İçeriği gör
Aklima

bilgi İdari Davalar Konusunda Önemli Paylaşımlar

Önerilen Yorum

Muhreç Hakime, Bir saat önce yazdı:

@Rıza Baba Tazminat istemleri ile ilgili olarak manevi tazminat açısından nispi harç alınmıyor. Ancak maddi tazminat nispi harca tabi. Ayrıca maddi tazminat olarak belirttiğiniz miktar için özellikle maddi kaybiniza ilişkin tüm bilgi ve belgeleri istiyorlar. Fikrim maddi tazminatı daha cüzi olarak belirlemek ilk etapta sonrasında islahla artırmak. Şu an ki şartlara bakılırsa lehe çıkma ihtimalinin düşük olduğunu da hesaba katmak gerekiyor.   Davayı kazanırsanız ödediğiniz yargılama giderlerini geri alırsınız.

Diğer konu harcın tamamlatilmasi için 30 gün süre verilmiş size eğer bu 30 gün içerisinde harcı tamamlamazsaniz dava açılmamış sayılacak bu karar size tebliğ edilecek üst merciye götürülmezse kesinleşecek bu karar kesinleştikten sonra yeni bir dava açabilirsiniz. Bana kalırsa harcı tamamlamayin açılmamış satılsın tabi burda vekalet ucreti çıkip çıkmayacagi da önemli idare savunma göndermiş miydi davada

 

Manevi tazminat kısmını yanlış ifade etmişim manevi tazminatta ıslah mümkün değil sonradan o yüzden bütünüyle talep etmek gerekiyor harçla ilgili değil 


İhrac idari yargı hakimi

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş
Muhreç Hakime, 12 saat önce yazdı:

@Rıza Baba Tazminat istemleri ile ilgili olarak manevi tazminat açısından nispi harç alınmıyor. Ancak maddi tazminat nispi harca tabi. Ayrıca maddi tazminat olarak belirttiğiniz miktar için özellikle maddi kaybiniza ilişkin tüm bilgi ve belgeleri istiyorlar. Fikrim maddi tazminatı daha cüzi olarak belirlemek ilk etapta sonrasında islahla artırmak. Şu an ki şartlara bakılırsa lehe çıkma ihtimalinin düşük olduğunu da hesaba katmak gerekiyor.   Davayı kazanırsanız ödediğiniz yargılama giderlerini geri alırsınız.

Diğer konu harcın tamamlatilmasi için 30 gün süre verilmiş size eğer bu 30 gün içerisinde harcı tamamlamazsaniz dava açılmamış sayılacak bu karar size tebliğ edilecek üst merciye götürülmezse kesinleşecek bu karar kesinleştikten sonra yeni bir dava açabilirsiniz. Bana kalırsa harcı tamamlamayin açılmamış satılsın tabi burda vekalet ucreti çıkip çıkmayacagi da önemli idare savunma göndermiş miydi davada

 

Cevabınız için teşekkürler.

Şu anda davanın durumu şu: dilekçemi alan idare mahkemesi, dilekçemi davalı idareye göndermeden dilekçemde belirttiğim maddi-manevi miktarlar üzerinden nisbi harcı yatırmamı talep etmektedir. İlk 30 günlük sürede yatırmadığım için ikinci ve son yazıyı göndererek ikinci bir 30 günlük süre tanıdı. Bu defa da harç yatırılmazsa davayı açılmamış sayacak. Yani davalı idareye dilekçem iletilmediği için ortada bir idare savunması da yok.

Ben aslında talep miktarınca harç yatırıldığını biliyordum ancak, davadaki talep miktarının kısmen reddi sonrasında (ki muhtemelen öyle olacak) reddedilen kısım oranında karşı tarafa yüklü avukatlık ücreti çıkarıldığını ve neredeyse kazanılan tazminat miktarı kadar belki de daha fazlasının davalı idareye avukatlık ücreti olarak ödenmekte olduğunu mahkeme dilekçem sonrasında öğrendim.

İdare mahkemeleri ve diğer tazminat davalarına bakan mahkemelerin, istenilen manevi tazminat hususunda manevi zarara uğrayan ile empati yapamadıkları ve çok cüzzi manevi tazminata hükmettikleri ortada iken, onlara göre çok yüksek talep ettiğim manevi tazminatta ısrar etmem biraz mantıksız olacak bu durumda. 

Memuriyete dönüş sonrasında, neredeyse tüm maddi kayıplar geri alınabiliyor ancak uğranılan manevi zarar ile ilgili bir nebze olsun 'giderim' yok. Bunun mücadelesini de vermem gerektiğini düşünmüştüm. Bu sebeple dava talebimde maddi tazminat miktarı çok az ama manevi tazminat miktarını davada ıslah edemeyeceğim sebebiyle olmasını düşündüğüm kadar yüksek tutmuştum.

Bu aşamada, dilekçem karşı tarafa sunulmamış ve savunması alınmamış olduğu için manevi talep miktarını sehven talep ettiğimden bahisle, mahkemece makül kabül edilecek bir tutara çekmek mi; yoksa davanın açılmamış sayılması sonrasında yeni bir dava açmak mı? Bu konuda sizce makul ve uygulanabilir olan hangisidir?  

 


672 KHK - EGM - Rütbeli - Aralık 2019'da TAKİPSİZLİK, Ocak 2020'de KABÜL kararı çıktı. Kodlama: 'Derece 1: E - Derece 2: E' . Anlamı: Hayatının Hiçbir Döneminde Fetö ile ilişkisi olmayan ve İşini İyi takip Eden' - EGM'ye atamam yapıldı. Şükür Kavuşturana.

