İçeriği gör
MSA

dilekçe Ankara i̇lgili i̇dari Mahkemesi Cevaba Cevap Dilekçesi - 3

Önerilen Yorum

DOSYA NO               : 2018/7065

DAYALI                     : T.C Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı - ANKARA

SAVUNMA DİLEKÇESİNİN TEBLİĞ TARİHİ : 08.03.2019

KONU                        : Davalı savunma (cevap) dilekçesine karşı açıklamalarımın ve bazı ek bilgi ve belgelerin sunulmasından ibarettir.

 

AÇIKLAMALAR:

Terör birçok ülkeyi etkileyen bir musibettir. Birçok masum insanın hayatına mal olmuş ve yaşam hakkı başta olmak üzere, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile bağlanmış tüm devletlerin korumakla yükümlü olduğu temel demokratik değerlere ve insan haklarına aykırıdır. Terör saldırılarını durdurmak için devletlerin öldürücü güç kullanması gerekebilir. Ancak devletler, AİHS 2. maddede garanti edilen şekliyle, herkesin yaşamım korumakla yükümlüdür. Suç isnat edilen herkes AİHS 6. maddenin koruduğu adil yargılanma hakkına sahiptir. Terörle mücadelede devletin ulusal güvenliği ve yetki alanlarındaki yaşamları koruma görevleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından garanti altına alman diğer hak ve özgürlüklere saygı gösterme yükümlülükleri arasında bir denge kurulmalıdır. Nitekim AİHM 1 Temmuz 1961 tarihli kararının hukuki değerlendirmesinde, “ Her bir Yüksek Sözleşmeci Taraf Hükümeti, savaş zamanında veya ulusun varlığım tehdit eden başka bir genel tehlike halinde, yalnızca durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukukta öngörülen diğer yükümlülüklere ters düşmediği takdirde. Sözleşmenin 15/2 maddesinde belirtilenler dışındaki yükümlülüklerine avlan tedbirler alma hakkına sahiptir..." değerlendirmesinde bulunarak olağanüstü hallerde bile. Yaşam Hakkı. İşkence vaşağı. Kölelik ve zorla çalıştırma vaşağı: fıkra 1 ile Kanunsuz ceza olmaz ilkelerine aykırı tedbirler alınamayacağım belirtmiş ve alınan tedbirler ile kişi hak ve hürriyetleri arasında bir denge gözetmiştir. FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe teşebbüsünden soma ülke genelinde olağanüstü hal ilan edilmiş ve bazı tedbirler alınmıştır. Bu tedbirler neticesinde ilgimin olmadığı bir terör örgütü ile ilişkilendirilerek hakkımda hukuksuz bir hüküm verilmiştir. Bu hüküm sonucu kamu görevinden çıkarılmam. OHAT ’e neden olan şiddet olaylarıma bastırılmasıyla ilişkili olmayıp. alınan bu tedbir ile hak ve özgürlükler arasında bir denge gözetilmediği gibi, geçici olmayıp kalıcı nitelikte olduğu içinde Anayasaya ve AİHS’ne avlarıdır.

DAYALI İDARENİN CEVAPLARINA İLİŞKİN AÇIKLAMALARIM

1)             Davalı idare özetle. Anayasa’nın 15. Madde 1. Fıkrasına dayanarak ihraç edilmemin haklı bir nedene dayandığım iddia etmektedir. Hâlbuki Anayasa’nın 15. Madde 2. Fıkrasında “Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez, suçluluğu mahkeme

 

karan ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” denilerek 1. Fıkranın uygulanabilirliğini bazı usul ve esas koşullarına bağlamıştır. Bu usul ve esas koşullar 2. Fıkrada açıkça belirtilmiştir.

Aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 15. Maddesinin 2. Fıkrasında da "Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında 2. Maddeye [Yaşam Hakkı], 3. maddeye [İşkence yasağı], 4. madde [Kölelik ve zorla çalıştırma yasağı; fıkra 1] ile 7. Maddeye [Kanunsuz ceza olmaz] aykırı tedbirlere cevaz vermez” denilerek 1. Fıkranın uygulanabilirliğini yine bazı kurallara bağlamış ve yine bu kurallar 2. Fıkrada açıkça belirtilmiştir.

