İçeriği gör

Arşivlendi

Bu konu arşivlendi ve daha fazla yanıtlara kapatıldı

kseroks

İDARE DAVA ÖRNEK DİLEKÇE

Önerilen Yorum


 

ANKARA İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA

Gönderilmek Üzere

.... NÖBETÇİ İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’ NA

  Yürütmenin Durdurulması ve Adli Yardım Taleplidir.


 

DAVACI        : .....


 

DAVALI        :  .......

KONU           : Göreve iade talebi ile yapmış olduğum başvurumun reddine dair ........ tarihli ve .......Sayılı OHAL İşlemleri İnceleme Komisyon kararının (EK-1) öncelikle yürütmesinin durdurulması ve iptali talebi .

TEBLİĞ  TARİHİ      : 


 

OLAYLAR

1. ...... olarak görev yapmakta iken .... tarihinde ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde çıkarılan ......sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile memuriyet görevinden çıkartıldım (Ek-2 Resmi Gazete ........). Mezkûr KHK ile nasıl bir ilgim olduğu belirtilmeden FETÖ/PDY terör örgütüne aidiyeti, iltisakı veya irtibatlı olduğum iddia edildi ve hiçbir delil ve gerekçe sunulmaksızın başarı ile yürüttüğüm mesleğimden çıkartıldım.

2. OHAL döneminde çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler ile memuriyetten çıkartılma işlemlerini de incelemek üzere kurulan Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonuna (OHAL Komisyonu) ............. başvuru numarası ile başvurdum (Ek-3 OHAL Komisyonu Başvuru Dilekçesi ve Alındı Belgesi).

3. OHAL Komisyonunun ....... sayılı kararı ile göreve iade talebim yerinde görülmedi ve başvurum reddedildi. Ret kararı ...... tarihinde karar tarafıma tebliğ edildi. OHAL Komisyonunun ret kararının yürütmenin durdurulması ve iptali amacıyla iş bu dava açılmıştır.

4. Denizli C.Başsavcılığı'nın ......Esas no’lu iddianamesi ile .. Mahkemesine ......... esas no ile hakkımda “Silahlı Terör  Örgütüne Üye Olma” suçlaması ile kamu davası açıldı. Davanın ...... tarihli duruşmasında BERAAT kararı verildi,  oy birliğiyle verilen bu karar tarafıma açıkça okundu. Mezkûr karar iddia makamı tarafından istinafa götürülmedi ve kesinleşti (.........


 

AÇIKLAMALAR    

OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonunun tarafıma tebliğ edilen kararında, hakkımda önce incelemelerde bulunmuş ve neticesinde değerlendirmelerine yer vermiştir. Şahsıma gönderilen karar metninde; “C. Başvuruya İlişkin Bilgi, Belge ve Tespitler” kısmındaki incelemeler için yine komisyon tarafından değerlendirmeler yapılmıştır. Mahkemenize, Komisyonun hakkımdaki inceleme ve değerlendirmelerini karar tebliğinden alıntı yaptıktan sonra açıklamalarımı yapacağım.

1. Bank Asya konusunda yapılan değerlendirme ve açıklamalarım;

........... belirtilmiştir.

Bank Asya’yı ........ yılından itibaren dini hassasiyetlerimden dolayı faizsiz sistemle çalıştığı için tercih ettim. Sözü edilen ödemeler destek için değil kredi kartı ödemeleridir. Hatta ....... yılında hesabımı kapattım. Ayrıca  diğer bankalarla da çalıştım.

Ohal Komisyonu başvuru dilekçemde bahsettiğim üzere hayatımın hiçbir döneminde herhangi bir terör örgütüne üyeliğim, irtibatım veya iltisakım söz konusu değildir. Bu nedenle üyesi olmadığım ve ilgim veya bilgim olmayan bir örgütün talimatlarından haberdar olmam beklenemez. Tamamen dini hassasiyetim sebebiyle kullandığım yasal ve meşru bir banka sebebiyle terör örgütü ile irtibatlı veya iltisaklı olduğum söylenemez. Ülkemizin hukukun üstünlüğünü benimseyen bir hukuk devleti olduğu dikkate alındığında o dönem için meşru bir banka olma vasfını sürdüren söz konusu bankada hesap açarak rutin bankacılık işlemleri yapmam sonradan suç haline getirilemez. Hukuki güvenlik ilkesine ve suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırı olarak tesis edilen ihraç kararı hem iç hukuka hem de evrensel hukuka aykırıdır.

Dava konusu ettiğim Ohal Komisyonu kararında Bank Asya'daki hesap hareketlerimin mahiyeti araştırılmamış, örgüte yardım niteliğinde olup olmadığı ayrıca değerlendirilmemiştir. Nitekim Ohal Komisyonu raporuna yansıyan bilgilere göre bankaya talimatla destekte bulunan kişiler, para yatırırken “diren Bank Asya” gibi açıklamalar yapmışlardır. Benim söz konusu banka işlemlerim de bu tür bir açıklama yoktur. Para yatırma işlemim tamamen tesadüfî olarak o tarihlere denk gelmiştir. Bankayı kullanma sebebim faizle işlem yapmaktan kaçınmaktır.

OHAL Komisyonu Faaliyet raporunda yer alan, Bank Asya verileri ile ilgili kısımda; “Bankalar Birliği Kredi Kayıt Bürosundan alınan kredi kullanım verilerine göre, Komisyona başvurusu bulunan 27.298 kişi başka bir bankadan kredi kullanmış ve bunlardan 11.516 kişi kredi kullanımını müteakiben Bank Asya hesabına destek mahiyetinde para yatırmıştır.” ifadelerine yer verilmiştir. Bu tespitler dahi talimatla hareket etmediğimi göstermektedir. Nitekim o tarihlerde herhangi bir bankadan kredi çekerek Bank Asya’ya yatırma gibi bir işlemim söz konusu değildir.