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş

İdare mehkemeleri ve sonraki aşamalarda kullanılabilecek bir ihlal. Kaynak: Prof. Dr. Metin Günday Armağanı 2. Cilt

https://www.atilim.edu.tr/uploads/pages/iletisim-1517410938/1601883076-Prof.Dr.Metin_Gunday_Armagani_cilt_2.pdf

15. OHAL KHK larından kaynaklı "Yaşama Hakkı, Maddi ve Manevi Varlığın Bütünlüğünün Dokunulmazlığı Haklarının İhlâli Sorunu"

Anayasanın 15. maddesinin 2. fıkrası ise olağanüstü yönetim usûlleri altında dahi müdahale edilemeyecek hakları düzenlemektedir. Yaşama hakkı ile maddi ve manevi varlığın bütünlüğü hakları bunlar arasında yer almaktadır. Bu haklar, aslında Anayasamızın 17. maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin ilk fıkrası şöyledir: “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” Anayasa koyucu, 17. maddenin ilk fıkrasında yer alan bu hakları, önemine binaen, 15. maddeyle özel olarak koruma altına almış; sözü geçen haklara olağanüstü yönetim usûlleri altında dahi dokunulamayacağını emretmiştir. AYM ise bu hakkın kapsadığı değerlerin neler olduğunu çeşitli kararlarında açıklamıştır. AYM’ye göre insan onurunun korunması, maddi ve manevi varlığın korunması hakkının gerekleri arasında yer almaktadır:

“Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası insan onurunu korumayı amaçlamıştır. Bu hüküm bir taraftan Devlete, insan onurunu zedeleyen fiillerden kaçınma ödevi yüklerken, diğer taraftan bu tür fiillerin Devlet görevlileri ya da üçüncü kişiler tarafından meydana gelmesi halinde bu fiilleri etkili bir şekilde soruşturma ve failleri cezalandırma ödevi yüklemektedir (B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 22)” (Başvuru No: 2014/12984, k.t. 26.2.2015, par. 34).

Görüldüğü gibi Mahkeme, insan onurunun korunmasını, maddi ve manevi varlığın korunması hakkının aslî unsurlarından biri olarak görmüş; bu bağlamda devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerinin olduğunu belirtmiştir. On binlerce kişinin hiçbir idarî soruşturma ve mahkûmiyet kararı olmaksızın kamu görevinden ihracı, bizzat devletin kişilerin onurlarına, maddi ve manevi varlıklarına saldırı niteliği taşımaktadır. Bu yönüyle OHAL KHK’leri, Anayasanın 15. maddesinin 2. fıkrasının ihlâli niteliğindedir.

Öte yandan Mahkeme, kişinin şeref ve itibarının korunmasını, onun manevi varlığının korunması kapsamında görmektedir: “Bireyin şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan “manevi varlık” kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireyin manevi varlığının bir parçası olan şeref ve itibara keyfi olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür” (Başvuru No: 2014/6128, k.t. 07.07.2015, par. 47).

Görülüyor ki AYM, kişinin şan ve şöhretinin korunmasını, maddi ve manevi varlığın korunması hakkının bir parçası olarak görmüş, bu bağlamda devletin biri negatif, diğeri pozitif olmak üzere iki tür yükümlülüğü olduğunu belirtmiştir. Böylece devlet, negatif yükümlülüğü bağlamında kişinin şan ve şöhretini sarsacak her tür müdahaleden kaçınacaktır. Pozitif edimi bağlamında ise kişinin şan ve şöhretini üçüncü kişilerden gelebilecek her tür saldırıdan koruyacaktır. Ne var ki devlet, aşağıda görüleceği gibi, OHAL KHK’leriyle ihraç edilenlere karşı her iki edimini de ihlâl etmiştir.

Bu ihraçlarda izlenen yöntem, OHAL KHK’lerinin “Terör örgütlerine (...) üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve ekli (1) sayılı listede yer alan kişiler kamu görevinden başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır.” şeklindeki şablon hükmüdür. Bu hükmün atıfta bulunduğu ekli listelerde ise kişilerin sicil numaraları, görev yaptıkları kurum, vatandaşlık numaraları, ad ve soyadları gibi bilgiler yer almaktadır. Bu KHK’ler ve ekli listeleri, Resmî Gazete’de ve diğer basın-yayın organlarında yayınlanmıştır. Böylece on binlerce kişi, sadece kendi sosyal çevreleri nezdinde değil, tüm Türkiye kamuoyu nezdinde terör örgütlerine üye veya bu örgütlerle irtibatlı yahut iltisaklı olarak ilan edilmiştir. Bu ise devletin, kişinin şan ve şöhretine müdahale etmekten kaçınma yükümlülüğünü yerine getirmediğinin açık bir kanıtıdır. Aksine devlet, kamu görevinden ihraç konusunda izlediği yöntemle, sadece ihraç ettiği kişilerin değil, ailelerinin şeref ve itibarlarına da açıkça saldırmıştır. Üstelik bu yöntemle ihraç edilenlerden bir bölümü, uluslararası tanınırlığa sahip kişilerdir. Böylece bu kişiler yönünden ihraçlarda izlenen yöntem, sözü geçen kişilerin şeref ve itibarını sadece Türkiye kamuoyu nezdinde değil, aynı zamanda uluslararası düzeyde de ağır ölçüde zedelemiştir.

Kemal Gözler ise ihraçlar konusunda izlenen bu yöntemi şu sözlerle eleştirmektedir: “Böylece devletimiz Resmî Gazetede yayınladığı bir işlemle vatandaşlarından bir kısmının “terör örgütü üyesi olduğunu” ilân etmektedir. Oysa bu şekilde resmen “terör örgütü üyesi olduğu” neşir ve ilân edilen vatandaşların bir kısmının “terör örgütlerine … üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı” olduğuna ilişkin verilmiş bir mahkeme kararı yoktur. Bırakınız bir mahkumiyet kararını bunların bir kısmı hakkında açılmış bir ceza davası dahi yoktur.

