İçeriği gör
mourner2

Selam Millet Ben Mourner.Gerekçeli Beraat kararım

Önerilen Yorum

MANİFESTOM

1-Eğer adli yargılama süreci devam edipte henüz duruşmaya çıkmamış arkadaşımız varsa kalın olarak yazılı yerlere dikkat etsin.

2-Savcı arkadaş polis ifademde demediğim halde etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istediğimi söylemiş.

3-Alnı ak ve suça karışmamış arkadaşlarımın ucunda hapis bile olsa etkin pişmanlıktan faydalanmasını tavsiye etmem.

4-Adli yargılamamda yapılan duruşmamda neden örgüt üyesi olmadığımı son derece detaylı eklif bir şekilde anlatmama rağmen tarafıma hükmün açıklanmasının geri bırakılması teklif edilerek bir nevi yoklama yapıldı.Ben etmedim.Alnınınız ak ve suça karışmadıysanız kabul etmeyin.

5.Duruşmada ezilip büzülmeyin hakime ve mahkeme heyetine saygılı olun.

6.Kendinize iyi davranın.Zor anınınızda yanınızda olmayanın yanında olmayın.

7.İyi ve hakkaniyetli insan olun.

8.Kalın sağlıcakla..

T.C.
    İSTANBUL
xx. AĞIR CEZA MAHKEMESİ
BERAAT

DOSYA NO    : 
KARAR NO    : 
C.SAVCILIĞI ESAS NO    :

GEREKÇELİ KARAR
T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

 

DAVACI    : K.H.
SANIK    : 
MÜDAFİ    : 
SUÇ    : Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma
SUÇ TARİHİ    : CMK'nın 232/2-c maddesi gereğince yazılmamıştır
GÖZALTI TARİHİ    : xxxxxxxx
SUÇ YERİ    : CMK'nın 232/2-c maddesi gereğince yazılmamıştır
KARAR TARİHİ    : 

Yukarıda açık kimliği yazılı sanık hakkında mahkememizde yapılan yargılama sonunda:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: 
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın  esas sayılı iddianamesiyle, sanığın Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçundan 3713 sayılı TMK'nın 3, 5/1 ve 7/1 maddeleri delaletiyle 5237 sayılı TCK'nın 314/2, 53/1, 63, 58/9 ve 221/4 maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.

ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAA: 
Cumhuriyet Savcısı  25/05/2021 Tarihli Duruşmada Bildirdiği Esas Hakkındaki Mütalaasında: Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 01/03/2017 tarihli, 2017/1443 E. - 2017/4758 K. sayılı kararı ile ve yine Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin 24/04/2017 tarihli, 2015/3 E. - 2017/3 K. sayılı kararı ile ayrıntılı olarak açıklandığı üzere;
Kendisini kısaca ‘Hizmet Hareketi’ olarak tanımlayan FETÖ/PDY ( Fetullahçı Terör Örgütü / Paralel Devlet Yapılanması ) 'nin, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı haline getiren, siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip, örgüt lideri Fetullah Gülen'den aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden, bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyen, güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen, böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, "Altın Nesil" adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan, bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden, böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp, ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan suigeneris bir suç örgütü olduğu tespit edilmiştir. Örgütün türü ve niteliği açısından değerlendirme yapıldığında; örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet ettiği, görünür yüzüyle gerçek yüzü arasındaki farkı gizlediği, hedeflerine ulaşabilmek amacıyla yeterli eleman, araç ve gerece sahip olma yönünde faaliyet gösterdiği, amacının Anayasada öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp, örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu, demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükümet ve diğer Anayasal kurumları fesih edip iktidara gelmek olduğu, bu amacı gerçekleştirmek için Polis ve Jandarma Teşkilatı, Milli İstihbarat Teşkilatı ve Genel Kurmay Başkanlığı gibi kuvvet kullanma yetkisine haiz kurumlara sızan  üyeleri vasıtasıyla, meşru organlara ve halka karşı silahlı saldırıda bulunmak suretiyle amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli öldürme, yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirdiği, anılan örgüt mensupları hakkında 15 Temmuz darbe girişimine katılmaktan ya da örgüte mensubiyetlerinden dolayı açılıp bir kısmı derdest olan ya da mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları ve gizli-açık tanık anlatımları, örgüt lider ve yöneticilerinin açık kaynaklardaki yazılı ve sözlü açıklamaları, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün örgüt hakkındaki raporu gibi olgu ve tespitler dikkate alındığında; FETÖ/PDY'nin  küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzerine kurulan bir maşa olarak; Anayasa’da belirtilen Cumhuriyet’in temel niteliklerini siyasi, hukuki, sosyal, lâik, ekonomik düzenini değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türkiye Devleti’ni ve varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkmak ve daha sonra ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devlet’in iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş, 3713 sayılı Kanunun 1.maddesinde tanımlanan amaca ulaşmak için, silah başta olmak üzere her türlü cebir ve şiddeti araç olarak kullanan, 5237 sayılı TCK’ nun 314/1-2 maddesi kapsamında silahlı bir terör örgütü olduğu kabul edilmiştir.
Örgütün yapılanmasına yönelik yapılan çalışmalarda, örgütün her askeri birlik için sözde Müdürlükler oluşturduğu, bu hiyerarşik yapının Müdür, Müdür Yardımcısı, Öğretmen (mahrem hizmetler abisi) ile onlara bağlı Personel (Öğrenci)'den oluştuğu, müdür yardımcıları ile müdür arasında Bilgin olarak adlandırılan ve gruplar arasında irtibatı sağlayan bir görevlinin bulunduğu, subay sınıfının OSS, astsubay sınıfının OKS olarak adlandırıldığı, subay sınıfı ile daha çok bire bir (en çok 2-3 kişilik gruplar halinde) ilgilenilirken, astsubay sınıfı ile daha çok 3 veya daha çok kişiden oluşan grup olarak irtibat sağlandığının tespit edildiği, keza örgütün, faaliyetlerini büyük bir gizlilik içinde yürüttüğü, hiçbir zaman tedbir uygulamasından vazgeçmediği görülmüştür. Örgüte yönelik Türkiye çapında yapılan soruşturmalarda, mahrem hizmetler abilerinin, örgüt üyesi askeri personel ile mutat iletişim yöntemlerini kullanarak irtibat kurmayıp takibi önlemek için büfe, market gibi iş yerlerinde kurulu bulunan kontörlü telefonlardan örgüt üyesi askeri personeli zaman zaman bireysel, zaman zaman ise aynı hücreye dahil olanları ardışık olarak aramak suretiyle irtibata geçtiği ve onları örgütsel toplantıya çağırdığının tespit edildiği anlaşılmıştır.
Bu kapsamda yapılan çalışmalarda hedef numara olan xxxxxxxxx  numaralı gsm hattının sanık tarafından kullanıldığı tespit edilmiştir.
 xxxxxxxxxxxxx  numaralı gsm hattının, 06/07/2015 tarihinde, örgütsel arama yöntemlerine uyumlu olacak şekilde, kendisi gibi Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde Astsubay olarak görev yapan xxxxxxxxxxxxxx isimli şahıs ile ardışık olarak arandığı tespit edilmiştir.
Sanığın ikrar içerikli savunmasında özetle; örgüt içerisinde bulunduğu döneme ilişkin olarak ayrıntılı anlatımlarda bulunduğu ve irtibatlı olduğu bir kısım örgüt üyesini fotoğraf üzerinden teşhis ettiği anlaşılmıştır.
Sanığın örgütün mahrem imamları tarafından örgütsel haberleşmede gizliliği sağlamak amacı ile kullanılan sabit hatlardan  tekli ve ardışık arandığına dair tespitler, tanık beyanları, sanığın ikrar içerikli savunması ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapılanması içerisinde bilerek ve isteyerek yer aldığı ve yukarıda açıklandığı üzere bütün halindeki, süreklilik ve çeşitlilik arzeden eylemleri ile silahlı FETÖ/PDY terör örgütünün üyesi olduğu ve üzerine atılı suçu işlediği anlaşıldığından,
1-Sanığın eylemine uyan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 314/2. maddesi, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 3. maddesi delaletiyle 5. maddesi gereğince cezalandırılmasına,
2-Sanık hakkında hapis cezasına hükmedilmesi halinde Anayasa Mahkemesi tarafından verilmiş olan 08/10/2015 tarih ve 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı karar gözönönünde bulundurularak 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53/1-2. maddesinde düzenlenen güvenlik tedbirlerinin sanık hakkında uygulanmasına karar verilmesi, 
3-Sanığın şahsi hürriyetini sınırlama sonucunu doğuran bütün haller nedeniyle geçirdiği sürelerin 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 63. maddesi gereğince hakkında verilecek cezadan mahsubuna karar verilmesi, 
4-Sanık atılı suçu örgüt mensubu olarak işlediğinden hakkında verilecek cezanın 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 58/9. maddesi gereğince mükerrirlere özgü infaz rejimine göre infazına ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına,
5- Sanığın ikrar içeren ifadesi kapsamında vermiş olduğu ifadelerin ve yapmış olduğu teşhis işlemlerinin örgütün yapısı ve faaliyeti konusunda yararlı bilgiler olduğu anlaşıldığından sanık hakkında 5237 Sayılı TCK'nın 221. maddesi kapsamında  etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasına karar verilmesini kamu adına talep ve mütalaa etmiştir. 
SANIK MOURNER SAVUNMASINDA: ''Soruşturma kapsamında polise verdiğim ifade FETÖ/PDY ile hiçbir alakam, bağlantım, faaliyetim olmadığı halde yapılan soruşturmaların hassasiyetine binaen, ortaokul 3.sınıfta sınavlara hazırlık yaptığım dönemde henüz 14 yaşında iken tanıştım ve hatırladığım isimlerden bahsettim. Benim bunlarla iletişimim, müfredat derslerine çalışmak, zaman zaman dini ve ahlaki konularda sohbet etmek ve hal hatır sormaktan ibarettir. O zamanlar cemaat olarak adlandırılan bu insanlarla iletişimimi henüz mesleğime başlamadan kestim. İletişimimi kesmemin nedeni, askeri okul sürecinde çocukluktan çıkıp, yetişkin bir bireye dönüşmem, seküler bir hayat tarzı yaşamam, namaz kılmayı bırakmam. Bunların dini ve ahlaki konularda yaptıkları sohbetlerin artık bana hitap etmemesidir. Öyle olmadığım halde kendimi dindar gösterecek karakterde bir insan hiçbir zaman olmadım. Tarih ve zamanını tam hatırlamamakla beraber, 2012-2013 yıllarında askeri okul sınavlarına hazırlık yaptığım dönemde tanıştığım, benim gibi askeri personel olan XXXXXXXXXX daveti üzerine kendini XXXXX olarak tanıtan birisiyle 4 kez görüşmem olmuştur. Genel olarak insanların dünya görüşüne, inançlarına, etnik köklerine göre ayırmayan, toplumun her kesiminden kişilerle arkadaşlık kurulabilen bir mizaçtayımdır. Hayatımın o döneminde mesleki olarak Harp Filo Komutanlığı'nın bağlısı gemilerde uzunca yıllar görev yapmam, uzun süren seyir süreleri benim açımdan gemi içi adaletsiz iş dağılımı gibi nedenlerden dolayı psikolojik anlamda sıkıntılar yaşıyordum. Ayrıca uzunca yıllar yoğun alkol kullanımım ve hayatı tek tabanca yaşamam, bende ruhsal yönden çöküntüye sebebiyet vermiştir. Benim xxxxxx  ile olan görüşmelerim hayatımın bu döneminde olmuştur. Bu görüşmelerimin 3 tanesi bir lokantada yemek yemek şeklinde, bir tanesi xxxxx'in kendi ailesiyle beraber yaşadığı kendi evinde olmuştur. Bu görüşmeler esnasında kendi ruhsal ve psikolojik durumumdan bahsettim. Ahlaki ve inançsal konularda muhabbet edildi.xxxxx   sözü dönüp dolaştırıp kendi tanımlaması ile hizmet hareketinin dünyada çok büyüdüğünü, Fetullah Gülen'e olan bağlılığından ve hizmet olmasaydı kendisinin şu andaki durumunda olamayacağından bahsetti. Ayrıca hizmet hareketine borçlu olduğundan bahsetti. Bu durum beni rahatsız etmiştir. Kendisini basına yansıdığı kadarıyla hizmet hareketi olarak tanımladığı insanların Balyoz, Ergenekon gibi operasyonlarla yanlış işlere bulaşmış olabileceklerini, İslami bir din alimi olarak gösterilen Fetullah Gülen'in kendini hiç alakadar etmemesi gereken konularda yine basına yansıdığı kadar bildiğim dönemin başbakanı hakkında küçük düşürücü ifadelerde bulunmasının devlet açısından kabul edilemez bir durum olacağını söyledim. Benim söylemlerim xxxxxxx'i rahatsız etti. Onun yaptığı dini ve ahlaki konularda yaptığı sohbet, olaylara bakış açısı beni rahatsız etti ve bir daha kendisiyle görüşmedim. Kendisinden de xxxxxxx vasıtasıyla bir daha görüşmek istediğine dair talep gelmemiştir. Türkiye'nin içinde bulunduğu çok kültürlü yapısı ve yüksek oranda muhafazakar bir nüfusa sahip olmasından yararlanarak, 2016 yılında yapılan hain darbe girişimine kadar FETÖ/PDY toplum nazarında kendini din ve ahlaki temelli bir cemaat gibi gösterip hizmet hareketi gibi kavramlarla geniş bir meşruyet alanı bulmuştur. 22 sene devam ettim, meslek hayatımın son derece kısıtlı bir zamanında toplamda 4 saati geçmeyen iletişimim bu sebeple olmuştur. Anayasamızın 24. ve 25.maddelerinde çerçevesi çizilen din ve vicdan hürriyeti, düşünce ve kanaat hürriyetinin kapsamı dışında kalabilecek hiçbir söylemim ve hareketim olmamıştır. Sayın savcının iddianamede 1 ve 2.maddelerde tespitlerine katılmakla beraber, irademi örgütten gelecek talimatlara açık tuttuğum yönündeki kanaati gerçeği yansıtmamaktadır. Ayrıca her türlü gizliliğe riayet ettiği belirtilen bu örgütün mensuplarına ulaşabilmek için örgütsel arama metodu olduğu, itirafçı ifadeleriyle tespit olunan ankesör irtibatlarının maddi gerçeğe ulaşmadığı bir araç olarak kullanılması doğru olsa da cevap dahi vermediğim 0 saniyelik bir aramanın benim açımdan bir delil olarak sunulması doğru değildir. Yine iddianamede adli kollukta alınan savunmamda beni arayan mahrem kişiler ve ardışık arama kayıtlarında adı geçen kişiler hakkında ayrıntılı bir ifade verdiğim ve bu kişileri teşhis ettiğim söylenmiştir. Benim teşhis ettiğim kişiler çocuk yaşta sınavlara hazırlık yaptığım dönemde tanıştığım  xxxxxxxx O dönemdeki adıyla cemaat evinde tanıştığım meslektaşım xxxxxxx ve xxxxxxxx'dır. Polis ifadesinde de kendisini xxxxx olarak tanıtan kişi ile yaptığım telefon görüşmesi 2012-2013 yıllarında olmuştur. Kendisini ancak xxxxxxxx teşhis edebilir. 2015 yılında şahsıma yapılan 0 saniyelik aramanın kimin tarafından, ne amaçla yapıldığını bilmiyorum. Ardışık olarak arandığım tespit edilen meslektaşım xxxxxxxxxxx'nu tanımıyorum. Yine iddianamede sayın savcımız tarafından atıf yapılan Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin 2015/3 Esas nolu gerekli kararında örgütün yapısı ve işleyişi başlığı altında örgütün bir örgütün finans kaynağı olarak himmet adı altında toplanan paralar gösterilmiştir. Benim bunlara bu kapsamda verdiğim 1 TL dahi yoktur. En küçük örgüt birimi sorumlusu abi olarak tanımlanmış, üyeler abilere itaat etmek mecburiyetindedir şeklinde tespitte bulunmuştur. Benim itaatim ve sadakatim mesleğim gereği daima devletime Deniz Kuvvetleri'ne olmuştur. İrademi başkasından gelecek emir ya da talimatlara açmam söz konusu değildir. Örgütün amacı milletten ve devletten gizlidir. Örgütün üyeleri istihbarat ve kişilerin mahrem bilgilerini toplamayı severler şeklinde tespitlerde bulunulmuştur. Gizliliğe bu derece önem veren bu örgütün toplum nazarında cemaat olarak adlandırıldığı bir  dönemde dahi şüphe ile yaklaşmam, eleştirilerimi net bir şeklide dile getirmem nedeniyle sinsi amaçlarını bana söylemesi ve kendi amaçları doğrultusunda bana görevlendirme yapacak cesareti bulabilmesi söz konusu olamaz. 4, örgütün kamu içerisindeki mensuplarının aile yaşamlarına dahil müdahale ettiği, hatta kiminle evleneceğine dair kararlar da verdiği söylenmiştir. Eşimle 2015 yılında tanıştım, kendisi Atatürk'çü bir aile yapısından gelen, cumhuriyet değerleri ile yetişen öğretmen bir ailenin çocuğudur. Ayrıca vatansever ve de Atatürk milliyetçisidir. xxxxxxxxxxxxxxxx  konservatuar mezunudur. Hayatının hiç bir döneminde bu tarz yapılarla bir iletişimi olmamış ve bunlara her zaman şüphe ile bakmıştır. Ayrıca örgüt üyeliğinin tanımı, örgüt üyesi, örgütün amacını benimseyen, örgütün yapısına dahil olan, verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine teslim eden kimsedir. Örgüt üyesi örgütle bir bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Örgüt üyeliğini belirlemedeki ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın yerine getirmeye hazır olması ve ifade etmesidir. Örgüt üyesinin bir suçtan cezalandırılabilmesi için örgüt kapsamında bir suç işlemesi gerekmez ise de örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekmektedir. Üyelik mütemadi bir suç olması nedeniyle eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır şeklinde tanımlamalarda bulunulmuştur. Benim bunlarla asker bir arkadaşımın ricası üzerine 4 saati geçmeyen iletişimim olmuştur. Kendi irademi değil onlardan gelebilecek talimatları açmak, böyle bir olgunun cesaretini onlara verebilecek tarzda bir hareketim dahi olmamıştır. Bu örgüte üyelik suçunu işlediğim iddiası, son derece zorlama bir iddia olup, gerçeği yansıtmamaktadır. Gerek yaptığım tüm birliklerde biraz içine kapanık, görev yaptığım tüm birliklerde biraz içine kapanık, duygusal, zaman zaman öfkeli, her zaman ortak hareket etme bilincine sahip özverili biri oldum. Beraber görev yaptığım tüm silah arkadaşlarımın sevgisini ve saygısını kazandım. Hiçbir zaman kaşı gözü ayrı oynayan bir insan olmadım. Zaman zaman öfkeme yenik düşüp haklı olduğum durumlarda dahi hata yaparak savunmalar aldım. Yoğun ve gayretli çalışmalarımın amirlerimce takdir edildiği zamanlar oldu. Hiçbir silah arkadaşımın hakkında girmedim. Aidiyetim, bağlılığım, sadakatim, daima devletime ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ve de kurumum Deniz Kuvvetleri'ne olmuştur. Yapılan soruşturma ve yargılamaların hassasiyetine binaen, şu anda kurumum tarafından geçici olarak görevden uzaklaştırma tedbiri uygulanmaktadır. Mesleğimi seviyorum, işime geri dönmek istiyorum. Bu süreç benim ve ailem açısından son derece zor geçmektedir. İlk olarak gözaltına alındığımda verdiğim polis ifademde ve de mahkemede samimi bir şekilde hatırladıklarımın tamamını anlattım, suçsuzum, alnım ak, devletime ve kurumuma karşı alnımı kara gösterecek hiçbir davranışım olmadı, arz ederim efendim.'' şeklinde beyanda bulunmuştur.
DELİLLER:
-İddia,
-Sanık savunması,
-Tanık xxxxxxxxx'nun Mahkememiz huzurunda alınan yeminli ifadesi, ("Ben sanığı tanımıyorum. Kendisinin üzerine atılı suça ilişkin ve sabit hatlardan aranıp aranmadığına ilişkin herhangi bir bilgim, görgüm yoktur. Benzer iddia ile ben de İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyorum. Kendi dosyamda da sanığı tanımadığımı, aramalara ilişkin bilgimin olmadığını belirttim." şeklinde beyanda bulunmuş, 
Soru üzerine ise, "Ben kendi yargılandığım dosyamda sabit hatlardan  arandığım iddiasıyla yargılandım. Ardışık arandığım kişiler arasında sanık da vardı. Ancak kendi dosyamda da belirttiğim gibi, ben sabit hatlardan örgüt mahrem imamlarıtarafından aranmadım. Sanığın aranıp aranmadığı konusunda bilgim yoktur. Yargılandığım dosyada Hakkımda mahkumiyet kararı verilmiştir. Dosyam halen istinaf aşamasındadır." şeklinde beyanda bulunmuştur),
-TEMBİS raporu, 
-Ankesör büfe analiz raporu, 
-HTS tespit tutanağı,
-Personel tanıtma kartı, 
-Havuz sorgu tutanağı, 
-Bankasya yazı cevabı, 
-Araştırma ve tespit tutanağı, 
-Üst arama tutanağı, 
-Yakalama tutanağı, 
-xxxxxxxxx tarihli rapor,
-xxxxxxxxx tarihli büfe ankesör analiz raporu,
-BTK dan gelen xxxxxxxxxx tarihli İletişimin tespiti kayıtları,
-xxxxxxxxx  tarihli havuz sorgulama tutanağı,
-xxxxxxxxx tarihli MASAK raporu,
-Sanığa ait nüfus ve adli sicil kayıtları,
-Tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
 1-FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü:
Ayrıntıları Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin 24.04.2017 tarih, 2015/3-2017/3 sayılı kararında açıklandığı üzere;
Kendisini kısaca ‘Hizmet’ olarak tanımlayan FETÖ/PDY; Paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı haline getiren, siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden, bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyen, güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen, gizlilikten görünmez bir duvar inşa edip bu duvarın arkasına saklanan, böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da bu düşman üzerinden mensuplarını motive eden, "Altın Nesil" adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan, bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden, böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp, ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan suigeneris bir suç örgütüdür.
Örgütün türü ve niteliği açısından değerlendirme yapıldığında; örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet ettiği, görünür yüzüyle gerçek yüzü arasındaki farkı gizlediği, amaca ulaşabilmek için yeterli eleman, araç ve gerece sahip olduğu, amacının Anayasada öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp, örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu, demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükumet ve diğer Anayasal kurumları fesih edip iktidara gelmek olduğu, bu amacı gerçekleştirmek için Polis ve Jandarma teşkilatı, Milli İstihbarat Teşkilatı ve Genel Kurmay Başkanlığı gibi kuvvet kullanma yetkisine haiz kurumlara sızan  üyeleri vasıtasıyla, meşru organlara ve halka karşı silahlı saldırıda bulunmak suretiyle amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli öldürme, yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirdiğinin, anılan örgüt mensupları hakkında 15 Temmuz darbe girişiminden ya da örgüte mensubiyetlerinden dolayı açılıp bir kısmı derdest olan ya da mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları ve gizli-açık tanık anlatımları, örgüt lider ve yöneticilerinin açık kaynaklardaki yazılı ve sözlü açıklamaları, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün örgüt hakkındaki raporu gibi olgu ve tespitler dikkate alındığında; FETÖ/PDY küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzerine kurulan bir maşa olarak; Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türkiye Devletini ve varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkmak ve daha sonra ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş  bir terör örgütüdür. Bu örgüt kuruluşundan 15 Temmuz sürecine kadar örgüt lideri Fethullah Gülen tarafından belirlenen ideolojisi doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek üzere eylem ve fikir birliği içinde hareket etmiştir. Sahip olduğu yada mensuplarının tasarrufunda bulunan araç gereç bakımından 5237 sayılı TCK'nın 314/1-2 maddesi kapsamında silahlı bir terör örgütü olduğu anlaşılmıştır.
2-Sanığa isnat olunan örgüt üyeliği kavramı;
Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin 2016/7162 E., 2017/4786 K. sayılı kararında açıklandığı ve yargılama makamlarınca da benimsendiği üzere; örgüte üye olanlar, örgütte kurucu ya da yönetici konumunda olmayan, örgütün amacına yönelik nedensel hareketi olan, örgüt disiplinine bağlı, örgüt hiyerarşisi içinde yer alan kişilerdir(Özek, Organize Suç, s. 241). 
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de, örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak  örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir. 
Örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliği için yeterli değildir(Evik, Cürüm işlemek için örgütlenme, Syf 383 vd.).

Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de, örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Üyelik mütemadi bir suç olması nedeniyle de eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır.    
Doktrinde farklı görüşler (Özgenç, Suç örgütleri, Syf.22, Sözüer, Gökçen, vb.)  olsa da istikrar kazanmış uygulamaya (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10.06.2008 tarih ve 2007/9-270-164 sayılı kararı vb.) göre tek taraflı irade beyanıyla örgüte üye olmak imkanı bulunmamaktadır. Örgüt yönetiminin açık ya da zımni bir kabulü olmalıdır. Örgüt yöneticilerinin, örgüt faaliyeti kapsamında işledikleri bütün suçlardan asli fail olarak sorumlu tutuldukları (TCK 220/5 md.) bir sistemin, tek taraflı irade beyanı ile kendi içinde gizlilik, disiplin ve mutlak sadakat gibi zorunlu kuralları barındıran, dış dünyaya kapalı bir yapıya üye olunabileceğini de kabul etmesi beklenemez.

Temadi eden suçlardan olan örgüt üyeliği, hukuki veya fiili kesinti gerçekleşinceye kadar tek suç sayılır. Örgüt üyeliği, yakalanma, örgütün dağılması, örgütten ihraç ya da kendiliğinden örgütten ayrılma gibi sebeplerden sona erer. Yakalanmayan sanık hakkında düzenlenen iddianame temadi eden suç için hukuki kesinti oluşturmaz. Örgüt üyeliğinden mahkum olduktan sonra tekrar örgütle hiyerarşik bağ kurup süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren faaliyetlere katılması halinde yeniden üyelik suçu oluşacaktır. 
Örgüt faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur (TCK. 220/4). Örgüt kurma ve yönetme ya da üye olmak fiillerinin cezalandırılabilmesi için örgütün amacı doğrultusunda ve faaliyeti çerçevesinde bir suç işlenmesi şart değildir. Ancak bu kapsamda bir suç işlenirse bu düzenleme doğrultusunda gerçek içtima kurallarına göre cezalandırılacaklardır.
Suçun manevi unsuru, doğrudan kast ve "suç işlemek amacı/saiki"dir. Örgüte giren kişinin, girdiği örgütün suç işleyen, suç işlemeyi amaçlayan bir örgüt olduğunu bilmesi gerekir.
Örgüt üyesinin, örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, onun bir parçası olmayı istemesi, katılma iradesinin devamlılık arz etmesi gerekir. Örgüte üye olan kimse, bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kastı ve iradesiyle hareket etmelidir. Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olmak suçu için de saikin "suç işlemek amacı" olması aranır (Toroslu özel kısım syf.263-266, Alacakaptan Cürüm İşlemek İçin Örgüt syf.28, Özgenç Genel Hükümler syf.280).