Yine çeşitli idare mahkemesi kararlarına yansıdığı üzere Bank Asya da yapılan işlemlerin irtibat veya iltisak olarak sayılabilmesi için sıradan bir vatandaştan beklenenden daha yoğun bir ilişki bulunması gerekmektedir. Benim bankacılık işlemlerime bakıldığında hem miktar olarak hem hesap işlemleri olarak hayatın olağan akışına uygun rutin işlemler olduğu açıktır. ....... gibi cüzi bir miktarın aleyhime değerlendirilmesi hakkaniyete aykırıdır. Nitekim herhangi bir örgüte mali destekte bulunma niyetiyle talimatla hareket etmiş olsam çok daha yüklü miktarda para yatırma veya başka bankalardan kredi çekerek bu bankaya yatırma gibi eylemlerim olurdu. Kaldı ki o dönemlerde kullandığım başka banka hesaplarım da mevcuttu.

Öte yandan Anayasamızda yer verildiği üzere; “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” Dolayısıyla Bank Asya’yı açan, kurulmasına izin veren ayrıca 17 Aralık’tan sonra kapatmayan yetkililerin bundan sorumlu tutulmaması eşitlik ilkesine aykırıdır. Kaldı ki Bank Asya üst yöneticisinin daha sonra Sermaye Piyasası Kurulu’na atandığı medyaya yansıyan haberler arasındadır. Yine siyasi olarak üst düzey görevler yapmış kişilerin damatlarının yüklü miktar Bank Asya işlemleri karşısında takipsizlik ve beraat aldıkları bilinmektedir. Tüm bunlar değerlendirildiğinde sıradan bir vatandaş olarak benden beklenen yöneticilerin sorumluluğunun da üzerindedir. Eşitlik ilkesine doğrudan aykırıdır. Zira 17 Aralık’tan sonra resmi olarak kapatılmayan bir banka vatandaşlar için tuzak niteliği kazanmıştır. Suçlar ve cezalar geriye yürütülmüş bu da telafisi imkânsız zararlar doğurmuştur.

Bir hukuk devletinde devletin bankacılık faaliyetlerine izin verdiği bir bankada işlem yapmak cezai anlamda da idari anlamda da suç olarak yasaklanmadığı sürece suç olarak kabul edilemez. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi idari cezalar söz konusu olduğunda da uygulanması gereken en temel hukuk ilkelerinden biridir. Nitekim Ohal Khkları ile yapılan ihraç işlemleri tedbir niteliğini aşıp insanları "sivil ölüme" terk etmesi yönüyle tamamıyla ceza niteliği kazanan uygulamalardır. İhraç işlemine karşı dava yolunun açılmış olması da bunun tedbirden öte cezalandırma işlemi olduğunun kabulüdür.

2. Kapatılan dernek/vakıf/sendika/federasyon üyeliğine ilişkin değerlendirme ve açıklamalarım;

..........' denmiştir.

AİHS’de dahil olmak üzere uluslararası birçok sözleşmeyle, Anayasayla, Kanunlarla ve diğer düzenleyici işlemlerle güvence altına alınan sendikal haklar kapsamında çalışanlar, çalışma yaşamlarına ilişkin sorunları çözmek, ortak hak ve çıkarlarını korumak, geliştirmek için sendikalara üye olmaktadırlar. Temel insan hakları arasında düzenlenmiş olan sendikaya üye olma hakkı, ekonomik hakların korunması için sağlanan demokratik bir haktır. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya zorlanamayacağı gibi, üye olduğu bir sendika nedeniyle sorgulanamaz ve ayrımcılığa tabi tutulamaz.  

Bir ülkede faaliyet gösteren vakıf, dernek, sendika vs. tüm tüzel kişiliklerin denetimleri Devlet tarafından yapılır. Devlet zaten bunun için vardır. Ben sıradan bir vatandaş olarak yasal çerçevede kurulan bir tüzel kişiliği ne denetleme yetkisine ne de böyle bir yeteneğe sahip değilim. Hiç bir vatandaş da olamaz. Devlet illegal bir faaliyet içerisinde olan bir tüzel kişiliği tespit eder, ya legal hale gelmesi için gerekli tedbirleri alır ve yaptırımlar uygular ya da kapatır. Böylece vatandaşını korumuş olur. OHAL Komisyonunun bu değerlendirmesi devletin yapması gereken bir denetim faaliyetinin benim tarafımdan yapılması gerektiği iddia edilmektedir ki, bu hukuk mantığıyla bağdaşmaz. . Devlet büyüklerimizin bu sendikayla alakalı medyaya yansıyan bir açıklaması olmamıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da bir uyarıda bulunmamıştır. Cumhuriyet savcılıkları tarafından bu sendikayla ilgili 15 Temmuz Darbe teşebbüsü öncesinde herhangi bir soruşturma yapıldığını duymadım. 15 Temmuz’dan sonra sendika suç örgütü olarak değerlendirildi ve üyeleri hakkında soruşturma açıldı. Sendikanın FETÖ ile ilişkili olduğunu basından öğrenince istifa ettim. Suç işlemek veya bir gruba yakın görünmek kastı ile hareket etmedim, suç işlemek için kurulmuş bir örgüt, yapı, faaliyet içerisinde olmadım. Ayrıca sendikanın aylık aidatını devlet ödüyordu.

