve koruması altındadır. Bu durumun istisnasını yasalar göstermiştir. İç hukuka göre, meslekten çıkarmayı gerektirecek disiplin suçu işlenmediği ve bu hususta adil bir yargılama sonucu karar verilmediği sürece, hakkımda maaş ödenmesine son verilemez; meslekten çıkarılarak süresinde emeklilik haklarımı elde etmek engellenemez. Darbe girişimine hiçbir şekilde bulaşmamış olan şahsımın adil yargılanma olmadan kamu görevinden çıkarılmasının OHAL’in neden olduğu şiddet olaylarının bastırılmasıyla hiçbir ilgisi yoktur. Bu nedenle, eğer kamu görevinden çıkarılıp maaş elde etmesi ve kanunların öngördüğü zamanda emeklilik hakları elde etmesi engellenecek idiyse, bunun yolu olağan kanun yollarının işletilmesi idi; bir OHAL KHK’sı ile görevime son verilip maaş almam ve emeklilik haklarımı zamanında elde edememem tamamen yasa dışı olup bu durum mülkiyet hakkına yönelik müdahaleyi kanuni dayanaktan yoksun bırakır.

AİHM Büyük Dairesi, 23 Haziran 2016 tarihinde verdiği bir kararda, Macaristan Yüksek Mahkemesi eski başkanının, görev süresi dolmadan, çıkarılan yasal düzenleme ile başkanlığına son verilmesi olayında, başvuruya konu uyuşmazlığı AİHS’nin 6. maddesinin kapsamında değerlendirmiştir. AİHM, Macaristan yasalarının başvurucuya bahse konu süre boyunca başkanlık yapma hakkı verdiğini, yasaların sadece belirli durumlarda başkanlıktan alınabileceğini öngördüğünü, başkanlıktan alınabilmesi durumlarında dahi başvurucunun o dönemde mahkemeye erişme ve bu durumun hukuka uygunluğunu denetletme hakkının bulunduğu durumlarını dikkate alarak somut durumda medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin bir uyuşmazlık bulunduğunu ve bu uyuşmazlığın AİHS’nin 6. Maddesinin kapsamına giren bir uyuşmazlık olduğunu değerlendirmiştir. Dolayısıyla, yasal değişiklikle Yüksek Mahkeme Başkanının görev süresi dolmadan görevine son verilmesi ile başvurucunun bu konuda iç hukukta başvuracağı hiçbir merci kalmadığı ve mahkemeye erişim hakkının çıkarılan yasada açıkça engellendiği de dikkate alınarak, ayrıca somut olaydaki uygulamanın hukukun üstünlüğü ilkesine de aykırı olduğu belirtilerek, mahkemeye erişim hakkının engellendiğine ve dolayısıyla AİHS’nin 6. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir (Baka/Macaristan, Büyük Daire kararı, 23.6.2016, App. No. 20261/12).

Uluslararası sözleşme hükümleri ile anayasal ve yasal hükümlerden anlaşılacağı gibi, OHAL KHK’ları ile sadece OHAL’in gerektirdiği ölçüde (AY m. 15), OHAL’e neden olan konularla ve OHAL süresiyle sınırlı geçici tedbirler alınabilir (AY m. 121). AİHS’nin 15. maddesi dikkate alındığında, OHAL döneminde sadece durumun kesinlikle gerektirdiği türden tedbirler alınabilir. Oysa ki Kamu görevinden sürekli olarak çıkarılma işlemi, OHAL’in sona ermesi ile ortadan kalkmayacak türden, kalıcı nitelikli bir tedbirdir. Ölünceye kadar bir daha kamuda çalışamayacak şekilde kamu görevinden çıkarılma işleminin geçici olmayan ve sürekli etki yapan bir tedbir olduğu, Anayasa Mahkemesi (04.08.2016 tarihli AYM kararı), Danıştay (04.10.2016 tarihli kararları), İzmir Bölge İdare Mahkemesinin aynı husustaki kararları ve 15 Temmuz 2016 tarihinden sonra verilmiş onlarca idare mahkemesi kararları ile sabittir. Sonuç olarak, minimum güvenceler sunulmadan kamu görevinden sürekli şekilde çıkarma işlemi geçici bir tedbir niteliğinde olmayıp, bu konu bir OHAL KHK’sı ile düzenlenemez (ayrıca bkz. 1991/20 sayılı AYM kararı). Danıştay da, 12 Eylül Darbesi sonrası verdiği bir kararda, sıkıyönetim veya OHAL dönemindeki tedbirlerin geçici olma niteliğine vurgu yaparak, 1402 sayılı Kanunla öğretim üyeliğine son verilen akademisyenlere uygulanan bu tedbirin geçici nitelikte olduğunu ve Sıkıyönetim ya da OHAL sona erdikten sonra uygulamasının devam ettirilemeyeceğini kararlaştırmıştır. Sonuç olarak Danıştay, 1402 sayılı Yasa ile üniversitelerden uzaklaştırılan öğretim üyelerinin mesleklerine iadesine karar vermiştir. Tüm bu belirtilen nedenlerle dava konusu OHAL Komisyonu kararı iptal edilmelidir.

