İçeriği gör

Liderlik Tablosu


Beğenilen İçerik

25-09-2020 • in Makale yüksek beğeni alan içerikler

  1. 2 puan
    Mersin'de 7 Şubat 2017’de KHK ile görevinden ihraç edildikten sonra yakalandığı kanser hastalığından kurtulamayarak hayatını kaybeden 28 yıllık tarih öğretmeni Salman Taş, ölümünden 2 sene sonra göreve iade edildi. Mersin’de 7 Şubat 2017'de KHK ile görevinden ihraç edildikten sonra yakalandığı kanser hastalığından kurtulamayarak hayatını kaybeden 28 yıllık tarih öğretmeni 57 yaşındaki Salman Taş, öldükten 2 yıl sonra göreve iade edildi. Öğretmenin eşi Sultan Taş ve Eğitim Sen şaşkınlık yaratan atamaya tepki gösterdi. Tarih öğretmeni Salman Taş Edirne, Bingöl, Tarsus'taki görev sürelerinden sonra merkez Toroslar ilçesi Cemile Hamdi Ongun Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde görev yapıyordu. Salman öğretmen 15 Temmuz darbe girişiminin ardından 7 Şubat 2017'de iltisak gibi nedenlerle 28 yıllık görevinden ihraç edildi. Her KHK’lı gibi ekonomik ve psikolojik sorunlar yaşayan Taş, ihraç edildikten 1 yıl sonra kanser hastalığına yakalandı. Bu hastalık nedeniyle 1 yıl tedavi gören Taş, geride biri Tıp Fakültesi’ni yeni kazanmış, diğeri de Eczacılık Fakültesi’nden yeni mezun olmuş 2 evlat ve gözü yaşlı bir eş bırakarak 28 Nisan 2019'da hayatını kaybetti. 2 YIL GEÇTİKTEN SONRA GÖREVE İADE EDİLDİ İhraç edildikten sonra geri dönüş için Olağan Üstü Hal (OHAL) Komisyonuna itiraz eden Taş'ın dilekçesi ölümünün üzerinden ancak 2 yıl sonra cevap buldu. İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nden eşi Sultan Taş'ı arayan görevliler göreve iadenin gerçekleştiğini bildirdi. ACILI EŞİ: YAŞADIĞIMIZ ACILAR BİZE KALDI Salman Taş’ın ev hanımı 55 yaşındaki Sultan Taş, eşinin ölümünden sonra göreve iade edilmesinin haksız ihraç edildiğinin teyidi olduğunu söyledi. İhraç sonrası yaşadıkları acının kendilerine kaldığını anlatan acılı eş Sultan Taş, “Biz bu acıyı yaşayacak bir şey hak etmedik. Hakkımızın kanun çerçevesinde takipçisi olacağız. Hayatını kaybeden eşimi ve çocuklarımın babasının hatırasını yaşatacağız” dedi. SÜMBÜL: HAKSIZ VE HUKUKSUZ YERE İHRAÇ EDİLMİŞTİ Salman Taş'ın yakın arkadaşı olan Eğitim Sen Mersin Şube Başkanı Mahmut Sümbül ise arkadaşının vefat ettikten 2 yıl sonra göreve iade edilmesi ile buruk ve acı bir an yaşadıklarını söyledi. Salman arkadaşlarının gözleri açık gittiğini anlatan Sümbül, şöyle devam etti: “Arkadaşımız görevini çok çok seven görevine bağlı, öğrencileri ve her görüşten tüm meslektaşları tarafından çok sevilen bir insandı. Haksız hukuksuz yere ihraç edilmişti. Öldükten sonra geri dönüşü bunun göstergesi. Diğer arkadaşlarımız içinde durum böyle. Uyduruk gerekçelerle ihraç ediyorlar. Hem Salman arkadaşımız hem bizler hakkımızda yürütülen savcılık soruşturmalarından takipsizlik kararları da aldık. Yine Barış Akademisyeni arkadaşlarımız berat kararları aldı. Buna rağmen bu kadar süre bize bu acıyı yaşattılar. Bunun üzerinden de sanki hiçbir şey yokmuş gibi özür diler gibi kahırdan hayatını kaybeden bir arkadaşımızı görevine iade ediyorlar. Buna sevinelim mi üzülelim mi zor.” “ACILARI UNUTMAYACAĞIZ” Yaşadıkları acıları unutmayacaklarını belirten Sümbül şunları söyledi: “Hem Salman arkadaşımız hem de Mersin'de ihraç edilen diğer arkadaşlarımız için açılan hiçbir dava yok. Savcılık tarafından yürütülen soruşturmalardan da hepsi takipsizlik aldı. Hakkımızda açılan bir dava olup olmadığını öğrenmek için kendi kendimizi ihbar etmiştik. Bize haksız hukuksuz bir şekilde reva görülen bu zulmü de bu süreçte yitirdiğimiz arkadaşlarımızı da unutmayacağız. Son arkadaşımız dönene kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.”