AİHS 7. MADDESİ;

      I.         Hiç kimse islendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç sayılmayan bir fiil veya ihmalden dolayı mahkûm edilemez. Yine hiç kimseye, suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.

    II.         Bu madde, işlendiği zaman uygar uluslar tarafından tanınan genel hukuk ilkelerine göre suç sayılan bir fiil veya ihmalden suçlanan bir kimsenin yargılanmasına ve cezalandırılmasına engel değildir.”

Hem Anayasa hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre, her ne kadar sözleşmeci devletlere savaş veya uluslarının varlığım tehdit eden genel bir tehlike halinde sözleşmede öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alma hakkı tanınmış olsa da, bu tedbirlerin 2. Fıkrada belirtilen yükümlülüklerin dışına çıkamayacağım açıkça belirtmiştir. Bu yükümlülükler Anayasaya göre suç ve cezalar geçmişe yürütülemez: suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz ve AİHS göre ise kanunsuz ceza olmaz maddesidir.

2)             Ayrıca davalı idare özetle, Lawless-İrlanda kararını emsal göstererek KHKlar vasıtasıyla yapılan işlemlerin hukuka uygun olduğunu iddia etmektedir.

Lawless bir I.R.A üyesidir. IRA; İrlanda hükümeti tarafından 23 Haziran 1939 yılında Kanun dışı teşekkül ilan edilen bir terör örgütüdür.    21 Eylül 1956 tarihinde yakalandığında I.R.A. üyesi olduğunu ve silahlı bir saldırıya katıldığını kabul etmiştir. Bunun sonucunda da tevkif edilmiş ve yapılan yargılama sonucunda mahkeme       1939 tarihli kanunun 31. Maddesine aykırı olarak Kanun dışı bir teşkilat olan IRA’ya mensup olmaktan tutuklamış ve cezasını çektikten sonra 16 Haziran 1957 tarihinde serbest bırakılmıştır. 1954 sonbaharından sonra artan terör eylemleri neticesinde hükümet 5 Temmuz 1957 tarihli resmi bir beyanname ile kamu barışını ve düzeninin idamesinin sağlamak maksadıyla 1940 tarihli kanunun kendisine tanıdığı yetkileri 8 Temmuz 1957 tarihli resmi gazetede yayınlayarak yürürlüğe koymuştur. Bu durumu 20 Temmuz 1957 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine haber vermiştir. Lawless 11 Temmuz 1957 tarihinde yeniden gözaltına alınmış ve 10 Aralık 1957 tarihine kadar yargıç huzuruna çıkarılmadığı için Avrupa İnsan Hakları Konseyine başvurmuştur. Konsey 15/1 Madde gereği yapılan işlemin hukuka uygun olduğu kararına varmıştır.

Lawless AİHM’ne hakkında verilmiş bir hüküm için değil, bir hâkim önüne çıkarılmaksızın tutuklu bulunması yani Habeas Corpus emirnamesi verilmediği için itiraz etmiştir. Mahkemede 15/1 madde gereği bu itirazı reddetmiştir. Hâlbuki şahsımın bu davayı açmamdaki sebep, hakkımda verilen bir hüküm gereğidir. Çünkü hakkımda terör örgütü üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu iddiasıyla mahkeme karan olmaksızın ve savunma dahi alınmadan hüküm verilmiş ve bu hükmün sonucunda ceza uygulaması yapılmıştır. Bu karar Anayasamızda belirtilen suçluluğu mahkeme karan ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz ilkesine aykırıdır. Ayrıca Lawless’ın yasadışı eylemleri (11 Temmuz 1957 öncesi) terör örgütü ilan edilmesinden (23 Haziran 1939) yaklaşık 18 yıl sonradır. I.R.A. terör örgütü ilan edildikten sonra eylemlere katılmış ve bu eylemler sonucunda yakalandığında bu terör örgütünün bir üyesi olduğunu kabul etmiş akabinde de mahkeme kararı ile hüküm giymiştir. Yani yeniden tutuklandığında mahkeme karan ile tescillenmiş bir terör örgütü üyesi idi. Davalı idarenin sunduğu eylemler ise (01.2014-03.2015) FETÖ/PDY terör örgütü ilan edilmeden (05.2016) çok öncedir ve hakkımda herhangi bir terör örgütü üyesi olduğuma dair ne bir mahkeme kararı nede bir soruşturma vardır. Bu karar ayrıca Anayasaya göre suç ve cezalar geçmişe yürütülemez ilkesine de aykırıdır.

