İçeriği gör
Aklima

emsal karar Sadece Ankesör Aramalarının Delil Kabul Edildiği Yönünde Karar, 16. Ceza Dairesi 2018/7201 E., 2020/296 K.

Önerilen Yorum

İlk derece mahkemesi kararı ve gerekçeleri bilmediğim için karar ilginç geldi. Sadece ankesör aramaları yeterli gibi görünüyor. 2 ardışık ve 16 tekil arama var. Ardışık olarak değerlendirilen aramalardaki kişiler, bu kişilerin ifadeleri vb. ne yönde bilemiyorum.

Dikkatimi, çeken husus aramalardan bahsedilmeden önceki son paragraf. Sanki HTS kayıtlarının hukuki olmadığı yönünde bir temyiz başvurusu yapılmış. Yani bütün dosyadaki deliller için değil. Bunu düşündüren başka bir bedende Kararın başından itibaren hep HTS kayıtlarının incelenmesinin hukuki olması ve hak ihlali olmadığı yönünde uzun bir açıklamaya yer verilmesi. Yani; kuvvetle muhtemel kişi sadece HTS kayıtlarından dolayı ceza almamış.

16. Ceza Dairesi         2018/7201 E.  ,  2020/296 K.
"İçtihat Metni"

Mahkemesi :Ceza Dairesi
İlk Derece Mahkemesi : Balıkesir 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 14.05.2018 tarih
ve 2017/538 - 2018/329 sayılı kararı
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma
Hüküm : TCK'nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1, 53, 58/9, 62,
63. maddeleri gereğince cezalandırılmasına yönelik
hükme yapılan istinaf başvurusun esastan reddi

