İçeriği gör

Arama

"güvenlik soruşturması" • Arama Sonucu.

  • Etiketlere Göre Ara

    Aralarına virgül koyarak ekleyin
  • Yazara Göre Ara

İçerik Türü


Forumlar

  • OHAL KHK ve FETÖ Mağdurları
    • Gündem ve Gelişmeler
    • Kurumlar ve İhraçlar
    • Kabul Kararı Alanlar Forumu
    • Ret Kararı Alanlar Forumu
    • Serbest Forum
    • İdari Davalar • Emsal Kararlar • Dilekçeler
    • İdari Dava Emsal Kararlar
    • İdari Dava Dilekçeleri
    • Ceza Davaları • Emsal Kararlar • Dilekçeler
    • Ceza Davası Emsal Kararlar
    • Ceza Davası Dilekçeleri
    • Basında KHK Haberleri
    • Anket • Araştırma • Arşiv
    • İstek & Öneri
    • Hakkında • Yardım
  • Gündem Dışı Mahallesi's Forumlar
  • BM İnsan Hakları Komitesi Başvuruları's Forumlar

Kategoriler

  • Fetö Soruşturmaları
  • Görüş ve Mütalaalar
  • KHK Mağdurları
  • Köşe Yazıları

Kategoriler

  • KHK Mağdurları
  • Açık Oturum / Tartişma
  • Haber - Söyleşi
  • Panel - Sempozyum
  • Gündem Dışı Mahallesi's Videolar
  • BM İnsan Hakları Komitesi Başvuruları's Videolar

Sonuç Konumu

Sonuçlarda Ara


Oluşturma Tarihi

  • Başlama

    Bitiş


Son Güncelleme

  • Başlama

    Bitiş


Şuna göre filtrele...

