İçeriği gör

Arşivlendi

Bu konu arşivlendi ve daha fazla yanıtlara kapatıldı

Aklima

emsal karar AYM, Çeşitli hakların Tanım Ve Açıklamaları

Önerilen Yorum

Kararın içerik olarak KHK larla alakası yok.

Göreve iade kararına rağmen kurumun göreve başlatmaması, adil yargılanma hakkı konusunda yapılan açıklama ve kapsamı, hak arama hürriyeti, kararın icrası hakkı, masumiyet karinesi, mülkiyet hakkı gibi dilekçelerde kullanılabilecek hususların açıklamalarının yapıldığı bir karar. Önemli olduğunu değerlendirdiğim kısımları kalın ve renkli olarak işaretledim. Bu kısımlar dilekçelerde alıntılanarak kullanılabilir.

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

ŞENAY EROĞLU AKSOY BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/24454)

Karar Tarihi: 11/2/2021

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

...

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; mahkeme kararının uygulanmaması nedeniyle kararın icrası hakkının, davanın reddedilmesi nedeniyle masumiyet karinesi ilkesinin ve memuriyet görevine yeniden başlatılmaması nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 23/5/2017 ve 4/12/2017 tarihlerinde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. 2017/38930 numaralı başvuru dosyasının kişi yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2017/24454 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, incelemenin 2017/24454 numaralı başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine ve diğer başvuru dosyasının kapatılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Gülhane Askerî Tıp Akademisi Komutanlığı (GATA) Kalp Damar Cerrahisi Ana Bilim Dalı Başkanlığında sivil memur -laborant teknikeri- olarak çalışmakta iken yasa dışı örgüt sempatizanı olduğu, ideolojik veya siyasi amaçlarla kurumun huzur, sükûn ve çalışma düzenini bozduğu gerekçeleriyle 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendenin (a) alt bendi uyarınca 14/4/1999 tarihinde görevine son verilmiştir.

9. Söz konusu devlet memurluğundan çıkarma cezasına karşı başvurucu tarafından açılan dava Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci Dairesinin 1/2/2000 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Kesinleşen karar sonrasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) yapılan başvuru üzerine AİHM; idare tarafından mahkemeye sunulan vedavanın sonucu hakkında temel önem taşıyan bazı belgelerin başvurucunun bilgisine sunulmayarak kendisine yorumda bulunma olanağı sağlanmadığı gerekçesiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varmış ve başvurucuya tazminat ödenmesine karar vermiştir (Aksoy (Eroğlu)/Türkiye, B. No: 59741/00, 31/10/2006).

10. Başvurucu tarafından AİHM kararına dayalı olarak yargılanmanın iadesi talebinde bulunulmuş ise de bu talep AYİM İkinci Dairesinin 14/5/2008 tarihli kararı ile reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir.

A. 2017/24454 Numaralı Bireysel Başvuru Dosyasına Dayanak Teşkil Eden Uyuşmazlığa Yönelik Süreç

11. Başvurucu 12/7/2013 tarihli ve 6495 sayılı Kanun'un 43. maddesi ile 22/6/2006 tarihli ve 5525 sayılı Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Bazı Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanun'a eklenen ek 1. maddenin yürürlüğe girmesi üzerine yeniden göreve alınması talebiyle Millî Savunma Bakanlığına (MSB) başvuruda bulunmuştur.

12. Anılan mevzuat kapsamında olmadığından bahisle talebin reddedilmesi üzerine başvurucu tarafından söz konusu işlemin iptali istemiyle 16/1/2014 tarihinde Ankara 15. İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.