Ayrıca belirtmek gerekir ki, böyle bir mahkumiyet kararı olsa bile, hukuk devletinin cari olduğu bir ülkede, devlet, mahkûm olan bir kişinin ismini bu şekilde Resmî Gazetede yayınlayarak teşhir edemez. Bu gayri medenî bir uygulamadır. Böyle bir uygulama devlet adabına da aykırıdır. Bu nedenle insanın aklına haklı olarak söz konusu KHK’ler hazırlanırken ilgili kişileri terzil etme saikıyla mı hareket edildiği sorusu gelmektedir.”(10)

İzlenen bu yöntemle, kamu görevinden ihraç edilenlere hatta onların aile üyeleri ve yakınlarına uygulanan manevi cebir, totaliter sistemlerin unsurlarından biri olan devletin terör uygulaması yöntemini akla getirmektedir. Bu konudaki en güvenilir ve değerli çalışmanın yazarı olan Juan J. Linz’e göre, “Totaliter sistemlerin hiç değilse bazı safhalarındaki ayırıcı özellikleri, kitlesel zor kullanımıdır: Polisin hiç bir dış kontrol altında olmadan hareket etmesi, suç ispatlanmaksızın hapis (...), bazı halk kategorilerinin tümüne karşı baskı tedbirleri, açık yargılamanın hatta savunma imkanlarının olmayışı, sanığın eylemleriyle tamamen orantısız cezalar verilmesi ve bütün bunların, yakın tarihte emsali olmayan bir ölçüde uygulanması.” Linz’in işaret ettiği gibi, “siyasal otorite organlarınca, bireylere veya gruplara karşı keyfî ve yoğun zor kullanımı ve böyle bir kullanımın ya da bu birey veya grupların yok edilmelerinin inanılır bir tehdit teşkil etmesi” şeklindeki “siyasal terör, totaliter yönetimin ayırıcı özelliğini meydana getirmiştir.” “Bu siyasal terör (...) totaliter diyemeyeceğimiz siyasal sistemlerde de görünebilir. Kuşkusuz (...) demokrasi-dışı rejimler de, teröre başvurabileceklerini ve en temel insan haklarını çiğneyebileceklerini göstermişlerdir.”(11) Görüldüğü gibi 2020’lerin Türkiyesi, Juan J. Linz’in 1970’lerin sonlarında kaleme aldığı satırlarla önemli ölçüde örtüşmektedir. Nihayet, ihraç edilenlerin tüm kişisel verilerinin Resmî Gazete’de ve diğer basın ve yayın organlarında neşredilmesi, Kemal Gözler’in vurguladığı gibi Türk Ceza Kanununun 136. maddesini de ihlâl etmiştir.(12) Bu hükme göre, “Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Ek 1, 2 ve 3’teki yer alan veriler, TCK’nin bu hükmünün kaç kez ihlâl edildiğini ortaya koymaktadır.

Bilindiği gibi, olağanüstü hal süresince KHK’ler yoluyla kamu görevinden ihraç ve pasaportlarının iptali sonucuyla karşılaşanların önemli bir bölümü, üçüncü şahısların haksız ve mesnetsiz iftiraları neticesinde, bu tür bir uygulamaya maruz kalmışlardır. O tarihlerde, olağanüstü yönetimin hukuksuz uygulamalarını fırsata dönüştüren pek çok kişi, herhangi bir vesileyle hoşlanmadıkları, husumet veya kıskançlık besledikleri üçüncü kişiler aleyhine Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER) ve Başbakanlık İletişim Merkezi’ne (BİMER) şikayetlerde bulunmuşlardır. Binlerce kamu görevlisinin kamu görevinden ihraçları ve pasa portlarının iptalleri bu suretle gerçekleşmiştir.(13) Bu ise kişilerin şan ve şöhretlerini üçüncü kişilerin haksız saldırılarından koruması gereken devletin bu edimini de ihlâl ettiğinin açık bir göstergesidir. Böylece devlet, şan ve şöhretin korunması karşısında, AYM içtihadı ile tespit edilen negatif ve pozitif edimlerin her ikisini de yerine getirmemiştir.

Nihayet bir başka kararında ise AYM, kişinin fiziksel ve zihinsel bütünlüğünün korunmasını, maddi ve manevi varlığın korunması kapsamında görmüştür. Mahkemeye göre, “Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmekte olup, bu düzenlemede yer verilen maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkı, Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde özel yaşama saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlük hakkı ile bireyin kendini gerçekleştirme ve kendine ilişkin kararlar alabilme hakkına karşılık gelmektedir (B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 30). (...) Bireyin fiziksel ve zihinsel bütünlüğü, Anayasa’nın 17. maddesinde yer verilen “maddi ve manevi varlık” kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireyin maddi ve manevi varlığının bir parçası olan fiziksel ve zihinsel bütünlüğe keyfi olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür” (Başvuru No: 2014/12984, k.t. 26.02.2015, par. 50, 61).