Katılım

  • Başlama

    Bitiş


Üye Grubu


KHK


Kurum


Kriterler


Komisyon Kararı


İdari Süreç


Adli Süreç

66 sonuç bulundu

  1. Merhabalar kardeşim üniversite yıllarında cemaat evinde kalmıştı. Sonrasında jandarmaya uzman çavuş alımlarına başvurdum mülakata gittim kazandım sonrasında eğitime çağırdılar eğitime gittim eğitim bitti atandım ama atandığım yere gitmeden hakkımda yapılan güvenlik soruşturması olumsuz denilerek ilişkim kesildi idari dava açtım tüm özlük haklarımın iadesiyle göreve dönmeyi isteyerek dava açtık idari davayı kazandım göreve döndüm bu süreç boyunca yoksun kaldığım özlük hakları kapsamında sigortam ve sigortam üzerinden de alamadığım maaşlarım bana ödendi göreve iade edildim sonrasında kpss ile başka bir kuruma atandım sözleşmemi yenilemeden jandarmadan ayrıldım fakat jandarma Üst mahkemeye İstinafa itiraz etti istinaf da bir önceki kazandığım mahkeme kararını iptal etti , herhangi bir üst mahkemeye vs itiraz yolu kapalı olarak. Yani görevde olsaydım tekrardan ilişkimi keseceklerdi . Benim siz kıymetli kardeşlerim den öğrenmek istediğim , davayı kazanarak aldığım özlük haklarımın iadesini üst mahkemenin kararı bozmasıyla tekrar benden geri isterler mi ? Eğer alacaklarsa bir Almış olduğum toplu maaş ödemem ile düğünümü yapmıştım geri ödeyemem muhtemelen maaşıma haciz koyarlar belirtmek istiyorum kararın üzerinden 3 4 ay geçmiş ama jandarmanın avukatı mahkeme avukat parasının tanzimi için herhangi bir icra dosyası çıkarmamış
  2. Danıştay 12. Daire Başkanlığı 2018/10251 E. , 2022/3836 K. "İçtihat Metni" T.C. D A N I Ş T A Y ONİKİNCİ DAİRE Esas No : 2018/10251 Karar No : 2022/3836 TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … VEKİLİ : Av. … KARŞI TARAF (DAVALI) : … Bakanlığı / ANKARA VEKİLİ : Av. … İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. YARGILAMA SÜRECİ : Dava konusu istem: Denizli ili, …'inci … Komutanlığında sözleşmeli subay olarak görev yapan davacının, hakkında yürütülen arşiv araştırması ve güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığından bahisle sözleşmesinin yenilenmemesine ilişkin 23/08/2017 tarihli işlemin iptali istenilmiştir. İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararla; sözleşmeli subay olarak görev yapan davacının sözleşmesinin yenilenebilmesi için hakkında yapılan güvenlik soruşturmasının olumlu sonuçlanması gerektiği, dosya kapsamına sunulan istihbari bilgi ve belgelerin davacının FETÖ/PDY ile irtibat ve iltisakının bulunduğunu ortaya koyabilecek ve dolayısıyla güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasına neden olabilecek nitelikte olduğu, davacının görev yaptığı birimin (TSK) niteliği dikkate alındığında göreve devam etmesinin kamu güvenliği açısından risk teşkil edebileceği, bu haliyle davalı idarenin, davacının sözleşmesini yenileyip yenilememe konusundaki takdir yetkisini kamu yararı ve hizmet gerekleri dışında kullandığından bahsedilemeyeceği anlaşıldığından, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesince; istinaf başvurusuna konu … İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve davacı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği gerekçesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir. TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Hakkında herhangi bir soruşturma ve kovuşturma ya da güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandırılmasını gerektirecek bilgi ve belge bulunmadığı, cezaların şahsi olduğu, sözleşmesinin yenilenmemesi için hiç bir sebep olmadığı, idareye tanınan takdir yetkisinin keyfi bir şekilde kullanılamayacağı, istihbari bilginin delil olamayacağı belirtilerek, Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir. KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davacının güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığı, Anayasa Mahkemesince bireysel başvuru sonucunda verilen bir kararda da belirtildiği üzere suç isnadına bağlı bir ceza mahiyetinde olmadığı ve dolayısıyla masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden bahsedilemeyeceği, Bölge İdare Mahkemesi kararının hukuka uygun olduğu belirtilerek, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : … DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile usul ve yasaya aykırı olan Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Onikinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: İNCELEME VE GEREKÇE: MADDİ OLAY : Denizli ili, …inci … Komutanlığında sözleşmeli subay olarak görev yapan davacının, hakkında yürütülen arşiv araştırması ve güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığından bahisle sözleşmesinin yenilenmemesine ilişkin 23/08/2017 tarihli işlemin iptali istemiyle temyizen incelenen dava açılmıştır. İLGİLİ MEVZUAT : 4045 sayılı Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ile Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 1. maddesinin ikinci fıkrasında; "...(Ek:18/10/2018-7148/29 md.) Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli birimler, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşları arşivlerinden ve elektronik bilgi işlem merkezlerinden bilgi ve belge almaya, 04/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesinin beşinci ve 231 inci maddesinin onüçüncü fıkraları kapsamında tutulan kayıtlara ulaşmaya, Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından yürütülen soruşturma sonuçlarını, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar ile kesinleşmiş mahkeme kararlarını almaya yetkilidir." hükmüne yer verilmiştir. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında ise; "Devletin güvenliğini, ulusun varlığını ve bütünlüğünü iç ve dış menfaatlerinin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgeler ile gizlilik dereceli kamu personeli ile meslek gruplarının tespiti, birim ve kısımların tanımlarının yapılması, güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının usul ve esasları ile bunu yapacak merciler ve üst kademe yöneticilerinin kimler olduğu Cumhurbaşkanınca yürürlüğe konulacak yönetmelik ile düzenlenir.” kuralına yer verilmiştir. 4678 sayılı Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanun'un 4. maddesinin üçüncü fıkrasının (f) bendinde sözleşmeli subaylık için "güvenlik soruşturması olumlu sonuçlanmış olmak" şartı aranmaktadır. HUKUKİ DEĞERLENDİRME : 4045 sayılı Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ile Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 1. maddesinin ikinci fıkrasının iptali istemiyle açılan davada, Anayasa Mahkemesinin 28/04/2020 tarih ve 31112 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 19/02/2020 tarih ve E:2018/163, K:2020/13 sayılı kararı ile; Anayasa’nın 13. maddesinde, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmüne yer verilerek temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğinin ifade edildiği; 20. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağının belirtildiği ve son fıkrasında da herkesin, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olduğu kuralının yer aldığı; 129. maddesinin birinci fıkrasında, memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülüklerinin düzenlendiği; Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında belirtildiği üzere “...adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil; telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, IP adresi, e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm verilerin…” kişisel veri olarak kabul edildiği; kamu görevinde çalıştırılacak kişiler bakımından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması yönünde düzenlemeler getirilmesinin kanun koyucunun takdir yetkisinde olduğu, ancak bu alanda düzenleme öngören kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler uygulama ve özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve muhtemel kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerektiği, kuralda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli olanların bu kapsamda kişisel veri niteliğindeki bilgilere ulaşması öngörülmüşken, Kanun’da bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına, bu bilgilerin ne suretle ve ne kadar süre ile saklanacağına, ilgililerin söz konusu bilgilere itiraz etme imkânının olup olmadığına, bilgilerin bir müddet sonra silinip silinmeyeceğine, silinecekse bu sırada izlenecek usulün ne olduğuna, yetkinin kötüye kullanımını önlemeye yönelik nasıl bir denetim yapılacağına ilişkin herhangi bir düzenlemenin yapılmadığı, bir başka ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir kanuni güvenceler belirlenmeksizin, kuralla güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli olanların bu soruşturma ve araştırma kapsamında kişisel veri niteliğindeki bilgileri almakla yetkili olduklarının belirtildiği, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına, işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesi Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleriyle bağdaşmadığından, kuralın Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir. Dava konusu işlemin dayanağını oluşturan yasa kuralı Anayasa Mahkemesince iptal edildiğinden, Anayasa Mahkemesi kararının geriye yürümesi ve söz konusu karardan önce yürürlükte olan Anayasa'ya aykırı kurala göre tesis edilen işlemlere karşı açılan ve halen görülmekte olan davaların Anayasa Mahkemesi kararından ne şekilde etkileneceği hususunun öncelikle açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazete'de yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, Resmi Gazete'de yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez"; beşinci fıkrasında, "İptal kararları geriye yürümez"; altıncı fıkrasında ise, "Anayasa Mahkemesi Kararları Resmi Gazete'de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar." kuralları yer almaktadır. Anayasa Mahkemesince bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da belirli hükümlerinin Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde eldeki davaların Anayasa'ya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa'nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülemez. Aksine durum ise, Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğu yönündeki hükme aykırılık oluşturur. Yukarıda açık metinlerine yer verilen ve Anayasa'da düzenlenmiş olan kurallar ile Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtilen hukuksal durumun doğal sonucu olarak, bir kanun ya da kanun hükmünde kararnamenin uygulanması nedeniyle dava açmak durumunda kalan ve Anayasa'nın 153. maddesi uyarınca itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurma hakkına sahip olan kişilerin de, kendi hak ve menfaatlerini ihlal eden kuralın iptal davası veya itiraz yoluyla daha önce yapılan başvuru sonucunda Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olmasının hukuki sonuçlarından yararlanmaları gerektiği açıktır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, devletlerin milli güvenliğin korunması amacını gerçekleştirmede sahip oldukları takdir yetkisinin geniş olduğunu kabul etmektedir. AİHM, Sözleşme'ye taraf devletin milli güvenliği korumak için yetkili ulusal makamlarına ilk olarak kişiler hakkında bilgi toplama ve halka açık olmayan siciller tutma, ikinci olarak milli güvenlik bakımından önemli kadrolarda çalışmak isteyen adayların bu işe uygunluğunu takdir ederken bu bilgiyi kullanma yetkisi veren kurallara sahip olmaları gerektiğinde kuşku bulunmadığını belirtmektedir. (Leander/İsveç, SB.No: 9248/81, 26/3/1987) Anayasa Mahkemesinin kararına ve AİHM içtihatlarına göre; kamu görevine atanmadan önce kişilerin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasını öngören kural getirilmesi kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Ancak, bu alanda düzenleme getiren kurallarda, kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbir uygulama ve özel hayatın gizliliğine yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğinin açıkça gösterilmesi ve olası kötüye kullanmalara (keyfiliğe) izin verilmeyecek şekilde yeterli güvencelerin sağlanması gerekmektedir. Bu duruma göre, Anayasa Mahkemesinin yukarıda sözü edilen iptal kararı; gerekçesi dikkate alındığında, kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilecek personel hakkında güvenlik soruşturmasının hiç bir şekilde yapılmayacağını değil; aksine, güvenlik soruşturması veya arşiv araştırmasına dair detayların kanunda gösterilmesi, kişisel verilerin güvenliğine ve özel hayatın gizliliğine ilişkin güvenceleri sağlayan kuralların kanunda yer alması koşuluyla güvenlik soruşturmasının veya arşiv araştırmasının yapılabileceğini ortaya koymuştur. Bakılan uyuşmazlıkta, dava konusu işlemin dayanağını oluşturan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda elde edilen ve davalı idarece kullanılan davacıya ait kişisel veri niteliğindeki bilgilere, güvenlik soruşturması yapmakla görevli birimler tarafından ulaşılabileceğine ve bu kapsamdaki bilgileri alabileceğine dair yapılan kanuni düzenlemenin (4045 sayılı Kanun'un 1. maddesine eklenen ikinci fıkrası) Anayasa Mahkemesinin yukarıda anılan kararıyla iptal edildiği ve bu kararın da Resmi Gazete'de yayımlandığı 28/04/2020 tarihinde yürürlüğe girdiği anlaşıldığından; Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğuna dair hüküm ile Danıştayın yerleşmiş içtihatlarıyla istikrarlı bir şekilde belirtildiği üzere, Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa'ya aykırılığı saptanmış hükümler dikkate alınarak çözümlenmesinin, Anayasa'nın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesine aykırı olacağı hususu göz önünde bulundurulduğunda, Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle iptal edilmiş olan Kanun hükmüne göre elde edilen kişisel verilere dayanılarak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması olumsuz sonuçlandığından bahisle davacı hakkında tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin yukarıda anılan iptal kararı üzerine, 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu 17/04/2021 tarih ve 31457 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmış ve aynı tarihte yürürlüğe konulmuştur. Bu duruma göre, dava konusu uyuşmazlık temyiz aşamasında iken, 17/04/2021 tarihinde 7315 sayılı Kanun'un Resmi Gazete'de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe konulduğu, Kanun'un 13. maddesinin sekizinci fıkrası ile 4045 sayılı Kanun'un yürürlükten kaldırıldığı ve 14. maddesiyle, 4045 sayılı Kanun'a yapılan atıfların bu Kanun'a yapılmış sayılacağı düzenlemesine yer verilmiş olduğu hususları gözetildiğinde; davalı idarece, 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu'nda öngörülen temel ilkelere, usul ve esaslara uygun olarak, davacı hakkında yeniden bir değerlendirme yapılabileceği de kuşkusuzdur. KARAR SONUCU: Açıklanan nedenlerle; 1. 2577 sayılı Kanun'un 49. maddesine uygun bulunan davacının temyiz isteminin kabulüne, 2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin … İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu İzmir Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA, 4. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesine gönderilmesine, kesin olarak 16/06/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
  3. Anayasa Mahkemesi’nin 24/7/2019 tarih ve E:2018/73, K:2019/65 sayılı kararı sonrasında güvenlik soruşturması olumsuz sonuçlanan müvekkilimiz için açmış olduğumuz iptal davasında Ankara 8. İdare Mahkemesi’nin vermiş olduğu yürütmeyi durdurma kararı T.C. ANKARA 8. İDARE MAHKEMESİ ESAS NO : 2019/ YÜRÜTMENİN DURDURULMASINI İSTEYEN (DAVACI) : KARŞI TARAF (DAVALI) : Diyanet İşleri Bakanlığı /ANKARA VEKİLİ : I. Hukuk Müşaviri – Aynı yerde İSTEMİN ÖZETİ : Davacı tarafından, SÖZPER 2019-1 alımı kapsamında 4/B statüsünde sözleşmeli Kur’an Kursu Öğreticisi olarak yerleştirilmesine rağmen 657 sayılı Kanunun 48/A-8 maddesi gereğince hakkında yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlandığı gerekçesiyle görev verilmemesine yönelik 13/06/2019 tarih ve 050.03/96 sayılı davalı idare işleminin hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek iptali ve yürütmenin durdurulması istenilmektedir. SAVUNMA ÖZETİ : Dava konusu işlemin hukuka ve mevzuata uygun olduğu ileri sürülerek davanın ve yürütmenin durdurulması isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Ankara 8. İdare Mahkemesi’nce işin gereği görüşüldü: Dava, davacı tarafından, SÖZPER 2019-1 alımı kapsamında 4/B statüsünde sözleşmeli Kur’an Kursu Öğreticisi olarak yerleştirilmesine rağmen 657 sayılı Kanunun 48/A-8 maddesi gereğince hakkında yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlandığı gerekçesiyle görev verilmemesine yönelik 13/06/2019 tarih ve 050.03/96 sayılı davalı idare işleminin iptali istemiyle açılmıştır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na 1/2/2018 tarihli ve 7070 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun’un 60. maddesiyle eklenen 48. maddenin 1. fıkrasının (A) bendinin 8. numaralı alt bendi ile, “güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılmış olmak” devlet memurluğuna alınacaklarda aranacak genel şartlar arasında sayılmış iken 29.11.2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 24.07.2019 tarih ve E:2018/73, K:2019/65 sayılı Anayasa Mahkemesi Kararı ile anılan düzenlemenin iptaline karar verilmiştir. Anayasa Mahkemesinin 24.07.2019 tarih ve E:2018/73, K:2019/65 sayılı kararının gerekçesine bakıldığında ” … Anayasa’nın 129. maddesinin birinci fıkrasında memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülükleri düzenlenmiştir. Belirtilen hususlar gözetilerek kamu görevlerine atanacak kişiler bakımından birtakım şartlar getirilmesi doğaldır. Bu şekilde aranan nitelikler kamu hizmetinin etkin ve sağlıklı bir biçimde yürütülmesi amacına yöneliktir. Dolayısıyla kamu görevine atanmadan önce kişilerin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasını öngören kural kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Ancak bu alanda düzenleme getiren kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler uygulama ve özel hayatın gizliliğine yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve olası kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerekir. Kuralda güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılması memurluğa alımlarda genel şartlar arasında sayılmasına karşın güvenlik soruşturmasına ve arşiv araştırmasına konu edilecek bilgi ve belgelerin neler olduğuna, bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Diğer bir ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin temel ilkeler belirlenmeksizin kuralla sadece güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması devlet memurluğuna alımlarda aranacak şartlar arasında sayılmıştır. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda devlet memurluğuna atanmada esas alınacak kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına ve işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesi Anayasa’nın 13., 20. ve 128. maddeleriyle bağdaşmamaktadır.” şeklinde ifade edilerek 657 sayılı Kanun’un 48. maddenin 1. fıkrasının (A) bendinin 8. numaralı alt bendinin iptaline karar verildiği görülmektedir. Dava dosyasının incelenmesinden, davacının, SÖZPER 2019-1 alımı kapsamında 4/B statüsünde sözleşmeli Kur’an Kursu Öğreticisi olarak yerleştirilmesine rağmen 657 sayılı Kanunun 48/A-8 maddesi gereğince hakkında yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlandığı gerekçesiyle görev verilmemesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Kamu hukukunda idari işlemler, idari makam ve mercilerin, kamu gücünü kullanarak, idare işlevine ilişkin olarak gerçekleştirdikleri ve ilgililer üzerinde çeşitli hak ve/veya yükümlülükler doğuran tek yanlı irade açıklamaları olarak tanımlanmaktadır. Bu irade açıklamaları, özel hukukta olduğu gibi dilediğinde ortaya çıkan, özerk ve subjektif nitelikte değil, objektif bir temelde ve ancak kamu yararını gerçekleştirmek ya da korumak amacıyla, daha önceden mevcut bulunan yönlendirici nitelikteki hukuk kurallarına bağımlı olarak ortaya çıkan, dışa vurulan açıklamalar olarak somutlaşırlar. Başka bir anlatımla, kamu gücünü kullanan idarenin, idari işlem olarak ortaya çıkan irade açıklamalarının mutlaka hukuksal bir temelinin bulunması ve varlıklarını da bu temele dayalı olarak sürdürmeleri gerekir. Buna idarenin kanuniliği ilkesi de denilir. Kanunilik ilkesi, idarenin işlem ve eylemlerinin kanuna dayalı olarak kurulması ve gerçekleştirilmesini ifade eder. İdare, kanunla düzenlenmemiş bir alanda faaliyette bulunamayacağı gibi, faaliyette bulunabilmesi için de kanundan aldığı bir yetkiye sahip olması gerekir. Başlangıçta var olan bir yasa hükmüne dayalı olarak kullanılan bir yetkinin yasal dayanağının hukuka aykırılığı nedeniyle sonradan ortadan kalkması, bu yasal yetkiye dayalı olarak gerçekleşen faaliyetlerin, tesis edilmiş olan işlemlerin zincirleme olarak sakatlanmasına, temelden çökmesine neden olur. Nitekim Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 29.05.2017 tarih ve E:2016/852, K:2017/2326 sayılı kararında “Anayasa’nın 153. maddesinde, Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarının geriye yürümeyeceği kuralı, iptal edilen hükümlere göre kazanılmış olan hakların korunmasına yönelik olup, Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanmış hükümler dikkate alınarak çözümlenmeleri Anayasa’nın üstünlüğü ve Hukuk Devleti ilkesine aykırı olduğu gibi, temyiz incelemesinin Anayasa’ya aykırılığı belirlenerek iptal edilen kurallara göre yapılmasına da olanak bulunmamaktadır.” denilmek suretiyle, Danıştay 12. İdari Dava Dairesi’nin 27.03.2019 tarih ve E:2018/4273, K:2019/2283 sayılı kararında ise; “Anayasanın 153. maddesinin 3. fıkrası “Kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmi Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.”; 5. fıkrası ise, “İptal kararları geriye yürümez.” kuralını taşımaktaysa da, Anayasa Mahkemesi’nce bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde eldeki davaların Anayasaya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasanın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülemez.” denilerek bu durumun açıkça ifade edildiği görülmektedir. Bu durumda, her ne kadar davacı hakkında yapılan güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığından yerleştirmesi yapılmasına rağmen görev verilmemiş ise de, 657 sayılı Kanun’un 48. maddesinin 1. fıkrasının (A) bendinin 8. numaralı alt bendinin 29.11.2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 24.07.2019 tarih ve E:2018/73, K:2019/65 sayılı Anayasa Mahkemesi Kararı ile iptal edildiği, yukarıda alıntısına yer verilen Danıştay kararlarında da belirtildiği gibi Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanmış hükümler dikkate alınarak çözümlenmelerinin Anayasa’nın üstünlüğü ve Hukuk Devleti ilkesine aykırı olacağı açık bulunduğundan, yasal dayanağı ortadan kalkan dava konusu işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir. Öte yandan, dava konusu işlemin icrası halinde davacının kamu görevine girme hakkı ve çalışma hürriyeti engellenmiş olacağından telafisi güç zararlar oluşacağının da kabulü gerekmektedir. Diğer taraftan, dava konusu işlemin sebep unsuru yönünden yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiş olup, davalı idarece 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve ilgili mevzuatı uyarınca davacının diğer atama şartlarını sağlayıp sağlamadığı hususunda değerlendirme yapılarak atama işlemi tesis edilebileceği açıktır. Açıklanan nedenlerle; hukuka aykırılığı açık olan dava konusu işlemlerin uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğabileceğinden 2577 Sayılı Kanunun 27. maddesi uyarınca teminat alınmaksızın yürütülmesinin durdurulmasına, kararın tebliğini izleyen günden itibaren 7 gün içerisinde Ankara Bölge İdare Mahkemesi’ne itiraz yolu açık olmak üzere, 07/01/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Başkan Üye Üye
  4. Herkese iyi günler dilerim. 2015-2020 arasında polislik, subaylık, infaz koruma gibi alımlarda toplam 11 kere mülakata girdim sadece 2016daki polislik mülakatın sözlü mülakat aşamasını da başarılı geçerek yedek olabildim. 2016dan sonra hiçbir mülakatta başarılı olamadım ne olabilir diye düşünmekten kafayı yemek üzereyken bir akşam emniyetten babamı aradılar ifadeniz için emniyete gelebilir misiniz dediler ertesi gün gittik, 2017 yılında babamın okulunda görev yaparken ihraç olan bir öğretmen toplam 5 6 kişinin ismini vererek bir eğitim derneğinde gördüğünü söylemiş ifade bunun içinmiş bu dernek 2013 yada 2014 yılında kendiliğinden kapanmış bir dernek , bu isim veren öğretmen beraat edip göreve iade edilmiş babam hiç açığa alınma ihraç olma gibi bir durumla karşılaşmadı böyle bir şey yaşanınca benim 2017den 2020ye kadar bütün başarız olmamın sebebi babam hakkında açılmış olan ama bizim haberimiz olmadığı bu soruşturmaya bağlıyorum. Bu süreçte 10bin tlden fazla sadece sınavlara girebilmek için para harcadım yitirdiğim gençliğim, umutlarım, hayallerim hiçbirini söylemiyorum bile sonuç olarak babama bir dava bile açılmadan KYOK ile sonuçlandı şimdi devletim beni halen daha terörist olarak görüyormudur tekrar gireceğim polislik vs sınavlarında resmi olarak değilde sözlü mülakatta başarısız oldu denilerek tekrar eleme yapılır mı bu KYOK olması soruşturmanın böyle sonuçlanması olumlu bir şey mi lütfen bilgi sahibi biri bir şeyler söyleyebilir mi teşekkür ederim şimdiden.
  5. Danışay İDDK'nun 2022/417 E., 2022/2233 K. kararında dava konusu olan asıl mesele Arşiv ve Güvenlik Araştırması nedeniyle sözleşmesi bozulan bir personel olmakla birlikte; AYM kararlarının etkileri, özel hayata saygı hakkı, kişisel verilerin korunması hakkı konularında açıklamalar yapmakta referans AYM kararlarının bilgileri paylaşılmaktadır. Bu kapsamda; kamu görevine iade olanların açacakları maddi, manevi tazminat davalarında kullanılabilecek kısımlar var. Önemli olduğun değerlendirdiğim kısımları renklendirdim. DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU 2022/417 E. , 2022/2233 K. "İçtihat Metni" T.C. D A N I Ş T A Y İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU Esas No : 2022/417 Karar No : 2022/2233 TEMYİZ EDEN (DAVACI) : ... VEKİLİ : Av. ... KARŞI TARAF (DAVALI) : ...Genel Komutanlığı VEKİLİ : Av. ... İSTEMİN KONUSU : ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. YARGILAMA SÜRECİ : Dava konusu istem: Manisa ili, ...Jandarma Eğitim Alay Komutanlığında sözleşmeli uzman erbaş olarak görev yapan davacının, arşiv araştırması ve güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığından bahisle sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin 12/08/2017 tarihli işlemin iptali istenilmiştir. İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: .... İdare Mahkemesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararıyla; davacının trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu işlediği, bu kapsamda yapılan ceza yargılaması sonucunda da üzerine atılı suçtan 1 ay 20 gün hapis cezasına mahkûm olduğu, anılan suçun kasten işlenebilen bir suç olduğu gözetilerek, işlenen fiillerin davacının güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz değerlendirilmesini gerektirecek nitelikte olduğu, davacının, hakkında yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz değerlendirilmesinde ve bu değerlendirmeye dayalı olarak sözleşmesi feshedilerek eğitimine son verilip terhis edilmesine dair dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararıyla; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının dayandığı gerekçenin usul ve yasaya uygun olduğu ve istinaf başvurusunun kabulünü gerektirecek başkaca bir neden de bulunmadığı gerekçesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir. Daire kararının özeti: Danıştay Onikinci Dairesinin 20/05/2021 tarih ve E:2018/9192, K:2021/2722 sayılı kararıyla; Bakılan uyuşmazlıkta, dava konusu işlemin dayanağını oluşturan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda elde edilen ve davalı idarece kullanılan davacıya ait kişisel veri niteliğindeki bilgilere, güvenlik soruşturması yapmakla görevli birimler tarafından ulaşılabileceğine ve bu kapsamdaki bilgileri alabileceğine dair yapılan kanuni düzenlemenin (4045 sayılı Kanun'un 1. maddesine eklenen ikinci fıkrasının) Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edildiği ve bu kararın da Resmi Gazete'de yayımlandığı 28/04/2020 tarihinde yürürlüğe girdiği anlaşıldığından, Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğuna dair hüküm ile Danıştayın yerleşmiş içtihatlarıyla istikrarlı bir şekilde belirtildiği üzere, Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa'ya aykırılığı saptanmış hükümler dikkate alınarak çözümlenmesinin, Anayasa'nın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesine aykırı olacağı hususu göz önünde bulundurulduğunda, Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle iptal edilmiş olan Kanun hükmüne göre elde edilen kişisel verilere dayanılarak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlandığından bahisle davacı hakkında tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varıldığı, Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı üzerine, 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu'nun 17/04/2021 tarih ve 31457 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe konulduğu, Bu duruma göre, dava konusu uyuşmazlık temyiz aşamasında iken, 17/04/2021 tarihinde 7315 sayılı Kanun'un Resmi Gazete'de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe konulduğu, Kanun'un 13. maddesinin sekizinci fıkrası ile 4045 sayılı Kanun'un yürürlükten kaldırıldığı ve 14. maddesiyle, 4045 sayılı Kanun'a yapılan atıfların bu Kanun'a yapılmış sayılacağı düzenlemesine yer verilmiş olduğu hususları gözetildiğinde, davalı idarece, 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu'nda öngörülen temel ilkelere, usul ve esaslara uygun olarak davacı hakkında yeniden bir değerlendirme yapılabileceği gerekçesiyle ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararının bozulmasına karar verilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi ısrar kararının özeti: ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdare Dava Dairesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararıyla; davacının trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu işlediği, bu kapsamda yapılan ceza yargılaması sonucunda da üzerine atılı suçtan 1 ay 20 gün hapis cezasıyla mahkûm olduğu, Uzman Erbaş Yönetmeliği'nin 6. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, kasten işlenen bir suçtan 30 günden daha uzun süreli hürriyeti bağlayıcı bir ceza ile mahkum olduğu ve uzman erbaş olmak için gereken şartları taşımadığı anlaşılan davacının, sözleşmesinin anılan hüküm uyarınca feshedildiği, sözleşmesinin güvenlik soruşturmasının olumsuz olması nedeniyle feshedilmediği gerekçesi eklenmek suretiyle istinaf başvurusunun reddi yolundaki ilk kararda ısrar edilmiştir. TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandırılmasına ilişkin işlemin dayanağını oluşturan 4045 sayılı Kanun'un 1. maddesinin 2. fıkrasının Anayasa Mahkemesinin 19/02/2020 tarih ve E:2018/163, K:2020/13 sayılı kararıyla iptal edildiği, dolayısıyla Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararı göz ardı edilerek karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu ileri sürülmektedir. KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, davacının trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan 1 ay 20 gün hapis cezasına mahkum olduğu anlaşıldığından, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz değerlendirilmesinde ve yürüteceği kamu hizmetinin önemi ve niteliği de dikkate alındığında, bu değerlendirmeye dayalı olarak sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı, davacı tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen sebeplerin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı, istemin reddi gerektiği savunulmaktadır. DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ ...DÜŞÜNCESİ : Anayasa Mahkemesinin 4045 sayılı Kanun'un 1. maddesinin 2. fıkrasına ilişkin 19/02/2020 tarih ve E:2018/163, K:2020/13 sayılı, 657 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (A) bendinin (8) numaralı alt bendine ilişkin 24/07/2019 tarih ve E:2018/73; K:2019/65 sayılı ve 4045 sayılı Kanun'un 1. maddesinin 1. fıkrasına ilişkin 03/06/2021 tarih ve E:2020/24; K:2021/39 sayılı norm denetimi kararları ve 27/02/2019 tarih ve 2014/7256 başvuru numaralı Fatih Saraman ve 29/05/2019 tarih ve 2014/15365 başvuru numaralı Turgut Duman kararları başta olmak üzere özel hayata saygı hakkı yönünden bireysel başvuru üzerine verilen pek çok ihlal kararı birlikte değerlendirilerek konu ele alındığında; 4045 sayılı Kanun döneminde tesis edilen güvenlik soruşturması işlemleri bakımından gerekli ve yeterli kanuni düzenleme bulunmadan temel hakka müdahale edildiği sonucuna ulaşılmaktadır. Öte yandan, 4045 sayılı Kanun'un 1. maddesinin dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan halinde yer alan "“…Milli Savunma Bakanlığı, jandarma,…”" ifadesi Anayasa Mahkemesinin 03/06/2021 tarih ve E:2020/24; K:2021/39 sayılı kararıyla iptal edilmiştir. Bu durumda, davalı idarece dava konusu işlem tesis edilirken dayanak alınan yasa kurallarının Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi ve kanuni dayanağı bulunmadan temel hakka müdahale edilmesi nedeniyle dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığından, davacının temyiz isteminin kabulü ile ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: İNCELEME VE GEREKÇE: MADDİ OLAY : Davacı, davalı idare ile imzalanan uzman erbaş sözleşmesi ile uzman erbaş kursiyeri olarak Manisa ili, ...Jandarma Komando Eğitim Alay Komutanlığında göreve başlamış, hakkında yapılan arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması sonucunda ilgili birimlerce "...(...) Asliye Ceza Mahkemesinin E:..., K:...sayılı dosyasında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan ceza aldığı" şeklinde not bildirilmesi üzerine, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması değerlendirme kurulunca davacının arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması "menfi" olarak değerlendirilmiş ve 12/08/2017 onay tarihli işlemle davacının uzman erbaş sözleşmesi feshedilerek davacı terhis edilmiştir. Bunun üzerine, söz konusu işlemin iptali istemiyle temyizen incelenen dava açılmıştır. İLGİLİ MEVZUAT : Anayasa'nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında; herkesin, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olduğu, bu hakkın, kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsadığı, kişisel verilerin, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebileceği, kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usullerin kanunla düzenleneceği hükmüne yer verilmiştir. 24/03/2016 tarih ve 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nun "Özel nitelikli kişisel verilerin işlenme şartları" kenar başlıklı 6. maddesinde; (1)Kişilerin ırkı, etnik kökeni, siyasi düşüncesi, ... ceza mahkûmiyeti ve güvenlik tedbirleriyle ilgili verileri ile biyometrik ve genetik verileri özel nitelikli kişisel veridir. (2) Özel nitelikli kişisel verilerin, ilgilinin açık rızası olmaksızın işlenmesi yasaktır. (3) Birinci fıkrada sayılan sağlık ve cinsel hayat dışındaki kişisel veriler, kanunlarda öngörülen hâllerde ilgili kişinin açık rızası aranmaksızın işlenebilir...”, aynı Kanun'un "İstisnalar" kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrasında; “ Bu Kanun hükümleri aşağıdaki hâllerde uygulanmaz: ... ç) Kişisel verilerin millî savunmayı, millî güvenliği, kamu güvenliğini, kamu düzenini veya ekonomik güvenliği sağlamaya yönelik olarak kanunla görev ve yetki verilmiş kamu kurum ve kuruluşları tarafından yürütülen önleyici, koruyucu ve istihbari faaliyetler kapsamında işlenmesi. d) Kişisel verilerin soruşturma, kovuşturma, yargılama veya infaz işlemlerine ilişkin olarak yargı makamları veya infaz mercileri tarafından işlenmesi…” kurallarına yer verilmiştir. 4045 sayılı Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ve Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun'un 1. maddesinin dava konusu işlem tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan halinde; "Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması; kamu kurum ve kuruluşlarında, yetkili olmayan kişilerin bilgi sahibi olmaları halinde devlet güvenliğinin, ulusal varlığın ve bütünlüğün, iç ve dış menfaatlerin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgelerin bulunduğu gizlilik dereceli birimler ile askeri, emniyet ve istihbarat teşkilatlarında çalıştırılacak kamu personeli ve ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personel hakkında yapılır. Devletin güvenliğini, ulusun varlığını ve bütünlüğünü iç ve dış menfaatlerinin zarar görebileceği ve tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgeler ile gizlilik dereceli kamu personeli ile meslek gruplarının tespiti birim ve kısımlarının tanımlarının yapılması güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının usul ve esasları ile bunu yapacak merciler ve üst kademe yöneticilerinin kimler olduğu Bakanlar Kurulunca yürürlüğe konulacak yönetmelik ile düzenlenir." hükmü bulunmaktadır. 17/04/2021 tarih ve 31457 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu'nun "Amaç ve kapsam" başlıklı 1. maddesinde; "Bu Kanun, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin temel ilkeleri, kimler hakkında yapılacağını, araştırma konusu edilecek bilgi ve belgelerin neler olduğunu, bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağını, hangi mercilerin soruşturma ve araştırma yapacağını, Değerlendirme Komisyonunun oluşumu ve çalışma usul, esaslarını, veri güvenliği ile verilerin saklanma ve silinme sürelerini düzenlemektedir." hükmüne, "Hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılacaklar" başlıklı 3. maddesinde; "(1) Arşiv araştırması, statüsü veya çalıştırma şekline bağlı olmaksızın ilk defa veya yeniden memuriyete yahut kamu görevine atanacaklar hakkında yapılır. (2) Kurum ve kuruluşlarda, yetkili olmayan kişilerin bilgi sahibi olmaları hâlinde devlet güvenliğinin, ulusal varlığın ve bütünlüğün, iç ve dış menfaatlerin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgelerin bulunduğu gizlilik dereceli birimler ile Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, jandarma, emniyet, sahil güvenlik ve istihbarat teşkilatlarında çalıştırılacak kamu personeli ile ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personel, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışacak öğretmenler, üst kademe kamu yöneticileri, özel kanunları uyarınca güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasına tabi tutulan kişiler ile milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birim, proje, tesis, hizmetlerde statüsü veya çalıştırma şekline bağlı olmaksızın istihdam edilenler hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması birlikte yapılır." hükmüne, "Arşiv araştırması" başlıklı 4. maddesinde; "(1) Arşiv araştırması; a) Kişinin adli sicil kaydının, b) Kişinin kolluk kuvvetleri tarafından hâlen aranıp aranmadığının, c) Kişi hakkında herhangi bir tahdit olup olmadığının, ç) Kişi hakkında kesinleşmiş mahkeme kararları ve 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesinin beşinci ve 231 inci maddesinin onüçüncü fıkraları kapsamında alınan kararlar ile kişi hakkında devam eden veya sonuçlanmış olan soruşturma ya da kovuşturmalar kapsamındaki olguların, d) Hakkında kamu görevinden çıkarılma ya da kesinleşmiş memurluktan çıkarma cezası olup olmadığının, mevcut kayıtlardan tespit edilmesidir." hükmüne, "Güvenlik soruşturması" başlıklı 5. maddesinde; "(1) Güvenlik soruşturması, arşiv araştırmasındaki hususlara ilave olarak kişinin; a) Görevin gerektirdiği niteliklerle ilgili kolluk kuvvetleri ve istihbarat ünitelerindeki olgusal verilerinin, b) Yabancı devlet kurumları ve yabancılarla ilişiğinin, c) Terör örgütleri veya suç işlemek amacıyla kurulan örgütlerle eylem birliği, irtibat ve iltisak içinde olup olmadığının, mevcut kayıtlardan ve kişinin görevine yansıyacak hususların denetime elverişli olacak yöntemlerle yerinden araştırılmak suretiyle tespit edilmesidir." hükmüne, "Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasını yapacak birimler" başlıklı 6. maddesinin 1. ve 2. fıkrasında da; "(1) Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve mahalli mülki idare amirlikleri tarafından yapılır. (2) Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli birimler, kendilerine iletilen taleple sınırlı olarak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşları arşivlerinden ve elektronik bilgi işlem merkezlerinden gerekli bilgi ve belgeler ile bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi kapsamındaki karar ve kayıtları almaya yetkilidir." hükmüne yer verilmiştir. Bunun yanında anılan Kanun'un 7. maddesinde, yaptırılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda elde edilen verilerin değerlendirilmesi amacıyla Değerlendirme Komisyonu kurulmasına ve bu komisyonun çalışma esaslarına ilişkin kurallara, "Kişisel Verilerin Korunması" başlıklı Üçüncü Bölümünde, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında erişilen bilgilerin ne şekilde işleneceği, korunacağı, güvenlik önlemlerinin alınacağı, ne kadarlık bir zaman dilimi sonrasında silinip, yok edileceği gibi düzenlemelere yer verilerek, bu kapsamda erişilen bilgilerin kişisel veri kapsamında korunmasına ilişkin kanuni bir çerçeve çizilmiştir. 03/06/2022 tarih ve 31855 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yapılmasına Dair Yönetmelik'in 'Arşiv araştırması' başlıklı 7. maddesinde; "Arşiv araştırması; a) Kişinin adli sicil kaydının, b) Kişinin kolluk kuvvetleri tarafından halen aranıp aranmadığının, c) Kişi hakkında herhangi bir tahdit olup olmadığının, ç) Kişi hakkında kesinleşmiş mahkeme kararları ve 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesinin beşinci ve 231 inci maddesinin on üçüncü fıkraları kapsamında alınan kararlar ile kişi hakkında devam eden veya sonuçlanmış olan soruşturma ya da kovuşturmalar kapsamındaki olguların, d) Hakkında kamu görevinden çıkarılma ya da kesinleşmiş memurluktan çıkarma cezası olup olmadığının, mevcut kayıtlardan tespit edilmesidir."; 'Güvenlik soruşturması' başlıklı 8. maddesinde; " Güvenlik soruşturması, arşiv araştırmasındaki hususlara ilave olarak kişinin; a) Görevin gerektirdiği niteliklerle ilgili kolluk kuvvetleri ve istihbarat ünitelerindeki olgusal verilerinin, b) Yabancı devlet kurumları ve yabancılarla ilişiğinin, c) Terör örgütleri veya suç işlemek amacıyla kurulan örgütlerle eylem birliği, irtibat ve iltisak içinde olup olmadığının, mevcut kayıtlardan ve kişinin görevine yansıyacak hususların denetime elverişli olacak yöntemlerle yerinden araştırılmak suretiyle tespit edilmesidir."; "Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasında izlenecek yöntem" başlıklı 11. maddesinde; Cumhurbaşkanlığının arşiv araştırması ve/veya güvenlik soruşturması talepleri, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığınca ve/veya Emniyet Genel Müdürlüğünce karşılanır. Kurum ve kuruluşların talebi üzerine yapılacak arşiv araştırması, Emniyet Genel Müdürlüğü ve/veya mahalli mülki idare amirliklerince gerçekleştirilir. Dördüncü fıkra hükmü saklı kalmak kaydıyla; ... c) Jandarma Genel Komutanlığında çalıştırılacak kamu personeline, ... ilişkin güvenlik soruşturması ile dördüncü fıkrada yer almayan diğer güvenlik soruşturmaları, doğrudan yapılacak talep üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü ve/veya mahalli mülki idare amirliklerince gerçekleştirilir. İllerden gelen güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması talepleri valilikler tarafından yerine getirilir. ... (7) Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması taleplerinin ilgili kuruma ulaşmasından itibaren; a) Arşiv araştırması sonuçları en geç 30 iş günü, b) Güvenlik soruşturması sonuçları en geç 60 iş günü, içinde talep eden kuruma bildirilir. Soruşturma ve araştırma sonucunu içeren bilgi ve belgeler, ilgilinin işlemini yapan kurum dosyasında asgari “gizli” gizlilik derecesinde aidiyet konusuna göre fiziki ve/veya elektronik ortamda muhafaza edilir. Ancak bu bilgi ve belgelerden istihbari faaliyetlere konu olanlar elektronik ortamda muhafaza edilemez. (9) 6 ncı maddenin üçüncü fıkrası ve bu maddenin sekizinci fıkrası gereğince bildirimde bulunmayan kamu kurum ve kuruluşlarının güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması talepleri güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasını yapacak birimlerce yerine getirilmez." kuralları düzenlenmiştir. 20/09/2005 tarih ve 25942 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Uzman Erbaş Yönetmeliği'nin 6. maddesinin 1. fıkrasının (g) bendinde: "İcra edilen temel askerlik eğitimini başarıyla tamamlayanlardan güvenlik soruşturması uygun olmak veya ilk atamaları doğrudan doğruya kıtla veya birliklere yapılan uzman erbaşlar için güvenlik soruşturması uygun olmak" şartı uzman erbaş olarak alınacaklarda aranacak şartlar arasında sayılmış, 2. fıkrasında: Uzman erbaş olmak için gerek muvazzaflık görevini yaptığı sırada, gerekse terhislerini müteakip başvuruda bulunan ve alınmaları uygun görülen personelin, güvenlik soruşturmaları; kuvvet komutanlıkları veya Jandarma Genel Komutanlığı yahut Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından yaptırılır. Temel askerlik eğitimi sırasında güvenlik soruşturmaları olumlu sonuçlananlar göreve başlatılır, olumsuz sonuçlananların ise Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı ile ilişiği kesilir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin manevi şahsiyetine gölge düşüren veya askerliğin şeref ve haysiyeti ile bağdaşmayacak eylemlerde bulunanlar ile tutum ve davranışları ile yasa dışı siyasi, yıkıcı, bölücü ideolojik görüşü benimseyenler, uzman erbaş olarak istihdam edilmezler" kuralına yer verilmiştir. HUKUKİ DEĞERLENDİRME: Belirli kamu görevlerinde çalıştırılacak personel hakkında uygulanan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının kanuni dayanağını dava konusu işlemlerin tesis edildiği tarih itibarıyla 4045 sayılı Kanun oluşturmaktadır. 4045 sayılı Kanun'da, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının; kamu kurum ve kuruluşlarında yetkili olmayan kişilerin bilgi sahibi olmaları hâlinde devlet güvenliğinin, ulusal varlığın ve bütünlüğün, iç ve dış menfaatlerin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgelerin bulunduğu gizlilik dereceli birimler ile bazı kamu kurum ve kuruluşlarında çalıştırılacak kamu personeli hakkında yapılacağı düzenlenmiştir. 4045 sayılı Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ile Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 1. maddesinin ikinci fıkrasının iptali istemiyle açılan davada, Anayasa Mahkemesinin 28/04/2020 tarih ve 31112 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 19/02/2020 tarih ve E:2018/163, K:2020/13 sayılı kararı ile; "Anayasa’nın 13. maddesinde, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmüne yer verilerek temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğinin ifade edildiği; 20. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağının belirtildiği ve son fıkrasında da herkesin, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olduğu kuralının yer aldığı; 129. maddesinin birinci fıkrasında, memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülüklerinin düzenlendiği; Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında belirtildiği üzere “...adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil; telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, IP adresi, e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm verilerin…” kişisel veri olarak kabul edildiği; kamu görevinde çalıştırılacak kişiler bakımından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması yönünde düzenlemeler getirilmesinin kanun koyucunun takdir yetkisinde olduğu, ancak bu alanda düzenleme öngören kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler uygulama ve özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve muhtemel kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerektiği, kuralda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli olanların bu kapsamda kişisel veri niteliğindeki bilgilere ulaşması öngörülmüşken, Kanun’da bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına, bu bilgilerin ne suretle ve ne kadar süre ile saklanacağına, ilgililerin söz konusu bilgilere itiraz etme imkânının olup olmadığına, bilgilerin bir müddet sonra silinip silinmeyeceğine, silinecekse bu sırada izlenecek usulün ne olduğuna, yetkinin kötüye kullanımını önlemeye yönelik nasıl bir denetim yapılacağına ilişkin herhangi bir düzenlemenin yapılmadığı, bir başka ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir kanuni güvenceler belirlenmeksizin, kuralla güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli olanların bu soruşturma ve araştırma kapsamında kişisel veri niteliğindeki bilgileri almakla yetkili olduklarının belirtildiği, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına, işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesi Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleriyle bağdaşmadığından, kuralın Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerine aykırı olduğu'' gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir. Benzer nitelikte bulunan ve 657 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (A) bendinin (8) numaralı alt bendinin iptali istemiyle açılan davada da yine Anayasa Mahkemesinin 24/07/2019 tarih ve E:2018/73; K:2019/65 sayılı kararıyla; "(...) Bu bağlamda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasıyla elde edilen veriler kişisel veri niteliğindedir. Kuralla güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında kamu mercileri tarafından özel yaşamı ile ilgili sorular sorulması da dâhil olmak üzere bir bireyin özel hayatı, iş ve sosyal yaşamıyla ilgili bilgilerinin alınması, kaydedilmesi ve kullanılması özel hayata saygı hakkına sınırlama niteliğindedir. Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülükleri düzenlenmiştir. Belirtilen hususlar gözetilerek kamu görevlerine atanacak kişiler bakımından birtakım şartlar getirilmesi doğaldır. Bu şekilde aranan nitelikler kamu hizmetinin etkin ve sağlıklı bir biçimde yürütülmesi amacına yöneliktir. Dolayısıyla kamu görevine atanmadan önce kişilerin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasını öngören kural kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Ancak bu alanda düzenleme getiren kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler uygulama ve özel hayatın gizliliğine yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve olası kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerekir. Kuralda güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılması memurluğa alımlarda genel şartlar arasında sayılmasına karşın güvenlik soruşturmasına ve arşiv araştırmasına konu edilecek bilgi ve belgelerin neler olduğuna, bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Diğer bir ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin temel ilkeler belirlenmeksizin kuralla sadece güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması Devlet memurluğuna alımlarda aranacak şartlar arasında sayılmıştır. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda Devlet memurluğuna atanmada esas alınacak kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına ve işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesi Anayasa’nın 13., 20. ve 128. maddeleriyle bağdaşmadığından, kuralın Anayasa’nın 13., 20. ve 128. maddelerine aykırı olduğu'' gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir. Bu haliyle, dava konusu işlemin tesis edildiği tarih itibarıyla davacı hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmasının dayanağını 4045 sayılı Kanun oluşturmaktayken, 4045 sayılı Kanun’un 1. maddesinin ikinci fıkrasının iptali istemiyle açılan davada, Anayasa Mahkemesinin 28/04/2020 tarih ve 31112 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 19/02/2020 tarih ve E:2018/163, K:2020/13 sayılı kararı ile iptal kararı verilmesi üzerine söz konusu iptal kararının gerekçeleri de dikkate alınarak 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu kabul edilmiş ve bu Kanun 17/04/2021 tarih ve 31457 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir. Aktarılan bu süreç itibarıyla, Anayasa Mahkemesi kararlarının muhteviyatı, sonuç ve etkileri, geriye yürümesi ve söz konusu kararlardan önce yürürlükte olan Anayasa'ya aykırı kural döneminde tesis edilen işlemlere karşı açılan ve halen görülmekte olan davaların Anayasa Mahkemesi kararlarından ve bu kararlar uyarınca yapılan yeni yasal düzenlemelerden ne şekilde etkileneceği hususunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Anayasa'nın 153. maddesinin 3. fıkrasında, "Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazete'de yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, Resmi Gazete'de yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez"; 5. fıkrasında da, "İptal kararları geriye yürümez."; 6.fıkrasında ise, "Anayasa Mahkemesi Kararları Resmi Gazete'de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar." kuralları yer almaktadır. Anayasa Mahkemesince bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da belirli hükümlerinin Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde eldeki davaların Anayasa'ya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa'nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülemez. Aksine durum ise, Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğu yönündeki hükme aykırılık oluşturur. Ayrıca, Anayasa'nın 152.maddesinin 3. fıkrasında "...Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır." kuralına yer verilmiştir. Bu hükmün getiriliş amacı ve ruhu Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararlarının, itiraz yoluna başvurulmasını isteyen kişi ya da kişiler tarafından açılan davaların yanı sıra, iptal edilen hüküm ya da hükümler esas alınarak hakkında uygulama yapılmış olan kişiler tarafından açılan ve görülmekte olan davalarda da dikkate alınmasını gerektirmektedir. Bu hukuksal durumun doğal sonucu olarak, bir kanun ya da kanun hükmünde kararnamenin uygulanması nedeniyle dava açmak durumunda kalan ve Anayasa'nın 153. maddesi uyarınca itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulmasını isteme hakkına sahip olan kişilerin açmış olduğu davalarda da; hak veya menfaat ihlaline neden olan kuralın iptal davası veya itiraz yoluyla daha önce yapılan başvuru sonucunda Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olması halinde, iptal hükmünün uyuşmazlık yönünden değerlendirilmesi gerekeceği açık olup; bu durum Anayasanın 152. maddesinin 3. fıkrası hükmü ile Anayasanın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerinin bir gereği olduğundan, Anayasanın 153. maddesinin 5. fıkrasında yer alan iptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesine aykırılık teşkil etmez. Öte yandan, yargı kararları yalnızca hüküm fıkrası ile anlam ifade etmemekte olup, gerekçeleriyle bir bütün oluşturmaktadır. Gerekçenin bir nevi, mahkemece tespit edilen maddi olgular ile hüküm fıkrası arasında bir köprü olduğu söylenebilir. Bu anlamda iptal ya da yürütmenin durdurulması yolunda verilen kararların, gerekçesi ile birlikte dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekir. Zira, Anayasa'nın 141. maddesinin 3. fıkrasında da; "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." denilmek suretiyle bu konuya verilen öneme dikkat çekilmiştir. Bu husus, Anayasa Mahkemesince hukuka aykırılığı saptanan yasal düzenlemeye dayanılarak tesis edilen idari işlemlerin hukuka uygunluk denetimi açısından da önem arz etmektedir. Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasında, Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlayacağı açıkça hükme bağlanmıştır. Tüm bu açıklamalar doğrultusunda, Anayasa Mahkemesinin karar gerekçelerinin de, hüküm fıkrasıyla bir bütün oluşturmasından dolayı bağlayıcı olduğunun kabulü gerekir. Nitekim, Anayasa Mahkemesi de yerleşik içtihat haline gelen birçok kararında gerekçelerinin bağlayıcı olduğunu belirtmiştir (AYM 24/05/1988 tarih ve E:1988/11, K:1988/11 sayılı ve 27/10/2011 tarih ve E:2011/60, K:2011/147 sayılı vb. kararları). Dava konusu uyuşmazlık özelinde; Anayasa Mahkemesinin "arşiv araştırması/güvenlik soruşturması"na ilişkin yukarıda sözü edilen iptal kararlarında, gerek 657 sayılı Kanun gerekse 4045 sayılı Kanun'daki kamu görevine alınmada öngörülen güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması yönündeki iradenin hukuka aykırı olduğuna ilişkin bir gerekçe yer almamakta olup, kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilecek personel hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının hiçbir şekilde yapılamayacağı değil; aksine, güvenlik soruşturması veya arşiv araştırmasına dair temel ilkelerin kanunda gösterilmesi, kişisel verilerin güvenliğine ve özel hayatın gizliliğine ilişkin güvenceleri sağlayan kuralların kanunda yer alması koşuluyla güvenlik soruşturmasının veya arşiv araştırmasının yapılabileceği ve elde edilen bilgilerin kamu görevine girmede dikkate alınabileceği sonucuna varılmıştır. Bu haliyle Anayasa Mahkemesi kararlarındaki gerekçe esasa yönelik değil şekle yönelik olup, kanun koyucu tarafından, şekle ilişkin bu gerekçeler dikkate alınmak suretiyle ve yasal düzenlemelerdeki eksiklikler giderilerek 7315 sayılı Kanun yürürlüğe konulmuştur. 4045 sayılı Kanun'da, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının; kamu kurum ve kuruluşlarında yetkili olmayan kişilerin bilgi sahibi olmaları hâlinde devlet güvenliğinin, ulusal varlığın ve bütünlüğün, iç ve dış menfaatlerin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgelerin bulunduğu gizlilik dereceli birimler ile bazı kamu kurum ve kuruluşlarında çalıştırılacak kamu personeli hakkında yapılacağı düzenlenmiş; 7315 sayılı Kanun'un 5. maddesinde de; statüsü veya çalıştırma şekline bağlı olmaksızın, ilk defa veya yeniden memuriyete yahut kamu görevine atanacaklar hakkında arşiv araştırması yapılabileceği; kurum ve kuruluşlarda, yetkili olmayan kişilerin bilgi sahibi olmaları hâlinde devlet güvenliğinin, ulusal varlığın ve bütünlüğün, iç ve dış menfaatlerin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgelerin bulunduğu gizlilik dereceli birimler ile Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, jandarma, emniyet, sahil güvenlik ve istihbarat teşkilatlarında çalıştırılacak kamu personeli ile, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personel, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışacak öğretmenler, üst kademe kamu yöneticileri, özel kanunları uyarınca güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasına tabi tutulan kişiler ile milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birim, proje, tesis, hizmetlerde statüsü veya çalıştırma şekline bağlı olmaksızın istihdam edilenler hakkında, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının birlikte yapılacağı belirtilmiştir. Ayrıca 7315 sayılı Kanunla, Anayasa Mahkemesi kararları doğrultusunda, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin temel ilkeler belirlenmiş; kimler hakkında yapılacağı, araştırma konusu edilecek bilgi ve belgelerin neler olduğu, bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağı, hangi mercilerce soruşturma ve araştırma yapılacağı, bu kapsamda Değerlendirme Komisyonunun oluşumu ve çalışma usul, esasları, kişisel veri güvenliği ile kişisel verilerin saklanma ve silinme süreleri düzenlenmiştir. Bu itibarla, Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararlarındaki gerekçe, şekle ilişkin olduğundan ve bu kararlardaki, kanuni düzeyde eksik düzenleme bulunduğu yolundaki gerekçeler dikkate alınmak suretiyle, kanun koyucu tarafından 7315 sayılı Kanunla yeni yasal düzenleme yapılarak bu konudaki eksiklikler giderildiğinden; kişisel verilerin güvenliğinin sağlanması ve özel hayatın gizliliğinin korunması amacına yönelik anılan Kanun ile getirilen çerçeve de dikkate alınarak, uyuşmazlığın esasının incelenmesi gerekmektedir. Kural olarak kanunların, aksi belirtilmedikçe yürürlüğe girdikleri tarihten itibaren uygulanmaya başlanacağı ve bu tarihten sonra meydana gelen olaylara tatbik edileceği, ayrıca, hukuka uygunluk karinesinden yararlanan ve iptal edilmediği ya da yürürlükten kaldırılmadığı sürece, hukuk aleminde varlığını ve etkilerini devam ettiren idari işlemlerin hukuki denetiminin, tesis edildiği dönemde yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri çerçevesinde gerçekleştirileceği açık ise de; Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararında belirtilen eksikliklerin giderildiği, 7315 sayılı Kanun ile getirilen çerçeve kuralların, özel hayata saygı hakkına ve kişisel verilerin korunmasına ilişkin ilkelere yönelik, kişilerin lehine olan ve kişilere güvence sağlayan kurallar olduğu, bu kuralların temel insan haklarının korunmasına yönelik olması sebebi ile anılan temel hakların korunması yönünden yargısal denetimde her zaman değerlendirilebileceği hususları dikkate alındığında; mülga 4045 sayılı Kanun döneminde tesis edilen ve somut uyuşmazlıkta olduğu gibi, henüz yargılaması devam eden işlemlerin, özel hayata saygı hakkı ve kişisel verilerin korunmasına yönelik ilkelere uygunluğunun denetimi yönünden, 7315 sayılı Kanun ile öngörülen esaslara göre değerlendirme yapılabileceği ve bu durumun kanunların geriye yürümezliği ilkesini ihlal edici nitelikte olmayacağı sonucuna varılmıştır. Bakılan uyuşmazlıkta, davacının "trafik güvenliğini tehlikeye sokmak" suçundan ...