İçeriği gör
Konuk

Gündem Dışı Sohbet

Önerilen Yorum

Konuk

Filmin tamamını da izlemenizi tavsiye ederim. P.K (Peekay) - 2014 - Aamir Khan (Tek parça - full izle HD 1080p Türkçe altyazı)

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş
Konuk

Hükümdarın birinin beyaz bir atı varmış. Hükümdar, bu atını çok severmiş. Bir gün bütün maiyetinin ("kendi adamlarının") hazır bulunduğu bir sırada:
- Bu beyaz atımın ölüm haberini getirenin kafasını uçurabilirim. Çok dikkatli olun. Çünkü bu beyaz atı canım kadar seviyorum. Onun ölüm haberi bende kriz geçirtebilir, demiş. 

Günün birinde, her şeyin eceli gibi beyaz atın da eceli gelir. Ve beyaz at ölür. Hükümdarın adamlarında bir telaştır kopar. Kimse cesaret edemez ki, beyaz atın ölümünü hükümdara haber versinler. Seyis başı, düşünür taşınır, olacak gibi değil. Ben gidip hükümdara haber vereceğim. Öyle olsa da, böyle olsa da bizim kafa gidecek, der. Ve Seyis başı, hükümdarın huzuruna çıkar:
- Hükümdarım, der. Sizin beyaz at var ya!
- Evet der, Hükümdar. Seyis başı:
- O, yatmış, ayaklarını dikmiş, gözlerini yummuş, karnı şişmiş, hiç nefes almıyor, der. Hükümdar :
- Seyis başı, seyis başı! Desene, bizim beyaz at öldü!..
Seyis başı:
- Aman hükümdarım! Ben demedim, siz dediniz hükümdarım, siz dediniz der ve kafayı kurtarır.     

 "Söyleme şeklimiz bir çok şeyi değiştirir." Sonra ben ne dedim ki demeyin.

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş
Konuk

Belki bu hikayeyi biliyorsunuzdur, olsun ben hatırlatmak istedim....Sevgiyle kalın.

Öğretmen olmak

    Yıllar önce Mrs Thompson adında bir ilkokul öğretmeni vardı. Okulların açıldığı gün, 5 inci sınıf talebelerinin önünde , onlara gerçek olmayan bir şey söyledi. Pek çok öğretmenin yaptığı gibi, öğrencilerine baktı ve onların hepsini, birbirinden ayırmaksızın çok sevdiğini söyledi. 

    Fakat tabi bu pek mümkün değildi, çünkü ön sırada büzülmüş oturan Teddy Stoddard adında çelimsiz bir öğrencisi vardı. Mrs. Thompson onu geçen yıl görmüş, arkadaşlarıyla iyi geçinmediğini, üstünün başının darmadağınık ve pis olduğunu fark etmişti. Teddy'nin rahatsız edici olduğunu düşünüyordu. Öyle ki onun sınav kağıdına kalın bir kalemle kocaman çarpılar koyup üstüne de en düşük notu yazmak onun için zevk olmaya başlamıştı. 

    Mrs. Thompson'un öğretmenlik yaptığı okulda, öğrencilerin geçmişindeki başarı kayıtlarını incelemek zorunluydu ancak o Teddy'nin kayıtlarını incelemeyi en sona bırakmıştı. Sıra nihayet Teddy'nin kayıtlarını incelemeye geldiğinde ise büyük bir şaşkınlık geçirdi. 

    Teddy'nin birinci sınıftaki öğretmeni onun için : 
    "Teddy çok parlak ve güler yüzlü bir çocuktur. Ödevlerini büyük bir titizlikle yapar ve davranışları çok olumludur. Sınıfta olması büyük mutluluk" diye yazmıştı. 
    İkinci sınıf öğretmeni: 
    "Teddy sınıf arkadaşları tarafından çok sevilen mükemmel bir öğrencidir. Ancak annesi ölümcül bir hastalığın pençesinde olduğu için sorunlar yaşıyor ve evdeki yaşamı mücadeleyle geçiyor olmalı" diyordu. 
    Üçüncü sınıf öğretmeni ise: 
    "Annesinin ölümü onu çok etkiledi. Elinden geleni yapmaya çalışıyor ancak babası oldukça ilgisiz, gereken yapılmazsa ev yaşamı yakında derslerini etkileyebilir." yazıyordu. 
    Dördüncü sınıf öğretmeninin yazdıkları: 
    "Teddy içine kapandı ve okula karşı oldukça ilgisiz. Fazla arkadaşı yok, bazen sınıfta uyukluyor." şeklindeydi. 