Öte yandan AYM, AİHS’nin 8. maddesine atıfla fiziksel ve zihinsel bütünlüğün, maddi ve manevi varlığın korunması kapsamında olduğuna işaret etmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, “Sözleşmenin 8. maddesinin devletlere vatandaşlarına etkili bir özel hayat hakkı sağlama yükümlülüğü yüklediğini, “özel hayat’ın tüketici bir tanımı yapılamayacak kadar geniş bir kavram olduğunu, maddenin kişinin manevi bütünlüğüne de koruma getirdiğini, bireyin kişiliğini serbestçe geliştirebileceği/gerçekleştirebileceği bireysel bir alanı güvence altına aldığını belirtmiştir. Mahkeme özel hayata saygının, sadece bireyin kendi kişisel hayatını istediği gibi yaşayabileceği bir ‘iç çevre’ ile sınırlı olmayıp, belli ölçüde, kişinin başka insanlarla ilişki kurma ve geliştirme hakkını da içerdiğine vurgu yapmıştır. Bu noktada, bu hakkın profesyonel/mesleki faaliyetleri de içerdiğini, zira insanların çoğunun çalışma hayatlarında kendilerini önemli ölçüde geliştirme ve dış dünyayla ilişki kurma imkanına sahip olduklarına işaret etmiştir. Mahkeme, kişinin mesleki faaliyetlerde bulunmasını ve yaşamını sürdürebilmesi için kazanç sağlamasını ciddi ölçüde zorlaştıran müdahalelerin kişinin özel hayat hakkı üzerinde yansımaları olacağını belirtmiş ve idari işlem mahiyetindeki işten çıkarmanın, 8. maddede güvence altına alınan haklara müdahale teşkil edebileceğini vurgulamıştır” (Kyriakides/Kıbrıs kararı, Başvuru no. 39058/05, k.t. 16.10.2008, par. 48,49.50).)

Binlerce kamu görevlisinin OHAL KHK’leriyle ihraçları, bu kişileri, maaş ve tüm sosyal güvenlik haklarından yoksun bırakmıştır. Bundan başka, kamu görevinden ihraç edilenlerin çok büyük bir bölümü, özel sektör kurumları tarafından da istihdam edilmemişler; böylece ülke sınırları içinde kazanç temin etme imkanından yoksun bırakılmışlardır. Pasaportlarının iptali ise bu kişilerin Türkiye sınırları dışında çalışmak suretiyle hayatlarını sürdürme olanağını tamamen engellemiştir. Böylece kamu görevinden ihraç edilerek pasaportları iptal edilen tüm kamu görevlilerinin Anayasanın 15. maddesinin 2. fıkrasıyla ve 17. maddesinin ilk fıkrasıyla düzenlenen maddi ve manevi bütünlüklerinin korunması hakkı, mutlak olarak ortadan kalkmıştır.

10 Kemal Gözler, “15 Temmuz Kararnameleri: Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamelerin Hukukî Rejiminin İfsadı Hakkında Bir İnceleme”, Ankara Barosu Dergisi, 2017/1, sy. 47.

11 İlk İngilizce baskısı 1978’de yapılan eserin Türkçe künyesi şöyledir: Juan J. Linz, Totaliter ve Otoriter Rejimler, çev. Ergun Özbudun, S Yayınları, 1984, sy. 64-65.

12 Kemal Gözler, a.g.e., 2017, sy. 48.

13 Hilal Köse, “KHK ile İhraç Edilen Arif Öğretmenin Muhbirler Mücadelesi... Tavşan Etiyle Mezhep Testi Yapıldı”, Cumhuriyet, Erişim tarihi: 06.01.2020, http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/869076/ khk-ile-ihrac-edilen-arif-ogretmenin-muhbirle-mucadelesi-tavsan-etiyle-mezhep-testi-yapildi.html.

 

 


689 KHK, TSK, 2' nci derece akraba gerekçe edilerek mağdur. OHAL Komisyonundan iade. 08.12.2022 ve an itibariyle Asker olarak mesleğe dönüş davası red. Araştırma Merkezinde şimdilik devam. Pes etmek yok.

13.03.2023 itibariyle eski mesleğim olan askerlik mesleğine atanmamla ilgi davada  kesin hükmüyle lehime karar verilmiştir.

07.04.2023 itibariyle eski mesleğime görevlendirme yazısı tebliğ edildi.

14 Nisan 2023 itibariyle kamu görevinden çıkarıldığında son çalıştığım birlik ve görevde mesaiye başladım.

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş

16. ceza davasından beraat almak idare mahkemesini bağlar mı?

Çeşitli vesilelerle farklı başlıklarda değinilen bir husus.

Özellikle 657 sayılı kanuna tabi olanlar açısından önemli.

Komisyon kararlarına karşı açılan davaların neredeyse tamamında hatta OHAL sonrası kamu görevinden çıkarma davalarında da idare mahkemelerinin kararlarında yer verdikleri bir husus.

Ceza davalarındaki 223/b madesinden beraatlar haricindeki diğer beraat kararları aynı suçla alakalı disiplin cezalarını yada idare mahkemelerini bağlamaz. Bu konuda bazı danıştay kararlarından alıntıları aşağıda paylaşıyorum. Paylaşımlardan "Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 20.06.2003 tarihli, 2003/67 E. ve 2003/436 K. sayılı karar" bazı mahkeme kararlarında geçmektedir."

 Delil Yetersizliği Nedeniyle Beraat Eden Memura Ceza Verilebileceği Yönündeki Kararlar

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 20.06.2003 tarihli, 2003/67 E. ve 2003/436 K. sayılı kararında

" Memurun iddiaya konu fiili işlemediğinin veya fiilin o memur tarafından işlenmediğinin tespit edilmediği, bununla birlikte delil yetersizliğinden bahisle “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gözetilerek beraat kararı verildiği hallerde, memur hakkında disiplin cezası verilebileceği içtihatta kabul edilmektedir" hükmüne atıfta bulunulmuş ve delil yetersizliği gibi sebeplerle memurun adli yargıda berat etmiş olmasının disiplin yönünden ceza verilmesine engel olmayacağı bildirilmiştir. İlgili kararda delil yetersizliği sebebiyle ceza alamayan memura verilecek olan disiplin cezası değerlendirilmiş olup memurun yargılanması sonucunda suçu işlemediği yönünde karar verilmiş olması halinde ise disiplin cezasında da mahkeme kararına paralel işlem yapılması gerekmektedir.