  2. 1 puan
    “KHK’lılar” ülkemizin kanayan bir yarası. Maalesef işin içinden çıkılmaz hale getirildi. Yaşanan mağduriyetlerle ilgili mektup almadığım gün yok gibi. Dertlerine çözüm arıyorlar, seslerini duyurmak istiyorlar… Öyle bir zamandayız ki, kurunun yanında yaş da yanıyor… Kuyumcu titizliği ile gelen mektupları okuyup, imkan dahilinde muhatabına ulaşıp iyice emin olduktan sonra, yazılarımızda yer veriyorum. Dün, elektronik postama gelen bir mektubu okuduktan sonra aklımdan hiç çıkmayan kumpas davaları günlerine geri döndüm. KHK’lı Yarbay Enes Erikçi’nin ölümünü anlatıyor. Tamam, merhum Erikçi kumpas davalarının mağdurlarından biri değil. Ancak haksızlık her zaman her yerde haksızlıktır. Bir zamanlar FETÖ’ye takla atanlar, iktidar ve menfaat ortaklığı yaparken bizim dik karşı duruşumuz belgelerle arşivlerde duruyor. ★★★ Kendisi de KHK’lı olan Doç. Dr. Mustafa Şahin arkadaşı Enes Erikçi’nin ölümü ile ilgili gönderdiği mektuptan çok etkilendim. Şahin, “Bilim insanlarının önemli devlet görevlilerinin ölümünün ardından Nekroloji yazıları (ölmüş birisinin anısına yazılan yazı) yazılır. Kuralları-kaideleri vardır. Akademik konulardaki iştigalim sebebiyle çok miktarda nekroloji okudum. Fakat Türk Milletinin mümtaz bir evladı, vatanperver bir subayın ardından ne yazılır, elim ayağıma dolaştı. Öfkem dinsin diye 3-4 günden beri bekliyorum. Nihayet kalemi elime alabildim” diye mektubuna başlamış. Şöyle devam ediyor: -Piyade Yarbay Enes, hem Fransızca hem de Arapça öğretmeni olan bir babanın evladı idi. İstanbul-Küçükyalı’da bir İstanbul beyefendisi olarak yetiştirildi. Küçüklükten beri hayalini kurduğu Askerlik mesleğine gönlünü kaptırdı. Bu yolda 1999 yılında Kara Harp Okulu’ndan mezun oldu. Başarılı bir subaydı. Kurmay subay olmak için çalıştı ama Harp Akademilerini kazanamadı. Ama olsundu, bilgi küpüydü. Kurmaylığın bir alt versiyonu olan KOMKARSU’yu kazandı. 2012-2013 yıllarında okuyarak mezun oldu. Başarılı kıt’a görevlerinden sonra başarılarından dolayı; mezun olduğu Kara Harp Akademisine KOMKARSU Öğretim Elemanı olarak tayin edildi. 15 Temmuz 2016’daki menfur olaylara Afganistan’da dış görevde iken yakalandı. Görevden döndü, derhal Kilis’e Hudut Alay Komutanlığı’nda Harekat-Eğitim ve İstihbarat Subayı (S-2, S-3) olarak tayin edildi. -TSK’nın her şerefli mensubunun yaptığı biçimde- hiçbir şey olmamış gibi her zamanki beyefendi tevekkülü ile “Neden?” diye sormadan evini ve ailesini alarak Kilis’e yerleşti. ★★★ -Gayet parlak bir kariyer değil mi? Ama öyle değil işte… Enes’i önce gözaltına aldılar, sonra tutukladılar. Yafta hazırdı zaten: FETÖ… Sen nelere kadirmişsin be FETÖ? Beğenmediğin, muhalif