Kamu çalışanı olarak, demokratik ve anayasal hakkımı kullanma adına ve bu
sendikanın, sendikal hakkımı, ekonomik, sosyal, kültürel, mesleki hak ve menfaatlerimi
koruyabileceğini düşünerek bu sendikaya üye oldum. Ne sendikaya üye olmadan önce ne de üyelik
sırasında bu sendikanın yasal olmayan bir faaliyeti bulunduğunu duymuştum. Nitekim yasal olmayan
bir faaliyet içerisinde bulunan her sendikanın devlet kurumları tarafından denetlenmesi ve
soruşturulması gerekir. Söz konusu sendika ile ilgili hukuksuz bir durum vardı ise şayet devlet
yetkilileri tarafından o tarihlerde kapatılmış olması gerekirdi. Sendikaya ilişkin her türlü
yazışmayı ve yasal dayanağı sağlayan devlet kurumlarının sonrasında bunu öne sürerek beni
meslekten ihraç etmesi hakkaniyet duygusuyla ve adaletle bağdaşmamaktadır. Devlet
vatandaşına hukuki güvenlik sağlamakla ve buna ilişkin belirsiz durumları ortadan kaldırmakla
yükümlüdür. Sendikaya yasal statü tanıyıp 17 Aralık sonrasında hatta 15 Temmuza kadar kapatmadığı
yasal bir sendikadan dolayı vatandaşını işsiz bırakması hukuk devleti ilkesine aykırıdır. Belirtmek
gerekir ki yetkili merciler bazı dernek veya sendikaların yasadışı olduğunu tespit etme ve kapatma
yetkisine sahiptir. Ancak kapatılana dek o dernek, vakıf ya da sendikaya üye olmak orada faaliyette
bulunmak suç teşkil edemez. Sonrasında söz konusu sendikanın faaliyetinin devam edip etmediği ve
kişinin herhangi bir ilişkinin olup olmadığı önem arz etmelidir. Sendikanın yasal olarak kapatılmadığı
tarihlerde üye olmam aleyhime değerlendirilemez.        

3. Örgütle iltisaklı basın yayın kuruluşlarıyla ilişkin değerlendirme ve açıklamalarım;

  ....belirtilmiştir.

Gazete ve dergi aboneliği ile ilgili Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 16.10.2019 tarihli ve
2019/2705 E. ,2019/6108 K. Sayılı kararında; Zaman Gazetesi, Sızıntı veya Aksiyon dergisine abone olmanın örgütsel faaliyet olarak değerlendirilemeyeceğini belirtmiştir. Bu nedenle üst mahkeme kararına göre örgütsel faaliyet olarak nitelendirilmeyen gazete aboneliğinin irtibat veya iltisak olarak da değerlendirilemeyeceği açıktır.

İnsan Haklarına dayalı bir Anayasa ile yönetilen ve hukukun üstünlüğünü temel ilke edinen bir hukuk devletinde hiç kimse işlediği zaman suç olmayan bir fiilden dolayı sonradan sorumlu tutulamaz. Hukuk devletinde devletin faaliyetlerine izin verdiği bir yayınevi ile işlem yapmak cezai anlamda da idari anlamda da suç olarak yasaklanmadığı sürece suç olarak kabul edilemez. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi idari cezalar söz konusu olduğunda da uygulanması gereken en temel hukuk ilkelerinden biridir. Nitekim Ohal Khkları ile yapılan ihraç işlemleri tedbir niteliğini aşıp insanları "sivil ölüme" terk etmesi yönüyle tamamıyla ceza niteliği kazanan uygulamalardır. İhraç işlemine karşı dava yolunun açılmış olması da bunun tedbirden öte cezalandırma işlemi olduğunun kabulüdür.

Anayasa Mahkemesi de kararlarında, idari cezaların Anayasa'nın 38. Maddesi kapsamına girdiğini ifade etmiştir. 14.01.2015 tarihli, 2014/100 E. Ve 2015/6 sayılı
kararında "Anayasa Mahkemesi suçta ve cezada yasallık ilkesinin uygulama alanının sadece ceza hukuku alanına giren suçlar ile ilgili olmadığını ve bu ilkenin idari yaptırımlarda ve disiplin suçlarında da uygulanması gerektiğini vurgulamaktadır. Mahkeme bunu açıkça şöyle ifade eder: "Anayasa'da öngörülen suçta ve cezada yasallık ilkesi, insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir anlayışın öne çıktığı günümüzde, ceza hukukunun da temel ilkelerinden birini oluşturmaktadır. Anayasa'nın 38. maddesine paralel olarak Türk Ceza Kanunu'nun 2. maddesinde yer alan 'suçta ve cezada kanunilik' ilkesi uyarınca, hangi eylemlerin yasaklandığı ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde yasada gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekmektedir.

Kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve
özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır. Anayasa'nın 38.
maddesinde idari ve adli cezalar arasında bir ayrım yapılmadığından disiplin
cezaları da bu maddede öngörülen ilkelere tâbidir." (20.10.2011 günlü, E. 2010/28, K. 2011/139 sayılı karar) ifadelerine yer vermiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de çeşitli kararlarında, disiplin hukuku kapsamında uygulanan yaptırımın niteliği, süresi ve uygulanış tarzını dikkate alarak caydırıcı bir amaç taşıdığını tespit ederse cezai nitelikte kabul etmektedir. (AİHM’in Engel ve diğerleri/ Hollanda kararı) Yine Venedik Komisyonu da, belli bir gruba yönelik gerçekleştirilen arındırmayla ilgili tedbirlerin, yasal nitelikleri ve etkileri açısından cezai yaptırım olarak ele alınabileceğini, zira meslekten çıkarmanın disiplin cezası olarak uygulanan görevden almalardan farklı olduğunu ve bu tedbirle ilgili AİHS’in 6. Maddesinde yer alan tüm güvencelerin ilgililere sunulması gerektiğini belirtmiştir. (Venedik Komisyonu 2016- 2017 Türkiye Raporları)

Tüm açıklamalarım dikkate alındığında hakkımda uygulanan ihraç kararının en temel savunma hakkımın dahi ihlal edilerek verildiği, KHK ile listeye adımın yazılmasıyla tesis edildiği hukuki bir idari yaptırım sürecinden çok farklı olarak gerçekleştirildiği açıktır. Bu nedenle mesleğe iade başvurumun reddine dair Ohal Komisyonu kararı iç hukuka ve evrensel hukuka aykırıdır.

4.İltisaklı öğretim kurumlarındaki kayıtlara dair değerlendirme ve açıklamalarım;

Dava konusu Ohal komisyonu kararında '' ......''belirtilmiştir.

........

Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 03.12.2018 tarihli ve 2018/1958 E. ; 2018/4762 K. Sayılı kararında da çocuğunu örgüte müzahir okula göndermenin örgütsel faaliyet olarak kabul edilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Örgütsel faaliyet olarak kabul edilmeyen ve söz konusu tarihlerde yasal olarak varlığını sürdüren ayrıca 2014-2015, 2015-2016 eğitim öğretim dönemlerinde devlet teşviki verilen bir okul meslekten ihraç için gerekçe olarak sunulamaz. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğu Anayasa’ya ile koruma altına alınmıştır ve hukuk devleti olmanın en temel esaslarından biri hukuki güvenlik ilkesidir.

Ankara 19. İdare Mahkemesi 26.12.2019 Tarih ve 2018/5082 E., 2019/3999 K. sayılı kararı ile “ülkemizde ailelerin çocuklarını gönderdiği okulların seçiminde ekonomik, ailevi, okul başarısı vs. -FETÖ/PDY ile ilgisi olmayan- sebepleri dikkate alabildiği, nitekim davacının bu yöndeki açıklamaları aleyhine bir delil bulunmadığı … belirtilen hususların davacının FETÖ/PDY silahtı terör örgütü ile iltisakı veya irtibatını ortaya koyacak düzeyde bulunduğunun kabulünün ölçüsüz ve hakkaniyete aykırı olduğu sonucuna varılmaktadır” ifadelerine yer vererek dava konusu Ohal Komisyonu işlemini iptal etmiştir.

Yine Ankara 20.İdare Mahkemesi 21.02.2019 tarih ve 2019/772 E. nolu kararında: "...Davacının çocuğunun FETÖ/PDY bağı olduğu gerekçesiyle kapatılan... Ortaokulunda 2015-2016 eğitim ve öğretim dönemine ilişkin kaydının olduğu... veli kaydına ilişkin tespitin tek başına davacı ile FETÖ/PDY terör örgütü arasında normal bir vatandaştan beklenebilecek olandan daha yoğun bir bağ teşkil etmediği anlaşıldığından..." dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.

5.Müzahir kuruluşlara yapılan mali destek/para gönderme bilgilerine dair değerlendirme ve açıklamalarım;

......belirtilmiştir.

Kimse Yok Mu Derneği’ne cüzi miktarda bağış yapmam ihraç kriteri olarak ele
alınırken bu derneğin üyesi 2015 tarihinde milletvekili olmuştur( Gökçen Özdoğan Enç). Devleti yönetenlere uygulanmayan kriterlerin bana uygulanması hem eşitlik ilkesine hem de adalet duygusuna aykırıdır. Zira hukuka aykırı olan durum ilgili dernek üyesinin milletvekili olması değil benim bu kriterlerle ihraç olmamdır.

Dolayısıyla söz konusu cüzi bağışları yaptığım tarihlerde bu dernek yasaldı ve bağış toplama izni vardı. Nitekim Danıştay 10. Dairesi 21.11.2014 tarihli ve 2014/5255 sayılı kararı ile bağış toplama izninin devamına yönelik karar vermiştir. Bu nedenle devlet tarafından denetlenen ve yasal varlığını sürdüren böyle bir derneğe bağış yapmanın aleyhime değerlendirilebileceğini tahayyül dahi etmek mümkün değildi. Kimse Yok Mu Derneği’ni tam olarak bildiğim veya tanıdığım da söylenemez . Hukuki olarak varlığını devam ettirmesine güvendim. Nitekim dernek 23.07.2016 tarihli 667 sayılı KHK ile kapatılana kadar bağış toplamaya devam etmiştir.

Ayrıca bahse konu işlemlerin hepsi 30.05.2016 tarihindeki Bakanlar Kurulu kararında kamuoyuna açıklanan FETÖ/PDY terör örgütüdür açıklamasından çok öncedir. Bank Asya ve Kimse Yok mu derneği de hain darbe girişimine kadar açık kalmış ve faaliyetlerine devam etmiştir. Anayasa’nın 38.maddesinin birinci fıkrasında, “kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz” denilerek suçun kanuniliği ilkesi, üçüncü fıkrasında da “ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur” ifadesine yer verilerek cezanın kanuniliği ilkesi getirilmiştir. Anayasa’nın 38.maddesinde yer alan suçta ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca, hangi eylemlerin yasaklandığı ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekmektedir. Sonuç olarak kanunlarda suç olarak tanımlanmayan bilakis yasal faaliyetler kapsamında bulunan hususlar suç kabul edilip cezalandırma yapıldığı için AİHS’nin 7. Maddesi de ihlal edilmiştir.

