İçeriği gör

Arşivlendi

Bu konu arşivlendi ve daha fazla yanıtlara kapatıldı

Aklima

AİHM nin Yasin Özdemir Kararıyla Özellikle Fetö/PDY nin Baçlangıç Tarihi Konusundaki Yaklaşım Nedeniyle Yargılananlar Tarafından Bütün Derece Mahkemelerine Verilebilecek Dilekçe Örnekleri

Önerilen Yorum

Sayın Vardırbirhayr tarafından https://forum.khkhaber.com/topic/19073-khk-mağdurları-gündem-ve-gelişmeler/page/1304/#comment-100691 sayfasında paylaşılan dilekçenin paylaşılan adreste geçen halidir.

İki Dilekçe Mevcuttur. Birincisi Salt Bylock programıyla ilgilidir. İkincisi; Somut delillerle bir örgüt ile kişi arasındaki bağın ispatlanması gerektiğini, Cebir-Şiddet içermeyen eylem ve söylemlerin örgüt faaliyeti olarak değerlendirilemeyeceğini, AİHS ile korunan yasal ve rutin faaliyetlerin suçlama olarak kullanılamayacağını, Silahlı terör örgütünün var olduğunun kesinleşmiş yargı kararı ile tespit edilebileceğini ve bu karar sonrasında kişilerin suçlanabileceğini, Yürütme organı tarafından yapılan silahlı örgüt tespitine dayanarak kişilerin örgüt propagandası, örgüt üyeliği vs.gibi suçlarla itham edilemeyeceği hususlarını kapsamaktadır. Cemaat, Hizmeti Gülen hareketi denilen topluluğun FetöPDY olarak kabul edildiği 2017 yılındaki yargıtay kararından önceki işlemler nedeniyle ceza alanlar tarafından kullanılabilir. 

1. AİHM Akgün /Türkiye kararında münhasıran bu örgüt tarafından kullanıldığı ve içeriğinin de suç teşkil ettiğinin başka delillerle ispatlanmaması halinde, salt Bylock uygulamasının indirilmiş olmasının tutuklanmaya gerekçe yapılamayacağına karar vermiştir. Yargılama dosyasında Bylock verileri aleyhine delil olarak kullanılan şüpheli/sanık/mahkumların, aşağıdaki dilekçe örneğini kullanarak yetkili ve görevli yargı mercii nezdinde talepte bulunması mümkündür.

TO THE REGISTRY OF THE EUROPEAN COURT OF HUMAN RIGHTS (TURKISH DIVISION )

ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA

YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI’NA

……BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA

…AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA

 

DOSYA NUMARASI:

KONU: Hakkımdaki yargılamada delil olarak kullanılan bylock uygulamasının münhasıran salt üyesi olduğum isnadı ile yargılandığım FETÖ yapılanması tarafından kullanıldığı iddiasının bizzat uygulamanın lisans sahibi tarafından yalanlandığına ilişkin beyanlarımızı içerir.

Bilindiği üzere geçtiğimiz haziran ayında bylock uygulamasının sahibi olarak bilinen ABD vatandaşı David Keynes Türkiye’ye gelerek yargı makamlarına teslim olmuş ve tutuklanmıştır. Keynes Türk yargı makamları önünde vermiş olduğu ifadesinde Hakimin “Bylock’un lisans sahibi misiniz?” sorusuna Keynes "Programın lisans sahibi görünüyorum ama beni şirketteki 'Çaycı Mehmet' gibi düşünebilirsiniz" diyerek uygulamanın bu yapının üyeleri tarafından salt bu yapı içinde kullanılmak üzere yazıldığını kendisinin uygulamanın formalite sahibi olduğunu iddia etmiş ve bu ifadesi üzerine geçtiğimiz ekim ayında tahliye olmuştur.

