İçeriği gör

Arşivlendi

Bu konu arşivlendi ve daha fazla yanıtlara kapatıldı

MSA

dilekçe OHAL Komisyon Kararına Karşı Dava Açma Dilekçesi - 17 - EGM

Önerilen Yorum

ANKARA NÖBETÇİ İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
(Gönderilmek Üzere)
İZMİR NÖBETÇİ İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’ NA

Adli Yardım Taleplidir


DAVACI     :Hidayet KOÇ  (T.C: 11111111111)    
            Cumhuriyet Mahallesi, Atatürk Caddesi                              Merkez/İZMİR
            Telefon: 0 (505) 555 55 55

DAVALI    :İçişleri Bakanlığı
            Bakanlıklar / ANKARA

KONU    :OHAL Komisyonu RET Kararının İptali 

TEBLİĞ    :01.01.2019 tarihinde şahsıma tebliğ edilmiştir.
ÖZET        :Davalı kurum bünyesinde POLİS MEMURU olarak görev yapmakta iken 06.01.2017 tarihli ve 29940 mükerrer sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 679 sayılı Olağanüstü Hal (OHAL) Kapsamında çıkarılan Kararname ile kamu görevinden çıkarıldım. OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu'na (OHAL Komisyonu) yaptığım başvurumun reddine ilişkin 01.01.2019 tarih ve 2019/11111 sayılı işlemin (Ek-1) iptalini arz ve talep ederim.
   
AÇIKLAMALAR
A - KOMİSYON KARARINDA GEÇEN KRİTERLERE CEVABIM
1) Müzahir Kuruluşlara Yapılan Mali Destek/Para Gönderme Bilgilerine Dair;
Maliye Bakanlığından temin edilen bilgilerime dair: "...kapatılan Körfez Dershanesi İzmir’e 01.02.2014 - 01.08.2014 tarihleri arasında toplam 1560 TL ödeme bilgisinin bulunduğu" yazılmaktadır.  
Bilindiği üzere 2013-2014 eğitim ve öğretim döneminde oğlum Mehmet KOÇ 8. Sınıfta okumakta idi ve o yıl TEOG sınavı yani liselere giriş sınavı vardı. Benimde 2013 yılı kasım ayında Manisa ilinden İzmir iline tayinim çıkmıştı. Haliyle okullar açılmış eğitim öğretim başlamıştı. İzmir iline geldiğimde oğlumu sınavlara hazırlanabilmesi için gönderebileceğim bir dershane aradım. O dönem dershaneler arasında fiyat olarak en uygun fiyatı veren İzmir Körfez dershanesiydi bende oğlumun kaydını buraya yaptırdım. Fiyat olarak ta 1560 TL olarak anlaşılmıştı. Ancak 17-25 olayları sonrası oğlumu ikinci dönem başlarında dershaneden kaydını aldırıp başka bir dershaneye gönderdim. Haliyle bir dönem ücreti olarak benden iki taksit olarak 1000 TL ücret istediler, bende iki taksit halinde 1000 TL  olarak toplamda 4000 TL kurs ücreti ödemesi yaptım.
Netice olarak benim bu dershaneyle bir irtibatım veya iltisakım olmuş olsaydı ben 17-25 olayları sonrası oğlumu dershaneden almaz devam ettirirdim. Kaldı ki yasal izinleri alınmış, denetlemeleri İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından yapılan bir dershanenin daha sonraları bir terör örgütünün eğitim kurumu olması şahsım tarafından öngörülemezdi.
2) ADLİ SORUŞTURMA / KOVUŞTURMA BİLGİLERİNE DAİR
Adli soruşturma/kovuşturma bilgilerime dair: "UYAP'tan temin edilen bilgilere göre; başvurucunun, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2017/1111 soruşturma sayılı dosyası kapsamında olduğunun belirtildiği" yazılmıştır. 
Kararda gerekçe olarak gösterilen ilk derece mahkemesi İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2019/111 Esas Numaralı dosyasında halen yargılama devam etmektedir, yani ceza dosyası derdesttir. Tarafımın yargılandığı davada hiçbir somut delil bulunmamaktadır ve hakkımda aleyhime bir tanık ifadesi bulunmaktadır. Bu tek ifade de çelişkilidir. Şöyle ki, tanık şahsımın 2010 - 2011 yıllarında Manisa ilinde çalıştığımı ve bu dönemde sohbetlere katıldığımı beyan etmiştir ve ifadesi sadece bu tek cümleden ibarettir. Oysaki ben 2010 - 2011 yıllarında Bursa ilinde görevli bulunuyordum, 2012 yılında Manisa iline atandım ve Manisa ilinden İzmir iline 2013 yılında tekrardan tayinim çıkarak ayrıldım. Haliyle şahıs ile benim aynı büroda ortalama dört ay kadar çalışmışlığım vardır. Şahsın uyumsuz çalışmasından dolayı bir başka büroda görevlendirilmiştir. Şahsı öncesinden tanımam sonrasında da herhangi bir görüşmüşlüğüm yoktur. Yani şahıs benim hakkımda iftira atmaktadır.  Saçma sapan ifadelerle onlarca insanın ismini vererek kendisini cezaevinden kurtarmış ama iftiralarla, yalan beyanlarla başkalarının hayatını karartmıştır. Hakkımda verilen ifade tamamen tutarsız, çelişkili ve şahsın kendisini kurtarmak için verdiği ayan beyan ortada olan ifadelerdir. KESİNLEŞMEYEN BİR CEZA DOSYASINA DAYANILARAK KARAR VERİLMESİ HATALIDIR, HUKUKA AYKIRIDIR, YARGILAMA SONUCUNDA HAKKIMDA BERAAT KARARI VERİLMESİ KUVVETLE MUHTEMELDİR, BU KARARIN VERİLMESİ HALİNDE MESLEĞE İADE TALEBİMİN KABUL EDİLMESİ SÖZ KONUSU OLACAKTIR, BU NEDENLE YARGILAMA SONUCUNUN BEKLENİLMESİ GEREKİRDİ. 