Tüm faillerin kastının suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüte katılmak olması gerekirken hepsinin de aynı suçları işlemek amacında olması gerekmez. Bir oluşuma dahil olan kişinin bu oluşumun suç işlemek amacında olduğunun bilincinde olması aranır. 
3-Ankesör ve Sabit Hatlardan Aranmanın Delil Olma Niteliğine Dair;
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarih ve 2017/956 - 2017/370 sayılı kararı ile onanarak kesinleşen Yargıtay 16. Dairesi'nin İlk Derece sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarih ve 2015/3 - 2017/3 sayılı kararı ile Yargıtay 16.Dairesi'nin temyiz incelemesi sonucu vermiş olduğu 14.07.2017 tarihli 2017/1443- 2017/4758 ve 13.11.2019 tarihli 2018/5526 - 2019/6842 sayılı kararlarında açıklandığı üzere; 
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün mahrem hizmet ve yapılanması olarak adlandırılan yapılanması, Devletin en kritik ve operasyonel birimlerine sızarak örgüt hesabına yürütülen gizli faaliyetlerde bulunan bir yapı olup, örgüt mensubu sayısı mahrem yapılardan  olan Türk Silahlı Kuvvetlerinde süreç içinde artarak TSK birimlerini yönlendirebilecek ve kontrol altında tutabilecek bir güce kavuşmuştur. 
FETÖ/PDY’nin Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet ve Milli İstihbarat Teşkilatları içerisinde yer alan mensupları bu örgütün “Silahlı Kanadını” oluşturmuştur.    
FETÖ/PDY’nin, TSK içerisinde diğer yapılanmalarından farklı bir yapılanmaya gittiği, tamamen hücre tipi, birbirinden habersiz ve bağımsız üniteler oluşturduğu, bu ünitelerin sivil kişilerin sorumluluğunda üst düzey komutanlar (general, albay, yarbay, binbaşı), alt rütbede subaylar (teğmen, üsteğmen, yüzbaşı) ve astsubay gruplarından oluştuğu tespit edilmiştir.
FETÖ/PDY, askeri öğrenci olarak TSK’ya yerleştirdiği mensuplarını ikişer üçer kişiden oluşan, birbirinden ayrı ve habersiz hücreler halinde abi olarak tabir ettikleri örgüt üyelerinin sorumluluğuna vermiş, kod adı vererek gerçek isimlerini gizlemiş, bu örgüt üyelerinin, hiçbir hücre diğer bir hücreden haberdar olmayacak şekilde, ayda sadece bir-iki kez örgütün evlerine gitmelerini sağlayarak ya da dışarıda yüz yüze görüşerek deşifre olmalarının önüne geçmeye çalışmıştır. TSK’ya sızan elemanların korunması, orduda tutunabilmesi ve arkadan gelenlerin önünün açılabilmesi için her türlü yol ve yöntemin uygulandığı anlaşılmıştır.
FETÖ/PDY, örgütsel tüm uygulamalarında olduğu gibi haberleşme yöntemlerinde de gizliliği esas alarak iletişim sağlamaya özen göstermiş ve bu amaçla yüz yüze (buluşma), canlı kurye, kriptolu IP hattı, not ile haberleşme, basın yayın üzerinden talimat verme, sosyal medya, telefon (GSM, operasyonel hat, ankesör, büfe arama), iletişim ve haberleşme programları (ByLock) şeklinde birbirinden faklı iletişim yöntemlerini kullanmıştır. FETÖ/PDY’nin askeri mahrem yapılanmasında, örgütün mahrem sorumlularının sevk ve idaresi altındaki askeri personel ile deşifre olmayı engellemek maksadı ile irtibat kurma yollarından birisinin de; “Kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, iddia bayii ve lokanta gibi işletmelerde bulunan ve ücret karşılığı kullanılan sabit (kontörlü/voip) hatlar ile Türk Telekom’a ait ankesörlü telefon hatlar” olduğu tespit edilmiştir. FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün “sohbet” olarak adlandırdığı örgütsel toplantıları devam ettirmek için elzem olan askeri personel ile irtibatlarında gizliliğe çok önem verdiği; FETÖ kapsamında yürütülen soruşturmalardaki şüphelilerin hatları ile kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta ve benzeri gibi sair işletmelerde kurulu bulunan ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesinde, ardışık arama (yakın zaman diliminde birbirini takip eden peşi sıra), periyodik arama (farklı tarih ve zaman diliminde belirli gün aralığı dahilinde) ve tek arama şeklinde iletişimin gerçekleştirildiği ve irtibat sağlandığı saptanmıştır.
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün TSK içerisindeki mahrem yapılanmasında faaliyet yürüten ve etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanan bazı şüpheliler vermiş olduğu ifadelerinde ankesör-sabit hat (büfe-market vb.) aramaları konusunda, özetle;  TSK içindeki bir kişinin örgüt adına aranacaksa kontörlü telefonu bulunan büfe, market ve kuruyemişçilerden arandığını, bunun bir tedbir olduğunu beyan etmişlerdir. 
Yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesine sızmış mensuplarının bir kısmı ile özellikle geçmiş yıllarda kullandıkları bir sistem olan büfe, market ve benzeri yerlerdeki ücretli telefonlar veya kontörlü telefonlar ile haberleşmek suretiyle örgütsel   iletişimin kurulduğu, arama işleminin genellikle tek taraflı ve kısa süreli olduğu, sadece sorumlu şahısların arama işlemini yaptığı (askeri şahıs tarafından karşı arama yapılmadığı, askeri personelin de çok sık olmamakla birlikte mahrem sorumlusuna ulaşmak istedikleri durumlarda aradığı), sorumlu şahıs tarafından aranan askeri personelin büyük kısmının rütbe, makam ve sınıf olarak genelde denk oldukları,  genel olarak her sivil yöneticinin sorumluluğunda birden fazla hücre bulunduğu ve hücrelerin 2-3 asker şahıstan (askeri öğrenci ve/veya muvazzaf personel) oluştuğu, bu asker şahısların da aynı Kuvvete mensup olup aynı rütbede bulundukları (istisnai olarak farklı rütbe ve/veya Kuvvetlere mensup asker şahıslardan bir hücre oluşabildiği, örneğin; sivil sorumlunun astsubaylardan oluşan grubunun yanında astsubaylıktan subaylığa geçen askeri personelle de ilgilenebileceği) tespit edilmiş, tek ankesör ya da sabit hattan (market-büfe-bakkal vb.) farklı asker şahısların aranması, arka arkaya arama (ardışık arama) şeklinde olması durumu da aramanın örgütsel olduğu kanısını güçlendirmiştir. 
FETÖ/PDY’nin bir iletişim aracı olarak ankesörlü/sabit hatlardan periyodik veya ardışık aramaların hukuki niteliği konusunda Yargıtay 16. Dairesi'nin 13.11.2019 tarihli 2018/5526 – 2019/6842 sayılı kararında yapılan açıklamalarda da belirtildiği üzere, ulusal ve uluslararası mevzuat hükümleri çerçevesinde başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. maddesinde ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 20. maddesinde koruma altına alınmış olan özel hayata saygıya ve özel hayatın gizliliğine ilişkin hükümler ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının haberleşme hürriyetine ilişkin 22., suç ve cezalara ilişkin esasların düzenlendiği 38., milletlerarası antlaşmaları uygun bulmaya ilişkin 90. maddesi; Ceza Muhakemesi Kanunun iletişimin tespiti ve dinlenilmesi ile kayda alınmasına dair 135., bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevinin düzenlendiği 160., Cumhuriyet savcısının görev ve yetkilerinin düzenlendiği 161., delillerin ortaya konulması ve reddine dair 206., delillerin takdir yetkisine dair 217., hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlara dair 230., hukuka kesin aykırılık hallerine dair 289. maddeleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Khan/Birleşik Krallık, 12.05.2000, B.No:35394/97, &34; Bykov/Rusya, 10.03.2009, B.No:4378/02, & 90; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, 25.07.2013, B.No:11082/06, 13772/05, & 700; Leander/İsveç, 26.03.1987, B.No:9248/81, & 59;  A. ve Diğerleri/Birleşik Krallık, 19.02.2009, B.No:3455/05, & 177 kararları ile birlikte bir bütün olarak değerlendirildiğinde; yargılama konusu olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her araç delil olarak kabul edilir. Bu manada esas olan, delilin keyfi ve açıkça dayanaktan yoksun olacak şekilde sanık aleyhine kullanılmaksızın, yargılamanın bir bütün olarak adil yapılmasıdır. Delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ulusal mahkemelerin takdirindedir. Bir devletin terörle mücadele etmek için önlem almadan önce, felaketin gelip çatmasını beklemesi mümkün değildir. Herkesin özel yaşamına saygı gösterilmesi hakkına sahip olmasına karşılık; terörle mücadele, terör saldırılarını engellemeye yardımcı olabilecek bilgilerin toplanması, terör şüphelilerinin yakalanıp yargılanması amacıyla özel gözetleme yöntemlerinin kullanması hukuka aykırı değildir.
Suçun işlendiğini gösterir somut olgulara dayanan kuvvetli suç şüphesinin bulunması, elde edilen delilin keyfi ve açıkça dayanaktan yoksun olmayıp denetlenebilmesi, kamu düzenini bozan bir eylem olarak işlenen suçun aydınlatılamamasının ve cezasız kalmasının, toplumun dirlik ve düzeninin bozulması sonucunu doğuracağında tereddüt olmaması hususları dikkate alındığında; demokratik kurumlara, hukuk devletine, demokrasiye ve insan haklarına karşı, 15.07.2016 tarihli darbe teşebbüsünü gerçekleştiren, pek çok insanın ölümüne ve yaralanmasına sebebiyet verip bir çok ağır suçu organize şekilde işleyen FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün, çok büyük bir önem verdiği, silahlı kanadını oluşturan askeri mahrem yapılanmasına yönelik yapılan soruşturmada, şüpheliler ve suç delillerine ulaşılması amacıyla Ankara merkezli ve diğer illlerde Cumhuriyet Başsavcılıklarının yasal yetkisine dayanarak hakim kararıyla geçmişe dönük elde ettiği “iletişimin tespiti (HTS)” kayıtlarının, “hukuka uygun bir delil olarak hükme esas alınmasında herhangi bir hukuki isabetsizlik bulunmadığı, yapılan işlemin “demokratik bir ülkede gereklilik” ve “orantılılık” ilkelerine uygun” olduğu, somut olay kapsamında da, kanunda yazılı esas ve usullere göre bu tedbire başvurulmasının “iletişim özgürlüğü” hakkının özünü ortadan kaldırmayacağı kanaatine varılmıştır.
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının iletişim yöntemi olarak ankesörlü/sabit hatlardan periyodik veya ardışık aramalar yaptıkları yönündeki tespitlerden sonra, soruşturma makamlarınca başlangıç soruşturması kapsamında ve CMK’nın 160/1 maddesinin verdiği yetkiye dayanarak yapılan araştırmalar sonucunda; FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının “sohbet” olarak adlandırdıkları örgütsel toplantılara devam etmek için kamuya açık market büfe vb. yerlerde  kurulu bulunan ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatları özel yöntemlerle kullandıklarının tespit edilmeleri üzerine, CMK. 135/6 maddesi gereğince sabit hat ve ankesörlü hatlara yönelik iletişimin tespiti kararları alınarak uygulamaya konulması, bu cümleden olarak şüpheli kişilerin hatlarıyla kamuya açık, birbirinden bağımsız büfe, market vb. yerlerde kurulu bulunan  sabit veya ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesi, üçüncü kişilere ait verilerin  ayıklanması  ile  yapılan analizler sonucunda şüphelilere ulaşılmasında hukuka aykırı yöntemlerin kullanıldığı ileri sürülemeyeceği gibi, ihlal edildiği iddia edilen hakka nazaran kamu güvenliğinin korunması ve suçla mücadele için sağlanan yararın üstünlüğünden de kuşku duyulmaması gerekecektir.
4-Bu açıklamalar ışığında sanığın hukuki durumu;
Sanığın iddianamede üzerine atılı olan suç, silahlı terör örgütüne üye olma olup; hazırlanan iddianamede özetle; sanık hakkında yapılan ankesör sorgusunda arandığı tarihteki görev yeri ile uyumlu olacak biçimde 2015 yılında Kocaeli ilinden 1 kez arandığı, bu aramaların 1 grup ardışık olarak sınıflandırıldığı, bu ardışık grubun örgütsel yöntem aramaları ile uyumlu olduğu, ardışıklarda yer alan şahısların rütbe bakımından şüpheli ile aynı oldukları, aramaların şüphelinin görev yerleri ile uyumlu olduğu, Sanığın kollukta verdiği ifade de etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak isteyerek bir takım beyanlarda bulunduğu ve sevk maddeleri uyarınca cezalandırılması talep edilmiş ise de;
Sanık savunmasında üzerine atılı bulunan suçlamaları kabul etmeyerek özetle; emniyette verdiği ifadesinde FETÖ/PDY ile hiçbir alakası, bağlantısı, faaliyeti olmadığı halde yapılan soruşturmaların hassasiyetine binaen, ortaokul üçüncü sınıfta sınavlara hazırlık yaptığı dönemde henüz 14 yaşında iken tanıştığı ve hatırladığı isimlerden bahsettiğini, kendisinin o kişilerle iletişiminin, müfredat derslerine çalışmak, zaman zaman dini ve ahlaki konularda sohbet etmek ve hal hatır sormaktan ibaret olduğunu, o zamanlar cemaat olarak adlandırılan bu insanlarla iletişimini henüz mesleğine başlamadan kestiğini, iletişimini kesmesinin nedeninin, askeri okul sürecinde çocukluktan çıkıp, yetişkin bir bireye dönüşmesi olduğunu, seküler bir hayat tarzı yaşamaya başladığını ve namaz kılmayı bıraktığını, bu yapının dini ve ahlaki konularda yaptıkları sohbetlerin artık kendisine hitap etmediğini,  tarih ve zamanını tam hatırlamadığını 2012-2013 yıllarında askeri okul sınavlarına hazırlık yaptığı dönemde tanıştığı, kendisi gibi askeri personel olan xxxxxxxx daveti üzerine kendini xxxxxx olarak tanıtan birisiyle 4 kez görüşmesi olduğunu, genel olarak insanların dünya görüşüne, inançlarına, etkin köklerine göre ayırmayan, toplumun her kesiminden kişilerle arkadaşlık kurulabilen bir mizaçta olduğunu, hayatının o döneminde mesleki olarak Harp Filo Komutanlığı'na bağlı gemilerde uzunca yıllar görev yaptığını,, uzun süren seyir süreleri kensisi açısından gemi içi adaletsiz iş dağılımı gibi nedenlerden dolayı psikolojik anlamda sıkıntılar yaşıdığını, ayrıca uzunca yıllar yoğun alkol kullanımı ve hayatı tek tabanca yaşamasının, kendisinde ruhsal yönden çöküntüye sebebiyet verdiğini, xxxxxx isimli şahıs ile olan görüşmelerinin hayatının bu döneminde olduğunu, bu görüşmelerinin 3 tanesi bir lokantada yemek yeme şeklinde, bir tanesi xxxx'in kendi ailesiyle beraber yaşadığı kendi evinde olduğunu, bu görüşmeler esnasında kendi ruhsal ve psikolojik durumundan bahsettiğini, ahlaki ve inançsal konularda muhabbet edildiğini, xxxxxx'in de kendi tanımlaması ile hizmet hareketinin dünyada çok büyüdüğünden, Fetullah Gülen'e olan bağlılığından ve hizmet olmasaydı kendisinin şu andaki durumunda olamayacağından bahsettiğini, bu durumun kendisini rahatsız ettiğini, xxxxxxe basına yansıdığı kadarıyla hizmet hareketi olarak tanımladığı insanların Balyoz, Ergenekon gibi operasyonlarla yanlış işlere bulaşmış olabileceklerini, islami bir din alimi olarak gösterilen Fetullah Gülen'in kendini hiç alakadar etmemesi gereken konularda yine basına yansıdığı kadar bildiği dönemin başbakanı hakkında küçük düşürücü ifadelerde bulunmasının devlet açısından kabul edilemez bir durum olacağını söylediğini, bu söylemlerinin de xxxxxx'i rahatsız ettiğini ve bir daha kendisiyle görüşmediğini, sonrasında bir daha görüşmek istediğine dair talep gelmediğini, iddianamede iradesini örgütten gelecek talimatlara açık tuttuğu yönündeki kanaatin gerçeği yansıtmadığını, ayrıca 0 saniyelik bir aramanın kendisi açısından bir delil olarak sunulmasının doğru olmadığını,  teşhis ettiği kişilerin çocuk yaşta sınavlara hazırlık yaptığı dönemde tanıştığı xxxxxxxx. O dönemdeki adıyla cemaat evinde tanıştığı meslektaşı xxxxxxxx  ve xxxxxxxx olduğunu, xxxxxx olarak tanıtan kişi ile yaptığı telefon görüşmesinin 2012-2013 yıllarında olduğunu, 2015 yılında yapılan 0 saniyelik aramanın kimin tarafından, ne amaçla yapıldığını bilmediğini, ardışık olarak arandığı tespit edilen meslektaşı xxxxxxxx'nu tanımadığını, bu yapıya hiç bir dönem para vermediğini,  gizliliğe bu derece önem veren bu örgütün toplum nazarında cemaat olarak adlandırıldığı bir  dönemde dahi  yaklaşmadığını, eşiyle 2015 yılında tanıştığını ve eşinin Atatürk'çü bir aile yapısından gelen, cumhuriyet değerleri ile yetişen öğretmen bir ailenin çocuğu olduğunu, ve hayatının hiç bir döneminde bu tarz yapılarla bir iletişimi olmadığını ve bunlara her zaman şüphe ile baktığını, kendisinin bunlarla asker bir arkadaşının ricası üzerine 4 saati geçmeyen iletişiminin olduğunu, kendi iradesini onlardan gelebilecek talimatları açmadığı gibi böyle bir olgunun cesaretini onlara verebilecek tarzda bir hareketinin dahi olmadığını, bu örgüte üyelik suçunu işlediği iddiasının, son derece zorlama bir iddia olduğunu ve gerçeği yansıtmadığını beyan ettiği;  sanığın ardışık olarak arandığı tespit edilen tanık xxxxxx'nun Mahkememizce alınan yeminli ifadesinde özetle; sanığı tanımadığını, sanığı tanımadığı için de örgütsel bir faaliyeti olup olmadığını bilmediğini, kendisinin de aynı suçtan yargılandığını ve yargılandığı davada sanığı tanımadığını beyan ettiğini, ayrıca hayatının hiç bir döneminde örgüt mahrem imamları tarafından sabit hatlardan aranmadığını beyan ettiği, sanığın örgütsel yönteme uygun olduğu iddia edilen aramasının Yargıtay'ın yukarıda bahsedilen kararında belirtilen periyodiklik kıstasına uymadığı, dolayısı ile suçlamaya konu aramaların sayısı, tarihi ve niteliği itibarıyla tek başına sanığın örgüt üyesi olarak nitelendirilmesine olanak sağlamayacağı, sanık hakkında yapılan havuz sorgu tutanağında Bylock kaydına rastlanılmadığının, örgüte müzahir şirketlerde SGK kaydına rastlanmadığının belirtildiği, Masak raporuna göre, sanığın Bankasya'da herhangi bir hesabının bulunmadığının belirtildiği, ayrıca dosya içerisine gelen ve sanık ile ilgili örgüt tarafından yapılan fişleme belgesinde sanığın örgüt üyesi olmadığı ve ümit grubu içerisinde yer aldığı bilgisinin bulunduğu, ümit grubunun anlamının ise örgüt tarafından kazanılması muhtemel kişileri ifade ettiği, bu açıdan da bakıldığında sanığın örgüt üyeleri tarafından örgüt hiyerarşisinde yer almadığına yönelik fişleme belgelerinin tutulduğu, dolayısıyla sanığın örgüt hiyerarşisi içerisinde yer aldığı, kendi iradesini örgüt iradesine terk ederek süreklilik, çeşitlilik arz eden eylemlerle örgütsel faaliyetlerde bulunduğu yönünde her türlü şüpheden uzak, somut ve yeterli delil elde edilemediği, bu hâliyle atılı suçun şüphe aşamasında kaldığı ve Ceza Hukukunun temel prensiplerinden olan "Şüpheden sanık yararlanır" ilkesi gereği silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği ispatlanamayan sanığın beraatine karar vermek gerekmiş, açıklanan  tüm bu nedenlerle aşağıdaki şekilde hüküm tesisi cihetine gidilmiştir. 
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Sanığın üzerine atılı bulunan silahlı terör örgütüne üye olma suçundan, yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması sebebiyle, 5271 sayılı CMK'nın 223/2-e maddesi uyarınca BERAATİNE,
2-Hakkında beraat kararı verilen sanığın soruşturma evresinde gözaltına alındığı ve daha sonra serbest bırakıldığı anlaşıldığından, sanık hakkında beraat kararı verilmesi sebebiyle 5271 sayılı CMK'nın 141/1-e ve 141/2 maddeleri gereğince tazminat isteme hakkı bulunduğu, anılan yasanın 142/1 maddesi gereğince kararın kesinleştiğinin kendisine tebliğ tarihinden itibaren üç ay ve her halde kararın kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içerisinde oturduğu yerde bulunan ağır ceza mahkemesine tazminat isteminde bulunabileceği hususunun sanığa bildirilmesine (Hazır olan sanığa bildirildi),
3-Yargılama giderlerinin kamu üzerinde bırakılmasına,
4-Karardan bir suretin 5320 Sayılı Yasa'nın 16/1 maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde bilgi amacıyla soruşturmayı yürüten ilgili kolluk birimine gönderilmesine,
5-Karar kesinleştiğinde bir suretinin 5271 sayılı CMK'nın 142/1 maddesi uyarınca beraat eden sanığa tebliğine,
6-Karar kesinleştiğinde bir suretinin sanığın görev yaptığı birlik komutanlığına ve Milli Savunma Bakanlığı'na gönderilmesine,
Dair, sanık mourner ve sanığa baroca görevlendirilen müdafi xxxxxxx'nın yüzlerine karşı, İddia Makamında Cumhuriyet Savcısı xxxxxxxxhuzuruyla, 5271 sayılı CMK’nın 272 ve 273. maddeleri uyarınca, kararın tefhim tarihinden itibaren 7 gün içerisinde mahkememize ya da en yakın ağır ceza mahkemesine sunulacak bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek ve tutanak hâkime onaylattırılmak koşulu ile zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere, mütalaaya aykırı olarak, oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.