(...) Asliye Ceza Mahkemesinin E:..., K:...sayılı kararıyla 1 ay 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına dair yargı kararına ilişkin kayıtların, davalı idarece yapılan arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması sonucunda temin edildiği ve bu kayıtlar dikkate alınmak suretiyle, davacının sözleşmesinin feshedilmesi yönünde işlem tesis edildiği anlaşılmaktadır. Olayda, Emniyet Genel Müdürlüğü birimleri ve mahalli mülki idare amirliklerince güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapıldığı, bu kapsamda arşiv araştırmasının konuları arasında yer alan kişi hakkında kesinleşmiş mahkeme kararının tespit edildiği, eldeki bu bilgilerin Jandarma Genel Komutanlığına bildirildiği, anılan Komutanlık bünyesinde yer alan Değerlendirme Komisyonu tarafından yapılan değerlendirmenin Personel Temin Merkezi Komutanlığı eliyle davacının eğitim aldığı okula bildirildiği ve bunun üzerine davacının sözleşmesinin feshi yolunda tesis edilen işlemin 1, 2 ve 3. sicil amirlerinin uygun değerlendirmeleri ile birlikte eğitim merkezi komutanınca onaylandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, 7315 sayılı Kanun hükümlerine göre; kişi hakkında kesinleşmiş mahkeme kararlarının tespit edilebileceği öngörülmüş olduğundan ve aynı Kanun'un öngördüğü usuli güvencelere de uygun olarak dava konusu işlemin tesis edildiği anlaşıldığından, dava konusu işlemde, işlemin tesis edilme usulü bakımından bir hukuka aykırılık görülmemiştir. Öte yandan, işin esası değerlendirildiğinde; güvenlik soruşturması sonucu elde edilen bilgilerin değerlendirilmesi konusunda idarelerin takdir hakkı bulunmakta olup, somut olayda idarenin takdir yetkisini hukuka aykırı kullandığından söz edilmesini gerektirir bir durum bulunmadığından, davacının sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin dava konusu işlemde ve davanın reddine ilişkin karara karşı yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki ısrar kararında sonucu itibarıyla hukuki isabetsizlik görülmemiştir. KARAR SONUCU: Açıklanan nedenlerle; 1. Davacının temyiz isteminin reddine, 2. Davanın reddine ilişkin .... İdare Mahkemesi kararına yönelik yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesinin temyize konu ...tarih ve E:..., K:...sayılı ısrar kararının, yukarıda belirtilen gerekçe ile ONANMASINA, 3. Kesin olarak, 16/06/2022 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi. KARŞI OY X- Manisa ili, ...Jandarma Eğitim Alay Komutanlığında sözleşmeli uzman erbaş olarak görev yapan davacının, arşiv araştırması ve güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığından bahisle sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin 12/08/2017 tarihli işlemin iptali istemiyle açılan davada verilen davanın reddine yönelik kararın davacı tarafından temyizen incelerek bozulması istenilmektedir. İLGİLİ MEVZUAT: 4045 sayılı "Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ve Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun"un 1. maddesinin dava konusu bireysel işlem tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan halinde; "Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması; ... askeri, emniyet ve istihbarat teşkilatlarında çalıştırılacak kamu personeli ve ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personel hakkında yapılır. Devletin güvenliğini, ulusun varlığını ve bütünlüğünü iç ve dış menfaatlerinin zarar görebileceği ve tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgeler ile gizlilik dereceli kamu personeli ile meslek gruplarının tespiti birim ve kısımlarının tanımlarının yapılması güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının usul ve esasları ile bunu yapacak merciler ve üst kademe yöneticilerinin kimler olduğu Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulacak yönetmelik ile düzenlenir." hükmü bulunmaktadır. 24/03/2016 tarih ve 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nun "Özel Nitelikli Kişisel Verilerin İşlenme Şartları" kenar başlıklı 6. maddesinde; "(1)Kişilerin ırkı, etnik kökeni, siyasi düşüncesi, ... ceza mahkûmiyeti ve güvenlik tedbirleriyle ilgili verileri ile biyometrik ve genetik verileri özel nitelikli kişisel veridir. (2) Özel nitelikli kişisel verilerin, ilgilinin açık rızası olmaksızın işlenmesi yasaktır. (3) Birinci fıkrada sayılan sağlık ve cinsel hayat dışındaki kişisel veriler, kanunlarda öngörülen hâllerde ilgili kişinin açık rızası aranmaksızın işlenebilir...”; "İstisnalar" kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrasında; “ Bu Kanun hükümleri aşağıdaki hâllerde uygulanmaz: ... ç) Kişisel verilerin millî savunmayı, millî güvenliği, kamu güvenliğini, kamu düzenini veya ekonomik güvenliği sağlamaya yönelik olarak kanunla görev ve yetki verilmiş kamu kurum ve kuruluşları tarafından yürütülen önleyici, koruyucu ve istihbari faaliyetler kapsamında işlenmesi. d) Kişisel verilerin soruşturma, kovuşturma, yargılama veya infaz işlemlerine ilişkin olarak yargı makamları veya infaz mercileri tarafından işlenmesi…” kurallarına yer verilmiştir. HUKUKİ DEĞERLENDİRME: Bazı kamu hizmetlerinde çalıştırılacak personel hakkında yaptırılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yasal dayanağını dava konusu işlemlerin tesis edildiği tarih itibarıyla 4045 sayılı Yasa oluşturmaktadır. 4045 sayılı Yasa'da, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının; kamu kurum ve kuruluşlarında yetkili olmayan kişilerin bilgi sahibi olmaları hâlinde devlet güvenliğinin, ulusal varlığın ve bütünlüğün, iç ve dış menfaatlerin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgelerin bulunduğu gizlilik dereceli birimler ile bazı kamu kurum ve kuruluşlarında çalıştırılacak kamu personeli hakkında yapılacağı öngörülmüştür. 4045 sayılı "Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ile Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun"un 1. maddesinin ikinci fıkrasının iptali istemiyle açılan davada, Anayasa Mahkemesinin 28/04/2020 tarih ve 31112 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 19/02/2020 tarih ve E:2018/163, K:2020/13 sayılı kararıyla; "...Dava konusu kural, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli birimler tarafından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında kişilerin kişisel veri niteliğindeki özel hayatı, iş ve sosyal yaşamıyla ilgili bilgilerinin alınmasına, hakkındaki suç işlediğine dair iddiaların değerlendirildiği Cumhuriyet savcılığı, hâkim veya mahkeme kararlarının tutulduğu kayıtlara ulaşılmasına ve bu kayıtların kullanılmasına imkân tanıması nedeniyle kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sınırlama getirmektedir. 13. Anayasa’nın 20. maddesi uyarınca kişisel veriler ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Anayasa’nın 13. maddesinde de 'Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.' hükmüne yer verilerek temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği ifade edilmiştir. Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleri uyarınca kişisel verilerin korunmasını isteme hakkını sınırlamaya yönelik kanuni bir düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir. 14. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde, kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır. 15. Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülükleri düzenlenmiştir. Belirtilen husus gözetilerek kamu görevinde çalıştırılacak kişiler bakımından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması yönünde düzenlemeler getirilmesi kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Ancak bu alanda düzenleme öngören kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler uygulama ve özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve muhtemel kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerekir. 16. Kuralda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli olanların bu kapsamda kişisel veri niteliğindeki bilgilere ulaşması öngörülmüşken Kanun’da bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına, bu bilgilerin ne suretle ve ne kadar süre ile saklanacağına, ilgililerin söz konusu bilgilere itiraz etme imkânının olup olmadığına, bilgilerin bir müddet sonra silinip silinmeyeceğine, silinecekse bu sırada izlenecek usulün ne olduğuna, yetkinin kötüye kullanımını önlemeye yönelik nasıl bir denetim yapılacağına ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Diğer bir ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir kanuni güvenceler belirlenmeksizin, kuralla güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli olanların bu soruşturma ve araştırma kapsamında kişisel veri niteliğindeki bilgileri almakla yetkili oldukları belirtilmiştir. 17. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına, işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesi Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleriyle bağdaşmamaktadır....." gerekçesiyle kural, Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerine aykırı bulunarak iptal edilmiştir. Benzer nitelikte bulunan ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesinin (A) bendinin (8) numaralı alt bendinin iptali istemiyle açılan davada da yine Anayasa Mahkemesinin 24/07/2019 tarih ve E:2018/73; K:2019/65 sayılı kararıyla; "...162. Kuralla güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılması devlet memurluğuna alımlarda genel şartlar arasında sayılmıştır. Buna göre bir kişinin devlet memuru olabilmesi için güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırmasının da yapılması gerekmektedir. 163. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağı belirtilmiş; üçüncü fıkrasında da 'Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir' denilerek kişisel verilerin korunması özel hayatın gizliliğinin korunması kapsamında güvenceye kavuşturulmuştur. Anayasa’nın 13. maddesinde de temel hak ve hürriyetlerin yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği ifade edilmiştir. 164. Anayasa’nın 128. maddesinin ikinci fıkrasında 'Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır' hükmüne yer verilerek memurlar ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri ve atanmalarına ilişkin hususların kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. 165. Kanuni düzenleme ilkesi, düzenlenen alanda temel ilkelerin kanunla konulmasını ve çerçevenin kanunla çizilmesini ifade etmektedir. Bu ilke uyarınca kamu görevlilerinin nitelikleri ve atanmalarına ilişkin kuralların kanunda gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekmektedir. 166. Kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı, insan onurunun korunması ve bireyin kişiliğini serbestçe geliştirebilmesi hakkının özel bir biçimi olarak bireyin hak ve özgürlüklerini kişisel verilerin işlenmesi sırasında korumayı amaçlamaktadır. 167. Anayasa’nın 20. maddesi uyarınca kişisel veriler ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Dolayısıyla kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sağlanan anayasal güvencenin yaşama geçirilebilmesi için bu hakkı ilgilendiren yasal düzenlemelerin açık, anlaşılabilir ve söz konusu hakkın kullanılabilmesine elverişli olması gerekir. Ancak böyle bir düzenleme ile kişilerin özel hayatlarını ilgilendiren veri, bilgi ve belgelerin resmî makamların keyfî müdahalelerine karşı korunması mümkün hâle gelebilir. 168. 24/3/2016 tarihli ve 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun 3. maddesine göre kişisel veri, kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgiyi ifade etmektedir. Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere '...adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil; telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, IP adresi, e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm veriler…' kişisel veri olarak kabul edilmektedir (AYM, E.2013/122, K.2014/74, 9/4/2014; E.2014/149, K.2014/151, 2/10/2014; E.2014/74, K.2014/201, 25/12/2014; E.2014/180, K.2015/30, 19/3/2015; E.2015/32, K.2015/102, 12/11/2015). 169. Bu bağlamda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasıyla elde edilen veriler kişisel veri niteliğindedir. Kuralla güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında kamu mercileri tarafından özel yaşamı ile ilgili sorular sorulması da dâhil olmak üzere bir bireyin özel hayatı, iş ve sosyal yaşamıyla ilgili bilgilerinin alınması, kaydedilmesi ve kullanılması özel hayata saygı hakkına sınırlama niteliğindedir. 170. Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülükleri düzenlenmiştir. Belirtilen hususlar gözetilerek kamu görevlerine atanacak kişiler bakımından birtakım şartlar getirilmesi doğaldır. Bu şekilde aranan nitelikler kamu hizmetinin etkin ve sağlıklı bir biçimde yürütülmesi amacına yöneliktir. Dolayısıyla kamu görevine atanmadan önce kişilerin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasını öngören kural kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Ancak bu alanda düzenleme getiren kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler uygulama ve özel hayatın gizliliğine yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve olası kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerekir. 171. Kuralda güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılması memurluğa alımlarda genel şartlar arasında sayılmasına karşın güvenlik soruşturmasına ve arşiv araştırmasına konu edilecek bilgi ve belgelerin neler olduğuna, bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Diğer bir ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilen kullanılmasına ilişkin temel ilkeler belirlenmeksizin kuralla sadece güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması devlet memurluğuna alımlarda aranacak şartlar arasında sayılmıştır. 172. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda devlet memurluğuna atanmada esas alınacak kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına ve işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesi Anayasa’nın 13., 20. ve 128. maddeleriyle bağdaşmamaktadır..." gerekçesiyle kural, Anayasa’nın 13., 20. ve 128. maddelerine aykırı bulunarak iptal edilmiştir. Belirtilen bu kararlara ek olarak, Anayasa Mahkemesinin 03/06/2021 tarih ve E:2020/24; K:2021/39 sayılı kararıyla; "...40. Anayasa Mahkemesi 24/7/2019 tarihli ve E.2018/73, K.2019/65 sayılı, 19/2/2020 tarihli ve E.2018/163, K.2020/13 sayılı kararlarında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmasını öngören kuralları incelemiştir. Bu kararlarda Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülükleri olan memurların ve kamu görevlilerinin kamu görevlerine atanmalarında birtakım şartların aranmasının doğal olduğu, bu kapsamda kamu görevine atanmadan önce kişilerin güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının yapılmasını öngören kuralların kanun koyucunun takdir yetkisinde bulunduğu belirtilmiştir. Bununla birlikte anılan kararlarda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin temel ilkelerin kanunda düzenlenmesi gerektiği ifade edilmiştir (bkz. sırasıyla §§ 170, 171; §§ 15, 16). 41. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağı belirtilmiş; üçüncü fıkrasında da 'Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir' denilerek kişisel verilerin korunması özel hayatın gizliliğinin korunması kapsamında güvenceye kavuşturulmuştur. 42. Kişisel verilerin korunmasını isteme hakkı, insan onurunun korunması ve bireyin kişiliğini serbestçe geliştirebilmesi hakkının özel bir biçimi olarak bireyin hak ve özgürlüklerini kişisel verilerin işlenmesi sırasında korumayı amaçlamaktadır. 43. Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında belirtildiği üzere '...adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil; telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, IP adresi, e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm veriler…' kişisel veri olarak kabul edilmektedir (AYM, E.2013/122, K.2014/74, 9/4/2014; E.2014/149, K.2014/151, 2/10/2014; E.2014/74, K.2014/201, 25/12/2014; E.2014/180, K.2015/30, 19/3/2015; E.2015/32, K.2015/102, 12/11/2015). 44. Bu bağlamda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasıyla elde edilen veriler kişisel veri niteliğindedir. İtiraz konusu kurallar, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli birimler tarafından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında kişilerin kişisel veri niteliğindeki özel hayatı, iş ve sosyal yaşamıyla ilgili bilgilerinin alınmasına ve bu kayıtların kullanılmasına imkân tanıması nedeniyle kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sınırlama getirmektedir. 45. Anayasa’nın 20. maddesi uyarınca kişisel veriler ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Anayasa’nın 13. maddesinde de 'Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.' hükmüne yer verilerek temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği ifade edilmiştir. Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleri uyarınca kişisel verilerin korunmasını isteme hakkını sınırlamaya yönelik kanuni bir düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir. 46. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde, kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır. 47. Anayasa’nın 129. maddesinin birinci fıkrasında memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülükleri düzenlenmiştir. Belirtilen husus gözetilerek kamu görevinde çalıştırılacak kişiler bakımından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması yönünde düzenlemeler getirilmesi kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Ancak bu alanda düzenleme öngören kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler uygulama ve özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve muhtemel kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerekir. 48. Kurallar Millî Savunma Bakanlığı, jandarma ve ceza infaz kurumları ile tutukevlerinde çalışacak personel hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasını zorunlu kılmıştır. Buna karşın kişisel veri niteliğindeki bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına, bu bilgilerin ne suretle ve ne kadar süre ile saklanacağına, ilgililerin söz konusu bilgilere itiraz etme imkânının olup olmadığına, bilgilerin bir müddet sonra silinip silinmeyeceğine, silinecekse bu sırada izlenecek usulün ne olduğuna, yetkinin kötüye kullanımını önlemeye yönelik nasıl bir denetim yapılacağına ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Diğer bir ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir kanuni güvenceler belirlenmeksizin güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının usul ve esasları ile bunu yapacak merciler ile üst kademe yöneticilerinin tespiti yönetmeliğe bırakılmıştır. 49. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına, işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesi Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleriyle bağdaşmamaktadır (benzer yönde bkz. AYM, E.2018/73, K.2019/65, 24/7/2019, §§ 171, 172; AYM, E.2018/163, K.2020/13, 19/2/2020, §§ 16, 17; Fatih Saraman [GK], B. No: 2014/7256, 27/2/2019, §§ 89, 90; Turgut Duman, B. No: 2014/15365, 29/5/2019, § 88)...' gerekçesiyle kural, Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerine aykırı bulunarak '…Milli Savunma Bakanlığı, jandarma,…' ve '…ve ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personel…' ibareleri yönünden iptal edilmiştir. Bu haliyle, dava konusu işlemin tesis edildiği tarih itibarıyla kamu görevlerinde çalıştırılacak personel hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmasının dayanağını 4045 sayılı Yasa oluşturmaktadır. 4045 sayılı Yasa'nın 1. maddesinin ikinci fıkrasının iptali istemiyle açılan davada, Anayasa Mahkemesinin 28/04/2020 tarih ve 31112 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 19/02/2020 tarih ve E:2018/163, K:2020/13 sayılı kararı ile iptal kararı verilmesi üzerine söz konusu iptal kararının gerekçeleri de dikkate alınarak 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu kabul edilmiş ve bu Kanun 17/04/2021 tarih ve 31457 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu durumda, söz konusu kararlardan önce yürürlükte olan Anayasa'ya aykırı kural döneminde tesis edilen işlemlere karşı açılan ve halen görülmekte olan davaların Anayasa Mahkemesi kararlarından ne şekilde etkileneceği konusunun irdelenmesi gerekmektedir. Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası "Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmi Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez."; dördüncü fıkrası "İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukuki boşluğu dolduracak kanun teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar."; beşinci fıkrası ise, "İptal kararları geriye yürümez." kuralını taşımaktadır. Anayasa Mahkemesince bir yasanın veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde eldeki davaların Anayasaya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasanın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülemez. Bir başka anlatımla, Anayasa Mahkemesinin, iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihi ileriye dönük olarak ertelemiş bulunması öncelikle yasama organına aynı konuda, iptal kararının gerekçesine uygun olarak yeni bir düzenleme için olanak tanımak ve ortada hukuki bir boşluk yaratmamak amacına yönelik olup her durumda yargı mercilerinin bakmakta oldukları uyuşmazlıklarda hukuka ve Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiş kuralları uygulaması ve uyuşmazlıkları bu kurallara göre çözümlemesi sonucunu doğurmaz. Anayasa Mahkemesince iptal kararının yürürlüğe girmesi için verilen sürenin, Mahkemenin iptal kararının gerekçesiyle birlikte dikkate alınması ve yorumlanması gerekmektedir. Öte yandan, Anayasa'nın 153.maddesinde yer alan ve iptal kararlarının geriye yürümezliğine ilişkin bulunan kural, iptal edilen hükümlere göre kazanılmış olan hakların ortadan kaldırılmasına veya toplum huzurunun bozulmasına yol açacak sonuçları önlemek amacıyla kabul edilmiş olup, bu kuralın mutlak anlamda anlaşılıp uygulanamayacağı; özellikle bir davaya bakmakta olan mahkeme tarafından itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine götürülen konularda uygulanmasının mümkün olmadığı, aksi halde Anayasa'nın 152. maddesinde düzenlenmiş olan "Anayasa'ya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi" (itiraz) yolunun hukuk ve uygulama yönünden sonuçsuz kalacağı yargısal içtihatlarla kabul edilmiş bulunmaktadır. Nitekim Anayasa'nın, itiraz yoluna başvurulan yasa ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararının beş ay içinde gelmemesi halinde mahkemenin davayı yürürlükteki yasa hükümlerine göre sonuçlandıracağına işaret edilen 152. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır." yolundaki kural da Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararlarının, bu karardan önce açılmış bulunan ve bakılmakta olan davalarda uygulanması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu hukuksal durumun doğal sonucu olarak, bir yasa ya da Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin uygulanması nedeniyle dava açmak durumunda kalan ve Anayasanın 153. maddesi uyarınca itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulmasını isteme hakkına sahip olan kişilerin de, olayımızda olduğu gibi, hak veya menfaatlerini ihlal eden kuralın iptal davası veya itiraz yoluyla daha önce yapılan başvuru sonucunda Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olması halinde iptal hükmünün hukuki sonuçlarından yararlanmaları gerekeceği açıktır. Aksi halde Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararının uygulama tarihinin yukarıda belirtilen amaçla ayrıca belirlenmesi halinde iptal edilen yasa kuralının uygulanmasının sürdürülmesi nedeniyle bu uygulamaya karşı dava yoluna başvuracakların iptal kararının hukuki sonuçlarından yararlanamayacaklarının kabulü; bir yandan dava yoluna başvuran herkes için Anayasa ile tanınmış olan itiraz hakkının bunlar için fiilen işlemez hale getirilerek ortadan kalkması ve iptal kararının uygulanamaması, öte yandan Anayasa'ya aykırılığı hükmen saptanmış olan bir yasa kuralının uygulanmasının hukuken korunması gibi bir sonuca neden olur ki, bu durumun Anayasanın üstünlüğü ve Hukuk Devleti ilkesine aykırı düşeceğinin kabulü gerekir. Dava konusu bireysel işlem bu bağlamda ele alındığında; Bilindiği gibi bir olay ve işleme o sırada yürürlükte olan hukuk kurallarının uygulanmasına “hemen uygulama” ilkesi, bir olaya ve işleme daha sonra yürürlüğe girmiş bir hukuk kuralının uygulanmasına “geçmişe yürüme” ilkesi denilmekte olup, genel hukuk kuralı olan “hemen uygulama” ilkesi gereğince yeni mevzuatın ya da mevzuatta yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten sonraki olay ve işlemlere uygulanması gerekmektedir. Kural olarak yasalar aksi belirtilmedikçe yürürlüğe girdikleri tarihten itibaren uygulanmaya başlanır ve bu tarihten sonra meydana gelen olaylara tatbik edilirler. Yasalarda yer alan geçici maddeler ise kural olarak, söz konusu yasa kapsamına girenlerin asıl maddelerle getirilen yeni hukuki durumlara geçiş sürecini (intibakını) düzenlemektedirler. Bu bağlamda, yasal düzenlemelerin yürürlüğe girdiği tarihten önceki olaylara uygulanması, ancak istisnai durumlarda ve geçici maddelerde açıkça düzenlenmesi halinde mümkündür. Bu doğrultuda, uyuşmazlıkta, dava konusu bireysel işlemin hukuki denetiminin işlemin tesis edildiği tarihte mevcut olan yasal düzenlemeler esas alınarak yapılması gerekmekte olup, olay tarihinden sonra kabul edilen ve davacı aleyhine, kişi hakkında kesinleşmiş mahkeme kararlarının tespit edilmesine imkan sağlayan yasal mevzuatın dikkate alınmaması gerekmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yukarıda yer verilen 03/06/2021 tarih ve E:2020/24; K:2021/39 sayılı kararında da;" ... 38. İtiraz konusu kuralların da yer aldığı 4045 sayılı Kanun 7/4/2021 tarihli ve 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu’nun 13. maddesinin (8) numaralı fıkrasıyla yürürlükten kaldırılmıştır. Başvuran Mahkemede bakılmakta olan davalara konu işlemler itiraz konusu kuralların yürürlükte olduğu dönemde bu kurallar uyarınca tesis edilmiştir. 7315 sayılı Kanun, kuralların dayanak teşkil ettiği işlemlerin hukuki etkilerine dair geçmişe yönelik herhangi bir özel hüküm içermemektedir. Hukuka uygunluk karinesinden yararlanan ve iptal edilmediği ya da yürürlükten kaldırılmadığı sürece hukuk aleminde varlığını ve etkilerini devam ettiren idari işlemlerin hukuki denetimi, tesis edildiği dönemde yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Bu bağlamda başvuran Mahkeme de yürürlükten kalkmış olan kuralları, dava konusu idari işlemlerin hukuki denetimini gerçekleştirirken denetleyici norm olarak gözetmek durumundadır. Başka bir ifadeyle kurallar bakılmakta olan davalarda uyuşmazlığın çözümü için uygulanacak kural olma niteliğini sürdürmektedir. Bu itibarla kuralların yürürlükten kaldırılmış olmalarının esaslarının incelenmesinde herhangi bir etkisi bulunmamaktadır."... ifadelerine yer verilerek söz konusu uyuşmazlıklar bakımından yapılacak olan hukuki denetimin, işlemin tesis edildiği tarih itibarıyla mevcut olan kurallar çerçevesinde yapılacağına işaret edilmiştir. Bu kapsamda dava konusu işlem değerlendirildiğinde; yukarıda metnine yer verilen 4045 sayılı Kanun'un 1. maddesinin işlem tarihindeki halinde; kişilerin geçmiş ceza mahkûmiyetlerine ilişkin kayıtlar bakımından hangi suçların kamu görevine girmeye engel olacağı konusunda hiçbir belirleme yapılmadığı, suçlar arasında herhangi bir ayrım ve derecelendirme öngörülmediği ve güvenlik soruşturması veya arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlandırılmasının bir sebebi olup olmayacağı hususunda herhangi bir düzenlemeye yer verilmediği anlaşılmaktadır. Öte yandan, dava konusu işlemin tesisinden sonra, 08/11/2016 tarih ve 6775 sayılı "Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname"nin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun ile kabul edilerek kanunlaşan 25/07/2016 tarih ve 668 sayılı OHAL KHK'sının 6. maddesi ile Jandarma Genel Komutanlığı İçişleri Bakanlığına bağlanmış ve bu doğrultuda 01/02/2018 tarih ve 7078 sayılı Kanun'un 83. maddesi ile kabul edilerek kanunlaşan 15/08/2017 tarih ve 694 sayılı OHAL KHK'sının 87. maddesi ile 4045 sayılı Kanun'un 1. maddesinin dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan halinde yer alan "askeri, emniyet" ibaresi "Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, jandarma, emniyet, sahil güvenlik" şeklinde değiştirilmiş ve bu değişiklik ile madde metnine eklenen "jandarma" ifadesi Anayasa Mahkemesinin yukarıda özetine yer verilen 03/06/2021 tarih ve E:2020/24; K:2021/39 sayılı kararıyla iptal edilmiştir. Bu durumda, davalı idarece dava konusu işlem tesis edilirken dayanak alınan yasa kurallarının Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi nedeniyle hukuki dayanaktan yoksun kalan dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle; Bölge İdare Mahkemesince verilen ısrar kararının yukarıda yer verilen gerekçe ile bozulması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.