6.Adli soruşturma/kovuşturma bilgileri;

Dava konusu Ohal komisyonu kararında '.........''belirtilmiştir.

............

Anayasamızın 138/3 maddesinde; “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” denilmektedir. Hukuk devleti ilkeleri ve usulde paralellik ilkesi gereği, Anayasamızın 138. maddesi gereğince hakkımda verilen beraat kararı neticesinde kamu görevime iadem gerçekleştirilmelidir.

Şahsımın  hiçbir bağının bulunmadığı bir yapıyla ilişkili olarak sorumlu tutulması açıkça hukuka aykırıdır ve iptali gerekmektedir. OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu kararının sebep unsurunu oluşturacak herhangi bir delil veya belge ortaya konulmadığı için, işlemin sebep unsuru yönünden de iptal edilmesi gerekir.          

HUKUKİ AÇIKLAMALARIM

Anayasa Madde 38 :

"Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.... Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur... Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz..... Ceza sorumluluğu şahsidir." ifadelerine yer verilmiştir.

Yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 7. Maddesi ile, “Hiç kimse işlendiği zaman ulusal ve uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz.” hükmü düzenlenmiştir.

Anayasa'nın ilgili maddesi gereği kanunsuz suç ve ceza olmaz ve Anayasa Mahkemesi kararlarında ifade edildiği gibi idari cezalarda bu ilkeye tabidir. Bu nedenle işlenildiği zaman suç oluşturmayan bir fiil (Bank Asya kullanmak, yasal sendikaya üye olmak gibi) sonradan suç haline getirilemez. Belirtmek gerekir ki, her ne kadar Evrensel Hukuk kuralları, Uluslararası Anlaşmalar ve Anayasamız gereği MGK ya da Bakanlar Kurulunun kişi ya da kişi gruplarını suçlu ilan etme yetkisi olmasa da, Gülen Hareketi isimli yapı hakkındaki terör örgütü suçlaması ilk olarak 26 Mayıs 2016 tarihli MGK kararıyla alınmıştır. Ancak bu karar gizli olduğu için ilk kez 30 Mayıs 2016 tarihinde, Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası söz konusu oluşum kamuoyuna terör örgütü olarak deklare edilmiştir. Hukuk devleti ilkesi ve hukuki güvenlik ilkesinin bir gereği olarak, bireyler sadece ilan edilmiş kararları dikkate alarak hareketlerini ona göre belirleme yükümlülüğü altındadırlar. Henüz bir mahkeme kararı olmadığı için, gerçek ya da tüzel kişiler, sadece kamuoyuna ilan edilen kararları dikkate alarak hareketlerine yön verebilirler ve bu çerçevede hukuken sorumlu tutulabilirler. Bireyler, sadece terör örgütü ilan edilme tarihinden sonraki iradi yardım ya da kasti faaliyetlerinden dolayı cezai alanda sorumlu tutulabilirler. Dolayısıyla, hukuki güvenlik ilkesinin gereği olarak, bu tarihten önceki faaliyet ya da hareketlerim nedeniyle, terör örgütü ile irtibat ve iltisaklı olduğum yönünde suçlama yapılamaz. Zira 30 Mayıs 2016 tarihinden önce, söz konusu oluşumun terör örgütü olduğu ne ilan edilmiş, ne yargı kararı ile saptanmış ne de toplumu dehşete düşürecek türden bir şiddet eylemine rastlanılmıştır. Kaldı ki gerek Mayıs 2016 öncesi gerek Aralık 2013 öncesi bu yapıyla bir bağım bulunmamaktaydı. İnsani ilişkiler ve ihtiyaçlar sebebiyle kullandığım banka ve okul gibi kurumlar dışında hiç bir bağım mevcut değildi.

Anayasaya Madde 15 e göre, savaş, seferberlik veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir. Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.

Dolayısıyla OHAL KHK’ları ile sadece durumun gerektirdiği ölçüde (AY m. 15), OHAL’in neden olduğu konularla ve OHAL süresiyle sınırlı geçici tedbirler alınabilir (AY m. 121). AİHS’nin 15. maddesi de, sadece OHAL’in kesinlikle gerektirdiği türden tedbirler alınabileceğini emreder. Kamu görevinden sürekli olarak çıkarılma tedbiri, OHAL’in sona ermesi ile sona ermeyecek türden, kalıcı nitelikli bir tedbir olup bu konu OHAL KHK’sı ile düzenlenemez (AY m. 15 ve 121). Darbe girişimiyle hiçbir ilgisi olmayan bir kamu görevlisinin, bir OHAL KHK’sı ile kesin olarak kamu görevinden çıkarılması, OHAL’in kesinlikle gerektirdiği türden bir tedbir olmadığından AİHS’nin 15. maddesini ihlal eder. Anayasanın 15 ve 121. maddelerine ve AİHS’nin 15. maddesine aykırı olan uygulama (KHK ile kamu görevinden çıkarma) nedeniyle de, Ohal Komisyonu'nun ret kararı hem AİHS hem de Anayasa' ya aykırı olarak verilmiştir.