375 KHK ile İhraç-adli yargı beraat

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş

İhraç sonrası idari mahkemeye açtığım dava dilekçesi.

 

 İSTANBUL  NÖBETÇİ  İDARE MAHKEMESİ SAYIN BAŞKANLIĞI’NA

                                      ''ADLİ YARDIM TALEPLİDİR''
                             ''YÜRÜTMEYİ DURDURMA TALEPLİDİR''
                                         ''DURUŞMA TALEPLİDİR''

DAVACI               :mourner

ADRESİ                :xxxxxxx

DAVALI                : MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞI/ANKARA

KONU                   : Milli Savunma Bakanlığı'nın 7145 Sayılı Kanun ve 375 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameye eklenen Geçici 35. Maddenin B fıkrasına dayanarak tesis ettiği xxxx tarihli SIRA NO:xxxx sayılı yazısı ile şahsımın  kamu görevinden çıkarılmasına dair işlemin iptali ve bu işlem ile uğradığım maddi zararımın tazmini talebidir.

TEBLİĞ TARİHİ     :xxxxxxx

                                                     AÇIKLAMALAR:
        xxxxxxxx  tarihinde,son görev yaptığım xxxxxxx nizamiyesine davet edilerek,Milli Savunma Bakanlığı'nın xxxxxx tarihli, SIRA NO:xxxx sayılı ve xxxxı'nınxxxx tarihli,xxxx sayılı yazısı ile hakkımda ''KAMU GÖREVİNDEN ÇIKARILMASI'' kararı olduğu söylenerek,xxxxx tarihi itibariyle kamu görevinden ayırma işlemi yapılmıştır.Bahsekonu kamu görevinden çıkarılma  kararının hangi gerekçelerle verildiği tarafıma bildirilmemiş,sadece karar tebliğ edilmiştir.Tarafıma yapılan tebliğler ektedir.(EK-1) Hakkımdaki adli ve idari yargılama süreci şu şekilde gelişmiştir;

        xxxxxx  tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında gözaltına alındım.Gözaltının ikinci gününde ifadem alınarak şüpheli sıfatıyla tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldım.Polise vermiş olduğum ifade ektedir.(EK-2)

        xxxxxx  tarihinde birliğim xxxxxxxx'na çağrılarak,hakkımda yapılan soruşturmalara istinaden,xxxxxxxı'nın xxxxxtarih ve xxxxxx sayılı yazısı ile 6 ay süre ile geçici olarak görevden uzaklaştırma kararıyla açığa alındım.

         xxxxxxx tarihinde hakkımda yapılan adli soruşturma ile ilgili bilgime başvuracakları söylenerek xxxxxxx çağrıldım.Gözaltı sürecinde polise verdiğim ifadeye benzer mahiyette,bahsekonu FETÖ/PDY ile alakalı,belirli bir formatta hazırlanmış ,maddeler halinde sorular sorularak,hakkımda idari tahkikat yapılacağı söylenmiştir.Bu hususlar yazıya dökülerek imza altına alınmış fakat tarafıma bu yazı verilmemiştir.Sözkonusu sorular kısmen yönlendirici sorular olup,olası yanlış değerlendirmelere sebebiyet verebilecek mahiyettedir. 

        xxxxxx tarihinde birliğim İstanbul Boğaz Komutanlığı'na çağrılarak tarafıma yazılı savunma verilmiştir.Savunmam ektedir.(EK-3) Savunmada hakkımda iddaa  edilen hususlar ;
         a.Hakkımda elde edilen somut veriler ve Kuvvet tarafından yapılan analizler neticesinde FETÖ/PDY’nin TSK’da etkin olduğu dönemde, hakkımda tespit edilen hususların bir bütün olarak ele alınmasıyla,milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı,oluşum yada gruplara üyeliğim ,mensubiyetim,iltisakım yada bunlarla irtibatım olduğu iddaa edilmiştir.
          Somut veri ve analizlerin ne olduğu benimle paylaşılmamıştır. Ayrıca şunu belirtmek isterim ki bu ifadeler şablon ifadelerdir.Tam olarak hangi fiilime dayanarak hangi suçu işlediğime dair iddaada bulunulması gerekir.Üyelikmi,mensubiyetmi,iltisakmı,irtibatmı?
          b.FETÖ/PDY mahrem yapılanması içerisinde faaliyet gösteren şahıslarla irtibatlı olduğumun tespit edildiği söylenmiştir.
          Bu iddaada yanlıştır.Adli yargılama sürecimde mahkemede verdiğim ifademde  detayları ile anlattığım üzere,benim 22 senelik meslek hayatımın son derece kısıtlı bir zamanında,bir asker arkadaşımın ricası üzerine, toplamda 4 saati geçmeyen bir iletişimim olmuştur.Bu iletişimim bahsekonu  FETÖ/PDY'nin  toplum nazarında cemaat/hizmet hareketi gibi isimlerle anıldığı ve  geniş meşruiyet alanı bulduğu bir zaman diliminde olmuştur.Ve bu durumda dahi benim ciddi eleştirilerimi iletmemle son bulmuştur.Anayasamızın 24. Ve 25. maddelerinde çerçevesi çizilen din ve vicdan hürriyeti,düşünce ve kanaat hürriyeti kapsamı dışında kalabilecek hiç bir söylemim yada hareketim olmamıştır.Dolayısıyla bahsekonu FETÖ/PDY'nın  örgüt olduğunu bilerek bunlarla irtibat kurduğum yada iltisakımın olduğu iddaası son derece zorlama bir iddaa olup gerçeği yansıtmamaktadır.
           c.FETÖ/PDY'na müzahir şahıslar tarafından kullanılan iletişim araçları ile mahrem  hizmetler yapılanması içerisinda faaliyet gösteren şahıslarla irtibatımın bulunduğu söylenmiştir.
           Hakkımda bu konuda değerlendirilebilecek tek husus 2015 yılı temmuz ayında tarafıma yapılan, kim tarafından ne amaçla yapıldığını bilmediğim,cevap dahi vermediğim,sıfır saniyelik bir arama olup; adli yargılamamda yargıtay içtihadları yönünden  benim bahsekonu FETÖ/PDY'na mensubiyetim,iltisakım yada irtibatımın olduğuna dair delil olarak kabul edilmemiştir
           d.Yapılan tahkikatta FETÖ/PDY iltisaklı evlere gittiğimi ve FETÖ/PDY iltisaklı şahıslarla görüştüğümü beyan ettiğim iddaa edilmiştir.
           Bu iddaada yanlıştır.  Benim gittiğim evler ortaokul 3.sınıfta sınavlara hazırlık yaptığım dönemde,henüz 14 yaşında iken tanıştığım,bir üniversite öğrencisinden ders almak için gittiğim evlerdir. Benim bunlarla iletişimim, müfredat derslerine çalışmak, zaman zaman dini ve ahlaki konularda sohbet etmek ve hal hatır sormaktan ibarettir. O zamanlar cemaat olarak adlandırılan bu insanlarla iletişimim  kişisel yapıma,dünya görüşüme,hayat tarzıma uymadağı için  henüz mesleğime başlamadan son bulmuştur.
           e.FETÖ/PDY'nin TSK’da etkin olduğu dönemde , bunlarla iltisaklı sicil amirlerimce sicilen desteklenmiş olduğum,yine bunlarla iltisaklı kişilerle ev arkadaşlığı yapmış olduğum söylenerek bu durumunda benim iltisaklı olabileceğime dair kanaat oluşturduğu söylenmiştir.
          Herhangi bir sicil amirimin FETÖ/PDY iltisakı varsa,bu durumu benim bilmem mümkün değildir.Ayrıca bu iddaanın da doğru olma ihtimali sözkonusu değildir.Çünkü meslek hayatım boyunca iş yükünün son derece yoğun olduğu Harp Filo Komutanlığı bağlısı gemilerde başarıyla ifa ettiğim  çalışmalarıma,yine kara birliklerinde dört farklı branşı yedekleyecek şekilde gayretli çalışmalarıma ragmen,sicilim hiç bir zaman iyi olmadı.Sicilen bir sene devre kaybıyım ve son sıralardayım. 
        Toplamda birbuçuk seneyi geçmeyen dört farklı asker şahısla bekarevi arkadaşlığım olmuş olup bunlardan FETÖ/PDY iltisaklı olan varsa bilmiyorum.
        Ayrıca suçun şahsiliği ilkesi gereğince herhangi bir sicil amirimin yada hayatımın geçmiş bir döneminde bekarevi arkadaşlığı yaptığım birisinin FETÖ/PDY iltisakı varsa bu hususta kanaat kullanılıp tarafıma suçlama yüklenmesi hukuki ve ahlaki değildir.

      xxxxxxxx  tarihinde İstanbul 22.Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan ilk duruşmamda hakkımda beraat kararı verilmiştir.Gerekçeli beraat kararım ektedir.(EK-4)

     xxxxx tarihinde mahkeme tarafından verilen beraat kararını,mahkemede yaptığım savunmayı ve son olarak savunmama eklemek istediğim hususları belirttiğim dilekçemi Deniz Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı'na gerekli mercilere iletilmek üzere PTT ile iadeli tahahhütlü olarak gönderdim.Dilekçe ektedir.( EK-5)
     xxxxxx  tarihinde  görev yaptığım İstanbul Boğaz Komutanlığı nizamiyesine davet edilerek  hakkımda ihraç işlemleri uygulanmıştır.
      Hakkımda tesis edilen ihraç işlemi 375 sayılı kanun hükmündeki kararname ile  idareye verilen yetkinin yanlış ve keyfi kullanımından kaynaklanmıştır.Sözkonusu kararnamede idareye yetkilendirme yapılmış fakat idarenin yapacağı işlemde yargılamayı ve değerlendirmeyi ne şekilde yapacağının kapsamı belirtilmemiştir.Bu sebeple yapılan idari işlemin anayasamız ve idari yargılama usulü kanunu maddelerince değerlendirilmesi gerekmektedir.        
    Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü 
    MADDE 11- Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.
    
     Devletin temel amaç ve görevleri
     MADDE 5- Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.
    Anayasamızın bu maddesince yapılan bu haksız ihraç kararı ile maddi ve manevi haklarımı geliştirme hakkım elimden alınmıştır.
     
     Kanun önünde eşitlik
     MADDE 10- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. 
   Anayasamızın bu maddesi gereğince devlet organlarının bir bütün olarak düşünülmesi ve yapacakları idari işlemlerde eşitlik ilkesine dikkat etmesi zorunluluğu bulunmaktadır.375 sayılı KHK ile idareye verilen yetki ile amaçlanan her ne kadar  hain darbe girişiminin sıcağıyla kamuda görev alıp, devletine aidiyet ve sadakat görevini ihlal eden,bahsekonu FETÖ/PDY'nın güdümüne girip iradesini örgütten gelecek talimatlara açıp hain darbe girişimi dahil çeşitli suçlara bulaşan yada suç şüphesi olan kişileri tespit edip devletimizin  güvenliğini ve bağımsızlığını sağlamak olsada,geldiğimiz noktada idarelerin verdiği bir çok kararın aceleci ve  yeterince kafa yorulmadan verdiği kararlar olduğu ortadadır.Hakkımda verilen ihraç kararı ile idare yanlış ve keyfi değerlendirmelerde bulunarak anayasamızın kanun önünde eşitlik ilkesini çiğnemiştir.