3) DİĞER TESPİTLERE DAİR İDDİALAR
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından ve İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünden temin edilen bilgilere göre, başvurucunun 2017/68532 hazırlık numaralı soruşturma dosyası kapsamında ele geçirilen Emniyet Genel Müdürlüğü teşkilatı personeline ilişkin örgüt arşivindeki detay bilgisinde; mahrem yapıda EA (FETÖ/PDY’ye içerisinde olup örgüt benim örgütüm diyen kişilerdir) Kurs Taksidi:50 (himmet adı altında örgüte verilen maddi destek), Zümre Başkanı (bağlı olduğu üst düzey mahrem yapı örgüt üyesi), Öğretmeni (bağlı olduğu mahrem yapı örgüt üyesi) verilerinin bulunduğu tespitleriyle kodlandırılmış durumda olduğu" iddia edilmektedir. 
Kamuoyunda, bu tespitlerin GARSON kod adlı gizli tanığın SD kart ile teslim ettiği listede olduğu bilinmektedir. Bu listede geçtiği iddia edilen ismimle ilgili 01.01.2018 tarih ve 32323232 sayılı Veri İnceleme Raporu ekte sunulmuştur. (Ek-5)
Bir fişleme evrakı olan Garson listesindeki, aleyhime olan ve gerçeğe aykırı bu bilgileri kabul etmiyor şiddetle reddediyorum. Şanlı polislik mesleğim zamanı dahil, hayatımın hiç bir aşamasında; illegal yapı veya örgütlerle bağım(irtibatım, iltisakım) olmamıştır.
Davalı kurum, maddi gerçeğin her türlü şüpheden arındırılmış, somut, kesin, kati ve inandırıcı delillerle ispat etmesi gerekirken; bu kanıtlanmamış ve kaynağı şaibeli soyut iddialar hakkında şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı deliller sunamamıştır. EA kodu ile fişlemiş olarak listede geçmem somut bir delil olarak değerlendirilemez. Garson listesinin geçersiz ve kabul edilemez olduğu yakın zamanda yayınlanan Garson Teknik Rapor'u ile kamuya duyurulmuştur. (Ek-6)
a) Garson (EA Kodu) iftirası hakkındaki cevabım
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosunun 18.04.2017 tarih ve 2017/68532 sayılı soruşturması kapsamında ele geçirilen Micro SD Kart Kom Daire Başkanlığı’na teslim edildiği belirtilen Fişleme evrakında adımda yer almaktadır.Şahsımın "mahrem yapıda EA (FETÖ/PDY’ye içerisinde olup örgüt benim örgütüm diyen kişilerdir) seviyesinde..." olduğu iddia edilmektedir.
Ekteki "Garson Teknik Raporu" ile ispatlandığı gibi, Garson listesi ne zaman hazırlandığı belli olmayan, şaibelerle dolu olan bir listedir. Kurumun, EA kodu ile fişlendiğimi iddia etmesi tek başına bir şey ifade etmeyecektir. Kurum, bu iddiasını destekleyecek bilgi, belge, tanık beyanları ve diğer delilleri mahkemeye sunmalıdır, aksi taktirde savunma hakkını kaybedecek ve somut olarak iddiasını ispatlayamadığından bu iddia yok hükmünde olacaktır. 
Sonuç olarak, örgüte kendini teslim etmiş birisinde; ByLock, Gazete, dernek üyeliği, banka, maddi yardım ve HTS kaydı gibi önemli deliller öne sürülmeli ve örgüt üyeliğinden ceza almalıydı. Garson listesi hakkındaki ek beyanlarımı ve hak ihlallerini ekte sunuyorum. (Ek-7)
b) Himmet iftirası hakkındaki cevabım
Şahsımın "...Kurs Taksidi:50 (himmet adı altında örgüte verilen maddi destek)..." iddiası ile örgüte düzenli destek mahiyetinde para yardımı yaptığım iddia edilmektedir.
Bu iddia tamamen bir iftiradan ibarettir, kurum bunu ispatlamak zorundadır. Kime, ne zaman, kaç taksitte para ödediğim, bu parayı ne şekilde ve ne amaçla ödediğimi davalı kurum ispatlamalıdır. Davalı kurum bu ödemeyi ispatlayamayacaktır, çünkü böyle bir ödeme yoktur. FETÖ dahil hiç bir terör örgütüyle bağım olmadığı halde, 50 TL gibi bir miktarı nereye hasıl ödediğim, ödediğim kişilerle nasıl iletişim kurduğum gibi hususları davalı kurum aydınlatamamıştır. 
Son olarak; maddi durumum müsait olmadığından ayın sonunu zor getiren biri olarak, hem de bir terör örgütüne düzenli olarak para verdiğim iddiası kabul edilemez. Kurum bunu ispatlamalı, aksi taktirde savunma hakkını kaybetmiş sayılmalıdır. 
c) Zümre Başkanı ve Öğretmen bilgileri iftiraları hakkındaki cevabım
Şahsımın "... Zümre Başkanı (bağlı olduğu üst düzey mahrem yapı örgüt üyesi), Öğretmeni (bağlı olduğu mahrem yapı örgüt üyesi) verilerinin bulunduğu..." olduğu iddia edilmektedir.
Akıl ve mantık dışı böyle bir iddia kabul edilemez. Ben bir polis memuruyum, öğretmen veya zümre başkanı değilim. Bu iddia ile örgütte yönetici, başkan, abi, imam veya başka bir isim altında görev aldığım iddiası ise akla ziyan bir iftiradan başka bir şey değildir. 
Kurum bu iddiasını ispatlamak için, tek bir şeyi yani; örgütte yönetici olduğum (ki kesinlikle kabul etmiyorum) iddiasını ispatlamalıdır. Eğer bu iddiasını ispatlayamaz ise iftira attığını kabul etmiş olacaktır. Ayrıca örgütte yönetici olan bir kişinin yönettiği kişiler de gösterilmeli, bunlarla nerede, ne şekilde iletişim kurduğu ve hangi örgütsel faaliyetleri yaptığı da ispatlanmalıdır. 
Sonuç olarak; Zümre Başkanı veya Öğretmen olduğum, yani örgütte yönetici olduğum gibi büyük bir iddianın doğruluğundan bahsedilemez, olsa olsa iftiradır denilip geçilir. 
4) FETÖ İLE BAĞIM OLMADIĞINA DAİR DİĞER CEVAPLARIM 
ByLock olmaması: Örgüt üyelerinin haberleşmek için kullandığı ByLock ve benzeri programları kullanmadığım, İzmir KOM Şube Müdürlüğü tarafından yapılan sorgulamada bylock kaydının bulunmadığı tespit edilmiştir ibareleriyle sabittir. 
Bank Asya hesabımın olmaması:FETÖ ile irtibatlı bulunan Bank Asya bankasında hiçbir hesabımın olmadığı, hiçbir hesap hareketimin olmadığı İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tespit edilmiştir.
HTS Kaydı olmaması: Adli mahkemece sabit olarak, hiçbir üst düzey örgüt üye(si)leri ile irtibatım yoktur. 
Örgüt sorumlularına para transferi olmaması: Hiçbir örgüt üyesine veya üst düzey-alt düzey sorumlusuna para havale ve para transferim yoktur. 
SGK kaydı olmaması: SGK kayıtlarında da sabit olduğu gibi, FETÖ ile irtibatlı hiçbir kurumda çalışmadım.
Dershane kaydı olmaması: FETÖ ile irtibatlı dershaneye gitmedim.
Örgüt evi bilgisi: Hayatımın hiçbir evresinde FETÖ ye ait örgüt evinde kalmadım.
Okul kaydı olmaması:FETÖ ile irtibatlı herhangi bir okuluna gitmedim çocuklarımı da göndermedim. 
Sendika üyeliği olmaması:FETÖ ile irtibatlı hiçbir sendikaya üye olmadım. 
Dernek, vakıf üyeliği olmaması:FETÖ ile irtibatlı hiçbir dernek, vakıf gibi kurumlara üyeliğim yoktur. 
Bu liste bilmediğim diğer FETÖ bağı (irtibat, iltisakı) sayılan kriterler için de uzatılabilir. Kurum tüm bu iddiaları oluşturduğu 12 maddelik bir tablo ile incelemiş ve hakkımda hiç bir örgüt bağı bulamamıştır. 
5) SADAKAT İDDİALARINA CEVABIM
2001 yılında, İzmir Polis Okulu’ndan 4,44 not ortalaması (Pekiyi) ile mezun oldum. Emniyet Bilgi Sisteminde, meslek hayatım boyunca her yıl verilen sicil notlarım bulunmaktadır. Notlarımın hepsi iyi - çok iyi performans şeklindedir.
2001-2009 yılları arasında, ilk atama yerim olan Bursa'da görevimi en iyi şekilde ifa ettim. Burda'da başarılı çalışmalarımdan dolayı takdirname, başarı belgeleri ve maaş taltiflerim bulunmaktadır.Bu belgelerin hepsi Emniyet Bilgi Sisteminde mevcuttur, gerekiyorsa kontrol edilebilir. 
2008 yılında şark görevi ifası için Van ilinde görevlendirildim. Van’da terör olaylarının en yoğun olduğu dönemlerde görev aldım. Görevimi en iyi şekilde yaparak burada da maaş taltifi, başarı belgesi ve takdirname ile ödüllendirildim. Mesleğimi en iyi şekilde yaptım. Başarılı ve özverili çalışma ile bu ülkeye hizmet eden bir kamu görevlisi olarak bulundum.  
Mesleğe adım attığım ilk günden ihraç olduğum 06 Ocak 2017 gününe kadar kamu görevim ile bağımın kesilmesini gerektirici herhangi davranışım, işlemim asla söz konusu olmadı. Hem meslektaşlarım, hem müdürlerim, hem de çalışma arkadaşlarım tarafından sevilen, saygı duyulan, örnek gösterilen biri olarak tanınırım. 
Sonuç olarak, hiçbir delil gösterilmeden, şahsımın savunması dahi alınmadan "suçta ve cezada şahsilik ilkesi" başta olmak üzere evrensel temel hukuk ilkelerinin çiğnenerek, meslekten çıkarılmam hukuka aykırıdır. Devlete karşı sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğim iddiası kabul edilemez, tarafıma hiçbir suç isnadında bulunulamaz.
Sadakat konusundaki ek açıklamalarım ve hak ihlallerini ek olarak sunuyorum. (Ek-8)
Sonuç olarak;
Davalı kurum, gizli / çok gizli belgeler dahil olmak üzere, OHAL Komisyonu dosyası ve eklerini, kurum içi İdari Soruşturma Raporu'nu, kurum içi Çevre Araştırma Raporu'nu, tanık beyanlarını, istihbarat raporunu, ihracıma sebep olan diğer bilgi belge ve delilleri eksiksiz göndermek zorundadır.
Kamu görevinden ihracımı gerektiren somut hiçbir neden bulunmamaktadır. Anayasa ve yasalarımıza uygun davrandım, aksi bir fiilim söz konusu değildir. OHAL Komisyonu somut herhangi bir bilgi ve belge ortaya konulmaksızın, objektiflikten uzak ve keyfi bir şekilde başvurumu reddetmiştir.
Davalı kurum görevden ihracıma yönelik hiç bir yasal gerekçe sunamadığından dolayı öncelikle savunma hakkı olmak üzere, kanunlarımızın, Anayasamızın ve AİHS göre tüm ilgili maddeler ihlal edilmiştir. Kurum istenen tüm belgeleri eksiksiz göndermez ise savunma hakkını kaybedeceğinden dolayı OHAL Komisyonu ret kararının iptaline karar verilmesi gerekmektedir.İhlal edilen haklarımı ve kanun maddelerini ayrıca ek olarak sunuyorum. (Ek-9) 
Dava konusu 679 KHK ile meslekten çıkarıldığım ve hiçbir gelirim olmadığı, bu davanın masraflarını karşılayacak maddi gücümün bulunmaması sebebiyle ADLİ YARDIM TALEBİMİN kabul edilmesini, OHAL Komisyonu'nun, hiçbir geçerli sebep ve somut delile dayanmayan 01.01.2019 tarih ve 2019/11111 sayılı işlemi; kanunlarımıza, Anayasamıza ve AİHS’ne aykırı olduğundan reddini arz ve talep ederim.
HUKUKİ SEBEPLER: 
Kanun, Anayasa, AİHS, ve sair alakadar mevzuat.
DELİLLER:
Komisyon ret kararı, beraat kararım, Veri İnceleme Raporu, Garson Teknik Raporu, Garson ile ilgili açıklamalarım ve hak ihlalleri, İhlal edilen haklarım konusundaki açıklamalarım. 
SONUÇ VE İSTEM:
Yukarıda arz ve izah olunan nedenlerle, fazlaya ilişkin tüm haklarım saklı kalmak üzere, 
2019/11111 sayılı OHAL Komisyonu RET KARARININ İPTALİNE,
Adli yardım istemimin kabulüne,
Tüm parasal haklarımın FAİZİ İLE BERABER ödenmesine,
Tüm yargılama giderlerinin davalı idare üzerinde bırakılmasına,karar verilmesini arz ve talep ederim. (12.06.2019)