bulduğun herkese yapıştır etiketi. Kimse gıkını çıkaramaz. “FETÖ mü benden uzak dursun, aman aman bulaşmayalım”. Bu memlekette herkese sahip çıkılıyor (çıkılsın tabi ki); LGBT’lilere, sokak hayvanlarına… -listeyi uzatmak mümkün-. Fakat KHK’lılara dönüp bakan yok. Enes’e de FETÖ’cü etiketi yapıştırmak kolay olmadı. Görenlerin, konuşanların tümünün haza beyefendi diyeceği bir karaktere sahipti. Bu kalıba çok uygundu ne de olsa? Enes hasta oldu. Teşhis bilindik: Kanser. Tüm KHK’lıların için için kendilerini yiyerek düçar olduğu cinsten. Enes’in kemoterapi alması gerekiyordu. Adli Tıp tedavisinin dışarıda yapılmasına uygun raporu vermedi. Enes’in maddi-manevi değişimi mahpusta onu ziyaret edenlerin gözlerinden kaçmadı. Maddi olarak erirken manevi olarak huzuru yakalamıştı. Cezaevinde yatmasını yeterli buldular, çıktı hastanede ölüme yattı. Önceleri evde yatıyordu, sonra hastaneye kaldırdılar. Konuşmasını kaybetti. Törenlerde TSK adına konuşma yapan Yarbay Enes konuşamaz hale gelmişti. Yazı ile iletişim kurabiliyordu. Son günlerde ziyaretine gidenlere “Ölümü beklemek de zormuş, ölmek ne kadar zormuş” diye yazmıştı. Enes, nihayet 22 Haziran 2022 Çarşamba günü hayata gözlerini kapadı. Çoğunluğu şu veya bu şekilde TSK’dan sistem dışına çıkarılmış devre ve mesai arkadaşları tarafından 23 Haziran 2022 Perşembe günü toprağa verildi. Üzerine son toprağı atıldı. Gözleri yaşlı bir eşin, acılı baba ve kardeşlerin, akraba ve dostların mezarın üzerine su dökmesini bekledik. Tüm aileye sarılarak sabr-ı cemil (güzel sabırlar) diledik. Mesai arkadaşı Ramazan Albayın dediği gibi Enes “güzel insandı”. Bundan sonra söyleyeceklerim sadece bu ülkenin iktidar sahiplerine değil. Gelecekte bu yazıyı okuyacak ey dostum, bu satırlar aynı zamanda sana: “Soykırımın bir örneği olan Enesler ve KHK’lılar vardı” dersin. “Bir daha ne darbeler olsun, ne haklar gasp edilsin yurdumuzda ve dünyada… Bu ülkenin onurlu bilim insanları bir gün KHK’lıların kanser, kalp krizi vakalarından ölümünü elbette inceleyecekler. ★★★ -Ülkenin muhalefeti, KHK’lılar ve FETÖ yargılamaları için programlarınızı okuyoruz. Adil yargılanma hakkı önemli bir vurgu elbette. Fakat bilin ki çalışmalarınız İktidar Partisi ile aynı minvalde. KHK ve FETÖ konusunda iktidar, muhalefeti zehirliyor; muhalefet de birbirlerini. Kardeşim “Beraat edenler ve takipsizlik alanlar göreve iade edilecek. Ama kamu güvenliğini ilgilendiren kurumlarda görev yapanlar hakkında idare –mali hakları korunarak- başka bir konumda görev verebilecek” ne demek? Bu hak iadesi mi? Hak gaspı mı? Zaten şu an bu yapılıyor. Bu kişiye hak vermek değil, hak almaktır. Kardeşim kişi beraat