Keynes’in bu şekilde ifade vermesinin en önemli nedeni AİHM’in bu uygulamaya ilişkin verdiği Akgün /Türkiye kararında münhasıran bu örgüt tarafından kullanıldığı ve içeriğinin de suç teşkil ettiğinin başka delillerle ispatlanmaması halinde, salt bu uygulamanın indirilmiş olmasının Tutuklu yargılamaya gerekçe yapılmasının kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlali olduğuna karar vermesidir. Keynes’in Türk yargı makamlarına verdiği ifadesi münhasıran bu yapı tarafından kullanılma unsurunun en yetkili ağızdan ortaya konulmasını amaçlamaktaydı.

Ancak medyaya yansıyan David Keynes tarafından 2018 yılında Amerikan mahkemeleri önünde kendisinin davacı sıfatıyla bizzat açtığı davadaki ifadelerinde ise bu uygulama ile ilişkisini farklı tanımlamaktadır. Keynes Amerikan Mahkemesine verdiği dava dilekçesinde;

-Amacım uygulamayı geliştirerek Silikon Vadisi'ndeki teknoloji şirketlerine satmaktı.

-.Bylock Google Play ve Apple Store'de indirilen herkese açık ücretsiz bir şifreli mesajlaşma uygulamasıdır.

İfadelerini kullanmaktadır.  Dilekçenin ilgili bölümünün çevirisi aşağıdadır.

Sonuç ve İstem: Yukarıda ifade edilen gerekçelere dayanarak hakkımdaki yargılamada delil olarak kullanılan bylock uygulamasının, diğer tüm benzer uygulamalar gibi tek başına suç unsuru olamayacak genel bir iletişim uygulaması olduğunun bizzat sahibi tarafından ifade edilmesinin dosyamın değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulmasını saygıyla talep ederim.   /  / 2021

Sanık/ Sanık Vekil

2. AİHM Yasin Özdemir-Türkiye kararında;
– Somut delillerle bir örgüt ile kişi arasındaki bağın ispatlanması gerektiğini,
– Cebir-Şiddet içermeyen eylem ve söylemlerin örgüt faaliyeti olarak değerlendirilemeyeceğini,
– AİHS ile korunan yasal ve rutin faaliyetlerin suçlama olarak kullanılamayacağını,
– Silahlı terör örgütünün var olduğunun kesinleşmiş yargı kararı ile tespit edilebileceğini ve bu karar sonrasında kişilerin suçlanabileceğini,
– Yürütme organı tarafından yapılan silahlı örgüt tespitine dayanarak kişilerin örgüt propagandası, örgüt üyeliği vs.gibi suçlarla itham edilemeyeceğini,
Belirtmiştir.

Bu çerçevede, Gülen Hareketi’nin Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından silahlı örgüt olarak kabul edildiğine dair verdiği ilk karar 26.9.2017 tarihlidir. Dolayısıyla bu tarih öncesinde, adli makamlar tarafından kişi ve kurumlara yöneltilen silahlı örgüt ile bağlantılı suçlamalar, AİHM kararı karşısında hukuki değerini yitirecektir.

ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA

YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞI’NA

……BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA

…AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA

 

DOSYA NUMARASI:

KONU: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 7 Aralık 2021 tarihinde açıkladığı Yasin Özdemir/ Türkiye kararı ile Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini (AİHS) ihlal ettiğine karar vermiştir. Bu kararda Mahkemeniz önünde devam eden yargılamada dikkate alınması gerektiği değerlendirilen hususların sunulmasından ibarettir.

İhlale konu olayın özeti şöyledir; FETÖ Hareketine mensup kişilerin teşvik ve teşebbüsü ile açılan özel bir okulda görev yapan başvurucu (Yasin Özdemir) hakkında, facebook isimli sosyal medya platformunda Nisan 2015’te yaptığı paylaşım nedeniyle Kasım 2016’da “suç ve suçluyu övme” suçundan 7 ay 15 gün hapis cezası verilmiştir.

