İçeriği gör

Arşivlendi

Bu konu arşivlendi ve daha fazla yanıtlara kapatıldı

MSA

dilekçe OHAL Komisyon Kararına Karşı Dava Açma Dilekçesi - 16 - EGM

Önerilen Yorum

ANKARA NÖBETÇİ İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
(Gönderilmek Üzere)
İZMİR NÖBETÇİ İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’ NA


Adli Yardım Taleplidir


DAVACI     :    Güngör ÇETİN  (TC: 888888888)    
            88888888888888888888888888888888888888888888888 İZMİR

DAVALI    :    İçişleri Bakanlığı
            Bakanlıklar / ANKARA

KONU    :    OHAL Komisyonu RET Kararının İptali 

TEBLİĞ    :    88.05.2019 (Adresimde, şahsıma tebliğ edilmiştir.)
ÖZET        :
Davalı kurum bünyesinde Komiser yardımcısı olarak görev yapmakta iken 06/01/2017 tarihli Resmi Gazete ‘de yayımlanan 679 sayılı Olağanüstü Hal (OHAL) Kapsamında Kararname ile kamu görevinden çıkarıldım. OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu'na (OHAL Komisyonu) yaptığım başvurunun reddine ilişkin 88.88.2019 tarih ve 2019/888888 sayılı ve 2019/8888 karar numaralı işlemin iptalini arz ve talep ederim.
AÇIKLAMALAR    :

A - KOMİSYON KARARINDA GEÇEN KRİTERLERE CEVABIM
1) KOVUŞTURMA BİLGİLERİNE DAİR
Adli soruşturma/kovuşturma bilgilerime dair: "...silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 888 Cumhuriyet Başsavcılığındaki 2018/88 sayılı dosya kapsamında soruşturmanın devam ettiği" belirtilmektedir.
Hakkımdaki silahlı terör örgütüne üye olma suçundan Iğdır Cumhuriyet Başsavcılığındaki 2018/88 sayılı dosyayı kendim araştırarak öğrendim. Açığa alındığım 88.08.2016 ve ihraç olduğum 88.01.2017 tarihinden bu güne kadar sürekli araştırma halinde oldum. FETÖ/PDY terör örgütü ile herhangi bir irtibat iltisak, herhangi bir bağlantım kesinlikle yoktur. Yaptığım araştırmaları size kısaca özetleyeceğim:
Temmuz 2018 de en son görev yaptığım 888 İli 88888 İlçesinde Ak Partili Belediye Başkanı Emekli Kurmay Albay Mehmet KOBAŞ dahil olmak üzere Siyasi parti İlçe Başkanları,  tüm mahalle muhtarları, Sivil toplum kuruluşlarının başkan ve üyeleri, yerel gazetenin sorumlu yazı işleri müdürü, halktan esnaf vatandaşların kendi rıza ve beyanları ile referans niteliğinde her biri gerçek bir maddi delil olan her biri ıslak imzalı şahsımın FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibatı iltisağı olamayacağına dair bilgi notlarını OHAL Komisyonun taktirlerine sundum.
Ayrıca İzmir ilindeki 14-15 yıldır ikamet ettiğim evimin bulunduğu adresteki mahallelimden ve yaklaşık 100 yıldan fazla dedemin anne babamın yaşadığı benim doğup büyüdüğüm yer olan Manisa-888888-8888 Köy'deki 55-60 yıllık komşularımdan yine kendi rıza ve beyanları ile referans niteliğinde her biri gerçek bir maddi delil olan her biri ıslak imzalı şahsımın FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibatı iltisağı olamayacağına dair bilgi notlarını OHAL Komisyonun taktirlerine sundum.
Öyle anlaşılıyor ki OHAL Komisyonu vermiş olduğu RED kararında objektif veriler yerine sübjektif verileri değerlendirerek karar vermiştir. OHAL Komisyonun taktirlerine sunmuş olduğum ıslak imzalı suretlerinin komisyonda olduğu bilgi notlarını da dilekçemim ekinde sunuyorum. Islak imzalı olan suretler OHAL Komisyonundan temin edilebilir.
En son görev yaptığım il olan 888888'de, bir çok defalar ısrarla görüşmek istememe rağmen bunu kabul etmeyen Cumhuriyet Savcısı en sonunda (2018 Aralık ayında) görüşmeyi kabul etti. Hakkımda silahlı terör örgütüne üye olma suçundan soruşturma olduğunu 1 yıl önce yetkisizlik kararı verilerek Serinhisar'ın bağlı olduğu Acıpayam Adliyesi'ne gönderildiğini oradan bilgi alabileceğimi söyledi. Hemen aynı gün Acıpayam Adliyesine gittim ve yazı işleri müdürü, dosyamın akıbetini konusunda; 1 yıl önce yetkisizlik kararı verilerek Iğdır adliyesine gönderildiğini söyledi. Dosya numarası gibi bilgileri alıp, yazı işleri müdürünün yanında Iğdır Adliyesi'ni aradım. Dosyamı sorduğumda; tam tarih olarak 88.06.2018 tarihinde yani 7 ay önce ikametim olan İzmir adliyesine ifademin alınması için talimat evrakı gönderdiklerini söylediler. Temmuz 2011 ve Haziran 2014 tarihleri arasında Iğdır İlinde görev yapmaktaydım.Karşılaşmış olduğum trajik komik durum karşısında avukat ile görüşmeye karar verdim.
Avukatla görüşerek vekalet verdim ve konuyu araştırmasını istedim. Talimat evrakı İzmir Adliyesi'nden İzmir terör şubeye gönderilmiş. İzmir terör şubede görevli 88888 sicil sayılı polis memurundan avukatım 2 defa randevu almış ancak 3.randevuda 88.12.2018 tarihinde ifademi vermek için İzmir terör şubeye avukatımla beraber gittim.
Hakkımdaki tek iddianın itirafçı olan birinin Iğdır İlinde görevli iken sohbet toplantılarına gittiğimi beyan etmesiymiş. Bizzat kendi araştırmalarım sonucunda hakkımda bir soruşturma olduğunu öğrendiğimi belirterek İfademde özetle sohbet toplantılarına kesinlikle katılmadığımı beyan ettim. Konu hakkındaki ifadem ek olarak sunulmuştur. Bir an için bile sohbet toplantılarına gittiğimi kabul etsek (ki böyle bir şey söz konusu bile değildir), sohbet toplantılarına katılmanın herhangi bir suç oluşturmayacağı ile alakalı Yargıtay 16. Dairesinin Esas:2017/1809 Karar:2017/5155 nolu kararı mevcuttur ve dilekçemin ekindedir. 
Ayrıca yine Yargıtay 16. Dairesinin 12.08.2018 tarih Esas:2018/2944 Karar:2018/2741 nolu kararında itirafçı sanık olup tanık sıfatı ile dinlenen kişinin etkin pişmanlıktan yaralanmak için sanık aleyhine beyanda bulunmanın hukuki menfaati bulunduğundan tek başına hükme esas alınamayacağından ötürü sanık lehine BOZMA kararı vardır ve dilekçemin ekindedir.
Sonuç olarak; ülkemizin gündemini yaklaşık 3 yıldır meşgul eden FETÖ/PDY terör örgütü ile şahsımın herhangi bir irtibatı, iltisağı ve en ufak bir bağlantısı yoktur. Eğer en ufak bir bağlantım olsaydı, yapılan soruşturma ve araştırmalardan ortaya çıkması gerekirdi. Açığa alınmamdan ihraç olduğum günden bu güne kadar hakkımda; arama, el koyma, gözaltı gibi hiç bir adli işlem yapılmamıştır. Kamuoyunda bilinen, yazılı ve görsel basında yer alan: Bylock, bankasya, sendika, gazete dergi aboneliği gibi hiçbir kriter şahsım açısından söz konusu değildir. Ayrıca FETÖ/PDY terör örgütü irtibatı iltisaklı olan biri kendini ispatlamak temize çıkartmak için bu kadar araştırma ve çalışma yapmayacağını da siz mahkeme heyetinin takdirlerine sunarım.
2) DİĞER TESPİTLERE DAİR İDDİALAR
a) Kurum Görüşü ve Üst amir kanaati hakkındaki cevabım :
Komisyon kararında; "...üst amir kanaati olarak 05.08.2016 ve 08.12.2016 tarihleri arasında yapılan değerlendirmede FETÖ/PDY terör örgütü ile kuvvetli irtibat ve iltisakı bulunduğu yönünde görüş..." belirtildiği yazmaktadır.
Davalı kurum maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için; hakkımda her türlü şüpheden arındırılmış, somut, kesin, kati ve inandırıcı delillerle tespit etmesi gerekirken; bunun yerine kurum görüşü üst amir kanaati gibi içi boş kanıtlanmamış, kaynağı belli olmayan şaibeli, masa başında üretilmiş soyut varsayımlar ve iddialar üzerine değerlen değerlendirmeler  yaparak şüpheden uzak kesin ve inandırıcı deliller sunamamıştır.
Ayrıca Davalı kurum şahsım hakkımda gizli/çok gizli, özel/hizmete özel/kişiye özel belgeler dahil olmak üzere; kurum içi idari soruşturma raporu, kurum içi çevre ve saha araştırma raporları,  tanık beyanları, polis görgü ve tespit tutanakları istihbarat raporu, mit raporu gibi bilgi belgeleri OHAL Komisyonu dosyasına sunması gerekirken tarafım açısından kaynağı belli olmayan şaibeli soyut hiçbir haklı ve hukuki dayanağı olmayan her türlü  maddi ve manevi gerçeklikten uzak masa başında üretilmiş  kurum görüşü üst amir kanaati gibi  soyut maddi geçerliği olmayan iddialar  ve varsayımlar sunulmuş OHAL Komisyonu da bunlara göre RED kararını vermiştir. Söz konusu işlemin hiçbir haklı ve hukuki dayanağı bulunmadığı gibi maddi ve manevi delili de yoktur. Masa başında üretilen ve soyut varsayımlar üzerinden yapılan haksız değerlendirmeler esas alınarak mağdur edildim. OHAL Komisyonun almış olduğu  RET kararı adalet duygusunu zayıflatıcı açık bir haksızlık olup; hukuken ve vicdanen kabul edilemez. OHAL Komisyonu'nun almış olduğu RET kararı dahil olmak üzere davalı kurumdan aldığı ve dava kurumda yukarıda belirtmiş oldum her türlü belgeyi mahkemeye sunmak zorundadır.
Davalı kurumun belirtmiş olduğu üst amir kanaatine gelince;