    Mrs. Thompson artık durumu anlamış ve çocuğa karşı davranışlarından ötürü utanç duymaya başlamıştı. Noel geldiğinde , sınıftaki diğer çocuklar, ona çok güzel kurdeleler ve parlak kağıtlarla paket edilmiş hediyeler getirdiğinde bu utancı daha da artmıştı. Teddy'nin elinde kese kağıdına gelişigüzel sarılmış bir hediye paketi vardı. 

    Diğer hediyelerin yanında Teddy'nin paketini açmak Mrs. Thompson için çok zor oldu. Paketten taklit elmas taşlarının bir kısmı dökülmüş olan eski bir bilezikle neredeyse dibine inmiş bir parfüm şişesi çıkınca öğrencilerin bazıları gülmeye başladılar. Fakat o çocukları hemen susturduktan sonra bileziği, ne kadar güzel olduğunu söyleyerek, koluna taktı ve bileğine birkaç damla parfüm damlattı. 

    Teddy Stoddard o gün dersler bittikten sonra yanına gelerek: 
    "Mrs. Thompson, bugün aynen annem gibi kokuyordunuz" dedi. 

    Çocuğun bu sözlerinden çok etkilenen Mrs. Thompson bütün çocuklar evlerine gittikten sonra oturduğu yerde yarım saat kadar ağladı. Bundan sonra çocuklara okumayı, yazmayı ve matematiği öğreten biri olmak yerine gerçek bir öğretmen olmaya karar verdi. 

    O günden sonra Teddy'ye özel ilgi göstermeye başladı. Onunla meşgul oldukça Teddy'nin zihnine bir canlılık gelmeye başladı. Onu yüreklendirdikçe ondan daha olumlu tepkiler alıyordu. Sene sonunda Teddy sınıftaki en parlak bir kaç öğrenciden biri olmuştu ve bırakın onu diğerlerinden az sevmeyi, en "gözde" talebeleri arasına girmişti. 

    Bir yıl sonra kapısının altında Teddy'den gelen ve kendisinin hala onun hayatındaki en iyi öğretmeni olduğunu belirten bir not buldu. Teddy'den ikinci mesajı alması 6 yıl sonraydı. Orta öğrenimini üçüncülükle bitirdiğini, onun hala hayatında sahip olduğu en iyi öğretmeni olduğunu bildiriyordu. 

    4 yıl sonra ondan bir mektup daha aldı. Bu mektupta zaman zaman güçlüklerle karşılaştıysa da bunlarla başa çıkabildiğini, üniversiteden yüksek iftiharla mezun olduğunu ve onun hala hayatta sahip olduğu en iyi ve en çok sevdiği öğretmeni olduğunu vurguluyordu. 

    Aradan 4 yıl daha geçti, bir mektup daha geldi Teddy'den. Eğitiminde yeni bir aşama daha kaydetmişti. Onun hala en sevdiği ve en iyi öğretmeni olduğunu yineliyordu ama bu kez adı biraz uzamıştı, mektup Dr. Theodore F. Stoddard olarak imzalanmıştı. 

    Öykü burada da bitmiyor. O yıl ilkbaharda Teddy'den bir mektup daha geldi. Mektubunda "hayatının kızı"yla karşılaştığını ve onunla evleneceğini bildiriyordu. Birkaç yıl önce babasını da kaybettiğinden bahsederek düğünde öğretmeninin damadın annesi için ayrılan yerde oturmayı kabul edip etmeyeceğini soruyordu. Mrs. Thompson elbette bu teklifi kabul etti. Ve düğüne giderken Teddy'e annesiyle kutladıkları son Noel'i hatırlatan parfümünü sürdü, koluna da yine onun yıllarca önce hediye ettiği taşları dökülmüş taklit bileziği taktı. 