    Temel hak ve hürriyetlerin niteliği 
    MADDE 12- Herkes kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.
   Anayasamızın bu maddesi açısından bakıldığında tarafıma uygulanan bu haksız ihraç kararı neticesinde kendi emeğim ile kazandığım ve 22 sene yüksek aidiyet bilinci ve sadakatle hizmet etttiğim askerlik mesliğim hiç bir delil sunulmadan elimden alınmıştır.

    Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması
    MADDE 13- (Değişik: 3/10/2001-4709/2 md.)Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.
    Anayasamızın bu maddesi açısından bakılacak olursa  hakkımda yapılan idari işlem anayasanın sözüne ve ruhuna cumhuriyetimizin niteliklerine  ve de ölçülülük ilkesine açıkça aykırıdır.

     Suç ve cezalara ilişkin esaslar
     MADDE 38- Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.Ceza sorumluluğu şahsîdir.
    Benim 22 senelik meslek hayatımın son derece kısıtlı bir zamanında,bir asker arkadaşımın ricası üzerine, toplamda 4 saati geçmeyen bir iletişimim olmuştur.Bu iletişimim bahsekonu  FETÖ/PDY'nin  toplum nazarında cemaat/hizmet hareketi gibi isimlerle anıldığı ve  geniş meşruiyet alanı bulduğu bir zaman diliminde olmuştur. Tarih ve zamanını net olarak hatırlamamakla beraber,hain darbe girişiminden seneler önce 2012 yada 2013 yılında olmuştur. Meslek hayatımın o döneminde,detaylarını adli yargılamadaki mahkeme ifademde anlattığım üzere,yoğun bir ruhsal çöküntü ve psikolojik sıkıntılar yaşamaktaydım.Benim için manevi ve ruhsal bir arayış konusu olabilecek bu iletişimim,muhatap olduğum kişinin sığ ve sınırlı bir bakış açısına sahip olması,ciddi eleştirilerimi yapmam ve karşılıklı olarak birbirimizden rahatsız olmamız nedeniyle son bulmuştur.Bu sebeple hakkımda yapılan ihraç işlemi net bir şekilde anayasamızın 38.Madde hükümlerine aykırıdır.

     Ailenin korunması ve çocuk hakları
     MADDE 41- (Değişik: 3/10/2001-4709/17 md.) Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.Devlet, ailenin  huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.
     Hakkımda uygulanan haksız ihraç kararı sonucu alnıma leke çalınmıştır.22 sene yüksek aidiyet bilinci,sadakat ve özveri ile çalıştığım mesleğim elimden alınmıştır.Askerlik mesleğim sürecince bileğimin hakkıyla kazandığım branşımla ilgili işlerle çalışma hakkım ve de sivil gemilerde çalışabilme hakkım elimdem alınmıştır.Bu durum aile huzurumu ve refahımı sarsmıştır.Eşime,aile efradıma ve silah arkadaşlarıma karşı beni mahçup duruma düşürmüştür.Bu yönüyle tarafıma yapılan ihraç işlemi anayasamızın 41.Maddesine aykırıdır.

     Görev ve sorumlulukları, disiplin kovuşturulmasında güvence
     MADDE 129- Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler.Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez. (Değişik: 12/9/2010-5982/13 md.) Disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz.
    Meslek hayatım boyunca hiç bir silah arkadaşımın hakkına girmedim.Sadakatim,aidiyetim, mensubiyetim her zaman devletime,türk silahlı kuvvetlerine ve de kurumum deniz kuvvetlerine olmuştur.Hakkımda devletin resmi yargı organlarınca son derece detaylı incelemeler ve nihayetinde adli yargılama yapılmıştır.Bu incelemeler sonucunda tarafıma bahse konu FETÖ/PDY'na herhangi bir irtibatımın olduğuna dair hiçbir somut delil sunulmamıştır.Ayrıca şu hususu özellikle belirtmek isterim ki hakkımda tek bir tanık ifadesi olmamasına ,bahsekonu FETÖ/PDY ile hiç bir alakam olmamasına rağmen devletime olan sadakatimden ve yapılan soruşturmaların hassasiyetinden dolayı henüz 14 yaşında sınavlara hazırlık yaptığım dönemde tanıştığım ve kişisel yapıma,dünya görüşüme uymamasından dolayı henüz mesleğime başlamadan görüşmeyi kestiğim kişilerden bahsettim.Yapılan soruşturmaların her aşamasında dürüst ve açık sözlü bir şekilde devletimin yanında oldum.Bu sebeple hakkımda yapılan ihraç işlemi net bir şekilde anayasamızın 129.Maddesine aykırıdır.

     Sonuç olarak İdarenin hakkımda ihraç işlemini tesis ettiği 375 Sayılı KHK yaşanan hain darbe girişiminden sonra oluşan Ohal şartları dikkate alınarak 2018 yılında yürürlüğe girmiştir.Benim ihraç işlemim hain darbe girişiminden dört sene sonra olmuştur. 18 Şubat 2021 tarihinde birliğim İstanbul Boğaz Komutanlığı'na çağrılarak tarafıma verilen yazılı savunmanın sonuç kısmında yapılan idari yargılama sürecinin adli yargilama sürecimle beraber gitmesi isteğinde bulundum.Maalesef bu isteğimde dikkata alınmadı.Benim devletime olan sadakatimden ve yapılan soruşturmaların hassasiyeti açısından paylaştığım,ta çocukluğuma kadar giderek hatırladığım, benim açımdan anayasamızın 24. Ve 25. maddelerinde çerçevesi çizilen din ve vicdan hürriyeti,düşünce ve kanaat hürriyeti kapsamı dışında kalabilecek hiç bir söylemimin yada hareketimin olmadığı durumları içeren bilgiler
Keyfi amatör ve hasımane bir tavırla aleyhimde kullanılmıştır.Tarafıma tek bir delil yada mantıklı bir değerlendirme sunulmamıştır.

NETİCE VE TALEP:

      1- xxxxxx   tarihinde Deniz kuvvetleri komutanlığında hakkımda yapılan  idari tahkikat tutanağının  ve tarafıma sunulmayan herhangi bir iddaa,delil, analiz yada değerlendirme var ise,silahların eşitliği ilkesi gereğince, kurumum Deniz Kuvvetleri Komutatanlığı ve Milli Savunma Bakamlığı'ndan yazı ile istenerek mahkemenize gönderilmesini ve dava dosyasına konulmasını,bu hususlar için duruşma yapılarak tarafıma savunma ve  söz hakkı verilmesini,

     2-   375 sayılı KHK gereğince,meslekte kazanmış olduğum branşımla ilgili konularda çalışabilme imkanım ve sivil gemilerde çalışabilme hakkım elimden alınmıştır.Kendi uzmanlığım doğrultusunda bir iş bulabilmem imkansızdır.Bu durum benim ve ailem için maddi ve manevi anlamda ciddi bir yıkım oluşturmaktadır. Aile birliğimin dağılmasına sebep olabilecek mahiyettedir.Bu sebeple  yapılacak yargılamada ivedilikle yürütmeyi durdurma kararının verilmesini, 

     3-   Hakkımda yapılan kamu görevinden çıkarılma işlemi 375 Sayılı KHK'nın idareye verdiği yetkinin yanlış ve keyfi kullanılmasından kaynaklanmıştır.Tarafıma herhangi bir delil, analiz,tespit sunulmamıştır.Bu sebeple sözkonusu kamu görevinden çıkarma işleminin  iptal edilmesini,mesleğime dönmem hususunda Milli Savunma Bakanlığı'na ve kurumum Deniz Kuvvvetleri Komutanlığı'na yazı yazılmasını,görevimden uzak kaldığım süreçte alamadığım maaş vs. maddi haklarımın yasal faizi ile tarafıma verilmesini,

    4-Yargılama giderlerinin  davalıya yüklenmesine karar verilmesini saygılarımla talep ediyorum. 07/06/2021

                                                                                         

                                                                                   
                                                                                                             mourner
                                                                                                                                                                                           

EKLER                :

1)   EK-1 KAMU GÖREVİNDEN AYIRMA TEBLİĞLER

2)   EK-2 POLİSE VERDİĞİM İFADE
 
3)   EK-3 BİRLİĞİME YAPTIĞIM SAVUNMA

4)   EK-4 GEREKÇELİ BERAAT KARARIM

5)   EK-5 DZKK'LIĞINA VERDİĞİM DİLEKÇE


375 KHK ile İhraç-adli yargı beraat

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş

Gerçek her zaman doğru cevaptır..


375 KHK ile İhraç-adli yargı beraat

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş

          Kurumun cevabına cevabım.          

                       İSTANBUL İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA

     Dava açılış dilekçesinde,hakkımda yaşanan adli ve idari yargılama sürecini detayları ile anlattım.Hakkımda yapılan idari tahkikat tutanağını ,değerlendirme ve analizleri içeren resmi belgelerin dava dosyasına konulması hususunu talep ettim.Tarafıma verilen savunmada iddaa edilen tüm suçlama ve değerlendirmelerin neden yanlış olduğunu madde madde anlattım.

          Sayın mahkeme heyeti xxxxxx tarihli ara kararında,davalı idareden hakkımda uygulanan ‘’kamu görevinden ayırma’’ işlemine dayanak teşkil eden somut ve hukuki gerekçeleri,tarafımın iddaalarınıda dikkate alınmak suretiyle,yasal dayanakları ile birlikte açıklanmasını,tüm bilgi ve belgelerin onaylı örneklerinin gönderilmesini istemiştir.

           İdare mahkemeye benim  FETÖ/PDY ile neden iltisaklı yada irtibatlı olduğumu değerlendirdiğine dair somut herhangi bir delil yada hukuki bir değerlendirme sunmamıştır.İdare yaptığı savunmada özetle;

          1.Açılış dilekçesinde keyfi bir şekilde yaptıkları hukuksuz kamu görevinden ayırma işleminin ,anayasamızın 5,10,12,13,38,41 ve 129. maddelerine açıkça aykırı olduğunu  detaylarıyla anlatmama rağmen ,iddaalarımın hiçbir hukuki dayanağı yoktur deme aymazlığında bulunabilmişlerdir.Muhtemelen dava açılış dilekçesini okumaya dahi gerek duymamışlardır.Eğer okusalardı benim avukatımın olmadığını ve dava dilekçesinin benim tarafımdan kaleme alındığını bilirlerdi.Sadece bu durum bile idarenin keyfiliğinin tek başına kanıtıdır.

          2.Terörün tanımını yapmış,375 sayılı KHK’ya eklenen geçici 35.madde ile idareye verilen yetkiden bahsetmiştir.Benim FETÖ/PDY’ye iltisak ve irtibatımın olduğunu değerlendirdiklerini ve bu işlemi hukuka uygun olarak tesis ettiklerini iddaa etmişlerdir.

          Bu değerlendimeleri ne şekilde yaptıklarını,benim hangi hal ve fiilimle bahsekonu örgüte iltisak yada irtibatımın olduğunu sayın mahkeme heyetine sunmamışlardır.

          3.Anayasa Mahkenmesininin 14.11.2019 tarih,2018/89E-2019/84K sayılı karında iltisaklı kavramın kavuşan,bitişen,birleşen irtibatlı kavramının ise bağlantılı anlamına geldiğini belirtmiştir.

         Benim hangi hal ve hareketimle bahse konu örgütle kavuştuğumu,bitiştiğimi,birleştiğimi yada bağlantılı olduğumu sayın mahkeme heyetine anlatmaya gereksinim duymamışlardır.

          4.Milli Güvenlik Kurulunun 26.02.2014 ile 26.05.2016 tarihleri arasında gerçekleştirdiği toplantılardan bahsetmiş ‘’bahsekonu FETÖ/PDY ile devletin tüm kurum ve birimleri ile birlikte etkin bir mücadele yapılmasına’’ dair kararlar alındığını söylemiştir.

           Benim devletime olan sadakatimden ve soruşturmaların hassasiyetine binaen,ta çocukluğuma kadar giderek hatırladığım ,benim özelimde anayasamızda çerçevesi çizilen din ve vicdan hürriyeti,düşünce ve kanaat hürriyeti kapsamı dışında kalabilecek hiçbir hal ve hareketimin olmadığı durumları içeren bilgileri neden ve hangi motivasyonla ,keyfi bir şekilde ve kafa yormadan benim aleyhime kullandıklarını açıklayamamışlardır.