AİHM; başvurucunun Sözleşme’nin 10. maddesi kapsamında ifade hürriyetinin ihlal edildiğine karar vermiştir. Kararda ihlalin ana gerekçeleri şöyle özetlenebilir.

Mahkemeye göre başvurudaki müdahale, ifade özgürlüğünü koruyan 10. Maddenin  2. paragrafının gerekliliklerini karşılamadığı için, Sözleşme'nin 10. maddesinin ihlalini teşkil etmektedir.

Mahkeme, mevcut davada uygulanan yasal hükümlerin, özellikle de Ceza Kanunu hükümlerinin erişilebilirliği konusunda taraflar arasında bir tartışma olmadığını ifade ederek mevcut davada yorumlandığı ve uygulandığı şekliyle iç hukukun, başvuranın mahkumiyetine yol açan yorumları yayınladığı sırada öngörülebilir olup olmadığını incelemiş ve kararı ilgili kanunun bu niteliği taşıyıp taşımadığı üzerine kurmuştur. Mahkeme bu bağlamda şu temel  tespitleri yapmıştır.

Mahkeme, hükümetlere yönelik eleştirilerin, terörist olarak kabul edilen örgütlere yönelik herhangi bir rapor veya destekle ilgili olarak özellikle ciddi cezai suçlamaların formüle edilmesiyle sonuçlanmaması gerektiği kanaatini tekrarlamış ve ceza hukuku hükümlerinin bu denli geniş bir yorumunun, herhangi bir somut delilin yokluğunda, diğer şeylerin yanı sıra, öngörülebilirliği zayıflatacağını ifade etmiştir.

Mahkeme  başvuranın mahkûmiyetinin yalnızca gazete makaleleri hakkında Facebook'ta yayınladığı yorumlara dayandığını kaydetmiştir. Bu yorumların esas olarak başvuranın güncel siyasi meselelere bakış açılarından oluştuğunu tespit etmiştir. Mahkeme, bu mesajların yayınlandığı tarihte, hassas konulardaki kamuoyu tartışmaları bağlamında ifade edilen fikir ve görüşleri içerdiğini, benzer fikirlerin yalnızca gülen hareketinin üyeleri tarafından değil, aynı zamanda hukukçular tarafından da zaten ifade edilmiş olduğunu da vurgulamaktadır.  Özellikle, bu görüşlerin hiçbir şekilde şiddete başvurmayı önermediğini ve isyan çağrısı yapmadığını kaydetmiştir.

Mahkeme ayrıca, suça konu paylaşımların yapıldığı sırada, ilgili grup belirli yürütme organları tarafından tehlikeli olarak görülse bile, hareketin üyelerinin yasadışı veya terör örgütü lideri veya üyesi olmaktan nihai bir mahkumiyet kararının bulunmadığını tespit etmiştir.

İfade edilen unsurlar ışığında, Mahkeme, ilgili ceza hukuku hükmünün (Ceza Kanunu'nun 215. Maddesi) bu kadar geniş bir yorumunun, ihtilaflı olaylar sırasında başvuran için öngörülebilir olmadığı ve bu nedenle Sözleşme'nin 10. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

Bu sonuç şu noktada önem arzetmektedir. İfade özgürlüğüne ilişkin ihlallerin temel tartışma noktası  genelde müdahalenin "demokratik bir toplumda gerekli" olup olmadığı olurken,  bu kararda ondan çok daha temel bir nokta olan ilgili “yasanın öngörülebilirliği” hususu sorunlu görülmüş ve demokratik toplumda gereklilik unsuru bu nedenle  incelenmesi gereken bir nokta olarak dahi görülmemiştir.

Kararın Yargılamamıza Bakan Yönü

Kesinleşmiş Mahkeme Kararı Yoktur

AİHM özetle; başvuranın mahkûmiyetine esas teşkil eden TCK’nın 215/2. maddesinin yargı mercileri tarafından aşırı geniş biçimde yorumlandığını, başvuranın anılan sosyal medya paylaşımlarını yaptığı sırada TCK’nın ilgili maddesinin bu yorumunu öngörebilmesinin olanaklı olmadığını belirtmiştir.   