    Karşılaştıklarında kucaklaştılar, Dr. Stoddard sevgili öğretmeninin kulağına eğilerek: 
    " Size çok teşekkür ediyorum Mrs. Thompson, bana inandığınız için, kendimi önemli hissetmemi ve bir şeyleri değiştirebileceğimi gösterdiğiniz için size minnettarım." diye fısıldadı. 

    Mrs Thompson gözyaşları arasında yine fısıldayarak cevap verdi: 
    "Teddy, sen durumu bütünüyle yanlış anlamışsın. Aslında fark yaratabileceğimi bana öğreten sensin. Seninle karşılaşana kadar ben öğretmenliğin nasıl bir şey olduğunu gerçekten bilmiyordum...

 

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş
Konuk

Sui zanna, iftiraya, ölmüş kardeşinin etini yemeye  hevesli toplumda kitap yüklü merkep misali ne kadar çok insan var. Buna örnek yaşanmış bir hikaye. Hatta çokça yaşanmakta olan binlercesi var. Cahillik ortadan kalkmazsa daha çokça da yaşanacak.

Önce Kendisi Mahvoldu

Elindeki tespihi tam kalbinin üzerine koymuş, boynu hafif eğik, gözleri de kapandı kapanacak halde, dudakları kıpırdanık ne söylediği anlaşılmaz sesler çıkartıyor. Bu vaziyeti ile tam bir huşu içinde tespih veya zikir çekiyor izlenimi veriyor.

Bu esnada yanına biri gelir, selam verir. Belli belirsiz kafasını sallar, gözlerini yumar gibi yaparak selamı alır. Vaziyetini bozmadan tespih çekmesine devam eder. Gelen kişi otur denilmeden bir yere oturur ve beklemeye başlar. Bir müddet sonra hafifçe başını kaldırır, elini tespihiyle göğsünden çeker, gözlerini açar. Ancak o zaman gelene bakar ve hoş geldin der. Gelen kişi de büyük bir edeple sağ elini kalbine koyarak hoş bulduk der. Birkaç hal hatır sorma kelamından sonra tespih çeken der.

– Duydun mu Ahmet’in yaptıklarını?

– Hayır. Ne yapmış ki?

– Hiç sorma neler yapmamış ki. Geçenlerde bir ahbabımla karşılaştım da o söyledi.

– Neler söyledi?

– Bizim Ahmet hiç göründüğü gibi değilmiş. Bizim göreneklerimize uymayan, yakışmayan bir hanımla alış veriş merkezinde görmüş. Çok samimi konuşuyorlarmış. Sonra da beraberce gitmişler.

– Vay be bizim Ahmet, saman altından ne sular yürütüyormuş da haberimiz yokmuş.

– İşte böylece konuşmaları sürüp gider. Zavallı Ahmet’i yerden yere vururlar. On iyiliği varsa bir kötülüğü, o on iyiliğini silip attı. Böylece Ahmet’i bir anda kötü, ahlaksız bir insan yapıverdiler. Gelen kişi müsaade isteyip ayrıldı. Karşısına bir tanıdığı çıktı. Selam kelamdan sonra karşısına çıkana dedi.

– Duydun mu Ahmet’in ne haltlar işlediğini?

– Hayır duymadım. Fakat benim bildiğim Ahmet eli ayağı düzgün, dürüst bir insandır. Ondan hiçbir şekilde yanlışlık ummam. Eğer bir şeyini gördülerse yanlış anlamışlardır veya bir dalgınlığına, boşluğuna gelmiştir. O asla kötü bir şeyler hatta ahlaksızlık yapmaz.

– Ya Hacı Bey anlattı. Daha yenice O'nun yanından geliyorum. Koskoca hacı yalan mı söyleyecek? O da bir dostundan duymuş. Bir kadınla beraber görmüşler. Hem de ahlaksız bir kadınla. Kim bilir onunla neler yapmıştır?

– Demek Hacı Bey söyledi ha? Gözleri ile de görmemiş. Bir dostunun söylediğini sana aktarmış. Halbuki O da çok iyi biliyor ki Ahmet adam gibi adamdır. Onun hiçbir ahlaksızlığına veya kötülüğüne şahit olmadık. Bir sözle çok iyi bildiğimiz kardeşimizi biranda ahlaksız birisi yapmışsınız. O derviş gibi görünen Hacı, duyduğunun aslını astarını araştırmadan hemen sana aktarmış. Belki kendisi de bir şeyler ilave etmiştir. Ahmet’in gıybetini yapmış. Bu Ahmet’in bir kadınla görünmesinden daha büyük günah değil mi?

