KHK Mağdurları Gündem ve Gelişmeler

[Konuk]

Karar - Ahmet Taşgetiren

• Anayasa Mahkemesi her gün hak ihlali kararları veriyor. En sonuncusu milletvekilliği düşürülen Enis Berberoğlu ile ilgili. AYM’nin önünde kıyamet gibi dosya var. OHAL Komisyonu’nun önünde kıyamet gibi dosya var, AİHM’in önünde kıyamet gibi dosya var. İnsanlar “adalet” arıyor. 

  Bugüne kadar 125 bin kişiyi KHK ile devletteki görevinden ihraç etmişiz. İnfazı peşin gelmiş, “Git hakkını Adaletten ara” demişiz. Ara ki bulasın. 

  İçerde tutmak için birinden bırakıp ötekinde yakaladığımız ve tutukluluğu bin bilmem kaç günü geçmiş adamlar içerde adaleti bekliyor. KHK ile ihraç edilip yargıda beraat kararı alanlar göreve dönmek için adaleti bekliyor. 

  Ben 15 Temmuz’un ardından ilk KHK ile 50 bini aşkın insan için ihraç kararı çıktığında “Bunların her birinin FETÖ’cü olduğuna Tayyip bey kefil midir?” diye yazmış, “Oysa bütün bu ihraçlar onun kefaleti ile gerçekleşiyor” demiştim. 

  125 bin 678 kişi ihraç edilmiş bugüne kadar. Çığlık dolu Türkiye. Cezaevleri tıklım tıklım. 

  * * *

  Bu kadro “Ahiret inancı” olan bir kadro. Yani orada “Büyük muhakeme” var ve herkes yaptığının hesabını verecek. En zor hesap zulüm hesabı. Çünkü en büyük “kul hakkı” zulümle oluşur. Zulmettiğin varlıkla helalleşmeden kurtulmak söz konusu değil. 

  Hani bir anekdot var. Rivayet edilir ki Kanuni Sultan Süleyman vefat ettiğinde şahsına ait küçük bir sandığın nâşı ile birlikte mezara konmasını vasiyet etmiş. Olurdu olmazdı tartışılmış, Şeyhülislam Ebussuud Efendi’ye sormuşlar. Şeyhülislam “Böyle bir şey caiz değil ama bakalım ne var içinde” diyerek sandığı açtırmış. Bakmışlar ki sandığın içinde Ebussuud’un Padişah’ın kararlarına mesnet teşkil eden “Fetva”ları var. Şeyhülislam derin endişe içinde şöyle demiş: 

  “-Hey büyük sultan, sen Allah katında kendini temize çıkardın, mesuliyeti bize yıktın, biz nasıl bunun altından kalkacağız bakalım?”

  Bu gelenekler var bizde ama olağanüstülükler her şeyin kimyasını olduğu gibi bizim kalb kimyamızı da etkiliyor ve yukardan aşağıya herkesin adalet formatı allak bullak oluyor. 

  Karar veren, oy veren, fetva veren “Zulüm var ama…” deyip kıvranmaya başlıyor. 

  Herkes herkesin gözünün içine bakıyor ve mazlumun ahı atmosferin içinde kaybolup gidiyor. 

  Ahiret hesabı unutuluyor. Hatta öyle bir hesap yokmuş gibi davranılıyor. 

  Biliyorum birileri “Hukuk devleti”nde ahiretten bahsetmemi yadırgayacaktır. Ne yapalım, her çaresiz “Bu işin mahşer boyutu var” diyerek teselli olmuyor mu? Çığlıkların dört duvar arasına gömüldüğü bir durumda “Yahu Allah’ın huzuruna gideceğiz” demekten başka çare mi var? 

[MSA 7.768]

Neco, 4 saat önce yazdı:

Pasaport tahtidi kaldırmak için örnek dilekçeye ihtiyacım var. Örnek dilekçeyi nereden ve nasıl bulabilirim. Teşekkürler...