etmiş, daha ne yapsın? Eski konumuna dönemeyecekse siyaset kurumu niye var? Siz aynı görevine döndürün, biz zaten çalışmak istemiyoruz. Bir memur ile çalışmak istemezseniz mevcut kanunlarda onu emekli-pasifize etmenin bin türlü çaresi var. Ezcümle bütün dünya sizin olsun. Enes bize dünyanın geçici olduğunu çok güzel anlattı. ★★★ Ulu Tanrı, tüm şehitlerimizle birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK ve onun kahraman silah arkadaşlarına rahmet etsin. Nur içinde yatsınlar. Mekanları cennet olsun. Ahmet TAKAN 7 Temmuz 2022 Korkusuz.com.tr Kaynak: https://www.korkusuz.com.tr/bir-askerin-sessiz-olumu.html
  3. 1 puan
    15 Temmuz darbe girişiminden sonra kamudan ihraç edilenlerden 118 bin 415 dosya hakkında karar verildi... Bunlardan 8 bin 343 dosyanın incelemesi devam ediyor. Bugüne kadar 15 bin 50 kişinin göreve dönme yolu açıldı. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra kamudan ihraçlar için “Dönüş umudu” olan Olağanüstü Hal İşlemlerini İnceleme Komisyonu'nu bekleyen 8 bin 343 dosya kaldı. Kamudan çıkarılanlardan 15 bin 50'sinin geri dönüşüne onay verildi. Ancak kurul kararına rağmen binlerce görevli görevine başlatılmıyor. Komisyon bünyesinde 75'i raportör (hakim, uzman, müfettiş) olmak üzere toplam 240 personel görevlendirilmişti. 20'DEN FAZLA KURUM Komisyon tarafından elektronik ortamda başvuru alma, arşivleme ve inceleme işlemleri için özel bir bilgi işlem altyapısı oluşturulmuş, 20'den fazla kurum ve kuruluştan temin edilen bilgiler bu sisteme kaydedilmişti. Kurumlardan intikal eden personel dosyaları, mahkeme dosyaları ve eski başvurularla birlikte 495 bin evrakın tasnif, kayıt ve arşivleme işlemi yapıldı. Olağanüstü hal kapsamında yayımlanan KHK'lar ile 125 bin 678'i kamu görevinden çıkarma (3.213 rütbe alma, 270 yurtdışı öğrencilikle ilişiği kesilme, 2 bin 761 kurum ve kuruluş kapatma) olmak üzere toplam 131 bin 922 tedbir işlemi gerçekleştirildi. 31 Ekim 2021 tarihi itibarıyla komisyona yapılan başvuru sayısı 126 bin 758'i buldu. 118 bin 415 dosya dikkate alındığında, incelemesi devam eden başvuru sayısı 8 bin 343'e indirildi. Toplam başvuruların yüzde 93'ü hakkında karar verildi. 3 bin 550 dosya için ön inceleme kararı alındı. İPTAL DAVASI HAKKI… Kararın tebliğinden itibaren 60 gün içinde Hakimler ve Savcılar Kurulu'nca belirlenen Ankara idare mahkemeleri nezdinde ilgilinin en son görev yaptığı kurum veya kuruluş aleyhine iptal davası açılabiliyor. Komisyon, hızlı ve aynı zamanda kapsamlı inceleme sonucu başvurular hakkında bireyselleştirilmiş ve gerekçeli karar veriyor. Yargı mercileri tarafından verilen kararlar da UYAP sisteminden takip ediliyor.