DAVACI
Hidayet KOÇ  

EKLER
Ek-1    OHAL Komisyonu Ret Kararı (01.01.2019 tarih ve 2019/12345 sayılı)
Ek-2    Veri İnceleme Raporu (01.01.2018 tarih ve 345678 sayılı)
Ek-3    Garson Teknik Raporu
Ek-4    Garson ile ilgili açıklamalarım ve hak ihlalleri
Ek-5    Sadakat konusundaki ek açıklamalarım ve hak ihlalleri
Ek-6    İhlal Edilen Haklarım 
Ek-7    Kimlik Fotokopisi 

EK- 4 
Bank Asya konusunda hak ihlalleri ve ek açıklamalarım:
Bir hukuk devletinde devletin bankacılık faaliyetlerine izin verdiği hatta yönetimini devletin atadığı bir bankada işlem yapmak suç olarak gösterilemez. Yasal faaliyetler kanunla suç olarak yasaklanmadığı sürece de suç olarak kabul edilemez.
Bankacılık Kanununda yer alan düzenlemelere göre, ülkemizde mevduat ve fon kabulü kanunla belirlenmiş sınırlar içerisinde yetkili kurulların izin ve gözetiminde sınırlı sayıda kuruluş tarafından yürütülen imtiyazlı bir faaliyettir.Yetkisiz kişi kuruluşların bu faaliyeti  yapması kanuna aykırı olup faaliyet izni arasında mevduat ve fon kabulü bulunan bir bankanın bu faaliyetinin sınırlandırılması ya da durdurulması da bu kanuna göre BDDK ya aittir.Mevduat ve fon kabulü BDDK tarafından engellenmedikçe bir bankanın bu faaliyetini sürdürmesi gayet doğal olup yapılan bu işlemler açıkça yasaya uygun bir faaliyettir.
23.07.2016 ve 29779 sayılı resmi gazete de yayımlanan BDDK’nın 22.07.2016 tarih 6947 sayılı kararına göre; Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun 21.07.2016 tarih ve 9029 sayılı yazısında yer alan talebi üzerine, 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 107. Maddesinin son fıkrası  hükmü çerçevesinde Asya Katılım Bankası A.Ş ‘ nin faaliyet izninin kaldırılmasına karar vermiştir.
24 Ekim 1996 tarihinde yasalara uygun olarak kurulan ve faaliyetine başlayan Asya Katılım Bankası A.Ş bu tarihten faaliyete izni kaldırıldığı tarih olan 22.07.2016 tarihine kadar yaklaşık 20 sene kesintisiz bir şekilde fon kabulü faaliyetini yasal olarak yürütmüştür. Bu iki tarih arasında banka ve müşterilerinin şubelere fizikenyada bankamatikleri ve internet bankası aracılığıyla yaptığı bütün fon kabulü ve çekilmesi işlemleri; gerek parayı yatıran, adına hesap açılan ve gerekse banka etrafında bu işlemi yapan memur ve onaylayan amirler açısından tamamen yasaldır. Bu iki tarih arasında yetkili olan BDDK'nın ( Öncesinde Hazine Müsteşarlığı Murakıplar Dairesi’nin) Asya Katılım Bankası A.Ş ‘ye para yatırmasını, hesap açılmasını yasaklayan, kısıtlayan bir kararı yada duyurusu bulunmamaktadır.
Bankaya bu koşullar altında gidip hesap açılması ve para yatırılması tamamen yasalara uygun bir davranış olup 20 yıldır fon kabul ettiği kamuoyunca bilinen bir kurumda yapılan bu işlemlerden dolayı suç bulunması açıkça hukuka aykırıdır. 
Asya Katılım A.Ş faaliyet izni kaldırılana kadar  Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının tebliğleri kapsamında mevduat kabul etmiştir. Bu çerçevede mevzuatımız uyarınca faaliyet izni devam eden bir bankaya ve yine mevzuatın izin verdiği türden bir para yatırılması, hiçbir şekilde suç yada hukuka aykırılık kabul edilemeyecektir.Zira, ceza hukukunun en temel ilkesi,  kanunsuz suç ve ceza olmayacağına işaret etmekle; faaliyet izni kaldırılmamış veya fon kabulü yetkisi sınırlandırılmamış bir bankaya , mevzuatın izin verdiği şekilde mevduat/fon yatırılması , bu bankanın faaliyet izni sonradan kaldırılsa dahi hem işlem anında hem sonrasında asla suç unsuru içeren bir fiil olarak kabul edilemez.
BDDK’nın resmi internet sitesinde ‘istatistikler/aylık bülten’ alanında yayımlanan rapora göre20.01.2017 tarihi itibariyle ülkemiz bankalarındaki açık mevduat/fon müşterisi sayısı mükerrer hesaplar dahil 75.6 milyon adet hesap olup bu hesapların bakiyesi ise 1.45 Trilyon TL'dir. Asya Katılım Bankası A.Ş.'nin yaklaşık yüzde iki piyasa payı bulunduğu kabul edildiğinde 1 milyonun üzerinde hesap sahibine hizmet veren bu bankaya para yatırdığı için suçlanması doğru değildir.
Bank Asya hain darbe girişimine kadar açık kalmış ve faaliyetine devam etmiştir. Anayasa’nın 38.maddesinin birinci fıkrasında, “kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz” denilerek suçun kanuniliği ilkesi, üçüncü fıkrasında da “ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur” ifadesine yer verilerek cezanın kanuniliği ilkesi getirilmiştir. Anayasa’nın 38.maddesinde yer alan suçta ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca, hangi eylemlerin yasaklandığı ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekmektedir. Sonuç olarak kanunlarda suç olarak tanımlanmayan bilakis yasal faaliyetler kapsamında bulunan hususlar suç kabul edilip cezalandırma yapıldığı için AİHS’nin 7. Maddesi de ihlal edilmiştir.


EK-6
GARSON TEKNİK RAPORU
Bu rapor kamuya açık kaynaklarda paylaşılmış ve "Garson Gizli Tanık Listesi"nin teknik olarak delil sayılamayacağını ve geçerli olmadığını ispatlamıştır. 