Lawless ilk mahkeme kararında silahlı eylemleri sonucu tevkif edilmiştir. Şahsıma uygulanan ceza için öne sürülen eylemler ise tamamen yasal faaliyetler kapsamındadır. Buda Anayasanın 38. Maddesi ve AİHS 7. Maddesi kapsamında kanunsuz ceza olmaz ilkesine aykırıdır. Dolayısıyla işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kişilere ceza verilmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7. Maddesinde ve Anayasanın 38. Maddesinde yer alan “kanunsuz ceza olmaz” ilkesine açıkça aykırıdır. Davalı idarenin mahkeme kararı olmaksızın yaptığı bu işlem hem Anayasamızın "suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz" ilkesine hem de bahse konu işlemlerin tarihi incelendiğinde “suç \e cezalar geçmişe yürütülemez” ilkesine aykırıdır.

3)             Davalı idare savunmasının başka bir bölümünde özetle; “FETÖ/PDY mensuplarının kamu bürokrasisi içerisinde birlikte hareket ederek terör örgütünün amaçları doğrultusunda kamu iş \e işlemlerini yönlendirmiş, gizli belgeleri FETÖ/g££y& aktarmış ve devlete karşı yükümlülüklerini ihlal etmiş ve bu bakımdan FETÖ/PDY mensuplarının ve bunlarla bağlantılı kişilerin kamu kurumlan bünyesinde görevlerine devam etmelerinin hukukun üstünlüğüne, demokrasi, insan hakları ve devletin güvenliği açısından büyük bir tehdit oluşturduğu anlaşılmış ve OHAL KHK’larıyla FETÖ/PDY örgütünün devlet içerisindeki mensuplarının ayıklanması yoluna başvurulmuştur. ” demiştir.

Davalı idare yukarıdaki açıklamalarıyla hakkımda adli veya idari bir soruşturma açılmadan terör örgütü üyeliği ile yargılamış, savunmamı almadan hakkımda hüküm vermiş ve bu yolla ceza uygulamasını yapmıştır. Hâlbuki Anayasamızın 9. Maddesine göre yargı yetkisi Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.

ANAYASA MADDE 9- (Değişik: 16/4/2017-6771/1 Md.)

Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.