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarih ve 2017/956 - 2017/370 sayılı kararı ile onanarak kesinleşen Dairemizin ilk derece sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarih ve 2015/3 - 2017/3 sayılı kararı ile Dairemizin temyiz incelemesi sonucu vermiş olduğu 14.07.2017 tarihli 2017/1443- 2017/4758 ve 13.11.2019 tarihli 2018/5526 - 2019/6842 sayılı kararlarında açıklandığı üzere; FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün mahrem hizmet ve yapılanması olarak adlandırılan yapılanması, Devletin en kritik ve operasyonel birimlerine sızarak örgüt hesabına yürütülen gizli faaliyetlerde bulunan bir yapı olup, örgüt mensubu sayısı mahrem yapılardan olan Türk Silahlı Kuvvetlerinde süreç içinde artarak TSK birimlerini yönlendirebilecek ve kontrol altında tutabilecek bir güce kavuşmuştur.
FETÖ/PDY’nin Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet ve Milli İstihbarat Teşkilatlarında yer alan mensupları bu örgütün “Silahlı Kanadını” oluşturmuştur.
FETÖ/PDY’nin, TSK içerisinde diğer yapılanmalarından farklı bir yapılanmaya gittiği, tamamen hücre tipi, birbirinden habersiz ve bağımsız üniteler oluşturduğu, bu ünitelerin sivil kişilerin sorumluluğunda üst düzey komutanlar (general, albay, yarbay, binbaşı), alt rütbede subaylar (teğmen, üsteğmen, yüzbaşı) ve astsubay gruplarından oluştuğu tespit edilmiştir. FETÖ/PDY, askeri öğrenci olarak TSK’ya yerleştirdiği mensuplarını ikişer üçer kişiden oluşan, birbirinden ayrı ve habersiz hücreler halinde abi olarak tabir ettikleri örgüt üyelerinin sorumluluğuna vermiş, kod adı vererek gerçek isimlerini gizlemiş, bu örgüt üyelerinin, hiçbir hücre diğer bir hücreden haberdar olmayacak şekilde, ayda sadece bir-iki kez örgütün evlerine gitmelerini sağlayarak ya da dışarıda yüz yüze görüşerek deşifre olmalarının önüne geçmeye çalışmıştır. TSK’ya sızan elemanların korunması, orduda tutunabilmesi ve arkadan gelenlerin önünün açılabilmesi için her türlü yol ve yöntemin uygulandığı anlaşılmıştır.
FETÖ/PDY, örgütsel tüm uygulamalarında olduğu gibi haberleşme yöntemlerinde de gizliliği esas alarak iletişim sağlamaya özen göstermiş ve bu amaçla yüz yüze (buluşma), canlı kurye, kriptolu IP hattı, not ile haberleşme, basın yayın üzerinden talimat verme, sosyal medya, telefon (GSM, operasyonel hat, ankesör, büfe arama), iletişim ve haberleşme programları (ByLock) şeklinde birbirinden faklı iletişim yöntemlerini kullanmıştır. FETÖ/PDY’nin askeri mahrem yapılanmasında, örgütün mahrem sorumlularının sevk ve idaresi altındaki askeri personel ile deşifre olmayı engellemek maksadı ile irtibat kurma yollarından birisinin de; “Kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, iddia bayii ve lokanta gibi işletmelerde bulunan ve ücret karşılığı kullanılan sabit (kontörlü/voip) hatlar ile Türk Telekom’a ait ankesörlü telefon hatlar” olduğu tespit edilmiştir. FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün “sohbet” olarak adlandırdığı örgütsel toplantıları devam ettirmek için elzem olan askeri personel ile irtibatlarında gizliliğe çok önem verdiği; FETÖ kapsamında yürütülen soruşturmalardaki şüphelilerin hatları ile kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta ve benzeri gibi sair işletmelerde kurulu bulunan ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesinde, ardışık arama (yakın zaman diliminde birbirini takip eden peşi sıra), periyodik arama (farklı tarih ve zaman diliminde belirli gün aralığı dahilinde) ve tek arama şeklinde iletişimin gerçekleştirildiği ve irtibat sağlandığı saptanmıştır.
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün TSK içerisindeki mahrem yapılanmasında faaliyet yürüten ve etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanan bazı şüpheliler vermiş olduğu ifadelerinde ankesör-sabit hat (büfe-market vb.) aramaları konusunda, özetle; TSK içindeki bir kişinin örgüt adına aranacaksa kontörlü telefonu bulunan büfe, market ve kuruyemişçilerden arandığını, bunun bir tedbir olduğunu beyan etmişlerdir.
Yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesine sızmış mensuplarının bir kısmı ile özellikle geçmiş yıllarda kullandıkları bir sistem olan büfe, market ve benzeri yerlerdeki ücretli telefonlar veya kontörlü telefonlar ile haberleşmek suretiyle örgütsel iletişimin kurulduğu, arama işleminin genellikle tek taraflı ve kısa süreli olduğu, sadece sorumlu şahısların arama işlemini yaptığı (askeri şahıs tarafından karşı arama yapılmadığı, askeri personelin de çok sık olmamakla birlikte mahrem sorumlusuna ulaşmak istedikleri durumlarda aradığı), sorumlu şahıs tarafından aranan askeri personelin büyük kısmının rütbe, makam ve sınıf olarak genelde denk oldukları, genel olarak her sivil yöneticinin sorumluluğunda birden fazla hücre bulunduğu ve hücrelerin 2-3 asker şahıstan (askeri öğrenci ve/veya muvazzaf personel) oluştuğu, bu asker şahısların da aynı Kuvvete mensup olup aynı rütbede bulundukları (istisnai olarak farklı rütbe ve/veya Kuvvetlere mensup asker şahıslardan bir hücre oluşabildiği, örneğin; sivil sorumlunun astsubaylardan oluşan grubunun yanında astsubaylıktan subaylığa geçen askeri personelle de ilgilenebileceği) tespit edilmiş, tek ankesör ya da sabit hattan (market-büfe-bakkal vb.) farklı asker şahısların aranması, arka ... arama (ardışık arama) şeklinde olması durumu da aramanın örgütsel olduğu kanısını güçlendirmiştir.