Denizli ilinde haziran 2014 ayından ihraç olduğum 6 ocak 2017 tarihleri arasında görevli iken çalışmış olduğum ilk derece amirlerim Emniyet amirleri Metin DEMİRBAĞ, Kazım ONBAŞI, Latif BOZ  Personel Şube Müdürü N. Meltem ULUÇAM; hakkımda FETÖ/PDY terör örgütü ile alakalı herhangi bir görüş bilgi ve rapor sunmuşlarsa, ellerindeki bilgi belge ve  raporları kurum kanalıyla Sayın Mahkemenize iletmek zorundadırlar. SUNAMADIKLARI TAKDİRDE KURUMUN ŞAHSIMA İFTİRA ATTIĞI KESİNLEŞMİŞ OLACAKTIR. Davalı kurum bu bilgi, belgeleri ve raporları gerekçe göstererek  o günden bu güne kadar hakkımda bir idari soruşturma açmamış; adli bir kovuşturma da açılmamıştır. Üst Amirlerim olan İl Emniyet Müdürleri Hüseyin NAMAL, Mevlut DEMİR, İlçe Kaymakamları Şeref ALBYRAK, Hakan ALKAN, Denizli Valisi Dr. Ahmet ALTIPARMAK hakkımda bu kadar önemli olan bir konu olan FETÖ/PDY terör örgütü ile alakalı herhangi bir görüşe sahiplerse Resen idari soruşturma açma yetkileri olduğu soruşturma açabilirlerdi. Hakkımda herhangi bir soruşturma açılmamış yada adli makamlarca da adli bir kovuşturma bile açılmamıştır. 
Ayrıca şunu da belirtmek istiyorum; şu an Şanlı Urfa ili Halfeti ilçesi Ak Parti Belediye Başkanı olan dönemin kaymakamı Şeref ALBYRAK'tan almış olduğum takdir belgesi mevcuttur ve dilekçemin ekin de sunulmuştur.

OHAL Komisyonu'nun üst amir kanaati kararında; "05.08.2016 ve 08.12.2016 tarihleri arasında yapılan değerlendirmeye" atıf yapmıştır. Bahse konu tarihlerde Denizli'de görevli olan Personel Şube müdürü N. Meltem ULUÇAM dahil, İl Emniyet Müdürleri Hüseyin NAMAL, Mevlut DEMİR ve Denizli Valisi Dr. Ahmet ALTIPARMAK dahil olmak üzere  o dönem Denizli'de görev yapan sadece komiser yardımcılarının resimlerinin bir tablo gösterilse bile şahsımı, yani Ömer UYSAL'ı tanıyamazlar ve teşhis edemezler. Mahkeme heyetinizden böyle bir uygulamanın yapılmasını arz ve talep ederim. 

Beni gösterilen resimlerden dahi kim olduğumu tespit edemeyecek olan üst amirlerim, ülkemiz devletimiz ve bizler için bu kadar önemli olan FETÖ/PDY terör örgütü ile alakalı;  şahsımı tanımadan bilmeden, bir mülakat dahi yapmadan kanaat bildirmeleri hayatın olağan akışına aykırıdır. 

Maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için;  her türlü şüpheden arındırılmış, somut, kesin, kati ve inandırıcı delillerle tespit için; gizli/çok gizli, özel/hizmete özel/kişiye özel belgeler dahil olmak üzere kurum içi çevre ve saha araştırma raporları,  tanık beyanları, polis görgü ve tespit tutanakları, istihbarat raporları ile tespit etmeden böyle hayati öneme haiz bir konuda kanaate ulaşabilmeleri mümkün değildir.

Davalı kurum, OHAL Komisyonu'nun haksız ve hukuksuz bir karar almasına neden olarak, şahsım açısından telafisi zor hatta imkansız bir karara sebebiyet vererek, tüm kamu vicdanının büyük bir yara almasına sebep olmuştur.
 
Hiçbir haklı ve hukuki dayanağı bulunmayan maddi ve manevi delili olmayan Masa başında üretilen ve soyut varsayımlar üzerinden yapılan haksız değerlendirmeler esas alınarak üst amir kanaati adı altında böyle bir görüş bildirilmesi adalet duygusunu zayıflatıcı açık bir haksızlık olup; hukuken ve vicdanen kabul edilemez.

b) Garson (A4 Kodu) iftirası hakkındaki cevabım ve hak ihlalleri:
Komisyon kararında: "...başvurucunun 2017/88888 hazırlık numaralı soruşturma dosyası kapsamında ele geçirilen Emniyet Genel Müdürlüğü teşkilat personeline ilişkin örgüt arşivindeki detay bilgisinde; mahrem yapıda A4 (FETÖ mensubiyeti olan, teslimiyet ve sadakati ve bağlılığı üst seviyesinde  olan kişiler) seviyesinde  kodlandırılmış  durumda olduğu" belirtilmiştir. 

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosunun 18.04.2017 tarih ve 2017/68532 sayılı soruşturması kapsamında ele geçirilen Micro SD Kart Kom Daire Başkanlığı’na teslim edildiği belirtilen Fişleme evrakında adım geçmekte ve "A4 (FETÖ mensubiyeti olan, teslimiyet ve sadakati ve bağlılığı üst seviyesinde olan kişiler)" bilgisi yer almaktadır.