  6. https://www.danistay.gov.tr/upload/yayinlar/20_05_2019_043122.pdf sayfa 112. T.C. D A N I Ş T A Y İkinci Daire Esas No : 2004/1029 Karar No : 2004/1456 Özeti : Üyesi bulunduğu sendika adına yürütülen etkinliklere ilişkin bulunan, somut bilgi ve belgeye dayanmayan istihbari nitelikteki bilgilerin; başarılı olan davacının yurtdışı göreve gönderilmemesine neden oluşturamayacağı hakkında. Kararın Düzeltilmesini İsteyen (Davacı): … Karşı Taraf : Milli Eğitim Bakanlığı İsteğin Özeti : Danıştay Beşinci Dairesince verilen 14.1.2004 günlü, E:2003/4799, K:2004/5 sayılı kararın dilekçede yazılı nedenlerle düzeltilmesi isteminden ibarettir. Cevabın Özeti : Düzeltilmesi istenen kararın yöntem ve yasaya uygun olduğu, bu nedenle istemin reddi gerektiği yolundadır. Danıştay Tetkik Hakimi :… Düşüncesi : Karar düzeltme isteminin kabul edilerek Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. Danıştay Savcısı : … Düşüncesi : Kararın düzeltilmesi dilekçesinde ileri sürülen nedenler, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54 üncü maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi gerekeceği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Hüküm veren Danıştay İkinci Dairesi'nce işin gereği düşünüldü: … Lisesi Edebiyat Öğretmeni olan davacı, Türk Cumhuriyetleri ve Türk topluluklarında görevlendirilmesine ilişkin 23.8.2001 günlü talebinin cevap verilmemek suretiyle reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle dava açmıştır. Ankara 7. İdare Mahkemesinin 30.12.2002 günlü, E:2001/1622, K:2002/1770 sayılı kararıyla; kendisini ve devleti dış ülke vatandaşları ve makamları nezdinde temsil etme yeteneği ve niteliği bulunan öğretmenleri seçerek göndermek konusunda görevli ve sorumlu olan davalı idare tarafından, yurtdışı görevlendirme gibi hassas bir konuda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması bakımından olumlu sonuç alınmayan davacının, değerlendirme komisyonunca yurtdışında görevlendirilmemesine ilişkin olarak tesis edilen işlemde hizmet gereklerine ve kamu yararına aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Davacının anılan karara karşı yapmış olduğu temyiz başvurusu Danıştay Beşinci Dairesince verilen 14.1.2004 günlü, E:2003/4799, K:2004/5 sayılı kararla reddedilerek İdare Mahkemesi kararı onanmıştır. Davacı, davalı idarenin Yurtdışı Eğitim-Öğretim Genel Müdürlüğünün 18.12.2000 gün ve 2000/115 sayılı Genelgesindeki esas ve usullere göre Türk Cumhuriyetleri ve Türk topluluklarındaki Milli Eğitim Bakanlığı işbirliğinde açılan öğretim kurumlarında öğretmen ihtiyacı için yapılan Mesleki Yeterlik Sınavı ve Temsil Yeteneği Mülakatında başarılı olmasına karşın görevlendirmesinin yapılmadığını ileri sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının bozulmasını istemektedir. 113 Davacı tarafından verilen karar düzeltme dilekçesinde ileri sürülen hususlar 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54/1-c maddesine uygun bulunduğundan Danıştay Beşinci Dairesince verilen 14.1.2004 günlü, E:2003/4799, K:2004/5 sayılı karar kaldırılarak uyuşmazlığın esasına geçildi. 12.4.2000 gün ve 24018 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliğinin "Hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılacak personel" başlıklı 8. maddesinin 2. paragrafında, Emniyet Genel Müdürlüğü ve mahalli mülki amirliklerin, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasını; bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşlarının gizlilik dereceli birim ve kısımları ile yurtdışı teşkilatında ve askeri, emniyet, istihbarat teşkilatlarında ve ceza infaz kurumu ve tutukevlerinde çalıştırılacak personel hakkında yapacağı, "Değerlendirme" başlığı altındaki 15. maddesinde, yaptırılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda elde edilen bilgilerin olumsuz olması halinde kişinin gizlilik dereceli birim, kısım ve gizlilik dereceli yerler ile askeri, emniyet ve istihbarat teşkilatları, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalıştırılıp çalıştırılmamaları, yer değiştirerek bu görevlere devam edip etmemeleri gibi hususları incelemek ve sonucunu sorumlu amirin takdirine sunmak üzere; Başbakanlık ve bakanlıklarda müsteşarın, diğer kamu kurum ve kuruluşlarında en üst amirin, üniversitelerde rektörün, illerde valinin başkanlığında, personel birim amiri, hukuk müşaviri ve varsa güvenlik işlerinden sorumlu birim amirinden oluşan bir değerlendirme komisyonu kurulacağı ve bu komisyonca bir değerlendirme yapılarak karar alınacağı belirtilmiş, Milli Eğitim Bakanlığı Yurtdışı Eğitim ve Öğretim Genel Müdürlüğünün 18.12.2000 gün ve 2000/115 sayılı Genelgesinin "Sınavlara Katılacak ve Yurtdışında Görevlendirilecek Adaylarda Aranacak iratlar" ı düzenleyen (A) Bölümünün 6. maddesinde ise: "Personel güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucuna göre Bakanlık Değerlendirme Komisyonunca yurtdışında görev yapmasına mani bir hali bulunmadığının" belirlenmesi gerektiği hükmü yer almıştır. Dosyanın incelenmesinden, … Lisesi Edebiyat Öğretmeni olarak görev yapmakta iken Milli Eğitim Bakanlığı Yurtdışı Eğitim-Öğretim Genel Müdürlüğünün 18.12.2000 gün ve 2000/115 sayılı Genelgesi doğrultusunda yurtdışındaki öğretim kurumlarının öğretmen ihtiyacı için açılan sınava kabul edilen davacının; Mesleki Yeterlilik adı altındaki yazılı, Temsil Yeteneği Mülakatı adı altındaki sözlü sınavlarda başarılı olduğu, Hizmetçi Eğitim Dairesi Başkanlığınca düzenlenen "Türk Cumhuriyetlerini Tanıtım ve Uyum" seminerine katıldığı, ancak davacının Eğit-Sen'e ait yasak yayın bulundurmak ve izinsiz afiş yapıştırmak suçlarından yakalanarak adli mercilere sevk edildiği gibi hakkında elde edilen istihbarı bilgilerinde olumsuz olması nedeniyle yurtdışında görev almasının uygun görülmediği belirtilerek dava konusu işlemin tesis edildiği görülmektedir. Olayda, davacının yurtdışında görev almasının genel güvenlik ve asayiş yönünden ne gibi sakıncalar yaratacağının somut olarak ortaya konulamadığı, dava konusu işleme dayanak alınan arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması sonucu elde edilen bilgilerin bir kısmının ilgilinin üyesi bulunduğu Eğitim-Sen adlı Sendika adına yürütülen etkinliklere ilişkin bulunduğu, ancak bu etkinlikler nedeniyle asli görevini (eğitim-öğretim hizmeti) aksattığı yolunda somut bir bilgi ve belge bulunmadığı gibi devlet memurlarının sendikal etkinliklerini yasaklayıcı bir kuralın da bulunmadığı, yasaklanmış yayın bulundurmak suçundan Alaşehir Cumhuriyet Başsavcılığınca takipsizlik kararı verildiği, izinsiz afiş yapıştırmak suçundan Alaşehir Sulh Ceza Mahkemesinde beraat ettiği, diğer bilgilerin ise geçmiş yıllara ait soyut ve dayanaksız iddialardan ibaret, niteliği itibariyle hukuki bir delil olarak kullanılması mümkün olmayan tamamen istihbarı nitelikte bilgiler olduğu, idarelerin kamu yararı amacı ve hizmetin gereklerini gözeterek bir hizmetin görülmesi için belli niteliklere sahip kişilerin seçilmesi konusunda genel takdir yetkisine sahip oldukları açık ise de davalı idarece yöntemine uygun olarak açılan sınavda başarılı olan davacının hakkında yaptırılan "arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması" sonucunda tespit edilen hususlara dayanılarak yurtdışı göreve gönderilmemesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. 114 Açıklanan nedenlerle davacının temyiz isteminin kabulüyle Ankara 7. İdare Mahkemesince verilen 30.12.2002 günlü, E:2001/1622, K:2002/1770 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin 1/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Yasayla değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine 8.12.2004 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi. KARŞI OY Kararın düzeltilmesi dilekçesinde ileri sürülen nedenler 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 54 üncü maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından istemin reddi gerekeceği görüşüyle aksi yönde verilen çoğunluk kararına katılmıyoruz.
  7. Anayasa Mahkemesi 21.06.2022 tarihinde resmi gazetede yayınlanan kararında HAGB almış ve HAGB nedeniyle denetime tabi olmuş denetim sürecinde de sıkıntı olmaması üzerine HAGB uygulaması gereği davası düşmüş. Kişi girdiği sınavda başarılı olmasına rağmen güvenlik ve arşiv araştırmasının olumsuz olduğu gerekçeyle işe alınmamış. İdare mahkemesinde; geçmişteki HAGB aldığı dava nedeniyle arşiv ve güvenlik araştırmasının olumsuz geldiğini öğrenmiş. İdare mahkemesi kişiyi haklı bulmuş. İdare davayı istinafa götürmüş ve istinaf kararı bozmuş. AYM, istinaf kararını masumiyet karinesini ihlal ettiği için bozmuş. Güzel bir karar. https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/19673 sayfasında https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/06/20220621-6.pdf sayfasında mevcut. BİRİNCİ BÖLÜM KARAR ENEZ ERSÖZ BAŞVURUSU (Başvuru Numarası: 2018/19673) Karar Tarihi: 31/3/2022 R.G. Tarih ve Sayı: 21/6/2022-31873 BİRİNCİ BÖLÜM KARAR I. BAŞVURUNUN KONUSU 1. Başvuru, güvenlik soruşturmasının olumsuz neticelendiği gerekçesiyle infaz ve koruma memurluğuna atama yapılmaması işleminin iptali istemiyle açılan davada kesin bir mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamasının esas alınması ve gerekçeli kararda suçluluğu ima eden bazı ifadeler kullanılması nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. II. BAŞVURU SÜRECİ 2. Başvuru 25/6/2018 tarihinde yapılmıştır. 3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. 4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. 5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. 6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. 7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur. III. OLAY VE OLGULAR 8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir: A. Ceza Yargılamasına İlişkin Süreç 9. Gölcük Cumhuriyet Başsavcılığının 11/4/2012 tarihli iddianamesiyle lise öğrencisiyken okul tuvaletinde yaşadığı tartışma nedeniyle arkadaşının burun kemiğinde ikinci derecede kırık oluşmasına sebebiyet verdiği gerekçe gösterilerek kasten yaralama suçundan cezalandırılması istemiyle başvurucu hakkında Gölcük Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. 10. Gölcük 1. Asliye Ceza Mahkemesi 22/11/2012 tarihli kararla başvurucuya isnat edilen eylemler yönünden 7 ay 23 gün hapis cezasına hükmetmiş ancak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar vermiştir. Hüküm temyiz edilmeden kesinleşmiştir. Gölcük Asliye Ceza Mahkemesinin gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir: "...Anadolu Lisesinde öğrenci olan Enez Ersöz ile okul tuvaletinde [E.E.'nin] eski kız arkadaşı [S.] ile yaşadığı bir tartışma olayı nedeniyle tartışarak yumruk vurmak suretiyle burun kemiğinde hayati tehlikeye neden oluşturmayacak, BTM ile giderilemeyecek ve hayati fonksiyonlarına 2. derecede etkili kırık oluşturacak şekilde yaraladığı iddiasıyla açılan kamu davasında, sanığın tevilli ikrar içeren beyanlarda bulunduğu, katılanın adli raporunun aksine burunda kırık oluşturacak şekilde bir yaralanmayı açığa çıkaracak hayatın olağan akışına uygun savunmanın ileri sürülmediği, böylelikle sanığın sabit olan katılanı kasten yaralamak suçundan TCK 56/1 maddesi gereğince cezalandırılması gerektiği, katılanın hayati fonksiyonlarına 2. derecede etki edecek şekilde kemiği kırıldığından sanığın cezasından TCK 87/3 maddesi gereğince arttırım yapılması gerektiği...suç tarihinde yaşının 15'ten büyük 18'den küçük olması nedeniyle 5237 sayılı TCK'nın 31/3. maddesi gereğince cezadan indirim yapılması gerektiği...sanık hakkında verilen sonuç ceza hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi gerektiği kanaatine varılmış..." 11. Gölcük 1. Asliye Ceza Mahkemesi 17/9/2018 tarihinde ek kararla başvurucu hakkında öngörülen denetim süresinin dolduğu gerekçesiyle kamu davasının düşürülmesine karar vermiştir. B. İdari Yargıya İlişkin Süreç 12. Başvurucu, Kocaeli Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığınca yapılan Sözleşmeli İnfaz ve Koruma Memurluğu Sınavı'nda başarılı olmuş ancak hakkındaki güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlanması neticesinde Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 16/12/2015 tarihli işlemiyle mesleğe kabul edilmemiştir. 13. Başvurucu, Kocaeli 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) mesleğe alınmama işlemine ilişkin iptal davası açmıştır. 14. Mahkeme 31/10/2017 tarihinde dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir: "...Olayda; davacı hakkında yürütülen güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasına ve dolayısıyla da dava konusu işlemin tesisine sebep olarak gösterilen hususun, davacının kasten yaralama suçundan 7 ay 23 gün hapis cezası ile cezalandırıldığı, hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı ve 5 yıl denetime tabi tutulması olduğu anlaşılmakta ise de, yukarıda da belirtildiği üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade ettiğinden ve mevcut durum itibariyle davacının herhangi bir ceza almış olduğundan bahsedilemeyeceğinden, söz konusu hüküm davacı hakkında bir hukuki sonuç doğurmayacağı açıktır. Bu durumda, infaz ve koruma memurluğu öğrenciliği alımına yönelik yapılan sınavda başarılı olan davacının, kasten yaralama suçundan dolayı aldığı hapis cezasına ilişkin hükmün, açıklanmasının geri bırakılması karşısında ve suçun niteliği dikkate alındığında arşiv araştırmasının olumsuz olduğundan bahsedilemeyeceğinden dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Nitekim, benzer bir uyuşmazlıkta verilen Danıştay 12. Dairesi'nin 08/02/2017 gün ve E:2016/2245, K:2017/214 sayılı kararı da bu yöndedir..." 15. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 19/4/2018 tarihinde Bakanlığın istinaf talebini kabul etmiş, mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir: "...Olayda, davacının Gölcük Asliye Ceza Mahkemesinin 22.11.2012 tarih ve E:2012/390, K:2012/562 sayılı kararıyla 'Kasten Yaralama' suçundan 7 ay, 23 gün hapis cezası ile cezalandırıldığı, bu hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl süre ile denetime tabi tutulmasına karar verildiği görülmektedir. Bu durumda; her ne kadar, 'kasten yaralama' suçu nedeniyle aldığı mahkumiyet hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olsa da, davacının infaz koruma memuru olarak görev alacak olması ve işlediği fiillerin niteliği göz önüne alındığında, yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde güvenlik soruşturmasının olumsuz olduğu sonucuna ulaşıldığından, idarece sunulacak kamu hizmetinin niteliği dikkate alınarak ve sahip bulunduğu takdir yetkisi kamu yararı ve hizmet gerekleri doğrultusunda kullanılarak tesis edilen davacının infaz ve koruma memuru öğrenciliğine kabulünün uygun görülmemesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık, aksi yönde verilen İdare Mahkemesi kararında ise hukuki isabet bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle; davalı idare istinaf başvurusunun kabulüne, dava konusu işlemin iptali yolundaki Kocaeli 2. İdare Mahkemesi'nce verilen 31/10/2017 tarih ve E:2016/76, K:2017/1694 sayılı kararın kaldırılmasına, davanın reddine, ... karar verildi..." 16. Kesin karar 25/5/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu 25/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. IV. İLGİLİ HUKUK A. Ulusal Hukuk 17. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 48. maddesinin ilgili kısmı şöyledir: “Devlet memurluğuna alınacaklarda aşağıdaki genel ve özel şartlar aranır. ... B) Özel şartlar: ... 2. Kurumların özel kanun veya diğer mevzuatında aranan şartları taşımak.” 18. 10/7/2003 tarihli ve 25164 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Adalet Bakanlığı Memur Sınav, Atama ve Nakil Yönetmeliği'nin "Özel şartlar" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir: "18) Ceza infaz kurumları ve tutukevleri ile denetimli serbestlik müdürlüklerinde görev alacak bütün unvanlardaki personel için ayrıca aranacak şartlar; ... b) Güvenlik soruşturması olumlu olmak," B. Uluslararası Hukuk 19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir: "Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır." 20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında, masumiyet karinesi ile sağlanan güvencenin iki yönünün bulunduğu ifade edilmiştir. Ceza yargılamasının yürütülmesine ilişkin usule dair güvence ile -sonucunda mahkûmiyet kararı dışında bir hüküm kurulan ceza yargılaması ile bağlantılı olan durumlarda- daha sonra yürütülecek yargılamalar boyunca kişinin masumiyetine saygı gösterilmesinin sağlanması amaçlanır. Bu usule ilişkin yön kapsamında masumiyet karinesi ilkesi, ceza yargılamasının adil olmasını sağlayacak usule ilişkin güvence olarak kamu görevlilerinin davalının suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunmasını yasaklar. Ancak bu husus, cezai meselelerde usule ilişkin güvence ile sınırlı değildir, bu kapsam daha geniştir ve devletin hiçbir temsilcisinin mahkeme ile suçluluğu ispatlanıncaya kadar kişinin bir suçtan suçlu olduğunu söylememesini gerekli kılar. Bu kapsamda sadece ceza yargılaması kapsamında değil aynı zamanda ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen bağımsız hukuk yargılamaları, disiplin işlemleri veya diğer yargılamalarda da masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir. Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrası kapsamındaki güvencenin ilk yönü, kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar ceza gerektiren bir suçla suçlandığı süreye ilişkin iken masumiyet karinesi güvencesinin ikinci yönü, ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suç karşısında kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını gerektirir (Seven/Türkiye, B. No: 60392/08, 23/1/2018, § 43). 21. Bu bağlamda Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasının sağladığı korumanın ikinci yönüne göre sanığın beraatiyle veya davanın düşmesiyle sonuçlanan ceza yargılamaları sonrasında, söz konusu kişiye masumiyetine uygun bir muamelede bulunulması gerekir. Bu ikinci yönde maddenin genel amacı; bir suçtan beraat eden bireyleri veya ceza yargılaması düşen kişileri, itham edildiği suçu işlediğini düşünen kamu görevlileri ve makamlarına karşı korumaktır. Bu davalarda masumiyet karinesi, adil olmayan bir cezai hükmün önlenmesi için bu karineyle sağlanan usule ilişkin güvencenin çeşitli koşullarının yargılamada uygulanması suretiyle hayata geçirilmiştir. Beraat veya herhangi bir düşme kararına riayet edilmesi hakkının korunmaması hâlinde Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan adil yargılanma güvenceleri teorik ve hayalî olma riskiyle karşı karşıya kalabilir (Seven/Türkiye, § 54). V. İNCELEME VE GEREKÇE 22. Anayasa Mahkemesinin 31/3/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü: A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü 23. Başvurucu; ceza yargılaması esas alınarak iptal davasının reddedildiğini oysa ceza yargılamasında HAGB'ye karar verildiğini ve davanın düşürüldüğünü, 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesi uyarınca HAGB kararının aleyhe hukuki sonuç doğurmaması gerektiğini, başvuruya konu kararda mahkûmiyetten bahsedilmesinin ve açıklanması geri bırakılan hükme dayanılmasının masumiyet karinesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür. 24. Bakanlık görüşünde; Bölge İdare Mahkemesinin karar gerekçesinde, ceza davasının sonucundan bağımsız olarak ve başvurucunun ceza yargılamasına konu olan eyleminin niteliği ve idarenin kamu görevine açıktan atama yapma konusundaki takdir yetkisi dikkate alınarak işlem tesis edildiğine vurgu yaptığı ifade edilmiştir. Mahkemenin ceza davasının sonucuna değil sadece yargılanmasına neden olan suçun vasıf ve mahiyeti ile başvurucunun atanacağı görevin niteliklerine atıf yaptığı belirtilmiştir. Bununla birlikte Bölge İdare Mahkemesi kararında masumiyet karinesinin ihlal edilmediği, kişi yararı ile kamu yararı arasındaki dengenin gözetildiğinin anlaşıldığı sonucuna varılmıştır. 25. Başvurucu; Bakanlık görüşüne katılmadığını, hiçbir hukuki sonuç doğurmayacak olan HAGB kararının idari uyuşmazlıkta dikkate alınarak aleyhine delil olarak kullanılmasının masumiyet karinesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür. B. Değerlendirme 26. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” 27. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir: “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” 1. Kabul Edilebilirlik Yönünden 28. Başvurucunun ihlal iddiası, infaz ve koruma memurluğuna atanmama işleminin iptali istemiyle açtığı davada idare mahkemesi tarafından, kesin bir mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamasının esas alınması ve gerekçeli kararda kullanılan ifadelere ilişkindir. Bu bağlamda masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin ikinci yönünün (bkz. §§ 20, 21) devreye girdiği somut başvuruda masumiyet karinesinin sağladığı güvencelerin ve Anayasa'nın 36. maddesinin uygulanabileceği sonucuna varılmaktadır. Bu itibarla ihlal iddialarının Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanının kapsamında yer aldığı, bir başka ifadeyle başvurunun Anayasa ve Sözleşme hükümleriyle konu bakımından bağdaşmazlık göstermediği anlaşılmıştır. 29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. 2. Esas Yönünden a. Genel İlkeler 30. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan maddeye adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Fameka İnş. Plastik San ve Tic. Ltd. Şirketi, B. No: 2014/3905, 19/4/2017, § 27). 31. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26). 32. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır. 33. Güvencenin ilk yönü; kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu yönünün kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39). 34. Güvencenin ikinci yönü ise ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40). 35. HAGB, erteleme ve kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar gibi hükmün ve cezanın bireyselleştirilmesi kurumlarından biridir. Hâkim, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurmakla beraber hükmü açıklamamakta ve sanığı belirli bir süre denetim altında tutmaktadır. Sanık, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemediği ve mahkemece öngörülen denetimli serbestlik tedbirine uygun davrandığı takdirde açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet hükmü ortadan kaldırılmaktadır. 36. Hüküm, açıklanması hâlinde kanun yolu denetimine tabi olacağından mahkemenin sanığın suçlu olduğuna dair söz konusu kanaatinin kanun yolu mercilerinde bozulması ve buna bağlı olarak kişinin isnat edilen suçtan beraat etmesinin de mümkün olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle denetim sürecinde kişinin suçluluğunun sabit olmadığı, dolayısıyla suçlu sayılamayacağı, masum olduğu açıktır. 37. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarında HAGB kurumunun niteliği değerlendirilmiş, HAGB kararı ile kurulan hükmün belirli bir süre sanık hakkında hüküm ifade etmediği ve herhangi bir sonuç doğurmadığı belirtilmiştir. Yine sanığın bulunduğu hâl üzere bırakıldığı, aynen yargılanan kimsenin durumunda kaldığı ve yapılan yargılamanın geçici bir süre askıda kaldığı vurgulanmıştır. Yargılanan kimsenin askı süresi boyunca sanık sıfatı devam etmekte ise de hiçbir şekilde bu kimsenin hükümlü sayılamayacağı değerlendirmesinde bulunulmuştur (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 1/2/2012 tarihli ve E.2011/19-639, K.2012/30 sayılı; 23/10/2018 tarihli ve E.2017/4-1353, K.2018/1552 sayılı; 31/1/2019 tarihli ve E.2017/13-681, K.2019/46 sayılı kararları). 38. HAGB, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı mahkûmiyeti bulunmayan kişilerin toplumda suçlu olarak damgalanmaması ve yararlı bir birey olarak tekrar topluma kazandırılması amacıyla belli koşullara bağlı olarak tanınan bir imkândır (AYM, E.2015/23, K.2915/56, 17/6/2015). 39. Anayasa Mahkemesinin birçok kararında (örneğin bkz. Ali Gürsoy, B. No: 2012/833, 26/3/2013); HAGB'nin -sanığa yüklenen suça ilişkin yargılama sonunda cezaya hükmedilmesi hâlinde- hükmün açıklanmasının belirli koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak ertelenmesi anlamına geldiği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesine göre, yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası ise HAGB kararı verilebileceği, anılan maddenin (5) numaralı fıkrasında HAGB'nin kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade ettiği, öte yandan aynı Kanun’un 223. maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirtilen hüküm niteliğindeki kararlar arasında HAGB kararının sayılmadığı vurgulanmıştır. HAGB'nin uyuşmazlığın esasını karara bağlamadığı, yargılamayı hükümle sonuçlandıran bir karar niteliğinde olmadığı ve bu kapsamda nihai bir sonuç da doğurmadığı değerlendirilmiştir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi HAGB kararının suçluluğu tespit eden bir karar olarak kabul edilmesinin başta masumiyet karinesi olmak üzere temel hakları ihlal edebileceğine dikkat çekmiştir (Ümmügülsüm Salgar [GK], B. No: 2016/12847, 21/10/2021, § 85). 40. Diğer taraftan idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından salt kişinin yargılanmış olmasından ve HAGB'ye dair karardan söz edilmesi masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden bahsedebilmek için yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran HAGB'ye karar verilen fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (Hüseyin Şahin [GK], B. No: 2013/1728, 12/11/2014, § 40). b. İlkelerin Olaya Uygulanması 41. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucu, kasten yaralama suçundan yargılanmış; hakkında 7 ay 23 gün hapis cezasına hükmedilmiş ancak HAGB'ye karar verilmiştir. Denetimli serbestlik süresi sonunda da kamu davasının düşmesine karar verilmiştir. Başvurucu, bu arada infaz ve koruma memurluğu sınavına girmiş; sınavı kazanmış fakat HAGB ile sonuçlanan ceza davasına konu eylemlerinin niteliği dikkate alınarak güvenlik soruşturmasının olumsuz yönde değerlendirilmesi neticesinde başvurucunun ataması yapılmamıştır. Başvurucunun açtığı iptal davasında ilk derece mahkemesi mevcut durum itibarıyla başvurucunun herhangi bir ceza almış olduğundan bahsedilemeyeceği gerekçesiyle işlemi iptal etmiş ise de istinaf incelemesi sırasında Bölge İdare Mahkemesi davanın reddine karar vermiştir. Bölge İdare Mahkemesi gerekçesinde başvurucunun "infaz koruma memuru olarak görev alacak olmasını ve işlediği fiillerin niteliğini gözönüne" aldığını belirtmiştir. 42. Somut olayda Gölcük 1. Asliye Ceza Mahkemesi başvurucunun isnat edilen suçu işlediğine kanaat getirmiş ancak 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin başvurucuya isnat edilen suça uygulanabilir olduğunu tespit ederek HAGB'ye karar vermiştir. Böylece denetim süresinin suç işlenmeden geçirilmesi hâlinde başvurucu hakkında açılan kamu davasının düşmesi imkânını tanımış, nitekim dava da düşmüştür. Düşürülen bir yargılamada verilen karar kesin bir ceza hükmü olarak kabul edilemez. Dolayısıyla başvurucunun suçluluğu hükmen sabit olmadığından masumiyetinin devam ettiği kuşkusuzdur. Her ne kadar idari yargılama sırasında düşme kararı yoksa da denetim sürecinde de kişinin suçluluğunun sabit olmadığı, dolayısıyla masum olduğu izahtan varestedir. 43. Başvurucunun masumiyeti devam ettiğinden anılan ceza davasından sonraki süreçte idari ve yargısal makamların başvurucunun masumiyetine halel veren yaklaşım sergileyip sergilemedikleri, bir başka deyişle masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin ikinci yönünün ihlal edilip edilmediğinin incelenmesi gerekir. Bu bağlamda yukarıda yer verilen ilkeler uyarınca masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği incelenirken yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediği, ceza yargılaması kararını sorgulayıp sorgulamadığı ve münhasıran ceza yargılaması sonucunda verilen hükme dayanıp dayanmadığı değerlendirilmelidir. 44. Bölge İdare Mahkemesinin gerekçesinde, Gölcük 1. Asliye Ceza Mahkemesi kararına atıfla "...her ne kadar, kasten yaralama suçu nedeniyle aldığı mahkumiyet hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olsa da ...işlediği fiillerin niteliği gözönüne alındığında..." ifadesiyle mahkumiyet olarak nitelenen HAGB kararına atıfla fiil nitelendirilmiştir (bkz. § 15). Mahkeme gerekçesinde; bir yandan kesin bir mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamasında verilen karara dayanıldığı, bir yandan da kullanılan ifadelerde başvurucunun üzerine atılı suçu işlediği izleniminin oluşmasına sebebiyet verildiği görülmüştür. Bu durumda verilen düşme kararı anlamsız hâle gelmiş ve başvurucunun masumiyetine gölge düşürülmüştür. Diğer taraftan başvuruya konu idari yargılamada yapılan değerlendirmenin 5271 sayılı Kanun'a göre HAGB ile kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmayacağına yönelik düzenlemeyle bağdaştığı da söylenemez. 45. Sonuç olarak Bölge İdare Mahkemesi kararının gerekçesinde kullanılan ifadeler ve ceza mahkemesinin açıklanması ertelenen hükmüne dayanılması nedeniyle başvurucunun ceza yargılanmasına konu eylemi işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı anlaşıldığından Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir. 3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden 46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir: "(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir… (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir." 47. Başvurucu; ihlalin tespit edilmesi, yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi ve manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur. 48. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019). 49. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57). 50. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67). 51. Anayasa Mahkemesi, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Birinci İdari Dava Dairesi kararında yapılan değerlendirme ve kullanılan ifadelerin masumiyet karinesini ihlal ettiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır. 52. Bu durumda masumiyet karinesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir. 53. Masumiyet karinesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir. 54. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir. VI. HÜKÜM Açıklanan gerekçelerle; A. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, B. Anayasa’nın 36. maddesi ile 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE, C. Kararın bir örneğinin masumiyet karinesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesine (E.2018/255, K.2018/321) gönderilmesini sağlamak üzere Kocaeli 2. İdare Mahkemesine (E.2016/76, K.2017/1694) GÖNDERİLMESİNE, D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE, E. 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE, F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA, G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 31/3/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. 2018-19673.pdf
  8. Sayın @171kk, 2018 yılında sözleşmeniz fesih edildi. Gerekçe arşiv ve güvenlik soruşturması, Siz idare mahkemesi istinaf ve danıştay aşamalarını bitirdiniz. Davaları kazandınız. Son karar tarihi nedir? 2021 yılındaki soruşturma bu davalardan sonramı, yoksa bu davalar devam ederken mi? Soruşturma ne zaman bitti? Soruşturmayla ilgili olarak takipsizlik geldiğine (KYOK kararından bahsettiğinizi düşünerek) göre ifadenize başvurulmuş demektir. İfadenizde ne soruldu, siz ne dediniz? KYOK kararında, kovuşturmaya gerek olmadığı açıklanırken öncesinde neler yazılı? 2018 yılındaki sözleşme fesih nedeninizle soruşturmaya konu neden aynı mı? Gibi özellikle tarihsel sıralamanın önemli olduğu soruların cevapları önemli. Sizin paylaştıklarınızla yorum yapmak hem çok uzun hem çok başlıklı hemde yanlış olur.
  9. @Aklima Göreve başkladıktan sonra güvenlik soruşturması sebebiyle sözlemem fesh edildi. Konusu fetö irtibat iltisak. sadece bir ifade var ortada beraber aynı evde kaldık diye. soruşturma sonucunda takipsizlik geldi. herhangi başka bir kriter bulunamadı bylock bankasya vs hiçbirşey çıkmadı @aklima ayrıca bahsettiği dönemlerde orda olmadığımı bazı aboneliklerimle ispat ettim
  10. "İhraç" yazmışsınız ancak ne şekilde ve neden kamu görevinden çıkarıldığınızı belirtmemişsiniz. 7315 sayılı kanunun 3 üncü maddesinin 1 nci fıkrası kapsamında yeniden arşiv ve güvenlik soruşturması yapılmış. Muhtemelen 4 üncü maddenin 1 inci fıkrası ç yada d bendi kapsamında değerlendirildiniz. Yada sizin tabirinizle "ihraç" işlemi sonrası yeni gelişmeler oldu. Güvenlik soruşturmasının neden olumsuz olduğu yazmıyorsa idare mahkemesine başvurmanız gerekecek. Bilmediğiniz yada paylaşmadığınız detay olabilir. Evraklarınızla tecrübeli bir avukata danışmanızı tavsiye ederim. https://kadimhukuk.com.tr/makale/guvenlik-sorusturmasi-arsiv-arastirmasi-nedir-nelere-bakilir/ sayfasını okumanızı tavsiye ederim.
  11. merhaba Abilerim güvenlik soruşturması sebebi ile görevden ihraç edildim. mahkeme sonucunda danıştay kararı bozdu. bölge idarede kabul etti. fakat Davacı hakkında verilecek iptal kararının uygulanması aşamasında yada davacı göreve başlatıldıktan sonra 7315 sayılı kanun uyarınca davalı idarece dava durumun yeniden değerlendireleceğinin de kuşkuya yer bulunmamaktadır bu şekilde bir hüküm verdi. Bu duruma göre dosya kuruma gönderildi. Bu süreçte 2018 sözleşme fesih işlemi gerçekleşti 2021 yılında da hakkımda soruşturma açıldı. takipsizlik aldım. Şimdi kurum bana tekrar güvenlik soruşturması olumsuz diye evrak göndermiş komisyon tarafından. bu şekilde olan var mı yada ne yapacağım hakkında bilgi verebilecek olan. yardımlarınızı bekliyorum . kurum türk silahlı kuvvetleri
  12. Vardırbirhayr