Unutulmamalıdır ki, somut olaydaki uyuşmazlık sadece kamu görevinden çıkarılma hususuyla ilgili değildir. Şahsım ile idare arasındaki uyuşmazlık, hiçbir savunma hakkı tanınmadan (AY m. 129/2 ve 130/7), mahkemeye erişim hakkı ve hak arama hürriyeti engellenerek (AY m. 36 ve 129/3), masumiyet karinesi ihlal edilerek (AY m. 38/4 ve 15) ve bir daha kamu görevinde çalışamayacak şekilde (AY m. 15 ve 70) kamu görevinden çıkarılmama ilişkindir. Somut olaydaki sorun, minimum güvencelerin hiçbirine uyulmadan, sivil ölüm oluşturur şekilde, idarenin keyfi olarak aldığı bir kararla kamu görevinden kesin çıkarmaya ilişkindir. Somut olayda Anayasa ve AİHS’de öngörülen minimum güvencelere uyulmadan, özellikle savunma haklarına saygı gösterilmeden, keyfi olarak kamu görevinden çıkarıldım. Neredeyse 130 bin başvuruyu inceleyen, bu nedenle makul bir sürede başvuruları sonuçlandıramayan ayrıca KHK sırasının gözetileceğini her mecrada dile getiren yetkililere rağmen sırayı gözetmeden inceleme yapan komisyon adil ve makul sürede yargılanma hakkımı ihlal etmiştir. Hakkımda hiçbir adli işlem olmamasına rağmen başvurumu reddederek masumiyet karinesi ilkesine de aykırı davranmıştır. Bu nedenle Ohal Komisyonu etkili ve adil bir hak arama yolu değildir.

Mesleğimden hiçbir mahkemeye başvuramayacak şekilde çıkarılmama ilişkin olan ve özel hayatıma ve aile hayatıma açık müdahale oluşturan tedbir, OHAL durumunun kesinlikle gerektirdiği türden bir tedbir olmayıp ölçüsüzdür. Bu tedbirin ceza hukuku anlamında bir ceza olması ve sivil ölüm oluşturacak şekilde ömür boyu sürecek olması, tedbirin orantısızlığının açık delilidir. Kanuni dayanaktan yoksun olan ve açıkça ölçüsüz olan bu müdahale AİHS’nin 8. Maddesini de ihlal etmiştir. KHK’de ismim açıkça zikredilerek terör örgütü üyesi olarak tüm dünyaya duyurulmuştur. Böylece toplumun bizlerle bir daha sağlıklı ilişki kurması ve özel sektörde iş bulmam neredeyse imkânsızlaştırılmıştır. Adeta sivil ölüm oluşturan bir durum ortaya çıkmıştır. Yargılanmadan terör örgütü üyesi olarak afişe edilerek şeref ve itibarıma saldırıda bulunulmuştur. Bu nedenlerle AİHS’nin 8. maddesi ve AİHS 15. maddesi açıkça ihlal edilmiştir.

Yine Anayasanın 15. maddesine göre, masumiyet karinesinden yararlanma hakkı, OHAL döneminde dahi ihlal edilemeyecek türden, mutlak haklardandır. Oysa kamu görevinden çıkarılmama ilişkin OHAL KHK’sı ile yargılanmadan terör örgütü ile irtibatlı veya iltisaklı olmakla suçlandım, mahkûm edildim ve sonuçları sivil ölüm oluşturan, ceza hukuku anlamında bir cezaya çarptırıldım. Bu nedenle kamu görevinden çıkarılmama dayanak yapılan OHAL KHK’sı, masumiyet karinesini açıkça ihlal etmiştir. Hiç kimsenin yargılanmadan suçlu kabul edilemeyeceği veya suçluluğu sabit oluncaya kadar suçlu kabul edilemeyeceği yönündeki bu temel ilke OHAL döneminde dahi ihlali mümkün olmayan bir ilkedir. Kamu görevinden çıkarılma işlemine dayanak oluşturan OHAL KHK’sı, masumiyet karinesini açıkça ihlal ettiği için, söz konusu KHK Anayasanın 15. maddesine (dolayısıyla OHAL Hukukuna) aykırıdır. Kamu görevinden çıkarılma işleminin dayağı olan KHK Anayasaya aykırı olduğu için kamu görevinden çıkarılma işlemi de Anayasanın 15. Maddesine aykırıdır; bu nedenle de dava konusu OHAL Komisyonu kararı iptal edilmelidir.

AİHS’nin ve Anayasanın 15. maddelerine göre, bireyler OHAL döneminde dahi işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele ya da cezaya tabi tutulamaz (AİHS m. 3). İşkence ve insanlık dışı muamele yasağı mutlak haklardan olup, savaş ve olağanüstü hal durumunda dahi ihlali mümkün değildir. Bir kamu görevlisinin, hiçbir yargısal güvenceye saygı göstermeden, masumiyet karinesi ve kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi ihlal edilerek, adeta müebbet hapis cezası gibi ömür boyu sürecek şeklide kamu görevinden çıkarılması ve özel sektörde dahi iş bulmanın imkânsız hale getirilmesi, fiilen açlık ve sefalete mahkûm edilmesi, bireylerin insan onuruna uygun şartlarda yaşamlarını devam ettirme hakkını ihlal eder. Bir kişinin tüm maddi gelirlerini kaybetmesi, aile fertleri dâhil tüm sağlık ve sosyal güvencelerden mahrum bırakılması, özel sektörde dahi iş bulmasının engellenerek açlık ve sefalete terk edilip, insan onuruyla bağdaşmayan şartlarda yaşamaya mahkûm edilmesi ve bu durumun ölünceye kadar devam ettirileceği yönündeki uygulamalar ve tüm bu uygulamaların gerçek bir sivil ölüm oluşturması, kişide kendisinin ve ailesinin geleceği açısından oluşturduğu maddi ve manevi acı, ıstırap ve üzüntü AİHS’nin 3. maddesi anlamında insanlık dışı muamele ve ceza oluşturur. Dolayısıyla KHK İle Kamu Görevinden Çıkarılma İşlemi Anayasa, AİHS ,BM ve MSHS’de korunan insan haklarını ihlal ettiği için hukuka aykırıdır. Bu nedenle başvurumun reddine ilişkin OHAL Komisyonu kararı Anayasa'ya, Uluslararası sözleşmelerle korunan temel insan haklarına aykırı olup iptali gerekmektedir.