AİHM, kararının bütününü şu temel üzerine inşa etmiştir: Başvuranın paylaşımlarının yapıldığı tarih Nisan 2015’tir. Bu tarih itibariyle hareket  mensuplarından, terör örgütü yöneticiliği veya üyeliği suçundan mahkûm olan kimse yoktur. Dolayısıyla, bu tarihte ortada bir silahlı terör örgütü olmadığından, suçu veya bir suçluyu övme de söz konusu olamaz.

AİHM’in, 2015 yılı itibariyle ortada hukuken ve fiilen bir örgütün bulunmadığına ilişkin tespit son derece önemlidir. Bu tespitin, mevcut başvuru bağlamında ifade hürriyetine ilişkin yönünün bulunması bir yana, kamuoyunda “FETÖ yargılamaları” olarak bilinen yargılamaların büyük bölümünü ilgilendirmesi ve onları doğrudan etkileyecek sonuçlar doğurması kaçınılmazdır. Şöyle ki;

15 Temmuz sonrası yüzbinlerce kişi hakkında başlatılan soruşturmalar ve akabinde yapılan yargılamaların neredeyse tamamına yakınında suçlanan kişilere atfedilen (özel bir okul/hastanede görev yapma, sendika/vakıf/dernek üyeliği, özel bir bankaya para yatırma, gazete aboneliği, mobil telefonla mesajlaşma aplikasyonu yükleme veya dini sohbet ve toplantılara katılma gibi) eylemlerin tamamı 15 Temmuz 2016’dan öncesinde gerçekleştirilmiştir. Özdemir/Türkiye kararında olduğu gibi, yasal bir hakkın kullanımı niteliğindeki olan bu eylemlerin gerçekleştirildiği tarihlerde hareketin silahlı bir örgüt olduğuna ilişkin verilmiş ve kesinleşmiş bir mahkeme kararı olmadığı için kişilerin terör örgütü “yöneticiliği/üyeliği/yardım” suçundan cezalandırılmaları mümkün değildir.

Şiddet Çağrısı İçermeyen Barışçıl Faaliyetler Cezalandırmaya Gerekçe Yapılamaz

AİHM; “başvurucunun, açıkça hükumet aleyhinde olan fakat kamusal meselelere barışçıl katılımdan ibaret olan ve hiçbir ayaklanma çağrısı içermeyen bahse konu paylaşımların, kamusal düzene yönelik olarak bir yıldan daha fazla bir süre sonra gerçekleşen darbe teşebbüsü gibi açık ve yakın bir tehdit oluşturacağını mantıken öngörmesi beklenemez” demiştir (P.41).

Bu paragrafta yer verilen gerekçeler aynen eldeki yargılama için de geçerlidir. Zira dosya kapsamında bankaya para yatırmanın ve diğer kriter kabul edilen hususların nasıl ve ne suretle örgütsel bir faaliyet kabul edildiği, bu faaliyetlerin hangisinin ne surette şiddet içerdiği, terörizmin finansmanı ve telkini olduğu ve daha önemlisi bu faaliyetlerin nasıl darbeye ve şiddete ilişkin olduğuna yer verilmeyip, varsayım ve ön yargılarla bu kriterlerden birinin varlığı halinde sanık otomatik olarak örgüt üyesi kabul edilmektedir. Ancak, somut delilerle bir kişi ile örgüt arasındaki bağ ve örgütsel faaliyetler ortaya konulmadan o kişinin cezalandırılabilmesi mümkün değildir.