           5.375 Sayılı KHK 35. Maddeye göre kamu görevinden çıkarılma yaptırımının milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı hedefleyen ‘’olağanüstü tedbir’’ niteliğinde tanzim edildiği söylenmiştir.

           Yapılan tüm soruşturma ve yargılama sürecinde,hakkımda en ufak bir delil,tanık ifadesi olmamasına rağmen  açıksözlü ve net bir şekilde devletimin yanında oldum.Bu halimle bahse konu FETÖ/PDY’ye karşı yapılan etkin  mücadeleye katkı sağlamama rağmen;haksız ,hukuksuz ve hasımane bir şekilde neden hakkımda ihraç işlemi uygulandığını anlatmamışlardır.

           6.Bahsekonu FETÖ/PDY’nin ‘’tüm bürokraside yoğun mevcudiyeti olduğundan,örgütle mücadele ve örgüt mensuplarının tespiti için derinlemesine araştırmalar ve analizlere dayanan ‘’yeni bir konseptin’’ ortaya konulması mecburiyetini ortaya koymuştur denmiştir.

          Bu konsept,değerlendirme ve kriterlerin ne olduğunu benimle ve mahkeme heyetiyle paylaşmamamışlardır.Cevap dahi vermediğim sıfır saniyelik bir aramadan dolayımı,hakkımda derinlemesine incelemeler yapılıpta ilk celsede beraat ettiğim adli yargılama sürecinden dolayımı,bana verdikleri savunmada bana isnat ettikleri ve de benim net bir şekilde çürüttüğüm sicil amirlerimin bana iyi sicil verdiği ve bu durumun benim  FETÖ/PDY İltisaklı yada irtibatlı olduğumu gösterdiği iddasımı,meslek hayatıma başlamadan sınavlara hazırlık yaptığım dönemde tanıştığım,kişisel yapıma,dünya görüşüme uymaması nedeni ile iletişimimi mesleğime başlamadan kestiğim  insanlar nedeniylemi olduğu hukuka uygun bir şekilde anlatılmamıştır.

          7.Benim yürüteceğim  kamu hizmetinin doğrudan ülke güvenliğinde ve asayişin sağlanmasında önemli bir hassasiyeti olduğundan ve benim terör örgütüyle irtibatımın bulunduğu sonucuna vardıklarını ve kamu görevinden çıkarılmam için tesis ettikleri işlemin hukuka uygun olduğu söylenmiştir.

         22 sene bilfiil görev yaptığım süreçte aidiyetim,sadakatim,mensubiyetim yalnızca devletime ve de kurumum Türk Silahlı Kuvvetleri’ne olmuştur.Bu durumu ihlal edebilecek en ufak hal ve hareketim olmamıştır.Kaldıki bahsettikleri gibi FETÖ/PDY’ye iltisakım,mensubiyetim ya da irtibatım olsa idi altıncı maddede belirtilen konsept doğrultusunda yapılan araştırmalarda net bir şekilde ortaya konulabilirdi. Ve şundan adım gibi eminim ki hakkımda yargılamayı yapan insanların sicili benden iyidir ve muhtemelen görev hayatlarının bir döneminde FETÖ/PDY iltisaklı amirlerinden benden daha iyi sicil almışlardır.Bu durumda sunulan derinlemesine araştırmalar ve yeni konsept doğrultusunda,hakkımda hadlerini aşarak terör örgütüne iltisakım yada irtibatım olduğunu iddaa edenlerinde görevlerinden uzaklaştırılmaları gerekir.Ayrıca yine idarenin bakış açısına göre, hayatının geçmiş bir döneminde ,Yargıtay içtihatlarında net bir şekilde belirtildiği üzere,bahse konu FETÖ/PDY’nin toplum nazarında hizmet hareketi gibi kavramlarla meşru bir zemin bulduğu dönemde dahi,bunların sinsi planlarından haberi olmadan,anayasamızda çerçevesi çizilen din ve vicdan hürriyeti ve de düşünce ve kanaat hürriyeti kapsamında kalacak şekilde hiçbir suça karışmadan,şanssız bir şekilde bunlarla iletişime geçmiş insanlarında terör irtibatlı yada iltisaklı olduğu değerlendirelerek görevlerinden uzaklaştırılmaları gerekmektedir.Bu durumda devlet yönetiminde ve kadrolarında kaç kişi kalır.Bunun takdirini sayın mahkeme heyetine bırakıyorum.

          Sonuç olarak  olarak davalı idarenin verdiği cevaplardan dava açılış dilekçesini dahi okumadıkları,şablon bir yargılama süreci geliştirdikleri,hakkımda tesis ettikleri kamu görevinden uzaklaştırma işlemini kafa yormadan,hukukdışı bir şekilde ve de keyfi olarak tatbik ettikleri net bir şekilde ortadadır. Yaptıkları analiz yada değerlendirmeleri mahkeme heyetiyle paylaşmaya dahi gerek duymamışlardır.Maalesef hukuku ayaklar altına almışlardır.

     

        Dava açılış dilekçesinde detaylarıyla anlattığım hususlar nedeni ile ivedilikle yürütmeyi durdurma kararı verilmesini,anayasanın bağlayıcılığını düzenleyen 11.madde ‘’Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır .Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz’’ hükmü ve de anyasanın 5,10,12,13,38,41 ve 129. Maddelerini çiğneyerek,hakkımda hiçbir hukuki dayanağı bulunmadan,375 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamenin idareye verdiği yetkinin yanlış ve keyfi kullanımıyla tesis edilen  ‘’Kamu görevinden çıkarılma’’ işleminin iptal edilmesi yönünde karar verilmesini,yaşadığım haksız ihraç sürecinde alamadığım maddi haklarımın yasal faizi ile tarafıma verilmesini,yargılama giderlerinin davalı idare üzerinde bırakılmasını, idarenin sunacağı yeni cevap yada varsa değerlendirmelere cevap hakkım saklı kalmak üzere sayın mahkeme heyetinden talep ediyorum.

                                                                                                                                                                       mourner

                                                                                                    

 


375 KHK ile İhraç-adli yargı beraat

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş

Kurumun  ilk cevabını ilk savunması olarak zannettiğimden bu cevabı yazmıştım.Kurumun ilk savunma yazısı ve hakkımda yaptıkları değerlendirme ve analizleri içeren dosya uyapa yeni yüklendi.Bu durumda vereceğim  cevap yine bu minvalde olup dahada detaylandırmak gerekecek.

   Kurum anayasanın  devlete  sadakat ilkesine vurgu yapmış.Ki bende tam bu sebepten ve devlete olan sadakatimden dolayı ellerinde hiç bir belge yada tanık olmamasına rağmen soruşturmaların tüm aşamalarında net bir şekilde benim özelimde anayasamızda çerçevesi çizelen din ve vicdan,düşünce ve kanaat hürriyeti kapsamı dışında kalabilecek hiç bir hal ve hareketimin olmadığı bilgileri kendileriyle paylaştım.Bazı tanıdığım isimlerdende bahsettim.Ki bunu yaparkenki amacım  ispiyonculul asla değildi.Varsa bu arkadaşların suça karıştığına yada devlete ve mesleklerine karşı bir hata yada suçları delilleriyle ortaya çıkarılması içindi.Bu halimle FETÖ/PDY ile yapılan mücadelede net bir şekilde devletimin yanında oldum vede  bir asker olarak üzerime düşen görevi yaptım.

   Ayrıca fetönün mahrem imamlarından biri olan ERSİN KARABÖLÜK  adında bir örgüt elemanının üzerinde yakalanan bir flashdiskte ÜMİT grubu denen fetö'ye ait bir fişleme listesi elegeçirilmiş.Bu listede değişik kodlandırmalar yapılmış.Listenin genel amacı örgüte kazandıramadıkları yada örgüttten kopan elemanları listelemekmiş.Benim adımda bu listede varmış.Adli yargılama sürecinde bu husus benim lehime bir delil olarak kabul adildi.Fakat kurumun verdiği cevapta bu listede 1500 kadar asker kişinin adı olduğu bunlarında önemli bir kısmınının etkin pişmanlıktan yararlanarak örgütle irtibatını kabul ettiği hatta bir kısmının hain darbe girişimine katıldığı şeklinde.Benim özelimde ben etkin pişmanlıktan faydalanmadım.Hiç bir zaman o zamanlar cemaat olarak bilinen yapıya aidiyetim olmadı.

    Bir diğer maddede 2015 senesinde tarafıma yapılan sıfır saniyelik cevap dahi vermediğim benim gibi asker bir şahısla olan ardaşık aranmam.Bu hususta adli yargılama sürecinde yargıtay içtihadleri yönünden aleyhime delil olarak kabul görmedi.

    Kurumun savunduğu husus bu yapılan ihraçların sadece suça karışmış kişileri değil suç şüphesi olan kişileride devletin bekası için ihraç ettikleri yönünde.Olağanüstü tedbir olarak bu ihraçları yaptıklarını savunuyorlar.

   Ama şöylede bir durum var yazılarında geçen bahsekonu örgüt elemanlarının azami gizlilik ve tedbir içinde hareket ettikleri,sürekli inkar politakası uyguladıkları ki bu tespite bende katılıyorum.Benim askeri okullara hazırlık yaptığım dönemde tanıştığım ve bu yapıyla temasını darbe girişimine kadar devam ettirdiğini bildiğim devrem olan bir asker şahıs yaşadığı durumları artık ne yaşadıysa ilişkisi ne boyuttaysa anlatmayarak inkar ettiğini benim dava dosyasının eklerinde gördüm.Benim özelinde bakacak olursak ben hiç inkarcılık yapmadım.Devlete sadakat görevimi ihlal etmedim.

 Personeli değerlendirirken kullandıkları yetmiş küsur ana,sanırım ikiyüzkusurda alt kriterden bahsetmişler.Gördüğüm kadarıyla bu kriterlerinde hiç birine uymuyorum.Bylock yok,bank asya yok,yakınlarımdan bu davada atılan yok ki olsa bile suç şahsidir.Sadece fetö iltisaklı bir amirimin bana iyi sicil verdiği söylenmiş.Bir sene devre kaybıyım ve sicilen en son sıralardayım.

Bu bahsettiğim hususlarıda dikkate alarak yeni bir cevap kaleme alacağım.Soruşturmaların gizliğinden dolayı onların yazısını paylaşamıyorum.

Bir kere daha belirtmek isterim ki alnı ak ve suça karışmamış vicdanen temiz olan insanlar umarım haklarına kavuşacaklardır.

Selametle.

 


375 KHK ile İhraç-adli yargı beraat

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş

 

selam millet dönüş için idari mahkemede açtığım davada göreve iade kararı verildi.kurum istinafa verdi.tüm masumlara bol şans..

DAVACI               : mourner

DAVALI : MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞI

VEKİLİ   : xxxxxx

DAVANIN ÖZETİ               :

Davacı tarafından; davalı idare bünyesinde İstanbul Boğaz Komutanlığında astsubay xxx olarak görev yapmakta iken 375 sayılı KHK'nın Geçici 35.maddesinin (B) bendi uyarınca kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin xxx tarih ve xxx sayılı işlemin; somut tespite dayanmadığı, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek iptali ile bu işlem nedeniyle yoksun kaldığı maaş v.s maddi haklarının yasal faiziyle birlikte tazmini istenilmektedir.

SAVUNMANIN ÖZETİ     :

 Dava konusu işlemin, hukuka uygun olduğu belirtilerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

                                                   TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren İstanbul x. İdare Mahkemesi'nce, xxxx  tarihinde yapılan duruşmaya davacının geldiği, davalı idareyi temsilen gelen olmadığı görülerek davacının iddia ve açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilip işin esası hakkında gereği görüşüldü:

Dava; davacının kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin işlemin iptali ile bu işlem nedeniyle yoksun kaldığı maaş v.s maddi haklarının yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

7145 sayılı "Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un" 26. maddesi ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen Geçici 35. maddenin (B) bendinde, "Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren dört yıl süreyle; terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen;

1) 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununa tabi personel Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır....." hükümlerine yer verilmiştir.

Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrasında ise, "İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür." hükmüne yer verilmiştir.