Garson listesi ne zaman hazırlandığı belli olmayan, şaibelerle dolu olan bir listedir. Kurumun, A4 kodu ile fişlendiğimi iddia etmesi tek başına bir şey ifade etmeyecektir. Kurum, bu iddiasını destekleyecek bilgi, belge, tanık beyanları ve diğer delilleri mahkemeye sunmalıdır, aksi taktirde savunma hakkını kaybedecek ve somut olarak iddiasını ispatlayamadığından bu iddia yok hükmünde olacaktır.
SD Karttaki verilerin bir fişleme olduğu EGM KOM Daire Başkanlığı tarafından açıkça itiraf edilmektedir. "Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı görevlilerince imaj alma işlemi gerçekleştirilen dijital veri üzerinde yapılan incelemelerde, Emniyet Mahrem Yapılanması kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğü personelinin FETÖ/PDY üyeleri tarafından Fişlendiği ve Personelin…" ( EGM KOM Daire Başkanlığı, Veri İnceleme Raporu)
Bu Dijitallerde, 200 bini aşkın emniyet personeli ile ilgili fişlemeler olduğu görülmektedir. Kim tarafından, ne şekilde, hangi tarihte ve ne maksatla hazırlandığı bilinmeyen, kaynağın güvenirliliği, delil zinciri ve veri bütünlüğü belli olmayan FİŞLEME listelerinde, fişlenen EGM personelinin çalıştığı şube ve birimlerinden eğitim durumlarına kadar birçok alanda çelişkiler ve gerçeğe aykırı kodlar yer almaktadır. Veriler kesin ve açık bir ispata dayanmamakta; şahıs, listelerdeki kodlanan kişileri tanımamaktadır. Kod çözümlerinin neye göre yapıldığı belli olmadığı gibi birbiri ile aynı anlama gelen kodların bulunması şahsın kodların anlamlarını da doğru düzgün bilmediğini göstermektedir.
Şahıs (Garson-Gizli Tanık) bu fişleme listelerini elinde uzun süre tutmuş, darbe girişiminden yaklaşık bir sene sonra savcılığa teslim etmiştir. En az bir senedir elinde tuttuğu bu listelere müdahale edip etmediği belli değildir. Bu nedenle bu fişleme listelerinin güvenilirliği de sorunludur ve hükme esas alınamaz. 
FETÖ Çatı iddianamesinde de belirtildiği gibi "gizliliğe olağanüstü riayet eden" bir örgütün bu kadar uzun bir süre bu verileri elinde tutmuş olması ve bu verilerin bir manipülasyona uğramış olması ihtimali verilerin güvenirliğini ayrıca şüpheli kılmaktadır.
GARSON (KOD) Gizli Tanık İfadelerindeki Çelişkiler
Garson(K) gizli tanığın farklı makamlarda vermiş olduğu ifade ve beyanlarda çok sayıda tutarsızlıklar ve çelişkiler bulunmaktadır. Bunlardan en önemlileri şunlardır; Garson Kod Adlı Gizi tanığın iki adet SD kartı teslim etmesi sonucu Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 2017/68532 sayılı dosya ile soruşturma başlatılmıştır. Garson kod adlı gizli tanığın İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi 2016/697 esas sayılı davada mahkemede vermiş olduğu beyanlar çerçevesinde bahse konu sd kart içerisinde yer alan excel dosyasında emniyet teşkilatı personeline ait bilgilerin, Emniyet Genel Müdürlüğü kapalı ağ sistemi olan polnet ağında yer alan ve personel daire başkanlığı tarafından kullanılmakta olan PBS (personel bilgi sistemi) isimli yazılımdan alındığı itiraf ve beyan etmiştir. Yine aynı zamanda gerek Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi 2018/273E. Sayılı dosyasının 08.11.2018 tarihli duruşma tutanağında gerek garson ifade analizi bölümünde diğer beyanlarından da görüleceği üzere polis memurlarının 2015 yılı mart nisan ayında güncellemelerinin olduğunu beyan etmektedir.
Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu’nda 27/04/2017 tarihli  verdiği ifadede: "Ayrıca benim şahsen tanıdığım kişileri de bu kartlara ben yazdım" beyanı ile söz konusu SD Kart içerisinde yer alan Excel dosyası içerisine kendisinin tanıdığı kişiler ile ilgili fişleme bilgilerini yazdığını itiraf etmektedir. Ancak İstanbul 29. Ağır Ceza Mahkemesi 06/10/2017 tarihli 2017/292 Esas numaralı  Duruşma Tutanağında ise "listeye ben herhangi bir ekleme yapmadım." ifadesi ile bir önceki ifadesi ile çelişmektedir.
Yine aynı ifadede: "Bu liste 2016 Nisan ayında hazırlanmış bir listedir." Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesi, 2017/250 Esas sayılı 16/02/2018 tarihli ifadesinde "Bu veriler efendim en son 2016 Nisan ayında bir araya getirilmiş cem edilmiş bilgilerdir" İzmir 2.Ağır Ceza Mahkemesi  2016/697 Esas numaralı 01/06/2018 tarihli duruşma tutanağında ise "amir -memur kısmındaki verilerde 2005'ten sonra problem olabilir.", "sivil olarak da amir memur olarak da ama özetlemem gerekiyorsa 2005’ten sonra derse ki bir polis memuru veya bir amir arkadaşımız; kardeşimiz; yani ben 2015’ten sonra zaten gitmiyordum, irtibatı koparmıştım derse benim onu iddia ederek yok gidiyor diyecek bir belge yok, çünkü elimdeki belgenin özelliği 2005’te güncellenmiş bir listeyi teslim ettiğim için onun üzerinden ben yorum yaparak bilgi veriyorum" ifadelerinde görüleceği üzere, söz konusu  SD Kart içerisinde yer alan Excel listesinin en son ne zaman güncellendiği ile ilgili çok büyük çelişkiler vardır.
Ankara 25.Ağır Ceza Mahkemesi, 2015/250 Esas sayılı 16.02.2018 tarihli ifadede; Başkan Abdullah TANRIKULU: "bazı bilgiler hatalı, eksik olabiliyor mu bu konuda?" Gizli Tanık Garson: "efendim olabilir…bazen Excel'in acizliğine gelebilecek yani çakıştırma, aşağı doğru çekildiği zaman bazen yanlış olduğu olabiliyor…" şeklinde beyanda bulunmuştur. SD kart içerisinde yer aldığı iddia edilen Excel dosyası ve içerdiği bilgiler ile ilgili hata, yanlışlık, olup olmadığına yönelik sorulan sorulara karşılık verilen cevaplara bakıldığında "çakıştırma, hızlı yazma, aşağıya doğru çekilme olduğu zaman bazen yanlışlık olabiliyor” beyanı verdiği görülmüştür. Esasen bu beyan söz konusu listede yer alan hiçbir bilginin doğru olarak addedilemeyeceğini ortaya koymaktadır. 
Zira, İzmir 2.Ağır Ceza Mahkemesi, 2016/697 Esas numaralı 01/06/2018 tarihli duruşma tutanağında garson kod adlı gizli tanık: "ikincisi emniyet teşkilatının tüm listesi var, amir memur olarak, bu az öncede diğer avukat beyin ifade ettiği gibi POL-NET'ten çekilmiş bilgiler , Bu POL-NET’ten çekilmiş bilgilerin ilgili bölümlerinin bir tarafına yapı kendi bazı sütunlar açarak buraya A5 A demiş aynı şeyi kullanmış kendisi, farklı bir eksen oluşturmamış" beyanında bulunmuştur. Demek oluyor ki emniyet teşkilatında yer alan tüm personelin bilgileri alınmış ve kişi bilgilerinin yanına bazı sütunlar açılarak kodlamalar eklenmiştir. Bu sütunlara ait satırlarda yazan bilgilerin, kendi ifadesiyle "çakıştırma, hızlı yazma, aşağıya doğru çekilme olduğu zaman bazen yanlışlık olabiliyor" şeklinde yanlışlık olduğunu beyan ve itiraf etmiştir. Somut örnek vermek gerekirse; F kodu ile kodlanmış bir emniyet teşkilatı personelinin yukarıda belirtildiği gibi bir yanlışlık olduğunda diğer kodlamalar ile karıştırılarak SAY olabileceği, AD kodlaması verilen bir emniyet teşkilatı personelinin EA olabileceği yahut tam tersi olarak tüm kodlamaların ve diğer bilgilerin bu şekilde yer değiştirmesinin mümkün olacağında şüphe yoktur.
İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 2016/697 Esas numaralı 01/06/2018 tarihli duruşma tutanağı;
GİZLİ TANIK GARSON: “Ankara CBS ‘ ye nisan ayında giderek verdim, ben bunları 17-25 aralıktan sonra hazırladım.Darbeden sonra da götürdüm bunu evimdeki sd kartı Ankara CBS nisan ayında 18 nisan 2017 de teslim ettim, bizzat savcılığa teslim ettim.”
Ayrıca “ ben bunları 17-25 aralıktan sonra hazırladım” ifadesi bir çok soruyu beraberinde getirmektedir. Hazırlanan bu listede yer alan kişilerin tümünü tanımamaktadır. Zira kendi ifadesiyle sadece “ mahrem imamları” tanımaktadır. Mahrem imam sayısı 4700 dür. Bunlardan da sadece 50 kişiyi tanıdığını ve teşhis ettiğini beyan etmiştir. Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesi, 2017/250  Esas sayılı 16/02/2018 tarihli ifadede : “  Bu 4700 ün içerisinde bir polis memuru yoktur, hakim yoktur, savcı yoktur yani mahrem yapıyla ilgileri yoktur yani”  ifadesiyle emniyet teşkilatı personeliyle ilgili herhangi bir bilgisi veya tanıdığı bulunmamaktadır. O halde tanımadığı insanlarla ilgili fişleme kodlamalarını neye göre vermiş  neye göre ilişkilendirmiştir.
ADLİ BİLİRKİŞİ GÖRÜŞÜ
Adli Bilişim Uzmanı Koray PEKSAYAR, EGM'nin GARSON tarafından teslim edilen dijitallere dair hazırladığı raporda, Uluslararası Adli Bilişim Standartlarına dayalı olarak iç ve dış denetim unsurlarının incelenmesinin eksik olduğu, elde edilip incelenen materyalin tahrifata uğramış olup olmadığının, tarihleri ileri-geri alınarak kaydedilmiş dosyalar içerip içermediklerinin ve sahtecilikle oluşturulmuş veri içermeleri olasılığının üzerinde durulmadığını belirtmiştir.
Sayılı nedenlerle bu materyalin içerdiği verinin;
Eksik görülen bu tutarlılık denetimleri olmaksızın
Dış veriyle desteklenmeksizin
Fiziksel delillerle uyumluluğu, yani olmuş olayların bıraktığı izlerin doğrulaması yapılmaksızın delil olarak kabul edilmeleri sakıncalı olduğunu belirtmiştir.
FİŞLEME EVRAKINDAKİ ÇELİŞKİ VE HATALAR
FİŞLEME listelerinin oluşturulmasında kullanılan formlardaki bilgilerle,  Emniyet Genel Müdürlüğü’nün POL-NET Personel Bilgi Sistemi’nden (PBS) ÇALINDIĞI çok açık olarak anlaşılmaktadır. ( T.C Kimlik No, çalışılan birim, eş, çocuk, telefon, ev adresi vb bilgiler)
Örneğin bir çok kişi hakkında “EA”(örgüt benim örgütüm diyen ancak bazı zaafları olan kişileri ifade eden) şeklinde kodlama yapılmış olmasına karşın fişleme evrakında yer alan ZAAF bölümünde hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Bu büyük çelişki de yine fişleme verilerinin gerçek dışı olduğunu kanıtlamaktadır.
TCK 137-a kapsamında kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetkiyi kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi hali nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Pol-net veri çekilme işlemi ancak kendisine bu yetkiyi verilmiş bir kişi tarafından yapılabilmekte olup, kim tarafından ( Görevde/ihraç/açıkta) sistem bilgisi alındığı hala gizliliğini korumaktadır.
Sonuç itibariyle; Garson Kod Adlı Gizli Tanığın vermiş olduğu listelerden Emniyet Teşkilatı personelinin kişisel ve mesleki bilgileri hukuka aykırı bir şekilde pol-net sisteminden temin edilerek kanuna aykırı yollarla elde izahtan varestedir.
Garson (k) isimli gizli tanık, 18.04.2017 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına 2 adet sd kart 1 adet cep telefonu teslim etmiştir. Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı Adli Bilişim Şube Müdürlüğünce hazırlanan inceleme raporunun 2.sayfasında, söz konusu iki adet SD karttan Lexar Marka 64 Gb kapasiteli kartın imajının 19.04.2017 tarihinde alındığı belirtilmektedir. Bu materyale ait imaj dosyasının incelenerek KOM daire başkanlığına gönderilmesi ise 05.06.2018 tarihinde yapılmıştır. Ancak haklarında fişleme bilgileri olduğu öne sürülerek 9103 polis memurun görevden uzaklaştırılma tarihi ise 26.04.2017 tarihidir.