İdari yargılamada (veya idari inceleme yapması beklenen OHAL Komisyonunda) doğrudan esasa dair maddi inceleme yapılması elbette beklenemez. Şahsımın TCK kapsamında bir suç işleyip işlemediğini İdare Mahkemeleri belirleyemez. Zaten bu sebeple hükmün kesinleşmiş olması aranmaktadır, aranmalıdır. Aksi halde bir süre sonra paradoksal olarak süreç tersine işleyecektir. Adli makamı beklemesi gereken idari makam geri dönülemez bir karar verdiğinde (mesela ihraç), adli makam da bu kararın baskısıyla cezai müeyyide kuracaktır. Nitekim bu kaotik ortam çoktan oluşmuştur. Bu sebeple kısaca da olsa maddi olarak iddialara cevap verme zarureti hasıl olmuştur. Zira hem KHK’da, hem Ohal Komisyon kararında hem de mahkeme kararında doğrudan suç teşkil eden veya doğrudan örgütsel faaliyet olarak kabul edilebilecek bir eylem iddiası bulunmamaktadır. Ancak kararda tarafımın FETÖ terör örgütü üyeliği irdelenmiş, bu irdelemede bence yetki aşımı yapılarak Konya Ağır Ceza Mahkemesi’nin ilgili kararı ile bu karar da belirtilen Bylock programına girildiği yönünde tespitlerde bulunulmuştur. Ancak;

1-         Mahkeme Kararı

Konya Ağır Ceza Mahkemesi’nin ilgili kararı halen kesinleşmemiş olup, istinaf incelemesi devam etmektedir.

            2-         Bylock İddiası

a)             Şahsımdan alınan cihaz ve diğer envanterde Bylock tespiti yapılmamış, dosyadaki Bylock delili bendeki cihazlardan tespit edilmemiştir. O halde bu delil 5271 Sy. CMK md.134'e göre toplanmamıştır. Dosyadaki Bylock deliline ilişkin CGNAT kayıtlarına atıf yapılmıştır fakat bu kayıtlara BTK; Telekominikasyon şirketleri üzerinden erişmektedir. Nitekim bu GSM Operatörlerinin kamu tüzel kişiliği, sıfatı yoktur. Bu kayıtların tutulması, arşivlenmesi yönünde bir soruşturma/kovuşturma kapsamında alınmış bir izin veya Hakim onayı yoktur. O halde Bylock deliline ilişkin kayıtlar 5271 Sy. CMK md.135'e göre toplanmamıştır.Aynı kanun md 138; "Arama veya elkoyma koruma tedbirlerinin uygulanması sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ancak, diğer bir suçun işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir." şeklinde olup dosyadaki Bylock delilinin bu maddede anılan bir tedbirin uygulanması sırasında tespit olunduğuna dair bir kayıt da yoktur.O halde an itibariyle dosyaya sunulan Bylock delilinin 5271 Sy. CMK'da tanımlanan herhangi bir usule göre toplanmadığı ve hükme teşkil edemeyecek usulsüz delil olduğu açıktır. Üstelik hukuki altyapısı bir yana madden nasıl tespit edildiğine dair de Mahkemelerce dikkate alınabilecek açıklama veya tespit bulunmamaktadır.