Danıştay 8. D. 14.12.1995 gün ve E.1993/374, K.1995/4392

“Ancak davacının işlediği resmi evrakta sahtecilik suçundan, iğfal kabiliyetini haiz olmaması nedeniyle Türk Ceza Kanunu açısından beraat etmiş olması, ilgilinin disiplin hukuku açısından sahtecilik suçunu işlemediğini göstermez. İlgilisi resmi evrakta sahtecilik suçunu işlemiş, ancak iğfal kabiliyetini haiz olmaması nedeniyle mahkum edilmemiştir. Ceza mahkemesinin beraat kararına rağmen^ davacının disiplin hukuku bakımından resmi evrakta sahtecilik suçunu işlediğini ve 3817 sayılı Af Kanunundan yararlanamayacağını kabul etmek gerekmektedir.”

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 20.06.2003 tarihli, 2003/67 E. ve 2003/436 K. sayılı kararı;

“… İdare Mahkemesi 20.5.1999 günlü, E: …, K: … sayılı kararıyla, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125. maddesinin Devlet Memurluğundan Çıkarma başlıklı E bendinin (g) fıkrasında ‘Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak’ fiiline yer verildiği, polis memuru olan davacının ... Emniyet Müdürlüğü, Özel Hareket... de görevli bulunduğu sırada, ... isimli ... memuru ile birlikte 13.7.1995 tarihinde ...'dan çalınan ... plakalı ... oto ile 23.4.1995 tarihinde çalınan ... plakalı ... marka otomobillerin çalıntı olduklarını bildikleri halde ellerinde bulundurdukları, sözkonusu otoları kendi çabaları ve akrabaları aracılığı ile satma girişiminde bulundukları, otolar ele geçirildiğinde belgelerinin sahte olduğunun anlaşılması üzerine yapılan soruşturma sonucunda fiillerinin sübuta erdiği gerekçesi ile dava konusu işlemin tesis edildiğinin anlaşıldığı, davacının eyleminin adli yönünün bulunması ve davacı hakkında verilen lüzum-u muhakeme kararı gereğince yargılandığı ... 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde, E: …, K: … sayılı kararla üzerine atılı fiiller hakkında hiçbir delil elde edilemediği, fiillerinin sübuta ermediği gerekçesi ile beraat ettiği ve kararın kesinleştiği anlaşılmakla davacı hakkında verilen Devlet memurluğundan çıkarma cezasının dayanağı kalmadığından verilen disiplin cezasında hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline, davacının dava konusu işlem nedeniyle açıkta geçirdiği sürelere ilişkin parasal haklarının davanın açıldığı 8.2.1997 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalı idareden alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.

Temyiz incelemesi aşamasında Danıştay Onikinci Dairesi 14.5.2001 günlü, E: 1999/3673, K:2001/2095 sayılı kararıyla; …yapılan soruşturma sonucunda fiillerinin sübuta erdiği gerekçesiyle Devlet memurluğundan çıkarıldığı, aynı fiilden dolayı yapılan ceza yargılaması sonucu ... 2. Asliye Ceza Mahkemesinde E:1996/177, K: 1999/95 sayılı kararıyla delil yetersizliğinden beraatına hükmedildiği ve bu kararın temyiz edilmeyerek kesinleştiğinin anlaşıldığı, dava dosyası ile soruşturma dosyasının ve soruşturma dosyasında bulunan ifadelerin birlikte incelenip değerlendirilmesi sonucu davacının disiplin hükümleri bakımından üzerine atılı fiili işlediği sonucuna ulaşıldığı, 657 sayılı Yasanın yukarıda belirtilen 131. maddesine göre de, memurun ceza kanununa göre mahkum olması ya da olmamasının ayrıca disiplin cezası uygulanmasına engel teşkil etmediğinden, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesi ile karar bozulmuştur.

… İdare Mahkemesi 11.11.2002 günlü, E:2002/1581, K:2002/1424 sayılı kararıyla; bir kamu görevlisinin, üzerine atılı disiplin suçu, ceza yasasına göre de suç niteliğinde ise ve ceza yargılaması sonucunda suçun unsurlarının oluşmadığı ya da suçun o kişi tarafından işlenmediği mahkeme kararıyla saptanmışsa, böyle bir ceza mahkemesi kararının Disiplin Hukuku yönünden bağlayıcı olacağı, bu itibarla adli yargıda beraat eden davacının üstüne atılı fiilin idari yönden de işlendiği kesinlik kazanamayacağı kanaatine ulaşılarak davacı hakkında verilen devlet memurluğundan çıkarma cezasında hukuka uyarlık bulunmadığını da gerekçesine ekleyerek ilk kararında ısrar etmiştir.

Davalı idare işlemin 657 sayılı Yasanın ilgili hükümlerine uygun olarak kurulduğunu belirterek kararı temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.

Danıştay Onikinci Dairesinin kararında belirttiği üzere; 657 sayılı Yasanın 131. maddesine göre memurun ceza yasasına göre mahkum olması ya da olmamasının disiplin cezasının uygulanmasına engel teşkil etmeyeceği açıktır.

Dosyanın incelenmesinden davacının disiplin hükümleri bakımından memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunduğunun tespiti üzerine, Devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırıldığı anlaşıldığından verilen ceza yerinde olup; dava konusu işlemin iptaline ilişkin İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık görülmemiştir”.

Danıştay 8. D.26.12.1995 gün ve E.1994/2698, K.1995/1014

“Dava ve soruşturma dosyasının incelenmesinden, davacının alınanilk ifadesinden para karşılığı sahte pasaport ve sahte vize ile yurtdışına çıkmak isteyenlerin pasaportlarına çıkış kaşesi vurduğunu, bu amaçla en son adlı şahısla para karşılığı üç kişinin sahte pasaportla yurtdışına çıkışını sağlama konusunda anlaştığını beyan ettiği, ancak aynı olay ve eylem nedeniyle yargılandığı ceza davasında delil yetersizliği gerekçesiyle aklandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda gerek olayın oluş biçimi, gerekse davacının adli yargıda beraat etmiş olması ve davacının geçmiş hizmetleri ve sicilleri ile ilgili olarak davalı idarece olumsuz ve kötü olduğu yolunda bir iddia da bulunulmamış olması göz önünde bulundurularak bir alt ceza ile cezalandırılması gerekmektedir. İdare mahkemesince dava konusu işlemin bu gerekçe ile iptal edilmesi gerekirken, davacının eyleminin sübuta ermediği gerekçesiyle iptalinde hukuka uyarlık yoktur.”