13. Ankara 15. İdare Mahkemesi 26/12/2014 tarihli kararı ile dava konusu işlemin iptaline hükmetmiştir. Kararda öncelikle başvurucunun disiplin cezasına dayanak teşkil eden fiilinin 28/8/1999 tarihli ve 4455 sayılı mülga Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanun kapsamında bulunup bulunmadığı incelenmiş, bahsi geçen fiilin anılan Kanun kapsamında bulunduğu ve belirtilen Kanun kapsamında söz konusu disiplin cezasının affedildiği kanaatine ulaşılmıştır. Mahkemece ayrıca, af yasaları ile disiplin cezaları affedilen kişilerin tekrar göreve başlatılmaları hususunda idarelerin takdir hakkının bulunduğu, buna karşın 5525 sayılı Kanun'un ek 1. maddesinin idarenin yeniden göreve başlatılma hususundaki takdir hakkını ortadan kaldırdığı, söz konusu maddede yer verilen şartların bulunması hâlinde idarenin ilgiliyi tekrar göreve başlatma hususunda bağlı yetki içinde olduğu değerlendirilmiştir. Sonuç olarak başvurucunun disiplin cezasının 4455 sayılı mülga Kanun kapsamında affedildiğinin kabul edilmesinin gerektiği belirtilerek anılan mevzuat hükmü kapsamında 2013 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu'nun eki olan (İ) Cetveli'nde yer alan atama sayısı sınırlaması uygulanmayacak başvurucunun memuriyete giriş şartlarını kaybettiğine, durumuna uygun boş kadro veya pozisyon bulunmadığına, bu kadro ve pozisyonlara ilişkin nitelikleri taşımadığına yönelik olarak davalı idare tarafından bir iddia da ileri sürülmemesi nedeniyle başvurucunun yeniden göreve alınması talebi ile yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığına karar verilmiştir.

14. Ankara 15. İdare Mahkemesinin 26/12/2014 tarihli kararı üzerine başvurucu 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28. maddesi gereğince işlem tesis edilerek yeniden göreve alınması ve atanması istemiyle MSB'ye talepte bulunmuştur.

15. Genelkurmay Başkanlığının 16/3/2015 tarihli yazısı ile anılan mahkeme kararı üzerine başvurucunun atamasının yapılabilmesi için mezuniyet belgesinin aslı ve sureti, dört adet nüfus cüzdanı sureti ve dört adet fotoğraf ile birlikte müracaat edilmesi gerektiği bildirilmiştir.

16. Başvurucu tarafından istenen belge ve evrakların süresinde teslim edilmesi üzerine tesis edilen Genelkurmay Başkanlığının 4/9/2015 tarihli yazısı ile, 657 sayılı Kanun'un 48. maddesinin birinci fıkrasının "Özel şartlar" başlıklı bölümünün (2) numaralı alt bendindeki şartları taşımaması nedeniyle atamasının yapılamadığı başvurucuya bildirilmiştir. Bunun üzerine başvurucu, Ankara 15. İdare Mahkemesinin 26/12/2014 tarihli kararının uygulanması için yeniden yapılan değerlendirme sonucu atamasının yapılmamasına ilişkin söz konusu işlemin iptali ve bu işlem nedeniyle yoksun kaldığı maaş ve diğer özlük haklar ile 3.000 TL manevi tazminatın tarafına ödenmesi istemiyle Ankara 7. İdare Mahkemesinde dava açmıştır.

17. Ankara 7. İdare Mahkemesi 12/1/2017 tarihli kararında; yapılan güvenlik soruşturması kapsamında elde edilen ve başvurucunun 2012-2014 yılları itibarıyla bir terör örgütü ile bağlantılı yapılanmalarla ilintili olduğuna ilişkin istihbari nitelikteki bilginin somut bilgi veya belgelerle desteklenmediği ve hukuken geçerli bir belge olarak kabulüne olanak bulunmadığı, bu nedenle hakkında yapılmış bir işlem ya da açılmış bir kamu davası sonucunda verilmiş bir mahkûmiyet kararı da olmaması karşısında başvurucunun anılan göreve atanmasında şahsı açısından bir engel bulunmadığı ve dava konusu işlemin hukuka uygun olmadığı sonucuna varıldığı belirtilmiştir. Diğer taraftan Ankara 15. İdare Mahkemesinin 26/12/2014 tarihli kararı uyarınca başvurucunun atamasının yapılarak göreve başlatılmasının mahkeme kararının uygulanması açısından da bir zorunluluk olduğu ifade edilmiştir. Son olarak işlem sebebiyle başvurucunun yoksun kaldığı maaş ve diğer özlük haklarının tazminine ve 3.000 TL manevi tazminat talebinin kabulüne karar verilmiştir.