FETÖ/PDY’nin bir iletişim aracı olarak ankesörlü/sabit hatlardan periyodik veya ardışık aramaların hukuki niteliği konusunda Dairemizin 13.11.2019 tarihli 2018/5526 – 2019/6842 sayılı kararında yapılan açıklamalarda da belirtildiği üzere, ulusal ve uluslararası mevzuat hükümleri çerçevesinde başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. maddesinde ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 20. maddesinde koruma altına alınmış olan özel hayata saygıya ve özel hayatın gizliliğine ilişkin hükümler ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının haberleşme hürriyetine ilişkin 22., suç ve cezalara ilişkin esasların düzenlendiği 38., milletlerarası antlaşmaları uygun bulmaya ilişkin 90. maddesi; Ceza Muhakemesi Kanunun iletişimin tespiti ve dinlenilmesi ile kayda alınmasına dair 135., bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevinin düzenlendiği 160., Cumhuriyet savcısının görev ve yetkilerinin düzenlendiği 161., delillerin ortaya konulması ve reddine dair 206., delillerin takdir yetkisine dair 217., hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlara dair 230., hukuka kesin aykırılık hallerine dair 289. maddeleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Khan/Birleşik Krallık, 12.05.2000, B.No:35394/97, &34; Bykov/Rusya, 10.03.2009, B.No:4378/02, & 90; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, 25.07.2013, B.No:11082/06, 13772/05, & 700; Leander/İsveç, 26.03.1987, B.No:9248/81, & 59; A. ve Diğerleri/Birleşik Krallık, 19.02.2009, B.No:3455/05, & 177 kararları ile birlikte bir bütün olarak değerlendirildiğinde; yargılama konusu olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her araç delil olarak kabul edilir. Bu manada esas olan, delilin keyfi ve açıkça dayanaktan yoksun olacak şekilde sanık aleyhine kullanılmaksızın, yargılamanın bir bütün olarak adil yapılmasıdır. Delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ulusal mahkemelerin takdirindedir. Bir devletin terörle mücadele etmek için önlem almadan önce, felaketin gelip çatmasını beklemesi mümkün değildir. Herkesin özel yaşamına saygı gösterilmesi hakkına sahip olmasına karşılık; terörle mücadele, terör saldırılarını engellemeye yardımcı olabilecek bilgilerin toplanması, terör şüphelilerinin yakalanıp yargılanması amacıyla özel gözetleme yöntemlerinin kullanması hukuka aykırı değildir.
Suçun işlendiğini gösterir somut olgulara dayanan kuvvetli suç şüphesinin bulunması, elde edilen delilin keyfi ve açıkça dayanaktan yoksun olmayıp denetlenebilmesi, kamu düzenini bozan bir eylem olarak işlenen suçun aydınlatılamamasının ve cezasız kalmasının, toplumun dirlik ve düzeninin bozulması sonucunu doğuracağında tereddüt olmaması hususları dikkate alındığında; demokratik kurumlara, hukuk devletine, demokrasiye ve insan haklarına karşı, 15.07.2016 tarihli darbe teşebbüsünü gerçekleştiren, pek çok insanın ölümüne ve yaralanmasına sebebiyet verip bir çok ağır suçu organize şekilde işleyen FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün, çok büyük bir önem verdiği, silahlı kanadını oluşturan askeri mahrem yapılanmasına yönelik yapılan soruşturmada, şüpheliler ve suç delillerine ulaşılması amacıyla Ankara merkezli ve diğer illlerde Cumhuriyet Başsavcılıklarının yasal yetkisine dayanarak hakim kararıyla geçmişe dönük elde ettiği “iletişimin tespiti (HTS)” kayıtlarının, “hukuka uygun bir delil olarak hükme esas alınmasında herhangi bir hukuki isabetsizlik bulunmadığı, yapılan işlemin “demokratik bir ülkede gereklilik” ve “orantılılık” ilkelerine uygun” olduğu, somut olay kapsamında da, kanunda yazılı esas ve usullere göre bu tedbire başvurulmasının “iletişim özgürlüğü” hakkının özünü ortadan kaldırmayacağı kanaatine varılmıştır.
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının iletişim yöntemi olarak ankesörlü/sabit hatlardan periyodik veya ardışık aramalar yaptıkları yönündeki tespitlerden sonra, soruşturma makamlarınca başlangıç soruşturması kapsamında ve CMK’nın 160/1 maddesinin verdiği yetkiye dayanarak yapılan araştırmalar sonucunda; FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının “sohbet” olarak adlandırdıkları örgütsel toplantılara devam etmek için kamuya açık market büfe vb. yerlerde kurulu bulunan ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatları özel yöntemlerle kullandıklarının tespit edilmeleri üzerine, CMK. 135/6 maddesi gereğince sabit hat ve ankesörlü hatlara yönelik iletişimin tespiti kararları alınarak uygulamaya konulması, bu cümleden olarak şüpheli kişilerin hatlarıyla kamuya açık, birbirinden bağımsız büfe, market vb. yerlerde kurulu bulunan sabit veya ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesi, üçüncü kişilere ait verilerin ayıklanması ile yapılan analizler sonucunda şüphelilere ulaşılmasında hukuka aykırı yöntemlerin kullanıldığı ileri sürülemeyeceği gibi, ihlal edildiği iddia edilen hakka nazaran kamu güvenliğinin korunması ve suçla mücadele için sağlanan yararın üstünlüğünden de kuşku duyulmaması gerekecektir.
Vicdani kanının oluştuğuna ilişkin duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Somut olayda; dosya kapsamında yer alan sabit hat ve ankesörlü telefonlardan yapılan ardışık aramalara ilişkin 06.11.2017 tarihli İnceleme ve Tespit Tutanağına göre, sanığın adına kayıtlı olup kendisinin kullandığını kabul ettiği 0 507 539 03 97 numaralı telefonun;
• Bandırma 5 numaları işyerindeki 0 266 713 00 56 numaralı hattan 20.09.2014 tarihinde Samet Yorulmaz (astsubay) ile birlikte,
• Bandırma 1 numaralı işyerindeki 0 266 715 60 41 numaralı hattan 16.11.2015 tarihinde Mehmet Özpunar (astsubay) ile birlikte olmak üzere çoğul aramaların olduğu,
Bandırma 5 isimli işyerindeki 0 266 713 00 56 numaralı hattan 20.09.2014 tarihinde 50 saniye, 11.01.2015 tarihinde 32 saniye, aynı tarihte 32 saniye,
Bandırma 2 numaralı iş yerindeki 0 850 799 0189 numaralı hattan 09.12.2014 tarihinde 30 saniye , aynı tarihte 30 saniye,
Bandırma 1 numaralı iş yerindeki 0 266 715 60 41 numaralı hattan 26.09.2014 tarihinde 47 saniye, 18.10.2015 tarihinde 66 saniye, 16.11.2015 tarihinde 59 saniye, 04.01.2016 tarihinde 58 saniye, 20.02.2016 tarihinde 57 saniye, 26.05.2016 tarihinde 18 saniye, aynı tarihte 23 saniye,
Bandırma 4 numaralı iş yerindeki 0 266 713 40 59 numaralı hattan 27.09.2014 tarihinde 11 saniye, aynı tarihte 11 saniye,
Bandırma 3 numaralı iş yerindeki 0 850 377 50 63 numaralı hattan 02.02.2015 tarihinde 31 saniye, 06.01.2016 tarihinde 41 saniye olmak üzere; tekil olarak arandığı tespit edilmiştir.
Yukarıda detayları açıklanan sabit hat ve ankesörlü telefonlardan yapılan ardışık aramalara ilişkin tespit tutanağı nazara alındığında, mahkemenin sanığın örgüt üyesi olduğuna ilişkin kabulünde bir isabetsizlik olmadığı, yargılama sürecindeki usulü işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla sanık ve müdafinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri nedenler yerinde görülmediğinden CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddiyle hükmün ONANMASINA, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın Balıkesir 3. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi için Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.01.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