– Amma da yaptın ya? Zina büyük günah değil mi?

– Evet büyük günah. Hem de günahların en büyüğünden.

– Eee öyleyse?

Evet, zina büyük günah. Fakat gıybet ve başkalarının hakkında zanlı, varsayımla konuşmak da büyük günahlardan. Allah ne diyor ayette, gıybet etmenin ölü kardeşin etini yemek gibidir. İşte zina iki kişi arasında bir olayken gıybet bu günahın, kötülüğün ortaya çıkmasına sebep olur. Başkalarına da örnek olur. Günah işlemeyecek olanlar, onlar yaptıysa biz de yapabiliriz deyip günahı işlerler. Böylece gıybet günahlara kapı açmış olur. Bu bir yönü. Eğer kişi yanlış anlaşılmış o günahı işlemediyse onun toplum nezdinde itibarı kaybolur, düştüğü bu durum da büyük bir günahtır. Suçsuz bir kimseyi yargısız infaz edilerek toplumda suçlu durumuna düşürüyoruz. İşte bu da ikinci yönü. Tam bu sırada biri gelir, “ne yapıyorsunuz böyle ayaküstü?” Der.

Öteki hemen atılır:

– Ahmet’i alış veriş merkezinde bir uygunsuz kadınla görmüşler. Bir de oradan beraber ayrılmışlar. Mutlaka beraber olmuşlardır.

– Şu bizim Ahmet’i diyorsunuz. Ne zaman görmüşler.

– Bilmiyorum. Herhalde bir iki hafta olmuş.

– Geçenlerde ben de gördüm. Sizin dediğiniz bir kadınla alış veriş merkezinde. Baktım aralarından su sızmayacak kadar samimiydiler. İlk gördüğümde çok şaşırmıştım. Sonra Ahmet’in böyle bir şey yapmayacağına emin olduğumdan yanlarından selam vererek geçtim. Ahmet hemen beni çağırdı. Abi bu hanım Almanya’dan gelen kız kardeşim. Seneler var ki görüşmüyorduk. Annem babam ayrılınca biz iki kardeş de ayrıldık. O zamandan beri birbirimizi görmedik. Ben ne diyeceğimi bilemez halde oradan ayrıldım. Eğer diğer görenler gibi ön yargılı olup ona gözükmeden gitseydim hakikati bilemezdim. Belki de ben de şimdi sizin gibi onun hakkında kötü düşüncelere sahip olurdum. Her ne kadar onun çok iyi bir insan olduğunu iyi bilmeme rağmen.

– Vay Hacı vay! Hemen de damgalamış bizim günahsız Ahmet’i. Zaten hep o dürüst, en iyi Müslüman o, onun hiç günahı yok, fakat herkes onun gözünde günahkar. Her kese illaki bir kulp takar, bir kusur bulur ve böylece bir kendisini cennete diğerlerini cehenneme sokar.

– Bak şimdi, sen de hemen başladın gıybete Hacı hakkında.

– Ama doğru.

– İşte asıl gıybet bu. Başkasının hakkında yanında olmadan bir kusurunu anlatmak gıybettir. Doğru değilse iftiradır. Bu sebeple hiç kimseyi hor görüp küçümsemeyeceğiz. Hiç kimsede kusur aramayacağız. Kusur ararsak kendimize bakacağız. Başkalarının kusurunu ararken kendi kusurlarımızı göremiyoruz. Kendimizi sütten çıkmış ak kaşık olarak görüyoruz. Peygamberimizin “Bir kimsenin ‘İnsanlar helak oldu!’ dediğini duyarsanız, bilin ki o, kendisi, herkesten çok helak olandır.” hadisinde olduğu gibi başkalarının kusurunu araştırırken, onları yargısız infaz ederken biz helak oluyoruz kendimizi mahvediyoruz. Ne yazık ki haberimiz olmuyor. O zaman derviş gibi olan Hacı da helak olanlardan. Onun gibi gıybet edenler de.