Hain darbe girişimine kadar Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları'nda sıradan bir makinist olarak görevimi ifa ediyordum. Görevim, bana verilen makine ile yolcu veya yük trenini kazasız ve zamanında belirtilen bölgeye götürmekten ibarettir. Tren makinesi kullanmaktan başka bir görevim de yoktur. Bu nedenle Devletin herhangi bir gizli bilgi ve belgesine sahip olmam da mümkün değildir. Devlete olan sadakatimi ve çalışma ahlakı konusundaki bilgileri çalışma arkadaşlarımdan veya müdürlerimden temin edebilirler. Hem meslektaşlarım hem müdürlerim hem de çalışma arkadaşlarım tarafından sevilen, saygı duyulan, örnek gösterilen biri olarak tanınmıştım. Hangi nedenlerle hukukun üstünlüğüne demokrasi, insan hakları ve devletin güvenliğine tehdit oluşturduğumu da bilmiyorum. Herhangi bir siyasi partiye üye değilim. Ayrıca herhangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunmadım. Görevimi verine getirirken dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep gibi ayrım yapmadım. Hiçbir şekilde siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda ve eylemde bulunmadım veya bu eylemlere katılmadım. Ayrıca FETÖ ile bağlantılı olduğu gerekçesi ile hain darbe girişimi sonrası kapatılan hiçbir demek, vakıf, sendika gibi kuruluşlara üyeliğim olmadığı gibi bunlarla alakalı kurum veya kuruluşlarda da SGK kaydım yoktur. Davalı idare hangi saike göre sadakatimi değerlendirip böyle bir savunma yaptığım da anlamış değilim. İdari bir soruşturma dahi açılmadan ve savunmam alınmadan hakkımda verilen bu karar hukuka aykırıdır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. Maddesi ve T.C. Anayasasının 36. Maddesinde ki Adil Yargılanma hakkım yok sayılmış, AİHS m.6/2 masumiyet karinesi ihlal edilmiş ve davalı idare kendisine mahkeme yetkisi vererek Anayasanın 9. Maddesine aykırı davranıp hakkımda yargılama yapıp savunma almadan hüküm vermiş ve sonuç olarak ceza uygulamasını da yaparak hakkımda hukuksuz bir işlem yapılmıştır.

4)         Davalı idare yine savunmasının başka bir bölümünde özetle. 667 Sayılı KHK'nin 4.Madde 1.fıkrasındaki “olduğu değerlendirilen” ifadesine dayanarak herhangi bir örgüte üyeliğimi, mensubiyetimi veya            yahut bunlarla irtibatımın olduğunun ispatlanmasına gerek olmaksızın yapılan işlemin hukuka uygun olduğunu belirtmiştir. Davalı idare, Anayasanın 9.Maddesine aykırı olarak sadece bir değerlendirme ile hakkımda hüküm vermiş, ben ve ailem açısından maddi ve manevi anlamda telafisi mümkün olmayan zararlara sebep olmuştur. Anayasa Mahkemesi üyelerinin ihracını da emsal olarak göstermiştir.

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 04.08.2016 tarihli ve E:2016/6 (Değişik işler), K.2016/12 sayılı kararında, anılan üyelerin, farklı sulh ceza hâkimlikleri tarafından yapılan sorgularının ardından 20.07,2016 tarihinde “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan tutuklanmaları, sosyal çevresi ve çalışma arkadaşlarının yani Anayasa Mahkemesi üyelerinin zaman içinde oluşan ortak kanaatleri de birlikte dikkate alınarak bu kararı verdiğini belirtmiştir. Ayrıca “Silahlı terör örgütüne üye olma” sucundan tutuklu bulunan üyelerin Anayasa Mahkemesi gibi yüksek bir vargı organında göreve devam etmesi vargı güvenilirliğini ve saygınlığını da zedeleyeceğini ayrıca belirtmiştir. Ayrıca Genel Kurul karar vermeden önce bu iki üyenin yazılı savunmasını da almıştır.

Ceza muhakemesinin en önemli ilkelerinden biri olan ve Latince “in duhio pro reo" olarak ifade edilen "şüpheden sanık yararlanır” ilkesi uyarınca sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel şartı, suçun şüpheye ver vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, bir suçun gerçekten işlenip işlenmediği veya işlenmiş ise gerçekleştirilme biçimi konusunda şüphe belirmesi halinde uygulanacağı gibi, suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir. Ceza mahkûmiyeti, yargılama sürecinde toplanan delillerin bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan ihtimali kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir şüphe ve başka türlü bir oluşa imkân vermeyecek açıklıkta olmalıdır.

