İçeriği gör

Arşivlendi

Bu konu arşivlendi ve daha fazla yanıtlara kapatıldı

KHK Haber

Arınç ne demişti, ne oldu?

Önerilen Yorum

Editör
erdo%C4%9Fan-ar%C4%B1n%C3%A7-696x391.jpg

Hükümette önemli görevler üstlendiği dönemde yaptığı açıklamalarla “Hükümetin vicdanı” denildiği oldu. Bazen Erdoğan ile karşı karşıya geldiğinde “iyi polis-kötü polis” oynanıyor denildi.

Ankara Büyükşehir eski belediye başkanı Melih Gökçek’le karşı karşıya geldiğinde özgül ağırlık sözü ile meşhur olmuştu. 2013 yılında Başbakan Erdoğan ile ters düştüğünde, “Ben bir kişiden ibaret değilim, benim özgül ağırlığım var. Ben çok şeyi temsil ediyorum. Birilerinin kum torbası haline getirilmek istemem. Başbakan ile Hükümet Sözcüsü arasındaki çelişkinin sorumlusu ben değilim. Bu çelişkinin izah edilmesi dün, bugün, yarın kendisinden beklenir” sözü epey konuşulmuştu.

Ardından, AKP kurulurken en önde olmasına rağmen, Abdullah Gül, Abdullatif Şener ve birçok insan gibi geri plana itilmiş ve partide görev verilmemişti.

Köşesinde otururken, bir de kitap yazan Arınç, AKP döneminde Meclis Başkanlığı yapan (bir tek Yıldırım Akbulut hariç) insanlardan oluşan Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi olunca yeniden gündeme gelmişti. YİK kurulduğunda üyelerinin maaşlarının yüksekliği ile gündeme gelmişti.

KHK bir faciadır!”

Kendi deyimi ile bazı televizyon ve gazetelerden ambargolu olan Arınç’ın, eski danışmanlarından Kemal Öztürk’ün Youtube kanalında uzun bir mülâkatı yayınlandı. Mülâkatının ilk bölümünde “KHK sorununu nasıl çözeceğiz” sorusuna Arınç ‘’KHK bir faciadır” cevabını verip, “Çevremde o kadar bu felâketi yaşayan insan var ki ben onlara acıyorum, onlara merhamet ediyorum. Ben onları gördükçe yerin dibine geçiyorum” açıklamasında bulunup KHK’lı insanlardan örnekler vermişti: “Evime temizliğe gelen ihraç edilmiş daire başkanı kadını görünce yerin dibine geçiyorum. Bir lokantada, restoranda bulaşıkçı olarak çalışan bir genel müdür gördüğüm zaman perişan oluyorum. Tüm bunları yaşıyor Türkiye. Kimse savunamaz bunu…”

Bu sözlere eski vekillerden tepki gelmesi karşısında Arınç “açıklamalarının arkasında durduğunu” söylemişti. Ergenekon ve Balyoz dâvâlarında cezaevinde kalan emekli hâkim albay Ahmet Zeki Üçok ise sosyal medyada “Bülent Arınç’ı Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliğinden atın” diye yazmıştı.

Arınç, verdiği mülâkatı eleştirenlere, “Ben çocuklarıma, torunlarıma ve çok sevdiğim milletime daha güzel bir ülke bırakmanın derdindeyim. Bütün çabam bunun içindir. Adalet ve vicdanı önemseyen tavrımdan vazgeçmeyeceğimin bilinmesini isterim…” diye cevap vermişti.

Önce Kalın, sonra Erdoğan

3-4 bölüm halinde yayınlanan mülâkatın bittiği gün Cumhurbaşkanı Kabine Toplantısı sonrasında Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın, “KHK faciadır demek 15 Temmuz’u gölgelemektir” dediğinde Erdoğan’ın da bu açıklamalara “sıcak” bakmadığı tahmin edilmiş ve ne cevap vereceği merak edilmişti.

Erdoğan beklendiği gibi, “Kendisi bir hukukçudur. KHK’yı facia olarak değerlendirmesini esefle karşıladım. Bu açıklamayı kabullenmek mümkün değil” ifadesiyle kızgınlığını ifade etmişti.

Aynı gün YİK Erdoğan başkanlığında toplandı. Toplantı devam ederken Arınç’ın istifa ettiği haberleri yayıldı, ama sonradan bu haberin doğru olmadığı ortaya çıktı. YİK’in ilk toplantısında Arınç, Erdoğan’ın hemen yanındaydı, ama bu toplantıda üçüncü sırada oturmuştu. Bu detay mesaj olarak değerlendirilirken, kimin mesajı olduğu ise merak konusu oldu. Toplantı sonrasında yapılan açıklamada KHK’lardan hiç bahsedilmemesi de dikkat çeken başka bir husus oldu.

En son olarak Arınç, “Cumhurbaşkanımızın eleştirisini saygıyla, takdirle karşılıyorum” noktasına geldi. Yani, önceki sözleri havada kaldı.

KHK’lar siyasî tartışmaların konusu olmamalı!

Aslında burada Arınç’ın sözleri üzerinden yapılan tartışmada esas olan söylediklerinin doğru olup olmadığının konuşulması gerekmiyor muydu? KHK mağdurlarının olmadığını kimse söyleyebilir mi? Mağdur varsa mağduriyetlerin giderilmesi gerekmez mi? Bu işi siyasî tartışmaların gölgesinden çıkarıp, hukuk çerçevesinde tartışmak gerekiyor.