b)             Özetle; dosya içinde yer alan Bylock Değerlendirme ve Tespit Tutanağının hukuka aykırı olarak temin edildiği gerekçesiyle hükme esas teşkil edemez. Üstelik AİHM 62357/14 başvuru nolu, Benedik/Slovenya Kararında açıkça Mahkeme Kararı olmaksızın tespit edilen IP bilgileri üzerinden hüküm kurulmasının adil yargılanma hakkının ihlal ettiğini açıklamıştır. Bu karar kapsamında da mevcut hüküm bir hak ihlali oluşturmaktadır.

c)             Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 2015/3-2017/3 (ilk derece) sayılı kararında; BYLOCK’un Şifreli mesajlaşma sistemi kullandığı belirtilmiştir. Ancak bu sistem bugün neredeyse tüm mesajlaşma programları tarafından kullanılmaktadır.BYLOCK’un Kullanıcılara özel bir "ID" tanımladığını, mesajlaşmak veya konuşmak için karşı tarafın "ID"sinin bilinmek ve eklenmek zorunda olduğu belirtilmiştir. Yine güncel örnekler verilmek gerekirse bu sistemi kullanan yüzlerce uygulama vardır. BYLOCK’un Yine ilgili kararda mesaj içeriklerinin belli bir süre sonra silindiği belirtilmiştir. Bu da günümüzde neredeyse bütün sosyal platformlarda yaygın olarak kullanılmaktadır. BYLOCK’un kamuoyunda oluşturulan algıda programın sadece üyeler arasında yüklenebildiği iddia edilmektedir. Bu durum söz konusu program ile ilgili detaylı ve doyurucu bir teknik incelemenin yapılmadığını gösterir. Zira program bir dönem hem Google Play'da hem de Apple Store'da yer almıştır. Bugün bile Bylock denilen programın "SETUP" dosyasına internetten kolayca ulaşılabilmektedir. GOOGLE arama motorunda "bylockdownload" şeklinde arama yapıldığında yüzlerce site de yer almaktadır. Programın kendine özel server ve sunucu desteği olduğu iddia edilmektedir. Fakat son dönemde "MOR BEYİN" üzerinden Terör örgütünün farklı program ve araçlarla insanları bylock kullanıcısı gibi gösterdikleri de görülmüştür. Terör örgütü; aynı SAİK ile çevrelerinde yer alan fakat Terör örgütünün suç yapısını bilmeyen insanları "sıradan bir mesajlaşma programı" diye olarak kandırıp programı yükletmiş olabilirler.

d)             Bu hususlar dikkate alındığında teknik detayların aslında birçok programda yer aldığı, pekâlâ örgütle uzaktan yakından ilgisi olmayan birinin bile rahatlıkla indirip kullanabileceği bir program olduğu açıktır. Bu sebeple “özel kast/saik” unsuru tam olarak açıklanmadan sadece bir kayıt nedeniyle aleyhe delil teşkil etmesi hukuka aykırıdır.

e)             Şahsım hakkında açıkça ID TESPİTİ YAPILAMAMIŞTIR. İÇERİK TESPİT EDİLEMEMİŞTİR. LOG KAYITLARI BULUNMAMAKTADIR. Sadece tespit tutanağı ve CGNAT kayıtlarından ibarettir. Oysa ki MORBEYİN uygulaması ve benzer içeriklerle insanların Bylock serverlerına bilmeden bağlandığı MAHKEME KARARLARINA DAHİ YANSIMIŞTIR. O halde şahsımın da gerçekten Bylock kullanıcısı olup olmadığım dikkatle araştırılmalı, bu konudaki savunmam dikkate alınmalıdır.