  4. 1 puan
    HAMİT PİŞKİN/TÜRKİYE BAŞVURUSU VE KHK’LAR ÜZERİNE DEĞERLENDİRME Değerli dostlar bugün sizlerle, AİHM’in OHAL KHK’leriyle sözleşmesi feshedilen bir kişinin başvurusu kapsamında hükümete sorduğu ve cevaplandırılmasını istediği soruları ve bu sorular bağlamında AİHM’in vermesi muhtemel kararını değerlendirmek istiyorum (Hamit Pişkin/Türkiye Başvurusu, Başvuru No:33399/18, Başvuru Tarihi: 06/07/208; Hükümete Bildirim Tarihi: 15/01/2019 https://www.doctrine.fr/d/CEDH/HFCOM/COMMUNICATEDCASES/2019/CEDH001-189936). OLAYLAR Ankara Kalkınma Ajansı’nda uzman olarak çalışan başvuranın iş akdi, 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4 (1) (g) maddesinin "Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen" kişilerin işlerine son verilebileceğine ilişkin hükme dayanılarak feshedilmiştir. Başvuran, iş mahkemesine dava açmıştır. Davada, gerekçe gösterilmeden işten çıkarıldığını, FETÖ/PDY ile bir bağlantısının olmadığını, işverenin savunma hakkı gibi temel usulü güvencelerin kullanılmasını engellemek için KHK hükmüne dayandığını, subjektif biçimde anılan örgütle ilişkili olduğunun söylenmesinin masumiyet karinesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Mahkeme, fesih kararının KHK'da belirtilen yetkili organ tarafından alındığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Başvuran, gerekçesiz olduğu, KHK uyarınca işten çıkarılmasının itibarına zarar verdiğini ve keyfi olduğunu, mahkûmiyet hükmünün yokluğunda bir terör örgütüyle irtibatının olduğunun belirtilmesinin masumiyet karinesine aykırı olduğunu belirterek istinaf talebinde bulunmuş ama karar onanmıştır. Temyizde de karar onanmış ve dava kesinleşmiştir. Başvuran, bireysel başvuruda bulunmuştur. Bu kapsamda, iş akdinin geçerli neden olmaksızın 677 sayılı KHK'ya dayanılarak feshedilmesinin kanunsuz ceza olmaz ilkesini ihlal ettiğini, bu tedbirin şahsi ve ailevi hayatı üzerinde olumsuz ve kalıcı etki yaptığını belirtmiştir. Ayrıca, adil bir yargılama yapılmadığını, savunması alınmaksızın ve bir soruşturma yürütülmeksizin işten çıkarıldığını söylemiştir. Başvuran, kendisine yöneltilen suçlamalardan haberdar edilmediğinden şikâyet etmiştir. Son olarak, kamu görevine bir daha giremeyeceğinden çalışma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuru 10/05/2018 tarihinde adil yargılanma yönünden açıkça dayanaktan yoksun olduğu, çalışma hakkı yönünden ise konu itibariyle bireysel başvurunun kapsamına girmediği (ratione materiae) gerekçesiyle reddedilmiştir. AİHM’E ŞİKAYETLER Başvuran, bir terör örgütüyle ilişkili olduğu gerekçesiyle, savunma hakkı verilmeksizin iş akdinin feshedilmesini 3. maddeye aykırı bir muamele oluşturduğundan şikayet etmiştir. İkinci olarak, 13. madde ile birlikte 6/1, 2 ve 3 bağlamında, ne iş akdinin feshi ne de yargılama aşamasında silahların eşitliği ve çelişkili yargılama ilkelerine uyulmadığı belirtilmiştir. Fesih aşamasında, ön soruşturma ve savunma hakkı gibi asgari garantiler sağlanmamış, bu eksiklikler mahkeme aşamasında da giderilmemiştir. Mahkeme sadece KHK'ya atıf yapmış fakat feshin haklılığına ilişkin bir gerekçe sunmamıştır. Kendisine bir terör örgütüyle ilişkili olduğu isnadının yöneltilmesi dolayısıyla, fesih tedbirinin dayanağı olan ölçüt ve deliller hakkında hiçbir bilgi verilmemiş ve bu husus çelişmeli biçimde incelenmemiştir. 