Hakkımda herhangi bir terör örgütüne üye olma iddiasıyla, bırakın tutuklanmayı adli bir soruşturma dahi o İmam asma rağmen, çalışma arkadaşlarımın veya müdürlerimin böyle bir örgütle bağım olduğuna dair bir açıklaması bile yokken tamamen keyfi bir değerlendirmede bulunarak hakkımda karar verilmesi masumiyet karinesinin ihlalidir.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulmasına ve işletilmesine müsaade ettiği, denetleme mekanizmaları ile kontrol ettiği ve hain darbe girişimine kadar açık tuttuğu bu kurumların bir terör örgütüne dâhil olduğunu sıradan bir vatandaş olarak bilmem imkânsızdır. Hain darbe girişimine doğrudan veya dolaylı olarak her kim destek vermişse Devletimizin kovduğu kanunlar doğrultusunda gerekli cezanın verilmesi şarttır. Fakat dolaylı yollardan suç olmayan eylemleri göz önüne alarak kıyas yoluyla bir cezalandırma yoluna gitmek hukuka aykırıdır. FETO/PDY terör örgütü ilan edildikten sonra bile, hangi kurum, kuruluş veya sivil toplum örgütlerinin bu terör örgütü ile bağlantılı olduğu konusunda çalıştığım kuruma bilgilendirme notu veya herhangi bir emirname gelmediği gibi müdürlerimiz tarafından çalışanlara yönelik herhangi bir açıklama da yapılmamıştır. Sıradan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak hangi kurum veya kuruluşların hangi terör örgütleri ile bağlantılı olduğunu bilmem de imkânsızdır.

Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrasında, “kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz” denilerek suçun kanuniliği ilkesi, üçüncü fıkrasında da “ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur” ifadesine yer verilerek cezanın kanuniliği ilkesi getirilmiştir. Anayasa’nın 38. maddesinde yer alan suçta ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca, hangi eylemlerin yasaklandığı ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekmektedir. Sonuç olarak kanunlarda suç olarak tanımlanmayan bilakis yasal faaliyetler kapsamında bulunan hususlar suç kabul edilip cezalandırma yapıldığı için AİHS’nin 7. Maddesi de ihlal edilmiştir.

DAVAYA EK BİLGİ YE BELGELERİN SUNULMASI HAKKINDA AÇIKLAMALARIM

Komisyonun ret gerekçelerinden Bank Asya hesap hareketlerine dair gerekli açıklamalarımı ilk dava dilekçemde belirtmiştim Bank Asya hesap hareketlerinin hesap açılış ve kapanış tarihleri arasında incelenmesine emsal olması açısından bazı mahkeme kararlarım siz savın mahkemenin takdirine sunuyorum.

a) Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi E:2018/1315 ve 2018/1540 sayılı kararında banka hesap hareketlerini hesap açılış tarihi olan 2007 yılından itibaren değerlendirerek “Sanığın örgüt yönetiminin Bank Asya'nın kalkındırılması amacıyla çağrıda bulunduğu tarihlere karşılık gelecek dönemleri de kapsayacak biçimde Bank Asya da hesap işlemleri bulunmakta ise de; dosyada mevcut hesap hareketleri ve bilirkişi raporuna göre, hesap açılış tarihinin 2007 olduğu ve bu tarihten beri pek çok işlem gördüğü, rutin bankacılık işlemi haricinde örgüt talimatı ile hareket edildiğini FETÖ/PDY terör örgütüne destek amacıyla işlem yapıldığını kabul etmeyi gerektirecek düzeyde özellik arz eden bir hesap işlemi bulunmadığı...”  Balıkesir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin vermiş olduğu kararı bozarak sanığın beraatına karar vermiştir.

b) Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi E:2018/318 ve 2018/1637 sayılı kararında banka hesap hareketlerinin hesap açılışı ve kapanış tarihleri arasında değerlendirilmesi ve bankanın TMSF ve devrinden sonra bile müşteri ilişkisinin devam ettiğini belirterek “sanığın 2008 yılından itibaren hesabı aktif olarak kullandığı, işlemlerinin 15.07.2016 tarihine kadar devam ettiği bankanın devredildikten sonra bile bu müşteri ilişkisinin son bulmadığı" Gaziantep 10. Ağır ceza Mahkemesinin vermiş olduğu kararın bozularak sanığın beraatına hükmetmiştir.