Tüm bu hususlar göz önüne alındığında; Öncelikle belirtmek gerekir ki; bu  yer verilen h iki adet SD kartın içindeki hususlarla ilgili olarak yapılan işlemlerin en baştan denetlenmesi, incelenmesi ve hiçbir mağduriyete yer vermemek, mağduriyetleri gidermek ve kasten yahut hata ile yapılan eylemlerin müsebbibi olan görevlileri ortaya çıkararak adli makamlara intikal ettirmek adalet ve güvenirliğin, tarihe ve geleceğe örnek bir davranış sergilemenin gereğidir. 

Adil Yargılanma kapsamında; iki adet SD kartın çözüm raporundaki en önemli hata olan hash bilgileri (dijital imza, hash’i hesaplanan veriye özel ve parmak izi gibi benzersiz bir değerdir), metadata olarak bilinen tarih ve zaman bilgileri, veriyi oluşturan, son erişen ve değiştiren kullanıcıların kim yada kimler olduğu, tarih gibi bilgileri ve en önemlisi ise imaj alma işlemine ait log dosyasına yer verilmemiştir. Bu doğrultuda ise CMK 217 kapsamında, sanık ve müdafi ine Yargıtay kararları doğrultusunda delilin elde ediliş şeklinin okutulması neticesinde verilecek beyan kapsamında hazırlanan bu raporda; Veri bütünlüğünün bozulması ve raporda bahsettiğimiz diğer hususlar neticesinde ilgili delilin elde edilişinde hukuka ve adli bilişim kurallarına aykırı işlem tesis edilmesi neticesinde Anayasa 38/6 Ceza Muhakemesi Kanunu m.206/2-a, 217/2, 230/1-b maddeleri uyarınca hukuka aykırı delil kapsamında değerlendirilmelidir.


YARGI KARARLARI
Fişleme evrakı nedeniyle yargılanan bir polis memuru ile ilgili mahkeme, beraat kararı vermiştir. Kararda: “Ne şekilde ve kim tarafından oluşturulduğu dosya kapsamından belirlenemeyen ve GARSON isimli gizli tanık tarafından teslim edilen dijital materyallerin içerisindeki bilgilerin, tek başına sanığın örgüt ile organik bağ oluşturarak örgüt mensubu olduğuna kanıt olarak ileri sürülmesi yeterli olmayıp, sanığın süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gösteren eylemlerle örgüt faaliyetlerine iştirak etmesi, örgütün nihai amacı doğrultusunda eylemlerde bulunması gerekmektedir.“ denilmektedir.(Samsun 4. ACM 2017/391 E 2018/75 K – Samsun BAM 2.CD 2018/1264 E ve 2018/1181 K sayılı kararı ile istinaf başvurusunu reddederek BERAAT KARARINI ONAMIŞTIR.)
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcısı tarafından Yargıtay 16. C D’ne yazılan TEBLİĞNAMEDE, fişleme verilerinin yer aldığı SD karttaki bilgilerin , “ verileri hazırlayan şahsın kanaatini ifade ettiği ve örgütsel faaliyeti gösterip ispat etmeye yeterli olmadığı” na dikkat çekilmiştir.( Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, TebliğnameNo : 2018/7039)
Yine bir başka mahkeme kararında “…silahlı terör örgütüne üye olma suçunun oluşabilmesi için çeşitlilik, süreklilik ve yoğunluk gösteren şekilde sanığın eylemlerinin bulunmasının gerektiği,… ayrıca mahrem yapılanma ile ilgili SD kartın tek başına mahkumiyete yeter delil niteliğinde olmadığı, sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinin sabit olmaması nedeniyle CMK 223/2-e maddesi gereğince atılı suçtan beraatına karar vermek gerekmiştir.”( Elazığ 3.Ağır Ceza Mahkemesi , 2018/21 Esas 2018/221 Karar) denilmektedir.

Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2014/3760 K. Sayılı kararına göre; 

“Kişisel veri kavramından nüfus bilgileri (T.C. kimlik numarası, adı, soyadı, doğum yeri ve tarihi, anne ve baba adı gibi), adli sicil kaydı, yerleşim yeri, eğitim durumu, mesleği, banka hesap bilgileri, telefon numarası, elektronik posta adresi, kan grubu, medeni hali, parmak izi, DNA’sı, saç, tükürük, tırnak gibi biyolojik örnekleri, cinsel ve ahlaki eğilimi, sağlık bilgileri, etnik kökeni, siyasi, felsefi ve dini görüşü, sendikal bağlantıları gibi kişinin kimliğini belirleyen veya belirlenebilir kılan, kişiyi toplumda yer alan diğer bireylerden ayıran ve onun niteliklerini ortaya koymaya elverişli, gerçek kişiye ait her türlü bilginin anlaşılması gerekir. Ancak, herkes tarafından bilinen ve/veya kolaylıkla ulaşılması ve bilinmesi mümkün olan kişisel bilgiler, yasal anlamda “kişisel veri” olarak değerlendirilemez

YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ
“Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığının 31.07.2017 tarihli veri inceleme raporuna dayanak delilin elde edilişi ve CMK’nın 134.maddesine göre alınan mahkeme kararı emniyet mahrem yapılanması soruşturmasını yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından araştırılıp Yargıtay denetimine olanak verecek şekilde dosyaya getirtilerek duruşmada sanık ve müdafiine okunduktan sonra deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile yazı yazılı şekilde hüküm kurulması.” Gerekçesi ile BOZMA KARARI vermiştir.(Yargıtay 16.CD.2018/1947 E , 2018/2742K )
Anayasanın,  Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması başlıklı 20. Maddesi ile 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, TC Kimlik numaraları dahil kişilerin özel bilgilerini yasal teminat altına almıştır.
TCK’nin 135/1 ve 135/2 ‘ de “ Siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına” göre fişlemeye hapis cezası öngörürken FETÖ’nün gerçeğe aykırı FİŞLEMELERİ ile işlem yapmak, TCK ve Anayasanın 20.ve 38. Maddelerine açıkça aykırıdır.
CMK’nın muhtelif maddelerinde hukuka aykırı delillerden bahsedilmiş ve hukuka aykırı delillerin fark gözetilmeksizin yargılama dışında tutulması gerektiğine yer verilmiştir. Bu maddeleri;  CMK m. 206/2-a, 217/2, 230/1-b ve 289/1-i olarak sıralayabiliriz
Tüm bu hususlar göz önünde alındığında FETÖ/PDY terör örgütünün Egm personelinin bilgilerini bu sistemden aldığı bilinmekte ancak kimin yada kimlerin bu eylemi gerçekleştirildiği bilinmektedir. Bu sebeple özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmiş kişilerin TC. Kimlik numaralarından eşlerinin çocuklarının isimlerine ev adreslerinden telefon numaralarına kadar çok daha fazla bilgiler terör örgütünün amaçları doğrultusunda alınmıştır. Yapılan bu eylemin fail ya da faillerinin ortaya çıkarılması için adli bilişim uygulamaları çerçevesinde PBS yazılımına ait veri tabanının bulunduğu sunucu/ sunucularının imajının (adli kopyasının) alınarak inceleme yapılması söz konusu yazılıma kimlerin bağlantı yapıp ne gibi işlemler yaptığının araştırılması, veri tabanında bulunan log kayıtlarının incelenmesi, silinmiş verilerin tespitinin yapılması silinen verilerin olması durumunda adli bilişim uygulamaları çerçevesinde veri kurtarma işlemi yapılması sunuculara yapılan bağlantıların sahip olduğu kullanıcı adı ve IP bilgilerinin tespitinin yapılarak EGM teşkilatı personellerinin kim ya da kimler tarafından alınarak FETÖ/PDY terör örgütüne servis (GARSON) edildiğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Aksi her durum yine bu delileri askıda bırakacak ve adil yargılanma hakkının ihlali kapsamında değerlendirilerek AİHM ve İHAS hükümleri gereği tazminatlara yol açacaktır.
Bir fişleme evrakı olan Garson listesindeki, aleyhime olan ve gerçeğe aykırı bu bilgileri kabul etmiyor şiddetle reddediyorum. Şanlı polislik mesleğim zamanı dahil, hayatımın hiç bir aşamasında; illegal yapı veya örgütlerle bağım(irtibatım, iltisakım) olmamıştır.  Anayasal bir suç olan  ve Kanunlara göre de  suç olan bu fişleme evrakındaki aleyhime gerçeğe aykırı bilgilerle, OHAL komisyonu tarafından hakkımda RED kararı  beni  suçlu ilan ederek başvurumu reddetmesi kabul edilemez.