18. Başvurucu 4/4/2017 tarihli dilekçesi ile Ankara 7. İdare Mahkemesinin 12/1/2017 tarihli kararı üzerine atamasının yapılması istemiyle MSB'ye başvuruda bulunmuştur. Söz konusu başvuru üzerine Genelkurmay Başkanlığı 24/4/2017 tarihli yazısı ile atama işleminin başlatılabilmesi için dört adet fotoğraf yapıştırılmış şekilde bilgisayarda doldurulacak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması formu, nüfus cüzdanı sureti ve dört adet fotoğraf ile birlikte 8/5/2017 tarihinde Genelkurmay Personel İşlem Daire Başkanlığı Sivil Memurlar ve İşçiler Şube Müdürlüğünde bulunmasını başvurucuya bildirmiştir.

19. Yukarıda belirtilen yazı üzerine başvurucu tarafından lehine olan ve tekrar atamasının yapılmasını gerektiren yargı kararlarının idarece kasıtlı olarak uygulanmaması nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiasıyla 23/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

B. 2017/38930 Numaralı Bireysel Başvuru Dosyasına Dayanak Teşkil Eden Uyuşmazlığa Yönelik Dava Süreci

20. Ankara 7. İdare Mahkemesinin 12/1/2017 tarihli kararına karşı MSB'nin istinaf yoluna başvurması üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesinin (Bölge İdare Mahkemesi) 27/9/2017 tarihli hükmüyle istinaf başvurusunun kabulüne, mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olarak karar verilmiştir. İstinaf mercii kararının gerekçesinde; idarece 4455 sayılı mülga Kanun ve 5525 sayılı Kanun hükümlerinde öngörülen şartlar dâhilinde memuriyete giriş şartları yönünden değerlendirme yapılarak ilgilinin atanıp atanamayacağı yönünde işlem tesis edilebileceği, gerek Ankara 15. İdare Mahkemesinin 26/12/2014 tarihli kararının gerekse belirtilen mevzuat hükümlerinin başvurucunun doğrudan atanması sonucunu doğurmayacağı ve başvurucu hakkında anılan mevzuat uyarınca gerekli şartları taşıyıp taşımadığına ilişkin bir değerlendirme yapılarak sonucuna göre işlem tesis edilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bu doğrultuda başvurucu hakkında ilgili mevzuat kapsamında güvenlik soruşturması yapılmasına engel bir düzenleme bulunmadığı, aksine bu yönde değerlendirme yapma konusunun davalı idarenin yetkisine bırakıldığı vurgulanmıştır. Sonuç olarak daha önce de aynı mahiyetteki eylemleri nedeniyle ilişiği kesilen başvurucu hakkında olumsuz ve aynı yönde edinilen istihbari bilgi nedeniyle kamu hizmetine dönmeyi talep ettiği birimin önem ve özelliği ile hizmet gerekleri de dikkate alınmak suretiyle memuriyete atanma talebinin reddi yönünde tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir. Ayrıca, dava konusu işlemin hukuka aykırılığı yolunda yargısal bir değerlendirme yapılmaması ve başvurucuya manevi tazminat ödenmesini gerektiren şartların oluşmaması nedeniyle başvurucunun özlük ve parasal haklar yönünden uğradığı zararların tazmini ile manevi tazminat istemlerinin reddi gerektiği hususuna yer verilmiştir. Öte yandan Ankara 15. İdare Mahkemesinin 26/12/2014 tarihli kararının temyiz incelemesi aşamasında derdest durumda olduğuna da değinilmiştir.

21. Söz konusu nihai karar 13/11/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.

22. Başvurucu, hakkında yapılmış bir ceza soruşturması ya da açılmış kamu davası neticesinde verilmiş bir mahkûmiyet kararı bulunmamasına karşın suçlu kabul edilmesi nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiasıyla 4/12/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

23. Öte yandan Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan inceleme sonucunda Ankara 15. İdare Mahkemesinin 26/12/2014 tarihli kararının temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onikinci Dairesinin (Daire) 15/10/2018 tarihli kararı ile mahkeme kararının değişik gerekçe ile onanmasına hükmedildiği ve dosyanın karar düzeltme aşamasında derdest durumda bulunduğu belirlenmiştir.