6/2 maddesine ilişkin olarak ise bir ceza soruşturmasına dayanmaksızın, MGK tarafından belirtilen yapılarla ilişkili olduğundan bahisle işten çıkarılmasının masumiyet karinesine aykırılık taşıdığından şikâyet etmiştir. Başvuran, 6/3 (a) maddesi altında kendisine yöneltilen suçlamanın mahiyet ve nedenlerine dair bilgi verilmediğini söylemiştir. İş akdinin feshi ve feshin asıl nedenlerini öğrenebilme bakımından etkili bir yolun bulunmadığını ileri sürmüştür. Başvuran, işlendikleri zaman suç olmayan eylemlere dayalı olarak işten çıkarılması nedeniyle 7. maddenin ihlal edildiğinden şikâyet etmiştir. AİHM TARAFINDAN HÜKÜMETE YÖNELTİLEN SORULAR AİHM, Hükümet ve başvurandan, iş akdinin ve işten çıkarılmanın tabi olduğu hukuki kurallara dair bilgi istemiş ve aşağıdaki soruların Hükümetçe cevaplanması istenmiştir: 1. Başvuranın 3. madde uyarınca yaptığı ama 8. madde altında incelenen şikayeti bağlamında, KHK’ya dayanılarak işten çıkarılması ve feshin sonuçları itibariyle, Denisov/Ukrayna ([BD], B. No. 76639/11, 25/09/2018, p. 95) kararı doğrultusunda,[1] özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı bu başvuruya uygulanabilir mi? Eğer uygulanırsa, bu müdahale, bir yasaya dayanmakta mıdır ve demokratik bir toplumda gerekli midir? Ayrıca, ön soruşturma yapılmaması, asgari savunma haklarının tanınmaması ve etkili bir yargısal inceleme yapılmaması dolayısıyla başvuruya konu olayda, keyfi muameleyi önlemeye yeterli teminatlar başvurana sunulmuş mudur (bkz., gerekli uyarlamalarla, Özpınar/Türkiye, B. No. 20999/04, p. 78, 19/10/2010)[2]? 2. 6. maddenin cezai kısmı bu davaya uygulanabilir mi (Matyjek/Polonya (Kabul Edilebilirlik Kararı), B. No. 38184/03, 30/05/2006)?[3] Uygulanıyorsa, başvuran adil bir yargılamadan faydalanmış mıdır; silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine uyulmadığı, ilk derece mahkemeleri ve Anayasa Mahkemesinin kararlarını yeterince gerekçelendirilmediği, hakkındaki isnattan haberdar edilmediği yönündeki şikâyetler haklı mıdır? 3. Somut olayda, masumiyet karinesi ihlal edilmiş midir? 4. Başvuranın asgari usulü güvencelerden faydalandırılmaması, savunma hakkına uyulmaması ve etkili adli kontrol gerçekleştirilmemesi dolayısıyla etkili başvuru hakkı ihlal edilmiş midir? 5. Sözleşme'nin 7. maddesi ihlal edilmiş midir (G.I.E.M. S.R.L. ve Diğerleri/İtalya [BD], B: No. 1828/06, p. 211, 28/06/2018)?