Disiplin Soruşturması ile Ceza Kovuşturmasının Birbirinden Ayrı İşlem Olduğu Hakkında Karar

Danıştay 3. Dairesi’nin 30.03.1979 tarihli, 1979/187 E. ve 1979/253 K. sayılı kararına göre;

“657 sayılı Devlet Memurları Yasasının 131. maddesinde;

‘Memurun Ceza Kanununa göre mahkum olması veya olmaması halleri, ayrıca disiplin cezasının uygulanmasına engel olamaz’ denilmektedir. Kanun koyucu bu hükümle, ceza kovuşturması ve ceza mahkemesi kararının hiçbir şekilde disiplin kovuşturması ve disiplin cezası uygulanmasını etkilemeyeceğini açık olarak öngörmüştür. Nitekim maddenin gerekçesinde de anlam itibariyle aynı ifadeler tekrarlandıktan sonra ‘... Çünkü yukarıda belirtildiği gibi arada temel mahiyet farkı vardır.’ denilmek suretiyle Kanun koyucunun temel mahiyet farkından dolayı ceza kovuşturması ve ceza mahkemesi kararının, disiplin cezası uygulanmasını etkilemeyeceğini belirtmiş bulunmaktadır. Gerçekten ceza uygulaması ile disiplin uygulaması arasında amaç, kapsam, usul ve sonuçları bakımından temel nitelik farkları mevcuttur. İşte bu sebepledir ki kanun koyucu ceza uygulaması ile disiplin uygulamasını iki ayrı ve farklı alan olarak görmekte ve bunların birbirini etkilemesini önleyici nitelikteki bir düzenlemeye yer vermektedir.

Her ne kadar ceza hakiminin fiilin meydana gelmediğine veya maddi olaylara dayanarak fiil ile memur arasında bir ilişki bulunmadığına karar vermesine rağmen memur hakkında disiplin cezası uygulanması, kesin hüküm (muhkem kaziye) ilkesi ile bağdaştırılamaz ise de, disiplin cezası verecek amir ve kurulların bu hususu göz önünde tutması ve disiplin cezasının yargı denetimi sırasında kesin hüküm (muhkem kaziye) ilkesinin idari yargı yerince değerlendirilmesi doğaldır.

Sonuç: Bu nedenlerle 657 sayılı Devlet Memurları Yasasının 131. maddesinin; ceza kovuşturması veya ceza mahkemesi kararının, hiçbir surette disiplin kovuşturması ve disiplin cezası uygulamasını etkilemeyecek şekilde uygulanması gerektiğine karar verildi.

Fiilin işlenmediği veya fiilin sanık memur tarafından işlenmediği gerekçesiyle verilen kararlar

Danıştay 10. D. 12.11.1984 gün ve E. 1984/907, K. 1984/1860

“Bir kamu görevlisinin üzerine atılı disiplin suçu, aynı zamanda ceza yasasına göre de suç niteliği taşıyorsa ve ceza yasasına göre yapılan soruşturma veya yargılama sonucunda ilgili suçsuz görülmüşse, artık ilgilinin üzerine atılı suçu işlemediğinin kabulü zorunludur. Ceza yasasına göre yapılan soruşturma veya yargılama sonucu saptanamayan bir suçun, disiplin soruşturması dayanak alınıp, işlenmiş olduğunun kabulüne olanak yoktur.”

Danıştay 10.D. 27.10.1987 gün ve E.1987/2015, K.1987/1721

Bir kamu görevlisinin üzerine atılı disiplin suçu, aynı zamanda ceza yasasına göre de suç niteliğinde ise ve ceza yargılaması sonucunda suçun unsurlarının oluşmaması ya da suçun o kişi tarafından işlenmediğinin saptanması gerekçesiyle ilgili beraat etmiş ise bu beraat kararının disiplin cezası verilmesindeki bağlayıcılığı tartışmasızdır. Ancak delil yetersizliği nedeniyle verilen bir beraat karan, disiplin cezası verilmesi konusunda mutlak anlamda bağlayıcı nitelikte değildir. Esasen ceza hukuku açısından da delil yetersizliği nedeniyle verilen beraat karan tam aklanma niteliği taşımamaktadır. Bu nedenle davacının, delil yetersizliğinden beraat etmesi karşısında olayın, disiplin soruşturması sırasında toplanan deliller ve tanık ifadeleriyle irdelenmesi gerekmektedir.


689 KHK, TSK, 2' nci derece akraba gerekçe edilerek mağdur. OHAL Komisyonundan iade. 08.12.2022 ve an itibariyle Asker olarak mesleğe dönüş davası red. Araştırma Merkezinde şimdilik devam. Pes etmek yok.

13.03.2023 itibariyle eski mesleğim olan askerlik mesleğine atanmamla ilgi davada  kesin hükmüyle lehime karar verilmiştir.

07.04.2023 itibariyle eski mesleğime görevlendirme yazısı tebliğ edildi.