 

[Konuk]

Yaren672, 8 saat önce yazdı:

@vergici672 @varex   Merhabalar

Sizlerin bilgisine ihtiyacım var yardımcı olurmusunuz.Eşim 672 EGM ihraç              sigortaya 1995 girişi var Mesleğe giriş 2000 Askerlik borçlanması ödendi Toplam sigorta pirim 9200 günü var       44 yaşında ne zaman emekli olabilir                   İhraçtan sonraki 3 yıldır sigortalı çalıştı  Şu an işsiz 3.5 yıldan fazla sigortalı çalışırsa emekli sandığından emeklilik hakkımız olmayacak mı ?Malum iş yerleri sigortasız çalıştırmıyor   Kusura bakmayın Sizden fikir yorum almak bize yol gösterecek

öncelikle geçmiş olsun..

sigortalı bir işte çalışıp kalan günleri tamamlayarak emekli olma hakkı tabi ki var...

ihraç olması demek emekliliğe esas haklarının kaybolması demek değil...

size yakın bir SGK ya uğrayıp geriye dönük olarak hizmet çizelgesi ve emekli olmak için gereken prim süresini öğrenebilirsiniz..

ayrıca E Devlet HİTAP programına girip hizmet dökümünüze bakıp emeklilik için kalan gün sayısını görebilirsiniz..

ihraç olmak emeklilik ile ilgili hak kaybı demek değil arkadaşlar...bunu özelde çalışarak tamamlama şansınız her daim var....

 

[Konuk]

3.5 yıl sonra pardon diyerek beni göreve iade eden Sayın komisyon görevlilerine teşekkürler...

6 aydır komisyon tarafından iade edilmeme rağmen  ancak bu hafta çalışacağım yeri belirleyebilen sayın EGM yöneticilerine saygılar....

bir altı ay sonra gel tercih yap seni bir yerlere atalım araştırma merkezine vs. diyerek beni çağıracak olan bakanlık personeline içten sevgiler....

oturacak bir koltuk bir masa bulduğumda ise mahkeme kararıma rağmen beni bir kaç yıl daha bekletme planı olan sayın büyüklerimize hem sevgi hem saygılar..

tamam coğrafya kaderdir ama Afrika ya da Şili de değiliz...Ant dağları yok karşımızda ya da Atakama çölüne cephe değil evimiz, çita yok bahçemizde...

hayallerimiz umutlarımız yitik ya da gaip değil...üstelik yaşama enerjimiz hala full seviyeye yakın...ve gözlerimiz ileriye bakıyor....

bizi seven ya da sevmeyen sayın büyüklerimiz iade olan insanları sevin bağrınıza basın artık bir mendil uzatın onlara....

dağları yırtıp enginlere sığmayacak kadar azimli, vatan için millet için çalışacak bu insanlar için pardon demeseniz bile yeniden bir merhaba deyin.....

 

 

 

[Klarnet 352]

Ömer Avcu, 2 saat önce yazdı:

Karar - Ahmet Taşgetiren

• Anayasa Mahkemesi her gün hak ihlali kararları veriyor. En sonuncusu milletvekilliği düşürülen Enis Berberoğlu ile ilgili. AYM’nin önünde kıyamet gibi dosya var. OHAL Komisyonu’nun önünde kıyamet gibi dosya var, AİHM’in önünde kıyamet gibi dosya var. İnsanlar “adalet” arıyor. 

  Bugüne kadar 125 bin kişiyi KHK ile devletteki görevinden ihraç etmişiz. İnfazı peşin gelmiş, “Git hakkını Adaletten ara” demişiz. Ara ki bulasın. 

  İçerde tutmak için birinden bırakıp ötekinde yakaladığımız ve tutukluluğu bin bilmem kaç günü geçmiş adamlar içerde adaleti bekliyor. KHK ile ihraç edilip yargıda beraat kararı alanlar göreve dönmek için adaleti bekliyor. 

  Ben 15 Temmuz’un ardından ilk KHK ile 50 bini aşkın insan için ihraç kararı çıktığında “Bunların her birinin FETÖ’cü olduğuna Tayyip bey kefil midir?” diye yazmış, “Oysa bütün bu ihraçlar onun kefaleti ile gerçekleşiyor” demiştim. 

  125 bin 678 kişi ihraç edilmiş bugüne kadar. Çığlık dolu Türkiye. Cezaevleri tıklım tıklım. 

  * * *

  Bu kadro “Ahiret inancı” olan bir kadro. Yani orada “Büyük muhakeme” var ve herkes yaptığının hesabını verecek. En zor hesap zulüm hesabı. Çünkü en büyük “kul hakkı” zulümle oluşur. Zulmettiğin varlıkla helalleşmeden kurtulmak söz konusu değil. 