    KHK Mağdurları Gündem ve Gelişmeler

    PAK Savunma-İş Sendikası'na üye olduğu(İLTİSAKLI DEĞİLSİN) Bölge İdare Mahkemesi Kararı - Konya BİM, 5. İDD, E. 2019/337 K. 2020/363 T.11. 2.2020 İSTEMİN ÖZETİ :Davacı tarafından adına 30.12.2016 tarihinde düzenlenen özel güvenlik eğitim sertifikasına istinaden, özel güvenlik kimlik kartı verilmesi talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin 11.04.2018 tarih ve 2421/2197 sayılı Antalya Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle açılan davada; davanın reddi yolunda Antalya 2. İdare Mahkemesi'nce verilen 22/11/2018 günlü, E:2018/601, K:2018/1127 sayılı kararın, davacı tarafından; İl Özel Güvenlik Komisyonuna tanınan takdir yetkisinin sınırsız olmadığı, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının 29.03.2017 gün ve 2017/46807 sayılı takipsizlik kararının kesinleştiği, tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesi uyarınca istinaf başvurusu kapsamında incelenerek kaldırılmasına karar verilmesi istenilmektedir. SAVUNMANIN ÖZETİ :İstinaf isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Konya Bölge İdare Mahkemesi 5. İdari Dava Dairesi'nce işin gereği görüşüldü: Dava, davacı tarafından adına 30.12.2016 tarihinde düzenlenen özel güvenlik eğitim sertifikasına istinaden, özel güvenlik kimlik kartı verilmesi talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin 11.04.2018 tarih ve 2421/2197 sayılı Antalya Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü işleminin iptali istemiyle açılmıştır. 23.07.2016 tarihli, 29779 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile terör örgütlerine veya milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı belirlenen sendikaların kapatılacağı hüküm altına alınmıştır. 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun ile özel güvenlik izninin verilmesine, bu hizmeti yerine getirecek kişi ve kuruluşların ruhsatlandırılmasına ve denetlenmesine ilişkin hususlar düzenlenmiş; 10. maddesinde,"Özel güvenlik görevlilerinde aşağıdaki şartlar aranır: a) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak. b) Silahsız olarak görev yapacaklar için en az sekiz yıllık ilköğretim veya ortaokul; silahlı olarak görev yapacaklar için en az lise veya dengi okul mezunu olmak. c) 18 yaşını doldurmuş olmak. d) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olsa bile; 1) Kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına mahkûm olmamak. 2) Affa uğramış olsa bile Devletin güvenliğine, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine, özel hayata ve hayatın gizli alanına ve cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar ile uyuşturucu veya uyarıcı madde suçları, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama, kaçakçılık ve fuhuş suçlarından mahkûm olmamak. 3) Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine, özel hayata ve hayatın gizli alanına, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar ile uyuşturucu veya uyarıcı madde suçlarından dolayı hakkında devam etmekte olan bir soruşturma veya kovuşturma bulunmamak. ... f) Görevin yapılmasına engel olabilecek vücut ve akıl hastalığı ile engelli bulunmamak. g) 14 üncü maddede belirtilen özel güvenlik temel eğitimini başarıyla tamamlamış olmak. h) Güvenlik soruşturması olumlu olmak"; 11. maddesinde, "Özel güvenlik görevlisi olarak istihdam edilecekler ile özel güvenlik şirketlerinde, alarm izleme merkezlerinde ve özel güvenlik eğitimi verecek kurumlarda kurucu ve/veya yönetici olarak çalışacaklar hakkında valilikçe güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılır. Soruşturma sonucu olumlu olanlara, bu Kanunun 14 üncü maddesinde belirtilen özel güvenlik temel eğitimini başarıyla bitirmiş olmak şartıyla, valilikçe çalışma izni verilir. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması bir ay içinde tamamlanır. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması her kimlik verilmesi veya ihtiyaç duyulması halinde yenilenir. Şirketlerde eğitici ve temsilci olacaklar ile şirket ortağı tüzel kişi ortaklarında da kurucularda aranan şartlar aranır ve güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılır. Göreve başlayan özel güvenlik görevlileri işveren tarafından onbeş gün içinde valiliğe bildirilir. Yönetici veya özel güvenlik görevlisi olabilme şartlarını taşımadığı veya bu şartlardan herhangi birini sonradan kaybettiği tespit edilenlerin kimliği iptal edilir. Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara iltisakı veya irtibatı olduğu tespit edilen kişiler, özel güvenlik alanında faaliyet yürüten şirket veya birimlerde çalışamazlar." hükümlerine yer verilmiştir. Dosyanın incelenmesinden, davacının üyesi bulunduğu PAK Savunma-İş Sendikasının, 667 sayılı KHK'nin 2/3 maddesi uyarınca FETÖ/PDY terör örgütüyle irtibatlı olduğu gerekçesiyle 23.07.2016 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından kapatıldığı, İçişleri Bakanlığının 17.10.2016 tarih ve 120-150715 sayılı yazısı ile, FETÖ/PYD terör örgütüne iltisakı ya da irtibatı nedeniyle 667 sayılı KHK uyarınca kapatılan PAK Savunma-İş Sendikasının merkez ve taşra teşkilatı yöneticileri ile bu sendikaya üye şahıslara ait özel kimlik kartının verildiği, valilik tarafından iptal edilmesi, özel güvenlik bilgi sisteminde red kaydının girilmesi ve EGM Özel Güvenlik Dairesi Başkanlığına bilgi verilmesinin istenildiği, davacının da anılan yazı eki listenin 286. sırasında yer aldığı, belirtilen yazı doğrultusunda 19.10.2016 tarihinde davacıya ait özel güvenlik kimlik kartı ve çalışma izninin iptal edildiği, sonrasında davacı tarafından yeniden sertifika alındığı ve kendisine silahlı özel güvenlik kimlik kartı verilmesi istemiyle 26.03.2018 tarihinde davalı idareye başvurulduğu, başvurusunun dava konusu işlemle reddi üzerine de bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Uyuşmazlık konusu olayda, davalı idare tarafından sunulan belgelerin incelenmesinden; Konya İl Emniyet Müdürlüğü Hukuk İşleri Ve Soruşturma Şube Müdürlüğü'nün 11/04/2018 tarih ve 2421/2197 sayılı yazısı ile davacı hakkında FETÖ/PDY ile irtibat, iltisak veya mensubiyetine ilişkin olarak gerekli araştırmanın yapılması istenilmiş ve bu yazı üzerine yapılan araştırma neticesinde hazırlanan ve araştırmayı yapan polis memurlarınca imza altına alınan 10.05.2019 tarihli Araştırma Tutanağında: "Soruşturmalar (EKİP), Bank Asya, Şirketleri Soruşturma (EKİP), Şirketleri Bank Asya, Şirketleri Belge Evrak, Şüpheli Şirkette (EKİP) SGK Kaydı, DPB İhraç Kayıtları" başlıkları altında yapılan araştırmalarda herhangi bir kayda rastlanılmadığı belirtilmiş ancak "Belge Evrak/Dernek" başlığı altında yapılan araştırmada davacının 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kapatılan PAK Savunma-İş Sendikası'na üye olduğu bilgisine yer verildiği, söz konusu bilgi üzerine davacının özel güvenlik kimlik kartının iptal edildiği anlaşılmakta ise de; bilahare davacı hakkında, FETÖ/PDY terör örgütüne aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle yürütülen ceza soruşturmasında, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının 29.03.2017 tarihli, Sor: 2017/46807 sayılı dosyasında davacı hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yürütülen soruşturmada, davacının FETÖ/PDY terör örgütüyle bir bağlantısının (irtibatının) bulunmadığı, herhangi bir istihbari bilginin iletilmediği, bylock kullanmadığı, polisteki beyanlarda da herhangi bir suç veya suç unsuruna rastlanmadığı belirtilerek kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği görülmektedir. Bu durumda; davacı hakkında, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın içeriğinin, davacının özel güvenlik kimlik kartının iptaline yol açan ve idari işlemin sebep unsurunu oluşturan somut durum ile bağlantılı olduğu izahtan vareste olup, davacının, FETÖ/PDY terör örgütüne aidiyeti, iltisakı veya irtibatına ilişkin olarak PAK Savunma-İş Sendikası'na üyelik dışında başkaca bir iddiada bulunulmadığı ve somut bilgi-belge de sunulmadığı görüldüğünden, dava konusu işlemde hukuka uygunluk ve davanın reddine yönelik kararda hukuki isabet bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Öte yandan; Mahkememizce verilen bu iptal kararı, idareye doğrudan davacıya özel güvenlik kimlik belgesi verme yükümlülüğü getirmemekte olup, davacının başvurusunun yukarıda yer verilen gerekçe doğrultusunda ve yürürlükteki mevzuata göre incelenip değerlendirilmesi ve buna göre bir karar tesis edilmesi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle, davacının istinaf isteminin kabulüne, Antalya 2. İdare Mahkemesi'nce verilen 22/11/2018 günlü, E:2018/601, K:2018/1127 sayılı kararın kaldırılmasına,dava konusu işlemin iptaline,aşağıda dökümü yapılan toplam 697,00 TL yargılama giderlerinin ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 1.700,00 TL avukatlık ücretinin davalı idare tarafından davacıya verilmesine, posta ücreti avansının artan kısmının karar kesinleştikten sonra davacıya iadesine, kararın tebliğinden itibaren 30 gün içerisinde Danıştay'a temyiz yolu açık olmak üzere, 11/02/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
  13. Saglik bakanlığından 692 ile ihraç oldum. Komisyon kabul kararını gördük. 15 gün içinde karar elimize ulaştı. Görev yerime gittim. Güvenlik soruşturması yapılıyor dedi. Ankaraya gittim bakanlığa. Adli sicil kaydında anlamadıkları bişey olduğunu söylediler. (Bu anlamadıkları şey memurlugum devam ederken de vardi. Üniversitedeyken bir kavgaya karışmıştım onun dosyası. Kanunlara göre memuriyete engel değil.) Avukatımla görüştüm uyaptan ıslak imzalı kararı gönderdi. Kurum avukati inceliycek uygun gorurlerse ataman yapılır dediler. Şimdi yapmam gereken bişey var mi ? Kurum içinde herkes farklı bişey söyledi.
  14. Vardırbirhayr

    KHK Mağdurları Gündem ve Gelişmeler

    Bölge İdare Mahkemesi Kararı - Konya BİM, 1. İDD, E. 2019/665 K. 2020/217 T. 19.2.2020 İSTEMİN ÖZETİ :KPSS 2016/2 yerleştirmeleri sonucunda Karaman Defterdarlığı Sarıveliler Malmüdürlüğü'ne veri hazırlama ve kontrol işletmeni olarak yerleştirilen davacının, hakkında yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlandığından bahisle atamasının yapılmamasına ilişkin Karaman Valiliği Defterdarlık Personel Müdürlüğü'nün 25.05.2017 tarih ve 10400248-000-3403 sayılı işleminin iptaline ve işlem nedeniyle yoksun kaldığını ileri sürdüğü mali haklarının yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan davada; Karaman Defterdarlığı Sarıveliler Malmüdürlüğü bünyesine ataması yapılan davacı hakkında tesis edilen işlemle ilgili olarak, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 48/A-8 maddesindeki "güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılmış olmak" hükmü gereğince "terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu'nca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı bulunup bulunmadığı" konusunda Karaman İl Emniyet Müdürlüğü'nün 07.04.2017 tarih ve 222 sayılı yazısı ile, yapılan güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması sonucunda Sandıklı Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hakkında F1 Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçu kapsamında soruşturma yürütüldüğünün ve soruşturmanın henüz sonuçlanmadığının bildirildiği ve bu bilgilerin Karaman İl Değerlendirme Komisyonu'nda incelenerek 24.05.2017 tarihli kararla 657 sayılı Kanun'a 676 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle eklenen hükme göre dava konusu işlemin tesis edildiği, Mahkemelerinin 14.12.2018 tarihli ara kararı ile Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan davacı hakkında devam eden soruşturmanın hangi aşamada olduğunun sorulduğu ve ilgili bilgi ve belgelerin Mahkemelerine gönderilmesinin istenilmesi üzerine, Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2018/110 soruşturma sayılı dosyası ile yürütülen soruşturmanın halen derdest olduğunun bildirildiği ve soruşturma dosyasının suretinin gönderildiği, davacı hakkında devam eden soruşturma dosyasının tetkikinden, davacının F1 silahlı terör örgütüne ait F2 Eğitim Öğretim A.Ş. ve F3 Özel Eğitim Öğretim A.Ş. kurumlarında çalıştığına dair sigorta kayıtlarının bulunduğu, üniversite öğrenciliği döneminde Nezahat Kız Öğrenci Yurdu'nda ve aynı yapılanmaya ait öğrenci evinde kaldığı, mezun olduktan sonra yurtta müdür yardımcısı olarak görev yaptığı, Bayat İlçesi'nde 2011-2012 eğitim yılında kız öğrenci yurdunda müdür olarak görev yaptığı, Sandıklı ilçesinde 2012-2014 yılları arasında kız öğrenci yurdunda kız öğrenci yurdunda yurt müdürü olarak görev yaptığı, öğrenci evlerinde yapılan sohbet ve sohbet hocalarıyla ilgili olarak etkin pişmanlık kapsamında ifade vermek istediğini beyan ettiği, bu durumda; güvenlik soruşturmasında elde edilen bilgiler ve kişilerin atanmak istediği görevin nitelikleri ve hassasiyeti göz önüne alındığında, kamu görevine atama yapmak konusunda idarenin takdir yetkisinin bulunduğu, yargı kararları ile idarenin bu yetkiyi kullanmaya zorlanamayacağı açık olmakla, davacı hakkında yürütülen soruşturma kapsamında elde edilen bilgi ve belgeler göz önüne alındığında, davalı idarece güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunun olumsuz olduğundan bahisle davacının veri hazırlama ve kontrol işletmeni kadrosuna atamasının yapılmamasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı, dava konusu işlem hukuka uygun bulunduğundan davacının yasal faiziyle birlikte özlük ve parasal haklarının tazmini talebinin de reddinin gerektiği gerekçesiyle Konya 2. İdare Mahkemesi'nce verilen davanın reddine ilişkin 25/01/2019 tarih ve E:2018/332, K:2019/88sayılı kararın, davacı vekilleri tarafından; müvekkili hakkında verilmiş bir mahkeme kararı bulunmasına karşın suçlu addedilerek idarenin takdir yetkisi bulunduğundan bahisle müvekkilinin temel hak ve hürriyetlerinin kısıtlanmasının Anayasa ve yasalara aykırı olduğu, müvekkilinin FETÖ terör örgütü üyesi olduğuna dair geçerli bir delilin bulunmadığı, ailesinin ve kendisinin maddi imkansızlıkları nedeniyle bu örgütle bağlantısı olan bir öğrenci yurdunda kalması veya çalışmasının adı geçen terör örgütü ile irtibatı veya iltisakının bulunduğu anlamına gelmeyeceği, zira müvekkilinin ve ailesinin Devletine, milletine, dinine, diyanetine, örfüne, adetine bağlı insanlar olduğu ve dava konusu işlemin bu bakımdan hukuka aykırı olduğu iddialarıyla istinafen incelenerek kaldırılması istenilmektedir. SAVUNMANIN ÖZETİ :Savunma dilekçesi verilmemiştir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Konya Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi'nce işin gereği görüşüldü; Dava, KPSS 2016/2 yerleştirmeleri sonucunda Karaman Defterdarlığı Sarıveliler Malmüdürlüğü'ne veri hazırlama ve kontrol işletmeni olarak yerleştirilen davacının, hakkında yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlandığından bahisle atamasının yapılmamasına ilişkin Karaman Valiliği Defterdarlık Personel Müdürlüğü'nün 25.05.2017 tarih ve 10400248-000-3403 sayılı işlemininiptaline ve işlem nedeniyle yoksun kaldığını ileri sürdüğü mali haklarının yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır. Davacının atamasının yapılmamasına ilişkin Karaman Valiliği Defterdarlık Personel Müdürlüğü'nün 25.05.2017 tarih ve 10400248-000-3403 sayılı işleminsayılı işlemin iptali talebi yönünden; 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 5 inci maddesinde; "İllerde, valilerin tayin ve tespit ettiği işlerde yardımcılığını ve valinin bulunmadığı zamanlarda vekilliğini yapmak üzere vali muavinlerinin bulunacağı" hükmüne, 8 inci maddesinin (C) fıkrasında; ''Yukardaki fıkralarda yazılı bütün memurların lüzumu halinde il içinde nakil ve tahvilleri mensup olduğu il idare şube başkanlarının inhası üzerine valiler tarafından icra edilmekle beraber mensup oldukları Bakanlıklar veya genel müdürlüklere sebepleriyle bildirileceği'' hükmüne yer verilmiş, 9 uncu maddesinin (B) fıkrasında ise, "Bakanlıkların ve tüzelkişiliği haiz genel müdürlüklerin, il genel idare teşkilatına ait bütün işleri doğrudan doğruya valiliklere yazacakları, Valiliklerin de illere ait işler için ilgili Bakanlık veya tüzelkişiliği haiz genel müdürlüklerle doğrudan doğruya muhaberede bulunacakları, ancak valilerin hesabata ve teknik hususlara ait işlerde idare şube başkanlarına vali adına imza yetkisi verebilecekleri" hüküm altına alınmştır. Dava dosyasının incelenmesinden; davacının, Kamu Personeli Seçme Sınavı sonucunda ÖSYM tarafından 09.01.2017 tarihinde Karaman Defterdarlığı Sarıveliler Malmüdürlüğü'ne Veri Hazırlama ve Kontrol İşletmeni olarak yerleştirildiği, yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda, hakkında F1 silahlı terör örgütüne üye olma suçu kapsamında soruşturma yürütüldüğünün ve soruşturmanın henüz sonuçlanmadığının tespit edilmesi üzerine Karaman Defterdar Vekili tarafından imzalanan 25.05.2017 tarih ve 10400248-000-3403 sayılı işlemle güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığından bahisle davacının atanmasının uygun görülmemesi üzerine görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmıştır. İdare hukukunda yetki kurallarının, dar ve özel anlamda kamu düzenine ilişkin hükümlerden olduğu, idari işlemlerin en önemli unsurları arasında yer aldığı, yetki unsurundaki sakatlıkların sonradan verilecek onay ya da izinle giderilemeyeceği, bu nedenle idarenin yetki kurallarına sıkı bir şekilde uymak zorunda bulunduğu ve yetki kurallarının dar yorum ve uygulama yöntemlerine bağlı tutulması gerektiği idare hukukunun bilinen ilkelerindendir. Dar anlamda yetki unsuru denilen karar alma yeteneği; konu, yer ve zaman itibariyle, Anayasa ve yasalarla, belli organ, makam ve kamu görevlilerine tanınmış bir güçtür. Yetki devrinin hukuken geçerli olabilmesi, böyle bir devrin daha önce kanunda açıkça öngörülmüş bulunmasına bağlıdır. Ancak, kamu hukukunda yetkiler; ait olduğu organ, makam ve görevlilere bizzat kullanılmak üzere verildiğinden, yetki devri istisnai durumlarda söz konusudur. Bu durum, (yetki devri gibi hususlar aksi Kanun hükümleri ile öngörülmedikçe) yetkinin idare hukukundaki tekelliğinden ve münhasırlığından kaynaklanmaktadır. Bakılan davada; davacının güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması olumsuz sonuçlandığından bahisle Karaman Defterdar vekili tarafından imzalanan dava konusu işlemle atama talebininreddedildiği görülmektedir. Yukarıda aktarılan mevzuat hükümlerinden; valilerin, ancak hesabata ve teknik hususlara ait işlerde idare şube başkanlarına vali adına imza yetkisini devredebilecekleri, bunun dışındaki yetkilerini münhasıran bizatihi kendilerinin kullanması gerektiği,vali yardımcılarının ise, sadece ilde valiye vekalet ettiği dönemlerde il içi atama yetkisini kullanabilecekleri, valinin fazifesinin başında olduğu halde valiye tanınan söz konusu atama yetkisinin, başka bir makam tarafından kullanılamayacağı anlaşılmaktadır. Bu durum, (yetki devri gibi hususlar aksi Kanun hükümleri ile öngörülmedikçe) yetkinin idare hukukundaki tekelliğinden ve münhasırlığından kaynaklanmaktadır Bu durumda; 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 9 uncu maddesinin (B) fıkrasında, valilerin ancak hesabata ve teknik hususlara ait işlerde idare şube başkanlarına vali adına imza yetkisi verebileceklerinin hükme bağlanması ve söz konusu hükümden bu hususlar dışında başka konularda yetki devrinin hukuken mümkün olmadığı dikkate alındığında Defterdar Vekili tarafından imzalanan dava konusuişlemde yetki yönünden hukuka uyarlık, aksi yöndeki istinaf başvurusuna konu Mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir. Öte yandan, her ne kadar Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Değerlendirme Komisyonu'nun 24.05.2017 tarihli kararında Vali'nin imzası bulunmakta ise de, değerlendirme komisyonlarının atama veya atamama konusunda nihai kararı verecek merciler olmadığı, nihai kararı verecek mercie sunulmak üzere görüş niteliğinde işlem tesis eden kurullar olduğu dikkate alındığında, bu durum da sonucu değiştirecek nitelikte görülmemiştir. Davacının yoksun kaldığını ileri sürdüğü malihaklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemine gelince; Tamyargı davalarında ancak kesin zararların tazmini mümkün olup, muhtemel zararların tazmini yönünden hüküm kurulmasına olanak bulunmadığından, iptal kararının gerekçesine göre davacının doğrudan atanmasının mümkün olmadığı durumlarda "davacının atanması halinde parasal haklarının tazminine" şeklinde şarta bağlı bir şekilde tazminat kararı verilmesi usul hukukunun genel ilkelerine uygun değildir. Öte yandan, salt iptal kararı sonucunda davacının atanıp atanmayacağının karar aşamasında belli olmaması, idarenin karar gerekçesinde yer verilen hususlar ve ilgili mevzuatta öngörülen düzenlemeler doğrultusunda yapacağı bir takım değerlendirmeler ve belirlemeler neticesinde durumun netleşecek olması nedeniyle tazminat talebi reddedilerek bu kısım yönünden yargılama giderlerinin davacı aleynine hükmedilmesi de hakkaniyetli olmayacaktır. Çünkü, böyle bir durumda, davacının idarenin yapacağı bir takım işlemler neticesinde atanma ihtimali bulunduğundan tazminat talebinin peşinen reddi davacının aleyhine olacaktır. Diğer taraftan; davacı daha sonra atanmaya hak kazanmak suretiyle tam yargı davası açsa dahi, daha önce aynı konuyla ilgili tazminat talebi reddedilmiş olduğundan derdestlik veya kesin hüküm hali gündeme gelebilecektir. Bu nedenle, iptal davası ile birlikte parasal hak talebinde de bulunulması durumunda, iptal kararının gerekçesine göre davacının doğrudan atanması sonucu doğmayıp idarenin mevzuat hükümleri doğrultusunda yapacağı değerlendirmeler sonucunda davacının atanıp atanmayacağının belirleneceği veya yetkisiz makam tarafından tesis edilen işlemlerin bu gerekçeyle iptali üzerine yetkili makam tarafından işlem tesis edilmesi gereken haller bakımından, gerek muhtemel zararın tazminine hükmedilmemesi, gerekse henüz zarar oluşup oluşmadığı belli olmadan tazminat talebinin reddine karar verilmek suretiyle hakkaniyete aykırı sonuçların ve usuli bir takım sakıncaların doğmaması için, tazminat talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermek suretiyle, dava konusu uyuşmazlığın esasını teşkil eden işlemin hukuka aykırı bulunarak iptaline karar verilmiş olması nedeniyle yargılama giderlerinin idare aleyhine hükmedilmesi hukuken daha isabetli olacaktır. Böyle bir durumda, idarenin yapacağı değerlendirme sonucunda, davacının atanmaya hak kazanacak olması halinde, dava konusu edilen atanmama işlemi nedeniyle oluşan zarar için 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10'uncu maddesi uyarınca başvuruda bulunularak bu talebin reddi üzerine tam yargı davası açılması halinde işlemden kaynaklanan zararın tazmini (işlem nedeniyle yoksun kalınan parasal hakların ödenmesi) mümkün olabilecektir. Buna göre, uyuşmazlığın esasına yönelik Dairemiz kararının gerekçesi dikkate alındığında; bakılmakta olan davada verilen iptal kararı uyarınca davacının doğrudan göreve başlamasının mümkün olmadığı, davacının atamasının yapılıp yapılmayacağının yetkili makam olan Vali tarafından tesis edilecek işleme göre belli olacak olması nedeniyle, davacının yoksun kaldığını ileri sürdüğü mali haklarının yasal faiziyle birlikte tazmini talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekmekte olup bu kısım bakımından davanın reddine karar verilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45 inci maddesinin 4 üncü fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun KABULÜNE, başvuruya konu Konya 2. İdare Mahkemesi'nin25/01/2019 tarih ve E:2018/332, K:2019/88 sayılı kararının KALDIRILMASINA, dava konusu işlemin İPTALİNE, davacının, dava konusu işlem nedeniyle yoksun kaldığını ileri sürdüğü maddi hak kayıplarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemi yönünden KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,aşağıda dökümü gösterilen dava ve istinaf aşamalarına ilişkin toplam 432,00.-TL yargılama giderinin davalı idare tarafından davacıya ödenmesine, artan posta ücretinin Mahkemesi'nce davacıya iadesine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45 inci maddesinin 6 ncı fıkrası uyarınca kesin olmak üzere, 19/02/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. @Aklima
  15. Vardırbirhayr