Link:
https://hukukibilgiplatformu.com/wp-content/uploads/2019/04/Siber-Raporu-İncelemesi-2.pdf


EK-7
GARSON (SD KART) HAKKINDAKİ EK BEYANLARIM VE HAK İHLALLERİ
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosunun 18.04.2017 tarih ve 2017/68532 sayılı soruşturması kapsamında ele geçirilen Micro SD Kart Kom Daire Başkanlığı’na teslim edildiği belirtilen Fişleme evrakında adımda yer almaktadır.
SD Karttaki verilerin bir fişleme olduğu EGM KOM Daire Başkanlığı tarafından açıkça itiraf edilmektedir. ‘ Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı görevlilerince imaj alma işlemi gerçekleştirilen dijital veri üzerinde yapılan incelemelerde , Emniyet Mahrem Yapılanması kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğü personelinin FETÖ/PDY üyeleri tarafından Fişlendiği ve Personelin…’şeklinde ( EGM KOM Daire Başkanlığı , Veri İnceleme Raporu)
Bu Dijitallerde, 200 bini aşkın emniyet personeli ile ilgili fişlemeler olduğu görülmektedir. Kim tarafından, ne şekilde, hangi tarihte ve ne maksatla hazırlandığı bilinmeyen, kaynağın güvenirliliği, delil zinciri ve veri bütünlüğü belli olmayan FİŞLEME listelerinde, fişlenen EGM personelinin çalıştığı şube ve birimlerinden eğitim durumlarına kadar birçok alanda çelişkiler ve gerçeğe aykırı kodlar yer almaktadır. Veriler kesin ve açık bir ispata dayanmamakta; şahıs, listelerdeki kodlanan kişileri tanımamaktadır. Kod çözümlerinin neye göre yapıldığı belli olmadığı gibi birbiri ile aynı anlama gelen kodların bulunması şahsın kodların anlamlarını da doğru düzgün bilmediğini göstermektedir.
Şahıs( Garson-Gizli Tanık) bu fişleme listelerini elinde uzun süre tutmuş , darbe girişiminden yaklaşık bir sene sonra savcılığa teslim etmiştir. En az bir senedir elinde tuttuğu bu listelere müdahale edip etmediği belli değildir. Bu nedenle bu fişleme listelerinin güvenilirliği de sorunludur ve hükme esas alınamaz. 
FETÖ Çatı iddianamesinde de belirtildiği gibi ‘ gizliliğe olağanüstü riayet eden ‘ bir örgütün bu kadar uzun bir süre bu verileri elinde tutmuş olması ve bu verilerin bir manipülasyona uğramış olması ihtimali verilerin güvenirliğini ayrıca şüpheli kılmaktadır.
GARSON (KOD) Gizli Tanık İfadelerindeki Çelişkiler
Garson(K) gizli tanığın farklı makamlarda vermiş olduğu ifade ve beyanlarda çok sayıda tutarsızlıklar ve çelişkiler bulunmaktadır. Bunlardan en önemlileri şunlardır;
Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu’nda 27/04/2017 tarihli  verdiği ifadede; “ Ayrıca benim şahsen tanıdığım kişileri de bu kartlara ben yazdım”beyanı ile söz konusu SD Kart içerisinde yer alan Excel dosyası içerisine kendisinin tanıdığı kişiler ile ilgili fişleme bilgilerini yazdığını itiraf etmektedir. Ancak İstanbul 29. Ağır Ceza Mahkemesi 06/10/2017 tarihli 2017/292 Esas numaralı  Duruşma Tutanağında ise “ listeye ben herhangi bir ekleme yapmadım.” ifadesi ile bir önceki ifadesi ile çelişmektedir.
Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu , 27/04/2017 tarihli verdiği ifadede;
“Bu liste 2016 Nisan ayında hazırlanmış bir listedir.”  Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesi, 2017/250  Esas sayılı 16/02/2018 tarihli ifadesinde “ Bu veriler efendim en son 2016 Nisan ayında bir araya getirilmiş cem edilmiş bilgilerdir.”  . İzmir 2.Ağır Ceza Mahkemesi  2016/697 Esas numaralı 01/06/2018 tarihli duruşma tutanağında ise “amir -memur kısmındaki verilerde 2005’ ten sonra problem olabilir.”  “sivil olarak da amir memur olarak da ama özetlemem gerekiyorsa 2005’ten sonra derse ki bir polis memuru veya bir amir arkadaşımız; kardeşimiz; yani ben 2015’ten sonra zaten gitmiyordum, irtibatı koparmıştım derse benim onu iddia ederek yok gidiyor diyecek bir belge yok, çünkü elimdeki belgenin özelliği 2005’te güncellenmiş bir listeyi teslim ettiğim için onun üzerinden ben yorum yaparak bilgi veriyorum.”İfadelerinde görüleceği üzere, söz konusu  SD Kart içerisinde yer alan Excel listesinin en son ne zaman güncellendiği ile ilgili çok büyük çelişkiler vardır.
Ankara 25.Ağır Ceza Mahkemesi , 2015/250 Esas sayılı 16/02/2018 tarihli ifadede; Başkan Abdullah TANRIKULU:“ bazı bilgiler hatalı , eksik olabiliyor mu bu konuda ? “ Gizli Tanık Garson : “ efendim olabilir…bazenExcel'in acizliğine gelebilecek yani çakıştırma, aşağı doğru çekildiği zaman bazen yanlış olduğu olabiliyor…” şeklinde beyanda bulunmuştur. SD kart içerisinde yer aldığı iddia edilen Excel dosyası ve içerdiği bilgiler ile ilgili hata, yanlışlık, olup olmadığına yönelik sorulan sorulara karşılık verilen cevaplara bakıldığında , “ çakıştırma, hızlı yazma, aşağıya doğru çekilme olduğu zaman bazen yanlışlık olabiliyor” beyanı verdiği görülmüştür. Esasen bu beyan söz konusu listede yer alan hiçbir bilginin doğru olarak addedilemeyeceğini ortaya koymaktadır. Zira , İzmir 2.Ağır Ceza Mahkemesi , 2016/697 Esas numaralı 01/06/2018 tarihli duruşma tutanağında garson kod adlı gizli tanık: “ ikincisi emniyet teşkilatının tüm listesi var, amir memur olarak , bu az öncede diğer avukat beyin ifade ettiği gibi POL-NET ‘ den çekilmiş bilgiler , Bu POL-NET’ den çekilmiş bilgilerin ilgili bölümlerinin bir tarafına yapı kendi bazı sütunlar açarak buraya A5 A demiş aynı şeyi kullanmış kendisi, farklı bir eksen oluşturmamış” beyanında bulunmuştur. Demek oluyor ki emniyet teşkilatında yer alan tüm personelin bilgileri alınmış ve kişi bilgilerinin yanına bazı sütunlar açılarak kodlamalar eklenmiştir. Bu sütunlara ait satırlarda yazan bilgilerin, kendi ifadesiyle “ çakıştırma, hızlı yazma, aşağıya doğru çekilme olduğu zaman bazen yanlışlık olabiliyor” şeklinde yanlışlık olduğunu beyan ve itiraf etmiştir. Somut örnek vermek gerekirse; F kodu ile kodlanmış bir emniyet teşkilatı personelinin yukarıda belirtildiği gibi bir yanlışlık olduğunda diğer kodlamalar ile karıştırılarak SAY olabileceği, AD kodlaması verilen bir emniyet teşkilatı personelinin EA olabileceği yahut tam tersi olarak tüm kodlamaların ve diğer bilgilerin bu şekilde yer değiştirmesinin mümkün olacağında şüphe yoktur.
İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 2016/697 Esas numaralı 01/06/2018 tarihli duruşma tutanağı;
GİZLİ TANIK GARSON: “Ankara CBS ‘ ye nisan ayında giderek verdim, ben bunları 17-25 aralıktan sonra hazırladım.Darbeden sonra da götürdüm bunu evimdeki sd kartı Ankara CBS nisan ayında 18 nisan 2017 de teslim ettim, bizzat savcılığa teslim ettim.”
Ayrıca “ ben bunları 17-25 aralıktan sonra hazırladım” ifadesi bir çok soruyu beraberinde getirmektedir. Hazırlanan bu listede yer alan kişilerin tümünü tanımamaktadır. Zira kendi ifadesiyle sadece “ mahrem imamları” tanımaktadır. Mahrem imam sayısı 4700 dür. Bunlardan da sadece 50 kişiyi tanıdığını ve teşhis ettiğini beyan etmiştir. Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesi, 2017/250  Esas sayılı 16/02/2018 tarihli ifadede : “  Bu 4700 ün içerisinde bir polis memuru yoktur, hakim yoktur, savcı yoktur yani mahrem yapıyla ilgileri yoktur yani”  ifadesiyle emniyet teşkilatı personeliyle ilgili herhangi bir bilgisi veya tanıdığı bulunmamaktadır. O halde tanımadığı insanlarla ilgili fişleme kodlamalarını neye göre vermiş  neye göre ilişkilendirmiştir.
ADLİ BİLİRKİŞİ GÖRÜŞÜ
Adli Bilişim Uzmanı Koray PEKSAYAR, EGM'nin GARSON tarafından teslim edilen dijitallere dair hazırladığı raporda, Uluslararası Adli Bilişim Standartlarına dayalı olarak iç ve dış denetim unsurlarının incelenmesinin eksik olduğu, elde edilip incelenen materyalin tahrifata uğramış olup olmadığının, tarihleri ileri-geri alınarak kaydedilmiş dosyalar içerip içermediklerinin ve sahtecilikle oluşturulmuş veri içermeleri olasılığının üzerinde durulmadığını belirtmiştir.
Sayılı nedenlerle bu materyalin içerdiği verinin;
Eksik görülen bu tutarlılık denetimleri olmaksızın
Dış veriyle desteklenmeksizin
Fiziksel delillerle uyumluluğu, yani olmuş olayların bıraktığı izlerin doğrulaması yapılmaksızın delil olarak kabul edilmeleri sakıncalı olduğunu belirtmiştir.
FİŞLEME EVRAKINDAKİ  ÇELİŞKİ VE HATALAR
FİŞLEME  listelerinin oluşturulmasında kullanılan formlardaki bilgilerle,  Emniyet Genel Müdürlüğü’nün POL-NET Personel Bilgi Sistemi’nden (PBS) ÇALINDIĞI çok açık olarak anlaşılmaktadır. ( T.C Kimlik No, çalışılan birim, eş, çocuk, telefon, ev adresi vb bilgiler)
Örneğin bir çok kişi hakkında “EA”(örgüt benim örgütüm diyen ancak bazı zaafları olan kişileri ifade eden) şeklinde kodlama yapılmış olmasına karşın fişleme evrakında yer alan ZAAF bölümünde hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Bu büyük çelişki de yine fişleme verilerinin gerçek dışı olduğunu kanıtlamaktadır.
YARGI KARARLARI
Fişleme evrakı nedeniyle yargılanan bir polis memuru ile ilgili mahkeme, beraat kararı vermiştir. Kararda: “Ne şekilde ve kim tarafından oluşturulduğu dosya kapsamından belirlenemeyen ve GARSON isimli gizli tanık tarafından teslim edilen dijital materyallerin içerisindeki bilgilerin, tek başına sanığın örgüt ile organik bağ oluşturarak örgüt mensubu olduğuna kanıt olarak ileri sürülmesi yeterli olmayıp, sanığın süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gösteren eylemlerle örgüt faaliyetlerine iştirak etmesi, örgütün nihai amacı doğrultusunda eylemlerde bulunması gerekmektedir.“ denilmektedir.(Samsun 4. ACM 2017/391 E 2018/75 K – Samsun BAM 2.CD 2018/1264 E ve 2018/1181 K sayılı kararı ile istinaf başvurusunu reddederek BERAAT KARARINI ONAMIŞTIR.)
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcısı tarafından Yargıtay 16. C.D’ne yazılan TEBLİĞNAMEDE, fişleme verilerinin yer aldığı SD karttaki bilgilerin , “ verileri hazırlayan şahsın kanaatini ifade ettiği ve örgütsel faaliyeti gösterip ispat etmeye yeterli olmadığı” na dikkat çekilmiştir.( Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, TebliğnameNo : 20187039)
Yine bir başka mahkeme kararında “…silahlı terör örgütüne üye olma suçunun oluşabilmesi için çeşitlilik, süreklilik ve yoğunluk gösteren şekilde sanığın eylemlerinin bulunmasının gerektiği,… ayrıca mahrem yapılanma ile ilgili SD kartın tek başına mahkumiyete yeter delil niteliğinde olmadığı, sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğinin sabit olmaması nedeniyle CMK 223/2-e maddesi gereğince atılı suçtan beraatına karar vermek gerekmiştir.”( Elazığ 3.Ağır Ceza Mahkemesi , 2018/21 Esas 2018/221 Karar) denilmektedir.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ
“Emniyet Genel Müdürlüğü KOM  Daire Başkanlığının 31.07.2017 tarihli veri inceleme raporuna dayanak delilin elde edilişi ve CMK’nın 134.maddesine  göre alınan mahkeme kararı emniyet mahrem yapılanması soruşturmasını yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından araştırılıp Yargıtay denetimine olanak verecek şekilde dosyaya getirtilerek duruşmada sanık ve müdafiine okunduktan sonra deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile yazı yazılı şekilde hüküm kurulması.” Gerekçesi ile BOZMA KARARI vermiştir.(Yargıtay 16.CD.2018/1947 E , 2018/2742K )
Anayasanın,  Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması başlıklı 20. Maddesi ile 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, TC Kimlik numaraları dahil kişilerin özel bilgilerini yasal teminat altına almıştır.
TCK’nin 135/1 ve 135/2 ‘ de “ Siyasi , felsefi veya dini görüşlerine, hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine , cinsel yaşamlarına” göre fişlemeye hapis cezası öngörürken FETÖ’nün gerçeğe aykırı FİŞLEMELERİ ile işlem yapmak , TCK ve  Anayasanın 20.ve 38. Maddelerine açıkça aykırıdır.
CMK’nın muhtelif maddelerinde hukuka aykırı delillerden bahsedilmiş ve hukuka aykırı delillerin fark gözetilmeksizin yargılama dışında tutulması gerektiğine yer verilmiştir. Bu maddeleri;  CMK m. 206/2-a, 217/2, 230/1-b ve 289/1-i olarak sıralayabiliriz
Anayasal bir suç olan  ve Kanunlara göre de  suç olan bu fişleme evrakındaki aleyhime gerçeğe aykırı bilgilerle, OHAL komisyonu tarafından hakkımda kesinleşen beraat kararı olmasına rağmen  beni tekrar yargılayarak suçlu ilan ederek başvurumu reddetmesi kabul edilemez. 