  Hani bir anekdot var. Rivayet edilir ki Kanuni Sultan Süleyman vefat ettiğinde şahsına ait küçük bir sandığın nâşı ile birlikte mezara konmasını vasiyet etmiş. Olurdu olmazdı tartışılmış, Şeyhülislam Ebussuud Efendi’ye sormuşlar. Şeyhülislam “Böyle bir şey caiz değil ama bakalım ne var içinde” diyerek sandığı açtırmış. Bakmışlar ki sandığın içinde Ebussuud’un Padişah’ın kararlarına mesnet teşkil eden “Fetva”ları var. Şeyhülislam derin endişe içinde şöyle demiş: 

  “-Hey büyük sultan, sen Allah katında kendini temize çıkardın, mesuliyeti bize yıktın, biz nasıl bunun altından kalkacağız bakalım?”

  Bu gelenekler var bizde ama olağanüstülükler her şeyin kimyasını olduğu gibi bizim kalb kimyamızı da etkiliyor ve yukardan aşağıya herkesin adalet formatı allak bullak oluyor. 

  Karar veren, oy veren, fetva veren “Zulüm var ama…” deyip kıvranmaya başlıyor. 

  Herkes herkesin gözünün içine bakıyor ve mazlumun ahı atmosferin içinde kaybolup gidiyor. 

  Ahiret hesabı unutuluyor. Hatta öyle bir hesap yokmuş gibi davranılıyor. 

  Biliyorum birileri “Hukuk devleti”nde ahiretten bahsetmemi yadırgayacaktır. Ne yapalım, her çaresiz “Bu işin mahşer boyutu var” diyerek teselli olmuyor mu? Çığlıkların dört duvar arasına gömüldüğü bir durumda “Yahu Allah’ın huzuruna gideceğiz” demekten başka çare mi var? 

Bu yazıyı okuyunca aklıma şu hikaye geldi 

Karınca ve Kanuni hikayesi

İstanbul’da güneşli bir günün sabahında Topkapı Sarayı’nın avlusunda bulunan Has Oda’nın kapısı açıldı. Uzun boylu genç bir adam arka bahçeye doğru ilerliyordu. Bu kişi, Dünyayı titreten, koca Akdeniz’i hakimiyeti altına alan Osmanlı İmparatorluğu’nun kudretli hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman’dan başkası değildi.

Devlet işlerinden artan vakitlerde fırsat buldukça soluklanmak ve dinlenmek için arka bahçeye çıkar, ağaçları, kuşları, denizi seyrederdi. O gün deniz, ağaçlar bir başka güzeldi, fakat ağaçlardan birkaç tanesinin yapraklarının buruştuğunu fark etti.

Hemen yanlarına yaklaştı ve eliyle tutup incelemeye başladı. Biraz sonra ağaçların neden buruştuklarını anlamıştı. Karıncalar sarmıştı o güzelim dallarını. Aklına bir çözüm yolu geldi, ağaçları ilaçlatacaktı. Böylece ağaçlar karıncalardan kurtulacak ve rahat bir nefes alacaklardı.

Fakat birkaç dakika daha düşününce bu fikrin o kadar da iyi olmadığını anladı. Karıncalar da can taşıyordu, ağaçları ilaçlatırsa onlar ölebilirdi. İşin içinden çıkamayacağını anlayan Kanuni, bu konuyu danışmak için hocası Ebussuud Efendi’yi aramaya koyuldu. Hocasının odasına gitti. Ama hocası odada yoktu. Hemen oracıkta bulduğu kağıt parçasına kafasına takılan soruyu edebi bir üslupla yazdı ve hocasının rahlesi üzerine bıraktı.

Birkaç saat sonra hocası odasına gelmiş ve rahlenin üzerinde el yazısı ile yazılmış kağıdı görmüştü. Eline hat kalemini alan Ebussuud Efendi, talebesinin soruyu yazdığı kağıdın altına bir şeyler yazdı ve kağıdı rahleye bıraktı.

Kanuni bir ara tekrar hocasının odasına uğradı. Hocası yine yerinde yoktu; ama rahlenin üzerine bırakmış olduğu kağıdın üzerine kendi yazısı dışında bir şeylerin daha yazılmış olduğunu gördü. Merakla kağıdı eline aldı ve okumaya başladı. Yazıyı okuyunca yüzünde bir tebessüm belirdi. Kağıdın üst kısmında Kanuni’nin hocasına yazdığı soru vardı. Kanuni şöyle diyordu hocasına:

Meyve ağaçlarını sarınca karınca
Günah var mı karıncayı kırınca?

Hocası Ebussuud soruyu şöyle cevaplıyordu:

Yarın Hakk’ın divanına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca.