TCK Geniş Yorumlanmıştır

AİHM’nin Özdemir/Türkiye kararının en can alıcı noktasının bu husus olduğu aşikardır. AİHM, başvuranın ulusal mahkemelerce mahkum edilmesinin Sözleşmenin 10’uncu maddesine aykırılığını tespit ederken, sadece TCK’nın 215. maddesinin (suçu ve suçluyu övme) yargı organlarınca aşırı geniş yorumlanmasına dayanmamış, aynı zamanda başvurucunun yaptığı paylaşım zamanında Hareket hakkında hukuken verilmiş bir yargı kararının olmadığına da da özel vurgu yapmıştır.

Benzer vurguyu daha önce Selahattin Demirtaş kararında yaptığı gibi güncel yargılamalar kapsamında TCK’nın 314. maddesiyle ilgili de yapması ve bu maddenin de öngörülemez olduğuna karar vermesi kuvvetle muhtemeldir.

 AİHM, Milat Tarihlerini Kabul Etmemiştir.

AİHM, Hükümet’in savunmalarında yer verdiği 17/25 Aralık soruşturmaları, siyasilerin söylemleri, MGK kararları ve MİT Tırları gibi argümanların “milat” olamayacağını ve bu konuda ancak kesinleşmiş mahkeme kararının dikkate alınabileceğini belirtmiş ve bir türlü hangisi olduğuna karar verilemeyen “milat” argümanını reddetmiştir.

Sonuç ve Talep

AİHM’in Yasin Özdemir kararındaki tespitlerinin benzer nitelikteki binlerce yargılama için yol gösterici olduğu açık ve nettir. AİHM bu kararı ile bir kez daha şunu söylemiştir; somut delilleriyle bir örgütle arasındaki bağ ispatlanmayan, cebir-şiddet içeren eylemi bulunmayan ya da darbe teşebbüsüyle ilişkilendirilmeden bir kişinin AİHS’te korunan yasal ve rutin faaliyetleri gerekçe gösterilerek tutuklanması ve cezalandırılması mümkün değildir. Cezalandırılabilmeleri için bu faaliyetlerin örgütsel olduğuyla ilgili verilmiş ve kesinleşmiş mahkeme kararı bulunmalıdır. Bir milat belirlenecekse bu tarih ancak örgüt hakkında ilke terör örgütü tespitinin bir yargı mercii tarafından yapıldığı 26/9/2017 olabilir. Ragıp Zarakolu, Selahattin Demirtaş ve Atilla Taş kararı birlikte değerlendirildiğinde AİHM’in örgütsel faaliyetleri ortaya konulmadan yasal ve rutin faaliyetleri nedeniyle cezalandırılan kişilerle ilgili de ihlale karar vermeye devam edeceği açıktır.

İlgili AİHM kararındaki tespitler mahkemenizde devam eden yargılamada atfedilen suçlar ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olan suç ve delil kabulleri ile aynıdır. AİHM’in bu kararının eldeki yargılamada dikkate alınmasını ve bu doğrultuda karar verilmesini veya işlem tesis edilmesini saygılarımla talep ederim.

Sanık/ Sanık Vekil

 


689 KHK, TSK, 2' nci derece akraba gerekçe edilerek mağdur. OHAL Komisyonundan iade. 08.12.2022 ve an itibariyle Asker olarak mesleğe dönüş davası red. Araştırma Merkezinde şimdilik devam. Pes etmek yok.

13.03.2023 itibariyle eski mesleğim olan askerlik mesleğine atanmamla ilgi davada  kesin hükmüyle lehime karar verilmiştir.

07.04.2023 itibariyle eski mesleğime görevlendirme yazısı tebliğ edildi.