Söz konusu ihraç işlemi ve buna karşı yapılan göreve iade başvurusunun reddine ilişin Ohal Komisyonu kararı Anayasa ve Uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınan birçok temel hakkımı ihlal etmektedir. Öncelikle KHK ile liste usulü ihraç Anayasa’nın 121, 129 ve 130. maddelerine aykırılık taşımaktadır. Nitekim OHAL’in gerekli kıldığı konularda KHK çıkarılabilmektedir. Savunma hakkı tanınmadan kamu görevlilerine disiplin cezası verilmesi mümkün olmayıp, bu gibi yaptırımların yargı denetimi dışında tutulması mümkün değildir. Yine Ayrımcılık yasağı da ihlal edilmiştir. Anayasa 10. maddesindeki kanun önünde eşitlik hakkı, AİHS’in 14. maddesindeki ayrımcılığa uğramama hakkı, İLO’nun 111 sayılı iş ve meslekte ayrım görmeme hakkı bağlamında ihlal edilmiştir. Özel hayata saygı hakkı, kişisel veriler Anayasanın 20. maddesi ile AİHS’in 8. maddesi bağlamında ihlal edilmiştir. Çalışma hakkı Anayasanın 49 ve 50. maddeleri, BM Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin 7. maddesi, İLO’nun 111 ve 158 sayılı sözleşmeleri bağlamında ihlal edilmiştir. Ayrıca alınan kararlar, BM Ekonomik ve Sosyal Komitenin 2005 tarihli 18 nolu genel açıklayıcı yorum kararına aykırılık teşkil etmektedir.

Ohal kapsamında yapılan terör örgütleriyle eylem birliği içerisinde olmanın devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılacağına ilişkin düzenlemenin iptali isteminin görüşüldüğü 2018/73 E. Ve 2019/65 sayılı Anayasaya Mahkemesi kararında "eylem birliği içerisinde olmak kavramı"; "kuralla terör örgütleriyle eylem birliği içerisinde olmak devlet memurluğundan çıkarma cezasını gerektiren fiiller arasında sayılmıştır. Kurala göre devlet memurluğundan çıkarma cezasının uygulanabilmesi için öncelikle 3713 sayılı Kanun’un 1. maddesinde belirtilen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş bir örgüt tarafından gerçekleştirilen somut bir terör eylemi olması, devlet memurunun da aynı amaçla bu eyleme fiilî olarak müdahil olması gerekmektedir." ifadeleri ile açıklanmaktadır. Darbe girişimine katılmadığım, fikri olarak da desteklemediğim açıktır. Benim gibi ülkesini seven, demokrasiye inanan ve hiçbir hukuksuzluğa bulaşmayan bir vatandaşın böyle lanet bir girişimi desteklemesi söz konusu dahi olamaz. Bu nedenle katıldığım ve desteklediğim herhangi bir terör eyleminden bahsedilemez. Dolayısıyla dava konusu Ohal Komisyonu kararı gerekçelerine bakıldığında şahsımla ilgili somut bir terör eyleminden bahsedilmediği gibi terör eylemine fiili olarak müdahil olduğuma dair bir gerekçe de sunulmadığı açıktır. Bu nedenle hukukun temel ilkesi olan “suçların ve cezaların” şahsiliği ilkesi de söz konusu kararla ihlal edilmiştir. Terör eylemi olarak değerlendirilen darbe girişimi ile bir ilgim ve bilgim söz konusu değildir. Bu eylemi yapanlarla birlikte suçlanmam tamamen suçların şahsiliği ilkesine aykırıdır.

Öte yandan, söz konusu dava konusu işlemde "irtibat" ve "iltisak" yönünden doğru bir değerlendirilme yapılmadığı açıktır. Nitekim Ankara Bölge İdare Mahkemesi 13. İdari Dava Dairesi tarafından verilen 24.04.2019 tarihli ve 2019/246 K. sayılı bir kararda tanımlandığı üzere; iltisak, yani yapışıkmış gibi birlikte hareket etme, gönüllü şekilde tabi olma, aynı yöne bakma, olayları aynı bakış açısıyla değerlendirme, eylemlerini bir grubun, örgütün ya da yapının işaretleri, talimatları ve yönlendirmelerine göre gerçekleştirme ve bunu yaparken dünyevi veya uhrevi faydalar umma hali olarak tanımlanmıştır. Yine aynı kararda irtibat kavramı; bir çıkar ilişkisi sebebiyle gönüllü veya gönülsüz kendi davranışlarını bireysel iletişim yoluyla ya da görsel basın, sosyal medya paylaşımları üzerinden gelen mesajları dikkate alarak belirleme hali olarak açıklanmıştır. Ohal Komisyonu her iki kavram ve tanım üzerine kapsamlı ve hukuka uygun bir inceleme, değerlendirme yapmamıştır. İltisak tanımı göz önüne alındığında Fetö/ Pdy ile iltisaklı olmadığım birçok işlemimle ve eylemimle ispatlıdır. Dolayısıyla yapışıkmış gibi hareket etme veya talimatla eylemlerini yönlendirme söz konusu değildir. Yine irtibat olarak değerlendirilecek hiç bir eylemim ve işlemim söz konusu değildir. Çünkü hayatımın hiç bir döneminde kurumlarında kalmadığım, maddi-manevi menfaat edinmediğim böyle bir yapıyla irtibat kurmamı gerektirecek hiç bir çıkarım söz konusu değildir. Ancak komisyonun hukuksuz olarak yaptığı değerlendirmeler tek taraflıdır. İltisak ve irtibat yönüyle somut bir değerlendirme ve inceleme yapmamıştır.