3) OHAL KOMİSYANUN SADAKAT İDDİALARINA CEVABIM:
Geçim sıkıntısı çeken bir ailenin 2.ci çocuğu olarak dünyaya geldim. İlkokuldan itibaren canını dişine takıp hem okudum hem de çalıştım. İlk, orta ve lise eğitimini MANİSA –AKHİSAR İlçesinde Devlet Okullarında bitirdim. Sonra Gaziantep Polis Meslek YüksekokulundanHaziran 1999 yılında mezun oldum ve o yılından ihraç olduğum 06. 01.2017 tarihine kadar Devlet Memuru olarak Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde 225408 sicil polis memuru ve komiser yardımcısı olarak çalıştım. Meslek hayatım boyunca görevini yurt içinde ve yurt dışında vatan millet sevgisi içinde yapan; her daim taraflı tarafsız tüm üslerinin ve amirlerini hatta görev yaptığı mesai arkadaşlarının takdirini kazanmış bir personelin sicil – performans notları dahi çok iyi performans notunun altına dahidüşmemiştir. Bunun en belirgin örneği 2013 -2014 yıllarında Musul Başkonsolosluğunu yapan CHP Eski Genel Başkan yardımcısı Öztürk YILMAZ ın koruma amirliğini yattığım zaman aldığım taktir belgesidir.İki ayrı farklı siyasi görüşe sahip idare amirinden başarı belgesi almış bir personelin görevini liyakatli bir şekilde vatan ve millet sevgisi içinde yerine getirmiş olması nasıl olurda FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibatlı iltisaklı olabilir.  Ayrıca bütün sicil notlarım ve başarı belgelerim dilekçemin ekindedir.

Kocaeli ilindeki 3.5 yıl Çevik Kuvvet, Ağrı İzmir Tekirdağ Iğdır illerindeki 12.5 yıllık Özel Harekat ve son olarak Denizli ilindeki 2 yıllık Polis Merkezindeki meslek hayatım araştırıldığında böyle yapılanmayla uzaktan yakından ilgimin olmadığı ortaya çıkacaktır. Kendi mesleğinde sürekli kendisini geliştiren ve yenileyen birisiyim, bu bağlamda Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde yapılan 2004 ve 2007 yıllarındaki Misyon Koruma sınavına girdim birisinden 69 birisinden 74 alarak 1 er puanla kaybettim. Yine Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde yapılan Komiser yardımcılığı sınavlarına 2006 yılından başlayarak 4 yıl boyunca bu sınavlara girdim. 2009 yapılan sınavdan 83 puan alarak kazandım ve 2010 yılının temmuz ayında komiser yardımcısı rütbesine terfi ettim. Hatta 2007 yılındaki Komiser yardımcılığı sınavında 92 yapmama rağmen 3 soruyu iptal ettiler 89.725 puan aldım. 89 un bir kısmı kazandı bir kısmı kaybetti ben kaybedenlerdendim. Şuan Ülkemizin ve Emniyet Teşkilatının içinde bulunduğu duruma bakıldığında eğer ben yukarıda belirtilen hususları taşımış olsaydım, eğer ben FETÖ’cü olsaydım Misyon Koruma sınavını kazanırdım 1 puanla kaybetmezdim. Komiser yardımcılığı sınavını 4.ncü defa girişte değil de ilk girişte yüksek puanlar alarak kazanırdım. Hakkıyla çalışıp kazanan arkadaşların hepsini tenzih ederim. Meslek hayatımı da Çevik Kuvvet, Özel Harekat, Polis Merkezinde çalışarak değil TEM KOM İstihbarat gibi emniyetin en gözde birimlerinde çalışırdım. Bu birimlerde hakkıyla çalışan arkadaşlarımı da tenzih ederim. Emniyet Genel Müdürlüğündeki kayıtlar incelendiğinde belirttiğim hususların hepsinin doğru görülecektir. Öyle anlaşıyor ki FETÖ’cü değil gerçek bir FETÖ mağduruyum.

Hayatımın hiçbir safhasında hukukun dışına çıkmayan biri olarak suçlamaları kabul etmiyorum. Emniyet Genel Müdürlüğünce bu kapsamda silahım, kimliğim, kendimin ve ailemin sosyal tesislere giriş kartları geri alındığı gibi hayatımızı sürdürebilmek için özel güvenlik alanında dahi çalışmam daimi olarak yasaklanmıştır. Hiçbir söz hakkı tanınmadan savunmasız bir şekilde Olağanüstü Hal süresinden sonra da devam edecek şekilde memuriyetten süresiz olarak çıkarıldım.Maaşımdan başka hiçbir geliri olmayan ve eşi de ev hanımı olan bir kamu görevlisi olarak çok ağır mağduriyetlere muhatap oldum. Bunlardan en ağırı da suçlamanın niteliği ve sürülen kara lekedir. Şahsıma ve aileme hakaret saydığım iddiaların hiç birini kabul etmiyorum. Yapılan bu uygulamalarla aile olarak  bir sivil ölüme terk edildik.

Hal böyle iken hiçbir soruşturma yapılmadan ve savunma hakkı tanınmadan en kritik zamanda tereddüt etmeden darbe gecesi darbecilere karşı görev yaptım. Sonrasındaki üç hafta boyunca amirlerinin emrinde her türlü görevi ifa ettiğim halde maksadımın tam tersi gerekçelerle davalı idarenin memuriyetimin sonlandırılması ve OHAL Komisyonun almış olduğu  RED kararıadalet duygusunu zayıflatıcı açık bir haksızlık olup bu durum hukuken ve vicdanen kabul edilemez.

Anayasamızın 38. Maddesi ise “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.”, “… Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” hükmünü içermektedir. Bunlara ek olarak Anayasamızın 15.maddesi “suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” hükmünü içermektedir.
Anayasamızın 15, 38 ve 129. maddelerinden de anlaşılacağı üzere memurlar anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler. Yani kişi aleyhine anayasa ve mevcut kanunlara aykırı bir fiil, eylem veya davranış içinde bulunmadığı sürece hukukun en temel ilkelerinden biri olan masumiyet karinesi ilkesine de bağlı olarak devlete karşı sadakat yükümlülüğünün ihlal edildiğine karşı iddiada bulunulamaz ve kişi bundan dolayı suçlanamaz.
İdare kişinin sadakati konusundaki kanaatini anayasada ve kanunlarda açıkça belirtilen somut olgulara ve kanıtlara dayandırmak zorundadır. 
Şahsım tarafından Anayasa ve kanunlara aykırılık teşkil edecek şekilde hiçbir işlem, fiil veya eylem içerisinde bulunmadım. Hem memuriyet öncesi hem de memuriyet hayatımda görev yaptığım süre boyunca hiçbir şekilde Anayasa ve Kanunların dışına çıkmadım. Çalıştığım kurumlarda disiplin suçu dahi işlemedim ve hakkımda verilmiş olan en küçük bir disiplin cezası dahi bulunmamaktadır. Devlete karşı sadakat yükümlülüğünün ihlal edildiğini gösteren hiçbir somut kanıt ve delil bulunmamaktadır.
İdare, kişinin sadakati konusundaki kanaatini somut olgulara dayandırmak zorundadır. Yani kişi hakkında anayasa ve yasalara aykırı bir eylem bulmak zorundadır. Bu konudaki kanaatini oluştururken anayasanın ilgili maddesine ve ilgili kanunlara uymak zorundadır.
Danıştay 12. Dairesi'nin 16.11.2015 tarih ve 2002/5920 Esas ve 2005/4029 Karar No'lu kararında özetle, "disiplin cezası ile cezalandırılan kişinin, disiplin suçu sayılabilecek bir eylemde bulunduğunun objektif bir şekilde ortaya konulması gerektiği, isnat edilen fiili işlediğinin, hangi eylemi ve fiili nedeniyle bu cezanın verildiğinin belirtilmesi gerektiği, isnat edilen fiilin somut olarak ortaya konmadan kişiye ceza verilemeyeceğini" açıkça belirtmiştir. Danıştay'ın bu ilkeyi disiplin suçları açısından isabetle uyguladığı görülmektedir.
Yine Danıştay 10. Dairesi'nin 27.10.1987 tarihli ve K.N :1987/1721, E.N:1987/2015 sayılı kararında, "... Bu durumda üstüne atılı disiplin suçunu işlediği hiç bir şüpheye yer vermeyecek biçimde kesin olarak ortaya konmadan, çelişkili ifadeler dayanak alınarak davacının meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılması yolundaki dava konusu işlemde hukuki isabet görülmemiştir..." denilerek, şüpheden sanık yararlanır ilkesini uygulamıştır. 
Sonuç olarak, hiçbir delil gösterilmeden, şahsımın savunması dahi alınmadan "suçta ve cezada şahsilik ilkesi" başta olmak üzere evrensel temel hukuk ilkelerinin çiğnenerek, meslekten çıkarılmam hukuka aykırıdır. Devlete karşı sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğim  iddiası kabul edilemez, tarafıma hiçbir suç isnadında bulunulamaz..
4) FETÖ İLE BAĞIM OLMADIĞINA DAİR DİĞER CEVAPLARIM 
Bylock Kaydımın: Örgüt üyelerinin haberleşmek için kullandığı Bylock ve benzeri programları kullanmadım. 
BANKASYADA : Herhangi hesabımın ve hesap hareketimim olmaması.
HTS Kaydı olmaması: Adli mahkemece sabit olarak, hiçbir üst düzey örgüt üye(si)leri ile irtibatım yoktur. 
Örgüt sorumlularına para transferi olmaması: Hiçbir örgüt üyesine veya üst düzey-alt düzey  sorumlusuna para havale ve para transferim yoktur. 
SGK kaydı olmaması: SGK kayıtlarında da sabit olduğu gibi, FETÖ ile irtibatlı hiçbir kurumda çalışmadım.
Dershane kaydı olmaması: FETÖ ile irtibatlı dershaneye gitmedim.
Örgüt evi bilgisi : Hayatımın hiçbir evresinde FETÖ örgüt evinde kalmadım.
Sendika üyeliği olmaması:FETÖ ile irtibatlı hiçbir sendikaya üye olmadım. 
Dernek, vakıf üyeliği olmaması:FETÖ ile irtibatlı hiçbir dernek, vakıf gibi kurumlara üyeliğim yoktur. 
Bu liste bilmediğim diğer FETÖ bağı (irtibat, iltisakı) sayılan kriterler için de uzatılabilir. Kurum tüm bu iddiaları oluşturduğu 12 maddelik bir tablo ile incelemiş ve hakkımda hiç bir örgüt bağı bulamamıştır. 
5)HAK İHLALLERİ :
AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİNİN;
KANUNSUZ CEZA OLMAZ İLKESİ BAŞLIKLI; 7. MADDESİ;
“Hiç kimse islendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç sayılmayan bir fiil veya ihmalden dolayı mahkûm edilemez. Yine hiç kimseye, suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Bu madde, işlendiği zaman uygar uluslar tarafından tanınan genel hukuk ilkelerine göre suç sayılan bir fiil veya ihmalden suçlanan bir kimsenin yargılanmasına ve cezalandırılmasına engel değildir.”