14 Nisan 2023 itibariyle kamu görevinden çıkarıldığında son çalıştığım birlik ve görevde mesaiye başladım.

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş

16 aralıkta  idare mahkemesi var bu  dilekçeyi (7 aralık 2021) tarihli olanın kendime uyarladım bu gün postaya verdim bakalım mevlam neyler neylerse güzel eyler inşaallah


689

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş



  • İletiler

    • Bir düşüncem de KHK mağdurlarıyla ilgili... Mağdurlar bu işin çözümünün peyder pey olacağını bir türlü anlayamadı... pazarlamada "foot at the door" diye bir tabir vardır, yani ayağınızı kapıya koyabilirseniz, satışı büyük ihtimalle halledersiniz... burada da o ayak, ufak da olsa, KHK'lı bir grubun toplu iade olmasıydı... mesela takipsizlik-beraat alanlar iade olabilseydi, orta-uzun vadede birçok KHK'lının iade olma yolu açılacaktı, çünkü o kapı açılmış olacaktı bir kere... ama bunun yerine ne zaman takipsizlik alanların iadesi gündeme gelse, diğer tüm KHK'lılar "bizde, bizde, bizde..." demeye başladı ve o kapıya ayak bu yüzden hiç konulamadı, çünkü kapı hiç açılamadı... Bu talepler nedeniyle, iade işi toplum nazarında en ağır kişinin iade olacağı şeklinde ve çok ağır mali külfete neden olacak şeklinde yorumlandı veya imajı o şekilde verildi (Abdurrahman Dilipak'ın idareyi KHK'lılarla ilgili mali külfetle korkutma twitini hatırlayın)... halbuki hep beraber en azından takipsizlik-beraat alanlar gibi toplum vicdanını da kanatan bir kesimin iade olmasını savunsaydık, orta-uzun vadede birçok KHK'lının iadesi toplum nazarında daha kabul edilebilir hale gelecekti...
    • dostlar cidden olanağı olan yurtdışı da düşünsün. yıllardır söyledik. şahsen iade olunca da geri dönmeyi düşünmüyorum. 
    • KHK'lıların çoğunluğu bu ülkenin en dürüst, akıllı ve çalışkan kişileridir.. memur olarak doğmadık, hatta memurluk kendi adıma hiç girmemem gereken bir alandı, vasat kişilerle muhatap ola ola, beni de ortalama düşünen, risk alamayan biri yaptı... halbuki dışarıda da yapabileceğimiz birçok iş ve alan var... zaten piyasada düzgün iş yapan adam yok... eğer ilgilendiğimiz alanda gayret gösterirsek,  dürüst ve düzgün çalışırsak, eski işimize gerek kalmayacak ve ayakta durabilecek kadar kazanabileceğimize inanıyorum...
    • Daha önce de yazdım, beklentiye girmek en büyük hayalkırıklıklarının ve depresyonun temel sebebidir... KHK'lılara yapılan muamele bu ülkede kimseye yapılmamıştır, yanımızda birkaç kişi ve Allah dışında kimse yok, bizi bizden başka anlayan da o yok... toplum bizi sanki tamamen unutmuş gibi, bir anda sanki görünmez olduk (buna benzer bir bölüm Black Mirrorda vardı, suçlu kişi kimse tarafından görünmez hale geliyordu)... bu sürecin birgün biteceğini elbet biliyorum ama o zamana kadar akıl ve beden sağlığını korumak için hiç dönmeyecekmiş gibi düşünüp, kendimize yeni bir hayat kurmaktan başka yolumuz yok... birgün inşallah iade olduğumuzda da, zaten kolaylıkla yeni sürece adapte olunur... lütfen artık beklentiye girip, yaranıza daha fazla tuz basmayın, bırakın yara kabuk bağlasın... birşeylerle meşgul olmak (tercihen toprakla), zihni en iyi rehabilite yoludur...
    • Yazıp yazıp siliyorum sayın Aylin. Forumda 5. senemdeyim. 8 yıldır dünyanın en saçma en alakasız en akılsızca iftirasıyla uğraşıp duruyoruz hepimiz. Şurada senelerdir geçecek diye insanlara moral vermeye çalışıyorum. Beni şarlatan ilan etseniz haklısınız ne diyim. geçecek ama daha yılları var bu işin. Oyalanacak şeyler bulmaya çalışın. Yıllarınız gençliğiniz geri gelmeyecek dostlar.
×
×
  • Yeni Oluştur...