EK-8
SADAKAT KONUSUNDAKİ EK AÇIKLAMALARIM VE HAK İHLALLERİ
Anayasamızın 38. Maddesi ise “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.”, “… Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” hükmünü içermektedir. Bunlara ek olarak Anayasamızın 15.maddesi “suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” hükmünü içermektedir.
Anayasamızın 15, 38 ve 129. maddelerinden de anlaşılacağı üzere memurlar anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler. Yani kişi aleyhine anayasa ve mevcut kanunlara aykırı bir fiil, eylem veya davranış içinde bulunmadığı sürece hukukun en temel ilkelerinden biri olan masumiyet karinesi ilkesine de bağlı olarak devlete karşı sadakat yükümlülüğünün ihlal edildiğine karşı iddiada bulunulamaz ve kişi bundan dolayı suçlanamaz.
İdare kişinin sadakati konusundaki kanaatini anayasada ve kanunlarda açıkça belirtilen somut olgulara ve kanıtlara dayandırmak zorundadır. 
Şahsım tarafından Anayasa ve kanunlara aykırılık teşkil edecek şekilde hiçbir işlem, fiil veya eylem içerisinde bulunmadım. Hem memuriyet öncesi hem de memuriyet hayatımda görev yaptığım süre boyunca hiçbir şekilde Anayasa ve Kanunların dışına çıkmadım. Çalıştığım kurumlarda disiplin suçu dahi işlemedim ve hakkımda verilmiş olan en küçük bir disiplin cezası dahi bulunmamaktadır. Devlete karşı sadakat yükümlülüğünün ihlal edildiğini gösteren hiçbir somut kanıt ve delil bulunmamaktadır.
İdare, kişinin sadakati konusundaki kanaatini somut olgulara dayandırmak zorundadır. Yani kişi hakkında anayasa ve yasalara aykırı bir eylem bulmak zorundadır. Bu konudaki kanaatini oluştururken anayasanın ilgili maddesine ve ilgili kanunlara uymak zorundadır.
Danıştay 12. Dairesi'nin 16.11.2015 tarih ve 2002/5920 Esas ve 2005/4029 Karar No'lu kararında özetle, "disiplin cezası ile cezalandırılan kişinin, disiplin suçu sayılabilecek bir eylemde bulunduğunun objektif bir şekilde ortaya konulması gerektiği, isnat edilen fiili işlediğinin, hangi eylemi ve fiili nedeniyle bu cezanın verildiğinin belirtilmesi gerektiği, isnat edilen fiilin somut olarak ortaya konmadan kişiye ceza verilemeyeceğini" açıkça belirtmiştir. Danıştay'ın bu ilkeyi disiplin suçları açısından isabetle uyguladığı görülmektedir.
Yine Danıştay 10. Dairesi'nin 27.10.1987 tarihli ve K.N :1987/1721, E.N:1987/2015 sayılı kararında, "... Bu durumda üstüne atılı disiplin suçunu işlediği hiç bir şüpheye yer vermeyecek biçimde kesin olarak ortaya konmadan, çelişkili ifadeler dayanak alınarak davacının meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılması yolundaki dava konusu işlemde hukuki isabet görülmemiştir..." denilerek, şüpheden sanık yararlanır ilkesini uygulamıştır. 
Sonuç olarak, hiçbir delil gösterilmeden, şahsımın savunması dahi alınmadan "suçta ve cezada şahsilik ilkesi" başta olmak üzere evrensel temel hukuk ilkelerinin çiğnenerek, meslekten çıkarılmam hukuka aykırıdır. Devlete karşı sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğim  iddiası kabul edilemez, tarafıma hiçbir suç isnadında bulunulamaz.
EK-9
HAK İHLALLERİ 

AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİNİN;
KANUNSUZ CEZA OLMAZ İLKESİ BAŞLIKLI; 7. MADDESİ;
“Hiç kimse islendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç sayılmayan bir fiil veya ihmalden dolayı mahkûm edilemez. Yine hiç kimseye, suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Bu madde, işlendiği zaman uygar uluslar tarafından tanınan genel hukuk ilkelerine göre suç sayılan bir fiil veya ihmalden suçlanan bir kimsenin yargılanmasına ve cezalandırılmasına engel değildir.”