14 Nisan 2023 itibariyle kamu görevinden çıkarıldığında son çalıştığım birlik ve görevde mesaiye başladım.

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş

Sayın @Aklimamerhaba bir sorum olacaktı. Ben 2.5 yıl önce gözaltına alındıktan sonra 1 yıl GGU oldum ardından göreve başladım. 1.5 yıldır görevdeydim ta ki 2 gün önce ihraç olana kadar. Hakkımda iddianame hazırlanmadı henüz yaklaşık 33 aydır. Ben bu süre zarfında gözaltı sürecinden önce amir Sicilimi 60ın altında verdiği için dava açtım MSB aleyhine ve kazandım. Geçen ay karar kesinleşti. Bu karardan sonra keyfi olarak ihraç edildiğimi de düşünüyorum açıkcası. Ayrıca kurum savunma da göndermedi. Savunma alınmadan ihraç olmuyor diye biliyorum. Şimdi benim nasıl Bir yol izlemem gerekir?

Güncelleme • • Kılıçdede
Düzeltme

Bakan onayıyla ihraç

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş
Kılıçdede, 21 saat önce yazdı:

Sayın @Aklimamerhaba bir sorum olacaktı. Ben 2.5 yıl önce gözaltına alındıktan sonra 1 yıl GGU oldum ardından göreve başladım. 1.5 yıldır görevdeydim ta ki 2 gün önce ihraç olana kadar. Hakkımda iddianame hazırlanmadı henüz yaklaşık 33 aydır. Ben bu süre zarfında gözaltı sürecinden önce amir Sicilimi 60ın altında verdiği için dava açtım MSB aleyhine ve kazandım. Geçen ay karar kesinleşti. Bu karardan sonra keyfi olarak ihraç edildiğimi de düşünüyorum açıkcası. Ayrıca kurum savunma da göndermedi. Savunma alınmadan ihraç olmuyor diye biliyorum. Şimdi benim nasıl Bir yol izlemem gerekir?

Sayın Kılıçdede,

Geçmiş olsun.

Hakkınızda yapılan işlemin neden yapıldığına dair size bir belge verilmiş yada tebliğ edilmiş olmalı. Hangi kanuna dayanarak işlem yapıldığı önemli. 375 sayılı KHK mı, TSK Disiplin Yönetmeliği gibi.

Hakkınızda yapılan kamu görevinden çıkarma yada TSK dan ilişiğinin kesilmesi işlemlerinden hangisi olursa olsun savunmanız alınması gerekir.

Size tebliğ edilen belgeyle idare mahkemesine dava açmanız gerekmekte. Size tebliğ edilen belgede kamu görevinden çıkarma yada TSK dan ilişiğinizin kesilmesiyle alakalı bir husus yazmıyorsa asıl gerekçeyi ancak dava aşamasında öğrenebilileceksiniz. Dava dilekçenizde savunmanızın alınmadığını bu nedenle hakkınızdaki gerekçeleri bilmediğinizi ve bu nedenle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini yapılan işlemin hukuksuz olduğunu ve bu nedenle yürütmenin durdurulmasını istediğinizi de mutlaka belirtiniz.


689 KHK, TSK, 2' nci derece akraba gerekçe edilerek mağdur. OHAL Komisyonundan iade. 08.12.2022 ve an itibariyle Asker olarak mesleğe dönüş davası red. Araştırma Merkezinde şimdilik devam. Pes etmek yok.

13.03.2023 itibariyle eski mesleğim olan askerlik mesleğine atanmamla ilgi davada  kesin hükmüyle lehime karar verilmiştir.

07.04.2023 itibariyle eski mesleğime görevlendirme yazısı tebliğ edildi.

14 Nisan 2023 itibariyle kamu görevinden çıkarıldığında son çalıştığım birlik ve görevde mesaiye başladım.

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş
Aklima, Bir saat önce yazdı:

Sayın Kılıçdede,

Geçmiş olsun.

Hakkınızda yapılan işlemin neden yapıldığına dair size bir belge verilmiş yada tebliğ edilmiş olmalı. Hangi kanuna dayanarak işlem yapıldığı önemli. 375 sayılı KHK mı, TSK Disiplin Yönetmeliği gibi.

Hakkınızda yapılan kamu görevinden çıkarma yada TSK dan ilişiğinin kesilmesi işlemlerinden hangisi olursa olsun savunmanız alınması gerekir.

Size tebliğ edilen belgeyle idare mahkemesine dava açmanız gerekmekte. Size tebliğ edilen belgede kamu görevinden çıkarma yada TSK dan ilişiğinizin kesilmesiyle alakalı bir husus yazmıyorsa asıl gerekçeyi ancak dava aşamasında öğrenebilileceksiniz. Dava dilekçenizde savunmanızın alınmadığını bu nedenle hakkınızdaki gerekçeleri bilmediğinizi ve bu nedenle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini yapılan işlemin hukuksuz olduğunu ve bu nedenle yürütmenin durdurulmasını istediğinizi de mutlaka belirtiniz.

Henüz tebliğ yapılmadı bu hafta içinde yapılacak. Peki bu açtığım davadan bahsedeyim mi sizce? Sicil iptal davası açtığımda savunma olarak 2012-2016 arası sicilleri yüksek olduğundan fetö irtibatlı olduğuma değinmişler ancak o sicilleri veren amirler hakkında soruşturma yok ve görevlerine devam ediyorlar. O dönemde bir cezam var ve cezayı veren (sicil vermedi bu kişi) ihraç edildi. Bundan bahsetmek gerekir mi? 


Bakan onayıyla ihraç

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş

Önce hakkınızdaki işlemin gerekçesi belli olsun.

O zamana kadar bildiğiniz ve yaşadıklarınızı not alın. Dilekçe yazarken sizi duygusallıktan uzak tutar ve hazırlıklu olursunuz. Belki baI kısımlarıda depiştirirsiniz.


689 KHK, TSK, 2' nci derece akraba gerekçe edilerek mağdur. OHAL Komisyonundan iade. 08.12.2022 ve an itibariyle Asker olarak mesleğe dönüş davası red. Araştırma Merkezinde şimdilik devam. Pes etmek yok.