Dava dosyasının incelenmesinden; xxxxx Komutanlığında astsubay xxxxx olarak görev yapan davacının terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirildiğinden bahisle 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Geçici 35/(B)-1 maddesi uyarınca kamu görevinden çıkarılması üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

7145 sayılı "Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un" 26. maddesi ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen Geçici 35. maddenin (B) fıkrasının 6. bendine istinaden bir kamu personelinin kamu görevinden çıkarılabilmesi için, terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğunun değerlendirilmesi yeterlidir.

Bununla birlikte kamu görevinden çıkarma tedbirinin uygulanabilmesi için mutlaka terör örgütüyle, terör faaliyetleriyle ve bu arada darbe teşebbüsüyle davacı arasında somut bağ kurulması şartı aranmamıştır.

                   Diğer taraftan maddeye göre kamu görevinden çıkarma tedbirinin uygulanabilmesi için söz konusu bağın yapıya, oluşuma veya gruba “üyelik” veya “mensubiyet” şeklinde olması zorunlu olmayıp “iltisak” ya da “irtibat” şeklinde olması ve atamaya yetkili amirin kanaatinin de bu yönde olması yeterli görülmüştür.

Kuşkusuz bu kanaat cezai sorumluluğun bulunup bulunmadığından bağımsız olarak sadece kamu görevinde kalmanın uygun olup olmadığı yönünde bir değerlendirmeden ibarettir.

Olayda; davacı hakkında yapılan incelemelerde, davacının kullandığı GSM hattının FETÖ/PDY gizli iletişim yöntemine uyacak şekilde sabit hatlardan arandığı, yine FETÖ/PDY kapsamında yapılan soruşturmalarda "ümit müdürü" olarak faaliyet gösteren ve tutuklu bulunan şahsın aracında ele geçirilen şifrelenmiş hafıza kartında davacının bilgilerinin yer aldığı ve davacı hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan ceza kovuşturmasının bulunduğu tespit edilmiştir.

Davacı hakkında yukarıda tespit edilen hususlarla ilgili olarak yürütülen ceza kovuşturmasında xxx Ceza Mahkemesi'nin xxxx tarih ve xxx sayılı kararı ile davacının beraatine karar verilmiş, söz konusu kararda "davacının ardışık olarak arandığı tespit edilen ve ayrı bir soruşturması olan tanık Y. K.'nin alınan ifadesinde davacıyı tanımadığını beyan ettiği, davacının aramalarının Yargıtay kararında belirtilen periyodiklik kıstasına uymadığı, dolayısıyla suçlamaya konu aramaların sayısı, tarihi ve niteliği itibariyle tek başına örgüt üyesi olarak nitelendirilmesine olanak sağlamayacağı, davacı hakkında yapılan havuz sorgu tutanağında "Bylock" kaydına rastlanılmadığı, örgüte müzahir şirketlerde SGK kaydına rastlanmadığı, Masak raporuna göre Bank Asya'da herhangi bir hesabının bulunmadığı, ayrıca dosya içerisine gelen ve davacı ile ilgili örgüt tarafından yapılan fişleme belgesinde davacının örgüt üyesi olmadığı ve ümit grubu içerisinde yer aldığı, bunun anlamının ise örgüt tarafından kazanılması muhtemel kişileri ifade ettiği, bu açıdan bakıldığında davacının örgüt üyeleri tarafından örgüt hiyerarşisinde yer almadığına yönelik fişleme belgelerinin tutulduğu, dolayısıyla kendi iradesini örgüt iradesine terk ederek süreklilik ve çeşitlilik arz eden eylemlerle örgütsel faaliyetlerde bulunduğu yönünde her türlü şüpheden uzak, somut ve yeterli delil elde edilemediği" gerekçelerine yer verilmiştir.

Bu durumda; davacıya yönelik arama kayıtlarının örgütsel arama niteliğinde olmadığının yukarıda anılan yargı kararı ile ortaya konulduğu, davacının başkaca herhangi bir ceza soruşturması ya da kovuşturması bulunmadığı gibi terör örgütleri ile irtibat ve iltisakına ya da güvenlik açısından olumsuz nitelikte değerlendirilebilecek başkaca bir faaliyet veya bağlantısına yönelik somut bir tespit ve bulgunun da bulunmadığı anlaşıldığından, kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Öte yandan; Anayasa'nın 125. maddesinde, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlandığından, hukuka aykırı olduğu sonucuna varılan dava konusu işlem sebebiyle davacının yoksun kaldığı maaş v.s maddi haklarının davanın açıldığı xxxxx tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı idare tarafından davacıya ödenmesi gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle; dava konusu işlemin iptaline, davacının yoksun kaldığı parasal haklarının  maaş v.s maddi haklarının yasal faiziyle birlikte davalı idare tarafından davacıya ödenmesine, davacının adli yardım isteminin kabulü nedeniyle tahsil olunmayan ve aşağıda dökümü yapılan 416,30 TL yargılama giderinin genel bütçeli ve harçtan muaf olması sebebiyle davalı idareden tahsili için ilgili merciye müzekkere yazılmasına yer olmadığına, kararın tebliği tarihini izleyen günden itibaren otuz (30) gün içinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere, 31/03/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


375 KHK ile İhraç-adli yargı beraat

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş

Hayırlı olsun,

Paylaşım için ayrıca teşekkür ederim. Baştan sona bir süreci paylaşmışsınız.

Ancak bu çabaya, detaya itirazım var.

Esas ve karar numaralarını en azından paylaşmanızı isterim. Malum hala mücadele eden insanlar var. Alıntı yapmanın yanında emsal olarak esas ve karar numaralarını kullanabilirler.


689 KHK, TSK, 2' nci derece akraba gerekçe edilerek mağdur. OHAL Komisyonundan iade. 08.12.2022 ve an itibariyle Asker olarak mesleğe dönüş davası red. Araştırma Merkezinde şimdilik devam. Pes etmek yok.

13.03.2023 itibariyle eski mesleğim olan askerlik mesleğine atanmamla ilgi davada  kesin hükmüyle lehime karar verilmiştir.

07.04.2023 itibariyle eski mesleğime görevlendirme yazısı tebliğ edildi.

14 Nisan 2023 itibariyle kamu görevinden çıkarıldığında son çalıştığım birlik ve görevde mesaiye başladım.

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş

Sayın aklima asıl ben teşekkür ederim.forumda çok fazla mesai ve emeğiniz var.bu süreçte anayasa ve diğer kanunlar dışında bir tek sizin yazdıklarınızdan faydalandım.avukat tutmadım.bu anlamda aldığım beraat kararında sizin paylaşımlarınızında payı var.yalnız her davanın kendi içinde özel olduğunu düşünüyorum.ben mesela kimsenin kararını emsal olarak kullanmadım.çünkü birbirine benzer görünen durumlar bile kendi içinde farklı farklı.bu süreçte haksız bir şekilde bizimle benzer süreçleri yaşayan arkadaşlar kendini net bir şekilde ifade edebilmeliler.kaderlerini avukatın eline yada başkalarının savunmalarına bırakmamalılar.özellikle asker silah arkadaşlarımız dürüst ve kararlı olmalılar.ben bu paylaşımları yaparak foruma olan vicdani borcumu ödediğimi,benzer süreçleri yaşayan özellikle genç ve tecrübesiz arkadaşlara yol gösterici olduğumu düşünüyorum.

Tüm masum silah arkadaşlarımla yine aynı çatı altında görev yapmayı temenni ediyorum.


375 KHK ile İhraç-adli yargı beraat

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş

Hayırlı olsun sayın @mourner2

Güne güzel başlamama ve günü güzel bitirmeme sebep olan bu göreve iade kararını, daha önce yaptığınız gibi, tüm samimiyetinizle bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ederim. 

Haksızlığa uğramış bir kişinin daha haklarını alma yönünde bir adım ilerlediğini görmek, sırasını bekleyen onbinlerce insana umut veriyor. Umarım herkes en kısa zamanda zamanda kaybettiği tüm haklarına kavuşur. 


Ceza Yargılaması (Kesinleşmiş Beraat),  Bakan Oluru ile İhraç (Göreve İade).

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş
Bla Bla Bla, 4 saat önce yazdı:

Hayırlı olsun sayın @mourner2

Güne güzel başlamama ve günü güzel bitirmeme sebep olan bu göreve iade kararını, daha önce yaptığınız gibi, tüm samimiyetinizle bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ederim. 

Haksızlığa uğramış bir kişinin daha haklarını alma yönünde bir adım ilerlediğini görmek, sırasını bekleyen onbinlerce insana umut veriyor. Umarım herkes en kısa zamanda zamanda kaybettiği tüm haklarına kavuşur. 

Şefim ben sizi unutmuştum ya.mesaj kutuma bakınca sizinle de fikir alışverişinde bulunduğumu hatırladım.bu vesileyle sizede tekrar teşekkür ederim.umarım tüm masumların hakları iade olur.

 


375 KHK ile İhraç-adli yargı beraat

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş

Cevap Yaz

Şimdi cevap yazıp sonra kayıt olabilirsiniz. Eğer hesabınız mevcutsa, giriş yaparak üye isminizle cevaplayabilirsiniz.
Not: Gönderiniz görünmeden önce editör tarafından kontrol edilip onaylanacaktır.

Konuk
Yanıtla...

×   Yapıştırdığınız içerik biçimlendirme içeriyor.   Restore formatting

  Only 75 emoji are allowed.

×   Yapıştırdığınız bağlantı uyarlandı.   Yalnızca link göster?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Editör içeriğini temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.




  • İletiler

    • dostlar cidden olanağı olan yurtdışı da düşünsün. yıllardır söyledik. şahsen iade olunca da geri dönmeyi düşünmüyorum. 
    • KHK'lıların çoğunluğu bu ülkenin en dürüst, akıllı ve çalışkan kişileridir.. memur olarak doğmadık, hatta memurluk kendi adıma hiç girmemem gereken bir alandı, vasat kişilerle muhatap ola ola, beni de ortalama düşünen, risk alamayan biri yaptı... halbuki dışarıda da yapabileceğimiz birçok iş ve alan var... zaten piyasada düzgün iş yapan adam yok... eğer ilgilendiğimiz alanda gayret gösterirsek,  dürüst ve düzgün çalışırsak, eski işimize gerek kalmayacak ve ayakta durabilecek kadar kazanabileceğimize inanıyorum...
    • Daha önce de yazdım, beklentiye girmek en büyük hayalkırıklıklarının ve depresyonun temel sebebidir... KHK'lılara yapılan muamele bu ülkede kimseye yapılmamıştır, yanımızda birkaç kişi ve Allah dışında kimse yok, bizi bizden başka anlayan da o yok... toplum bizi sanki tamamen unutmuş gibi, bir anda sanki görünmez olduk (buna benzer bir bölüm Black Mirrorda vardı, suçlu kişi kimse tarafından görünmez hale geliyordu)... bu sürecin birgün biteceğini elbet biliyorum ama o zamana kadar akıl ve beden sağlığını korumak için hiç dönmeyecekmiş gibi düşünüp, kendimize yeni bir hayat kurmaktan başka yolumuz yok... birgün inşallah iade olduğumuzda da, zaten kolaylıkla yeni sürece adapte olunur... lütfen artık beklentiye girip, yaranıza daha fazla tuz basmayın, bırakın yara kabuk bağlasın... birşeylerle meşgul olmak (tercihen toprakla), zihni en iyi rehabilite yoludur...
    • Yazıp yazıp siliyorum sayın Aylin. Forumda 5. senemdeyim. 8 yıldır dünyanın en saçma en alakasız en akılsızca iftirasıyla uğraşıp duruyoruz hepimiz. Şurada senelerdir geçecek diye insanlara moral vermeye çalışıyorum. Beni şarlatan ilan etseniz haklısınız ne diyim. geçecek ama daha yılları var bu işin. Oyalanacak şeyler bulmaya çalışın. Yıllarınız gençliğiniz geri gelmeyecek dostlar.
    • @Karagöz "Dehumanize" kavramı anlamlı...Ruhumda bıraktığı hasar, Nietzsche'nin tanrı'nın öldüğünü ifade ettiği deli adamın hikayesindeki deli karakterinin "sonsuz bir hiç gibi başıboş dolaşıyorum" sözünün vücut bulmuş haliyim😔Başardılar!!! 
  • Şimdi Popüler

×
×
  • Yeni Oluştur...