24. Dairenin 15/10/2018 tarihli kararında öncelikli olarak mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesi yapılmış ve yapılan değerlendirme neticesinde başvurucunun memurluktan çıkarılmasına neden olan disiplin suçunun 4455 sayılı mülga Kanun kapsamında affedilmiş olduğunun kabulünün gerektiği belirlenmiştir. Bu duruma göre işlemiş olduğu disiplin suçuna konu eylemlerin af kanunları kapsamında bulunmadığından bahisle başvurucunun talebinin reddedilmesine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı belirtilmiştir. Öte yandan bu durumun başvurucunun doğrudan göreve başlatılmasının zorunlu olduğu anlamına gelmeyeceği, bu karar sonrasında idarenin başvurucunun müracaatının süresinde olup olmadığı, memuriyete giriş şartlarını kaybedip kaybetmediği, durumuna uygun boş kadro veya pozisyon bulunup bulunmadığı ve boş kadro ve pozisyon var ise başvurucunun bu kadro ve pozisyonlara ait nitelikleri taşıyıp taşımadığı hususlarını irdelemesi, sayılan tüm bu şartların varlığı hâlinde başvurucunun yeniden atanması hususunda kamu yararı ve hizmet gereklerinin bulunup bulunmadığını gözönünde bulundurarak bir işlem tesis etmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu durumda, almış olduğu disiplin cezası 4455 sayılı mülga Kanun kapsamında affedilen başvurucunun 5525 sayılı Kanun'un ek 1. maddesi uyarınca yapmış olduğu yeniden atanma talebinin kabul edilmesi gerektiği yönündeki mahkeme kararının gerekçesi yerinde bulunmamakta ise de sözü edilen husus sonucu itibarıyla hukuka uygun bulunan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte bulunmadığı ifadesine yer verilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

25. 2577 sayılı Kanun'un "Kararların sonuçları" kenar başlıklı 28. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilk cümlesi şöyledir:

"Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez."

26. 4455 sayılı mülga Kanun'un 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “23 Nisan 1999 tarihinden önce işlenmiş, Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla basit veya nitelikli zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyet kırıcı suçlar veya istimal ve istihlâk kaçakçılığı dışında kalan kaçakçılık, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçları sebebiyle kurumla sürekli olarak ilişik kesilmesi sonucunu doğuran disiplin cezalan ile 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 68 inci maddesinin (e) ve (f) bentlerine ve 69 uncu maddesinin bir ilâ dördüncü fıkralarına göre verilmiş yer değiştirme veya meslekten çıkarma, mülga 2556 sayılı Hâkimler Kanununun 92 nci maddesinin bir, iki, dört ve altıncı fıkralarına göre verilmiş meslekten çıkarma cezaları hariç olmak üzere; kanun, tüzük ve yönetmelikler gereğince memurlar ve diğer kamu görevlileri ile bu görevlerde bulunmuş olanlar hakkında verilmiş disiplin cezaları bütün sonuçları ile affedilmiştir. "

27. 5525 sayılı Kanun'a 6495 sayılı Kanun'un 43. maddesi ile eklenen ek 1. maddenin ilgili kısmı şöyledir:

 “28/2/1997 tarihinden sonra verilen disiplin cezaları nedeniyle memuriyetten çıkarılanlardan 28/8/1999 tarihli ve 4455 sayılı Memurlar İle Diğer Kamu Görevlilerinin Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanun veya bu Kanun hükümlerinden yararlanmış olanların;

a) Memuriyete giriş şartlarını kaybetmemiş olmaları,

b) Durumlarına uygun boş kadro veya pozisyon bulunması,

c) Bu kadro ve pozisyonlara ait nitelikleri taşımaları,

ç) Üç ay içinde müracaat etmeleri,

kaydıyla yeniden göreve alınmalarında 20/12/2012 tarihli ve 6363 sayılı 2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununun eki (İ) Cetvelinde yer alan atama sayısı sınırlaması uygulanmaz."

28. 657 sayılı Kanun'un "Genel ve özel şartlar" kenar başlıklı 48. maddesi şöyledir:

"Devlet memurluğuna alınacaklarda aşağıdaki genel ve özel şartlar aranır.

A) Genel şartlar:

1. Türk Vatandaşı olmak,

2. Bu Kanunun 40 ncı maddesindeki yaş şartlarını taşımak,

3. Bu Kanunun 41 nci maddesindeki öğrenim şartlarını taşımak,

4. Kamu haklarından mahrum bulunmamak,

5. Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak.