T.C. ANAYASASININ;
MADDE 38- 
Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
Diğer yandan; “KANUNSUZ CEZA OLMAZ” İLKESİ; evrensel hukuk ilkeleri arasında yer almakta olup, gerek ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde ve gerekse iç hukukumuzda benimsenmiş bir ilkedir:
Dolayısıyla işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kişilere ceza verilmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7. Maddesinde ve Anayasanın 38. Maddesinde yer alan “kanunsuz ceza olmaz” ilkesine açıkça aykırıdır.
692 Sayılı OHAL KHK’SI ile ihraç işlemi uygulanırken savunma hakkı kullandırılmaksızın işlem tesis edilmiştir.
Anayasa ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile sair diğer yasal mevzuattan da anlaşılacağı üzere hakkında meslekten çıkarma cezası istenen kişiye soruşturma dosMehmetı serbestçe inceleme ve edinme hakkı tanınmıştır. Anayasa Mahkemesi “Savunma Hakkı”nı şu şekilde yorumlamaktadır:
“Savunma hakkı, Anayasa’nın “Kişinin Hakları ve Ödevlerini” belirleyen ikinci bölümünde yer alan, temel haklardandır. Hukuk öğretisinde olduğu kadar uygulamada da, önemi ve erdemi tartışılmaz yüceliktedir. Evrensel konumu nedeniyle, insanlığın ortak değerlerinden sayılmaktadır. Felsefi ve hukuksal nitelikleri ve içerikleriyle adalet kavramı ve yargılama işlevi, birbirini tümleyen, birbirinden ayrılamaz sav, savunma, karar üçlüsünden oluşanı yargıyla yaşama geçmektedir. Yargılama süresince, savunma hakkının sanık için yararı ve gereği tartışma götürmez. Savunma, hak arama özgürlüğünün ve adil yargılamanın vazgeçilemez bir koşuludur. Savunmanın tam olarak yapılmasında kamu yararı da vardır. Gerçekten savunma, sonuçta kararının doğru olarak verilmesini sağlar. Bu da ceza adaletinin hakkıyla gerçekleşmesine yardımcı olur. Adaletin devletin temeli olduğunu bir kez daha doğrular. ”
Savunma, suçlamaya karşı sanığın yararına yürütülen; onu hukukî ve fiilî açıdan korumayı amaçlayan bir faaliyettir. Bu hak Anayasa’da, taraf olduğumuz milletlerarası sözleşmelerde ve kanunlarımızda yer almıştır. (m. 36/1 AY, m. 11 İHEB, m. 6 İHAS, m. 14/3b MvSHS). CMK’ ya göre de bu hakkın kısıtlanması mutlak bozma sebebidir. (m. 308/8 CMK).
AİHM, Jespers Belçika’ya karşı davasında silahların eşitliği ilkesi 6. Madde (3) b ile birlikte değerlendirildiğinde, savcılık veya “soruşturma makamının ellerindeki ya da ulaşabildikleri ve sanığın kendisini temize çıkarabilmesine veya cezasını azaltmasına yardımcı olabilecek nitelikteki tüm malzemeleri açıklamakla yükümlü olduğu” şeklinde anlaşıldığını belirlemiştir. Bu ilke aynı zamanda bir savcılık tanığının inandırıcılığına halel getirebilecek malzemeyi de kapsar. Foucher Fransa’ya karşı davasında AİHM, kendi kendini savunmak isteyen bir sanığın savcı tarafından dava dosMehmeta erişiminin engellendiği ve dosyada bulunan evrakın birer nüshasının sanık tarafından alınmasına izin verilmediği için sanığın savunmasına yeterince hazırlanamamasının 6. Madde (3) ile birlikte okunduğunda, silahların eşitliğinin ihlâli anlamına geldiğini kararlaştırmıştır.
Devlet memurlarına tanınan savunma güvencesi 657 sayılı Yasa’nın 130. Maddesinde şu şekliyle yer almaktadır: Devlet memuru hakkında savunması alınmadan disiplin cezası verilemez. Soruşturmayı yapan kurul 7 günden az olmamak üzere kamu görevinden çıkarılması talep edilen memura süre vermek zorundadır. Yine, 657 sayılı Yasa’nın 129/2 maddesine göre; hakkında memurluktan çıkarma cezası istenen memur, soruşturma evrakını incelemeye, tanık dinletmeye, disiplin kurulunda sözlü veya yazılı olarak kendisi veya vekili vasıtasıyla savunma yapma hakkına sahiptir. Savunma hakkının kullanılabilmesi için savunması istenen kamu görevlisine suçlama konusunun ve hakkındaki isnadın ne olduğunun açıkça bildirilmesi gerekmektedir. İsnadın bildirilmesinin yanında hakkındaki deliller ilgiliye tebliğ edilmeli, lehe delil gösterebilmesi için zaman ve imkân tanınmalı, talep ettiği deliller toplanmalıdır. Ayrıca kamu görevlisine savunmasını yapabilmesi için yeterli sürenin verilmesi zorunludur.
Hakkımda usulüne uygun bir disiplin soruşturması yapılmadığı gibi, hayatımın geri dönülemez şekilde değiştirmesine ve tüm kazanılmış haklarımı kaybetmeme neden olan kamu görevinden çıkarılmama ilişkin suçlamayla ilgili savunma yapmak, soruşturma evrakını incelemek, tanık dinletmek ve diğer tüm yasal delilleri sunmak hakkı da kullandırılmamıştır.

Masumiyet karinesi ihlal edilmiştir (AİHS m. 6/2)
Şahsımın kamu görevinden çıkarılmasına dayanak olan KHK’ya göre, “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan (eklerde yer alan listelerde ismi geçen kamu görevlileri)başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır.” KHK’nın ekindeki listelerde ismime yer verilerek, benim bir terör örgütüne üye olduğum şüpheye yer vermeyecek şekilde kararlaştırılmış, yasa niteliğindeki bir işlemle yargılanmadan cezalandırılmış bulunmaktayım. Hiçbir yargılama yapılmadan, savunmam alınmadan, kesinleşmiş bir mahkeme kararı olmadan, şahsım bir terör örgütüne üye olmakla suçlanmış ve cezalandırılmıştır. KHK ile terör örgütünün üyesi gösterilerek masumiyet karinesi açıkça ihlal edilmiştir. Zira Anayasanın 38/4 maddesine göre, “Suçluluğu hükmen (kesin bir yargı kararı ile) sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.”
Hukukumuza göre, meslekten çıkarmayı gerektirecek disiplin suçu işlenmediği ve bu hususta adil bir yargılama sonucu karar verilmediği sürece başvurucu meslekten çıkarılamaz.
Darbe girişimine hiçbir şekilde bulaşmamış olan şahsımın, adil yargılanma hakkının gereklerine uygun bir yargılama yapılmadan, savunmam dahi alınmadan (AY m. 129/2) kamu görevinden çıkarılmamdaOHAL’e neden olan şiddet olaylarının bastırılmasıyla ilişkisi olmadığı gibi, bu tedbir geçici olmayıp kalıcı niteliktedir. Bu şekilde kamu görevinden çıkarma Anayasanın 15, 38/4, 121 ile AİHS’nin 6. maddelerine aykırıdır

AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİNİN;
“ADİL YARGILANMA HAKKI” BAŞLIKLI; 6. MADDESİ;
Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basma ve dinleyicilere kapatılabilir.
 Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.
 Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
 Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
 Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak;
 Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;
 İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;
Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak.”