f)               Nitekim Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2017/3932-2018/345 E-K sayılı içtihadında özetle; "bu suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde, kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olduğunun kabul edildiği dikkate alınarak, somut dosyada sanığın ByLock kullanıcısı olup olmadığının atılı suçun sübutu açısından belirleyici nitelikte olması karşısında; kovuşturma aşamasından sonra dosya içerisine konulduğu anlaşılan ve sanığın ByLock kullanıcısı olduğunu bildiren ayrıntılı ByLock tespit ve değerlendirme tutanağının ve inceleme tutanaklarının CMK’nın 217. maddesi uyarınca duruşmada sanık ve müdafiine okunarak diyecekleri sorulduktan sonra yargılamaya devamla bir hüküm kurulması gerekirken, sanığın ByLock kullanıcısı olduğuna dair Emniyet Müdürlüğü tarafından düzenlenen yetersiz ve eksik araştırma..." şeklinde karar vermiştir. Bu karardaki asıl dikkat çekilen "Bylock" denilen programın gizli ve örgüt içi haberleşme aracı olarak kullanılıp kullanılmadığının tespitine yöneliktir. Diğer bir ifadeyle sanığın SUÇ İŞLEMEK AMACIYLA ÖRGÜT İÇİNDE YER ALDIĞINI BİLİP BİLMEDİĞİNİN araştırılmasıdır.

Bu perspektiften bakıldığında hakkımdaki cezanın yukarıdaki aynı gerekçelerle bozulma ihtimali son derece mümkündür. Şayet hakkımdaki ceza bozulursa bu halde cezanın temel alındığı işbu OHAL Komisyonu ile mahkeme kararı mesnetsiz kalacaktır. Ancak hal böyle iken idare mahkemesi tüm bu anlatılanları ve devam eden yargı sürecini göz ardı ederek ve hakkımda ceza kararı vererek tarafımı terör örgütü üyesi, mensubu, irtibatlı ve iltisaklı olarak kabul etmiş, bunu da kararının gerekçesine dayanak yapmıştır. 

 

İHAS Yönünden Değerlendirme

            Mahkeme kararında ayrıca savunmalarımız doğrultusunda İHAS yönünden de değerlendirmeler yapmıştır. Buna göre mahkeme KHK ile göreve son verilmesinin özel hayata saygı hakkına bir müdahalenin açık olduğundan bahsetmiş ve bu müdahalenin kanuniliği ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin kendi içinde değerlendirilmesi gerektiğinden bahsetmiştir. Değerlendirme de darbe girişiminin birçok kişinin ve kamunun can ve malına zarar verdiği ve bu durumun kamu personelinin sadakat yükümlülüğünün ihlali olduğu, kamu görevlilerinin görevleri nedeniyle sahibi bulundukları imkân ve araçları örgütün amaçları için kullandıkları neticesinde devletin de bu şekildeki kamu görevlileri için meslekten çıkarma gibi tedbirler alabileceği vurgulanmıştır. Şimdi ben aşağıdaki soruları kararı veren mahkemeye sormak istiyorum.

 

a)    Mahkeme tutanaklarına yansıyan hangi eylem ve davranışım ile darbe girişiminin içinde bulunmuşum?

b)    Elimde bulunan hangi imkân ve aracı örgütün amaçları hangi amaçları için nasıl kullanmışım?

c)       Hangi davranışım ile devletime sadakat yükümlülüğümü ihlal etmişim?

 

Mahkeme kararının bu kısmında sanki ben bilfiil darbenin içinde bulunmuşum, silah atmışım, tank / uçak kullanmışım gibi beni halka ateş eden, öldüren, yaralayan hainlerle bir kefeye koymuş buradan da sadakat yükümlülüğüne çıkarım yaparak ihraç işleminin ölçülü ve dengeli olduğu sonucuna varmıştır.