Burada Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün, “Adaletin temel vazifesi mağduriyeti gidermektir, yeni mağduriyetler oluşturmak değildir” sözünü hatırlamakta fayda var.

Şimdi soru şu: Sayın Arınç’ın “KHK faciadır” sözü ile “Adalet ve vicdanı önemseyen tavrımdan vazgeçmeyeceğim” sözü hâlâ geçerli mi?

Mehmet Kara
Yeni Asya

KHK Haber


Haber Editörü • Ohal Komisyonu Haberleri • Hardcoded by MSA

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş



  • İletiler

    • Bize eşit şartlarda mücadele imkanı vermediler ki gerçekten ne kadar nitelikli olduğumuzu gösterelim. Hileli zarların olduğu bir oyunun içinde bulduk kendimizi. Şartların eşit olmadığı, zarların hileli olduğu bir oyunda hayatta kalmak bile çok büyük bir başarı. Tüm olumsuzluklara rağmen mücadeleden vazgeçmedik, vazgeçmiyoruz, mücadele edeceğiz. Eninde sonunda kazanacağız, buna şüphe yok. Bize düşen görev, o gün gelene kadar ilk önce akıl sağlığımızı, sonra beden sağlığımızı korumak ve azimle ve inadına yaşamak.  Her birimiz farklı ailelerde, farklı kültürlerde, çok farklı şartlar altında yaşadık, büyüdük ve bu günlere geldik. Hepimizin başına aynı olay gelmiş olsa da, herkesin tepkisi, reaksiyonu, hissettiği şeyler, dayanma eşiği vs farklı. Ama işin özü bence haklı olduğumuzu bildiğimiz böyle bir durumda dirayetli olup yaşamaya devam etmek. Tüm olumsuzluklara rağmen yaşayacağız ve ileride tüm haklarımızı aldığımız günlere akıl ve beden sağlığımız tam olarak ulaşacağız. 
    • Hocam, kendinize haksızlık etmeyin. Devlet söz vermiş 657ye uyduğun sürece sorun yok demiş. Birçok kişi de buna güvenip kendini o memuriyet için hazırlamıştı ve o işe kendini adamıştı. Özellikle belli bir yaştan sonra gerçekten zordu bu işler. Birçok kişiye de yedikleri damga çok ağır geldi, yeni bir hayat kurmak için o psikolojik gücü kendilerinde bulamadılar. Bunun üstüne uğraştığımız davaları parçalanan aileleri ekleyin. Hayatta kalabilmeniz bile başarı aslında.
    • 8 sene geçti ve hiç bir şey değişmedi. Parkomatta  çalışdım, inşaatlarda çalıştım, tarla işlerinde çalıştım, bir buçuk sene kadar dershanede çalıştım (depremden sonra kapandı) fabrikada 3-5 ay çalıştım ödeme sorunu olunca  ayrıldım yine inşaattayım. 8 yılda bir kazmaya sap olamadım, ortalamaya baksan 8 yıl asgari ücret altında kazandım. Hep günü kurtarma uğraşıyla  geçti 8 sene. Bu 8  sene bana ne kadar beceriksiz işe yaramaz olduğumu gösterdi. Bazen düşünüyorum nasıl bir günahım varmışta bu duruma düştüm ve kurtulamıyorum ... Ülkenin hukuk olsun adalet olsun ekonomi olsun vesaire memnun değilizya, ben bunun bin katı kendimden memnun değilim ...
    • Yeminle şaka gibiyiz ya. Herkese açık bir forumda birbirine dilekçe dava danışan, fikir alış verişi yapan, sabır tavsiye eden, gündem hakkında analizler yapan "terörist" mi olur arkadaş? İçinde olmasak tam bir komedi değil mi şu durum aslında? 8 sene be.
    • Bir düşüncem de KHK mağdurlarıyla ilgili... Mağdurlar bu işin çözümünün peyder pey olacağını bir türlü anlayamadı... pazarlamada "foot at the door" diye bir tabir vardır, yani ayağınızı kapıya koyabilirseniz, satışı büyük ihtimalle halledersiniz... burada da o ayak, ufak da olsa, KHK'lı bir grubun toplu iade olmasıydı... mesela takipsizlik-beraat alanlar iade olabilseydi, orta-uzun vadede birçok KHK'lının iade olma yolu açılacaktı, çünkü o kapı açılmış olacaktı bir kere... ama bunun yerine ne zaman takipsizlik alanların iadesi gündeme gelse, diğer tüm KHK'lılar "bizde, bizde, bizde..." demeye başladı ve o kapıya ayak bu yüzden hiç konulamadı, çünkü kapı hiç açılamadı... Bu talepler nedeniyle, iade işi toplum nazarında en ağır kişinin iade olacağı şeklinde ve çok ağır mali külfete neden olacak şeklinde yorumlandı veya imajı o şekilde verildi (Abdurrahman Dilipak'ın idareyi KHK'lılarla ilgili mali külfetle korkutma twitini hatırlayın)... halbuki hep beraber en azından takipsizlik-beraat alanlar gibi toplum vicdanını da kanatan bir kesimin iade olmasını savunsaydık, orta-uzun vadede birçok KHK'lının iadesi toplum nazarında daha kabul edilebilir hale gelecekti...
×
×
  • Yeni Oluştur...