Mesut AKDAĞ

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş
Konuk

Atatürk ve Nine Hikayesi

Gazi Çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rastladık. Atatürk attan inerek bu ihtiyar kadının yanına sokuldu.

– Merhaba nine

Kadın Ata’nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;

– Merhaba dedi.

– Nereden gelip nereye gidiyorsun? Kadın şöyle bir duraklayıp,

– Neden sordun ki, dedi. Buraların sabısı mısın? Yoksa bekçisi mi?

Paşa gülümsedi.

– Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır. Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin? Kadın başını salladı.

– Tabii söyleyeceğim, ben Sincan’ın köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın geç yetiştiği kavruk köylerinden birindeyim. Bizim mıhtar bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angaraya geldim.

– Muhtar niçin Ankara’ya gönderdi seni?

– Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da… Benim iki oğlum gavur harbinde şehit düştü. Memleketi gavurdan kurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Bende gün demeyip mıhtara anlatınca, o da bana bilet alıverip saldı. Angaraya, giceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte ağşamdan belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey.

– Senin Gazi Paşa’dan başka bir isteğin var mı? Kadını birden yüzü sertleşti.

– Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki… O bizim vatanımızı kurtardı. Bizi düşmanın elinden kurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşıyoruz. Şunun bunun gavur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol paşam! Demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşa’yı bulacağım yeri deyiver.

Atatürk’ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her halinden belliydi. Bana dönerek:

– Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanımızdır… Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır bu.

Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum “anacığım” dedim, “sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında duruyor.”

Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp, Atatürk’ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü atanın ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk’e uzattı;

– Tek ineğimin sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye getirdim. Seversen gene yapıp getiririm.

Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi. Sonra birlikte köşke kadar gittik. Oradakilere şu emri verdi;

“Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne götürün. Giderken de kendisine benim bütçemden üç inek verin armağanım olsun.”

(Kaynak: Araştırmacı Yazar Prof. İlknur Güntürk’ün Kalıpçı’nın Derlemelerinde)

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş
Bitmeyensürec, 22.06.2019 - 23:42 yazdı:

Haklısınız inşallah göreve döner eşiniz erkek için biraz daha zor oluyor sanki bu süreç. Bitmeyen süresüre

Günaydın

Ben buraya direk nereden yazarım

Alıntı yapmadan yazamadım

Nasılsınız

İnternet paketim bitti

?

Giremiyorum

Büyük oğlum staja başladı

Oda birisini götürüyor

Yaaaa 

İyice asosyal oldummm

?

Güncelleme • • LA TAHZEN

Eşim için takipdeyim.692 KHK ile EGM den ihraç edildi. Ağır cezada yargılandı ve beraat etti. Savcı istinafa göndermiş. Sabırla bekliyoruz. İnşallah olumlu haberler alırız...

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş
Konuk RosedewittbukateR
LA TAHZEN, 30 dakika önce yazdı:

Günaydın

Ben buraya direk nereden yazarım

Alıntı yapmadan yazamadım

Nasılsınız

İnternet paketim bitti

?

Giremiyorum

Büyük oğlum staja başladı

Oda birisini götürüyor

Yaaaa 

İyice asosyal oldummm

?

Al benden de o kadar... ? Sn LA TAHZEN...

En altta yanıtla diye bi yer var, oradan yazabilirsiniz direk...

Herşey geri gelir, giden sağlık olmasın da...

?

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş

 

  • Beğeni 1
  • Onaylama 1

İyi olmak kolaydır zor olan adil olmaktır...

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş

Her zorlukla beraber mutlaka bir kolaylık oluyor.  Herkes hayatında onu arasın.  En zor durumda olanimizda dahi mutlaka hayatında ihraç olmadan önce yapamadığı , yapmak istediği ve şu anda bunu yapabildiğini görecektir. Hayata birazda pozitif bakalım. Zaman çabuk geçiyor ve her geçen zaman lehimize. 

  • Beğeni 1
  • Onaylama 1

672#Banka#Beraat#24. İdare

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş
LA TAHZEN, 12 saat önce yazdı:

Günaydın

Ben buraya direk nereden yazarım

Alıntı yapmadan yazamadım

Nasılsınız

İnternet paketim bitti

?