Bununla birlikte tarafımın özel sektörde çalışma ve emekli olma imkânına sahip olduğumdan bahisle geçim kaynaklarının elimden alınmadığı bu durumunda mülkiyet hakkı ihlali ve sivil ölüm sonucunu doğuran bir durum mevcut olmadığını belirlemiştir. Zaten çalışma ve devamında emekli olma hakkının KHK dahil hiçbir kanunla bile bir kişiden alınamayacağı açıktır. Bunun yanında böylesi adi bir suçlama ile suçlanan, yargılanan ve ceza alan bizim gibi kişilerin ülkemizde başka bir iş bulma imkânı yoktur. Bunda en büyük sebep işverenler başlarına bir şey gelir diye korkmakta ve işe almamakta ya da kaydı görünmesin diye bizleri sigortasız çalışmaya yönlendirmektedir. Hal böyle iken içinde bulunduğumuz durumu mülkiyet hakkının ihlal edilmek suretiyle sivil ölüm olmadığını dosya üzerinden ifade etmek kabul edilebilir değildir.

Bu bağlamda maaş ve diğer özlük hak talebimin de reddinde karar vermek doğru olmayıp, her türlü izahtan varestedir.

Bir an olsun üzerime atılı terör örgütü üyeliği/irtibatı/iltisakı şeklinde suçlamaların var olduğunu kabul etsek bile; kesinlikle böyle bir suçlamaları asla kabul etmedim ve etmiyorum. Aşağıda yapılan açıklama ve değerlendirmelerim bu minval üzere dikkate alınmalıdır:

Bilindiği gibi, terör örgütü üyeliği suçu ancak kasten işlenebilen bir suç olup, bu suç taksirle işlenemez. Bu suç ile suçlanabilmek için “kişinin bu türden bir örgüte, terör örgütü olduğunu bilerek ve isteyerek yardım etmesi veya üye olması” gerekir. Buna ek olarak, üyelikle suçlanan kişinin, önceden terör örgütü olduğu bilinen oluşuma üye olduğunu gösteren iradi faaliyet ya da eylemlerinin hukuka uygun olarak elde edilmiş delillerle ortaya konması gerekir. Kısaca, terör örgütü üyeliği suçlaması taksirle işlenebilen bir suç olmadığı için, bireylerin bu suçla suçlanabilmeleri açısından kasten bir oluşuma, terör örgütü olduğunu bilerek yardım etmeleri veya üye olduklarını gösteren eylemlere girişmeleri gerekir. OHAL İnceleme Komisyonunun gerekçesinin dayandırdığı ceza davası ve hükmünün temel alındığı eylemlere yukarıdaki açıyla bakılmalıdır. Bu halde de yine eylemsel iddialar ortaya konulmadan ve kanıtlanmadan hüküm kurulduğu görülecektir.

FETÖ/PDY hakkındaki terör örgütü suçlaması ilk olarak 26 Mayıs 2016 tarihli MGK kararıyla alınmıştır. Hukuk devleti ilkesi ve hukuki güvenlik ilkesinin bir gereği olarak, bireyler sadece ilan edilmiş kararları dikkate alarak hareketlerini ona göre belirleme yükümlülüğü altındadırlar. Henüz bir mahkeme kararı olmadığı için, gerçek ya da tüzel kişiler, sadece kamuoyuna ilan edilen kararları dikkate alarak hareketlerine yön verebilirler ve bu çerçevede hukuken sorumlu tutulabilirler. Bireyler, sadece terör örgütü ilan edilme tarihinden sonraki iradi yardım ya da kasti faaliyetlerinden dolayı cezai alanda sorumlu tutulabilirler. Dolayısıyla, somut olayda davacı dâhil tüm bireyler sadece 30 Mayıs 2016 tarihinden sonraki iradi faaliyet ya da kasti hareketlerinden dolayı sorumlu tutulabilirler; hukuki güvenlik ilkesinin gereği olarak, bu tarihten önceki faaliyet ya da hareketleri nedeniyle, terör örgütü üyeliği ile suçlanamazlar. Oysaki idari / adli tüm dosyalardaki eylem iddialarının bu tarihin çok öncesine işaret ettiği görülecektir. Ayrıca eylemsel iddialar tek başına hukuka aykırı olmayan hatta Devlet Erkinin onay / izin ve kontrolü altındaki faaliyetlerdir. Doğruluğu kanıtlanmamakla birlikte bu eylemlerin “terör örgütü üyeliği” suç isnadına uygun olduğu değerlendirilemez.