T.C. ANAYASASININ;
MADDE 129-2 “Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.” şeklinde düzenlenmiştir.
Yukarıda yer alan hükümler çerçevesinde, olağanüstü hal dönemlerinde dahi idarelerce gerçekleştirilen işlemlerin, taraf olduğumuz uluslararası sözleşme hükümleri ile T.C. Anayasasında yer alan hükümler doğrultusunda gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
İdare tarafından FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat halinde olduğum kanaatiyle kamu görevinden çıkarma cezası gibi ağır bir yaptırım ile karşı karşıya bırakılmış bulunmaktayım. Ancak, soruşturma kapsamında tarafıma yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden haberdar edilmediğim gibi; savunmam dahi alınmamıştır. Avrupa insan Hakları Sözleşmesinin 6. Maddesi ve Anayasanın 36. Maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkım çiğnenmiştir. İhraç olduktan yaklaşık 5 ay sonra  ifadem alınmış ve akabinde de dava açılarak ilk celsede beraat ettim..ilk başta olması gereken sonradan yapılmıştır. 
Anılan Anayasa hükmünün gerekçesinde, "yapılacak disiplin kovuşturmalarında ve disiplin cezası uygulamasında ilgiliye isnat olunan hususun bildirilmesi, dinlenilmesi, savunmasını yapma imkânı tanınması bu madde ile güvence altına alınmaktadır" ifadelerine yer verilerek, disiplin cezaları ile ilgili olarak Anayasal güvenceye bağlanan savunma hakkının içeriği belirtilmiştir.
DANIŞTAY İDARÎ DAVA DAİRELERİ KURULUNUN ESAS NO: 2007/1846 KARAR NO: 2011/66 SAYILI KARARINDAda savunma alınmadan verildiği anlaşılan disiplin cezasında hukuka uyarlık bulunmadığı açıkça ifade edilmiştir. Aynı kararın gerekçesinde;Anayasa Mahkemesinin, Avrupa İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme’nin,savunma hakkının önemini ve gereğini vurgulayan maddesini de dikkate alarak savunma hakkının niteliğini vurguladığı, 14.7.1998 günlü, 1997/41, 1998/47 sayılı kararında, herkesin kendisine yönelik isnadın nedeninden ve niteliğinden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek hakkına sahip olduğu; olayı, isnadın nedenini ve hukukî niteliğini bilmeyen kişinin kendisini yeterince savunamayacağının açık olduğu, bu hususun, savunma hakkının temelini oluşturduğu belirtilmiştir
Anayasa hükmü, gerekçesi ve Anayasa Mahkemesi kararı karşısında, disiplin cezaları ile ilgili olarak savunma hakkı kullandırılmadan disiplin cezası verilmesinin hukuken olanaklı olmadığı; savunma hakkının hukuka uygun şekilde kullanılabilmesi için de, ilgili kamu görevlisinin hakkındaki iddiaları, bu iddiaların dayandığı delilleri, üzerine atılı fillerin hukuki nitelendirmesini ve önerilen disiplin cezasını bilmesi gerektiği sonucuna varılmakta olup, tüm bu hususlar kendisine bildirilmeyen kişinin kendisini yeterince savunamayacağı açıktır...” denilmiştir.
Evrensel hukuk ilkeleri gereğince savunma hakkı kutsaldır. Anayasamız da savunma hakkını güvence altına almıştır. Yukarıda bahsi geçen Danıştay İDDK kararında ve bu kararın atıfta bulunmuş olduğu Anayasa Mahkemesi kararında; herkesin kendisine yönelik isnadın nedeninden ve niteliğinden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek hakkına sahip olduğu; olayı, isnadın nedenini ve hukukî niteliğini bilmeyen kişinin kendisini yeterince savunamayacağının açık olduğu, bu hususun, savunma hakkının temelini oluşturduğu belirtilmiştir. Tarafıma ise savunma hakkı tanınmamıştır.

OHAL Komisyon Kararı iptal edilmelidir.
Şöyle ki;
OHAL döneminde çıkarılan kanun hükmünde kararnameler Resmi Gazetede yayınlandıkları gün TBMM’ye sunulmalı ve 30 gün içerisinde Meclis tarafından onanmalıdır. Oysa bugüne kadar çıkarılan OHAL KHK’ların hiçbiri Parlamento tarafından süresinde onanmamış olup, tüm KHK’lar Anayasanın açıkça öngördüğü şekil şartlarına riayet edilmeden uygulanmıştır. Anayasa ve Meclis İçtüzüğünün açık hükümlerine aykırı olarak süresinde onaylanmayan KHK’lar yok hükmünde olup, kamu görevinden çıkarma işlemine hukuki dayanak olamazlar. 692 sayılı KHK’nın Resmi Gazetede yayınlandığı tarihten itibaren Meclis tarafından onaylanmadan 30 gün geçmekle, hakkımdaki kamu görevinden çıkarma işleminin hukuki hiçbir dayanağı kalmamıştır. Hukuki dayanağı kalmadığı için de dava konusu OHAL Komisyonu kararı iptal edilmelidir.
Anayasanın 15. maddesine göre, masumiyet karinesinden yararlanma hakkı, OHAL döneminde dahi ihlal edilemeyecek türden, mutlak haklardandır. Kamu görevinden çıkarılmama ilişkin OHAL KHK’sı ile yargılanmadan terör örgütü üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olmakla suçlandım ve ceza hukuku anlamında bir cezaya çarptırıldım. Eş ifade ile kamu görevinden çıkarılmama dayanak yapılan OHAL KHK’sı, masumiyet karinesini açıkça ihlal etmiştir. Oysa juscogens niteliğindeki hukukun bu temel ilkesi OHAL döneminde dahi ihlali mümkün olmayan bir ilkedir. Kamu görevinden çıkarılma işlemine dayanak oluşturan OHAL KHK’sı, masumiyet karinesini açıkça ihlal ettiği için, söz konusu KHK Anayasanın 15. Maddesine dolayısıyla OHAL Hukukuna aykırıdır. Kamu görevinden çıkarılma işleminin dayanağı olan KHK Anayasaya aykırı olduğu için kamu görevinden çıkarılma işlemi de Anayasanın 15. Maddesine aykırıdır; bu nedenle de dava konusu OHAL Komisyonu kararı iptal edilmelidir.
İşlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kişilere ceza verilmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7. Maddesinde ve Anayasanın 38. Maddesinde yer alan “kanunsuz ceza olmaz” ilkesine açıkça aykırıdır. Eş ifade ile kamu görevinden çıkarılma işleminin dayanağı olan KHK, Anayasanın 38 ile AİHS’nin 7. maddelerine (OHAL hukukuna) aykırı olarak kabul edilmiş olup, OHAL döneminde de olsa kamu görevinden bu şekilde çıkarılma işlemi hukuka aykırıdır. Bu nedenle de dava konusu OHAL Komisyonu kararı iptal edilmelidir.
Danıştay İçtihadı Birleştirme kararları hukukun asli kaynaklarındadır. Yasa gücünde olup tüm kişi kurum ve yargı organlarını bağlar. Yargı organları İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararlarına uygun karar vermek zorundadır. Danıştay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu, 12 Eylül Darbesi sonrası 02.12.1989 tarihinde verdiği bir kararda, sıkıyönetim veya OHAL dönemindeki tedbirlerin geçici olma niteliğine vurgu yaparak, 1402 sayılı Kanunla öğretim üyeliğine son verilen akademisyenlere uygulanan bu tedbirin geçici nitelikte olduğunu ve Sıkıyönetim ya da OHAL sona erdikten sonra uygulamasının devam ettirilemeyeceğini kararlaştırmıştır.Sonuç olarak Danıştay, 1402 sayılı Yasa ile üniversitelerden uzaklaştırılan öğretim üyelerinin mesleklerine iadesine karar vermiştir. Bu nedenlerle dava konusu OHAL Komisyonu kararı iptal edilmelidir.
Danıştay 5. Dairesi'nce verilen 25.04.1979 gün ve E; 1979/15059, K; 1979/11022 sayılı kararda "Bu durumda dava konusu görevden uzaklaştırma işleminin kanunun amaçladığı şekilde kamu yararına ve kamu hizmetinin gereklerine uygun olmaksızın tesis edildiği anlaşıldığından" maksat yönünden mevzuata aykırı olduğu gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmiştir. Geçmiş hizmetlerim olumlu, sicil notum yüksek, sicilim temiz, konusunda uzman ve tecrübeli bir devlet memuruydum. Dava konusu işlem tarihine kadar hakkımda hayatım boyunca adli ve idari tek bir ceza mevcut değildir. Hukukun temel prensiplerin tamamı bu düzenleme ile açıkça ihlal edilmiştir. Bu nedenle idarenin bu işlemdeki maksat unsurunun hukuka uygun olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Dolayısıyla, hukuka aykırı olarak tesis edilen OHAL Komisyon kararının iptali gerekmektedir.
Bank Asya hesabımın tamamı incelendiğinde yapılan düzenli bankacılık işlemleri,OHAL Komisyonu kararında finansal destek olarak değerlendirilmiş ve başvurumu reddetmiştir. Komisyon hesabımdaki işlemlerden bir kaçını seçerek suç oluşturmaya ve akabinde de ceza verme yoluna gitmiştir. Hakkımda adli ve idari soruşturma dahi yokken düzenli olarak yaptığım işlemlerin talimatla olduğunu söylemek ve hesabımdaki birkaç işlemi ele alarak diğer işlemleri görmezden gelmesi masumiyet karinesinin ihlalidir.Ayrıca hakkımda kesinleşmiş ( BERAAT) kararı olmasına rağmen örgüt üyesiymişim gibi ceza verme yoluna gitmesi üzerine OHAL Komisyonu kararı iptal edilmelidir.
Komisyon benim suç olmayan eylemlerimi göz önüne almış, düzenleyici yetkisini kullanarak kıyas yoluyla bir suç ve ceza oluşturma yoluna gitmiştir. Komisyonun bu işlemi açık bir şekilde hukuka aykırıdır. Ayrıca bu hususlarla ilgili tarafımın beyanlarına başvurulmamış olması, tarafımdan savunma alınmadan memurluğuma son verilmesi açık hukuk ihlalidir. Anayasamızın 129. Maddesi 2. Fıkrasında “Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına SAVUNMA HAKKI tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır. Bu yönüyle Anayasanın 129. Maddesi ihlal edilmiştir ve bu nedenle OHAL Komisyonu kararı iptal edilmelidir.
Dava konusu işlem sebebiyle, işlemediğim bir suçtan dolayı hakkımda adli bir soruşturma dahi olmamasına rağmen terör örgütü üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı ile kamu görevinden çıkarıldım. Kamu görevinden çıkarılmak, memuriyet hayatında karşılaşılabilecek en ağır yaptırımdır. Tamamen yasal faaliyetler nedeni ile bu şekilde bir yaptırımla karşı karşıya bırakılmamdan dolayı, ben ve ailem açısından maddi ve manevi anlamda telafisi imkânsız zararlar söz konusudur. Kişisel ve mesleki itibarım son derece ağır biçimde zedelenmiştir. Bu nedenlerle OHAL Komisyon kararı iptal edilmelidir.
Benim ile ilgili olarak örgüt , iltisak, irtibat suçlamalarını kabul etmiyorum. Bilerek yada bilmeyerek silahlı yada silahsız herhangi bir suç örgütünün üyesi yasa sempatizanı değilim ve asla hayatım boyunca da olmadım. Bilerek veya bilmeyerek suç işlemedim ve suç işleme kastıyla da hiçbir davranış içerisine girmedim. OHAL komisyonu tarafından Terör örgütü üyeliğine, irtibatına, iltisakınagerekçeyapılanBankasya hesap açma para yatırma –çekme (rutin bankacılık hareketleri) nedenim asla suç işleme kastı değildir ve olamaz. Hakkımda açılan Adli dava sonucunda aldığım ( Beraat) kararı ile masum olduğum ortaya çıkmıştır.İşte bu nedenle OHAL Komisyonu kararı iptal edilmelidir.
Yine Benim ile ilgili olarak FETÖ Silahlı Terör Örgütü tarafından gerçeğe aykırı olarak oluşturulan-üretilen SD Kart Fişlemesi anayasal bir suçtur. Kodlamalar hiçbir somut gerçekliğe dayanmıyor ve OHAL komisyonu tarafından da  ismiminsd kart ta bulunması benim terör örgütünün mahrem yapılanması içinde olduğumu yeterli görüyor ve iltisak, irtibatlı göstererek başvurumu ret ediyor. işte bu hukuka ve aykırı OHAL komisyonu kararı iptal edilmelidir.
Yukarıda izah edilen sebeplerle işbu davanın açılması zarureti hâsıl olmuştur. Takdir şüphesiz Sayın Mahkemenizindir.