    KHK Mağdurları Gündem ve Gelişmeler

    UZMAN ERBAŞIN SÖZLEŞMESİNİN FESHİ HUKUKA AYKIRI:2012 yılında FETÖ/PDY terör örgütüne müzahir dersaneye gittiği, 2013 yılında örgüt evinde kaldığı, adına kayıtlı telefon hattını E.Ç. isimli şahsa verdiği" şeklinde ifade verdiği, anılan soruşturma dosyasında GSM analizinin yapıldığı ve bilirkişi raporunun alındığı, bu raporda; davacı adına kayıtlı Bylock programı tespit edilen hattın E.Ç. (davacının birlikte örgüt evinde kaldığı ev abisi, adli yargılama sırasıda B.T.M. olduğu tespit edilen şahış) isimli şahıs tarafından 25/01/2014 tarihinden itibaren kullanılmaya başlanıldığı ve davacının kullanımında olan hat ile iki kez irtibat kurulduğunun tespit edildiği Danıştay Kararı - 12. D., E. 2021/2198 K. 2021/2547 T. 27.4.2021 T.C. D A N I Ş T A Y ONİKİNCİ DAİRE Esas No : 2021/2198 Karar No : 2021/2547 TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … KARŞI TARAF (DAVALI) : … Genel Komutanlığı VEKİLİ : Av. … İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. YARGILAMA SÜRECİ : Dava konusu istem: Kastamonu 5. Jandarma Eğitim Alay Komutanlığında uzman erbaş adayı olarak görev yapan davacının, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlandığından bahisle sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin 12/07/2019 tarihli işlemin iptali istenilmiştir. İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararla; davacı hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçundan … Cumhuriyet Başsavcılığının … soruşturma sayılı dosyası üzerinden soruşturma başlatıldığı, davacının "2012 yılında FETÖ/PDY terör örgütüne müzahir dersaneye gittiği, 2013 yılında örgüt evinde kaldığı, adına kayıtlı telefon hattını E.Ç. isimli şahsa verdiği" şeklinde ifade verdiği, anılan soruşturma dosyasında GSM analizinin yapıldığı ve bilirkişi raporunun alındığı, bu raporda; davacı adına kayıtlı Bylock programı tespit edilen hattın E.Ç. (davacının birlikte örgüt evinde kaldığı ev abisi, adli yargılama sırasıda B.T.M. olduğu tespit edilen şahış) isimli şahıs tarafından 25/01/2014 tarihinden itibaren kullanılmaya başlanıldığı ve davacının kullanımında olan hat ile iki kez irtibat kurulduğunun tespit edildiği, davacı ile ilgili … Cumhuriyet Başsavcılığının … tarih ve … sayılı kararıyla delil yetersizliğinden kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, uzman erbaşlığa kabul edilmenin koşullarından birisinin de, Uzman Erbaş Yönetmeliği'nin "Personelde aranacak nitelikler" başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasının (g) bendinde aranan güvenlik soruşturmasının uygun olması gerektiği koşulu olduğu, davacıyla ilgili elde edilen bilgilerin mahiyeti dikkate alındığında, davacı tarafından icra edilecek olan görevin Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde milli güvenliğin tesisi amacına yönelik askerlikle ilgili bir görev olduğu, yapılacak görevin hassasiyeti, vasfı ve niteliği de göz önünde bulundurulduğunda, anılan Yönetmeliğin 6/1-g maddesinde aranan "güvenlik soruşturması uygun olmak" koşulunu taşımayan davacının, güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığından bahisle uzman erbaşlık sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesince; istinaf başvurusuna konu … İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve davacı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği gerekçesiyle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir. TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Anayasa Mahkemesinin 29/11/2019 tarih ve 30963 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan, 24/07/2019 tarih ve E:2018/73, K:2019/65 sayılı kararı ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 48. maddesinin 1. fıkrasının (A) bendinin 8. alt bendi iptal edildiğinden dava konusu işlemin gerekçesinin ortadan kalktığı, Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir. KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Jandarma Genel Komutanlığı tarafından sunulan hizmetin niteliği dikkate alında istihdam edilecek personelin güvenilirliğinin her türlü şüpheden uzak bir şekilde ortaya konulması gerektiği, tesis edilen işlemin hukuka uygun olduğu belirtilerek, istemin reddi gerektiği savunulmuştur. DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ: … DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Onikinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: İNCELEME VE GEREKÇE : MADDİ OLAY : Dava dosyasının incelenmesinden; Kastamonu 5. Jandarma Eğitim Alay Komutanlığında uzman erbaş adayı olarak görev yapan davacının, hakkında yürütülen arşiv araştırması ve güvenlik soruşturmasının, Uzman Erbaş Yönetmeliği'nin 6. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde belirtilen koşulları taşımaması nedeniyle olumsuz sonuçlandığından bahisle 12/07/2019 tarihli işlem ile sözleşmesinin feshedilmesi üzerine temyizen incelenen davanın açıldığı anlaşılmaktadır. İLGİLİ MEVZUAT : Dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan 4045 sayılı Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ile Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 1. maddesinin ikinci fıkrasında; "...(Ek:18/10/2018-7148/29 md.) Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli birimler, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşları arşivlerinden ve elektronik bilgi işlem merkezlerinden bilgi ve belge almaya, 04/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesinin beşinci ve 231 inci maddesinin onüçüncü fıkraları kapsamında tutulan kayıtlara ulaşmaya, Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından yürütülen soruşturma sonuçlarını, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar ile kesinleşmiş mahkeme kararlarını almaya yetkilidir." hükmüne yer verilmiştir. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında ise; "Devletin güvenliğini, ulusun varlığını ve bütünlüğünü iç ve dış menfaatlerinin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgeler ile gizlilik dereceli kamu personeli ile meslek gruplarının tespiti, birim ve kısımların tanımlarının yapılması, güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının usul ve esasları ile bunu yapacak merciler ve üst kademe yöneticilerinin kimler olduğu Cumhurbaşkanınca yürürlüğe konulacak yönetmelik ile düzenlenir.” kuralına yer verilmiştir. 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu'nun 19. maddesine dayanılarak hazırlanan ve 20/09/2005 tarih ve 25942 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe konulan Uzman Erbaş Yönetmeliği'nin 6. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde, "İcra edilen temel askerlik eğitimini başarıyla tamamlayanlardan güvenlik soruşturması uygun olmak veya ilk atamaları doğrudan doğruya kıt'a veya birliklere yapılan uzman erbaşlar için güvenlik soruşturması uygun olmak" şartı aranmaktadır. HUKUKİ DEĞERLENDİRME : 4045 sayılı Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ile Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 1. maddesinin ikinci fıkrasının iptali istemiyle açılan davada, Anayasa Mahkemesinin 28/04/2020 tarih ve 31112 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 19/02/2020 tarih ve E:2018/163, K:2020/13 sayılı kararı ile; Anayasa’nın 13. maddesinde, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmüne yer verilerek temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğinin ifade edildiği; 20. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağının belirtildiği ve son fıkrasında da herkesin, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olduğu kuralının yer aldığı; 129. maddesinin birinci fıkrasında, memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülüklerinin düzenlendiği; Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında belirtildiği üzere “...adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil; telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, IP adresi, e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm verilerin…” kişisel veri olarak kabul edildiği; kamu görevinde çalıştırılacak kişiler bakımından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması yönünde düzenlemeler getirilmesinin kanun koyucunun takdir yetkisinde olduğu, ancak bu alanda düzenleme öngören kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler uygulama ve özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve muhtemel kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerektiği, kuralda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli olanların bu kapsamda kişisel veri niteliğindeki bilgilere ulaşması öngörülmüşken, Kanun’da bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına, bu bilgilerin ne suretle ve ne kadar süre ile saklanacağına, ilgililerin söz konusu bilgilere itiraz etme imkânının olup olmadığına, bilgilerin bir müddet sonra silinip silinmeyeceğine, silinecekse bu sırada izlenecek usulün ne olduğuna, yetkinin kötüye kullanımını önlemeye yönelik nasıl bir denetim yapılacağına ilişkin herhangi bir düzenlemenin yapılmadığı, bir başka ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir kanuni güvenceler belirlenmeksizin, kuralla güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli olanların bu soruşturma ve araştırma kapsamında kişisel veri niteliğindeki bilgileri almakla yetkili olduklarının belirtildiği, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına, işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesi Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleriyle bağdaşmadığından, kuralın Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir. Dava konusu işlemin dayanağını oluşturan yasa kuralı Anayasa Mahkemesince iptal edildiğinden, Anayasa Mahkemesi kararının geriye yürümesi ve söz konusu karardan önce yürürlükte olan Anayasa'ya aykırı kurala göre tesis edilen işlemlere karşı açılan ve halen görülmekte olan davaların Anayasa Mahkemesi kararından ne şekilde etkileneceği hususunun öncelikle açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazete'de yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, Resmi Gazete'de yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez"; beşinci fıkrasında, "İptal kararları geriye yürümez"; altıncı fıkrasında ise, "Anayasa Mahkemesi Kararları Resmi Gazete'de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar." kuralları yer almaktadır. Anayasa Mahkemesince bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da belirli hükümlerinin Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde eldeki davaların Anayasa'ya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa'nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülemez. Aksine durum ise, Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğu yönündeki hükme aykırılık oluşturur. Yukarıda açık metinlerine yer verilen ve Anayasa'da düzenlenmiş olan kurallar ile Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtilen hukuksal durumun doğal sonucu olarak, bir kanun ya da kanun hükmünde kararnamenin uygulanması nedeniyle dava açmak durumunda kalan ve Anayasa'nın 153. maddesi uyarınca itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurma hakkına sahip olan kişilerin de, kendi hak ve menfaatlerini ihlal eden kuralın iptal davası veya itiraz yoluyla daha önce yapılan başvuru sonucunda Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olmasının hukuki sonuçlarından yararlanmaları gerektiği açıktır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, devletlerin milli güvenliğin korunması amacını gerçekleştirmede sahip oldukları takdir yetkisinin geniş olduğunu kabul etmektedir. AİHM, Sözleşme'ye taraf devletin milli güvenliği korumak için yetkili ulusal makamlarına ilk olarak kişiler hakkında bilgi toplama ve halka açık olmayan siciller tutma, ikinci olarak milli güvenlik bakımından önemli kadrolarda çalışmak isteyen adayların bu işe uygunluğunu takdir ederken bu bilgiyi kullanma yetkisi veren kurallara sahip olmaları gerektiğinde kuşku bulunmadığını belirtmektedir. (Leander/İsveç, SB.No: 9248/81, 26/3/1987) Anayasa Mahkemesinin kararına ve AİHM içtihatlarına göre; kamu görevine atanmadan önce kişilerin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasını öngören kural getirilmesi kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Ancak, bu alanda düzenleme getiren kurallarda, kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbir uygulama ve özel hayatın gizliliğine yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğinin açıkça gösterilmesi ve olası kötüye kullanmalara (keyfiliğe) izin verilmeyecek şekilde yeterli güvencelerin sağlanması gerekmektedir. Bu duruma göre, Anayasa Mahkemesinin yukarıda sözü edilen iptal kararı; gerekçesi dikkate alındığında, kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilecek personel hakkında güvenlik soruşturmasının hiç bir şekilde yapılmayacağını değil; aksine, güvenlik soruşturması veya arşiv araştırmasına dair detayların kanunda gösterilmesi, kişisel verilerin güvenliğine ve özel hayatın gizliliğine ilişkin güvenceleri sağlayan kuralların kanunda yer alması koşuluyla güvenlik soruşturmasının veya arşiv araştırmasının yapılabileceğini ortaya koymuştur. Bakılan uyuşmazlıkta, dava konusu işlemin dayanağını oluşturan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda elde edilen ve davalı idarece kullanılan davacıya ait kişisel veri niteliğindeki bilgilere, güvenlik soruşturması yapmakla görevli birimler tarafından ulaşılabileceğine ve bu kapsamdaki bilgileri alabileceğine dair yapılan kanuni düzenlemenin (4045 sayılı Kanun'un 1. maddesine eklenen ikinci fıkrası) Anayasa Mahkemesinin yukarıda anılan kararıyla iptal edildiği ve bu kararın da Resmi Gazete'de yayımlandığı 28/04/2020 tarihinde yürürlüğe girdiği anlaşıldığından; Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğuna dair hüküm ile Danıştayın yerleşmiş içtihatlarıyla istikrarlı bir şekilde belirtildiği üzere, Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa'ya aykırılığı saptanmış hükümler dikkate alınarak çözümlenmesinin, Anayasa'nın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesine aykırı olacağı hususu göz önünde bulundurulduğunda, Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle iptal edilmiş olan Kanun hükmüne göre elde edilen kişisel verilere dayanılarak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması olumsuz sonuçlandığından bahisle davacı hakkında tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin yukarıda anılan iptal kararı üzerine, 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu 17/04/2021 tarihli ve 31457 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmış ve aynı tarihte yürürlüğe konulmuştur. Bu duruma göre, dava konusu uyuşmazlık temyiz aşamasında iken, 17/04/2021 tarihinde 7315 sayılı Kanun'un Resmi Gazete'de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe konulduğu, Kanun'un 13. maddesinin sekizinci fıkrası ile 4045 sayılı Kanun'un yürürlükten kaldırıldığı ve 14. maddesiyle, 4045 sayılı Kanun'a yapılan atıfların bu Kanun'a yapılmış sayılacağı düzenlemesine yer verilmiş olduğu hususları gözetildiğinde; davalı idarece, 7315 sayılı Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu'nda öngörülen temel ilkelere, usul ve esaslara uygun olarak, davacı hakkında yeniden bir değerlendirme yapılabileceği de kuşkusuzdur. KARAR SONUCU : Açıklanan nedenlerle; 1. 2577 sayılı Kanun'un 49. maddesine uygun bulunan davacının temyiz isteminin kabulüne, 2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin … İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA, 3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 27/04/2021 tarihinde, kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.
  16. Vardırbirhayr

    KHK Mağdurları Gündem ve Gelişmeler

    kız kardeşinin subay olan eşinin açığa alınması ve tutuklanması nedeniyle sözleşmesinin feshedilmesinin suç ve cezaların şahsiliği ilkesine aykırı olduğu, Danıştay 12. D., E. 2020/2412 K. 2020/4019 T. 7.12.2020 T.C. Danıştay Başkanlığı - 12. Daire Esas No.: 2020/2412 Karar No.: 2020/4019 Karar tarihi: 07.12.2020 T.C. D A N I Ş T A Y ONİKİNCİ DAİRE Esas No : 2020/2412 Karar No : 2020/4019 TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … VEKİLİ : Av. … KARŞI TARAF (DAVALI) : … Bakanlığı / … VEKİLİ : Av. … İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. YARGILAMA SÜRECİ : Dava konusu istem: ... Hava Er Eğitim Tugay Komutanlığında sözleşmeli hava piyade uzman onbaşı olarak görev yapan davacının, hakkında yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlandığından bahisle sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin 22.03.2019 tarihli işlemin iptali ve yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesi istenilmiştir. İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararda; Davacının güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlanmasına yol açan kardeşi Ö.O. hakkında ''silahlı terör örgütüne üye olma'' suçundan dolayı açılan soruşturmada … Cumhuriyet Başsavcılığı'nca kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği, kendisi hakkında güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasına yol açacak bir tespit bulunmayan ve dava konusu sözleşme feshine yol açan kardeşi hakkındaki tespitlerin ise yukarıda yer verildiği üzere hukuka aykırı hale geldiğinin anlaşılması ve ayrıca kardeşinin eşi hakkındaki istihbari bilginin de tek başına davacının güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması için yeterli olmadığı sonucu karşısında, davacı hakkında güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığından bahisle sözleşmesinin feshine ilişkin işlemde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: ... Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesince davacı bilgilerin vasıf ve mahiyeti ile davacının yürüteceği görevin önemi ve gerektirdiği nitelikler de dikkate alındığında, idarenin en uygun adayı bulma yönündeki takdir hakkı kapsamında güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak değerlendirilerek, davacının sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık, aksi yöndeki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmadığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun kabulüne, kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmiştir. TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, FETÖ/PDY terör örgütüyle hiçbir iltisakının ve irtibatının bulunmadığı, Bank Asyada hesabının ve kapatılan dernek üyeliğinin bulunmadığı, hakkında yürütülen herhangi bir adli soruşturma bulunmadığı, kız kardeşinin subay olan eşinin açığa alınması ve tutuklanması nedeniyle sözleşmesinin feshedilmesinin suç ve cezaların şahsiliği ilkesine aykırı olduğu, kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir. KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, Davacının hakkında Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliği gereğince yetkili kurumdan gelen bilginin değerlendirilmesi neticesinde güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması nedeniyle tesis edilen dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur. DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : … DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile usul ve yasaya aykırı olan Bölge Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Onikinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin işin gereği görüşüldü: İNCELEME VE GEREKÇE: MADDİ OLAY : Dava dosyasının incelenmesinden, ... Hava Er Eğitim Tugay Komutanlığında sözleşmeli hava piyade uzman onbaşı olarak eğitime başlayan davacı hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının; ''Kardeşi Ö.O. hakkında; eşi Ö.O. hakkında; FETÖ\PDY içeresinde faaliyet gösterdiğinin belirtildiği, FETÖ\PDY'nin 15/07/2016 tarihli darbe girişimi kapsamında 11/05/2017 tutuklandığı" şeklinde olumsuz not bulunduğundan bahisle olumsuz kabul edilerek sözleşmesinin feshedilmesi üzerine, anılan sözleşme feshi işleminin iptal ile yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. İLGİLİ MEVZUAT: Anayasanın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında; herkesin, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olduğu, bu hakkın, kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsadığı, kişisel verilerin, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebileceği, kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usullerin kanunla düzenleneceği hükmüne yer verilmiştir. 4045 sayılı Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ile Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 1. maddesinin ikinci fıkrasında; "...(Ek:18/10/2018-7148/29 md.) Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli birimler, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşları arşivlerinden ve elektronik bilgi işlem merkezlerinden bilgi ve belge almaya, 04/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesinin beşinci ve 231 inci maddesinin onüçüncü fıkraları kapsamında tutulan kayıtlara ulaşmaya, Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından yürütülen soruşturma sonuçlarını, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar ile kesinleşmiş mahkeme kararlarını almaya yetkilidir. Devletin güvenliğini, ulusun varlığını ve bütünlüğünü iç ve dış menfaatlerinin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgeler ile gizlilik dereceli kamu personeli ile meslek gruplarının tespiti, birim ve kısımların tanımlarının yapılması, güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının usul ve esasları ile bunu yapacak merciler ve üst kademe yöneticilerinin kimler olduğu Cumhurbaşkanınca yürürlüğe konulacak yönetmelik ile düzenlenir.” kuralına yer verilmiştir. 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu'nun 19. maddesine dayanılarak hazırlanan ve 20/09/2005 tarihli ve 25942 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe konulan Uzman Erbaş Yönetmeliği'nin 6. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde, "İcra edilen temel askerlik eğitimini başarıyla tamamlayanlardan güvenlik soruşturması uygun olmak veya ilk atamaları doğrudan doğruya kıt'a veya birliklere yapılan uzman erbaşlar için güvenlik soruşturması uygun olmak" şartı aranmaktadır. HUKUKİ DEĞERLENDİRME: 4045 sayılı Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ile Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 1. maddesinin ikinci fıkrasının iptali istemiyle açılan davada, Anayasa Mahkemesi'nin 28/04/2020 tarihli ve 31112 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 19/02/2020 tarihli ve E:2018/163, K:2020/13 sayılı kararı ile; Anayasa’nın 13. maddesinde, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmüne yer verilerek temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğinin ifade edildiği; 20. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağının belirtildiği ve son fıkrasında da herkesin, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olduğu kuralının yer aldığı; 129. maddesinin birinci fıkrasında, memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülüklerinin düzenlendiği; Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında belirtildiği üzere “...adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil; telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, IP adresi, e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm verilerin…” kişisel veri olarak kabul edildiği; kamu görevinde çalıştırılacak kişiler bakımından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması yönünde düzenlemeler getirilmesinin kanun koyucunun takdir yetkisinde olduğu, ancak bu alanda düzenleme öngören kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler uygulama ve özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve muhtemel kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerektiği, kuralda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli olanların bu kapsamda kişisel veri niteliğindeki bilgilere ulaşması öngörülmüşken, Kanun’da bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına, bu bilgilerin ne suretle ve ne kadar süre ile saklanacağına, ilgililerin söz konusu bilgilere itiraz etme imkânının olup olmadığına, bilgilerin bir müddet sonra silinip silinmeyeceğine, silinecekse bu sırada izlenecek usulün ne olduğuna, yetkinin kötüye kullanımını önlemeye yönelik nasıl bir denetim yapılacağına ilişkin herhangi bir düzenlemenin yapılmadığı, bir başka ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir kanuni güvenceler belirlenmeksizin, kuralla güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli olanların bu soruşturma ve araştırma kapsamında kişisel veri niteliğindeki bilgileri almakla yetkili olduklarının belirtildiği, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına, işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesinin Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleriyle bağdaşmadığından, kuralın Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerine aykırı olduğu” gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir. Dava konusu işlemin dayanağını oluşturan yasa kuralı Anayasa Mahkemesince iptal edildiğinden, Anayasa Mahkemesi kararının geriye yürümesi ve söz konusu karardan önce yürürlükte olan Anayasaya aykırı kurala göre tesis edilen işlemlere karşı açılan ve halen görülmekte olan davaların Anayasa Mahkemesi kararından ne şekilde etkileneceği hususunun öncelikle açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazete'de yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, Resmi Gazete'de yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez" kuralı; beşinci fıkrasında da, "İptal kararları geriye yürümez" kuralı; altıncı fıkrası ise, "Anayasa Mahkemesi Kararları Resmi Gazete'de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar." kuralı yer almaktadır. Anayasa Mahkemesi'nce bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da belirli hükümlerinin Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde eldeki davaların Anayasa'ya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa'nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülemez. Aksine durum ise, Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğu yönündeki hükme aykırılık oluşturur. Nitekim, Anayasa Mahkemesi, 12/12/1989 tarihli ve E:1989/11, K:1989/48 sayılı kararında, "Türk Anayasa sisteminde Devlete güven ilkesini sarsmamak ve ayrıca Devlet yaşamında bir karmaşaya neden olmamak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece, hukuksal ve nesnel alanda sonuçlarını doğurmaz bulunan durumların iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılmasına" ilişkin hususlar belirmiş ve 19/12/1989 tarihli ve E:1998/14, K: 1989/49 sayılı kararında ise; bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında, bu kurala uygun bir biçimde tüm sonuçlarıyla kesin olarak edinilmiş hakların korunmasının Hukuk Devleti'nin gereği olduğu vurgulanmıştır. Yukarıda açık metinlerine yer verilen ve Anayasada düzenlenmiş olan yasa kuralları ile Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtilen hukuksal durumun doğal sonucu olarak, bir kanun ya da kanun hükmünde kararnamenin uygulanması nedeniyle dava açmak durumunda kalan ve Anayasa'nın 153. maddesi uyarınca itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurma hakkına sahip olan kişilerin de, kendi hak ve menfaatlerini ihlal eden kuralın iptal davası veya itiraz yoluyla daha önce yapılan başvuru sonucunda Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş hükmünün hukuki sonuçlarından yararlanmaları gerektiği açıktır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, devletlerin milli güvenliğin korunması amacını gerçekleştirmede sahip oldukları takdir yetkisinin geniş olduğunu kabul etmektedir. AİHM, Sözleşme'ye taraf devletin milli güvenliği korumak için yetkili ulusal makamlarına ilk olarak kişiler hakkında bilgi toplama ve halka açık olmayan siciller tutma, ikinci olarak milli güvenlik bakımından önemli kadrolarda çalışmak isteyen adayların bu işe uygunluğunu takdir ederken bu bilgiyi kullanma yetkisi veren kurallara sahip olmaları gerektiğinde kuşku bulunmadığını belirtmektedir. (Leander/İsveç, SB.No: 9248/81, 26/3/1987) Anayasa Mahkemesinin kararına ve AİHM içtihatlarına göre; kamu görevine atanmadan önce kişilerin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasını öngören kural getirilmesi kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Ancak, bu alanda düzenleme getiren kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbir uygulama ve özel hayatın gizliliğine yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğinin açıkça gösterilmesi ve olası kötüye kullanmalara (keyfiliğe) izin verilmeyecek şekilde yeterli güvencelerin sağlaması gerekmektedir. Bu duruma göre, Anayasa Mahkemesi'nin yukarıda bahsi geçen iptal kararının gerekçesi dikkate alındığında, kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilecek personel hakkında güvenlik soruşturmasının hiç bir şekilde yapılmayacağını değil, aksine güvenlik soruşturması veya arşiv araştırmasına dair detaylarının kanunda gösterilmesi, kişisel verilerin güvenliğine ve özel hayatın gizliliğine ilişkin güvenceleri sağlayan kuralların kanunda yer alması koşuluyla güvenlik soruşturmasının veya arşiv araştırmasının yapılabileceğini ortaya koymuştur. Bakılan uyuşmazlıkta, dava konusu işlemin dayanağını oluşturan güvenlik soruşturması sonucunda elde edilen ve davalı idarece kullanılan davacıya ait kişisel veri niteliğindeki bilgilere, güvenlik soruşturması yapmakla görevli birimler tarafından ulaşılabileceğine ve bu kapsamdaki bilgileri alabileceğine dair yapılan kanuni düzenlemenin (4045 sayılı Kanunun 1 inci maddesine eklenen ikinci fıkrası) Anayasa Mahkemesinin yukarıda bahsedilen kararıyla iptal edildiği ve bu kararın da Resmi Gazete'de yayımlandığı 28/04/2020 tarihinde yürürlüğe girdiği; kanun koyucu tarafından bu konuda henüz bir düzenlemenin de yapılmamış olduğu anlaşıldığından, Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğuna dair hüküm ile Danıştay'ın yerleşmiş içtihatlarıyla istikrarlı bir şekilde belirtildiği üzere, Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa'ya aykırılığı saptanmış hükümler dikkate alınarak çözümlenmesinin, Anayasa'nın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesine aykırı olacağı hususu göz önünde bulundurulduğunda, Anayasaya aykırılığı nedeniyle iptal edilmiş olan Kanun hükmüne göre elde edilen kişisel verilere dayanılarak güvenlik soruşturması olumsuz sonuçlandığından bahisle davacı hakkında tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Öte yandan, Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararının ilgililer hakkında güvenlik soruşturması yapılamayacağı yönünde olmadığı; aksine, kamu görevinde çalıştırılacak kişiler hakkında Anayasanın 129. maddesi uyarınca kamu hizmetinin etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesini teminen haklarında güvenlik soruşturması yapılması yönünde düzenlemeler getirilmesinin kanun koyucunun takdir yetkisinde olduğu hususu açıkça belirtilmiştir. Ancak, Anayasanın 138. maddesinin son fıkrası ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28. maddesinin birinci fıkrası uyarınca davacı hakkında verilen maddi ve hukuki koşullara göre uygulanabilir nitelikte olan iptal kararının “aynen” ve “gecikmeksizin” uygulanması amacıyla davalı idarece işlem tesis edileceği de açıktır. Anayasa Mahkemesinin yukarıda anılan kararı ve gerekçesi dikkate alınarak güvenlik soruşturması hususunda yeni yasal bir düzenleme yapılması halinde, davacı hakkında verilen iptal kararının uygulanması aşamasında ya da göreve başlatıldıktan sonra, davalı idarece davacının durumunun yeniden değerlendirileceğinde kuşkuya yer bulunmamaktadır. KARAR SONUCU: Açıklanan nedenlerle; 1. 2577 sayılı Kanun'un 49. maddesine uygun bulunan davacının temyiz isteminin kabulüne, 2. Dava konusu işlemin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptaline ilişkin İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun kabulü, İdare Mahkemesi kararının kaldırılması, davanın reddi yolundaki temyize konu ... Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA, 3. Kullanılmayan … TL yürütmeyi durdurma harcının istemi hâlinde davacıya iadesine, 4. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın ... Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesine gönderilmesine, (karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere) 07/12/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
  17. Vardırbirhayr