6. Askerlik durumu itibariyle;

a) Askerlikle ilgisi bulunmamak,

b) Askerlik çağına gelmemiş bulunmak,

c) Askerlik çağına gelmiş ise muvazzaf askerlik hizmetini yapmış yahut ertelenmiş veya yedek sınıfa geçirilmiş olmak,

7. 53 üncü madde hükümleri saklı kalmak kaydı ile görevini devamlı yapmasına engel olabilecek akıl hastalığı bulunmamak.

8. (Ek: 3/10/2016 – KHK-676/74 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7070/60 md.) (İptal: Anayasa Mahkemesinin 24/7/2019 tarihli ve E.:2018/73; K.:2019/65 sayılı Kararı ile)

B) Özel şartlar:

1. Hizmet göreceği sınıf için 36 ve 41 nci maddelerde belirtilen öğretim ve eğitim kurumlarının birinden diploma almış olmak,

2. Kurumların özel kanun veya diğer mevzuatında aranan şartları taşımak. "

V. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Mahkemenin 11/2/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kararın İcrası Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

30. Başvurucu; idarenin yargı kararlarının uygulanmaması hususunda herhangi bir takdir yetkisinin bulunmadığını, lehine olan mahkeme kararlarına karşın atamasının yapılmadığını ve yargı kararları gereğinin idarece keyfî şekilde yerine getirilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

31. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

32. Anayasa’nın "Mahkemelerin bağımsızlığı" kenar başlıklı 138. maddesinin son fıkrası şöyledir:

"Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."

33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu çerçevede başvurucunun yukarıda yer verilen şikâyetlerinin özünün yargı kararlarının uygulanmaması hususuna ilişkin olduğu görüldüğünden belirtilen ihlal iddiası niteliği gereği kararın icrası hakkı kapsamında incelenmiştir.

34. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasında, herkesin Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabileceği belirtilmiştir. Buna göre Anayasa ile Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda sadece Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı içinde olan temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaları inceleme görevi verilmiştir (Barış Yaslan, B. No: 2014/14830, 23/3/2017, § 21).

35. Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuruda, anılan ortak koruma alanı içindeki temel hak ve özgürlüklerin ihlali iddialarını incelemekte; bununla birlikte bu incelemeyi yaparken temel hakların yorumlanması ile kapsam ve içeriğinin belirlenmesinde Anayasa'nın diğer maddelerinden destek norm olarak yararlanmaktadır. Örneğin Anayasa Mahkemesi adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvurularda incelemeyi Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yapmakta ve bu maddenin yorumlanması ile kapsam ve içeriğinin belirlenmesinde Anayasa'nın yargılamaya ilişkin hususları düzenleyen diğer maddelerinden de faydalanmaktadır (gerekçeli karara ilişkin Anayasa'nın 141. maddesin üçüncü fıkrası yönünden bkz. Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30; makul süreye ilişkin Anayasa'nın 141. maddesinin dördüncü fıkrası yönünden bkz. Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39; kanuni hâkim güvencesine ilişkin Anayasa'nın 142. maddesi yönünden bkz. Mehmet Çelik, B. No: 2015/889, 17/11/2016, § 56).

36. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa'nın yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu ve mahkeme kararlarının değiştirilemeyeceği ile uygulanmasının geciktirilemeyeceğini ifade eden 138. maddesinin de adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Arman Mazman, B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 57).

37. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010).

38. Kararın icrası hakkı, mahkemeye erişim hakkı ve karar hakkı ile birlikte adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan mahkeme hakkının bir unsurunu oluşturmaktadır (Filiz Fırat, B. No: 2014/10305, 5/12/2017, § 29). Mahkeme kararlarının uygulanması yargılamanın dışında olmakla birlikte onu tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır. Bu nedenle yargı kararlarının uygulanması mahkeme hakkı kapsamında değerlendirilmektedir. Buna göre yargılama sonucunda mahkemenin bir karar vermiş olması yeterli değildir, ayrıca bu kararın etkili bir şekilde uygulanması da gerekir. Hukuk sisteminde, nihai mahkeme kararlarını taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hâle getiren düzenlemeler bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde engellenmesi hâllerinde mahkeme hakkı da anlamını yitirecektir (benzer yönde değerlendirmeler için Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28).