 

 

[Konuk]

Konu Dışı:

İnternette karşılaştığım aşağıdaki pazar fıkrası bana forumda paylaşılan duyumları anımsattı:)

Şef’in Tahmin Raporu

Eylülün ortası geldi diye Kızılderililer, şeflerine hazırlık yapmak için kışın nasıl geçeceğini sormuşlar, tam olarak bilememekle birlikte ‘karizma çizilmesin’ diye bir cevap vermesi de lazım, yerden aldığı bir tutam toprağı havaya doğru savurmuş ve gözlerini kısıp  “Çok soğuk geçecek odun toplayın!” demiş kabilesindekilere..
Rezil olmamak içinde eyalet Meteoroloji istasyonunu da gizlice telefonla aramayı ihmal etmemiş.
”Veriler henüz tam değil!” demiş yetkili, “Tahminimizi netleştiremedik..!”
Bir hafta sonra tekrar aramış istasyonu “Soğuk olacak değil mi?” diye
“Hava istasyonlarından tam veri alamıyoruz!” demiş yetkili “Ama  çok soğuk olacağı konusunda başka bir gözlemimiz var..”
Şef köyüne dönüp bin bir havayla “En ufak odun parçasını bile biriktirin!” demiş Kızılderililere.
İki hafta Meteoroloji istasyonuna bu sefer bizzat gidip kabilesine rezil olmamak için “Tamamen emin misiniz?.. Ufak bir şüpheniz yok değil mi kışın soğuk geçeceğinden?” diye sormuş..
“Dediğimiz gibi istasyonlardan net sonuç alamıyoruz!” demiş yetkili “Ama şundan emin olun ki çok soğuk geçecek. Çünkü bütün Kızılderililer bir aydır deli gibi odun topluyorlar..!”

[Konuk]

fıkra ama gerçek kadar gerçek bir fıkra:)

[Tolga 170]

İrtibat iltisak nedir. Bir kişi takipsizlik yada beraat dahi alsa, isterseniz göreve iadeyi engelleyebileceginiz argumanlardir. Ohal komisyonu irtibat iltisak in tanımını yapmamıştır. İlk derece idare mahkemesi yapmamıştır. Ama bölge idare tanımını yapmıştır. Fakat bölge idare de kaç tane kriter yan yana olursa irtibat iltisak olur yada hangi kriterler irtibat iltisak tır diye net bir şekilde sıralama yada açıklama yapmamıştır. Şimdi sıra geldi danıştaya. Ben danistay in da irtibat iltisak kavramlarını taniyacagini düşünüyorum. Tanımını biraz genişletebilir ama yani iş Danıştay'da bitmez. Son kapı anayasa mahkemesi. Ben anayasa mahkemesinin irtibat iltisak i anayasaya aykırı bulacağını düşünüyorum. Yada umut ediyorum. Zaten anayasa mahkemesi de "yok kardeşim bir kisi takipsizlik de alsa beraat da alsa suçludur işe dönemez " derse. Artk iç hukuk yolu tükenmiştir . Ve olay bitmiştir. Ahim den  yüklü miktarda tazminat almak dışında bir işlem geriye kalmamıştır . 

[wildPuppy 1.591]

ben AİHM den de ümitli değilim eğer AYM topa girmezse. çünkü komisyonu zaten AİHM başımıza sardı. suriyeliler gibi bi kozumuz oldukça AİHM i daha çoook takmayız umursamayız. AİHM başkanını son tavırları da bunu doğruluyor gibi zaten.

Güncelleme • 20 Eylül, 2020 • wildPuppy

[Tolga 170]

Bazıları çok yazıyor . Komisyon 672 dururken 701 den karar açıklıyor. (Bu kararda yüzde 90 red oluor zaten) . Arkadaşlar komisyon KHK sırasına göre değil , en kolay ret verebileceginden en zor ret verebileceğini göre sıralama yapıyor. Mesela hapis cezası alanlar en hızlı ret alanlardır. Sonra bol kriterli olanlar en sonda az kriter yada hiç kriteri olmayıp fişleme veya kurum kanaati gibi şeylerle ret alanlar. Şimdi bazıları dicek kritermi yaristiriyoz. Hayır. Bana kalırsa beraat ve takipsizlik alan herkes suçsuzdur ve görevine dönmelidir. Hatta hapis cezası alan kişi Yargıtay onaylamadikca hukumozludur . Yargıtay onaylayinca cezası kesinleşir. Ama benim böyle düşünmem komisyonun çalışma bicimini değiştirmiyor. Yani komisyonun çalışma ve dosya sıralama biçimi bu. Yapacak bise yok.