c) Gaziantep 10. Ağır Ceza Mahkemesi E:2017/515 ve 2018/359 saydı kararında “Tüm bu açıklamalar kapsamında dosya muhteviyatındaki tüm bilgi. belge ve deliller birlikte değerlendirildiğinde: sanığın örgütün gizli haberleşme programı olan bylocku, kullanmadığı, dosyada aleyhine tanık beyanı, etkin pişmanlık beyanı ve benzeri delillerin bulunmadığı, Digitürk aboneliğinin bulunmadığı. SGK İl Müdürlüğü yazısında, FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibatlı ve iltisaklı olması nedeniyle KHK ile kapatılan kurumlarda kendinin bulunmadığının anlaşıldığı, sanığın Bank Asya’da hesabının bulunması eyleminin yukarıda izah edilen gerekçelerle mahkemece delil olarak itibar edilmediğinden silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme suçunun oluşması için yeterli nitelikte olmadığı ve bu para hareketlerinin sanığın örgüte vardım ettiğini açıkça gösteren eylemlerden ve faaliyetlerden olmadığı. J’ denilerek sanığın beraatına karar vermiştir. Ayrıca bu karar Gaziantep Bölge Adliye mahkemesi 4. Ceza dairesi tarafından da E:201S 2524 ve K.2019/8S sayılı kararıyla onanmıştır

1) Cihan Medya Dağıtım A.Ş ye yapılan ödemenin taksitli ödeme olduğunu, taksitlerinin son 3 ayının 2014’e sarktığım gösterir Kredi Kartı Ekstreleri ekte sunulmuştur. (EK-1)

2) Kimse Yok mu Derneği’ne yapılan ödemenin 17.07.2013 tarihinde başlayan taksitli bir ödeme olduğu ve taksitlerinin 2014’e sarktığı, bir sonraki dönemde de taksitli olarak devam ettiğini gösterir Kredi Kartı Ekstreleri ekte sunulmuştur. (EK-1)

HUSUMET İTİRAZI HAKKINDA AÇIKLAMALARIM

1 Bölge idare mahkemesi aracılığı ile vermiş olduğum dava dilekçemde T.C.D.D İşletmesi Genel Müdürlüğü’ne açmam gereken davayı maddi bir hata ile bağlı olduğum bakanlık olan T.C Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’na açmış bulunmaktayım.

6100 sayılı Hukuk muhakemeleri kanununun 124. Maddesine göre

(1) Bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür.

(3) Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir.

SONUÇ VE TALEP: Yukarıda arz ile izahına çalıştığım ve mahkemenin gözeteceği sair hususlar nedeni ile

1)    Davalı tarafında istemi ile T.C Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının hasım mevkiinden çıkartılarak doğru hasım olan T.C DEVLET DEMİRYOLLARI İŞLETMESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ husumetiyle görülmesine, T.C.D.D İşletmesi Genel Müdürlüğü’ne gerekli tebligatların yapılarak taraf teşkilinin sağlanmasına ve davanın devamına karar verilmesini

2)    Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu :nun 26/07/2018 tarih ve 2018/27113 sayılı karar İşleminin iptaline karar verilmesine,

3)    Tüm yargılama harç ve masrafların karşı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesi hususunda gereğini arz ederim.

Ekler:

Kredi kartı Ekstreleri

Davacı

KHK Mağdurları Forum Cevaba Cevap 2.docx

  • Beğeni 1
  • Teşekkür 1

• 679 KHK EGM • İade 20.11.2019 • Tebliğ 29.11.2019 • Atama 05.08.2020 • Göreve Başlama 14.09.2020 • Emeklilik LOADING...

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş

 


• 679 KHK EGM • İade 20.11.2019 • Tebliğ 29.11.2019 • Atama 05.08.2020 • Göreve Başlama 14.09.2020 • Emeklilik LOADING...

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş

Cevap dilekçeleri bu kadar uzun olmamalı çünki, okunmaz !