39. Öte yandan Anayasa'nın 36. maddesine 2001 yılında yapılan Anayasa değişikliğiyle eklenen "... adil yargılanma" ibaresine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği de vurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesini Anayasa'nın yargılamaya ilişkin diğer hükümleri ile Sözleşme'nin 6. maddesi ve Sözleşme'yi yorumlayan AİHM içtihadı ışığında yorumlamaktadır (Güher Ergun ve diğerleri, § 38; Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22; Adnan Oktar, B. No: 2012/917, 16/4/2013, § 21).

40. Bu çerçevede bireysel başvuruya konu olan mahkeme kararının icra edilmediğine ilişkin şikâyetin de ancak ortak koruma alanında olan ve Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında ve Sözleşme'nin 6. maddesi ile buna ilişkin AİHM içtihadı gözönünde bulundurularak incelenmesi gerekmekte olup Anayasa'nın 125. ve 138. maddeleri yönünden adil yargılanma hakkından bağımsız bir inceleme yapılması mümkün değildir.

41. Buna göre bireysel başvuruda yargılamanın tümü bakımından kesinlik taşımayan kararların icra edilmemesine ilişkin şikâyetlerde adil yargılanma hakkı yönünden Anayasa Mahkemesi tarafından bakılacak husus, bu kararın uygulanmamasının ileride başvurucu lehine verilecek muhtemel nihai kararın icra edilmesini imkânsız hâle getirecek veya aşırı derecede zorlaştıracak nitelikte olup olmadığıdır. Bu hususun ise her somut olayda olayın koşulları dikkate alınarak incelenmesi gerekir (Barış Yaslan, § 27).

42. Adil yargılanma hakkına ilişkin ilke bu şekilde olmakla birlikte diğer temel haklar yönünden kesin ve nihai nitelikte olmayan kararlarının icra edilmemesi şikâyetinin somut olayın koşulları dikkate alınarak yargılamanın bütününden bağımsız olarak incelenmesi mümkündür. Nitekim Anayasa Mahkemesi Yaman Akdeniz ve diğerleri (B. No: 2014/3986, 2/4/2014) başvurusunda yürütmenin durdurulması kararının uygulanmadığına ilişkin başvuruyu ifade özgürlüğü yönünden incelemiştir. Benzer şekilde Anayasa Mahkemesi, Kristal-İş Sendikası ([GK], B. No: 2014/12166, 2/7/2015) başvurusunda yürütmenin durdurulması isteminin reddi üzerine yapılan bireysel başvuruyu sendika hakkı yönünden incelemiştir.

43. Somut olayda bireysel başvuruya dayanak olan ve gereğinin yerine getirilmediği ileri sürülen karar, GATA'da sivil memur -laborant teknikeri- olarak çalışmakta iken 657 sayılı Kanun'un ilgili hükümleri gereği 14/4/1999 tarihinde görevine son verilen başvurucunun 6495 sayılı Kanun'un 43. maddesi ve 5525 sayılı Kanun'un ek 1. maddesi uyarınca yeniden göreve alınması talebinin reddedilmesine ilişkin işlemin iptaline yönelik Ankara 15. İdare Mahkemesinin 26/12/2014 tarihli kararına karşın atamasının yapılmaması üzerine atamasının yapılmamasına dair tesis edilen işlemin iptali ve zararların tazmini istemiyle açılan davada Ankara 7. İdare Mahkemesince verilen dava konusu işlemin iptaline, tazminat istemlerinin kabulüne yönelik 12/1/2017 tarihli karardır.

44. Bireysel başvuruya konu karara dayanak teşkil eden, başvurucunun yeniden göreve alınmasına yönelik talebinin af yasası kapsamında olmadığından bahisle reddedilmesine ilişkin işlemin iptaline dair Ankara 15. İdare Mahkemesinin 26/12/2014 tarihli kararının Dairenin 15/10/2018 tarihli kararı ile gerekçesi değiştirilerek onandığı belirlenmiştir. Dairenin söz konusu kararında; başvurucunun işlemiş olduğu disiplin suçuna konu eylemlerin af kanunları kapsamında bulunduğunun ve bu kapsamda affedilmiş olduğunun kabulü gerekmekte ise de bu durumun başvurucunun doğrudan göreve başlatılmasının zorunlu olduğu anlamına gelmeyeceği ve idarenin belli hususları gözönünde bulundurarak işlem tesis etmesi gerektiği vurgulanmıştır (bkz. § 24). Ayrıca kararın düzeltilmesi aşamasında bulunması nedeniyle kararın henüz kesinleşmediği de anlaşılmıştır.