 

SONUÇ VE İSTEM    :

Yukarıda arz edilen nedenlerle ve sair zararlarına ilişkin tam yargı (idari) ve tazminat (adli) davaları açma haklarım saklı kalmak kaydı ile

a)    Ankara 20. İdare Mahkemesi’nin ilgili kararının istinaf incelemesi neticesinde ortadan kaldırılmasına,

b)    Davanın kabulü ile OHAL İnceleme Komisyonunun 2018/11475 Karar nolu kararının iptaline,

c)     Davalı idare nezdindeki göreve iademe, bu süreçte geçen geriye dönük maaşlarım ve diğer özlük haklarımın ödenmesine,

d)    Yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davalı idare aleyhine hükmedilmesine,

karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim.

 

Davacı

13 İstinaf Dilekçesi - Örnek 3.doc


• 679 KHK EGM • İade 20.11.2019 • Tebliğ 29.11.2019 • Atama 05.08.2020 • Göreve Başlama 14.09.2020 • Emeklilik LOADING...

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş

Yaptığınız çalışmadan dolayı çok teşekkür ediyorum. Emeği geçenlere sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Bu çalışma sebebiyle Allah size bu çalışmadan doğan ecrin karşılığını hem bu dünyada hem ahirette fazlasıyla versin.


Adalete susamış bir insanın susuzluğunu dünyanın bütün nehirleri bir araya gelse gideremez

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş
Turgutmrs, 47 dakika önce yazdı:

Yaptığınız çalışmadan dolayı çok teşekkür ediyorum. Emeği geçenlere sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Bu çalışma sebebiyle Allah size bu çalışmadan doğan ecrin karşılığını hem bu dünyada hem ahirette fazlasıyla versin.

İyi niyet dilekleriniz dolayısıyla biz teşekkür ederiz. Kısa süre içinde mağduriyetinizin son bulması dileğiyle...


• 679 KHK EGM • İade 20.11.2019 • Tebliğ 29.11.2019 • Atama 05.08.2020 • Göreve Başlama 14.09.2020 • Emeklilik LOADING...

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş



  • İletiler

    • 25 ayla ben de çok uzaklarda sayılmam dostlar. normal demek ki.
    • @F.Y. benimde yaklaşık bir yıldır olduğu gibi bekliyor. Görevdeyim heran bir terslik olacak duygusu beni psikiyatrilik etti. 
    • Merhaba, benim dosyam istinaf mahkemesinde nisan ayı itibariyle 27. aya giriyor. Bugün yarın cevap gelir diye bekliyorum. önceki yazışmalarda sanırım bir arkadaş 27.ayda cevap geldi diye yazmıştı. Umarım daha fazla uzamaz. Her gün buraya bakıp bir cevap gelen var mı diye bakıyorum. Hepimiz için adalet diliyorum. Saygılar..
    • Bende 14. idarede 2.5 yıldan fazla oldu. kriter sadece kurum kanaati.
    • @F.Y. idare mahkeme kararı göreve iadeyse, BİM hızlıca 2-3 ay içinde bu kararı tersine çevirebiliyorken, eğer önceki idare mahkemesi kararı olumsuzsa,  karar alması epeyce gecikebiliyor... OHAL Komisyonundan beri amaç belli, hukuki süreci olabildiğince uzatmak... daha önce istenmiş ve dosyada olan bilgileri tekrar tekrar yeniden istiyorlar... Düşüncem süreci bekleyenlerin, hiç dönmeyecekmiş gibi hayatlarını dizayn etmeleri, (çünkü beklemek, belirsizlik herşeyden daha çok yoruyor ve giden ömrümüzden gidiyor) ve eğer ola ki, bir gün iade olunursa, her zaman yeni bir başlangıç yapılabilir ve yeni duruma hızlıca uyum sağlanır... böylece bu bekleme süreci de boşa harcanmamış olur...
×
×
  • Yeni Oluştur...