T.C. ANAYASASININ;
MADDE 38- 
Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
Diğer yandan; “KANUNSUZ CEZA OLMAZ” İLKESİ; evrensel hukuk ilkeleri arasında yer almakta olup, gerek ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde ve gerekse iç hukukumuzda benimsenmiş bir ilkedir:
Dolayısıyla işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kişilere ceza verilmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7. Maddesinde ve Anayasanın 38. Maddesinde yer alan “kanunsuz ceza olmaz” ilkesine açıkça aykırıdır.
679 Sayılı OHAL KHK’SI ile ihraç işlemi uygulanırken savunma hakkı kullandırılmaksızın işlem tesis edilmiştir.
Anayasa ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile sair diğer yasal mevzuattan da anlaşılacağı üzere hakkında meslekten çıkarma cezası istenen kişiye soruşturma dosyasını serbestçe inceleme ve edinme hakkı tanınmıştır. Anayasa Mahkemesi “Savunma Hakkı”nı şu şekilde yorumlamaktadır:
“Savunma hakkı, Anayasa’nın “Kişinin Hakları ve Ödevlerini” belirleyen ikinci bölümünde yer alan, temel haklardandır. Hukuk öğretisinde olduğu kadar uygulamada da, önemi ve erdemi tartışılmaz yüceliktedir. Evrensel konumu nedeniyle, insanlığın ortak değerlerinden sayılmaktadır. Felsefi ve hukuksal nitelikleri ve içerikleriyle adalet kavramı ve yargılama işlevi, birbirini tümle yen, birbirinden ayrılamaz sav, savunma, karar üçlüsünden oluşanı yargıyla yaşama geçmektedir. Yargılama süresince, savunma hakkının sanık için yararı ve gereği tartışma götürmez. Savunma, hak arama özgürlüğünün ve adil yargılamanın vazgeçilemez bir koşuludur. Savunmanın tam olarak yapılmasında kamu yararı da vardır. Gerçekten savunma, sonuçta kararının doğru olarak verilmesini sağlar. Bu da ceza adaletinin hakkıyla gerçekleşmesine yardımcı olur. Adaletin devletin temeli olduğunu bir kez daha doğrular. ”
Savunma, suçlamaya karşı sanığın yararına yürütülen; onu hukukî ve fiilî açıdan korumayı amaçlayan bir faaliyettir. Bu hak Anayasa’da, taraf olduğumuz milletlerarası sözleşmelerde ve kanunlarımızda yer almıştır. (m. 36/1 AY, m. 11 İHEB, m. 6 İHAS, m. 14/3b MvSHS). CMK’ ya göre de bu hakkın kısıtlanması mutlak bozma sebebidir. (m. 308/8 CMK).
AİHM, Jespers Belçika’ya karşı davasında silahların eşitliği ilkesi 6. Madde (3) b ile birlikte değerlendirildiğinde, savcılık veya “soruşturma makamının ellerindeki ya da ulaşabildikleri ve sanığın kendisini temize çıkarabilmesine veya cezasını azaltmasına yardımcı olabilecek nitelikteki tüm malzemeleri açıklamakla yükümlü olduğu” şeklinde anlaşıldığını belirlemiştir. Bu ilke aynı zamanda bir savcılık tanığının inandırıcılığına halel getirebilecek malzemeyi de kapsar. Foucher Fransa’ya karşı davasında AİHM, kendi kendini savunmak isteyen bir sanığın savcı tarafından dava dosyasına erişiminin engellendiği ve dosyada bulunan evrakın birer nüshasının sanık tarafından alınmasına izin verilmediği için sanığın savunmasına yeterince hazırlanamamasının 6. Madde (3) ile birlikte okunduğunda, silahların eşitliğinin ihlâli anlamına geldiğini kararlaştırmıştır.
Devlet memurlarına tanınan savunma güvencesi 657 sayılı Yasa’nın 130. Maddesinde şu şekliyle yer almaktadır: Devlet memuru hakkında savunması alınmadan disiplin cezası verilemez. Soruşturmayı yapan kurul 7 günden az olmamak üzere kamu görevinden çıkarılması talep edilen memura süre vermek zorundadır. Yine, 657 sayılı Yasa’nın 129/2 maddesine göre; hakkında memurluktan çıkarma cezası istenen memur, soruşturma evrakını incelemeye, tanık dinletmeye, disiplin kurulunda sözlü veya yazılı olarak kendisi veya vekili vasıtasıyla savunma yapma hakkına sahiptir. Savunma hakkının kullanılabilmesi için savunması istenen kamu görevlisine suçlama konusunun ve hakkındaki isnadın ne olduğunun açıkça bildirilmesi gerekmektedir. İsnadın bildirilmesinin yanında hakkındaki deliller ilgiliye tebliğ edilmeli, lehe delil gösterebilmesi için zaman ve imkân tanınmalı, talep ettiği deliller toplanmalıdır. Ayrıca kamu görevlisine savunmasını yapabilmesi için yeterli sürenin verilmesi zorunludur.
Hakkımda usulüne uygun bir disiplin soruşturması yapılmadığı gibi, hayatımın geri dönülemez şekilde değiştirmesine ve tüm kazanılmış haklarımı kaybetmeme neden olan kamu görevinden çıkarılmama ilişkin suçlamayla ilgili savunma yapmak, soruşturma evrakını incelemek, tanık dinletmek ve diğer tüm yasal delilleri sunmak hakkı da kullandırılmamıştır.
Masumiyet karinesi ihlal edilmiştir (AİHS m. 6/2)
Şahsımın kamu görevinden çıkarılmasına dayanak olan KHK’ya göre, “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan (eklerde yer alan listelerde ismi geçen kamu görevlileri)başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır.” KHK’nın ekindeki listelerde ismime yer verilerek, benim bir terör örgütüne üye olduğum şüpheye yer vermeyecek şekilde kararlaştırılmış, yasa niteliğindeki bir işlemle yargılanmadan cezalandırılmış bulunmaktayım. Hiçbir yargılama yapılmadan, savunmam alınmadan, kesinleşmiş bir mahkeme kararı olmadan, şahsım bir terör örgütüne üye olmakla suçlanmış ve cezalandırılmıştır. KHK ile terör örgütünün üyesi gösterilerek masumiyet karinesi açıkça ihlal edilmiştir. Zira Anayasanın 38/4 maddesine göre, “Suçluluğu hükmen (kesin bir yargı kararı ile) sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.”
Hukukumuza göre, meslekten çıkarmayı gerektirecek disiplin suçu işlenmediği ve bu hususta adil bir yargılama sonucu karar verilmediği sürece başvurucu meslekten çıkarılamaz.
Darbe girişimine hiçbir şekilde bulaşmamış olan şahsımın, adil yargılanma hakkının gereklerine uygun bir yargılama yapılmadan, savunmam dahi alınmadan (AY m. 129/2) kamu görevinden çıkarılmamda OHAL’e neden olan şiddet olaylarının bastırılmasıyla ilişkisi olmadığı gibi, bu tedbir geçici olmayıp kalıcı niteliktedir. Bu şekilde kamu görevinden çıkarma Anayasanın 15, 38/4, 121 ile AİHS’nin 6. maddelerine aykırıdır.

AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİNİN;
“ADİL YARGILANMA HAKKI” BAŞLIKLI; 6. MADDESİ;
Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basma ve dinleyicilere kapatılabilir.
 Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.
 Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
 Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
 Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak;
 Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;
 İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;
Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak.”
T.C. ANAYASASININ;
MADDE 129-2 “Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.” şeklinde düzenlenmiştir.
Yukarıda yer alan hükümler çerçevesinde, olağanüstü hal dönemlerinde dahi idarelerce gerçekleştirilen işlemlerin, taraf olduğumuz uluslararası sözleşme hükümleri ile T.C. Anayasasında yer alan hükümler doğrultusunda gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
İdare tarafından FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat halinde olduğum kanaatiyle kamu görevinden çıkarma cezası gibi ağır bir yaptırım ile karşı karşıya bırakılmış bulunmaktayım. Ancak, soruşturma kapsamında tarafıma yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden haberdar edilmediğim gibi; savunmam dahi alınmamıştır. Avrupa insan Hakları Sözleşmesinin 6. Maddesi ve Anayasanın 36. Maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkım çiğnenmiştir. İhraç olduktan yaklaşık 2 yıl sonra Hakkımdaki silahlı terör örgütüne üye olma suçundan Iğdır Cumhuriyet Başsavcılığındaki 2018/462 sayılı dosyayı kendim araştırarak öğrendim.
Anılan Anayasa hükmünün gerekçesinde, "yapılacak disiplin kovuşturmalarında ve disiplin cezası uygulamasında ilgiliye isnat olunan hususun bildirilmesi, dinlenilmesi, savunmasını yapma imkânı tanınması bu madde ile güvence altına alınmaktadır" ifadelerine yer verilerek, disiplin cezaları ile ilgili olarak Anayasal güvenceye bağlanan savunma hakkının içeriği belirtilmiştir.
DANIŞTAY İDARÎ DAVA DAİRELERİ KURULUNUN ESAS NO: 2007/1846 KARAR NO: 2011/66 SAYILI KARARIN Dada savunma alınmadan verildiği anlaşılan disiplin cezasında hukuka uyarlık bulunmadığı açıkça ifade edilmiştir. Aynı kararın gerekçesinde; Anayasa Mahkemesinin, Avrupa İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme’nin,savunma hakkının önemini ve gereğini vurgulayan maddesini de dikkate alarak savunma hakkının niteliğini vurguladığı, 14.7.1998 günlü, 1997/41, 1998/47 sayılı kararında, herkesin kendisine yönelik isnadın nedeninden ve niteliğinden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek hakkına sahip olduğu; olayı, isnadın nedenini ve hukukî niteliğini bilmeyen kişinin kendisini yeterince savunamayacağının açık olduğu, bu hususun, savunma hakkının temelini oluşturduğu belirtilmiştir
Anayasa hükmü, gerekçesi ve Anayasa Mahkemesi kararı karşısında, disiplin cezaları ile ilgili olarak savunma hakkı kullandırılmadan disiplin cezası verilmesinin hukuken olanaklı olmadığı; savunma hakkının hukuka uygun şekilde kullanılabilmesi için de, ilgili kamu görevlisinin hakkındaki iddiaları, bu iddiaların dayandığı delilleri, üzerine atılı fillerin hukuki nitelendirmesini ve önerilen disiplin cezasını bilmesi gerektiği sonucuna varılmakta olup, tüm bu hususlar kendisine bildirilmeyen kişinin kendisini yeterince savunamayacağı açıktır...” denilmiştir.
Evrensel hukuk ilkeleri gereğince savunma hakkı kutsaldır. Anayasamız da savunma hakkını güvence altına almıştır. Yukarıda bahsi geçen Danıştay İDDK kararında ve bu kararın atıfta bulunmuş olduğu Anayasa Mahkemesi kararında; herkesin kendisine yönelik isnadın nedeninden ve niteliğinden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek hakkına sahip olduğu; olayı, isnadın nedenini ve hukukî niteliğini bilmeyen kişinin kendisini yeterince savunamayacağının açık olduğu, bu hususun, savunma hakkının temelini oluşturduğu belirtilmiştir. Tarafıma ise savunma hakkı tanınmamıştır.
6) OHAL Komisyon Kararı iptal edilmelidir.
Şöyle ki;
OHAL döneminde çıkarılan kanun hükmünde kararnameler Resmi Gazetede yayınlandıkları gün TBMM’ye sunulmalı ve 30 gün içerisinde Meclis tarafından onanmalıdır. Oysa bugüne kadar çıkarılan OHAL KHK’ların hiçbiri Parlamento tarafından süresinde onanmamış olup, tüm KHK’lar Anayasanın açıkça öngördüğü şekil şartlarına riayet edilmeden uygulanmıştır. Anayasa ve Meclis İçtüzüğünün açık hükümlerine aykırı olarak süresinde onaylanmayan KHK’lar yok hükmünde olup, kamu görevinden çıkarma işlemine hukuki dayanak olamazlar. 679 sayılı KHK’nın Resmi Gazetede yayınlandığı tarihten itibaren Meclis tarafından onaylanmadan 30 gün geçmekle, hakkımdaki kamu görevinden çıkarma işleminin hukuki hiçbir dayanağı kalmamıştır. Hukuki dayanağı kalmadığı için de dava konusu OHAL Komisyonu kararı iptal edilmelidir.
Anayasanın 15. maddesine göre, masumiyet karinesinden yararlanma hakkı, OHAL döneminde dahi ihlal edilemeyecek türden, mutlak haklardandır. Kamu görevinden çıkarılmama ilişkin OHAL KHK’sı ile yargılanmadan terör örgütü üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olmakla suçlandım ve ceza hukuku anlamında bir cezaya çarptırıldım. Eş ifade ile kamu görevinden çıkarılmama dayanak yapılan OHAL KHK’sı, masumiyet karinesini açıkça ihlal etmiştir. Oysa juscogens niteliğindeki hukukun bu temel ilkesi OHAL döneminde dahi ihlali mümkün olmayan bir ilkedir. Kamu görevinden çıkarılma işlemine dayanak oluşturan OHAL KHK’sı, masumiyet karinesini açıkça ihlal ettiği için, söz konusu KHK Anayasanın 15. Maddesine dolayısıyla OHAL Hukukuna aykırıdır. Kamu görevinden çıkarılma işleminin dayanağı olan KHK Anayasaya aykırı olduğu için kamu görevinden çıkarılma işlemi de Anayasanın 15. Maddesine aykırıdır; bu nedenle de dava konusu OHAL Komisyonu kararı iptal edilmelidir.
İşlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kişilere ceza verilmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7. Maddesinde ve Anayasanın 38. Maddesinde yer alan “kanunsuz ceza olmaz” ilkesine açıkça aykırıdır. Eş ifade ile kamu görevinden çıkarılma işleminin dayanağı olan KHK, Anayasanın 38 ile AİHS’nin 7. maddelerine (OHAL hukukuna) aykırı olarak kabul edilmiş olup, OHAL döneminde de olsa kamu görevinden bu şekilde çıkarılma işlemi hukuka aykırıdır. Bu nedenle de dava konusu OHAL Komisyonu kararı iptal edilmelidir.
Danıştay İçtihadı Birleştirme kararları hukukun asli kaynaklarındadır. Yasa gücünde olup tüm kişi kurum ve yargı organlarını bağlar. Yargı organları İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararlarına uygun karar vermek zorundadır. Danıştay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu, 12 Eylül Darbesi sonrası 02.12.1989 tarihinde verdiği bir kararda, sıkıyönetim veya OHAL dönemindeki tedbirlerin geçici olma niteliğine vurgu yaparak, 1402 sayılı Kanunla öğretim üyeliğine son verilen akademisyenlere uygulanan bu tedbirin geçici nitelikte olduğunu ve Sıkıyönetim ya da OHAL sona erdikten sonra uygulamasının devam ettirilemeyeceğini kararlaştırmıştır. Sonuç olarak Danıştay, 1402 sayılı Yasa ile üniversitelerden uzaklaştırılan öğretim üyelerinin mesleklerine iadesine karar vermiştir. Bu nedenlerle dava konusu OHAL Komisyonu kararı iptal edilmelidir.
Danıştay 5. Dairesi'nce verilen 25.04.1979 gün ve E; 1979/15059, K; 1979/11022 sayılı kararda "Bu durumda dava konusu görevden uzaklaştırma işleminin kanunun amaçladığı şekilde kamu yararına ve kamu hizmetinin gereklerine uygun olmaksızın tesis edildiği anlaşıldığından" maksat yönünden mevzuata aykırı olduğu gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmiştir. Geçmiş hizmetlerim olumlu, sicil notum yüksek, sicilim temiz, konusunda uzman ve tecrübeli bir devlet memuruydum. Dava konusu işlem tarihine kadar hakkımda hayatım boyunca adli ve idari tek bir ceza mevcut değildir. Hukukun temel prensiplerin tamamı bu düzenleme ile açıkça ihlal edilmiştir. Bu nedenle idarenin bu işlemdeki maksat unsurunun hukuka uygun olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Dolayısıyla, hukuka aykırı olarak tesis edilen OHAL Komisyon kararının iptali gerekmektedir.
Komisyon benim suç olmayan eylemlerimi göz önüne almış, düzenleyici yetkisini kullanarak kıyas yoluyla bir suç ve ceza oluşturma yoluna gitmiştir. Komisyonun bu işlemi açık bir şekilde hukuka aykırıdır. Ayrıca bu hususlarla ilgili tarafımın beyanlarına başvurulmamış olması, tarafımdan savunma alınmadan memurluğuma son verilmesi açık hukuk ihlalidir. Anayasamızın 129. Maddesi 2. Fıkrasında “Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına SAVUNMA HAKKI tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.”şeklinde düzenleme bulunmaktadır. Bu yönüyle Anayasanın 129. Maddesi ihlal edilmiştir ve bu nedenle OHAL Komisyonu kararı iptal edilmelidir.
Dava konusu işlem sebebiyle, işlemediğim bir suçtan dolayı hakkımda adli bir kovuşturma dahi olmamasına rağmen terör örgütü üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı ile kamu görevinden çıkarıldım. Kamu görevinden çıkarılmak, memuriyet hayatında karşılaşılabilecek en ağır yaptırımdır. Tamamen yasal faaliyetler nedeni ile bu şekilde bir yaptırımla karşı karşıya bırakılmamdan dolayı, ben ve ailem açısından maddi ve manevi anlamda telafisi imkânsız zararlar söz konusudur. Kişisel ve mesleki itibarım son derece ağır biçimde zedelenmiştir. Bu nedenlerle OHAL Komisyon kararı iptal edilmelidir.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra hayatımıza giren “iltisaklı ve irtibatlı” kelimesi Türkçedeki anlamlarıyla isteğiniz yere oturtabilir istediğiniz gibi değerlendire bilirsiniz. Kişiden kişiye göre değişen göreceli bir kavram haline gelmiştir. Hukuk literatüründe deKHK lar dışında hiçbir kanun da yeri yoktur. Önemli olan sizin niyetiniz.Benim ile ilgili olarak örgüt iltisak, irtibat suçlamalarını kesinlikle kabul etmiyorum. Bilerek yada bilmeyerek silahlı yada silahsız herhangi bir suç örgütünün üyesi yasa sempatizanı değilim ve asla hayatım boyunca da olmadım. Bilerek veya bilmeyerek suç işlemedim ve suç işleme kastıyla da hiçbir davranış içerisine girmedim.İltisak kelimesi, örgüt üyesi ile sempatizanlarını aynı torbada mütalaa eden bu ceza anlayışının ve uygulamasının sürdürülemez bir gerçektir. Hiçbir haklı ve hukuki dayanağı olmayan her türlü  maddi ve manevi gerçeklikten uzak masa başında üretilmiş  kurum görüşü üst amir kanaati gibi  soyut maddi geçerliği olmayan iddialar  ve varsayımlar OHAL Komisyonu RED kararını vermiştir. Bu nedenlerle OHAL Komisyonu RED kararı iptal edilmelidir.
Yine Benim ile ilgili olarak FETÖ Silahlı Terör Örgütü tarafından gerçeğe aykırı olarak oluşturulan-üretilen SD Kart Fişlemesi anayasal bir suçtur. Kodlamalar hiçbir somut gerçekliğe dayanmıyor ve OHAL komisyonu tarafından da  ismiminsd kart ta bulunması benim terör örgütünün mahrem yapılanması içinde olduğumu yeterli görüyor ve iltisak, irtibatlı göstererek başvurumu ret ediyor. işte bu hukuka ve aykırı OHAL komisyonu kararı iptal edilmelidir.
Yukarıda izah edilen sebeplerle işbu davanın açılması zarureti hâsıl olmuştur. Takdir şüphesiz Sayın Mahkemenizindir.
Sonuç olarak;
 Yukarıda da belirtmiş olduğum gibi Davalı  kurum, gizli / çok gizli belgeler dahil olmak üzere, OHAL Komisyonu dosyası ve eklerini, kurum içi İdari Soruşturma Raporu'nu, kurum içi Çevre Araştırma Raporu'nu, tanık beyanlarını, istihbarat raporunu, ihracıma sebep olan diğer bilgi belge ve delilleri eksiksiz göndermek zorundadır.
Kamu görevinden ihracımı gerektiren somut hiçbir neden bulunmamaktadır. Anayasave yasalarımıza uygun davrandım, aksi bir fiilim söz konusu değildir. OHAL Komisyonu somut herhangi bir bilgi ve belge ortaya konulmaksızın, objektiflikten uzak ve keyfi bir şekilde başvurumu reddetmiştir.
Davalı kurum görevden ihracıma yönelik hiç bir yasal gerekçe sunamadığından dolayı öncelikle savunma hakkı olmak üzere, kanunlarımızın, Anayasamızın ve AİHS göre tüm ilgili maddeler ihlal edilmiştir. Kurum istenen tüm belgeleri eksiksiz göndermez ise savunma hakkını kaybedeceğinden dolayı OHAL Komisyonu ret kararının iptaline karar verilmesi gerekmektedir.İhlal edilen haklarımı ve kanun maddelerini ayrıca ek olarak sunuyorum. 
Dava konusu 679 KHK ile meslekten çıkarıldığım ve hiçbir gelirim olmadığı, bu davanın masraflarını karşılayacak maddi gücümün bulunmaması sebebiyle ADLİ YARDIM İSTEMİ'min kabul edilmesini, OHAL Komisyonu'nun, hiçbir geçerli sebep ve somut delile dayanmayan09.04.2019 tarih ve 2019/17003524 sayılı ve 2019/17919 karar numaralı işlemin; kanunlarımıza, Anayasamıza ve AİHS’ne aykırı olduğundan reddini arz ve talep ederim.