13.03.2023 itibariyle eski mesleğim olan askerlik mesleğine atanmamla ilgi davada  kesin hükmüyle lehime karar verilmiştir.

07.04.2023 itibariyle eski mesleğime görevlendirme yazısı tebliğ edildi.

14 Nisan 2023 itibariyle kamu görevinden çıkarıldığında son çalıştığım birlik ve görevde mesaiye başladım.

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş

Sayın @Kılıçdede;

İlk önce geçmiş olsun. 

Sayın @Aklima'nın söylediklerine ek olarak -tecrübelerimden yola çıkarak- ben de şu hususları belirtmek isterim.  

İdare Mahkemeleri, hakkınızda tesis edilen kamu görevinden çıkarma işlemini 2577 sayılı İdari Yargı Usulü Kanunu (İYUK) 2. maddesinde yer alan 5 unsur açısından inceler. Bu unsurlar; yetki, şekil, sebep, konu ve maksat.  İdarenin tesis ettiği işlemde (sizin durumunuzda kamu görevinden çıkarılma işlemi), bu unsurlardan birinde bile eksiklik ve hata olması durumunda, davayı İdare kaybeder, bir başka deyişle davayı siz kazanırsınız.

Kamu görevinden çıkarılma SEBEP(LER)İNİZ, henüz size tebliğ edilmediğinden bu aşamada SEBEP(LER)İ bilemiyoruz. SEBEP(LER)İ bilemediğimizden, sizin savunmanızın alınıp alınmadığını da şimdiden söylemek zor.

Ancak eğer İdare, kamu görevinden çıkarma SEBEP(LER)İ hakkında sizin hiç savunmanızı almamışsa, bu durum yukarıda bahsettiğim 5 unsurdan ŞEKİL unsurunun İdare tarafından yerine getirilmediğini gösterir. ŞEKİL unsurundaki bu eksiklik, hakkınızda tesis edilen işleminin iptal edilmesine sebep olabilecektir.

ŞEKİL unsurunun bir diğer uygulaması ise, kamu görevinden çıkarılma SEBEP(LER)İNİZİN size tebliğ edilmesi ve bu tebliğ sırasında İdare'nin yaptığı işleme karşı hukuku haklarınızın da size bildirilmesi. Yine eğer kamu görevinden çıkarılma SEBEP(LER)İNİZ ile dava açma hakkınız size tebliğ edilmezse, ŞEKİL unsuru yerine getirilmediğinden dava kazanma ihtimaliniz artar.

İdare ilk zamanlarda bu tür ''teknik hatalar'' yapıyordu ancak son yıllarda bu tür hatalar yaptığına pek şahit olmuyoruz. 

Tekrardan geçmiş olsun.


Ceza Yargılaması (Kesinleşmiş Beraat),  Bakan Oluru ile İhraç (Göreve İade).

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş
Aklima, 2 saat önce yazdı:

Önce hakkınızdaki işlemin gerekçesi belli olsun.

O zamana kadar bildiğiniz ve yaşadıklarınızı not alın. Dilekçe yazarken sizi duygusallıktan uzak tutar ve hazırlıklu olursunuz. Belki baI kısımlarıda depiştirirsiniz.

375 sayılı kanuna göre ihraç edilmişim. İltisaklı olduğu değerlendirilen felan yazıyor 


Bakan onayıyla ihraç

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş

Cevap Yaz

Şimdi cevap yazıp sonra kayıt olabilirsiniz. Eğer hesabınız mevcutsa, giriş yaparak üye isminizle cevaplayabilirsiniz.
Not: Gönderiniz görünmeden önce editör tarafından kontrol edilip onaylanacaktır.

Konuk
Yanıtla...

×   Yapıştırdığınız içerik biçimlendirme içeriyor.   Restore formatting

  Only 75 emoji are allowed.

×   Yapıştırdığınız bağlantı uyarlandı.   Yalnızca link göster?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Editör içeriğini temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.




  • İletiler

    • 25 ayla ben de çok uzaklarda sayılmam dostlar. normal demek ki.
    • @F.Y. benimde yaklaşık bir yıldır olduğu gibi bekliyor. Görevdeyim heran bir terslik olacak duygusu beni psikiyatrilik etti. 
    • Merhaba, benim dosyam istinaf mahkemesinde nisan ayı itibariyle 27. aya giriyor. Bugün yarın cevap gelir diye bekliyorum. önceki yazışmalarda sanırım bir arkadaş 27.ayda cevap geldi diye yazmıştı. Umarım daha fazla uzamaz. Her gün buraya bakıp bir cevap gelen var mı diye bakıyorum. Hepimiz için adalet diliyorum. Saygılar..
    • Bende 14. idarede 2.5 yıldan fazla oldu. kriter sadece kurum kanaati.
    • @F.Y. idare mahkeme kararı göreve iadeyse, BİM hızlıca 2-3 ay içinde bu kararı tersine çevirebiliyorken, eğer önceki idare mahkemesi kararı olumsuzsa,  karar alması epeyce gecikebiliyor... OHAL Komisyonundan beri amaç belli, hukuki süreci olabildiğince uzatmak... daha önce istenmiş ve dosyada olan bilgileri tekrar tekrar yeniden istiyorlar... Düşüncem süreci bekleyenlerin, hiç dönmeyecekmiş gibi hayatlarını dizayn etmeleri, (çünkü beklemek, belirsizlik herşeyden daha çok yoruyor ve giden ömrümüzden gidiyor) ve eğer ola ki, bir gün iade olunursa, her zaman yeni bir başlangıç yapılabilir ve yeni duruma hızlıca uyum sağlanır... böylece bu bekleme süreci de boşa harcanmamış olur...
×
×
  • Yeni Oluştur...