689 KHK, TSK, 2' nci derece akraba gerekçe edilerek mağdur. OHAL Komisyonundan iade. 08.12.2022 ve an itibariyle Asker olarak mesleğe dönüş davası red. Araştırma Merkezinde şimdilik devam. Pes etmek yok.

13.03.2023 itibariyle eski mesleğim olan askerlik mesleğine atanmamla ilgi davada  kesin hükmüyle lehime karar verilmiştir.

07.04.2023 itibariyle eski mesleğime görevlendirme yazısı tebliğ edildi.

14 Nisan 2023 itibariyle kamu görevinden çıkarıldığında son çalıştığım birlik ve görevde mesaiye başladım.

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş

Cevap Yaz

Şimdi cevap yazıp sonra kayıt olabilirsiniz. Eğer hesabınız mevcutsa, giriş yaparak üye isminizle cevaplayabilirsiniz.
Not: Gönderiniz görünmeden önce editör tarafından kontrol edilip onaylanacaktır.

Konuk
Yanıtla...

×   Yapıştırdığınız içerik biçimlendirme içeriyor.   Restore formatting

  Only 75 emoji are allowed.

×   Yapıştırdığınız bağlantı uyarlandı.   Yalnızca link göster?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Editör içeriğini temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.




  • İletiler

    • 25 ayla ben de çok uzaklarda sayılmam dostlar. normal demek ki.
    • @F.Y. benimde yaklaşık bir yıldır olduğu gibi bekliyor. Görevdeyim heran bir terslik olacak duygusu beni psikiyatrilik etti. 
    • Merhaba, benim dosyam istinaf mahkemesinde nisan ayı itibariyle 27. aya giriyor. Bugün yarın cevap gelir diye bekliyorum. önceki yazışmalarda sanırım bir arkadaş 27.ayda cevap geldi diye yazmıştı. Umarım daha fazla uzamaz. Her gün buraya bakıp bir cevap gelen var mı diye bakıyorum. Hepimiz için adalet diliyorum. Saygılar..
    • Bende 14. idarede 2.5 yıldan fazla oldu. kriter sadece kurum kanaati.
    • @F.Y. idare mahkeme kararı göreve iadeyse, BİM hızlıca 2-3 ay içinde bu kararı tersine çevirebiliyorken, eğer önceki idare mahkemesi kararı olumsuzsa,  karar alması epeyce gecikebiliyor... OHAL Komisyonundan beri amaç belli, hukuki süreci olabildiğince uzatmak... daha önce istenmiş ve dosyada olan bilgileri tekrar tekrar yeniden istiyorlar... Düşüncem süreci bekleyenlerin, hiç dönmeyecekmiş gibi hayatlarını dizayn etmeleri, (çünkü beklemek, belirsizlik herşeyden daha çok yoruyor ve giden ömrümüzden gidiyor) ve eğer ola ki, bir gün iade olunursa, her zaman yeni bir başlangıç yapılabilir ve yeni duruma hızlıca uyum sağlanır... böylece bu bekleme süreci de boşa harcanmamış olur...
×
×
  • Yeni Oluştur...