HUKUKİ SEBEPLER: 
Anayasa, AİHS, BM MSHS hükümleri ile İYUK, Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanununun ilgili hükümleri ve diğer yasal dayanaklar.

DELİLLER:
Komisyon ret kararı,Çevre ve saha araştırması olan Bilgi Notları; Sicil notlarım ve başarı belgelerim, Veri İnceleme Raporu, Garson Teknik Raporu, Garson Verilerini Pol-net ten aldığına dair rapor ilgili açıklamalarım ve hak ihlalleri, İhlal edilen haklarım konusundaki açıklamalarım. 
SONUÇ VE İSTEM :
Yukarıda arz ve izah olunan nedenlerle, fazlaya ilişkin tüm haklarım saklı kalmak üzere, 
2019/88888 saylı ve 2019/88888 karar numaralı OHAL Komisyonu RET KARARININ İPTALİNE,
Adli yardım istemimin kabulüne,
Tüm parasal haklarımın FAİZİ İLE BERABER ödenmesine,
Tüm yargılama giderlerinin davalı idare üzerinde bırakılmasına,karar verilmesini arz ve talep ederim. (01.01.2019)
DAVACI
88888888888888888888


EKLER
Ek-1    OHAL Komisyonu Ret Kararı (2019/ 8888888 saylı  ve 2019/8888 kararı)
Ek-2     İzmir Terör şubedeki 28.12.2018 tarihli ifadem.
Ek-3    Sicil Notlarım ve aldığım başarı belgeleri
Ek-4    Çevre ve saha araştırması olan Bilgi Notları
Ek-5    Veri İnceleme Raporu (01.01.2018 tarih ve 88888 sayılı)
Ek-6    Garson Teknik Raporu
Ek-7    Garson Verileri Pol-net ten aldığuna dair Adli Bilirkişi Raporu
Ek-8     Yargıtay 16. Dairesinin E:2017/1809 K:2017/5155 nolu  kararı
Ek-9     Yargıtay 16. Dairesinin 12.08.2018 tarih E:2018/2944 K:2018/2741 nolu kararı
Ek-10     Kimlik Fotokopisi 

20190528 EGM - Garson Kanaat Kovuşturma - Güngör.docx


• 679 KHK EGM • İade 20.11.2019 • Tebliğ 29.11.2019 • Atama 05.08.2020 • Göreve Başlama 14.09.2020 • Emeklilik LOADING...

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş



  • İletiler

    • 25 ayla ben de çok uzaklarda sayılmam dostlar. normal demek ki.
    • @F.Y. benimde yaklaşık bir yıldır olduğu gibi bekliyor. Görevdeyim heran bir terslik olacak duygusu beni psikiyatrilik etti. 
    • Merhaba, benim dosyam istinaf mahkemesinde nisan ayı itibariyle 27. aya giriyor. Bugün yarın cevap gelir diye bekliyorum. önceki yazışmalarda sanırım bir arkadaş 27.ayda cevap geldi diye yazmıştı. Umarım daha fazla uzamaz. Her gün buraya bakıp bir cevap gelen var mı diye bakıyorum. Hepimiz için adalet diliyorum. Saygılar..
    • Bende 14. idarede 2.5 yıldan fazla oldu. kriter sadece kurum kanaati.
    • @F.Y. idare mahkeme kararı göreve iadeyse, BİM hızlıca 2-3 ay içinde bu kararı tersine çevirebiliyorken, eğer önceki idare mahkemesi kararı olumsuzsa,  karar alması epeyce gecikebiliyor... OHAL Komisyonundan beri amaç belli, hukuki süreci olabildiğince uzatmak... daha önce istenmiş ve dosyada olan bilgileri tekrar tekrar yeniden istiyorlar... Düşüncem süreci bekleyenlerin, hiç dönmeyecekmiş gibi hayatlarını dizayn etmeleri, (çünkü beklemek, belirsizlik herşeyden daha çok yoruyor ve giden ömrümüzden gidiyor) ve eğer ola ki, bir gün iade olunursa, her zaman yeni bir başlangıç yapılabilir ve yeni duruma hızlıca uyum sağlanır... böylece bu bekleme süreci de boşa harcanmamış olur...
×
×
  • Yeni Oluştur...