45. Bireysel başvuruya konu Ankara 7. İdare Mahkemesinin 12/1/2017 tarihli kararı ise Bölge İdare Mahkemesinin 27/9/2017 tarihli hükmüyle kaldırılmış ve davanın reddine kesin olarak karar verilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi kararında da ilgili mevzuat hükümlerinin disiplin suçu affedilmiş olan başvurucunun görevine yeniden atanması sonucunu doğurmayacağı, başvurucunun görevine yeniden atanması hususunda gerekli şartları taşıyıp taşımadığını değerlendirme ve sonucuna göre işlem tesis etme yetkisinin idarede olduğu ve bu doğrultuda yapılan değerlendirme üzerine tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir (bkz. § 20).

46. Buna göre bireysel başvuruya konu karara dayanak teşkil eden Ankara 15. İdare Mahkemesinin 26/12/2014 tarihli kararının başvuru tarihi itibarıyla kesinleşmiş olmadığı (anılan uyuşmazlık hâlen kararın düzeltilmesi aşamasındadır), bireysel başvuruya konu ve icra edilmediği ileri sürülen Ankara 7. İdare Mahkemesinin 12/1/2017 tarihli kararının ise istinaf aşamasında kaldırılarak davanın reddine kesin olarak hükmedildiği anlaşılmış ve sonuç olarak inceleme tarihi itibarıyla başvurucu hakkında uygulanması gereken bir kararın bulunmadığı değerlendirilmiştir.

47. Bu durumda bakılmakta olan başvuruda, kararın uygulanmadığı şikâyetine ilişkin başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

49. Başvurucu; terör örgütü ile bağlantılı yapılanmalarla ilintili olduğuna yönelik hakkında yapılmış herhangi bir ceza soruşturması ya da açılmış ceza davasının bulunmadığını, davalı idarenin yapmış olduğu güvenlik soruşturması kapsamında elde edilen ve 2012-2014 yılları itibarıyla bir terör örgütü ile bağlantılı yapılanmalarla ilintili olduğuna ilişkin istihbari nitelikteki bilgiye dayanılarak yasa dışı örgüt üyesi olduğu, siyasi, yıkıcı ve bölücü ideolojik görüş ve eylem içinde bulunduğu ve suçlu olduğu kabulü ile Bölge İdare Mahkemesince hüküm kurulduğunu, suçluluğu sabit oluncaya kadar suçlu sayılamayacağını belirterek masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşruluğunun açık olduğu başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

51. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).

52. Kişinin suçluluğunu ima ya da kabul eden bir yargı kararı söz konusu olmadıkça sadece soruşturma açılmış olması da disiplin veya idari yaptırım işlemlerinin başlatılması veya uygulanması için yeterli görülebilir (Ramazan Tosun, B. No: 2012/998, 7/11/2013, § 65).

53. Masumiyet karinesi bakımından önemli olan husus kamu makamlarının işlem ya da kararlarında belirttikleri gerekçeler veya kullandıkları dil nedeniyle bireye cezai sorumluluk yüklememeleri, ceza mahkemeleri tarafından henüz suçlu bulunmamış bireyin masumiyeti üzerine gölge düşürülmesine sebebiyet vermemeleridir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018,§ 47).

54. Somut olaya bakıldığında başvurucu, yasa dışı örgüt sempatizanı olduğu, ideolojik veya siyasi amaçlarla çalıştığı kurumun huzur, sükün ve çalışma düzenini bozduğu gerekçesiyle 14/4/1999 tarihinde devlet memurluğundan çıkarılmıştır. Başvurucu 2014 yılında 6495 sayılı Kanun'un 43. maddesi ile 5525 sayılı Kanun'a eklenen ek 1. madde uyarınca yeniden göreve alınması talebinde bulunmuş ve talebinin reddi üzerine de yukarıda anılan yargılama süreçleri gerçekleşmiştir. Mevcut bireysel başvuruya konu olan yargılama sürecinde Bölge İdare Mahkemesince, başvurucunun meslekten çıkarılma süreci olgusal olarak ele alınmış; çıkarılma sürecine ve sebeplerine dair bir hukuki değerlendirme yapılmamıştır. Kararda başvurucu hakkında herhangi bir suça ilişkin olarak bir saptamada bulunulmadığı görülmüştür. Mahkeme, sonuçlarını doğurmuş bir ihraç işlemini olgusal olarak ele almış ve başvurucunun talebine dayanak teşkil eden mevzuat hükümlerini gözönünde bulundurarak sonuca ulaşmıştır.