20190611 EGM - Garson Dersane Soruşturma - Hidayet.docx


• 679 KHK EGM • İade 20.11.2019 • Tebliğ 29.11.2019 • Atama 05.08.2020 • Göreve Başlama 14.09.2020 • Emeklilik LOADING...

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş



  • İletiler

    • Bir düşüncem de KHK mağdurlarıyla ilgili... Mağdurlar bu işin çözümünün peyder pey olacağını bir türlü anlayamadı... pazarlamada "foot at the door" diye bir tabir vardır, yani ayağınızı kapıya koyabilirseniz, satışı büyük ihtimalle halledersiniz... burada da o ayak, ufak da olsa, KHK'lı bir grubun toplu iade olmasıydı... mesela takipsizlik-beraat alanlar iade olabilseydi, orta-uzun vadede birçok KHK'lının iade olma yolu açılacaktı, çünkü o kapı açılmış olacaktı bir kere... ama bunun yerine ne zaman takipsizlik alanların iadesi gündeme gelse, diğer tüm KHK'lılar "bizde, bizde, bizde..." demeye başladı ve o kapıya ayak bu yüzden hiç konulamadı, çünkü kapı hiç açılamadı... Bu talepler nedeniyle, iade işi toplum nazarında en ağır kişinin iade olacağı şeklinde ve çok ağır mali külfete neden olacak şeklinde yorumlandı veya imajı o şekilde verildi (Abdurrahman Dilipak'ın idareyi KHK'lılarla ilgili mali külfetle korkutma twitini hatırlayın)... halbuki hep beraber en azından takipsizlik-beraat alanlar gibi toplum vicdanını da kanatan bir kesimin iade olmasını savunsaydık, orta-uzun vadede birçok KHK'lının iadesi toplum nazarında daha kabul edilebilir hale gelecekti...
    • dostlar cidden olanağı olan yurtdışı da düşünsün. yıllardır söyledik. şahsen iade olunca da geri dönmeyi düşünmüyorum. 
    • KHK'lıların çoğunluğu bu ülkenin en dürüst, akıllı ve çalışkan kişileridir.. memur olarak doğmadık, hatta memurluk kendi adıma hiç girmemem gereken bir alandı, vasat kişilerle muhatap ola ola, beni de ortalama düşünen, risk alamayan biri yaptı... halbuki dışarıda da yapabileceğimiz birçok iş ve alan var... zaten piyasada düzgün iş yapan adam yok... eğer ilgilendiğimiz alanda gayret gösterirsek,  dürüst ve düzgün çalışırsak, eski işimize gerek kalmayacak ve ayakta durabilecek kadar kazanabileceğimize inanıyorum...
    • Daha önce de yazdım, beklentiye girmek en büyük hayalkırıklıklarının ve depresyonun temel sebebidir... KHK'lılara yapılan muamele bu ülkede kimseye yapılmamıştır, yanımızda birkaç kişi ve Allah dışında kimse yok, bizi bizden başka anlayan da o yok... toplum bizi sanki tamamen unutmuş gibi, bir anda sanki görünmez olduk (buna benzer bir bölüm Black Mirrorda vardı, suçlu kişi kimse tarafından görünmez hale geliyordu)... bu sürecin birgün biteceğini elbet biliyorum ama o zamana kadar akıl ve beden sağlığını korumak için hiç dönmeyecekmiş gibi düşünüp, kendimize yeni bir hayat kurmaktan başka yolumuz yok... birgün inşallah iade olduğumuzda da, zaten kolaylıkla yeni sürece adapte olunur... lütfen artık beklentiye girip, yaranıza daha fazla tuz basmayın, bırakın yara kabuk bağlasın... birşeylerle meşgul olmak (tercihen toprakla), zihni en iyi rehabilite yoludur...
    • Yazıp yazıp siliyorum sayın Aylin. Forumda 5. senemdeyim. 8 yıldır dünyanın en saçma en alakasız en akılsızca iftirasıyla uğraşıp duruyoruz hepimiz. Şurada senelerdir geçecek diye insanlara moral vermeye çalışıyorum. Beni şarlatan ilan etseniz haklısınız ne diyim. geçecek ama daha yılları var bu işin. Oyalanacak şeyler bulmaya çalışın. Yıllarınız gençliğiniz geri gelmeyecek dostlar.
×
×
  • Yeni Oluştur...