    KHK Mağdurları Gündem ve Gelişmeler

    İstihbari nitelikte bilginin; somut bilgi veya belgelerle desteklenmesi Gerekir. Danıştay 10. D., E. 2019/326 K. 2021/296 T. 8.2.2021 T.C. Danıştay Başkanlığı - 10. Daire Esas No.: 2019/326 Karar No.: 2021/296 Karar tarihi: 08.02.2021 T.C. D A N I Ş T A Y ONUNCU DAİRE Esas No : 2019/326 Karar No : 2021/296 TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Valiliği KARŞI TARAF (DAVACI) : ... İSTEMİN_KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. YARGILAMA SÜRECİ : Dava konusu istem: Davacı tarafından, FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle özel güvenlik çalışma izni ile … no'lu özel güvenlik kartının iptal edilmesine ilişkin … tarih ve … sayılı Manisa Valiliği İl Özel Güvenlik Komisyonu işleminin iptali ile görevine dönmesine karar verilmesi istenilmektedir. İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; davacı hakkında yaptırılan güvenlik soruşturması sonucunda elde edilen ve davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisaklı olduğuna ilişkin istihbari nitelikte bilginin; somut bilgi veya belgelerle desteklenmediği sürece, bu örgütün ya da başka bir örgütün üyesi olduğunu veya yasadışı siyasi, yıkıcı, bölücü ideolojik görüş veya eylem içinde olduğunu kanıtlayan hukuken geçerli bir belge olarak kabulüne olanak bulunmadığı gibi, bu nedenle hakkında yapılmış suç duyurusu, soruşturma, işlem ya da açılmış bir kamu davası veya mahkumiyet kararı da bulunmadığından, davacının özel güvenlik belgesinin ve kimlik kartının iptal edilmesinin hukuka uygun olmadığı sonucuna varıldığı; öte yandan davacı tarafından Mahkemeden "görevine dönmesine karar verilmesi" istenilmiş olup, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı” başlıklı 2. maddesinin 2. fıkrasında, idari yargı yetkisinin, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğu, idari mahkemelerin; yerindelik denetimi yapamayacağı, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremeyeceği kurula bağlandığından, davacının "görevine dönmesine karar verilmesi" şeklindeki idari işlem niteliğinde karar verilmesine yönelik isteminin incelenmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle davacının özel güvenlik çalışma izni ile özel güvenlik kartının iptal edilmesine ilişkin işlemin iptaline, davacının görevine dönmesine karar verilmesine yönelik isteminin ise incelenmeksizin reddine karar verilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesince; istinaf başvurusuna konu ... İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve davalı tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesi, 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir. TEMYİZ_EDENİN_İDDİALARI : Davalı idare tarafından, özel güvenlik hizmetinin kamu güvenliğini tamamlayıcı mahiyette olduğu, davacının Fetö terör örgütüyle irtibat ve iltisakının tespit edildiği ileri sürülmektedir. KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davacı tarafından savunma verilmemiştir. DANIŞTAY_TETKİK_HÂKİMİ : … DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve hukuka uygun olan Bölge İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: HUKUKİ DEĞERLENDİRME : Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür. Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir. KARAR SONUCU : Açıklanan nedenlerle; 1. Davalı idarenin temyiz isteminin reddine, 2. Davacının özel güvenlik çalışma izni ile özel güvenlik kartının iptal edilmesine ilişkin işlemin iptaline, davacının görevine dönmesine karar verilmesine yönelik isteminin ise incelenmeksizin reddine ilişkin ... İdare Mahkemesi kararına yönelik olarak yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının ONANMASINA, 3. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 50. maddesi uyarınca, bu onama kararının taraflara tebliğini ve bir örneğinin de … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesine gönderilmesini teminen dosyanın ... İdare Mahkemesine gönderilmesine, artan posta ücretinin istemi halinde davalıya iadesine, 08/02/2021 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi. @Aklima @Mustafa Özkan
  18. Vardırbirhayr

    KHK Mağdurları Gündem ve Gelişmeler

    Sadece İSTİHBARİ BİLGİ İLTİSAK DEĞİLDİR. Danıştay 10. D., E. 2020/6282 K. 2021/1069 T. 11.3.2021 T.C. Danıştay Başkanlığı - 10. Daire Esas No.: 2020/6282 Karar No.: 2021/1069 Karar tarihi: 11.03.2021 T.C. D A N I Ş T A Y ONUNCU DAİRE Esas No : 2020/6282 Karar No : 2021/1069 TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Valiliği VEKİLLERİ : Av. …, Av. … KARŞI TARAF (DAVACI) : … VEKİLİ : Av. … İSTEMİN_KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. YARGILAMA SÜRECİ : Dava konusu istem: Davacı tarafından, özel güvenlik kimlik kartının yenilenmesi talebiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin Ankara Valiliği'nin bila tarihli işlemi ile söz konusu işlemin dayanağı olan Ankara İl Özel Güvenlik Komisyonu'nun … tarih ve … sayılı kararının iptali istenilmiştir. İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; güvenlik soruşturmasının olumlu sonuçlanmasının özel güvenlik kimlik kartının yenilenmesi için gerekli şartlardan birisi olduğu göz önüne alındığında, dosya içerisinde yer alan davacı hakkındaki istihbari bilginin değerlendirilmesi sonucu davacının güvenlik soruşturmasının olumsuz olduğu kanaatine varıldığından özel güvenlik kimlik kartının yenilenmemesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesince; 10/09/2020 tarihli ara kararı ile davacının güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasına neden olan bilgi ve belgeler ile davacı hakkında PKK/KCK, DAİŞ, FETÖ/PDY ve diğer terör örgütlerine üye olmak, irtibat, iltisakı bulunmak, örgüt faaliyetlerine katılmak, destek olmak veya bunlar dışında herhangi bir suçtan dolayı adli soruşturma, kovuşturma bulunup bulunmadığı hususlarına ilişkin bilgi ve belgeler istenmiş ise de, davalı idarece Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce herhangi bir belgeye rastlanmadığının bildirildiği, UYAP kayıtları üzerinde yapılan araştırmada davacı hakkında Cumhuriyet Savcılığında devam eden soruşturma veya ceza davası bulunmadığının görüldüğü, Suriye'ye gönderilmek üzere eleman ve maddi yardım faaliyetinde bulunan şahıslardan olduğu yolundaki istihbari bilgi ile ilgili hiç bir kayıt ve belge sunulmadığı, davacı hakkında bahse konu istihbari bilgi dışında güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasına sebep teşkil eden başkaca bir tespite de yer verilmediği, bu durumda, dava konusu işleme dayanak olabilecek yani davacının silahlı terör örgütlerine aidiyeti, irtibatı ve iltisakına ilişkin herhangi bir tespit, somut bilgi ve belgenin davalı idarece dava dosyasına sunulamadığı, davacı hakkında herhangi bir soruşturmanın veya kovuşturmanın da bulunmadığı gerekçesiyle davacının istinaf isteminin kabulüne, Mahkeme kararının kaldırılarak dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davalı idare tarafından, davacı hakkında yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda Antalyadan çatışma bölgelerine gidip gelen şahıslarla irtibatlı olarak Suriye'ye gönderilmek üzere eleman ve maddi yardım faaliyetlerinde bulunan şahıslardan olduğu tespitinin yapıldığı, dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu ileri sürülmektedir. KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davacı tarafından, davalı idarenin temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : … DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan Bölge İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında bir karar verilmeksizin işin gereği görüşüldü: HUKUKİ DEĞERLENDİRME : Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür. Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir. KARAR SONUCU : Açıklanan nedenlerle; 1. Davalı idarenin temyiz isteminin reddine, 2. Davanın reddine ilişkin ... İdare Mahkemesi kararına yönelik olarak yapılan istinaf başvurusunun kabulü ile mahkeme kararının kaldırılarak dava konusu işlemin iptali yolunda verilen temyize konu … bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının ONANMASINA, 3. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 50. maddesi uyarınca, bu onama kararının taraflara tebliğini ve bir örneğinin de … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesine gönderilmesini teminen dosyanın ... İdare Mahkemesine gönderilmesine, artan posta ücretinin istemi halinde davalı idareye iadesine, 11/03/2021 tarihinde kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. @Aklima @Mustafa Özkan
  19. Vardırbirhayr

    KHK Mağdurları Gündem ve Gelişmeler

    Mülakatta sanmıyorum ama güvenlik soruşturması %100 olumsuz gelirdi, idare mah. Başvurur görevine dönerdi.
  20. Danıştay Kararı - 8. D., E. 2020/633 K. 2020/5284 T. 19.11.2020 T.C. D A N I Ş T A Y SEKİZİNCİ DAİRE Esas No : 2020/633 Karar No : 2020/5284 TEMYİZ EDEN (DAVACI): ... VEKİLİ: ... KARŞI TARAF (DAVALI): ... Bakanlığı VEKİLİ: ... İSTEMİN KONUSU: ... Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin ... tarih ve E: ..., K: ... sayılı kararının, temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. YARGILAMA SÜRECİ : Dava konusu istem: Davacı tarafından "Dış Kaynaktan Temin Muvazzaf Astsubay" adaylığının, hakkında yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz olması nedeniyle sonlandırılmasına ilişkin işlemin iptali istenilmektedir. İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesinin ... tarih ve E: ..., K: ...sayılı kararında; Hakkında yapılan güvenlik soruşturması sonucunda herhangi bir suçtan hüküm giydiği tespit edilmeyen davacının, devletin güvenliğini tehlikeye düşürebilecek ideolojik veya yasa dışı faaliyetlerde ya da kurumun güvenliğini ihlal edebilecek tutum ve davranışlar içerisinde bulunduğunu ortaya koyan hukuken kabul edilebilir somut bir tespite yer verilmediği gibi davacı hakkında herhangi bir adli işlem olmadığı, soruşturma bulunmadığı, sadece "...'da öğrenim gördüğü 2011-2014 döneminde .../ ... bağlantılı öğrenci evlerinde kısa süreli olarak kaldığı, mezkur örgütün birtakım etkinliklerine katıldığı" yönündeki bilgi notuna dayanılarak dava konusu işlemin tesis edildiği, davacının ... ili ... İlçesi ... Lisesinden 17.06.2011 tarihinde, ... Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı bölümünden 11.09.2014 tarihinde mezun olduğu, UYAP üzerinden yapılan araştırmada, davacının 28.03.2007 tarihinden itibaren ... İli ... İlçesinde Mernis adres kaydının bulunduğu anlaşılmış olup, terör örgütü ile ilgisi, irtibatı ya da iltisakı olduğuna dair ayrıca başka somut ve kesin bir bilgi, belge ve kanıta dayanmayan bilgi notu esas alınarak davacının ilişiğinin kesilmesine ilişkin işlemde hukuka, hak ve adalet ilkesine uyarlık işlemde hukuka ve hakkaniyete uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: ... Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesince; davacı hakkında yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda elde edilen ve yukarıda belirtilen istihbari bilgi gözönüne alındığında, atanacağı askerlik hizmetinin önem ve özelliği açısından davacının ilgili Yönetmelikte aranan, hakkında yapılan güvenlik soruşturmasında olumlu sonuç almak koşulunu taşımadığından dolayı, idarenin sahip olduğu takdir yetkisini davacının astsubay temel eğitim kursundan ilişiğinin kesilmesi yönünde kullanmasında sebep ve maksat yönlerinden hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle istinaf isteminin kabulü davanın reddine karar verilmiştir. DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ ...'NIN DÜŞÜNCESİ : İstemin kabulü ile Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren Danıştay Sekizinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra ve dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin işin gereği görüşüldü: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İdari davalarda genel yetki" başlıklı 32. maddesinde; "Göreve ilişkin hükümler saklı kalmak şartıyla bu Kanunda veya özel kanunlarda yetkili idare mahkemesinin gösterilmemiş olması halinde, yetkili idare mahkemesi, dava konusu olan idari işlemi veya idari sözleşmeyi yapan idari merciin bulunduğu yerdeki idare mahkemesidir. Bu Kanunun uygulanmasında yetki kamu düzenindendir." hükmü yer almakta olup, dava konusu işleme ilişkin özel bir yetki kuralı da bulunmamaktadır. Yukarıda aktarılan yasal düzenleme uyarınca 2577 sayılı Kanunda veya özel kanunlarda yetkili idare mahkemesinin gösterilmemiş olması halinde, yetkili idare mahkemesinin, dava konusu olan idari işlemi yapan idari merciin bulunduğu yerdeki idare mahkemesi olduğu kuşkusuzdur. Olayda, muvazzaf astsubay temini kapsamında yapılan seçim aşaması sınavlarında başarılı olan davacının adaylık işlemlerinin, mevzuat gereğince yetkili kurumdan hakkında gelen bilginin ... Bakanlığı üst değerlendirme komisyonu üyelerince mevzuat hükümleri uyarınca değerlendirilerek, güvenlik soruşturmasının olumsuz olduğuna karar verilmesi neticesinde iptal edildiği anlaşılmış olup, davacının ilişiğinin kesilmesine yönelik işlemin iptali istemiyle ... Bakanlığı'na karşı açılan davada, genel yetki kuralı uyarınca uyuşmazlığın görüm ve çözümünde işlemi tesis eden idarenin bulunduğu yer idare mahkemesi olan ... İdare Mahkemesi yetkili bulunmaktadır. Nitekim Danıştay Başkanlar Kurulu'nun 01/07/2020 tarih ve E:2020/98 K:2020/112 sayılı kararında; benzer bir olayda uyuşmazlığın "kamu görevinden" değil, "öğrenci ve öğrenim işlerinden kaynaklandığı" belirtilerek uyuşmazlığın temyizen incelenmesi görevinin Dairemizde olduğu belirtilmiştir. KARAR SONUCU: Açıklanan nedenlerle; 1. 2577 sayılı Kanun'un 49. maddesine uygun bulunan temyiz isteminin kabulüne, 2. ... Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin ... tarih ve E: ..., K: ... sayılı kararının BOZULMASINA, 3. Kullanılmayan ... TL yürütmenin durdurulması harcının istemi halinde davacıya iadesine, 4. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın ... Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 19/11/2020 tarihinde kesin olarak oybirliği ile karar verildi.
  21. Aklima

    KHK Mağdurları Gündem ve Gelişmeler

    İltisaklı olduğu gerekçesiyle kapatılan bir kurumda SGK lı olarak çalışan kişinin özel güvenlik çalışma izni ve kimlik kartının iptal ediliyor. Tek gerekçe iltisaklı kurumda SGK lı çalışmak. Sıralı bütün mahkemeler kişiyi haklı buluyor. https://forum.khkhaber.com/topic/23910-kapatılan-bir-yerde-sgk-lı-çalışmak-i̇ltisak-i̇çin-tek-başına-yeterli-değildir/ Yine kişinin özel güvenlik çalışma izni ve kimlik kartının iptal edilmesi konusunda bir karar. İrtibat ve İltisak somut olarak tespit edilmelidir. Sıralı bütün mahkemeler kişiyi haklı buluyor. https://forum.khkhaber.com/topic/23911-i̇rtibat-ve-i̇ltisak-somut-olarak-tespit-edilmelidir/ Yine kişinin özel güvenlik çalışma izni ve kimlik kartının iptal edilmesi konusunda bir karar. Güvenlik soruşturması olumsuz diye iptal ediliyor. Güvenlik Soruşturma sonucu gizli diye mahkemeye gönderilmiyor, İrtibat ve İltisak somut olarak tespit edilmelidir. Sıralı bütün mahkemeler kişiyi haklı buluyor. https://forum.khkhaber.com/topic/23912-gizlilik-dereceli-evraklarda-mahkemeye-sunulmak-zorundadır-i̇rtibat-ve-i̇ltisak-somut-olarak-tespit-edilmelidir/ Bu kararlar bütün dava dilekçelerine eklenebilecek güzel kararlar. Lütfen inceleyiniz.
  22. Aklima

    KHK Mağdurları Gündem ve Gelişmeler

    Sayın Çiçek, Mülakatı geçin, Arşiv ve Güvenlik soruşturması kısmını son ihtimalle idare mahkemesi kanalıyla geçersiniz.
  23. Nnnkoc

    KHK Mağdurları Gündem ve Gelişmeler

    İadeniz hayırlı olsun, ben de kabul kararımı gördükten yaklaşık 20 gün sonra arandım, sadece başlamak istediğim yer ile ilgili dilekçe istediler, ben başka il istediğim için hâlâ sonucu bekliyorum, komisyon toplanıyormuş haftada bir kez,iki haftadır sonuç bekliyorum, umarım bu bekleyiş güvenlik soruşturması için değildir?
  24. vatan15

    KHK Mağdurları Gündem ve Gelişmeler

    @Mina güvenlik soruşturması ohal komisyonunda göreve iade kapsamında derinlemesine incelenen konu değil bu mecliste zaten kabul edildi güvenlik soruşturmaları memurluğa ilk atanacaklar için araştırma konusu olan bir durum.sizin komisyonda dosyanızın olması güvenlik soruşturmalarının etkinliğini doğrudan etklilemiyor.
  25. Ali Haydar

    KHK Mağdurları Gündem ve Gelişmeler

    Bugün Maraş Eğitim sen Elbistan'dan 3 aide haberi var Bu konuyu biraz daha açarmısınız komisyon ile dönenlere normalde güvenlik soruşturması yapılmadı şu ana kadar
×
×
  • Yeni Oluştur...