55. Bu hâle göre Bölge İdare Mahkemesi tarafından ilgili mevzuat ve somut olayın koşulları değerlendirilmek suretiyle işlemin hukuka uygun olduğunun tespit edildiği görüldüğünden masumiyet karinesinin ihlal edilmediğinin açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

56. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

57. Başvurucu; idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğunu, yeniden göreve alınma talebinin kabul edilmemesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle zararının oluştuğunu belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

58. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

59. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaatinin olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).

60. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).

61. Mülkiyet hakkı, özel hukukta veya idari yargıda kabul edilen mülkiyet hakkı kavramından farklı bir anlam ve kapsama sahip olup bu alanlarda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 25/6/2015, § 31; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, § 51).

62. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma beklentisi -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).

63. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, § 42). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 37).

64. Somut olayda başvurucu, mahkeme kararının uygulanmamasından kaynaklanan zararının tazmin edilmesini talep etmiştir. Ancak bu talebi, uyuşmazlığa konu işlemin hukuka aykırılığı yolunda yargısal bir değerlendirme yapılmadığı gerekçesiyle Bölge İdare Mahkemesi kararı ile reddedilmiştir.

65. Buna göre Bölge İdare Mahkemesinin gerekçeli kararında yer verilen hukuki tespitler ve dayanaklar birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamına giren bir ekonomik değeri veya en azından böyle bir değeri elde etme yönünde meşru beklentisi bulunmadığı anlaşılmaktadır.

66. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kararın icrası hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 11/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.


689 KHK, TSK, 2' nci derece akraba gerekçe edilerek mağdur. OHAL Komisyonundan iade. 08.12.2022 ve an itibariyle Asker olarak mesleğe dönüş davası red. Araştırma Merkezinde şimdilik devam. Pes etmek yok.

13.03.2023 itibariyle eski mesleğim olan askerlik mesleğine atanmamla ilgi davada  kesin hükmüyle lehime karar verilmiştir.

07.04.2023 itibariyle eski mesleğime görevlendirme yazısı tebliğ edildi.

14 Nisan 2023 itibariyle kamu görevinden çıkarıldığında son çalıştığım birlik ve görevde mesaiye başladım.

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş



  • İletiler

    • 25 ayla ben de çok uzaklarda sayılmam dostlar. normal demek ki.
    • @F.Y. benimde yaklaşık bir yıldır olduğu gibi bekliyor. Görevdeyim heran bir terslik olacak duygusu beni psikiyatrilik etti. 
    • Merhaba, benim dosyam istinaf mahkemesinde nisan ayı itibariyle 27. aya giriyor. Bugün yarın cevap gelir diye bekliyorum. önceki yazışmalarda sanırım bir arkadaş 27.ayda cevap geldi diye yazmıştı. Umarım daha fazla uzamaz. Her gün buraya bakıp bir cevap gelen var mı diye bakıyorum. Hepimiz için adalet diliyorum. Saygılar..
    • Bende 14. idarede 2.5 yıldan fazla oldu. kriter sadece kurum kanaati.
    • @F.Y. idare mahkeme kararı göreve iadeyse, BİM hızlıca 2-3 ay içinde bu kararı tersine çevirebiliyorken, eğer önceki idare mahkemesi kararı olumsuzsa,  karar alması epeyce gecikebiliyor... OHAL Komisyonundan beri amaç belli, hukuki süreci olabildiğince uzatmak... daha önce istenmiş ve dosyada olan bilgileri tekrar tekrar yeniden istiyorlar... Düşüncem süreci bekleyenlerin, hiç dönmeyecekmiş gibi hayatlarını dizayn etmeleri, (çünkü beklemek, belirsizlik herşeyden daha çok yoruyor ve giden ömrümüzden gidiyor) ve eğer ola ki, bir gün iade olunursa, her zaman yeni bir başlangıç yapılabilir ve yeni duruma hızlıca uyum sağlanır... böylece bu bekleme süreci de boşa harcanmamış olur...
×
×
  • Yeni Oluştur...