[4] 6. Türkiye’nin Sözleşme’yi askıya alması, bu başvuru bakımından geçerli midir? DEĞERLENDİRME Sorulan sorulardan da anlaşılacağı üzere, OHAL KHK’leriyle ilgili eleştirilen hususların tamamı Hükümete sorulmuştur. Sorulardan, Hükümetin Sözleşme hükümlerini askıya aldığını bildirmesine rağmen, bu konuda inceleme ve askıya alma rejiminin yerindeliğini denetleme yetkisi kendinde olan AİHM’in daha önce ülkemizle ilgili verdiği kararlarında olduğu gibi[5] askıya alma kararını yerinde görmeyerek (ki, mevcut durum itibariyle görmesi çok zor) belirtilen haklardan dolayı ihlal kararı vermesi büyük olasılıktır. Burada bir hususun belirtilmesinde de fayda görüyorum. Başvuruya konu olayda başvurucu iş akdiyle çalışan bir kişidir, yani devlet memuru değildir. Devlet memuru olarak 657 sayılı kanunda veya haklarında özel düzenleme bulunan (2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu gibi) kişilerle ilgili yasalarda öngörülen hiçbir teminata ve en temel hak olan savunma hakkına dahi uyulmadan uygulanan kamu görevinden çıkarma tedbiri nedeniyle AİHM’in daha katı bir tutum takınacağını ve bu kişilere tanınan hiçbir yasal teminata neden uyulmadığını Hükümetten ayrıntılı şekilde soracağını ve bu şekilde ihraç edilen 125.678 kişi lehine ihlal kararı vereceğini tahmin etmek zor olmasa gerektir. Yine AİHM’in önceki uygulamalarından hareketle,[6]bir pilot karar vererek Türkiye’nin bu konudaki uyuşmazlıkları Tazminat Komisyonu veya OHAL Komisyonu gibi bir yapı kurmak suretiyle çözmesini isteyeceği ve AİHM’in uzun yıllar sonra vereceği kararlardan çok daha önce uyuşmazlıkların çözüme kavuşacağı değerlendirilmektedir. Yukarıda yer verilen nedenlerle, bu başvuru kapsamında sorulan soruların çok önemli olduğunu ve OHAL KHK’leri ile mağduriyet yaşayan yüz binden fazla kişiyle ilgili hukuki sürecin eksiksiz şekilde devam ettirilip, hukuki çabadan asla vazgeçilmemesi gerektiğini düşünüyorum. KHK’larda yer verilmeyen ancak önemli ölçüde mağdur olduğu açık olan askeri öğrenciler de dahil olmak üzere hiçbir meslek grubu hukuki mücadeleden vazgeçmemeli ve hukuk içinde kalınarak yürütülen hak mücadelesi son aşamaya kadar eksiksiz bir şekilde devam ettirilmelidir. [1] Denisov/Ukrayna ([BD], B. No:76639/11: Özel hayat kişinin fiziksel ve sosyal kimliğinin çeşitli görünümlerini içine almaktadır. Bu kapsamda, diğer kişilerle ve dış dünyayla ilişkiye kurma ve bunu geliştirme de özel hayat içerisinde değerlendirilmektedir (P.95) [2] Özpınar/Türkiye, B. No. 20999/04: Özel hayatına ilişkin bir konu nedeniyle meslekten çıkartılan hakim, keyfiliği önleyecek teminatlara sahip olmalıdır. Bunların başında, yapılan müdahaleyi, hukuki olup olmadığını inceleyebilecek, değilse iptal edebilecek, çelişmeli yargılama ilkesi uyarınca kişinin kendi iddialarını dile getirebileceği ve kendisine yöneltilen iddialara karşı çıkabileceği bağımsız ve tarafsız bir mahkemeye önüne götürme hakkı gelmektedir (P.78) [3] Matyjek/Polonya (Kabul Edilebilirlik Kararı), B. No. 38184/03: Başvuranlar hakkında, komünist dönem gizli servisiyle işbirliği yapmadığına ilişkin kamuda arınma (lustration) bildiriminde yalan söylediğinden bahisle bu konulardan sorumlu hükümet temsilcisinin başvurusu üzerine işlem başlatılmıştır. Kamuda Arınma Mahkemesi sıfatıyla hareket eden Varşova İstinaf Mahkemesi başvuranın yalan söylediğine hükmetmiş, temyiz başvurusu ise üst derece mahkemesi olarak inceleyen aynı istinaf mahkemesi tarafından reddedilmiştir. Kamuda temizlik davasıyla, ceza