Giremiyorum

Büyük oğlum staja başladı

Oda birisini götürüyor

Yaaaa 

İyice asosyal oldummm

?

Birisi demişim ?

Vifisi olmalıydı

?


Eşim için takipdeyim.692 KHK ile EGM den ihraç edildi. Ağır cezada yargılandı ve beraat etti. Savcı istinafa göndermiş. Sabırla bekliyoruz. İnşallah olumlu haberler alırız...

İletiyi paylaş


İleti bağlantısı
Sosyal Ağlarda Paylaş



  • İletiler

    • Hocam, kendinize haksızlık etmeyin. Devlet söz vermiş 657ye uyduğun sürece sorun yok demiş. Birçok kişi de buna güvenip kendini o memuriyet için hazırlamıştı ve o işe kendini adamıştı. Özellikle belli bir yaştan sonra gerçekten zordu bu işler. Birçok kişiye de yedikleri damga çok ağır geldi, yeni bir hayat kurmak için o psikolojik gücü kendilerinde bulamadılar. Bunun üstüne uğraştığımız davaları parçalanan aileleri ekleyin. Hayatta kalabilmeniz bile başarı aslında.
    • 8 sene geçti ve hiç bir şey değişmedi. Parkomatta  çalışdım, inşaatlarda çalıştım, tarla işlerinde çalıştım, bir buçuk sene kadar dershanede çalıştım (depremden sonra kapandı) fabrikada 3-5 ay çalıştım ödeme sorunu olunca  ayrıldım yine inşaattayım. 8 yılda bir kazmaya sap olamadım, ortalamaya baksan 8 yıl asgari ücret altında kazandım. Hep günü kurtarma uğraşıyla  geçti 8 sene. Bu 8  sene bana ne kadar beceriksiz işe yaramaz olduğumu gösterdi. Bazen düşünüyorum nasıl bir günahım varmışta bu duruma düştüm ve kurtulamıyorum ... Ülkenin hukuk olsun adalet olsun ekonomi olsun vesaire memnun değilizya, ben bunun bin katı kendimden memnun değilim ...
    • Yeminle şaka gibiyiz ya. Herkese açık bir forumda birbirine dilekçe dava danışan, fikir alış verişi yapan, sabır tavsiye eden, gündem hakkında analizler yapan "terörist" mi olur arkadaş? İçinde olmasak tam bir komedi değil mi şu durum aslında? 8 sene be.
    • Bir düşüncem de KHK mağdurlarıyla ilgili... Mağdurlar bu işin çözümünün peyder pey olacağını bir türlü anlayamadı... pazarlamada "foot at the door" diye bir tabir vardır, yani ayağınızı kapıya koyabilirseniz, satışı büyük ihtimalle halledersiniz... burada da o ayak, ufak da olsa, KHK'lı bir grubun toplu iade olmasıydı... mesela takipsizlik-beraat alanlar iade olabilseydi, orta-uzun vadede birçok KHK'lının iade olma yolu açılacaktı, çünkü o kapı açılmış olacaktı bir kere... ama bunun yerine ne zaman takipsizlik alanların iadesi gündeme gelse, diğer tüm KHK'lılar "bizde, bizde, bizde..." demeye başladı ve o kapıya ayak bu yüzden hiç konulamadı, çünkü kapı hiç açılamadı... Bu talepler nedeniyle, iade işi toplum nazarında en ağır kişinin iade olacağı şeklinde ve çok ağır mali külfete neden olacak şeklinde yorumlandı veya imajı o şekilde verildi (Abdurrahman Dilipak'ın idareyi KHK'lılarla ilgili mali külfetle korkutma twitini hatırlayın)... halbuki hep beraber en azından takipsizlik-beraat alanlar gibi toplum vicdanını da kanatan bir kesimin iade olmasını savunsaydık, orta-uzun vadede birçok KHK'lının iadesi toplum nazarında daha kabul edilebilir hale gelecekti...
    • dostlar cidden olanağı olan yurtdışı da düşünsün. yıllardır söyledik. şahsen iade olunca da geri dönmeyi düşünmüyorum. 
  • Şimdi Popüler

×
×
  • Yeni Oluştur...