Sonuç olarak Komisyon tarafından ret gerekçesi olarak gösterilen kriterler, Fetö/Pdy ile normal bir vatandaştan beklenebilecek olandan daha yoğun bir bağ teşkil etmemektedir. Bu nedenle hukuka aykırı Ohal Komisyonu kararı hukuka aykırıdır ve iptal edilmesi gerekmektedir.

KHK ile ihraç edilmiş olduğumdan yargılama giderlerini karşılayabilecek maddi güce sahip değilim. Bu nedenle ADLİ YARDIM TALEBİMİN kabulüne karar verilmesini talep ediyorum.


 

HUKUKİ DELİLLER: 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, 1111 Sayılı Askerlik Kanunu, Ekte Yer Verilen Bilgi ve Belgeler, Emsal Kararlar, Mahkeme Tarafından araştırılacak her türlü kanuni delil,

HUKUKİ NEDENLER: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu ve ilgili diğer mevzuat

SONUÇ VE İSTEM:

Yukarıda arz ve izah olunan nedenlerle, fazlaya ilişkin tüm haklarım saklı kalmak üzere,

1-) Yargılama giderlerini karşılayabilecek maddi güce sahip olmadığımdan ADLİ YARDIM TALEBİMİN kabulüne,

2-) Yukarıda açıklanan gerekçeler ve resen araştırma sonucu ortaya çıkacak diğer tüm sebepler dikkate alınarak, göreve iade talebi ile yapmış olduğum başvurumun reddine dair ....... tarihli ve ........... Sayılı OHAL İşlemleri İnceleme Komisyon kararının YÜRÜTMESİNİN DURDURULMASINA VE İPTALİNE,

3-) Tüm yargılama giderlerinin davalı idare üzerinde bırakılmasına,

Karar verilmesini arz ve talep ederim........2021

DAVACI 


 

EKLER          :

Ek-1 OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu Kararı

Ek-2 Resmi Gazete ........

Ek-3 OHAL Komisyonu Başvuru Dilekçesi ve Alındı Belgesi

Ek-4 .............arihli Gerekçeli Karar ve Kesinleşme Şerhi).

Ek-5 Kimlik fotokopisi


 

 


677 KHK -RET--BANKA

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş



  • İletiler

    • dostlar cidden olanağı olan yurtdışı da düşünsün. yıllardır söyledik. şahsen iade olunca da geri dönmeyi düşünmüyorum. 
    • KHK'lıların çoğunluğu bu ülkenin en dürüst, akıllı ve çalışkan kişileridir.. memur olarak doğmadık, hatta memurluk kendi adıma hiç girmemem gereken bir alandı, vasat kişilerle muhatap ola ola, beni de ortalama düşünen, risk alamayan biri yaptı... halbuki dışarıda da yapabileceğimiz birçok iş ve alan var... zaten piyasada düzgün iş yapan adam yok... eğer ilgilendiğimiz alanda gayret gösterirsek,  dürüst ve düzgün çalışırsak, eski işimize gerek kalmayacak ve ayakta durabilecek kadar kazanabileceğimize inanıyorum...
    • Daha önce de yazdım, beklentiye girmek en büyük hayalkırıklıklarının ve depresyonun temel sebebidir... KHK'lılara yapılan muamele bu ülkede kimseye yapılmamıştır, yanımızda birkaç kişi ve Allah dışında kimse yok, bizi bizden başka anlayan da o yok... toplum bizi sanki tamamen unutmuş gibi, bir anda sanki görünmez olduk (buna benzer bir bölüm Black Mirrorda vardı, suçlu kişi kimse tarafından görünmez hale geliyordu)... bu sürecin birgün biteceğini elbet biliyorum ama o zamana kadar akıl ve beden sağlığını korumak için hiç dönmeyecekmiş gibi düşünüp, kendimize yeni bir hayat kurmaktan başka yolumuz yok... birgün inşallah iade olduğumuzda da, zaten kolaylıkla yeni sürece adapte olunur... lütfen artık beklentiye girip, yaranıza daha fazla tuz basmayın, bırakın yara kabuk bağlasın... birşeylerle meşgul olmak (tercihen toprakla), zihni en iyi rehabilite yoludur...
    • Yazıp yazıp siliyorum sayın Aylin. Forumda 5. senemdeyim. 8 yıldır dünyanın en saçma en alakasız en akılsızca iftirasıyla uğraşıp duruyoruz hepimiz. Şurada senelerdir geçecek diye insanlara moral vermeye çalışıyorum. Beni şarlatan ilan etseniz haklısınız ne diyim. geçecek ama daha yılları var bu işin. Oyalanacak şeyler bulmaya çalışın. Yıllarınız gençliğiniz geri gelmeyecek dostlar.
    • @Karagöz "Dehumanize" kavramı anlamlı...Ruhumda bıraktığı hasar, Nietzsche'nin tanrı'nın öldüğünü ifade ettiği deli adamın hikayesindeki deli karakterinin "sonsuz bir hiç gibi başıboş dolaşıyorum" sözünün vücut bulmuş haliyim😔Başardılar!!! 
  • Şimdi Popüler

×
×
  • Yeni Oluştur...