yargılaması arasında yakın bir bağ vardır. Öncelikle bu yargılamalara, CMK'nın ilgili hükümleri uygulanmaktadır. Örneğin ilgili hükümet görevlisi, savcınınkilerle aynı yetkilere sahiptir. Ayrıca bu yargılamalara tabi kişilerin durumu, her ne kadar suçlu ve suçlama terimleri kullanılmasa dahi, ceza kovuşturmasındaki suçlunun durumuna benzetilmiştir (P.49). Özetle, ulusal hukukta cezai olarak nitelendirilmeseler dahi kamuda temizlik davaları güçlü cezai cağrışımlar içermektedir (P.51). Kamuda arınmaya ilişkin hükümler, disiplin yargılamaları gibi belirli statüdeki küçük bir grubunu değil çeşitli kamu görevlerinde bulunan ya da devlet memurluğu, avukatlık, milletvekilliği gibi çok sayıda mesleği yapmak isteyen geniş bir toplum kesimini ilgilendirmektedir (P.53). Mahiyeti ve cezanın ağırlığıyla bağlamında ise kamuda arınma beyanında yalan söylediği tespit edilen kişiler kamudan ihraç edilmekte ve geniş kapsamdaki kamusal işlere 10 yıl boyunca başvuramamaktadır. Bir kişinin yalan söylediği yönündeki tespit, iyi karakter sahibi olması şartını içeren pek çok kamusal işe girmesini engellemektedir. (P.54). İHAM, mahiyetini ve etki süresini dikkate alarak kamuda arınma kapsamındaki tespitin başvuran açısından ciddi sonuçları olduğuna karar vermiştir (P.57). İHAM, cezai çağrışımların baskınlığını dikkate almış ve uygulanan cezanın mahiyet ve ağırlığıyla birlikte cürmün niteliği itibariyle, başvuranın maruz kaldığı durumun 6. madde anlamında cezai bir isnat içerdiğine hükmetmiştir (P.58) [4] G.I.E.M. S.R.L. ve Diğerleri/İtalya [BD], B: No. 1828/06: Belediyenin uyguladığı Site Gelişim Planı'na aykırı inşaat yapıldığı gerekçesiyle başvuran şirkete ait arazi ve üzerindeki binalara el konulup Bari Belediyesi'nin mülkiyetine geçirilir. 7/1 maddesinin ilk cümlesi, bir tedbirinin ceza oluşturup oluşturmadığının değerlendirilmesi bakımından hareket noktasının, kişinin bir suçu işlediğine dair mahkumiyet hükmünün varlığı olduğunu belirtmektedir. Ancak, söz konusu tedbirin mahiyet ve amacı, ulusal hukuktaki nitelendirilmesi, tedbirin uygulanmasında izlenen süreç ve ağırlığı gibi diğer hususlar da dikkate alınmalıdır (P.211). Bir tedbirin 7. madde anlamında "ceza"olduğunun belirlenmesi için gereken şartlardan biri ceza mahkemelerince verilmiş bir mahkumiyet kararı olmakla birlikte mahkumiyet hükmünün yokluğu tek başına, 7. maddenin uygulanmayacağı anlamına gelmez (P.217). Sözleşme'nin 7. maddesindeki "ceza" kavramının ulusal hukuklardaki nitelendirmelerden bağımsız yorumlayan İHAM sonuç olarak, uygulanan el koyma tedbirinin ceza oluşturduğuna karar vermiştir (P.233) [5] AİHM'in Demir ve Diğerleri/Türkiye Kararı, B.No: 21380/93, 23/09/1998; Aksoy/Türkiye Kararı, B.No: 21987/93, 18112/1996. [6] AİHM'in İçyer/Türkiye Kararı, B.No: 18888/02, 12/01/2006; Ümmühan Kaplan/Türkiye Kararı, B.No:24240/07, 20/3/2012; Demopoulos ve Diğerleri/Türkiye Kararı, B.No: 46113/99, 01/3/2010. LEVENT MAZILIGÜNEY https://www.patreon.com/posts/aihm-hamit-ve-24972029?utm_medium=social&utm_source=twitter&utm_campaign=postshare


×
×
  • Yeni Oluştur...