Bunun yerine bir iki maddelik önemli hususa değinilmeli ve ;

gerekli ve geniş açıklamaları asıl dava dilekçemde belirtiğimden mütevellit konuyu tekrar tafsilatlı anlatma gereği duymuyorum.

Gerek idarenin zarara uğratılmaması ve Türkiye Cumhuriyeti Mahkemelerinin bu kadar açık ve net bir haklı sonuç için gereksiz meşgul edilmemesi adına, dava dilikçemde sunmuş olduğum açıklamalar hali hazırda geçerlidir.....diyerek konuyu kapatmak daha uygun olur. 2 sahifeyi geçmesin.?


Oyun bittiğinde; Piyon'da Şah'da aynı kutuya atılır.

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş

arkadaşlar Ohal komisyonu ret sonrası idari mahkemeye başvurdum dilekçemi gönderdim kurum dilekçeme istinaden bir savunma yaptı daha sonra ben savunmaya cevap olarak tekrar bir dilekçe yazdım kurum 07/12/2020 tarihinde ek beyan DİLEKÇESİ diye başvurduğum iDARİ MAHKEMEYE 107 sayfalık içinde benim bugüne kadar ki safha içerisindeki ohalden başlayıp gönderdiğim tüm dilekçe ve cevapları göndermiş benim  buna tekrar cevap yazmam gerekiyormu, süresi varmı yoksa idari mahkemenin cevabını mı beklemem gerekir bu konuda yapmam gereken bir işlem varmı şimdiden teşekkürler


701 KHK inc dvm ediyor sd kart

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş

Cevap Yaz

Şimdi cevap yazıp sonra kayıt olabilirsiniz. Eğer hesabınız mevcutsa, giriş yaparak üye isminizle cevaplayabilirsiniz.
Not: Gönderiniz görünmeden önce editör tarafından kontrol edilip onaylanacaktır.

Konuk
Yanıtla...

×   Yapıştırdığınız içerik biçimlendirme içeriyor.   Restore formatting

  Only 75 emoji are allowed.

×   Yapıştırdığınız bağlantı uyarlandı.   Yalnızca link göster?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Editör içeriğini temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.




  • İletiler

    • 25 ayla ben de çok uzaklarda sayılmam dostlar. normal demek ki.
    • @F.Y. benimde yaklaşık bir yıldır olduğu gibi bekliyor. Görevdeyim heran bir terslik olacak duygusu beni psikiyatrilik etti. 
    • Merhaba, benim dosyam istinaf mahkemesinde nisan ayı itibariyle 27. aya giriyor. Bugün yarın cevap gelir diye bekliyorum. önceki yazışmalarda sanırım bir arkadaş 27.ayda cevap geldi diye yazmıştı. Umarım daha fazla uzamaz. Her gün buraya bakıp bir cevap gelen var mı diye bakıyorum. Hepimiz için adalet diliyorum. Saygılar..
    • Bende 14. idarede 2.5 yıldan fazla oldu. kriter sadece kurum kanaati.
    • @F.Y. idare mahkeme kararı göreve iadeyse, BİM hızlıca 2-3 ay içinde bu kararı tersine çevirebiliyorken, eğer önceki idare mahkemesi kararı olumsuzsa,  karar alması epeyce gecikebiliyor... OHAL Komisyonundan beri amaç belli, hukuki süreci olabildiğince uzatmak... daha önce istenmiş ve dosyada olan bilgileri tekrar tekrar yeniden istiyorlar... Düşüncem süreci bekleyenlerin, hiç dönmeyecekmiş gibi hayatlarını dizayn etmeleri, (çünkü beklemek, belirsizlik herşeyden daha çok yoruyor ve giden ömrümüzden gidiyor) ve eğer ola ki, bir gün iade olunursa, her zaman yeni bir başlangıç yapılabilir ve yeni duruma hızlıca uyum sağlanır... böylece bu bekleme süreci de boşa harcanmamış olur...
×
×
  • Yeni Oluştur...